iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:32 pm

HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI

Huneyn Gazasının Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Gaza, Hicretin 8. yılında, Şevval ayında vuku bulmuş, [1] Şevval ayından altı gece geçince, [2] 5 Şevval'de, Cumartesi günü Huneyn'e doğru hareket edilmiştir. [3]
Huneyn; Mekke'ye iki geceliktir. [4]
Huneyn'in, Arafat tarafından Mekke'ye uzaklığı, on milden fazladır. [5]
Huneyn; Mekke ile Taif arasında, [6] Tihâme bölgesinde, birçok inişli çıkışlı dar geçitleri ve sapa yol¬ları bulunan geniş bir vadidir. [7] Tihâme vadilerindendir. [8] Zülmecaz panayırının kurulduğu yerin yanındadır. [9]
Zülmecaz; Kebkeb nahiyesindeki Aref e ye bir fersahtır. [10]
Vaktiyle buraya Amali kal ardan Huneyn b. Kaniye b. Mehlâil adında birisi gelip konakladığı için, Huneyn ismi verilmiştir. [11]
Hevâzin ve Sakîf kabileleri, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'den yola çıktığını işittikleri zaman, kendilerinin üzerine yürüyeceğini sanarak, savaşmak için derlenip toparlanmışlardı. [12]
Hatta, harekât durumunu öğrenmek için, casuslarını yola çıkarmışlardı. [13]
Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke'yi fethedince, Hevâzinlerle Sakîflerin ileri gelenleri birbirlerinin yanına gidip gelmeye başladılar [14] ve:
"Onun bizimle çarpışmaya gelmesine bir mani kalmamıştır.
Yerinde görüş, onun bizimle çarpışmaya gelmesinden önce, bizim onunla çarpışmaya gitmemizdir! [15]
"Vallahi, Muhammed iyi çarpışan bir kavme rastlamadı.
İşinizi sıkı tutunuz da, o sizin üzerinize yürümeden önce, siz onun üzerine yürüyünüz!" dediler.
Sakîfler:
"Biz onun üzerine yürümek istiyor, onun bizim üzerimize yürümesini istemiyoruz.
Bununla birlikte, o bizim üzerimize yürüyecek olursa, karşısında sapasağlam bir kale bulacak ve bizim onun dibinde bol yiyecekler içinde kendisini yeninceye veya dönüp gitmek zorunda bırakıncaya kadar çarpıştığımızı görecektir!
Fakat, biz böyle olmasını istemiyoruz.
Sizinle birlikte gideceğiz, el ve iş birliği yapacağız!" dediler.
Kinane b. Abdi Yalil:
"Ey Sakîf cemaati! Siz kalenizden çıkıp bir adamın üzerine yürüyorsunuz, ama bunun lehinize mi, yoksa aleyhinize mi olacağını bilmiyorsunuz!
Bari kalenize uğrayın da, onun yıkılmış, yıkılmaya yüz tutmuş yerlerini onarın!
Bilemezsiniz, belki ona sığınmaya muhtaç olursunuz!" dedi.
Bunun üzerine, Sakîfler, geride bir adam bırakarak kaleyi onarmasını ona emrettiler. [16]
Ashabdan Ebu Berzetü'l-Eslemî'nin bildirdiğine göre; insanların veya kabilelerin Peygamberimiz Aleyhisselama en kinlisi ve hınçlısı Sakîflerle Benî Hanîfelerdi. [17]
Ebu Süfyan b. Harb'le Hakîm b. Hizam'ın bildirdiklerine göre; Hevâzinler de, Peygamberimiz Aleyhisselamın en azılı, en amansız düşmanı idiler. [18]
Malik b. Avf en-Nasrî, Hevâzinleri topladı. [19]
Kendisi o zaman otuz yaşında olup, Hevâzinlerin lideri ve kumandanı idi. [20]
Malik b. Avf, elbisesini uzun yaptırır, yürürken salıp yerde sürür ve bunu kibir ve gururundan dolayı yapardı. [21]
Hevâzinlerie birlikte Sakîfler, bütün Nasrve Cüşem kabilelerini topladılar.
Ancak, Hevâzinlerden Ka'b ve Kilab kabileleri harekâta katıImadılar. [22]
Hevâzinlere:
"Benî Kilabları neden geride bıraktınız?" diye sorulduğu zaman:
"Onlar, vallahi, yakında bulunuyorlar. Fakat, İbn Ebil-Berâ' bu harekâta katılmaktan onları alıkoy¬du!" dediler.
Benî Hilallerden harekâta katılanlar, yüz kişiyi bulmuyordu. [23]
Benî Cüşemlerin arasında Düreyd b. Sımme vardı ki, kendisi çok yaşlı ve tecrübeli idi. Fakat, ken¬disinde güç kuvvet, iş kalmamıştı. Ancak, görüşünden ve savaş hakkındaki bilgisinden yararlanılmak için taşınıyordu. [24]
Düreyd, o zaman, 120 [25] veya 160 yaşında idi. Kendisinin gözleri de görmüyordu. [26] Düreyd, cesareti ve zekâsıyla tanınmıştı. Benî Cüşemlerin eşrafındandı. Onların lideri ve kumandanı idi. [27]
Sakîflerin, o zaman, iki lider ve kumandanı vardı. Birisi, müttefiklerden Karibb. Esved b. Mes'ud b. Muttalib; diğeri Benî Maliklerden Zülhımar Sübeyy b. Haris b. Malk idi.
Bütün askerî birliklerin Malik b. Avf en-Nasrî'nin kumandası altına verilerek Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine yürünmesi kararlaştırılmış ve yürüyüşe geçilmişti.
Hevâzinler, bütün mallarını, kadın ve çocuklarını da yanlarına alarak Evtas mevkiine gelip konmuşlar, [28] her taraftan kabileler akın akın yardıma gelmeye [29] ve Evtas'ta toplanmaya başlamışlar, [30] ordugâhlarını da Evtasta kurmuşlardı. [31]
Evtas; Hevâzinlerin yurdunda birvadidir. [32]
Hevâzin ve Sakîfler 14.000 kişi idiler.
Bunlara diğer Arap kabilelerinden gelip katılanlar da pek çoktu. [33]
Deve üzerinde, üstü açık bir hevdec içinde taşınan Düreyd b. Sımme, Evtas'a getirilince, yere indiril¬di. [34]
Düreyd b. Sımme, yere indirilince, elini yere sürdü ve:
"Burası, sizin hangi vadinizdir?" diye sordu.
"Evtas vadisidir!" dediler.
Düreyd b. Sımme:
"Ne güzel at meydanıdır!
Ne büsbütün berk ve taşlı, ne de pek yumuşak topraklıdır!" dedi ve:
"Ben burada niçin deve böğürmeleri, eşek anırmaları, çocuk ağlamaları, davar melemeleri işitip duruyorum?!" diye sordu.
Malik b. Avf:
"Savaş erleriyle birlikte, bütün mallarını, kadın ve çocuklarını da götürüyorum!" dedi.
Düreyd:
"Sen bunu ne için yaptın?" diye sordu.
Malik:
"Ben her savaş erinin ev halkını ve malını arkasına koydum ki, onlar için çarpışan, kaçıp gitmesin diye" dedi.
Düreyd, Malik'in bu tedbirine el çırptı, sonra da:
"Vallahi, sen ancak bir davar çobanısın!
Bozguna uğrayanı hangi şey geri çevirebilir?!
Sen, yenersen, ancak adamın kılıcından ve mızrağından yararlanırsın!
Sen, yenilirsen, ev halkını kendi elinle esir ve malını da iğtinam ettirmiş, onlar yanında rezil ve rüs-vay olmuş olursun!" dedi. [35]
Bundan sonra, Düreyd:
"Ka'blar ve Kilablar ne yaptılar?" diye sordu.
"Onlardan, harekâta katılan kimse yok!" dediler.
Düreyd:
"Ciddiyet ve anlayış kayboldu.
Eğer bugün bir yükselme ve şeref günü olsaydı, ne Ka'blar, ne de Kilablar bugünde bulunmamazlık etmezlerdi. [36]
Ben sizin de Ka'b ve Kilabların yaptıklarını yapmanızı ne kadar arzu ederdim!" dedi.
"Sizlerden, onları kim gidip gördü?" diye sordu.
"Amr b. Âmir ve Avf b. Âmir!" dediler.
Düreyd:
"Bunlar, Benî Âmirlerin iki gencidir ve savaşta çok zayıf olanlarıdır. Bunlardan ne yarar gelir, ne de zarar! [37]
Yazıklar olsun sana [38] ey Malik! Sen hiç de Hevâzin halkını koruyacak birşey yapmamışsın!
Sen kadınları ve çocukları, malları .yurtlarının en emin yerlerine, kavimlerinin yanlarına kaldır, şeref ve itibari arını yükselt!
Bundan sonra, atların sırtlarında Müslümanlarla karşılaş!
Savaş senin lehinde olursa, arkandakiler gelip sana kavuşurlar.
Savaş senin aleyhinde olursa, hiç değilse ev halkını ve malını kurtarmış olursun!" dedi. [39]
Malik b. Avf, Düreyd'in sözlerine kızdı. [40]
"Vallahi, ben senin bu dediğini yapmam! [41] Yaptığım işi de değiştirmem! [42] Sen artık çok kocamışsın: Senin aklın da kocamış [43] gitmiştir. [44] Senin bilgin de kocamıştır! [45] Senden sonra yetişen genç, savaşta senden daha ileri görüşlüdür!" dedi.
Düreyd:
"Ey Hevâzin cemaati! Vallahi, bunun görüşü sizin için yararlı bir görüş değildir!
Bu, sizin ayıplarınızı, sakınılacak yerlerinizi ortaya dökecek, sizi rezil ve rüsvay edecek, düş¬manınızın sizi yenmesine fırsat verecek, sizi bırakarak Sakîflerin kalesine sığınacaktır.
Siz onu terkedin, geri dönüp gidin!" dedi.
Malik kılıcını sıyırdı. Sonra, onu tersine çevirdi [46] ve:
"Ey Hevâzin cemaati! Vallahi, ya bana itaat edersiniz, ya da kamımı yarıp sırtımdan ucu çıkıncaya kadar şu kılıcımın üzerine yüklenir, kendimi öldürürüm!" dedi. [47]
Bu hususta Düreyd b. Sımme'nin sözüne, görüşüne kulak asmalarını istemedi. [48]
Hevâzinler, birbirlerine gidip geldiler ve:
"Vallahi, Malik'i dinlemeyecek olursak, gençtir, kendisini öldürür. O zaman da, biz Düreyd ile kalırız.
Halbuki, o çok yaşlıdır, 160 yaşındadır!
Savaş için kendisinde iş kalmamıştır" diyerek, işlerini Malik'e havale etmek, rujlusunda üitleştUer [49]
Malik1 e:
"Sana itaat ediyor, boyun eğiyoruz!" dediler. [50]
Düreyd b. Sımme, Hevâzinlerin kendisini dinlemediklerini görünce: [51]
"Bu öyle bir gündür ki, ben onda ne bulunuyorum, ne de bulunmuyorum!" dedi [52] ve o sırada duy¬duğu genç ve dinç olma özlemini bir beyitle dile getirdi. [53]

Abdullah b. Ebi Hadrad’ın Düşman Hakkında Bilgi Toplamakla Görevlendirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hevazin ve Sakiflerin savaşmak için hazırlandıklarını işitti. [54]
Abdullah b. Ebi Hadrad el-Eslemi’yi çağırdı. Hevazinlere gitmesini, [55] halkın içine girip onlar hakkında bilinmesi gereken bütün bilgileri elde edinceye kadar aralarında kaldıktan sonra haber ğetirmesini ona emretti. [56]
Abdullah b. Ebi Hadrad, çıkıp Hevazinlere gitti. Hevazinlerin ordugahlarında dolaştı. Malik b. Avf’ın yanına kadar sokuldu. Hevazin başkan ve kumandanlarını onun yanında buldu.
Malik b. Avf’ın, arkadaşlarına:
“Muhammed, bu defakinden sonra, hiçbir zaman, bir daha çarpışmayacaktır!
O, şimdiye kadar, ancak savaş bilgisinden haberi olmayan kavimlerle karşılaşmış ve onlara galebe çalmıştı.
Seher vakti olunca, hayvanlarınızı, kadınlarınızı ve çocuklarınızı arkanızda sıralayacaksınız!
Sonra, askerlerinizi sırılayacaksınız!
Müslümanlarla karşılaşınca, hücuma kalkacaksınız! Kılıçlarınızın kınlarını kırın!
Bir tek adam gibi, hep birden saldırın!
İyi bilin ki; yenmek ilk saldıranındır!” dediğini işitti ve ezberledi.
Kınları kırılankılıçların sayısı 20.000 idi. [57]

Hevâzin Ordularının Savaş Düzeni

1. Hevâzin ordularının en önünde süvariler,
2. Süvarilerin arkasında, piyade savaş erleri,
3. Piyade savaş erlerinin arkasında kadınlar ve çocuklar,
4. Kadınlar ve çocukların arkasında davarlar,
5. Davarların arkasında develer,
6. Develerin arkasında da, sığırlar bulunuyordu. [58]
Abdullah b. Ebi Hadrad, Hevâzinlerin ordugâhlarında bir-iki gün kaldıktan sonra, [59] dönüp bütün gördüklerini, işittiklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. [60]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ömer'i yanına çağırdı. Ona Abdullah b. Ebi Hadrad'ın haber verdiği şeyleri anlattı.
Hz. Ömer:
"İbn Ebi Hadrad yalan söylüyor!" dedi.
İbn Ebi Hadrad:
"Ey Ömer! Sen şimdi beni yalanlıyorsun ama, vaktiyle sen Hakk'ı da yalanlamıştın!
Senin o zaman yalanladığın Zât, benden daha hayırlı idi!" dedi.
Hz. Ömer:
"Yâ Rasûlallah! İbn Ebi Hadrad'ın söylediğini işittin mi?" dedi. [61]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Doğru söylüyor! [62]
Ey Ömer! Sen yolunu şaşırmıştın da, Allah sana doğru yolu göstermişti!" buyurdu. [63]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hevâzinlerle Çarpışmak Üzere Hazırlanmaya Başlaması

Peygamberimiz Aleyhisselaım; Abdullah b. Ebi Hadrad'dan Hevâzinlerin haberini alınca, onlarla karşılaşmak üzere acele hazırlandı.
Safvan b. Ümeyye'nin yanında zırhlar bulunduğu, Peygamberimiz Aleyhisselama anılmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona haber saldı.
Safvan daha Müslüman olmamıştı, müşrikti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Yâ Ebâ Ümeyye! Yarın gidip düşmanımızla karşılaşacağız!
Şu silahlarınızı bize emanet olarak ver!" buyurdu. [64]
Safvan:
"Yâ Muhammedi Gasben, zorla alıp geri vermemek üzere mi istiyorsun?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Sana iade edinceye kadar bizde emanet olarak kalmak, kınlan ve yitirilenleri tazmin edilmek üzere istiyoruz!" buyurdu. [65]
Safvan:
"Öyle olunca, bunda bir sakınca yok!" dedi.
Yüz adet [66] zırh gömlekle, onlara yeteri kadar da silah verdi. [67]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunları savaş yerine kadar taşımayı üzerine almasını da ondan iste¬di.
Safvan, Peygamberimiz Aleyhisselamın bu isteğini de yerine getirmeyi kabul etti. [68]
Peygamberimiz Aleyhisselam, amcasının oğlu Nevfel b. Hâris'ten de, üç bin mızrak aldı. [69]

Attâb b. Esîd'le Muaz b. Cebel'in Mekke'de Görevlendirilişleri

Peygamberimiz Aleyhisselam Attâb b. Esîd'i, Mekke valiliğine; [70] Muaz b. Cebel'i de sünnet, fıkıh öğretmenliğine tayin etti. [71]

İslâm Askerlerinin Sayıları ve Mekke'den Yola Çıkışları

Peygamberimiz Aleyhisselam Şevval ayından altı gece geçtikten sonra, 5 Şevval Cumartesi günü, [72] iki bini Mekkeli olmak üzere 12.000 kişilik askerî bir kuvvetle Mekke'den Huneyn'e doğru yola çıktı. [73]

İslâm Ordusuna Katılan Mekkeliler ve Maksatları

Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte, Mekkeli müşriklerden bazıları da sefere katıldılar. [74]
Bunlar, 80 kişi idiler. [75]
Bunların içlerinde kadınlar da vardı. [76]
Aralarında Mekkelilerin ileri gelenlerinden bazıları da bulunan bu kişiler hangi tarafın galip gele¬ceğine bakacaklar, elde edilecek ganimetlerden kendileri de yararlanacaklardı.
Bununla birlikte, onların hepsi, Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabının Hevâzinler tarafından bir yenilgiye uğratı İmaları m pek istemiyorlardı. [77]
Ebu Süfyan b. Harb İslâm askerlerinin arkasından geliyor, rastladığı her düşmüş kalkan, kılıç, mızrak veya meta'lan toplayıp devesine yükleyerek taşıyordu.
Salvan b. Ümeyye de İslâm mücahidlerine katılmıştı. Kendisi henüz Müslüman olmamış, Peygamberimiz Aleyhisselam ona bir düşünme müddeti tanımıştı.
Hakîm b. Hizam, Huvayüb b. Abduluzzâ, Süheyl b. Amr, Haris b. Hişam, Abdullah b. Ebi Rebia da "Hangi taraf galip gelecek?" diye merakla gözleyenler arasındaydılar. [78]

Mücahidler Tarafından Söylenen ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Hoşuna Gitmeyen Bir Söz

Ebu Vâkıdü'l-Leysî Haris b. Malik der ki:
"Peygamber Aleyhisselamla birlikte Huneyn'e giderken, bir gün, yolda Zât-ı Envat1 denilen, büyük, yeşil bir ağaç gördük ki, yol tarafından bizi örtüyor, buruyordu!
'Yâ Rasûlallah! Zât-ı Envat gibi, bize de bir Zât-ı Envat ihdas etsen?1 diyerek seslendik.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Allahuekber! Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; siz de Musa'ya kavminin dedikleri gibi bir söz söylediniz!
Onlar:
'Ey Musa! Onların nasıl tanrıları varsa, sen de bize öyle bir tanrı yap!' demişler, Musa da:
'Siz ne kadar cahillik eden bir kavimsiniz!?' demişti.
O Zât-ı Envat geleneği, sizden öncekilerin geleneği idi. [79]
Musa Aleyhisselama kavmi de tıpkı böyle yapmıştı!' buyurdu ve bu davranışı Müslümanlara çok gördü! [80]
Müslümanların yolda rastladıkları, gördükleri ağaç, sidr ağacı idi. [81]
Kureyş müşriki eriyle onlar dışındaki Arapların yeşil, kocaman bir ağaçlan vardı ki, ona Zât-ı Envat denilirdi.
Müşrikler, her yıl onun yanına varırlar, silahlarını dallarına asarlar, yanında kurban keserler ve bir gün itikâfa girerlerdi. [82]
Hacca giderken de, ridalarını onun üzerine asarlar, Kâbe'ye-hürmeten-ridasız girerlerdi. [83]
Hatta, hacılarZât-ı Envat'a saygılarından dolayı azıklarını biraz geride bırakırlar, onun yanına azık-sız girerlerdi. [84]
Zât-ı Envat ağacı, Mekke'nin yakınında idi. [85]
Adamın birisi de, Mücahidlerin sayısının çokluğuna bakarak:
"Artık, bundan sonra, sayımızın azlığından dolayı yenilmeyeceğiz!" demişti.
Bu söz, Peygamberimiz Aleyhisselama çok ağırgeldi. [86]

Hevâzin Casuslarının Kendilerini Ürperten ve Titreten Müşahedeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, Şevval ayından on gece geçince, Salı akşamı, Huneyn'e erişti. [87]
Hevâzin ve S aklî ordularının başkumandanı Malik b. Avf, adamlarından bazılarını casus olarak ileri sürmüştü. [88]
Bunlar üç kişi olup Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabını gözetleyecekler, İslâm ordugâhı arası¬na dağılacaklar. [89] Müslümanların durumu hakkında Malik b. Avf1 a haberler getireceklerdi. [90]
Casuslar, asabları bozulmuş, titrer bir halde dönüp Malik'in yanına geldiler.
Malik b. Avf, onlara:
"Yazıklar olsun sizlere! Nedir bu haliniz?!" diye sordu.
Casuslar:
"Beyaz, parlak yüzlü, alaca atlar üzerinde öyle adamlar gördük ki, vallahi, gördüğün şu hale düşmekten kendimizi tutamadık! [91]
Biz, yeryüzü halkı olarak onlarla çarpışamayız! Gök halkı olsaydık, çarpışırdık!
Onların gözleri, yürekleri yerinden oynatır!
Sen, bizi dinlersen, hemen kavminin yanına dön!
Eğer şu halk bizim gördüklerimiz gibi görecek olurlarsa, onlar da bizim uğradığımız hale uğrarlar!" dediler. [92]
Malik b. Avf:
"Üf sizlere! Hayır! Siz, ordugâhta, korkak bir cemaatsiniz!" dedi. [93]
Ordu içinde bunu yapıp da orduyu korkuya ve tefrikaya düşürmesinler diye, onları yanında tutukladı ve:
"Bana gözüpek bir adam gösteriniz?" dedi.
Böyle bir adam üzerinde ittifak ettiler.
O adam da, gittikten sonra, Malik'in yanına döndü.
Önceki gidip gelenler gibi, o da perişan bir hale düşmüştü.
Malik, ona:
"Ne gördün?" diye sordu.
Adam:
"Beyaz, parlak yüzlü, alaca atlar üzerinde öyle adamlar gördüm ki, onlara bakmaya bile takat getir¬ilemez!
Vallahi, şu perişan hale düşmekten kendimi tutamadım!" dedi.
Casusların bu sözleri, Malik b.Avf'ı istediği şeyi yapmaktan alıkoyamadı, geri çeviremedi. [94]

Hevâzinlerin Müslümanlara Karşı Savaş Alanları ve Kumandanlara Verilen Emirler

Hevâzinlerin başkumandanı, akşam olunca, askerlerini Huneyn vadisinin iki yanındaki görünmez ve dar yerlere dağıtarak yerleştirdi. [95]
Böyle yapılmasını da Düreyd b. Sımme tavsiye etmiş ve Malik b. Avf'a:
"Sen askerlerinden bir kısmını pusuya yatır, gizle ki, onlar sana yardımcı olurlar.
Müslümanlar gelip sana saldırırlarsa, pusudakiler onların arkalarından gelirler, sen de yanındakil-erle birlikte hemen saldırıya geçersin.
Eğer yapılan saldırış onlardan kimseyi bozguna uğratmaz, kaçırmazsa, onların üzerine bir uğurdan umumî bir saldırış yapılır" demişti. [96]
Bunun için, Malik b. Avf da, kumandan ve askerlerine:
"Onları (Müslümanları) görür görmez, üzerlerine hep birden, bir uğurdan saldırınız!" diyerek emir verdi. [97]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidleri Savaş Düzenine Koyuşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, seher vakti, Müslümanları savaş düzenine koydu.
Bayraktar ve sancaktarlara bayrak ve sancaklarını verdi.
Muhacirlerin sancağını Hz. Ali, bayraklarını da Sa'd b. Ebi Vakkas'la Hz. Ömer taşıyordu.
Ensardan Hazrecîlerin sancağını Hubab b. Münzirveya Sa'd b. Ubâde;
Evsîlerin sancağını Useyd b. Hudayr taşıyordu.
Evsî ve Hazrecîlerin her kabilesinde ya sancak ya da bayrak bulunuyordu. [98]
Benî Abduleşhellerin bayrağını Ebu Naile,
Benî Hâriselerin bayrağını Ebu Bürde b. Niyar,
Benî Zaferlerin bayrağını Katâde b. Numan,
Benî Muaviyelerin bayrağını Cebr b. Atik,
Benî Vâkıfların bayrağını Ebu Lübâbe b. Abdulmünzir,
Benî Sâidelerin bayrağını Ebu Useydü's-Sâidî,
Benî Malik b. Neccarların bayrağını Umâre b. Hazm,
Benî Adiyy b. Neccarların bayrağını Ebu Salît,
Benî Mazinlerin bayrağını Salît b. Kays,
Benî Gitarların bayrağını Ebu Zerri'l-Gıfârî,
Benî Dam releri e Leyslerve Sa'd b. Leyslerin tek bayrağını Ebu Vâkıdü'l-Leysîtaşıyordu.
Ka'b b. Amrların iki bayrağı olup, birini Bişr b. Süfyan, diğerini Ebu Şurayh,
Benî Müzeynelerin üç bayrağı olup, birini Bilal b. Haris, birini Numan b. Mukarrin, birini de Abdullah b. Amr b. Avf taşıyordu.
Cüheynelerin dört bayrağı olup, biri Rafi1 b. Mekîs'in, biri Abdullah b. Zeyd'in, biri Ebu Zür"a b. Ma'bed b. Halid'in, birisi de Süveyd b. Sahr'ın yanında idi.
Benî Eşca'ların iki bayrağı olup, biri Numan b. Mes'ud'un, diğeri de Ma'kıl b. Sinan'ın yanında idi.
Benî Süleymlerin üç bayrakları olup, biri Abbas b. Mirdas'ta, biri Hufaf b. Nüdbe'de, birisi de Haccac b. Matta idi.
Eşlemlerin iki bayrağı olup, biri Büreyde b. Husayb'ın, diğeri de Cündüb b. A'cem'in yanında idi.
Evs ve Hazreclerin Cahiliye çağında bayrakları yeşil ve kırmızı idi. İslâmiyet devrinde de, öylece bırakıldı.
Muhacirlerin bayrakları siyah, sancakları beyazdı. [99]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Süleymleri, Mekke'den çıkışından beri, öncü süvari birliği olarak İslâm ordularının önüne geçirmiş ve Halid b. Velid'i de başlarına kumandan yapmıştı. Ci'râneye gelinc¬eye kadar da, bu düzeni değiştirmedi. [100]
Ebu Abdurrahman el-Fihrî der ki:
"Çok sıcak ve yakıcı bir günde yola devam edip ağaç gölgesine indik.
Güneş zevale erince, zırhımı giydim. Atıma binip Resûlullah Aleyhisselama gittim.
Kendisi, kıl çadır içinde idi.
'Esselâmü aleyke yâ Rasûlallahi ve rahmetullâh! Hareket zamanı geldi!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Evet!' buyurdu.
Semüre ağacının gölgesinde dinlenen Bilal'e:
'Yâ Bilal!' diye seslendi.
Bilal:
'Buyur! Ben sana feda olayım!1 dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Katırımı benim için hemen eğerle!' buyurdu.
Bilal bir semer çıkardı ki, iki yanı hurma lifindendi. Gösterişli ve hoşa gidecek bir semer değildi.
Katır semerlenince, Resûlullah Aleyhisselam onun üzerine bindi. Biz de hayvanlarımıza bindik. [101]
Resûlullah Aleyhisselam bizi düşmanlara karşı o akşam ve gece savaş safları halinde düzenli bulundurdu. [102]
Peygamberimiz Aleyhisselam, o zaman, boz katırı Düldül'e binmiş, sırtına da iki kat zırh gömlek giymiş, başına giydiği takyesinin üzerine de miğfer geçirmişti. [103]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidleri Öğütlemesi ve Zaferle Müjdelemesi

Peygamberimiz Aleyhisselam; mücahicileri çarpışmaya teşvik etti. Sadakat ve bağlılık gösterdikleri, güçlüklere göğüs gererek sabır ve sebat ettikleri takdirde fetih ve zafere kavuşacaklarını onlara müjdele¬di.
Huneyn vadisine sabahın alacakaranlığında, savaş düzeni halinde inilmeye başlandı. [104]
Hevâzinler, Huneyn vadisinin iki yanına gizlenmişler, pusu kurmuşlardı. [105]
Cabir b. Abdullah; Hevâzinlerin Huneyn'e önceden gelip vadinin gizli yollarını ve dar geçitlerini tut¬tuklarını, Müslümanları oralarda pusuya düşürmek için toplanmış, hazırlanmış, üslenmiş olduklarını ve birdenbire saldırılarına uğradıklarını söyler. [106]
Seleme b. Ekvâ da:
"Ben, ilerleyip bir yokuşa çıkıyordum.
Beni düşmandan biri karşıladı. Hemen ona bir ok attım. Benden gizlendi de, ne yaptığını bilemed¬im.
Hevâzinlere bakıp dururken, bir de ne göreyim: Onlar başka bir yokuştan ortaya çıkıvermişlerdi!" der. [107]
Hevâzinler; attıkları hiçbir oku boşa gidermeyecek kadar keskin nişancı ve atıcı idiler.
Hevâzinlerin İslâm askerlerinden ilk karşılaştıkları kimseler ise, genellikle, aceleci, zırhsız, silahsız veya pek az silahlı birtakım toy gençlerdi. [108]
Bununla birlikte, onlar karşılaşır karşılaşmaz Hevâzinlerin üzerlerine atılıp onları bozguna uğrat¬mayı başarmışlardı.
Fakat, ganimet toplamaya koyuldukları zaman da, Hevâzinlerin çekirge sürüsü gibi ok yağmuruna tutuldular ve tutun a m ayarak bozuldular, dönüp kaçmak zorunda kaldılar. [109]
Bu öncü birliği içinden ilk ürküp kaçanlar da, suçları bağışlanmış ve kendiliklerinden İslâm mücahi-dleri arasına katılmış bulunan iki bin kadar Mekkeli idi. [110]
Enes b. Malik de; hiçbirzaman Hevâzinler kadar kalabalık ve çokluk bir topluluk görmediğini; sabah karanlığında, vadiye inerken, dar bir geçitte onların birdenbire saldırısına uğradıklarını ve ilk bozulup kaçanların Süleym süvarileri olduğunu ve Süleymleri Mekkelilerin, Mekkelileri de sair halkın takip ettiği¬ni; [111] süvarilerin kaça kaça İslâm ordularının arkasına kadar çekilmiş olduklarını gördüklerini bildirir. [112]
Rivayete göre; yeni Müslüman olan Mekkelilerden bazıları, o sırada birbirlerine Peygamberimiz Aleyhisselam hakkında:
"Onu yalnız bırakın! Tam sırasıdır, bozulun!" demişlerdi. [113]

Huneyn Savaşında İslâm Kadınlarının Kahramanlıkları

Ümmü Umâre der ki:
"Müslümanlar her tarafta bozguna uğradıkları zaman, benim elimde keskin bir kılıç vardı.
Ümmü Süleym beline bir hançer bağlamıştı! Kendisi, o zaman, Abdullah b. Ebu Talha'ya hâmile idi!
Ümmü Salît ile Ümmü Haris:
'Savaştan kaçmak size yaraşmaz!1 diyerek Ensarı kınıyordu!
Hevâzinlerden boz bir deve üzerinde bir adam gördüm ki; yanında sancak taşıyor, Müslümanların arkasından devesini koşturuyordu.
Hemen onun önünü keserek devesinin bacaklarına kılıçla vurdum. Deve arkasının üzerine çöküverdi. Adama saldırıp, öldürünceye kadar kılıç vurdum. Kendisinin kılıcını alıp, deveyi horuldar bir halde bıraktım!"
O sırada, Resûlullah Aleyhisselam, kılıcını sıyırmış, kılıcının kınını atmış, ayakta dikiliyor ve:
"Ey Bakara sûresinin ashabı!" diyerek sesleniyordu.
Ümmü Haris kocasının devesini tutuyor, deve yayılmak istiyor, fakat Ümmü Haris onu yanından ayırmıyor, ona:
"Ey hayvan! Sen de mi Resûlullah Aleyhisselamı bırakıp gideceksin?!" diyordu!
Ümmü Haris, Hz. Ömer'e:
"Nedir bu hal?" diye sordu.
Hz. Ömer:
"Allah'ın işidir!" dedi.
Ümmü Haris, Peygamberimiz Aleyhisselama da:
"Yâ Rasûlallah! Vallahi, şu kavmin (Benî Süleymlerle Mekkelilerden, halkın bozguna uğramalarına yol açanların) bugün bize yaptıkları gibi birşey yapanı, devemi geçeni görürsem, öldürürüm!" dedi. [114]
Peygamberimiz Aleyhisselam, orada Ümmü Süleym'i gördü ve:
"Ümmü Süleym! Sensin hâ!" buyurdu.
Ümmü Süleym:
"Evet! Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! [115]
Yâ Rasûlallah! Gördün mü, sana bey'at edip Müslüman olmuş bulunan şu cemaat, seni nasıl yal¬nız bırakıp kaçtılar?! [116]
Yâ Rasûlallah! Suçlarını bağışladığın, senin ordunu bozguna uğratan şu Mekkelilerin [117] suçlarını bağışlama!
Allah fırsat verince, [118] seninle çarpışan şu müşrikleri geberttiğin gibi, onlan da geberti. [119]
Çünkü, onlar bunu hakettiler!" dedi. [120]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Ümmü Süleym! Allah bana yetmez mi? [121] Allah'ın affı çok geniştir! [122]
Ey Ümmü Süleym! Gücün yetince, iyilik et!" buyurdu. [123]
Ümmü Süleym sözünü üç kere tekrarladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, her defasında:
"Allah'ın affı çok geniştir!" buyurdu. [124]
Ebu Talha, Ümmü Süleym'in belindeki hançeri görünce, ona:
"Ey Ümmü Süleym! Ne oluyor bu yanındaki?!" diye sordu.
Ümmü Süleym:
"Hançerdir ki; müşriklerden biri bana yaklaşacak olursa, onun kamını yarayım, deşeyim diye yanı¬ma aldım!" dedi.
Ebu Talha:
"Yâ Rasûlallah! Duydun mu; Ümmü Süleym ne söylüyor?" dedi. [125]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bozguna Uğrayıp Kaçışan Müslümanlara Seslenişi

Hevâzinler, bozguna uğrattıkları Müslümanları kovalayarak, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kadar gelip dayandılar. [126]
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, sağ yana çekilip kaçan Müslümanlara:
"Nereye gidiyorsunuz ey insanlar!
Bana doğru geliniz! Ben Resûlullahım!
Ben Muhammed b. Abdullah'ım! [127]
Ey Allah'ın kullan! Ben Allah'ın kulu ve resûlüyüm!
Ey Muhacirler topluluğu! Ben Allah'ın kulu ve resûlüyüm ! [128]
Ey Muhacirler! Ey Muhacirler!
EyEnsar! Ey Ensar!" [129] diyerek sesleniyor, develer birbirlerine giriyor, halk alabildiğine kaçıp gidiy¬ordu!
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında Muhacir ve Ensardan bazı kişiler ile aile halkından başka kimse kalmamıştır. [130]
Muhacirler arasında Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer, aile halkı arasında da Hz. Ali, Hz. Abbas, Ebu Süfyan b. Haris ve oğlu Cafer, Hz. Abbas'ın oğlu Fadl, Hâris'in oğlu Rebia, Zeyd b. Hârise'nin oğlu Üsâme ve Ümmü Eymen'in oğlu Eymen [131] vardı. [132]
Rivayete göre, Huneyn günü kaçmayıp oldukları yerde sebat edenler yüz kişi idiler. [133]
Bunlardan otuzüçü Muhacirlerden, alünışyedisi Ensardandı. [134]
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılmayanların seksen kişi oldukları rivayeti de vardır. [135]

Hz. Ali ile Ebu Dücâne'nin Hevâzin Bayraktarlarından Birini Öldürmeleri

Hz. Ali ile Ebu Dücâne, kızıl tüylü bir devenin üzerinde, uzun mızrağının ucuna siyah bir bayraktak-mış, Hevâzinlerin önünde Müslümanlardan birçoklarını mızraklayan bir adamın ardına düştüler. [136]
Hz. Ali, adamın arkasından yetişip devenin bacaklarına kılıçla vurunca, deve arkasının üzerine çöktü.
Ebu Dücâne, adamın üzerine yürüdü. Kılıçla vurup onun bacağının yansını kesti.
Kılıç, bacağı keserken, ses çıkardı.
Adam yere yuvarlandı. [137]
Diğer rivayete göre; Hz. Ali ile Ebu Dücâne adama saldırdılar. Hz. Ali onun sağ kolunu, Ebu Dücâne de sol kolunu kesti.
Hatta, kılıçlan birbiriyle tokuştu, ses çıkardı, körleşti. [138]

Ebu Katâde'nin Güçlü ve Azılı Bir Müşriki Öldürüşü

Ebu Katâde der ki:
"Huneyn günü, bir Müslümanla bir müşrikin çarpıştığını, [139] müşriklerden birisinin de Müslümana karşı arkadaşına yardım etmek için [140] Müslümanı yere yıkıp üzerine çıktığını gördüm. [141]
Hemen arkasından varıp boynunun köküne kılıçla vurdum. Zırhını kestim.
Müşrik bana doğru yöneldi.
Vurmak için kılıcını kaldırdığı zaman, [142] vurup bir elini kestim.
Adam öbür eliyle yakalayıp boynumu öyle bir sıktı ki, ölümün kokusunu almaya, ecel teri dökmeye başladım! Az kalsın beni öldürecekti.
Eğer adam kan kaybından zayıf düşüp yere yıkılmamış olsaydı, muhakkak, beni öldürürdü. [143]
Ölüm gelip ona yetişti de, beni bıraktı. [144]
Yere düştüğü zaman, kılıçla vurup adamın işini bitirdim." [145]

Mekke'ye Kadar Kaçan Mekkeli Müşriklerin Mekke'deki Müslümanları Üzüntüye Düşürmeleri

Huneyn'de bozguna uğrayıp kaçan Mekkelilerden bazıları Mekke'ye ulaştılar. [146]
Müslümanların bozguna uğradıklarını haber vererek Mekkeli müşrikleri sevindirdiler.
İçlerinden birisi:
"Artık Araplar atalarının dinine dönebilirler! [147] Muhammed düşmüş, ashabı da dağılmıştır!" demişti.
Mekke valisi Attâb b. Esîd:
"Muhammed öldürüldü ise, Muhammed'in dini ayaktadır. Muhammed'in ibadet etmiş olduğu Allah, Diridir ve Ölümsüzdür!" dedi.
Daha akşam olmamıştı ki, Allah'ın yardımıyla Peygamberimiz Aleyhisselamın Hevâzinleri yendiği haberi gelip, Attâb ile Muaz b. Cebel'i sevindirdi.
Bundan önce sevinenleri ise, Yüce Allah yüzlerinin üzerine düşürdü. [148]

Bazı Kureyşîlerin Kalblerindekini Açığa Vurmaları

Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte Huneyn'e gelip Müslümanların bozguna uğradıklarını gören bazı müşrikler, kalblerinde taşıdıkları kini ve düşmanlığı dile getirmekten kendilerini alamadılar.
Çantasında fal okları taşıyan Ebu Süfyan b. Harb:
"Artık, onların bu bozgunlukları denize (deniz sahiline) kadar bitmez! [149]
Vallahi, Hevâzinler onları yenerler!" dedi.
Safvan b. Ümeyye ise:
"Ağzına taş, toprak dolsun!" diyerek Ebu Süfyan'ın bu temennisini reddetti. [150]
Eşlemlerden Ebu Makît de, Ebu Süfyan'a:
"Vallahi, senin öldürülmeni yasakladığını Resûlullah Aleyhisselamdan işitmemiş olsaydım, seni hemen öldürürdüm!" dedi. [151]
O sırada, Kureyşlilerden bir adam gelip, Safvan'a:
"Muhammed ile ashabının bozguna uğradığını sana müjdelerim! Vallahi, onlar bir daha düzelemez, savaşamaz ve kimseyi yenecek hale gelemezler! [152]
İyi biliniz ki; artık bugün sihir bozuldu, tesirsiz hale geldi!" diyerek bağırdı.
Bu adam; Safvan b. Ümeyye'nin ana bir kardeşi olan Kelede b. Hanbel'di. [153]
Safvan ona kızdı [154] ve:
"Sus! Allah senin dişlerini düşürsün!
Vallahi, bana Kureyşilerden bir kimsenin hâkim ve sahip olması, Hevâzinlerden birinin hâkim ve sahip olmasından daha yeğ ve daha iyidir! [155]
Eğer ben kendime bir rab (efendi) edinecek olsam, Kureyşlilerden bir kimseyi rab (efendi) edinmem, bana, Hevâzinlerden birisini rab (efendi) edinmekten daha sevimlidir!" dedi. [156]
Sonra, uşağını yanına çağırdı ve ona:
"Müslümanların parolalarını dinle, gel, bana bildir!" dedi.
Uşak, gidip geldi. Onların "Ey Abdurrahman oğulları!", "Ey Abdullah oğulları" dediklerini işittiğini bildirince, Safvan b. Ümeyye:
"Muhammed galip gelecektir! Bunlar, onların savaştaki parolalarıdır!" dedi. [157]
Süheyl b. Amr da:
"Muhammed ve ashabı artık bir daha düzelemez, savaşamaz!" dedi [158]
İkrime b. Ebu Cehil ise:
"Bu, yerinde bir söz değildir! İşler ancak Allah'ın Elindedir. Muhammed'in elinde birşey yoktur!
Bugün savaş onun aleyhine ise, yarın muhakkak onun lehine olacaktır!" dedi.
Süheyl b. Amr:
"Sen daha önce bu sözün aksini söylüyordun!?" dedi.
İkrime:
"Yâ Ebâ Yezid! Biz, vallahi, aykırı şeyler üzerinde duruyormuşuz!
Akıllarımızı kösteklemiş; yarar da, zarar da vermeyen birtakım taşlara tapmış durmuşuz!" dedi. [159]

Şeybe b. Osman'ın Peygamberimiz Aleyhisselama Suikaste Kalkışı ve Müslüman Oluşu

Peygamberimiz Aleyhisselam Huneyn savaşına çıkarken, Şeybe b. Osman ile Salvan b. Ümeyye, birlikte çıkmak için sözlesmişlerdi.
Safvan'ın babası Ümeyye b. Halef Bedir savaşında, Şeybe'nin babası Osman b. Ebu Talha da Uhud savaşında öldürülmüştü.
Huneyn'de Müslümanlar yenilirlerse, bunlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine saldırarak babalarının öçlerini alacaklardı. [160]
Müslümanların bozguna uğradıkları, halkın birbirlerine karıştıkları ve Peygamberimiz Aleyhisselamın da katırından yere indiği sırada, Şeybe b. Osman kılıcını sıyırdı, öcünü almak için [161] sağ tarafından Peygamberimiz Aleyhisselama doğru varmak istedi.
Hz. Abbas'ın ayakta dikildiğini ve ak gümüş gibi parlayan zırhının üzerinden tozlan silkmekte olduğunu görünce, kendi kendine:
"Amcası onu yardımsız bırakmaz! Onun yanından ayrılmaz!" dedikten sonra, sol yanından Peygamberimiz Aleyhisselama yaklaşmak istedi.
O tarafta da, Peygamberimiz Aleyhisselamın amcasının oğlu Ebu Süfyan b. Hâris'i gördü.
"Bu da, onun amcasının oğludur. Onu yardımsız bırakmaz!" deyip Peygamberimiz Aleyhisselama arka tarafından yaklaştı.
Kılıcını kaldırıp vurmaktan başka bir iş kalmamıştı ki, aralarında birdenbire yıldırımı andıran bir ateş yalımı peyda oldu!
Yalımın kendisini yakıp helak etmesinden korktu, gözlerini elleriyle kapadı ve geri geri çekildi [162]
Şeybe b. Osman der ki:
"İşte o zaman anladım ki; o, benim tecavüzümden, muhakkak Allah tarafından korunuyor!" [163]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Şeybe b. Osman'a doğru başını çevirdi. [164] Gülümsedi [165] ve:
"Ey Şeybe! Anası ağlayasıca! [166] Yanıma gel!" buyurdu. [167]
Şeybe titremeye başladı.
Yüce Allah onun kalbine korku ve iman sevgisi düşürdü [168]
Şeybe b. Osman Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam elini onun göğsüne koydu ve:
"Allah'ım! Bundan şeytanı defet, gider!" diyerek dua etti. [169]
Yüce Allah, Şeybe'nin kalbindeki bütün kin ve düşmanlıkları giderip kalbini imanla doldurdu. [170]
Şeybe, başını kaldırıp baktığı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselama karşı içi sevgi ile doldu. Peygamberimiz Aleyhisselam, ona, gözünden, kulağından, kalbinden daha sevgili olmuştu!
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Şeybe! Artık kâfirlerle savaş!" buyurdu. [171]
Şeybe der ki:
"Hevâzinlerin Kureyşileri yenmesi, beni gayrete getirmişti.
'Yâ Rasûlallah! Ben, alaca atlı birçok süvariler görüyorum!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Ey Şeybe! Onları ancak kâfir olanlar görür!' buyurdu ve göğsümü eliyle sığayarak:
'Ey Allah'ım! Şeybe'ye doğru yolu göster!' diyerek üç kere dua etti.
Vallahi, üçüncüsünde, daha elini göğsümden kaldırmamıştı ki, Allah'ın yaratıklarından, bana, ondan daha sevgili bir kimse yoktu! [172]
Resûlullah Aleyhisselamın önünde kılıç vurdum, savaştım.
Vallahi, canım ve herşeyimle onu korumak istiyordum [173]
O sırada, sağ olsaydı da babamla karşılaşsaydım, kılıcımla vurup onu da öldürürdüm [174]
Hevâzinler bozguna uğrayıp yurtlarına kadar kaçtıkları zaman, Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna vardım.
Bana:
'Hamd olsun Allah'a ki, O, senin hakkında, senin dilediğin şeyden daha hayırlısını diledi!1 buyurdu ve kendisine yapmayı içimden geçirmiş bulunduğum herşeyi bana olduğu gibi haber verdi . [175]
Halbuki, ben onları hiç kimseye söylememiştim!
Hemen:
'Şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
Sen de, hiç şüphesiz, Resûlullahsın!
Benim için Allahtan mağfiret dile!' dedim.
'Allah seni mağfiret etsin, yarlıgasın!' buyurdu.
Halbuki;
'Araplardan ve Arap olmayanlardan Muhammed'e tâbi olmadık hiç kimse kalmasa, ben sana tâbi olmam!' diyordum." [176]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kaçışan Müslümanlara Seslenişi ve Hz. Abbas'ı Seslendirişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanların bozulup kaçıştıklarını görünce, boz katırının üzerinde, sağına soluna döne döne:
"Ey Allah'ın yardımcıları! Ben Allah'ın kulu ve resûlüyüm! Sabır ve sebat gösteriniz!" buyuruyor-du. [177]
Hz. Abbas der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamla Huneyn harbinde bulundum.
Ebu Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib ile ben, Resûlullah Aleyhisselamın ardına düştük. Kendisinden hiç ayrılmadık.
Resûlullah Aleyhisselam, beyaz katırının üzerinde idi.
Müslümanlarla kâfirler karşılaşınca, Müslümanlar dönüp gerilediler.
Resûlullah Aleyhisselam ise, katırını kâfirlere doğru mahmuzlamaya başladı.
Ben Resûlullah Aleyhisselamın katırının geminden tutuyor, onu, koşmasın diye engelliyordum.
Resûlullah Aleyhisselam, bana:
'Ey Abbas! Ashâbu's-Semüre'ye seslen!1 buyurdu.
Bunun üzerine, ben sesim çıkabildiğince:
'Yâ Eshâbessemüre! Ey semüre ağacının altında Resûlullah Aleyhisselama bey'at etmiş olan saha-biler! Nendesiniz?!' diyerek haykırdım.
Vallahi, sesimi işittikleri zaman yerlerine dönüşleri, ineğin yavrularına dönüşü gibi idi!
Ensara, önce genellikle:
'Ey Ensar cemaati! Ey Ensar cemaati!1
Sonra, özellikle de:
'Ey Benî Haris b. Hazrec cemaati! Ey Benî Hazrec cemaati!' diye seslenilince, onlar
'Buyur! Buyur! Buyur!' diyoriar, [178] bindikleri develerini geri çevirmek istiyorlar, fakat geri çevirmeye güç yetiremiyorlar; hatta sırtlarındaki zırh gömleklerini çıkarıp develerinin boyunlarına attıkları halde, onları durduramıyorlandı. En sonunda, kılıçlarını, kalkanlarını alıp kendilerini develerinden aşağı atarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına koşuyorlardı! [179]
Sa'd b. Ubâde, Hazrecîlere:
'Yetişiniz ey Hazrecîler! Yetişiniz ey Hazrecîler!'
Useyd b. Hudayr da:
'Yetişiniz ey Evsîler! Yetişiniz ey Evsîler!' diyerek seslendikleri zaman, arıların beylerinin başına top¬landıkları gibi, her taraftan gelen Müslümanlar Hevâzinlerin üzerine öfkeyle atılmaya başladılar!
Muhacirler:
'Yâ Benî Abdurrahman!1
Evsîler:
'Yâ Benî Ubeydullah! Ey Allah süvarileri!' diyerek hay kırıyorlardı. " [180]
Dönüp gelenler, Hevâzin müşriki eriyle çarpışmaya giriştiler. [181]
Peygamberimiz Aleyhisselamın çevresi, Müslümanlarla çarpışan Hevâzin müşrikleri tarafından sarılmıştı. [182]
Hz. Osman, Hz. Ali, Ebu Dücâne ve Eymen b. Ubeyd, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde çarpışıyorlardı. [183]
O gün, Hz. Ali, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde çarpışanların hızlısı, en hiddetli ve şiddetlisi idi. [184]
Ebu Süfyan b. Haris der ki:
"Allah biliyor ki, ben, Resûlullah Aleyhisselamın önünde ölmek istiyordum.
O sırada, Abbas b. Abdulmuttalib, Resûlullah Aleyhisselamın katırının gemini tutuyordu.
Ben de, öbür yanına geçip katırının geminden tutunca, Resûlullah Aleyhisselam:
'Kim bu?' diye sordu.
Yüzümden, miğferimi kaldırdım.
Abbas:
'Yâ Rasûlallah! (Süt) kardeşin ve amcanın oğlu Ebu Süfyan b. Hâris'tir. Ondan razı ol!1 dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Öyle yaptım! Allah onun bütün düşmanlıklarını bağışlasın!' buyurdu.
Bunun üzerine, üzengideki ayağını öptüm.
Sonra, bana döndü de:
'Evet! (Süt) kardeşimdir!' buyurdu." [185]
Peygamberimiz Aleyhisselam, boz katırının üzerinde üzengilere basarak dikilip Müslümanların Hevâzinlere kılıçla giriştiklerini görünce:
"İşte, bu, tandırın tutuştuğu (savaşın kızıştığı) zamandır!" buyurdu. [186]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Yüce Allah'a Dua Edişi ve Müşriklerin Bozguna Uğrayışı

Müslümanlar bozguna uğrayıp da düşmanlar Peygamberimiz Aleyhisselama doğru yönelince, [187] Peygamberimiz Aleyhisselam katırından yere inip: [188]
"Peygamber, benim! Yalan yok!
Abdulmuttalib'in oğlu benim! [189]
Allah'ım! Bize yardımını indir! [190]
Ey Allah'ım!
Ben, Senden, bana olan (zafer) va'dini yerine getirmeni diliyorum ! [191]
Ey Allah'ım! Muhakkak ki Sen onların bize galip gelmelerini istemezsin!" [192] diyerek, Allah'tan yardım ve zafer diledi. [193]
"Ey Allah'ım! Hamd Sana mahsustur. Şikâyetler ancak Sana arzolunur. Yardım ancak Senden dilenir" diyerek dua edince, Cebrail Aleyhisselam gelerek:
"Sana telkin olunan bu kelimeler, arkasında Firavun bulunduğu ve kendisine deniz yarılıp yol açıldığı gün Musa'ya da Allah tarafından telkin olunmuştu!" dedi. [194]
Peygamberimiz Aleyhisselam yerden aldığı bir avuç toprağı [195] veya kumu [196] müşriklerin yüzler¬ine doğru attı, saçtı. [197]
"Bu yüzler kara olsun!" dedi. [198]
Onlardan, Allah'ın yarattığı hiçbir kimse yoktu ki, [199] Yüce Allah, o bir avuç toprak veya kumla onların gözlerini doldurmamış, [200] kalblerine korku düşürmemiş olsun! [201]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kabe'nin Rabbine andolsun ki; onlar bozguna uğradılar gittiler!" buyurdu. [202]
Cübeyr b. Mut'im, o sıradaki müşahedelerini şöyle anlatır:
"Hevâzinler, bozguna uğramadan, Müslümanlarla çarpıştıkları sırada, gökten simsiyah örtü gibi birşeyin gelip bizimle Hevâzinler arasına düştüğünü, [203] bu gökten gelip bizimle Hevâzinleri gölgeleyen ve ufku kaplayan siyah şemsiye gibi şeye [204] dikkatlice baktığım zaman, onun siyah karıncalar olduğunu, [205] vadiyi doldurduğunu, [206] Huneyn vadisinde karınca seli aktığını gördüm! [207]
Onların meleklerden ibaret olduğunda, [208] bunun Allah tarafından bir yardım olup bizi onlarla desteklediğinde hiç şüphem kalmadı.
Nihayet, Hevâzinlerin bozguna uğramalarından başka birşey vuku bulmadı!" [209]
Bir mucize olarak, gökle yer arasında, demir taslar üzerine düşen demir parçalarının çıkardıkları sesler gibi çınlayan sesler de duyulmuştu! [210]
Huneyn savaşında bulunmuş olan Süveyd (veya Büreyd) b. Âmir de, o zaman yüreklerine düşen korku soruldukça, eline çakıl taşları alır, onu bir tasın içine atarak sesler çıkarttırır ve:
"İşte, içimizde böyle sesler çınladığını duymuştuk!" derdi. [211]
Yine, Müslüman olan Hevâzinlerin anlattıklarına göre; birdenbire bozguna uğramışlar, arkalarına döndükçe, Müslümanlar tarafından takip edildiklerini görmüşler, her tarafa dağılmışlar, kaçıp kurtula¬bilenler ancak soluklarını yurtlarının en yüksek yerinde almışlardı ! [212]
Haris b. Bedel de; Peygamberimiz Aleyhisselam yerden bir avuç toprak alıp Hevâzinlerin yüzlerine atınca bozguna uğradıklarını, her ağacı, her taşı, arkalarından gelen bir süvari sandıklarını söyler. [213]
Hz. Abbas da, bu husustaki müşahedelerini şöyle anlatır:
"Gidip baktığımda, savaş gördüğüm biçimde, aynı şiddette devam edip dururken, [214] vallahi, Resûlullah Aleyhisselamın kumları onlara atmasından sonradır ki, güçlerinin azaldığını, işlerinin tersine döndüğünü gördüm!
Nihayet, Allah onları bozguna uğrattı.
Resûlullah Aleyhisselamın da katırını tepip onları takip ettiğini hâlâ gözlerimle görürgibiyimdir!" [215]

Sakîflerden Öldürülenler ve Kaçıp Taif Kalesine Sığınanlar

Sakîflerden müttefiklerin bayrağı Karib b. Esved b. Mes'ud'un yanında idi. Hevâzinler bozguna uğrayınca, Karib, sancağı, bayrağı bir ağaca dayayarak; müttefiklerden amcasının oğullarıyla birlikte kaçtı.
Onlardan, iki kişiden başka, öldürülen olmadı.
Birisi Gıyerelerden Vehb, diğeri de Benî Kubbelerden Cülah (Leclac) idi. Peygamberimiz Aleyhisselam, Cülah'ın öldürüldüğünü işittiği zaman: "Bugün, Sakîf gençlerinin ulusu öldürülmüştür!" buyurdu. [216]

Hevâzin Savaşında Taifli Sakîflerden Öldürülenlerin Sayısı

Hevâzinler bozguna uğrayınca, Taifli Sakîflenden Malik oğullarının bayrağı altında yetmiş kişi, [217] Bedir savaşında Kureyşlilerden öldürülmüş olanlar kadar [218] adam öldürüldü. [219] Malik oğullarının bayrağını Zülhımar taşıyordu.
Zülhımar öldürülünce Osman b. Abdullah b. Rebia almış, çarpışırken o da öldürülmüştü. [220] Peygamberimiz Aleyhisselam, onun öldürüldüğünü işitince: "Allah kahretsin onu! Çünkü o Kureyşîlere çok kin beslerdi" buyurdu. [221] Osman b. Abdullah, bütün köleleri ve azadlılan ile birlikte savaşa katılmıştı. O gün, hepsi de öldürüldüler. [222]
Benî Riab veya Rebablardan Nasr oğulları da çok öldürüldüler. Abdullah b. Kays:
"Yâ Rasûlallah! Riab oğulları mahvoldular!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Allah'ım! Onların musibet ve helaki arını iyileştir!" diyerek dua etti . [223]

Hevâzin Ordularının Etrafa Dağılışı ve Düreyd'in Öldürülüşü

Bozguna uğrayan Hevâzin ordularından bir kısmı Taife gittiler. [224] Bir kısmı Evtas'ta ordugâh kurdu. Bir kısmı Nafileye doğru yönelip gitti.
Nahle'ye doğru gidenler arasında Giyere (Aneze) oğullarından başkası bulunmuyordu.
Nahle'ye doğru giden halkı, İslâm süvarileri takip ettiler.
Fakat, onlardan, dağ yollarını tutanları takip etmediler.
Rebia b. Rüfey1, Düreyd b. Sımme'ye yetişip devesinin yularından tuttu. Onu kadın sanıyordu.
Çünkü, deve üzerinde kadınların taşınmasına mahsus hevdecimsi bir mahfaza içinde bulunuyordu.
Rebia, onun içindekinin erkek olduğunu anlayınca, deveyi ıhdırdı.
Çok yaşlanmış bir adam olan Düreyd b. Sımme ile karşılaştı.
Henüz gençlik çağında bulunan Rebia, Düreyd'i hiç tanımıyordu.
Düreyd, ona:
"Beni ne yapacaksın?" diye sordu.
Rebia:
"Öldüreceğim!" dedi.
Düreyd:
"Sen kimsin?" diye sordu.
Rebia:
"Ben Rebia b. Rüfey'ü's-Sülemf'yim!" dedikten sonra, ona kılıçla bir darbe indirdi. Fakat birşey yapamadı.
Düreyd:
"Anan seni ne kötü çıkarmış (doğurmuş)!
Semerin arkasında, hevdecin içindeki kılıcı al da, bana onunla vur!
Kılıcı vururken de, kafa kemiğinin yukarısından dimağın aşağısına doğru indir!
Ben, adamları öldürürken, böyle vururdum!
Sonra, ananın yanına vardığın zaman, Düreyd b. Sımme'yi kendinin öldürdüğünü ona haber ver!
Vallahi, benim kadınlarınızı koruduğum, esirgediğim zamanlar olmuştur!" dedi.
Süleym oğulları, Rebia Düreyd'i kılıçla vurup yere düşürdüğü zaman, kıçının açılıp çıplak atlara bin¬mekten her iki budunun kılları dökülerek parlak, tüysüz hale geldiğinin görüldüğünü söylerler.
Rebia, yurduna dönüp Düreyd'i öldürdüğünü haber verince, anası:
"Amma, vallahi, o senin analarından üçünü [225] bir sabah babanın alnının saçını keserek azad etmiş, serbest bırakmıştı!" dedi.
Rebia:
"Ben bunu bilmiyordum!" dedi. [226]
Anası:
"O bize olan iyiliğini sana haber verince, onu öldürmekten vazgeçmeli ve böylece kendisine ikram¬da bulunmalı değil miydin?" dedi.
Rebia:
"Ben, Allah'ın ve Resûlünün rızasını kazanmak için, ona ikramda bulunmadım!" dedi. [227]
Düreyd b. Sımme ile birlikte kaçanlar, alûyüz kişilik bir cemaat idi.
Üçyüzü öldürülmüştü. [228]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kaçan Düşmanları Takip Etmelerini Mücahidlere Emredişi ve
Hevâzin Orduları Başkumandanının Taif Kalesine Sığınışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, kaçan düşmanları takip etmelerini Müslümanlara emretti. [229]
Hevâzin ordularının başkumandanı Malik b. Avf, bozguna uğradığı zaman, kavminin bazı süvari¬leriyle birlikte yolda iki dağ arasındaki yüksekçe bir yerde durup, arkadaşlarına:
"Zayıf olanlarınız gelinceye kadar bekleyiniz de, arkanızdakiler gelip size kavuşsunlar!" dedi.
O sırada, uzaktan İslâm süvarileri gözükünce, Malik b. Avf, arkadaşlarına:
"Bakınız, neler görüyorsunuz?" diye sordu.
Arkadaşları:
"Atlar üzerinde, mızraklarını atlarının kulakları arasına uzatmış, uzun bacaklı bir kavim görüyoruz!" dediler.
Malik b. Avf:
"Onlar, kardeşleriniz Süleym oğullarıdır!
Onlardan size zarar gelmez!"* dedi.
Vadinin içine girdikleri zaman, arkalarından, başka bir süvari birliğinin gelmekte olduğu görüldü.
Malik b. Avf, arkadaşlarına:
"Bakınız! Neler görüyorsunuz?" diye sordu.
Arkadaşları:
"Mızraklarını yanlamasına uzatmış, atları üzerinde, kendilerini belli etmeyen bir kavim görüyoruz!" dediler.
Malik b. Avf:
"Onlar, Evs ve Hazreclerdir.
Onlardan da size zarar gelmez!" dedi. [230]
Dağ yolunun dibine varınca, Benî Süleymlerin gittikleri yolu tuttular.
Orada birtakım atlılar göründü. [231]
Malik b. Avf:
"Bakınız! Neler görüyorsunuz?" diye sordu.
Arkadaşları:
"Atlar üzerinde, heykeller gibi kimseler görüyoruz!" dediler.
Malik b. Avf:
"Onlar, Ka'b b. Lüeyylerdir!
Onlar sizinle çarpışırlar!" dedi.
Süvariler gelip sarınca, Malik b. Avf esir düşmekten korkarak hemen atından indi. Bir çalının içine saklandı.
Sonra, kaya aralarından, dağın tepesindeki hurma ağacının yanına kadar çıkıp canını kurtardı, arkasından gelenlere yakalanmadı. [232]
Malik b. Avf, arkadaşlarına:
"Bakınız! Daha neler görüyorsunuz?" diye sordu.
Arkadaşları:
"Uzun bacaklı, mızraklarını omuzlarının üzerlerine koymuş, başlarına bez sarmış birtakım atlılar; [233] aralarında da, başına san sarık sarmış, mızrağı om uzunda, sert adımlarıyla yeri sarsa sarsa yürüyen bir adam görüyoruz!" dediler.
Malik b. Avf:
"İşte o, Safiyye'nin oğlu [234] Zübeyr b. Avvam'dır!
Lâfa yemin ederim ki; o, sizinle karşılaşacak! [235] Sizi yerinizden ayıracaktır!" dedi. [236]
Gerçekten de, Zübeyr b. Avvam, onları görünce, bulundukları yerden indirip kaçırıncaya kadar saldırmaktan geri durmadı. [237]
Malik b. Avf kaçıp kendisine ait Liyye kalesine, oradan da Sakîflerin kalesine sığındı . [238]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:33 pm

Sa'd b. Bekr Oğullarından Bicad'ın Yakalanıp Esir Edilişi

Sa'd b. Bekr oğullarından Bicad ağır bir suç işlemiş. [239] bir müslümanı tutup azalarını kesmiş, sonra da kendisini ateşe atarak yakmıştı.
Bicad, suçunun ağırlığını bildiği için, kaçmıştı. [240]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sa'd b. Bekr oğullarından Bicad'ı yakalayabilirdeniz, onun elinizden kaçıp kurtulmasına meydan vermeyiniz!" buyurmuştu.
Müslümanlar onu yakaladılar [241] ve ev halkı ile birlikte esir ettiler. [242]
Peygamberimiz Aleyhisselamın sütkardeşi olan, Ben îSa'dlardan Şeymâ da, Bicad ve onun ev halkı ile birlikte esir edilmiş bulunuyordu. [243]

Şeymâ'nın Peygamberimiz Aleyhisselamla Konuşması

Şeymâ esirler arasında getirilirken yolda kendisine katı ve sert davranılınca:
"Biliniz ki; vallahi, ben sizin efendinizin sütkardeşiyim!" dedi.
Fakat, onun bu sözüne pek inanmadılar. Kendisini Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirdiler. [244]
Şeymâ:
"Yâ Muhammed! [245] Yâ Rasûlallah! [246] Ben senin sütkardeşinim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Buna alamet ve işaret nedir? [247]
Doğru söylüyorsan, benim tarafımdan sana yapılmış, belirsiz olmayan biriz gösterebilir misin?" diye sordu [248]
Şeymâ, kolunu açıp:
"Evet yâ Rasûlallah! Sen küçük iken, beni ısırmıştın! İşte, ısırık izi! [249]
Arkamda, omuzumda bulunan ısırık izi ki, onu sen ısırmıştın!
O zaman, ben seni kucağıma almıştım! [250]
Sirer vadisinde, ailemizin davarlarını otlatıyorduk.
O zaman, benim babam, senin de (süt) babandı.
Benim annem, senin de (süt) annendi.
Seni memeden ben ayırmıştım.
Hatırladın mı şimdi yâ Rasûlallah?" dedi. [251]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ısınk izini görünce hatırladı ve tanıdı.
Ridasını yere serdikten sonra, Şeymâ'yı onun üzerine oturttu ve ona:
"Hoşgeldin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın gözleri yaşla doldu. [252]
Ona annesini ve babasını sordu.
Şeymâ, onların daha önce ölmüş olduklarını haber verdi. [253] Peygamberimiz Aleyhisselam, Şeymâ'ya:
"İstersen, sevgi ve saygı görerek yanımda otur! [254]
İstersen, yararlanacağın mallar verip, seni kavim ve kabilenin yanına döndüreyim?
Ben sana bunu da yaparım" buyurdu.
Şeymâ:
"Olur! Sen bana mal ver [255] ve kavmimin yanına çevir" dedi. [256] Müslüman oldu. [257]
Allah ondan razı olsun!
Şeymâ, Bicad'ın karısının ricası üzerine, suçunun bağışlanmasını, serbest bırakılmasını, Peygamberimiz Aleyhisselamdan diledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Şeymâ Hatunun bu dileğini de yerine getirdi.
Şeymâ Hatuna, ailelerinden kimler kaldığını sordu.
Şeymâ Hatun, kız ve oğlan kardeşleri ile amcası Ebu Bürkan'ın sağ olduklarını haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Şeymâ Hatuna:
"Sen şimdi Ci'râne'ye dön!
Orada kavminle birlikte bulun.
Ben şimdi Taife gideceğim. Oradan Ci'râne'ye döneceğim" buyurdu, onu Ci'râneye yolladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Taif'ten Ci'râneye döndüğü zaman, Şeymâ Hatuna ve aile halkından sağ olanlara, deve ve davar verdi. [258]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Şeymâ Hatuna, ayrıca bir erkek ve bir de kadın köle verdi.
Şeymâ Hatun onları birbirleriyle evlendirdi. [259]

Mücahidlerin Kadın, Çocuk ve Köle Öldürmemeleri İçin Uyarılışı

Süleym oğulları öncü süvari birliğini teşkil ediyorlar, Halid b. Velid de onlann kumandanı bulunuy¬ordu. [260]
Peygamberimiz Aleyhisselam bir kadın ölüsüne rastlamıştı ki, halk onun başına toplanmışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nedir bu?" diye sordu.
"Bir kadındır. Halid b. Velid öldürdü!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, orada bulunanlardan birisine:
"Halid'e yetiş! Ona:
'Resûlullah seni çocuk, kadın ve hizmetçi öldürmekten men ediyor!1 de!" buyurdu. [261]
Peygamberimiz Aleyhisselam, başka bir kadın ölüsü gördü ve onu kimin öldürdüğünü sordu.
Bir adam:
"Yâ Rasûlallah!
Onu ben öldürdüm!
Kendisini terkime almıştım. O beni öldürmek isteyince, ben onu öldürdüm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun gömülmesini emretti. [262]
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlerin çocukları da öldürmeye başladıklarını işitince, mücahi-dlere:
"Dikkat ediniz! Çocuklar öldürülmeyecektir!
"Dikkat ediniz! Çocuklar öldürülmeyecektir!
"Dikkat ediniz! Çocuklar öldürülmeyecektir!" buyurdu.
Useyd b. Hudayr
"Yâ Rasûlallah! Onlar, müşriklerin çocukları değiller mi?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sizin en hayırlılarınız da, müşriklerin çocukları değiller midir?
Her çocuk, İslâm yaratılışı üzere doğar, dili dönünceye kadar, öyle gider.
Ana ve babalan onu ya Yahudileştirir, ya da Hıristiyanlaştırır!" buyurdu. [263]

Ebu Âmir el-Eş'arî'nin Evtas'ta Savaşması ve Orada Şehit Oluşu

Huneyn'de bozguna uğrayan Hevâzinlerden bir kısmı Evtas ordugâhında toplanmışlardı. Toplananların sayısı pek çoktu. [264]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir sancak bağlayarak, Ebu Âmir el-Eş'arî'yi Seleme b. Ekvâ ile bir¬likte Evtas'a gönderdi.
Evtas'ta üslenen müşrikler, kendilerini savundular. [265]
Hevâzinlerden bir adam, meydana çıkıp:
"Benimle çarpışacak kim var?" diyerek bağırdı.
Ebu Âmir ona karşı vardı. [266] Adam Ebu Âmir'e saldırdı.
Ebu Âmir onu İslâmiyete davet etti [267] ve:
"Ey Allah! Şahit ol ona! (Onu İslâmiyete davet ettiğime!)" dedi. [268]
Üzerine yürüdü. Onu öldürdü.
Sonra, ikinci bir adam çıkıp Ebû Âmir'e saldırdı.
Ebu Âmir, onu İslâmiyete davet etti ve:
'Ey Allah! Şahit ol ona! (Onu İslâmiyete davet ettiğime!)" dedi.
Vurup onu da öldürdü.
Hevâzinler birer birer meydana çıkıyor, Ebu Âmir'e saldırıyor, Ebu Âmir de onları önce İslâmiyete davet ediyor, sonra da üzerlerine yürüyüp onları öldürüyordu.
Ebu Âmir, böylece, onlardan dokuz kişi öldürdü. [269]
Dokuzuncusu, çarpışmak için alâmetienmiş, koşa koşa gelmişti.
Meydana çıkan onuncu adam, başına sarı bir sarık sanmıştı. [270]
Gelir gelmez, Ebu Âmir'e saldırdı.
Ebu Âmir de onun üzerine yürüdü.
Kendisini önce İslâmiyete davet etti ve sonra da:
"Ey Allah! Şahit ol ona! (Onu İslâmiyete davet ettiğime!)" dedi.
Adam:
"Ey Allah! Bana şahit olma!" deyince, Ebu Âmir ondan elini çekti, adam da kaçıp kurtuldu.
Kendisi, sonradan Müslüman oldu. İslâmiyet ameli eriyle Müslümanlığını güzelleştirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu gördükçe:
"Bu, EbuÂmir'in kaçırdığıdır!" buyururdu. [271]
BenîCüşem b. Muaviyelerden Hâris'in oğulları Ali ile Evfâ, Ebu Âmir'e ok atarak, biri onu kalbinden, diğeri de dizinden vurdu. [272]
Ebu Musa el-Eş'arî der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam beni de amcam Ebu Âmirle birlikte göndermişti.
Savaş sırasında Ebu Âmirin dizine Cüşem kabilesinden birisi tarafından bir ok atılmıştı.
Okçu, okunu EbuÂmir'in dizkapağına saplamıştı.
Hemen, Ebu Âmir'in yanına koştum.
Ona:
'Ey amca! Oku sana kim attı?' diye sordum.
'İşte, ok atan katilim şudur!' diyerek onu gösterdi.
Ben hemen katile doğru koştum ve yetiştim.
Katil, beni görünce, dönüp kaçmaya başladı. Ben de onun ardına düştüm.
Hem koşuyor, hem de:
'Sen kaçmaktan utanmıyor musun? Niçin durmuyorsun?' diyerek bağırıyordum.
Adam, nihayet, kaçmaktan vazgeçti.
Her ikimiz kılıçlarımızla vuruşmaya başladık. En sonunda, ben onu öldürdüm.
Sonra, Ebu Âmir'in yanına gelip:
'Allah, adamını öldürdü!' dedim.
Amcam, bana:
'Şu oku dizimden çek, çıkar!1 dedi.
Ben de oku hemen çıkardım.
Fakat, okun yerinden pek çok su boşandı.
Amcam hayatından umudunu kesti ve bana:
'Ey kardeşimin oğlu! Peygamber Aleyhisselama benden selam söyle! Benim için Allahtan mağfiret dilesin!' dedi ve beni kendisinin yerine halkın üzerine kumandan tayin etti. [273]
Ebu Âmir sancağı Ebu Musa'ya verdi ve:
'Atımı, silahımı Peygamber Aleyhisselama teslim et1 dedi. [274]
Ebu Âmir, bir müddet sonra, şehit olarak vefat etti. [275]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Ebu Musa el-Eş'arî, sancağı alınca, savaşmaya girişti.
Allah, fetih ve zaferi onun eliyle gerçekleştirdi. Evtas'ta toplanan halkı bozguna uğrattı. [276] Onlar, Evtas'tan Taife kaçtılar. [277]
Ebu Musa el-Eş'arî der ki:
"Evtas'tan dönüp Peygamber Aleyhisselamın huzuruna girdim. [278]
Ebu Âmir'in silahını, atını ve sair eşyasını da yanımda götürdüm. [279]
Resûlullah Aleyhisselam, o sırada, hasırdan örülmüş, üstüne şilte serilmiş bir somya üzerinde yatıy¬ordu.
Hasırın örgüleri, kendisinin sırtına ve böğürlerine iz yapmıştı. [280]
Resûlullah Aleyhisselam, bayrağı benim elimde görünce:
'Ey Ebu Musa! Yoksa Ebu Âmir öldürüldü mü?' diye sordu. [281]
Kendi haberimizi ve Ebu Âmir'in haberini ve:
'Resûlullah Aleyhisselam benim için Allah'tan mağfiret dilesin!' dediğini arzettim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam, abdest suyu isteyip abdest aldı. [282]
İki rekat namaz kıldı. [283]
Sonra, ellerini kaldırıp:
'Ey Allah'ım! Kulcağızın Ebu Âmir'i yarlığa!' diyerek dua etti.
Dua ederken ellerini o kadar kaldırdı ki, koltuklarının beyazlığını gördüm!
Sonra:
'Ey Allah'ım! Onu, yarattığın insanlardan çoğuna, Kıyamet gününde mertebece üstün kıl! [284] Cennette onu ümmetimin üstünlerinden eyle!' diye dua etti. [285]
'Yâ Rasûlallah! Biliyorum ki; Yüce Allah Ebu Âmir'i muhakkak yarlıgamış, kendisi şehit olarak da öldürülmüştür.
Yâ Rasûlallah! Benim için de Allahtan mağfiret dile!' dedim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
'Ey Allah'ım! Abdullah b. Kays'ın günahını bağışla!
Kıyamet günü, onu da, girilecek üstün bir mertebeye girdir! [286]
Onu da ümmetimin üstünlerinden eyle!' diyerek dua etti ve Ebu Âmir'in terikesini oğluna vermemi bana emir buyurdu, verdim ." [287]

Huneyn ve Evtas Şehitleri

1. Eymen b. Ubeyd,
2. Sürâka b. Haris,
3. Ebu Âmir el-Eş'arî. [288]
4. Rukaym b. Sabit, [289]
5. Zeyd b. Rebia. [290]
Allah onlardan razı olsun! [291]

Halid b. Velid'in Yaralanışı ve Yarasının İyileştirilişi

Abdullah b. Ezher der ki:
"Halid b. Velid, Resûlullah Aleyhisselamın süvari birliği kumandanı idi.
Kâfirleri bozguna uğrattığı zaman, Resûlullah Aleyhisselamı gördüm.
Müslümanlar konakyerlerine dönüyor, Resûlullah Aleyhisselam da Müslümanlar arasında bulunuy¬or ve:
'Bana Halid b. Velid'in konak yerini kim gösterir?1 diye soruyordu.
Hemen koşup Resûlullah Aleyhisselamın önüne vardım.
Bize Halid b. Velid'in konak yeri gösterildi.
O sırada, Halid b. Velid, hayvanının sırtna dayanmış, duruyordu.
Resûlullah Aleyhisselam onun yanına vanp yarasına baktı. [292] Yarası çok ağırdı. [293] Yarasının üzerine püskürdü. [294] Yarası hemen iyileşti. [295]

Huneyn Esirleriyle Ganimet Mallarının Ci'râne'ye Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Huneyn'de alınan esirlerle ganimet mallarını biraraya toplattı ve bun¬ların üzerine Mes'ud b. Amr el-Gıfârî'yi memur etti.
Esirlerle ganimet mallarının Ci'râne'ye götürülüp orada tutulması için emir verdi. [296] Esirlerin başına Ebu Süfyan b. Harb'in [297] veya Büdeyl b. Verkâ'nın dikildiği de rivayet edilir. [298] Esirlerin pek çok olduğu gözönünde tutulursa, esirlerin başına her üçü de dikilmiş olabilir. Müslümanlar, aldıkları ganimetleri, memurtayin olununcaya kadar, biryerde muhafaza etmekte idil¬er.
"Allah'a ve ahiret gününe inananlar, bölüştürül üne ey e kadar, onlardan birşey almasınlar!" diyerek halka ilan edildi. [299]

Huneyn'de Tazelenen ve Hükme Bağlanan Bir Kan Dâvâsı

Peygamberimiz Aleyhisselam, bir gün, öğle namazını kıldıktan sonra, bir ağacın gölgesine gidip oturmuştu.
Gatafanların başkanı Uyeyne b. Hısn ile Akra1 b. Habis kalkıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanı¬na vardılar:
Uyeyne b. Hısn, öldürülmüş olan Adbatu'l-Eşcâî'ye karşılık kısas edilmek üzere Muhallim b. Cessâme'nin kendilerine teslimini istiyor; Akra1 b. Habis de Hındıf adına Muhallim b. Cessâme'nin savunmasını yapıyordu. [300]
Uyeyne b. Hısn:
"Vallahi yâ Rasûlallah! O benim kadınlarıma ölüm acısını tattırıp canlarını yaktığı gibi, ben de onun kadınlarına ölüm acısını tattırıp canlarını yakmadıkça, onun yakasını bırakmam!" dedi. [301]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Uyeyne b. Hısn'a:
"Onun (öldürülenin) diyetini (kan bedelini) alsan, olmaz mı?" buyurdu.
Uyeyne b. Hısn, Peygamberimiz Aleyhisselamın teklifini kabule yanaşmadı. Sesler yükseldi, gürültüler çoğaldı. [302]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Bu seferimiz sırasında elli deve, dönüşümüzde elli deve diyet alacaksınız!" buyurdu.
Uyeyne b. Hısn, yine yanaşmadı. [303]
Mükeytel (veya Müleyser) adlı kısa boylu, [304] tam silahlı, eli kalkanlı [305] bir adam kalkıp:
"Yâ Rasûlallah! Doğrusu, ben, İslâmiyetin başında, böyle bir adam öldürme işine rastlamadım!
Önde gelen davar okla vurulunca, arkadaki ürker, kaçar!
Sen bugün kana kanla hüküm ver de, yarın istersen değiştir, diyet üzerine hüküm ver!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, elini kaldırarak:
"Hayır! Bu seferimiz sırasında, hemen elli deve, dönüşümüzde de elli deve diyet alacaksınız!" buyurdu. [306]
Akra1 b. Habis; Uyeyne b. Hısn ve Kayslarla bir tarafa çekildi ve onlara:
"Ey Kays topluluğu! Siz, öldürülmüş bir kişi yüzünden halk arasında meydana gelen gerginliği gider¬mek isteyen Resûlullah Aleyhisselamın sizi lanetlemeyeceğinden, yahut Resûlullahın size kızmaya¬cağından, onun kızmasıyla da Allah'ın size gazap etmeyeceğinden emin misiniz?!
Akra'm varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; ya Resûlullah Aleyhisselam a boyun eğersiniz, o da bu hususta dilediğini yapar, ya da Benî Temimlerden adamınızın kâfir olarak öldürüldüğüne ve hiçbir zaman namaz kılmadığına şehadet edecek elli kişi getiririm de, onun ne öcü alınır, ne de ondan dolayı size bir diyet ödenir!" dedi.
Akra'm bu sözünü işitince, [307] diyet almayı kabul ettiler. [308]
O sırada, Muhallim b. Cessâme halkın yanında bulunuyor, ona:
"Git de, Resûlullah Aleyhisselam senin için Allah'tan mağfiret dilesin!" [309] diyorlar; Peygamberimiz Aleyhisselamın yanındaki kimseler de, Akra' b. Hâbis'e:
"Şu adamınız nerede ise gelse de, Resûlullah Aleyhisselam onun için Allahtan mağfiret dilese olmaz mı?" deyip duruyorlardı. [310]
Uzun boylu, hafif etli, üzerine yeni bir elbise giymiş, kısas olarak öldürülmek için hazırlanmış bir adam kalkıp Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne oturdu. [311]
Adamın gözlerinden yaşlar akıyordu.
"Yâ Rasûlallah! İşitmiş olduğun işten dolayı, ben nedamet ve Allah'a tevbe ediyorum!
Sen benim için Allah'tan mağfiret dile!" dedi. [312]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"İsmin nedir?" diye sordu.
Adam:
"Ben Muhallim b. Cessâme'yim!" dedi. [313]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Demek, sen 'Allah'a iman ettim!' diyen bir adamı, [314] daha İslâmiyetin başlangıcında, silahınla öldürdün hâ?!" buyurdu. [315]
"Ey Allah'ım! Muhallim b. Cessâme'yi yarlıgama!
Ey Allah'ım! Muhallim b. Cessâme'yi yarlıgama!
Ey Allah'ım! Muhallim b. Cessâme'yi yarlıgama!" diyerek dua etti. [316]
Hasanü'l-Basrî'nin sözlerini yeminle te'kid ederek bildirdiğine göre; Muhallim b. Cessâme çok kalmadı, bir hafta sonra öldü!
Yer onun ölüsünü dışarı attı. [317]
Sonra, onu tekrar gömdüler.
Yer onu yine dışarı attı. [318]
Bunun üzerine, kavmi onun ölüsünü iki dağ arasına bıraktılar. [319] Vahşi hayvanlar onu yediler! [320]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Muhallim b. Cessâme'nin akıbetini işitince:
"Vallahi, yer ondan daha kötüsünün üzerini örtmüştür.
Fakat, Allah, aranızdaki yasak (birbirinizin canına kıymamak) hakkında, gösterdiği şeyle size öğüt vermek istemiştir" buyurdu. [321]

Kur'ân-ı Kerîm'in Huneyn Savaşı Münasebetiyle Açıklaması

"Andolsun ki; Allah, birçok yerlerde ve Huneyn gününde, size yardım etmiştir. (O Huneyn gününde ki) çokluğunuz size kibir ve gurur vermişti [322] de, bu, size gelecek şeyden birşeyi gidermeye yaramamıştı. Yeryüzü, o genişliğine rağmen, başınıza dar gelmişti. (Düşman karşısında) bozguna uğrayarak gerisin geri dönüp gitmiştiniz. Sonra, Allah, Resûlü ile mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi. Görmediğiniz ordularını indirdi ve kâfirleri azaplandırdı. Bu, o kâfirlerin cezası idi.
Sonra, Allah, bunun ardından kimi dilerse tevbesini kabul eder. Allah çokyarlıgayıcı ve esirgeyicidir." [323]

Tufeyl b. Amr'ın Zülkeffeyn Putunu Yıkmaya Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Hevâzinleri bozguna uğratıp Taif üzerine yürümek istediği sırada, [324] Tufeyl b. Amr
"Yâ Rasûlallah! Beni Amr b. Hümeme'nin putu olan Zülkeffeyn'e gönder de, onu yıkayım?" dedi. [325]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olur!" buyurdu. [326]
Onu Zülkeffeyn'i yıkmaya, yok etmeye gönderdi. [327]
Kavminin İslâm ordusunu desteklemek üzere Taife gelip kavuşmalarını sağlamasını da ona emir buy urdu. [328]
Tufeyl b. Amr, acele kavminin yanına gitti. [329]
Zülkeffeyn; Huzâaların ve Devsîlerin putu idi.
Bunlar, hac yaptıktan sonra Zülkeffeyn'in yanına uğrayıp tazim vazifelerini yerine getirmedikçe, evlerine gelmezlerdi. [330]
Zülkeffeyn putu tahtadan yapılmıştı. [331]
Tufeyl b. Amr onu yıktı. [332] Kırdı. [333] Üzerinde ateş yaktı. [334] Ateş birden alevlenip tutuştu. [335]
Tufeyl b. Amr, onu böyle ateşe verip yakarken, şöyle diyordu:
"Ey Zülkeffeyn! Ben senin kullarından değilim.
Bizim doğumumuz, senin doğumundan daha eskidir!
Ben senin içine ateş doldurdum!" [336]
Zülkeffeyn yakılıp ortada tapılacak birşey kalmayınca, Devs kabilesi halkı topluca Müslüman oldular. [337]
Yüce Allah onlardan razı olsun!
Tufeyl b. Amr, yanına kavminden 400 kişi alarak acele yola çıktı.
Gelişinden dört gün sonra, Peygamberimiz Aleyhisselama kavuştu.
Yanında, ağır savaş aracı olarak debbabe ile mancınık da getirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Ezd topluluğu! Bayrağınızı kim taşıyor?" diye sordu.
Tufeyl b. Amr:
"Bayrağı Cahiliye çağında Numan b. Zarâfe veya Bâziyetü'l-Lehbî adındaki kişi taşır idi" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ona taşıtmakta isabet etmişsiniz!" buyurdu. [338]

Taif'in Kuşatılması

Taif; rakımı yüksekçe, akarsulan, ekinlikleri, hurma bahçeleri, üzüm bağlan bulunan, muz ve sair meyveler yetişen, [339] Mekke'nin doğusunda, Mekke'ye iki-üç merhalelik büyük bir şehirdir. [340]
Mekke'den Taife, yaya yürüyüşüyle bir günde çıkılır, oradan Mekke'ye yarım günde inilir. [341]
Evtas'ta tutunamayarak bozguna uğrayan Sakîfler, Taife sığınıp şehrin kapılarını üzerlerine kil¬itlemişler, savaşmaya hazırlanmışlardı. [342]
Sakîfler, daha önce, kalelerini de onanmış, bir yıl kuşatılacak olsalar ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar gıda, erzak maddelerini de kale içinde depolamış bulunuyorlardı. [343]
Taif kalesi, şehrin üzerinde olup, iki kapılı idi. [344]
Sakîfler, debbabe, mancınık ve kalkan yapma sanatını öğrenmek üzere Urve b. Mes'ud ile Gaylan b. Seleme'yi, daha önce Cüreş'e göndermişlerdi.
Bunun için, bunlar, ne Huneyn savaşında, ne de Taif in kuşatılmasında bulunmamı şiardır. [345]
Bunlar, bu sanatları öğrenince, Taif kalesinde görevlendirileceklerdi. [346]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Huneyn'den boşalınca, Taifte üslenen düşmanlar üzerine yürümeye hazırlandı. [347]
Halid b. Velid'i 1.000 kişilik bir kuvvetle [348] öncü birliği olarak önden yola çıkardı. [349]
Peygamberimiz Aleyhisselam önce Evtas karargâhına uğradı. [350]
Oradan Nahletü'l-Yemâniye üzerine doğru gitti.
Sonra Kam'a, sonra Müleyha'ya, sonra Liyye'nin Buhretü'r-Riga' mevkiine uğradı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Liyye'de bir mescid yaptı ve mescidin içinde namaz kıldı. [351]
Mescidin duvar taşlarını ashab taşımış, duvarlarını Peygamberimiz Aleyhisselam örmüştür. [352]
Peygamberimiz Aleyhisselam, öğle namazını Liyye'de kıldığı zaman orada gördüğü bir köşkün kime ait olduğunu, Liyyelilerden sordu.
Liyyeliler:
"Bu, Malik b. Avfın köşküdür" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Malik b. Avf nerededir?" diye sordu.
"Onun şimdi Sakîflerin kalesinde olduğunu göreceksin!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Köşkün içinde kim var?" diye sordu.
Liyyeliler:
"Hiç kimse yok!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlere:
"Yakınız onu!" buyurdu.
Köşk öğle vaktinden güneş batıncaya kadar yakıldı.
Müslümanlar Evtas'a yürüdükleri zaman Malik b. Avf Taife gitmişti.
Taiflilerin muhasara edileceklerini düşünerek hazırlandıklarını, kalelerini onarmış ve kalenin içine de yeteri kadar yiyecek toplamış olduklarını gören Mâlik b. Avf, bunun üzerine, Taifte oturmuştu. [353]
Beliyye'de, Ebu Uhayha Saîd b.Âs'ın mülkü ve bu mülkün yüksekçe bir tarafında da kabri bulunuy¬ordu. [354]
Ebu Uhayha, müşrik olarak ölmüştü. [355]
Peygamberimiz Aleyhisselam kabre doğru bakınca, Hz. Ebu Bekir:
"Allah bu kabrin sahibine lanet etsin!
Çünkü o, Allah'a ve Allah'ın Resûlüne meydan okuyanlardandı!" dedi.
O sırada, Ebu Uhayha'nın iki oğlu; Amr b. Saîd ile Eban b. Saîd, Peygamberimiz Aleyhisselam m yanında bulunuyorlardı.
Bunlar, Hz. Ebu Bekir'in sözüne karşılık olarak:
"Hayır! Allah Ebu Kuhâfe'ye lanet etsin! Çünkü, o misafirleri ağırlamaz, haksızlığa engel olmazdı!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ölüler hakkında-isterse onlar müşrik olsunlar-kötü söz söylemek onlara erişmez, fakat dirileri inci¬tir!" buyurunca, Ebu Bekir de, Saîd b. Âs'ın oğulları da sustular.
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam Liyye'den ayrıldı. [356]
Liyye'den ayrılınca Dayka yolunu tuttu. [357]
"Bu yolun ismi nedir?" diye sordu.
"Dayka'dır!"denildi. [358]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! O, Yüsrâ'dır!" buyurdu.
Sonra, Nahb'e uğradı.
Sakîflerden bir adamın mülkünün yakınında bulunan, Sâdıra diye anılan sidre ağacının altına indi.
Sakafî'ye:
"Ya dışarı çıkarsın, ya da bahçenin duvarlarını üzerine yıkarız!" diye haber saldı.
Adam dışan çıkmayınca, Peygamberimiz Aleyhisselam bahçe duvarlarının yıkılmasını, [359] içinde bulunan şeylerin de yakılmasını emir buyurdu. [360]

Ebu Rigal ve Onun Kabrinden Çıkarılan Altın Dal

Abdullah b. Amr b. As der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamla birlikte Taife giderken, bir kabre rastladık.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Bu kabir Ebu Rigal'in kabridir. Kendisi, Harem'de bulunur ve onunla korunurdu.
Harem'den çıkınca, kavminin uğradığı azaba o da uğrayıp öldü ve buraya gömüldü.
Buna alâmet de, kendisinin yanına gömülmüş olan altından bir daldır.
Kabri açarsanız, onun yanındaki altın dala rastlarsınız!1 buyurdu.
Halk, hemen kabri açmaya giriştiler ve altın dalı bulup çıkardılar." [361]
Ebu Rigal, bu altın dala asa gibi dayanırdı.
Bu dalın ağırlığı yirmi rıtldan fazla idi. [362]
Rıtl; oniki ukiyye, bir ukiyye de kırk dirhem olduğuna göre, altın dalın ağırlığı bin dirhemi aşıyordu.
Rivayete göre; Ebu Rigal, Semûd kavminden olup, Sakîflerin atası idi. [363]
Ebu Rigal'in uğradığı azab ise, şundandı:
Salih Peygamber Aleyhisselam, onu Mekke tarafına zekat ve sadaka tahsildarı olarak göndermişti.
Ebu Rigal, yüz koyunlu bir adamın yanına vardı.
Ona:
'Beni sana Resûlullah gönderdi1 dedi.
Adam:
'Resûlullahın elçisi, hoşgeldi, safa geldi. İstediğini al!' dedi.
Ebu Rigal, sütlü koyunu aldı.
Adam:
'O, anasının ölümünden sonra sağ kalan şu çocuğundur! Onun yerine, on koyun al' dedi.
Ebu Rigal:
'Hayır!' dedi.
Adam:
'Yirmi koyun al!' dedi.
Ebu Rigal:
'Hayır!' dedi.
Adam:
'Elli koyun al!' dedi.
Ebu Rigal:
'Hayır!' dedi.
Adam:
'Şu sütlü koyundan başka, koyunların hepsini al!1 dedi. [364]
Annesiz kalan çocuk, o bir koyunun sütü ile beslenmekte idi. [365]
Ebu Rigal:
'Hayır!' dedi.
Bunun üzerine, adam:
'Eğer sen süt içmeyi seversen, ben de severim!' diyerek, ok çantasındaki okları yere serdi.
Sonra da:
'Ey Allah'ım! Sen şahit ol!' dedi. Yayına yerleştirip attığı bir okla Ebu Rigal'i öldürdü.
'Bunun haberi, Allah'ın peygamberine benden önce erişmesin!' dedi.
Salih Peygamberin yanına varıp Ebu Rigal'in yaptıklarını ona haber verdi.
Salih Aleyhisselam ellerini göğe kaldırdı ve üç kere:
'Ey Allah'ım! Ebu Rigal'e lanet et!' diyerek dua etti. [366]
Ebu Rigal'i öldüren, Kays b. Aylanlardan Münebbih b. Hevâzin'in oğlu Sakîf idi. [367]

Halid b. Velid'in Taiflilerle Konuşmak İsteyişi

Öncü birliği kumandanı Halid b. Velid, Taif kalesine yaklaşıp, onlara yüksek sesle:
"Ya sizden birisi yanınıza dönünceye kadar emanda olmak üzere yanıma insin, kendisiyle konuşayım; ya da, aynı şekilde, ben sizin yanınıza varıp sizinle konuşayım" diyerek seslendi.
Taifliler:
"Ey Halid! Ne bizden senin yanına bir adam inecektir, ne de sen bizim yanımıza geleceksin!
Muhakkak ki, senin sahibin, bizden başka, çarpışmayı iyi bilen bir kavimle karşılaşmamıştır!" dedil¬er.
Halid b. Velid:
"Benim sözümü dinleyiniz! Yesrib'de, Hayber'de, kaleler ve kuvvetlere sahip olanlar, Resûlullah Aleyhisselama teslim oldular, boyun eğdiler!
Fedek'e bir tek elçi gönderdi. Onlarda, onun hükmüne boyun eğdiler.
Ben size Kurayza Yahudilerinin günlerce kuşatıldıktan sonra Resûlullah Aleyhisselama nasıl boyun eğmek zorunda kaldıklarını ve savaş erlerinin öldürülüp çoluk çocuklarının esir edildiklerini hatırlatır ve sizi uyarırım!
Resûlullah Aleyhisselam Mekke'yi fethetmiş, Hevâzinleri de mağlup ve esir etmiş bulunmaktadır.
Siz yeryüzünde ancak şu kalenizin içinde sıkışmış kalmış bulunuyorsunuz. Çevrenizde bulunanlar da, Müslüman olmuşlar, bırakılmışlardır..." dedi.
Taifliler:
"Biz dinimizden kat'iyyen ayrılmayız!" dediler. [368]

Taiflilerin Çirkin Bir Tedbire Başvurmaları ve İslâm Mücahidlerine Ok Yağdırmaları ve
Karargâhın Başka Bir Yere Değiştirilmek Zorunda Kalınışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, İslâm mücahidleriyle birlikte ilerlemeye devam ederek Taif'in yanıbaşında bir yerde konakladı ve ordugâhını orada kurdu. [369]
O sırada, Taifliler sihirbaz bir karıyı kalenin üzerine çıkartmış, İslâm askerlerine karşı karının edeb yerini açtırıp Müslümanların yönlerini başka tarafa çevirttirmek suretiyle kalelerini korumak istemişlerdi!
Amr b. Ümeyyetü'd-Damrî der ki:
"Taif'te konakladığımız zaman, Allah bilir ki, Taifliler üzerimize çekirge sürüsü gibi ok yağdırdılar! Onlardan, kalkanlarımızla korunmaya çalıştık.
Hatta, Müslümanlardan bazıları yaralanarak şehit oldular. [370]
İslâm ordugâhı, Taif surlarına çok yakındı.
Taifliler çıkıp Müslümanları oka tutuyor ve hemen geri dönüp kapılarını kapatıyorlardı.
Müslümanlar ise, onların surundan içeriye girmeye güç yetiremiyorlardı. [371]
Ebu Mıhcan'ı, kale üzerinde kargı gibi uzun okları atar ve attığını boşa gidermezken gördüm!
Resûlullah Aleyhisselam, Hubab b. Münzir'i yanına çağırdı ve ona:
'Şu kavimden uzakça ve yüksekçe bir yer araştır, bul!1 buyurdu.
Hubab b. Münzir, karyenin dışında, Taif Mescidinin bulunduğu yere kadar gidip geldi ve orasının karargâh edinilmeye elverişli olduğunu bildirdi. [372]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam ordugâhı oraya, [373] yani halen Taif Mescidinin bulun¬duğu yerin yanına kaldırdı. [374]
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunan iki zevcesinden birisi Hz. Ümmü Seleme, [375] diğeri de Hz. Zeyneb idi. [376]
Onlar için de iki çadır kuruldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam namazlarını bu iki çadır arasında kılar ve orada otururdu. [377]
Sakîfler Müslüman olduktan sonra, Amr b. Ümeyye b. Vehb b. Muattib b. Malik Peygamberimiz Aleyhisselamın namaz kıldığı yere bir mescid yaptı.
İşte, Sariye diye anılan mescid budur.
Rivayete göre; bu mescidde sariye (direk) vardı ki, Allah'ın her günü, güneş doğarken ondan bir ses işitilir, [378] işitilen bu sesin Allah'ı bir teşbih olduğu sanılırdı. [379]

Taif'in Kuşatılışı ve Sakîfleri Boyun Eğdirmek İçin Bazı Tedbirlere Başvuruluşu

Peygamberimiz Aleyhisselam Taif'i yirmi geceden fazla [380] veya otuz gece veya buna yakın müd¬det kuşattı. [381]
Taif halkı olan Sakîflerle, günlerce, en şiddetli bir şekilde ok savaşı yapıldı. [382]
Sakîfler, on-ondokuz gece, Taif'ten Müslümanlara ok ve taş atarak savaştılar. [383]
Yezid b. Zem'a b. Esved, atının üzerinde ilerleyip konuşmak üzere Sakillerden eman vermelerini istedi.
Sakîfler em an verdiler.
Fakat, yanlarına varırken, onu okla vurup şehit ettiler.
Yezid b.Zem'ayı, Sakîflerden Hüzeyl b. Ebi's-Salt şehit etmiştir.
Hüzeyl b. Ebi's-Salt, kale kapısından çıkmıştı.
Kendisini hiç kimsenin görmediğini sanıyor, Yezid b. Zem'a'nın kardeşi Yakub b. Zem'a ise, onu yakalamak için, saklanıp fırsat kolluyordu.
Kaleden çıkınca, Hüzeyl'i yakaladı, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirdi ve:
"Yâ Rasûlalları! Bu, kardeşimi (eman verildiği halde) öldüren adamdır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam onun boynunu vurdurdu. [384]
Peygamberimiz Aleyhisselam; mancınık kurulup Taiflilerin taşa tutulması hususunu ashabıyla konuştu.
Selmânü'l-Fârisî:
"Ben de Sakîflerin kalelerine karşı mancınık kurulmasını uygun görüyorum.
Çünkü, biz Fars ülkesinde düşman kalelerine karşı mancınıklar diktiğimiz gibi, düşmanlarımız tarafından da bize karşı mancınıklar dikilirdi.
Biz düşmanlarımızı mancınıkla yenerdik. Onlar da bizi mancınıkla yenerdi.
Eğer mancınık olmazsa, uzun zaman oturmak zorunda kalırdık!" dedi. [385]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, mancınık yapılmasını em retti. [386]
Selmanül-Fârisî, bir mancınık yapıp, Taife karşı dikti. [387]
Tufeyl b. Amr'ın da, Zülkeffeyn putunu yıkıp [388] Taife debbâbe getirdiği rivayet edilir. [389]
Peygamberimiz Aleyhisselam kale dışında ordugâh çevresindeki yerlere hasek=hurma ağacından yapılmış, ayaklara batan çatal çengeller döşetti. [390]
Müslümanlardan bazıları, sığır derisinden yapılmış debbâbenin altına girdiler. [391]
Kalenin duvarını kazıp delmek için sürünerek kale duvarına yaklaştılar.
Sakîfler, onların üzerlerine ateşte kızdırılmış sapan demirleri ve şişler bırakarak debbâbeyi yardılar, yaktılar.
Müslümanları debbâbenin altından çıkmak zorunda bıraktılar.
Kızgın şişlerden yanıp şehit olanlar şehit oldu, sağ kalanlardan bir kısmını da oklarla şehit ettiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Taif üzüm bağlarındaki asmaların kesilmesini [392] veya yakıl¬masını, [393] herkesin meyvesi yenmeyen ağaçlardan beşer tane kesmesini emretti. [394]
Bu, onları bezdirip boyun eğdirmek içindi.
Nitekim, Sakîfler:
"Mallan bozup dağıtıp mahvetmeyiniz!
Onlar ya bize kalır, ya da sizin olur!" diyerek seslendiler. [395]
Uyeyne b. Hısn, Ya'lâ b. Mürretü's-Sakafî'ye:
"Bunu kesmekte bana ecir mi var sanki?!" dedi.
Ya'lâ, Uyeyne'nin yanına gelip:
"Evet!" dedi.
Uyeyne:
"Sana ancak Cehennem var!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu işitince:
"Uyeyne Cehenneme Ya'lâ'dan daha lâyık ve müstahaktır!" buyurdu. [396]
Müslümanlar, üzüm asmalarını kesmeye koyuldular. [397]
Hz. Ömer, Süfyan b. Abdullah es-Sakafîye:
"Vallahi, çoluk çocuğunun geçim babasını (üzüm asmalarını) keseceğiz!" diyerek seslendi.
Süfyan:
"Su ile toprağı da gideremezsiniz ya!" dedi.
Fakat, üzüm asmalarının kesilmeye başladığını görünce, dayanamadı ve:
"Yâ Muhammedi Mallarımızı ne için kesiyorsun?! Bizi yenersen, ya onu sen alırsın, ya da-dediğin gibi-Allah'ın rızasını ve akrabalık hakkını [398] gözetir, bize bırakırsın!" diyerek seslendi. [399]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben, üzüm bağınızı, Allah'ın rızasını ve akrabalık hakkını gözeterek bırakıyorum!" buyurdu ve üzüm asmalarını daha fazla kestirmekten vazgeçti. [400]
Ebu Süfyan b. Harb'le Muğîre b. Şube:
"Ey Sakîfler! Bize eman verirseniz, sizinle konuşacağız!" diyerek seslendiler.
Kendilerine eman verilince, Kureyşîlerden ve Benî Kinanelerden oluşan kadınları, Taiften çıkıp kendilerinin yanına gelmeye davet ettiler.
Bu kadınların, savaş sonunda esir düşmelerinden korkuyorlardı.
Kadınlar, Taiften dışarı çıkmaya yanaşmadılar.
Onlardan birisi; Ebu Süfyan'ın kızı Âmine (İbn Hişam'a göre, Meymûne) olup, Urve b. Mes'ud'la veya Urve'nin oğlu Ebu Mürre ile evli idi.
Diğeri; Firâsiyye olup, Karib b. Esved'le evli idi.
Üçüncüsü de; Fukayma, Ümeyme idi.
Esved b. Mes'ud:
"Ey Ebu Süfyan! Ey Muğîre!
Bize iyilik için gelmiş olduğunuza göre, sizi bir iyiliğe kılavuzlayayım mı? Esved b. Mes'ud oğulları¬na ait mülklerden ne kadar güçlükle geçim sağlandığını biliyorsunuzdur [401] Eğer Muhammed onlardaki üzüm asmalarını kesecek olursa, artık onlar bir daha onanlamaz!
Kendisiyle konuşunuz: Ya bu bağlan kendisine alıkoysun, ya da, Allah nzası ve akrabalık hakkı için, bize bıraksın!
Onunla aramızda bir akrabalık vardır. Bu gerçek bilinmez olur mu?" dedi. [402]
Ebu Süfyan'la Muğîre b. Şube gelip Peygamberimiz Aleyhisselamla konuştular. [403]
Peygamberimiz Aleyhisselam Esved oğullarının üzüm bağlarını bıraktırdı, onlara dokundur¬madı. [404]
Sakîflerden bir adam, kalenin üzerine dikilip:
"Gidin davar çobanlan!
Gidin Muhammed'in sürüleri!
Gidin Muhammed'in köleleri!
Üzüm asmalanmızı yok etmekle bizim yoksulluğa ve sıkıntıya düşeceğimizi mi sanıyorsunuz?!" diy¬erek bağırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Allah'ım! Onu Cehenneme gidici olarak gider!" diyerek dua etti.
Sa'd b. Ebi Vakkas hemen bir ok atıp onun boğazına sapladı!
Adam kaleden ölü olarak aşağı yuvarlandı ! [405]

Ebu Süfyan'ın Kaleden Atılan Bir Okla Bir Gözünü Kaybedişi

Ebu Süfyan b. Harb, Taif savaşında, kaleden atılan bir okla gözünün birini kaybetti. [406]
Saîd b. Ubeydü's-Sakafî:
"Taif günü, Ebu Süfyan'ı bir bahçeye oturup meyve yerken gördüm. Ona bir ok atıp gözünden vur¬dum!" demiştir. [407]
Ebu Süfyan'ın oturup meyve yediği bahçe, İbn Ya'lâ'nın bahçesi idi. Ebu Süfyan, gözünden okla vurulunca, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vararak:
"Ya Rasûlallah! Bu gözüm, Allah yolunda kayboldu!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İstersen dua edeyim, Allah gözünü eski haline çevirsin, istersen bunu Cennette yapsın?" buyurdu.
Ebu Süfyan b. Harb, bunun Cennette olmasını tercih etti. [408]

Halid b. Velid'in Sakîflere Meydan Okuyuşu

Halid b.Velid, Sakîflere:
"Kaleden dışarı çıkıp benimle çarpışacak kim var?" diyerek seslendi: Fakat, hiç kimse kaleden dışarı çıkmadı.
Halid b. Velid, tekrar onlara meydan okudu. Yine, kaleden dışarı çıkan olmadı. İbnYalil:
"Bizden hiçbiri, seninle çarpışmak için kaleden inmeyecektir! Biz kalemizde oturacağız! Çünkü, bizim yıllarca yetecek yiyeceklerimiz var! Eğer bu yiyecekler tükenir, sen de o zamana kadar beklersen, hepimiz kılıçlarımızı sıyırır, senin karşına çıkarız! Son erimiz ölünceye kadar seninle çarpışırız!" diyerek seslendi. [409]

Kaleden İnecek Kölelerin Hür Sayılacaklarının İlan Ettirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ne zaman bir köle kaleden iner ve yanımıza gelirse, o hürdür!" diyerek ilan ettirdi. [410]
Bunun üzerine, kaleden bazı köleler inip Müslüman olunca, Peygamberimiz Aleyhisselam onları azad etti, hürriyetlerine kavuşturdu. [411]
Kaleden inen köleler, on-ondokuz kadardı. [412] Yirmibir kişi oldukları da bildirilmiştir. [413]
Köleler Müslüman oldukları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, onları, yedirip içirtmeleri için, hali vakti yerinde olan bazı Müslümanların yanlarına verdi ve kendilerine Kur'an okutmalarını ve sünnetleri öğretmelerini de emretti.
Sakîfler Müslüman oldukları zaman, içlerinde Haris b. Kelede'nin de bulunduğu Sakîf eşrafı, gelip bu köleler hakkında Peygamberimiz Aleyhisselamla konuştular, onların kendilerine geri verilmelerini istediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlar, Allah'ın azadlamış olduklarıdır! Kendilerini geri çevirmeye yol yoktur!" buyurdu.
Taifliler bunu işitince son derecede üzüldüler, bunaldılar, kölelerine kızdılar. [414]

Uyeyne b. Hısn'ın Taiflilerle Konuşmak Üzere Taif'e Gidişi

Uyeyne b. Hısn:
"Yâ Rasûlallah! Bana izin ver de, Taif kalesine gidip onlarla konuşayım!" [415] Belki Allah onlara hidayet nasip eder" dedi. [416]
Peygamberimiz Aleyhisselam da, Sakîflerle konuşmak ve onları İslâmiyete davet etmek üzere [417] ona izin verdi. [418]
Bunun üzerine, Uyeyne b. Hısn, Taiflilere:
"Bana eman verir misiniz, yanınıza geleyim?" diye sordu.
Taifliler:
"Evet!" dediler.
Ebu Mıhcan, onu görünce, tanıdı ve:
"Yaklaş!" dedi.
Uyeyne yaklaşınca:
"İçeri gir!" dedi.
Uyeyne b. Hısn, yanlarına girdi ve onlara:
"Babam, anam sizlere feda olsun!
Vallahi, Muhammed hiçbirzaman sizin gibisiyle karşılaşmadı!
Kalenizde direnin! Sizin kaleniz sarp ve içinde korunmaya elverişlidir!
Silahınız çoktur! Bol akarsularınız vardır.
Kat'iyyen korkmayın! [419]
Vallahi, biz köleden daha zayıfız!
Siz sakın ellerinizi verip teslim olmayın!
Şu ağaçların kesilmesi de size ağır gelmesin!" dedi. [420]
Uyeyne kaleden dışarı çıkınca, Sakîfler, Ebu Mıhcan'a:
"Biz onun içeri girmesinden hoşlanmadık!
O bizde ve kalemizde gördüğü bozuklukları Muhammed'e haber verir diye korkuyoruz!" dediler.
Ebu Mıhcan:
"Ben onu çok iyi tanırım: Bizim içimizde, Muhammed'e Uyeyne'den ve onunla birlikte bulunanlardan daha katı düşman olan bir kimse yoktur!" dedi. [421]
Uyeyne b. Hısn Taif'ten dönüp gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
"Ey Uyeyne! Onlara ne söyledin?" diye sordu. [422]
Uyeyne b. Hısn:
"Onlara İslâmiyeti emr ve kendilerini Müslümanlığa davet ettim. Cehennemle korkuttum, Cennete kılavuzladım! [423]
İslâmiyete giriniz! Vallahi, Muhammed yurdunuzun ortasında sizi teslim almadıkça geri durmaya¬caktır! Kendiniz için, ondan eman alınız!
Sizden önce, Kaynuka, NadiY, Kurayza ve Hayber Yahudileri gibi kaleliler, silahlar sahipleri mey¬danlarda ona teslim oldular!1 dedim.
Gücümün yettiği kadar, onları horlaştırdım, yardımsızlaştrdım ve çaresizleştirdim!" dedi.
Uyeyne b. Hısn konuşurken, Peygamberimiz Aleyhisselam, susup duruyordu.
Uyeyne b. Hısn sözlerini bitirince, ona:
"Yalan söylüyorsun!
Sen onlara şöyle şöyle söyledin!" diyerek, onun söylemiş olduğu sözleri birer birer nakletti. [424]
Uyeyne b. Hısn:
"Doğru söyledin yâ Rasûlallah! Ben, bu sözlerimden dolayı [425] Allahtan mağfiret dilerim! [426] Allah'a ve sana tevbe ederim" dedi. [427]
Hz. Ömer:
"Yâ Rasûlallah! Bırak beni de, götürüp şunun boynunu vurayım?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Ashabımı öldürüyorum diye, insanlar benim aleyhimde laf ederler!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir de, Uyeyne b. Hısn'a ağır sözler söyledi ve:
"Yazıklar olsun sana ey Uyeyne! Demek, sen temelli bâtıl üzerinde direnip duracaksın hâ?!
Sen kaç kenedir; Benî Nadîr, Benî Kurayza ve Hayber günlerinde karşımıza çıktın! Üzerimize asker yığdın! Kılıç çekip bizimle çarpıştın!
Sonra da, güya Müslüman oldun! (Müslüman olduğun halde) düşmanımızı bize kışkırtmaktan geri durmuyorsun!?" dedi.
Uyeyne b. Hısn:
"Ey Ebu Bekir! Allahtan yarlı ganim arını diliyor, O'na tevbe ediyorum! Ben bir daha bu kötülüklere dönmeyeceğim!" dedi. [428]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:34 pm

Taif Muhasarasının Kaldırılışı

Müslümanlar, Taif kalesine hep birden hücuma kalkmak için Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onu fethedeceğimizi sanmıyorum!
Onun fethi hakkında bize şimdilik izin verilmemiştir!" buyurdu. [429]
Ashabdan Ebu Bürde'nin bildirdiğine göre; insanların veya kabilelerin Peygamberimiz Aleyhisselama karşı en kinlisi ve hınçlısı Sakîflerle Benî HaniTeler idi. [430]
Ebu Mıhcan, Taif kalesinin üzerinde dikilerek, Müslümanlara:
"Ey Muhammed'in köleleri! Siz vallahi şimdiye kadar bizden başka iyi çarpışan kimselerle karşılaş¬madınız ve en kötü bir yerde de tutulup kalmadınız!
Sizler, umduğunuz şeylere eremeden dönüp gideceksiniz!
Bizler çok katıyız ve katı kalbliyiz!
Bizim babalarımız da, katı ve katı kalbi i idiler!
Vallahi, bizim size teslim olacak, boyun eğecek kabilemiz yok!
Taif'i sağlam ve sarp bir kale yapmışızdır!" diyerek bağırdı.
Hz. Ömer:
"Ey İbn Habib! Sen bu deliğinden çıkıncaya kadar, geçimliklerini kesmeye devam edeceğiz!
Sen ancak er geç deliğinden çıkacak bir tilki gibisindir!" dedi.
Ebu Mıhcan:
"Ey İbn Hattab! Siz üzüm asmalarını keserseniz, su ve toprak ile onlar tekrar meydana gelmez mi?" dedi.
Hz. Ömer:
"Sen suyun ve toprağın yanına gitmeye güç yetiremeyeceksin ki!
Sen içeride ölünceye kadar, biz senin deliğinin kapısından ayrılmayacağız" dedi.
Hz. Ömer böyle söyleyince, Hz. Ebu Bekir:
"Ey Ömer! Böyle söyleme! Çünkü, Resûlullah Aleyhisselama Taif i fethe daha izin verilmedi" dedi.
Hz. Ömer:
"Bunu sana Resûlullah Aleyhisselam mı söyledi?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
"Evet!" dedi. [431]
Osman b. Maz'un'un zevcesi Havle binti Hakîm de:
"Yâ Rasûlallah! Allah sana Taif i feth ettirirse, Bâdiye binti Gaylan'ın veya Fâria binti Akîl'in ziynet¬lerini, takıntılarını bana ver!" dediği zaman, [432] Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Hüveyle! Ya daha Sakîfi bana boyun eğdirmeye izin verilmedi ise, sana ne yapabilirim?" buyur¬muştu. [433]
Havle:
"Yâ Rasûlallah! Taiflilere hücuma hazırlanmaktan seni alıkoyan nedir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bize şu ana kadar onlara galebe çalmaya izin verilmedi.
Taif'i şimdilik fethedeceğimizi sanmıyorum!" buyurdu. [434]
Havle bunu Hz. Ömer'e haber verdi. [435]
Hz. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna girdi ve:
"Yâ Rasûlallah! Havle'nin kendisine senin söylediğini açıklayarak bana söylediği şeyi ona sen mi söyledin?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onun söylediği şeyi ona ben söylemiştim!" buyurdu. [436]
Hz. Ömer:
"Demek, onlar üzerine galebe çalmaya izin verilmedi?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet! İzin verilmedi" buyurdu.
Hz. Ömer:
"Öyleyse, göç etmeye hazırlanmaları halka haber verilecek mi?" diye sordu:
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet!" buyurdu.
Bunun üzerine, Hz. Ömer, göç etmeye hazırlanmalarını Müslümanlara ilan etti. [437]
Hz. Ömer:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Sakîfler aleyhinde Allah'a dua etsen olmaz mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah, Sakîfler aleyhinde dua etmeye de izin vermedi!" buyurdu.
Hz. Ömer:
"Öyleyse, aleyhlerinde dua etmeye izin vermediği bir kavmi ne için öldürdük?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Siz hemen göç etmeye bakınız!
Siz hemen göç etmeye bakınız!" buyurdu. [438]
Dönüş için ilan yapılınca, Müslümanlar konuşmaya ve birbirlerine gidip gelmeye başladılar [439] ve:
"Taif'i fethetmeden nasıl dönüp gideriz?! [440]
Allah bize buranın fethini nasip edinceye kadar buradan ayrılmayız!
Vallahi, bunlar, şimdiye kadar karşılaştıklarımızdan daha önemsiz ve daha azdırlar!
Mekkelilerin ve Hevâzinlerin topluluklarıyla karşılaştık.
Allah, o toplulukları dağıttı.
Bunlar ise, deliğine sinmiş tilkiden ibarettirler!
Eğer bunları kuşatmaya devam edecek olursak, şu kulübelerinde ölür giderler" dediler.
Aralarında konuşmalar, anlaşmazlıklar çoğaldı.
Hz. Ebu Bekir'e gidip onunla konuştular.
Hz. Ebu Bekir, onlara:
"Bu işi Allah ve Allah'ın Resûlü daha iyi bilir.
Emir Resûlullah Aleyhisselama gökten gelir!" dedi.
Hz. Ömer'e gittiler.
Hz. Ömer bu işe karışmaktan kaçındı ve:
"Biz, Hudeybiye hadisesini gördük!
Hudeybiye'de içime Allah'tan başkasının bilmediği şüphe girdi.
O gün, Resûlullah Aleyhisselama hiç yapmadığım sözlerle başvurdum.
Az kalsın ev halkım ve malım mahvolup gidecekti!
Onun Allah tarafından yaptığı işte bizim için hayır vardı.
Halk için, Hudeybiye barışından daha hayırlı bir fetih olmamıştır!
Resûlullah Aleyhisselamın peygamber olarak gönderildiği günden Hudeybiye'de barış yazısının yazıldığı güne kadar Müslüman olanlardan daha çok kimseler, kılıç kullanılmadan Müslüman oldular.
Resûlullah Aleyhisselamın yaptığında hayırvardır.
Ben, o işten sonra, hiçbir zaman, hiçbir iş hakkında ona dönüp itiraz edemem.
Bu iş, Allah'ın işidir. O, Peygamberine, dilediğini vahyeder!" dedi. [441]
Peygamberimiz Aleyhisselam, halkın dilini kesmek için, bazılarıyla konuştu.
Nevfel b. Muaviyetü'd-Di'lî'ye:
"Ey Nevfel! Sen ne dersin, ne görüştesin?" diye sordu.
Nevfel:
"Yâ Rasûlallah! Deliğinde bulunan tilkiyi bekler durursan, yakalarsın!
Onu kendi haline bırakırsan, sana zarar vermez!" dedi. [442]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Taif'i fethe izin vehimeyince: [443]
"İnşaallah, yarın döneceğiz!" buyurdu.
Bu, Müslümanlara çok ağır geldi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyleyse, yarın sabah, çarpışmaya hazırlanınız!" buyurdu.
Sabahleyin, savaştılar ve yaralandılar! [444]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İnşaallah, yarın döneceğiz!" buyurdu.
Bu, Müslümanların hoşuna gitti. Hemen yol hazırlığına giriştiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara bakıp gülümsedi. [445]
Müslümanların, böyle, Peygamberimiz Aleyhisselamın dönüş emri hakkındaki yararlılığı görerek kendi görüşlerini değiştirmeleri de, Peygamberimiz Aleyhisselamın hoşuna gitti. [446]
Sakîfler, Müslümanların Taif muhasarasını kaldırarak ayrılmaya başladıklarını görünce, Saîd b. Ubeyd es-Sakafî:
"Biliniz ki; Sakif kabilesi yerinde duruyor!" diyerek seslendi.
Uyeyne b. Hısn da:
"Evet! Öyledir! Vallahi, onlar şerefli ve kıymetli olarak yerlerinde duruyordurve duracaklardır!" diye karşılık verdi, Saîd'in sözünü benimsedi. [447]
Müslümanlardan birisi, [448] ona:
"Allah seni kahretsin! Resûlullah Aleyhisselama karşı koyan müşrik bir kavmi mi övüyorsun!? Güya, sen Resûlullah Aleyhisselama yandı m a gelmiştin?!" diyerek çıkıştı.
Uyeyne b. Hısn:
"Vallahi, ben sizin yanınızda SakffIerle çarpışayım diye gelmedim.
Fakat, Muhammed'in Taif'i fethetmesini, kendim için Sakîflerden bir kız ele geçirip onunla evleney¬im de, o bana belki bir erkek çocuk doğurur diye arzu ettim. Çünkü, Sakîfler çok zeki ve cin fikirli bir kav¬imdir!" dedi. [449]
Hz. Ömer Uyeyne b. Hısn'ın bu sözlerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verince, Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi. [450]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Taif'ten Ayrılacakları Sırada Müslümanlara Tavsiyesi ve Taifliler
Hakkındaki Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, Taif'ten ayrılacakları sırada, Müslümanlara: "'Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O, Birdir. Va'dini yerine getirmiş, kuluna yardım etmiş, biraraya toplanmış kabileleri tek başına bozguna uğratmıştır.
Bizler, inşaallah, tevbe edicileriz, Rabbimize ibadet ve hamd edicileriz1 deyiniz!" buyurdu. [451]
Müslümanlar
"Yâ Rasûlallah! Sakîfler aleyhinde Allah'a dua etsen! [452]
Onların okçuları canımızı yaktı!" dediler. [453]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ım! Sakîflere doğru yolu göster. Onları bize [454] getir!" diyerek dua etti. [455]

Taif Savaşında Şehit Olan Sahabiler

1. Saîd b. Saîd b. Âs b. Üımeyye,
2. Urfuta b. Cennab (veya Hubab),
3. Abdullah b. Ebu Bekir,
4. Abdullah b. Ebu Ümeyye b. Muğîre,
5. Yezid b. Zem'a b. Esved
6. Abdullah b. Âmir b. Rebiatü'l-Anezî,
7. Sâib b. Haris b. Kays,
8. Cüleyha b. Abdullah b. Muharibü'l-Leysî,
9. Abdullah b. Haris b. Kays,
10. Sabit b. Ceza1,
11. Haris b. Sehl b. Ebi Sa'saa. [456]
12. Münzirb. Abdullah, [457]
13. Rekîb b. Sabit b. Salebe b. Sevban b. Muaviye. [458]
Yüce Allah hepsinden razı olsun! [459]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidlerle Birlikte Ci'râne'ye Gidişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Taiften ayrılarak Dahnâyı tuttu. [460] Dahnâ; Taif şehrinin sancak¬larından olup, rivayete göre, toprağından Adem Aleyhisselamın yaratılmış olduğu yerdir. [461]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Dahnâ'dan sonra vardığı yer Kam-ı Menâzil idi. [462]
Kam-ı Menâzil, Necdlilerin ihrama girme yeridir. [463]
Ebu Zür'atü'l-Cühenî der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam, Karrvı Menâzil'den ayrılmak ve hayvanına binmek istediği zaman, devesi Kasvâ'yı Resûlullahın önüne hazırladım, Kasvâ'nın yularını elimde topladım.
Resûlullah Aleyhisselam onun üzerine binince, Kasvâ'nın yularını Resûlullah Aleyhisselamın eline verdim. Ben de terkisine bindim.
Resûlullah Aleyhisselam, yürütmek için, devenin arkasına kamçı ile vurdu.
Kamçıyı deveye her vuruşunda, kamçı bana değiyordu.
Sonra, bana dönüp:
'Yoksa kamçı sana mı değiyor?1 diye sordu.
'Evet! Babam, anam sana feda olsun!' dedim.
Ci'râne'ye inince, bir köşede davarlar bulunuyordu.
Ganimet malları memurundan, onlar hakkında birşeyler sordu. Memur da, sorulan şeyi haberverdi. Fakat, şimdi onu hatırlayamıyorum.
Bundan sonra, Resûlullah Aleyhisselam:
'Ebu Zür'a nerede?' diye seslendi.
Ben:
'İşte, buradayım!1 dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Al şu davarları! Akşamleyin sana değen kamçılara karşılık!1 buyurdu.
Saydığımda, o davarların 125 adet olduğunu gördüm.
Benim edindiğim ve yararlandığım en çok malım, bunlardı." [464]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kam-ı Menâzil'den sonra, Nahle'ye geldi. [465]
Nahle'den sonra, Ci'râne'ye doğru yol almaya başladı.
O sırada, Ebu Rühmü'l-Gıfârî, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında, devesinin üzerinde gidiyor, ağır ayakkabısı da ayağında bulunuyordu.
Ebu Rühm'ün devesi Peygamberimiz Aleyhisselamın devesinin yanına yaklaşıp sıkışınca, Ebu Rühm'ün ayakkabısının ucu, Peygamberimiz Aleyhisselamın bacağına çarptı ve çok acıttı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kamçısıyla onun ayağına vurup:
"Çek ayağını! Canımı acıttın!" buyurdu. [466]
Ebu Rühm der ki:
"İşlediğim suçtan dolayı, sanki geçmişteki ve gelecekteki herşey beni tutup sıktı! İşlediğim büyük suç hakkında Kur'ân'da âyet ineceğinden korktum.
Ci'râne'de sabahladığımız zaman, yük, binek hayvanlarını otlatmak sırası bende idi.
Resûlullah Aleyhisselam beni aratmış.
Bana:
'Resûlullah Aleyhisselam seni arıyor!' dediler.
Çekine çekine kendisinin yanına vardım.
Bana:
'Sen ayağınla çarpıp benim canımı acıtmıştın. Ben de 'Geri çek!1 diyerek ayağına kamçı ile vur¬muştum.
Bu vurmama karşılık olarak, al şu davarları!' buyurdu.
Resûlullah Aleyhisselamın benden hoşnut olması, bana, dünyadan ve dünyadakilerden daha sevgili ve makbuldü!" [467]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Rühm'e verdiği, 80 koyundu. [468]

Sürâka b. Cu'şum'un Peygamberimiz Aleyhisselamla Buluşması ve Müslüman Olması

Sürâka b. Cu'şum der ki:
"Taif'ten Ci'râne'ye doğru indiği sırada Resûlullah Aleyhisselamla buluştum. Müslümanlar, Resûlullahın önünde, aralıklı, birbirlerinin ardısıra, takım takım gidiyorlardı.
Ensardan 30-40 kişilik461 bir süvari birliğinin arasına girdim.
Süvariler, saplamak için mızraklarını bana çevirdiler ve:
'Sen nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun?!1 dediler. [469]
Beni tanımadılar.
Resûlullah Aleyhisselamı görünce, tanıdım.
Sesimi işitecek kadar yanına yaklaştım.
Hicret sırasında Ebu Bekir'in benim için yazmış olduğu yazıyı, iki parmağımın arasında tutarak [470] kaldırdım. [471]
'Yâ Rasûlallah! [472] Bu, benim için yazdığın (yazdırdığın) yazıdır!
Ben, Sürâka b. Cu'şum'um!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Bugün, verilen sözü yerine getirme ve iyilik yapma günüdür! Onu yanıma yaklaştırınız!1 buyurdu.
Yanına yaklaştırıldım, Müslüman oldum. [473]
'Yâ Rasûlallah! Kendi develerim için doldurduğum havuzlarımın başını, yitirilmiş develer sararlar. Havuzdan onları suvarırsam, bana ecir ve sevap var mıdır?' diye sordum.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Evet! Her ciğeri olanı suvarmakta ecir ve sevap vardır!' buyurdu.
Kendisine, bundan başka birşey sormadım. [474]
Sonra, mallarımın yanına döndüm. Mallarımın zekatını ayırıp Resûlullah Aleyhisselama gön¬derdim ." [475]
Allah ondan razı olsun! [476]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ci'râne'ye Gelişi ve Orada Konaklayışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanlarla birlikte Ci'râneye geldi ve orada konakladı. [477]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ci'râne'ye Zilkade ayından beş gece geçince, Perşembe gecesi geldi ve Ci'râne'de onüç gece kaldı. [478]
Ci'râne; Mekke ile Taif arasında bir sudur. Mekke'ye Taif'ten daha yakındır.
Ci'râne'de, birbirine yakın kuyular vardır.
Irak yolundan, Ci'râne'nin Mekke'ye uzaklığı bir bürüd, yani 12 mildir.
Peygamberimiz Aleyhisselam ve mücahidler, Ci'râne'den Mekke'ye gelecekleri sırada, orada umre için ihrama girmişlerdir. [479]

Ci'râne'de Toplanan Harp Esirleri ve Ganimet Malları

Hevâzinlenden alınan harp esiri eriyle ganimet mallan Ci'râne'de bulunduruluyordu. Ci'râne'de esirlerin güneşten korunmaları için gölgelikler, deve ve davarlar için de ağı II ar yapı İm işti. Peygamberimiz Aleyhisselam Ci'râne'ye gelip gölgelikler görünce, bunların kimlere ait olduğunu sordu.
"Yâ Rasûlallah! Bunlar, Hevâzin esirleridir. Güneşten gölgeleniyorlar!" dediler. [480]
Hevâzinlerden alınan esir kadın ve çocukların sayısı 6.000 idi. [481]
Ganimet malları ise:
24.000 deve,
40.000'den fazla davar,
4.000 ukiyye gümüş idi. [482]

Esirlere Elbise Giydirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Mekke'ye giderek elbise satın alıp esirlere giydirmesini, esir kadın¬ların elbisesiz dışarı çıkmamalarını Büsrb. Süfyanü'l-Huzâf'ye emretti.
Büsr, kalkıp Mekke'ye gitti. Bütün esirler için elbise satın alıp geldi ve onlara giydirdi. [483] Giydirilen elbiseler Mısır bezindendi. [484]

Nasipsiz Bir Bedevînin Küstahlığı

Ebu Musa el-Eş'ârî'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselamın Taif seferinden dönüşünde, Mekke ile Medine arasında, Ci'râne mevkiine gelip indiği ve yanında Bilal-i Habeşî'nin bulunduğu sırada gelen bir bedevî Arap, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"(Ganimet malını bölüştüreceğin hakkında) bana verdiğin sözü daha yerine getirmeyecek misin?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ganimet malını yakında bölüştüreceğimi, biraz sabredersen sevap kazanacağını sana müjdeler¬im!" buyurdu.
Bedevî Arap:
"Sen bana müjdeleri vere vere çoğalttın!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, asabil esir bir biçimde, Ebu Musa ile Bilal-i Habeşî'ye dönerek:
"Bu bedevî, verdiğim müjdeyi reddetti. Siz kabul ediniz!" buyurdu.
Ebu Musa ile Bilal-i Habeşî:
"Biz kabul ettik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, içi su dolu bir kap istedi.
Bu kap içinde ellerini ve yüzünü yıkadı. Ağzına aldığı suyu da buna ekledikten sonra, Ebu Musa ile Bilal-i Habeşî'ye:
"Bu sudan içiniz! Yüzünüze ve göğsünüze de sürünüz! (Kazanacağınız sevapla) sizi müjdelerim!" buyurdu.
Ebu Musa ile Bilal-i Habeşî kabı aldılar ve Peygamberimiz Aleyhisselamın buyruğunu yerine getirdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Ümmü Seleme, perde arkasından, Ebu Musa ile Bilal-i Habeşî'ye:
"Oğullarım! O sudan bu ananıza da ikram edin!" diyerek seslendi.
Onlar da. ona o sudan bir miktar ikram ettiler. [485]

Bedevî Müslümanların Ganimet Mallarını Bölüştürmesi İçin Peygamberimiz Aleyhisselamı
Sıkıştırmaları ve Çekiştirmeleri

Bedevilerden birtakım halk, Peygamberimiz Aleyhisselaıma:
"Yâ Rasûlallah! Deveden, davardan ganimetimizi bölüştür!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselamı sıkıştırmaya ve ridasından çekiştirmeye başladılar.
O kadar ileri gittiler ki, bir semüre ağacına yaslanmak, dayanmak zorunda bıraktılar.
Hatta, Peygamberimiz Aleyhisselamın ridasını sırtından çekip aldılar! [486]
Rida, çekiştirilirken, yırtıldı. [487]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey insanlar! Ridamı bana veriniz! [488] Siz, Allah'ın size nasip ettiği ganimeti aranızda bölüştürmeye¬ceğim diye mi korkuyorsunuz?! [489] Vallahi, ganimet malları Tihâme'nin ağaçları sayısınca bile olsa, onları aranızda bölüştürürdüm! Ben ne cimriyim, ne korkağım, ne de yalancıyım! Siz bende böyle birşey bulamayacak, göremeyeceksiniz!" buyurdu. [490]
Sonra da; eline bir deve tüyü veya onun kadar birşey aldı. [491]
Yahut yanına vardığı devenin hörgücünden birtüy koparıp, onu iki parmağı arasında tutarak kaldırdı ve:
"Ey insanlar! Vallahi, sizin ganimetinizden bana beşte bir dışında şu tüy kadar bile geçmiş birşey yoktur!
Beşte bir pay da, gerektiğinde yine sizlere harcanıyor, iade ediliyor" buyurdu. [492]
Abdullah b. Mes'ud:
"Resûlullah Aleyhisselamın Ci'râne'de Huneyn ganimetini bölüştürdüğü sırada üzerine yığılıp ken¬disini o kadar rahatsız ettiler ki, nihayet:
'Yüce Allah, kullarından bir kulunu, kavmine göndermişti.
Kavmi onu dövmüşler, başını da yarmıslardı.
O kul ise, alnından akan kanı eliyle siliyor, hem de:
'Yâ Rab! Kavmimi yarlığa! Çünkü, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar!' diyerek dua ediyordu' buyurdu" demiştir. [493]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ganimet mallarından, elinizde, iğneden ipliğe varıncaya kadar, [494] büyük ve küçük [495] ne varsa getirip geri veriniz! [496]
Ganimet mallarına hıyanet etmeyiniz! [497]
İyi biliniz ki; ganimet malına hıyanet etmek, edenler için, Kıyamet gününde ayıpların en kötüsü ve Cehennem ateşi olacaktır!" buyurdu. [498]
Akîl b. Ebu Talib, zevcesi Fâtıma binti Şeybe b. Rebia'nın yanına varmıştı.
AkiTin kılıcında kan bulaşığı vardı.
Zevcesi, ona:
"Senin müşriklerle savaştığını biliyorum!
Müşriklerin ganimetlerinden ne elde ettin bakayım?" dedi.
Akıl:
"Al şu iğneyi! Onunla elbiseni dikersin! dedi ve o iğneyi ona verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın münadisinin:
"Ganimet mallarından kim birşey almışsa, getirip onu geri versin!" diyerek seslendiğini işitince, Akîl zevcesinin yanına döndü ve:
"Vallahi, sanıyorum ki, o iğnen de elden gidecektir!" dedi. İğneyi ondan alıp ganimet mallan arasın¬da atti. [499]
Ensardan bir zât da, kıldan eğirilmiş bir yumak ip getirdi [500] ve:
"Yâ Rasûlallah! Bu yumağı devemin sırtına çul yapayım diye almıştım. [501] Bunu bana bıraksanız olmaz mı?" dedi. [502]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer bu şey benim hisseme [503] veya Abdulmuttalib oğullarının hisselerine [504] düşecek olursa, senin olsun!" buyurdu. [505]
Ensarî:
"Mademki iş buraya vardı. Artık bu yumak bana gerekmez!" dedi ve yumağı elinden, ganimet mal¬larının içine bıraktı. [506]
Abdullah b.Zeydü'l-Mâzinîde, müşriklere ok atmak için almış olduğu yayı getirip ganimet mallarının içine attı.
Başka bir adam da, gelip:
"Yâ Rasûlallah! Bu ipi düşmanlar bozguna uğradığı zaman bulmuştum. Devemin üzerindeki semeri onunla sıkılıyordum
Bu bende kalsa olmaz mı?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer o benim hisseme düşerse, senin olsun!
Fakat Müslümanların hisselerine düşerse, ne yaparsın?" buyurdu. [507]

Ganimet Mallarının Sayılıp Hesaplanarak Mücahidler Arasında Bölüştürülüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam; Müslümanları ve ganimet mallarını saymasını ve herkesin hissesini hesaplamasını Zeyd b. Sâbit'e emretti. [508]
Ganimetleri bölüştürmeye ve dağıtmaya da Ebu Cehm Huzeyfietü'l-Adevî'yi memur etti. [509] Herkese hisselerini dağıttırdı:
Piyadelerden her birine; ya dörder deve, ya da bunların karşılığı olarak kırkar koyun; Süvarilere ise; ya on ikişer deve, ya da bunların karşılığı olarak yüzyirmişer koyun düştü. Yanlarında bir attan fazla at bulunduranlara, birden fazla at için hisse verilmedi. [510]

Kalbleri İslâmiyete Isındırılacak, Alıştırılacak Olanlara Yapılan İhsanlar

Peygamberimiz Aleyhisselam; ganimet mallarının Kur'ân-ı Kerîm'e göre (Enfâl: 41) kendisine tes¬lim edilmiş olan beşte birinden Müellefe-i Kulûba (kalbleri İslâmiyete ısındırılacak, alıştırılacak olan-lara) [511] dağıtım yaptı ki, bunlar halkın eşrafından olup, hem kendilerinin, hem kavimlerinin İslâmiyete ısındırılıp alıştırılın alan, kazandırılmaları gerekiyordu. [512]
Zaten, bunlar, zekat ve sadaka verilecekler arasında bulunuyorlardı. [513]
Müellefe-i Kulûb:
1. Ebu Süfyan b. Harb,
2. Safvan b. Ümeyye,
3. Akra1 b. Habis,
4. Uyeyne b. Hısn,
5. Abbas b. Mirdas,
6. Malik b.Avf,
7. Hakîm b. Hizam... gibi, Kureyşîlerin başkanlarından, Arapların ileri gelenlerinden olup kavimleri arasında nüfuzlu, güçlü ve birçok tabileri bulunan kişilerden idiler.
Müellefe-i Kulûb'dan bazıları gerçekten Müslüman olmuştu.
Bazıları, görünüşte Müslüman, fakat kalben münafık idiler.
Bazıları ise, Müsâlimîn'den (Müslümanlarla barış yapmış müşriklerden) idiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam bütün bunlara sadaka ve ganimetlerden vermek, güzel muamele etmekle, bazılarından gelebilecek kötülükleri önleyip Müslümanların gönüllerini rahatı aştırmayı, içlerinden Müslüman olanların İslâmiyette sebatlarını ve teb'alarının onlara uyarak Müslüman olmalarını sağlamayı, Müslümanlıkları henüz gelişmemiş, güzelleşmemiş olanların da Müslümanlıklarını geliştirip güzelleştirmeyi gerçekleştirmek istem iştir. [514]
Buna göre, Müellefe-i Kulûb üç gruptu:
Kalbleri İslâmiyete ısındırılmak, alıştırılmak için kullanılanlardı. Safvan b. Ümeyye ve benzerleri
gibi.
Henüz Müslüman olup İslâmiyette sebatları sağlanmak üzere kullanılanlardı. Ebu Süfyan Sahr
b. Harb ve benzerleri gibi.
Dıştan Müslüman, içten münafık olup; şerlerinden selamette kalınmak için kullanılanlardı
Uyeyne b. Hısn, Abbas b. Mirdas, Akra1 b. H abis ve benzerleri gibi. [515]
Tabiî ki, bu sıralama, başlangıçtaki duruma göre idi. [516]
Müellefe-i Kulûbdan sayılanların, Uyeyne b. Hısn'dan başka hemen hepsi, sonradan Müslümanlıklarını sağlamlaştırmış, güzelleştirmiş, ilim ve faziletleriyle tanınmışiardır. [517] Yüce Allah onlardan razı olsun! [518]

Müellefe-i Kulûba Yapılan Dağıtım

1-3. İçinde 4.000 ukiyye gümüş de bulunan Huneyn ganimeti dağıtılmak üzere Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne konulduğu sırada, Ebu Süfyan Sahr b. Harb gelip:
"Yâ Rasûlallah! Sen Kureyşîler içinde servetçe en zengini olarak sabahladın! [519] Bugün Kureyşîlerin en zengini sensin!" dedi. [520]
Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi. [521]
Ebu Süfyan:
"Yâ Rasûlallah! Bu mallardan bana da versen olmaz mı?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Bilal! Ebu Süfyan için kırk ukiyye gümüş tart!
Kendisine, develerden de, yüz deve veriniz!" buyurdu. [522]
Ebu Süfyan:
"Bundan oğlum Yezid'e de versen?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Bilal-i Habeşî'ye:
"Ona da kırk ukiyye gümüş tartınız, yüz de deve veriniz!" buyurunca, Ebu Süfyan:
"Yâ Rasûlallah! Oğlum Muaviye için de versen?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Bilal! Ona (Muaviye b. Ebu Süfyan'a da) kırk ukiyye gümüş tart! Yüz de deve veriniz!" buyurdu. [523]
Ebu Süfyan; üçyüz deve ile yüzyirmi ukiyye gümüşü alınca. [524] Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Babam, anam sana feda olsun! Sen ne kadar kerem ve iyilik sahibisin!
Seninle savaştığım zamanlarda, sen ne güzel savaşçı idin!
Seninle barış yaptığım zamanda da, sen ne güzel barışçı idin! [525]
Senin bu yaptığın; keremin, iyiliğin son derecesidir! [526]
Allah seni hayırla mükâfatlandırsın!" dedi. [527]
4. Hakîm b. Hizam der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamdan yüz deve istedim.
Yüz deve verdi.
Tekrar istedim.
Yüz deve daha verdi.
Tekrar istedim.
Yüz deve daha verdi.
Sonra da:
'Ey Hakîm b. Hizam! Bu mal çoktur ve güzeldir!
O, gönül cömertliği ile tutan kişi için, uğurlu ve bereketli olur!
Gönül pintiliği ile tutan kişi için de, uğursuz olur. Onu yer, bitirir de, yine kamı doymaz!
Üst el alt elden (veren el, alan elden) hayırlıdır!1 buyurdu."
Rivayete göre; Hakîm b. Hizam, Peygamberimiz Aleyhisselam a:
"Seni hak ve gerçek dinle peygamber gönderen Allah'a andolsun ki; senden sonra hiçbir kimseden hiçbir şey almayacağım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın verdiği ilk yüz deveyi alıp, sonrakileri bıraktı.
Hakîm b. Hizam, Hz. Ebu Bekir'in halifeliği sırasında da, Hz. Ömer'in halifeliği sırasında da, kendi¬sine verilmek istenilen hiçbir şeyi almaya yanaşmamış; [528] Hz. Ömer
"Ey Müslümanlar cemaati! Ey insanlar! Hakîm b. H izam'ı hakkını almaya davet ettiğime, kendisinin ise bunu almaya yanaşmadığına, sizi şahit tutuyorum!
Ona şu ganimetten Allah'ın nasip ettiği hakkı arzettiğim halde, o bunu almaktan kaçınıyor!" diyerek şikâyetlenmiştir. [529]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Huneyn ganimet mallarından kendisine ayrılmış bulunan beşte bir hisseden Müellefe-i Kulûba dağıtmaya devamla:
Nudayr b. Haris b. Kelede'ye yüz deve,
Süheyl b. Amr'a yüz deve,
Huvaytıb b. Abduluzzâ'ya yüz deve,
Alâ' b. Câriyetü's-Sakafîye yüz deve (Vâkıdî ve İbn Sa'd'a göre; elli deve),
Uyeyne b. Hısn'a yüz deve,
Akra' b. Hâbis'e yüz deve,
Malik b. Avfu'n-Nasrî'ye yüz deve,
Safvan b. Ümeyye'ye yüz deve verdi. [530]
Zayi olanların bedelleri ödenmek şartıyla Safvan b. Ümeyye'den emaneten yüz adetzırh gömlek ve gerekli silahlar alınmış ve bunların bazıları Huneyn ve Taif savaşlarında zayi olmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların bedellerini de ödemek istediği zaman, Safvan b. Ümeyye:
"Yâ Rasûlallah! Ben bugün Müslüman olmak istiyorum!" dedi. [531]
Peygamberimiz Aleyhisselamın ganimet mallan arasında dolaştığı ve onlara göz gezdirdiği sırada, Safvan b. Ümeyye Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunuyor; develer, davarlar ve güdücüler-le dolu vadiye doğru bakıp duruyor; Peygamberimiz Aleyhisselam da onun halini gözucuyla süzüyordu.
Safvan b. Ümeyye vadinin içindeki mallara bakışını uzatınca, Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
"Ebu Vehb! O vadi pek mi hoşuna gidiyor?" diye sordu.
Safvan b. Ümeyye:
"Evet!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O vadi de, içindekiler de senin olsun!" buyurdu. [532]
Bunun üzerine, Salvan kendisini tutamadı:
"Peygamber kalbinden başka hiçbir kimsenin kalbi, bu derece (mâsivadan) pâk ve üstün ola-maz! [533]
Şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed, Allah'ın kulu ve resûlüdür!" dedi ve [534] hemen orada Müslüman oldu. [535]
Safvan b. Ümeyye der ki:
"Resûlullah bana bu ihsanda bulununcaya kadar, kendisi insanlar içinde en çok nefret ettiğim, en çok kin beslediğim bir kimse iken, nihayet, bana, insanların en sevgilisi oluvıermişti!" [536]
Safvan b. Ümeyye, Müslümanlığını İslâm amelleriyle geliştiren, güzelleştiren Kureyşîl erden di.
Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam; Huneyn ganimetinden kendisine ayrılan beşte bir hisseden, Esîd
b. Hârise'ye yüz deve,
Haris b. Hişam'a yüz deve,
Kays b. Adiyy'e yüz deve, [537]
Abbas b. Mirdas'a yüz deve, [538]
Mahreme b. Nevfel'e elli deve,
Umeyr b. Vehbü'l-Cumahîye elli deve,
Hişam b. Amr'a elli deve,
Saîd b. Yenbu'a elli deve,
Adiyy b. Kays'a elli deve. [539]
Osman b. Vehb'e elli deve verdi. [540]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Huneyn ganimeti mallarından kendisine ayrılan beşte bir hisseden Ci'râne'de her birine yüzden aşağı deve verdiği Müellefe-i Kulûb arasında şu kişiler de vardı:
23. Tulayk b. Süfyan b. Ümeyye,
24. Halİdb.Esîd,
Şeybe b. Osman b. Ebu Talha,
Ebu's-Senâbil b. Ba'kek,
İkrime b. Âmir,
Züheyr b. Ebu Ümeyye,
Halid b. Hişam b. Muğîre,
Süfyan b. Abdulesed,
Hişam b. Velid b. Muğîre,
Sâib b. Ebu's-Sâib,
Muti'b. Esved,
Ebu Cehm b. Huzeyfe,
Uhayha b. Ümeyye,
Nevfel b. Muaviye,
Alkame b. Ulâse,
Lebid b. Rebia,
Halid b.Hevze,
Harmele b. Hevze, [541]
Abbas b. Mirdas. [542]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Abbas b. Mirdas'a, Muhacirve Ensar mücahidi eri gibi, dört deve ver¬mişti.
Abbas b. Mirdas buna kızdı ve söylediği bir şiirde meal olarak şöyle dedi:
"Benim ganimetimle Ubeyd adındaki atımın ganimetini mi bölüştürdün Uyeyne ile Akra' arasında?! Hiçbir içtima yerinde ne Hısn, ne de Habis benim büyüğüm Mirdas'a üstün olmamışlardır!
Ben de şu iki kişiden aşağı kalır bir kimse değilimdir.
Bugün alçaltıları, bir daha yükseltilmez." [543]
Hz. Ebu Bekir, Abbas b. Mirdas'ın söylediği beyitleri Peygamberimiz Aleyhisselama okudu. [544]
Abbas b. Mirdas Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelince, [545] Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
"'Benim ganimetimle Ubeyd adındaki atımın ganimetini mi bölüştürdün Akra' ile Uyeyne arasında?' beytini sen mi söyledin?" diye sordu. [546]
Hz. Ebu Bekir:
"Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Bu beyit, senin okuduğun gibi değildir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Böyle değil de, nasıldır?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir, beyti, Abbas'ın söylediği gibi okudu. [547]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İkisi de birdir! [548] Önce ha Akra'dan başlamışsın, ha Uyeyne'den! Sana ne zararı var?" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir:
"Babam, anam sana feda olsun! Sen ne şairsin, ne nâkilsin! Ne de böyle olmak sana yaraşır. [549]
Şehadet ederim ki; Yüce Allah'ın, 'Biz ona şiir öğretmedik! Bu, ona yakışmaz' [Yâsîn: 69] buyurduğu gibisin" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abbas b. Mirdas için:
"Götürünüz! Kesiniz dilini!" buyurduktan sonra: [550]
"Ey Bilal! Haydi götür, kes onun dilini! Kendisine bir de elbise ver!" buyurdu.
Bilal-i Habeşî onu elinden tutup götürürken, Abbas b. Mirdas:
"Yâ Rasûlallah! Dilimi mi kesecek?! Ey Muhacirler topluluğu! Dilimi mi kesecek?!" diyerek seslendi durdu. [551]
Müslümanlardan bazıları:
"Abbas b. Mirdas'ın dilinin kesilmesi emredildi!" dediler ve korkmaya başladılar. [552]
Bilal-i Habeşî, Abbas b. Mirdas'ı çekip götürürken Abbas feryadı çoğaltınca, Bilal-i Habeşî:
"Resûlullah Aleyhisselam sana elbise giydirip bununla dilini kesmemi, tutmamı bana emretti" dedi.
Götürüp ona bir elbise verdi. [553] Abbas b. Mirdas'a, hoşnut oluncaya kadar, deve de verildi. [554]
Rivayete göre, kendisine elli veya yüz deve verilmiştir. [555]

Cuayl b. Sürâka'nın Ahirette Kendisi İçin Hazırlanmış Olan Üstün Mükâfatla Başbaşa Bırakılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam Ci'râne'de Müellefe-i Kulûba bol bol ihsanlarda bulunduğu zaman, [556] Sa'd b. Ebi Vakkas: [557]
"Yâ Rasûlallah! Cuayl b. Sürâka'yı bıraktın da, Uyeyne b. Hısn ile Akra1 b. Hâbis [558] ve benzerler-ine [559] yüzer yüzer [560] develer [561] verdin!?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; Uyeyne ve Akra1 gibi kişilerle yeryüzü dolup tassa, Cuayl b. Sürâka onların tümünden daha hayırlıdır! Fakat, ben bunları İslâmiyete ısındırmak, alıştırmak için kolluyor, Cuayl b. Sürâkayı ise sımsıkı bağlı olduğu Müslümanlığına ve ahirette kendisine hazırlanmış üstün mükâfatlara havale etmiş bulunuyorum!" buyurdu. [562]
Yüce Allah ondan razı olsun! [563]

Ganimet Dağıtıma Yapılan İtirazlar

1. Peygamberimiz Aleyhisselam Huneyn ganimetini dağıttığı sırada Benî Temimlerden Zülhuvaysıra gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın başucuna dikilmiş ve:
"Yâ Muhammedi Ben bugün yaptığın şeyi gördüm!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet! Nasıl gördün?" diye sorunca;
Zülhuvaysıra:
"Senin adalet yapmadığını gördüm ! [564] Adalet yap yâ Rasûlallah!" dedi. [565]
Peygamberimiz Aleyhisselam kızdı. [566]
Ona:
"Yazıklar olsun sana! Ben adalet yapmazsam, kim adalet yapar?! [567] Ben adalet yapmış olmasay¬dım umduğuma ermezdim; sen de, bana tâbi olduğun için, ziyan etmiş, eli boşa çıkmış gitmiştin!" buyur¬du.
Hz. Ömer:
"Yâ Rasûlallah! İzin ver! Onun boynunu vurayım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Bırak onu! [568] Onun birtakım taraftarları olacaktır ki, [569] dinde derinleşecekler! [570] Herhangi biriniz, onların namazı yanında kendi namazını, onların oruçları yanında kendi orucunu küçümseyecek!
Onlar Kur'ân da okuyacaklar! Fakat, okudukları Kur"ân köprücük kemiklerinden ileri geçmeyecek! [571]
Onlar, okun yaydan çıktığı gibi, dinden, İslâmiyetten fırlayıp çıkacaklar!
Öyle ki, çıkan okun demirine bakılır, onda hiçbir şey, hiçbir iz bulunmaz!
Sonra, okun yaya giriş yerine bakılır, orada da hiçbir şey bulunmaz!
Sonra, okun ağaç kısmına bakılır, orada da hiçbir şey bulunmaz!
Sonra, okun yelesine bakılır, orada da hiçbir şey bulunmaz!
Halbuki, ok atılanın bağrını delip geçmiş, fakat oka birşey bulaşmamıştır! [572]
Onlar, Müslümanlar tefrikaya düştüğü zaman ortaya çıkacaklardır! [573]
Bir adam görürsün ki; [574] onun iki elinden birisi kadın memesine, yahut gidip gelen bir et parçası¬na benzer!" buyurdu. [575]
E bu Saîdi'l-Hudrî:
"Ben bunu Resûlullah Aleyhisselamdan işittiğime şehadet ederim.
Yine şehadet ederim ki; Ali b. Ebu Talib onlarla çarpışmıştır:
Ben onun yanında idim. Bu adamın aranmasını emretmişti.
Adam bulunup getirildi.
Ona baktım: Kendisi, Resûlullah Aleyhisselamın tarif ettiği şekilde idi!" demiştir. [576]
2. Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Süfyan, Uyeyne b. Hısn, Akra1 b. Habis ve Süheyl b. Amr
gibi [577] bazı nüfuzlu kişilere kendisine ait beşte bir hisseden bolca ihsanlarda bulunup Ensara bu beşte
birden birşey vermemesi, onların gönüllerinde bir üzüntü, bir kırgınlık meydana getirdi ve bazılarına yer¬
siz ve ağır laflar ettirdi:
"Artık vallahi Resûlullah Aleyhisselam kavmine kavuştu, başkalarını neyapsın! [578]
Savaşmayanlara veriyor da, savaşanlara vermiyor! [579]
Vallahi, doğrusu bu şaşılacak şeydir!
Onların kanları kılıçlarımızdan damlıyor! Ganimetlerimiz ise onlara veriliyor!? [580]
Resûlullah Aleyhisselam bizim ganimetlerimizi öyle bir cemaate veriyor ki, bizim kanlanmız onların kılıçlarından, onların kanları da bizim kılıçlarımızdan damlıyor! [581]
Allah Resûlünü yarlıgasın! O Kureyşilere veriyor da, bizleri bırakıyor! [582]
Savaş zamanı geldi mi, onun ashabı biz oluyoruz!
Fakat, ganimet bölüşümü zamanı gelince, onun kavmi ve kabilesi önde tutuluyor!? [583]
Sıkışıldığı zaman biz çağırılıyoruz! Ganimet ise bizden başkalarına dağıtılıyor!?" [584] diyecek kadar ileri gittiler.
Bu sözleri, Ensarın söz ve görüş sahibi olanlan değil, yaşlan küçük gençleri söylemişlerdi. [585]
Abdullah b. Mes'ud der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamın Huneyn ganimetini bölüştürdüğü sırada, [586] Ensar [587] münafıklarından [588] bir adam, [589] Muattib b. Kuşeyr de: [590]
'Bu dağıtımda Allah'ın nzası gözetilmiyor!1 dedi. [591]
Ona:
'Vallahi, bu söylediğini, Resûlullah Aleyhisselama ulaştıracağım!' dedim [592] ve Resûlullah Aleyhisselama gidip haberverdim.
Resûlullah Aleyhisselamın yüzünün rengi değişti. [593]
Kendisini üzen bu haberi getirdiğime pişman oldum. [594]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Allah Musa'ya rahmet etsin! Kendisine bundan daha çok ezâ edildiği halde, o bunlara sabredip kat¬lanmıştı. [595]
Bir peygamber de kavmine Allah'ın emirlerini getirip tebliğ ettiği zaman, kavmi onu yalanladılar ve onun başını da yardılar!
O Peygamber ise, eliyle hem yüzünün kanını siliyor, hem de:
'Allah'ım! Kavmimi yarlığa! Çünkü, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar!1 diyerek dua ediyordu' buyur-du." [596]
Ensarın ileri gelenlerinden Sa'd b. Ubâde de, Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna girerek:
"Yâ Rasûlallah! Şu Ensar kabilesi, aldığın ganimeti bölüştürürken senin kavmine ve sair Arap kabilelerine bol bol dağıtıp Ensara ise ondan birşey vermemek suretiyle yaptığın uygulamadan, sana karşı kainlerinde kırgınlık ve üzüntü duymaktadırlar!" dedi. [597]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Sa'd! Bu hususta sen neredesin? Ne görüştesin?" diye sordu.
Sa'd b. Ubâde:
"Yâ Rasûlallah! Ben de ancak kavmimden bir ferdim. Benim bundan başka bir sıfatım yok!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyleyse, haydi, benim için kavmini şu çevrede, çitin içinde topla!" buyurdu. [598]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ensarla Konuşması

Sa'd b. Ubâde, gidip Ensarı topladı. [599]
Ensarın ileri gelenleri, deriden bir çadır içinde toplandılar. [600]
Oraya Muhacirlerden bazıları da gelip girdiler.
Başka gelenleri, geri çevirdiler.
Ensar toplanınca, Sa'd b. Ubâde, gelip Peygamberimiz Aleyhisselama:
"İşte, Ensar kabilesi, senin için toplanmış bulunuyor!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların yanına vardı [601] ve:
"İçinizde kendinizden olmayan var mı?" diye sordu.
"Kızkardeşimizin oğlundan başka, yabancı bir kimse yok!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bir kavmin kızkardeşinin oğlu da o kavimden sayılır!" buyurup [602] Allah'a lâyık olduğu üzere hamd ü senada bulunduktan sonra:
"Ey Ensar cemaati! Sizin tarafınızdan söylenmiş olup bana haber verilen yersiz ve ağır sözlerin sebebi nedir?
Bana karşı, kalblerinizde ne için kırgınlık ve üzüntü d uyuyorsun uz? [603]
Sizler şöyle şöyle mi söylediniz?" diye sordu.
Ensar:
'Evet!" dediler. [604]
Ensarın anlayışlı olanları ise:
"Yâ Rasûlallah! Bizim söz ve görüş sahibi olanlarımız, başkanlarımız, birşey söylemediler.
Amma, yaşlan küçük bazı gençlerimiz:
'Allah Resûlünü yarlıgasın! O bizi bırakıyor da, Kureyşîlere ihsanda bulunuyor! O Kureyşîlere ki, daha kılıçlarımızdan onların kanlan damlamakta!' demişler" dediler. [605]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Ensar cemaati! Ben sizi dalâlete düşmüş kimseler olarak bulmadım mı? [606]
Sizleryollarını şaşırmış kimseleriken, ben sizin yanınıza gelmedim mi? Allah'ın hidayeti, size benim yüzümden erişmedi mi?
Sizler yoksul iken Allah benim yüzümden sizleri zengin kılmadı mı?
Sizler birbirinize düşmanlar iken, Allah kalbi erinizi benim yüzümden birleştirip ısındırmadı mı? [607]
Sizler parçalanmış, darmadağın olmuş bir durumda iken, Allah sizleri benim yüzümden derleyip toparlamadı mı?" diye sordu. [608]
Ensar:
"Yâ Rasûlallah! Sen bizi karanlıklar içinde buldun! Allah bizi senin sayende nura, aydınlığa çıkardı!
Sen bizi bir ateş çukurunun başında buldun! Allah bizi senin sayende ondan kurtardı!
Sen bizi dalâlet ve şaşkınlık içinde buldun! Allah bizi senin sayende doğru yola kavuşturdu.
Biz Allah'ı Rab, İslâmiyeti din, Muhammed'i de peygamber olarak kabul etmiş bulunuyoruz!
Yâ Rasûlallah! Sen ne istersen yap! [609]
Allah ve Resûlünün üzerimizdeki minnet ve nimetleri üstündür!
Allah'a ve Resûlüne minnettarız!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Ensar cemaati! Siz benim sorulanma neden benim istediğim gibi cevap vermiyorsunuz?" diye sordu.
Ensar:
"Sana başka ne cevap verelim yâ Rasûlallah?
Kavuşmuş olduğumuz bütün nimet ve ihsanlar Allah'tandır ve Allah'ın Resûlü yüzündendir!" dedil¬er.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Vallahi, siz, isteseydiniz:
'Sen bize yalanlanmış olarak gelmiştin! Biz seni doğruladık!
Sen terkedilmiş olarak bize gelmiştin! Biz sana yardımcı olduk!
Sen yurdundan sürülmüş olarak gelmiştin! Biz seni barındırdık!
Sen bize yoksul olarak gelmiştin! Biz sana kendimiz gibi verdik, baktık!' deseydiniz, muhakkak ki, doğru söylemiş ve benim tarafımdan da doğrulanmış olurdunuz!
Ey Ensar cemaati! Ben sizleri sımsıkı bağlı bulunduğunuz Müslümanlığınıza ve sizin için ahirette hazırlanmış bulunan üstün mükâfatlara havale edip, [610] küfür çağına çok yakın olan yeni Müslüman olmuş veya olmak üzere bulunan birtakım adamların [611] kalblerini İslâmiyete ısındırmak, alıştırmak maksadıyla kendilerine dünyalık verdiğimden dolayı ne diye kalblerinizde kırgınlık ve üzüntü duyuyor-sunuz?! [612]
Ey Ensar cemaati! Birtakım insanlar aldıkları dünyalıklar, davarlar ve develerle çıkıp giderlerken, sizler Resûlullah ile birlikte yurdunuza dönüp gitmeye razı değil misiniz? [613]
Vallahi, sizin Resûlullahla birlikte dönüp gitmeniz, onların dünyalıklarla dönüp gitmelerinden daha hayırlıdır!" buyurdu. [614]
Ensar:
"Evet yâ Rasûlallah! Biz buna razıyız!" dediler. [615]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sizler hassınız (seçkin ve olgun kişilersiniz)!
Sair insanlar ise, avam (halk) takımıdırlar. [616]
Muhakkak ki, sizler, benden sonra, yakın bir gelecekte, başkalarının sizlere üstün tutulacağını da göreceksiniz!
Allah'a ve Resûlüne kavuşuncaya kadar, sizler buna da sabredip katlanınız!" buyurdu. [617]
Ensar:
"Sabredip katlanacağız!" dediler. [618]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kıyamet günü, ben Havuz başında bulunacağım! [619]
Sizinle buluşma yerimiz Havuz başı olsun!
Benden sonra Bahreyn hasılatının herkesten ayrı olarak size tahsisi için Bahreyn'e yazacağım!
O zaman, o, sizin için fetihten daha üstündür!" buyurdu.
Ensar:
"Yâ Rasûlallah! Senden sonra, bize dünya gerekmez!" dediler. [620]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Muhammed'in varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; eğer hicret fazileti olmasay¬dı, [621] Yüce Allah bana Muhacirlerden biri olmak ismini vermeseydi, Ensardan bir fert olmayı ister. [622] Ensardan bir fert olurdum ! [623]
Eğer bütün halk bir yol tutup gitse, Ensar da bir yola yönelse, hiç şüphesiz, Ensarın yöneldiği yolu tutardı m ! [624]
Ey Allah'ım! Ensarın oğullarına, onların oğullarının oğullarına rahmet et!" diyerek dua etti. [625]
Ensar, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladılar!
Onların gözlerinden akan yaşlar sakallarını ıslattı! [626]
Peygamberimiz Aleyhisselam da onlarla birlikte ağladı. [627]
Ensar:
"Biz, ganimet hissesi olarak Resûlullaha razıyız!" dediler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:35 pm

Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam konakyerine döndü.
Ensar da dağıldılar. [628]
Yüce Allah onlardan razı olsun! [629]

Kur'ân-ı Kerîm'in Huneyn Ganimetiyle İlgili Açıklaması

Huneyn ganimeti dağıtımına yapılan itirazlar üzerine, Yüce Allah tarafından indirilen âyetlerde şöyle buyuruldu:
"Onlardan, sadakaların taksimi hususunda seni ayıplayacaklar da vardır.
Çünkü, onlardan kendilerine diledikleri verilirse hoşlanırlar, diledikleri verilmezse kızarlar. Onlar, Allah ve Resûlü kendilerine ne verdiyse, ona razı olsalardı da:
'Bize Allah yeter! Yakında bize lutf u kereminden Allah da verir, Resûlü de verir. Biz ancak Allah'a rağbet edicileriz!1 deselerdi ne olurdu!
Sadakalar; Allahtan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere, sadaka tahsildarlarına, kalbleri Müslümanlığa alıştırılmak, ısındırılmak istenilenlere, esirlere, borçlulara, Allah yolunda harcamalara, yolda belde kalmış olanlara mahsustur.
Allah herşeyi hakkıyla bilendir. Her yaptığını yerli yerince yapandır." [630]
Müellefe-i Kulûb Yahudiler ve Hıristiyanlardan da olsalar, zengin de olsalar, kendilerine sadaka ver-ilebilir. [631]
Peygamberimiz Aleyhisselam; beşte bir ganimet hissesinden artan malların Merru'z-zahran'daki Mecenne nahiyesinde tutulmasını emretti. [632]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onları, belki, Mekke-Medine arasında oturan çöl Araplarından rast¬ladıklarına-İslâmiyete ısındırmak ve alıştırmak için-dağıtacaktı. [633]

Nudayr b. Hâris'in Müslüman Oluşu

Nudayr b. Haris der ki:
"Ben, Fetih yılına kadar, heryerde Kureyşîlerin yanında bulunmuştum.
Muhammed Aleyhisselam Huneyn gazasına çıktığı zaman, biz de birlikte gitmiştik. [634] Muhammed Aleyhisselam bozguna uğrayacak olursa, biz de ona baskın yapmak istiyorduk. [635]
Fakat, bu bizim için mümkün olmadı.
Dönülüp Ci'râne'ye gelindiği sırada da vallahi aynı düşüncede iken, Resûlullah Aleyhisselam anlamış olmalı ki, gülerek beni karşıladı ve:
'Nudayr! Sen misin?1 dedi.
'Buyur!' dedim.
Bana:
'Ben seni Huneyn günü yapmak istediğin, fakat Allah'ın yapmak istediğin şeyle senin arana gerilip sana yaptırmadığı şeyden daha hayırlısına kılavuzlasam olur mu?' diye sordu.
Yanına varınca, bana:
'İçinde bulunduğu şeyin boşluğunu göreceğin zaman daha gelmedi mi?' diye sordu.
İyice anladım ki; Allah ile birlikte başka ilahlar da bulunsaydı, herhalde onların bana bir yararı dokunurdu.
'Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur!
O, Birdir. O'nun eşi, ortağı yoktur!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Allah'ım! Onun sebatını arttır!' diyerek dua etti.
Resûlullahı hak ve gerçek dinle peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; kalbim dinde sebat¬ta bir kaya gibi sapasağlam dururve beni destekler oldu.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
'Hamd olsun Allah'a ki, ona doğru yolu gösterdi!' buyurdu." [636]
Dil oğullarından bir adam Peygamberimiz Aleyhisselamın Nudayr b. Hâris'e yüz deve vereceğini müjdeleyince, Nudayr b. Haris Müslümanlığı rüşvetle kabul etmiş olmamak için önce bunu almaktan kaçınmış, sonra kendisinin bu hususta hiçbir talebi olmadığını ve bunun bir ihsan olabileceğini düşünerek kabul etmiş, on devesini de müjdeleyiciye bağışlamıştır. [637]
Nudayr b. Haris; kendisine Müslümanlığı nasip edip, atalarının üzerinde ölüp gittikleri, kardeşiyle amca oğullarının öldürüldükleri şey üzerinde öldürmediği için, Yüce Allah'a çok çok şükrederdi. [638]
Yüce Allah ondan razı olsun! [639]

Ebu Mahzûre'nin Müslüman ve Mekke Müezzini Oluşu

Ebu Mahzûre der ki:
"On genç arasında, Peygamber Aleyhisselamla birlikte Huneyn'e gitmiştik.
O zaman, kendisi bize insanların en nefret edileni, istenilmeyeni ve hoşlanılmayanı idi. [640]
Huneyn'den dönüşünde, yolda Resûlullah Aleyhisselama rastladık. [641]
Ci'râne'de [642] Resûlullah Aleyhisselamın müezzini namaz için kalkıp ezan okudu.
Müezzinin sesini işitince, bizler, gizlenmiş olarak, [643] onlarla alay etmiş olmak için, ezanı yüksek sesle tekrarladık.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Getiriniz bana şu gençleri!1 buyurdu. [644]
Getirildik, önünde durduk. [645]
Bize:
'Haydi, ezan okuyunuz!' buyurdu.
Okuduk.
Okuyanların birisi, sonuncusu ben idim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Sesini en çok yükselttiğini işittiğim, içinizden hanginizdir?' diye sordu.
Arkadaşlarımın hepsi birden bana işaret ettiler ve beni doğruladılar.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam onları saldı, beni orada tuttu, alıkoydu. [646]
'Bunun, işitmiş olduğum sesi, ne güzeldir! [647]
Kalk, namaz için ezan oku!' buyurdu.
O zaman, bana, Resûlullah Aleyhisselamdan da, onun emrettiği şeyden de daha sevimsiz gelen birşey yoktu!
Resûlullahın önünde ayağa kalktım.
Ezan okumayı bana kendisi öğretti ve ezberletti: [648]
"Allâhu Ekber! Allâhu Ekber!
Allâhu Ekber! Allâhu Ekber!
Eşhedü en lâ ilahe illallah! Eşhedü en lâ ilahe illallah!
Eşhedü enne Muhammederresûlullâh! Eşhedü enne Muhammederresûlullâh!
Hayye alessalâh! Hayye alessalâh!
Hayye alelfelâh! Hayye alelfelâh!
Allâhu Ekber! Allâhu Ekber!
Lâ ilahe illallah!' de!' dedi.
'Sabahın ilk ezanını okuduğun zaman da:
'Hayye alelfelah'tan sonra:
'Essalâtu hayrun minennevm! Essalâtu hayrun minennevm!'
İkamet getireceğin zaman da:
'Kad kâmetissalâh! Kad kâmetissalâh!' de! Duydun mu? [649]
'Allâhu Ekber!' ve 'Eşhedü en lâ ilahe illallah!' derken sesini yükselt!
'Eşhedü enne Muhammederresûlullâh!' derken sesini kıs!' buyurdu. [650]
Sonra, beni çağırdı. Ezanı okuttuğu zaman, bana bir kese gümüş para verdi. Elini alnıma koydu. Yüzümü, gözümü, sırtımı sığadı ve:
'Allah senin hakkında hayırlı ve mübarek kılsın!' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Mekke'de benim müezzinlik yapmamı emretsen?' dedim.
'Senin Mekke'de müezzinlik yapman için emir veriyorum! [651] Git! Mekkelilerin ezanını oku! [652] Attâb b. Esîd'e, 'Mekkelilerin ezanını okumamı, bana Resûlullah emretti' de!' buyurdu. [653]
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselama karşı, içimdeki bütün sevgisizlikler gidip, yerine sevgi doldu!
Mekke valisi Attâb b. Esîd'in yanına vardım.
Resûlullah Aleyhisselamın emriyle, namaz ezanlarını okumaya başladım." [654]
Ebu Mahzûne, Huneyn'den dönüşte, Ci'râne'de Müslüman oldu. [655]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Ebu Mahzûre, önceleri, ezanı Bilal-i Habeşî ile birlikte okurdu. [656]
Kendisi, ezan okuyanların en gür ve güzel seslisi idi. [657]
Mekke Mescid-i Haram müezzinliği, Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Mahzûre'yi tayin edişin¬den başlayarak, oğuldan oğula geçe geçe sürüp gitmiştir. [658]
Ebu Mahzûre, Peygamberimiz Aleyhisselamın eli değdi diye saygısından dolayı, alnının saçını hiç kestirmemiştir. [659]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Umre Yapmak Üzere Ci'râne'de İhrama Girişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Ci'râne'de onüç gece kaldıktan sonra, Zilkade ayının bitmesine oniki gece kala, Çarşamba gecesi, Ci'râne'den ayrılacağı sırada, [660] Ci'râne'de kaldığı müddetçe namazlarını içinde kıldığı, vadinin alt tarafındaki yamaçta bulunan mescide vardı. [661]
Orada, Allah'ın dilediği kadar namaz kıldı. [662]
Sonra, umre için ihrama girdi. [663] Ci'râne vadisini ihramsız geçmedi. [664]
Bunun için, Mekkelilerle çevresindekilerin Ci'râne'de ihrama girip umre yapmaları efdal sayılmıştır. [665]
Peygamberimiz Aleyhisselam, devesine bindi. [666]
Ci'râne'den, geceleyin, umreye niyetlenmiş olarak ayrıldı. [667]
Batn-ı Şerife doğru yönelip Medine yoluna kavuşuncaya kadar ilerledi. [668]
Mekke'ye geceleyin girdi. [669]
Beytullah'ı görünceye kadar, tel biyeyi kesmedi.
Kabe'nin BenîŞeybe kapısında devesini indirdi ve Mescid-i Haram'a girdi. [670]
Geceyi Mekke'de geçirmiş gibi sabahladı. [671]
Ashabıyla birlikte Kabe'yi tavafa başlamadan önce, omuz ihramının bir ucunu sağ koltuğu altından alarak sol omuzu üzerine attı.
Tavafın üç devresini, adımlarını kısaltmak, omuzlarını silkelemek suretiyle hızlı ve çalımlı olarak, tavafın dört devresini ise sükûnetle, ağır ağır yürüyerek yaptı. [672]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Safa ile Merve arasında dört gidiş üç gelişten ibaret olan sa'yi de deve üzerinde yaptı ve yedinci devresinde Merve yanında başının saçını kazıttı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın başının saçını kazıyan, Benî Beyâzaların kölesi Ebu Hind veya Hıraş b. Ümeyye idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu umrelerinde kurban kesmedi. [673]

Attâb b. Esîd'in Mekke Valiliğine Tekrar Tayin Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, umresini yapıp, Medine'ye dönmek üzere Mekke'den ayrılacağı sıra¬da, Attâb b. Esîd'i Mekke'ye tekrar vali olarak tayin etti. [674]
Zaten, Huneyn gazasına çıkarken de, onu Mekke'de vali olarak görevlendirmişti. [675]
Attâb b. Esîd:
"Yâ Rasûlallan! Beni niçin arkanda bırakıyor (yanında götürmüyor)sun?" dedi. [676]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Attâb! Benim seni kimlerin üzerine vali tayin ettiğimi biliyor musun?" diye sordu. [677]
Attâb:
"Allah ve Allah'ın Resûlü daha iyi bilir!" dedi. [678]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben seni Yüce Allah'ın ev halkı üzerine vali tayin ediyorum! [679]
Sen buna razı değil misin? [680]
Eğer onlar için senden daha hayırlı olanını bilseydim, bulsaydım, onların üzerine onu tayin ederdim!" buyurdu. [681]
Attab b. Esîd; gerçekten salih, bilgili, faziletli, [682] son derecede verâ ve takva sahibi, Allah adamı idi. [683]
Kendisi, vali tayin edildiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu. [684]
Peygamberimiz Aleyhisselam ona günlük iki dirhem valilik maaşı (geçimliği) bağladı. [685]
Attab b. Esîd, Mekke halkına; Peygamberimiz Aleyhisselamın kendisini günlük iki dirhem geçimlik¬le Mekke valiliğinde görevlendirdiğini, geçim hususunda hiç kimseye muhtaç olmadığını bildirmiş, "İki dirhemle açlığını gideremeyen kimsenin kamını, Allah acıktırsın!" demiştir. [686]
Yüce Allah ondan razı olsun! [687]

Muaz b. Cebel'in Mekke'de Fıkıh ve Kur'ân-ı Kerîm Öğretmenliğine Tayin Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Attâb b. Esîd'i Mekke valiliğine tayin ettiği zaman, Muaz b. Cebel'i de, Mekkelilere fıkıh ve Kurân-ı Kerîm öğretmek üzere, Mekke'de bıraktı. [688]
Muaz b. Cebel ile birlikte Ebu Musa el-Eş'ar?nin de Mekke'de Kur"ân ve fıkıh öğretmek üzere bırakıldığı rivayeti de vardır. [689]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'ye Dönüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke'den Ci'râne'ye dönüp, geceyi Ci'râne'de geçirmiş gibi sabahladı. [690]
Perşembe günü, Müslümanlarla birlikte Ci'râne'den yola çıkıp Batn-ı Şerife, oradan da Merru'z-zahran'a giden yolu tutarak Merruz-zahran'a geldi. [691]
Zilkade ayının kalanında, [692] Zilkade ayından kalan altıncı gecede [693] Medine'ye geldi. [694]

Hevâzin Temsilcilerinin Medine'ye Gelip Esir Edilen Çoluk Çocukları ve İğtinam Edilen Malları
Hakkında Peygamberimiz Aleyhisselama Başvurmaları

Peygamberimiz Aleyhisselam ganimet mallarıyla esirlerin mücahidler arasında bölüştürülmesi işini, Hevâzin temsilcilerinin gelmeleri için [695] on geceden fazla bekletip dundu. [696]
Hevâzin temsilcilerinin gelmeleri gecikince, onların esirlerini Müslümanlar arasında bölüştürdü [697]
Nihayet, Hevâzin temsilcileri Medine'ye geldiler ve Müslüman oldular. [698]
Genlerindeki kavimlerinin de Müslüman oldukları haberini getirdiler. [699]
Onlar, başlarında Ebu Sured Züheyr b. Sured olmak üzere ondört kişi idiler. [700]
Peygamberimiz Aleyhisselamın sütannesi Halime Hatun tarafından amcası olan Ebu Burkan da aralarında bulunuyordu. [701]
Hevâzin temsilcileri:
"Yâ Rasûlalları! Biz, köklü bir kabileyiz! [702]
Sana meçhul olmadığı üzere, biz bu musibete uğramış bulunuyoruz. [703]
Allah'ın sana lütuf ve ihsanda bulunduğu gibi, sen de bize karşı lütuf kâr ol!" dediler.
Benî Sa'd b. Bekr oğullarından Ebu Sured Züheyr ayağa kalktı ve:
"Yâ Rasûlallah! Şu gölgeliklerde bulunanlar, senin süt halaların, teyzelerin ve sana süt emzirip bak¬mış olan kadınlardır!
Eğer biz Şam kralı Haris b. Ebi Şimr'i veya Irak kralı Numan b. Münzirl emzirmiş ve şimdiki duru¬ma düşüp de kendisinin şefkat ve ihsanlarını dilemiş olsaydık, bize esirgemezlerdi.
Halbuki, sen süt emzirilip bakılanların en hayıriısısın!" dedi. [704] Bu hususta bir de şiir söyledi. [705]
Hevâzin temsilcileri, mallarının ve esirlerinin kendilerine geri verilmesini istediler. [706]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben sizin gelmeyeceğinizi sanıncaya kadar işi bekletmiş, geciktirmiştim.
Fakat, siz çok geç kaldınız.
Esirler, mücahidler arasında bölüştürülmüş bulunuyor. [707]
Bana sözün en sevimli, en güzel olanı, doğru olanıdır. [708]
Görüyorsunuz ki; yanımda bunca Müslümanlar var!
Onların hepsini, haklarından vazgeçirmekzordur. [709]
Şimdi, siz, iki şıkkın birisini; ya esirleri, ya da mallan tercih ediniz!" buyurdu. [710]
"Size çocuklarınızla kadınlarınız mı, yoksa mallarınız mı daha sevgilidir? diye sordu. [711]
Temsilciler, kendilerine ancak ikisinden birisinin verilebileceğini anlayınca: [712]
"Yâ Rasûlallah! Sen bizi mallarımızla çoluk çocuklarımız arasında muhayyer, onlardan birini seçmekte serbest bıraktın!
Biz, kadınlarımızı ve çocuklarımızı tercih ediyoruz! [713]
Sen bize kadınlarımızı ve çocuklarımızı geri ver!
Çünkü onlar, bizim yanımızda, maldan daha sevgilidir!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Benim hisseme ve Abdulmuttalib oğullarının hisselerine düşenleri size bağışladım.
Halka öğle namazını kıldırdığım zaman, sizler ayağa kalkıp:
'Biz çocuklarımız ve kadınlarımız hakkında Resûlullahın Müslümanlar katında, Müslümanların da Resûlullah katında şefaatini diliyoruz!' dersiniz.
Bunun üzerine, ben de:
'Bana ve Abdulmuttalib oğullarına düşenleri bağışladım!' derim.
Müslümanlardan da, sizin için istekte bulunurum!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanlara öğle namazını kıldırınca, Hevâzin temsilcileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın kendilerine emrettiği üzere, ayağa kalktılar ve:
"Biz, çocuklarımız ve kadınlarımız hakkında Resûlullahın Müslümanlar katında, Müslümanların da Resûlullah katında şefaatini diliyoruz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Benim hisseme ve Abdulmuttalib oğullarının hisselerine düşenler, sizin olsun" buyurdu.
Bunun üzerine, Muhacirler:
"Biz de, hisselerimize düşenleri Resûlullah Aleyhisselam için bağışladık!" dediler.
Akra' b. Habis:
"Ben ve kabilem olan Temim oğulları adına, hayır! Bağışlamayız!" dedi.
Uyeyne b. Hısn:
"Ben ve kabilem olan Fezâre oğulları adına, hayır! Biz bağışlamayız!" dedi.
Abbas b. Mirdas es-Sülemî:
Ben ve kabilem olan Benî Süleymler adına, hayır! Biz bağışlamayız!" dedi. [714]
Fakat, her iki kabile halkı (Temim oğulları ile Süleym oğulları), Akra' ile Abbas'ın:
"Hayır! Bağışlamayız!" sözleri üzerine, onlara:
"Hayır! Sen yalan söylüyorsun! Esirler Resûlullah Aleyhisselama bağışlanmıştır!" dediler. [715]
Süleym oğulları:
"Biz hissemize düşenleri Resûlullah Aleyhisselama bağışladık!" dedikleri zaman, Abbas b. Mirdas
"Siz beni küçük düşürdünüz!" diyerek onlara çıkıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kalkıp Müslümanlara bir hutbe irad buyurdu. [716]
Hutbesinde, Yüce Allah'a lâyık olduğu üzere hamd ü senada bulunduktan sonra:
"İmdi, şu kardeşleriniz, tevbe ve nedamet ederek, Müslüman olarak bize geldiler.
Ben de, esirlerini geri vermeyi uygun gördüm.
Sizden her kim esirlerini gönlünden koparak, karşılıksız geri vermeyi arzu ederse, bunu yapsın!
Sizden herkim de, kendi hissesini tutmak, karşılıksız vermemek isterse, [717] Allah'ın bize ihsan ede¬ceği ilk ganimet malından [718] ona üçü dört yaşına, üçü de beş yaşına basmış [719] altı deve verilecektir. [720] O da, bağışını bu şartla yapsın! [721]
Şu insanlara, çocuklarını ve kadınlarını geri veriniz!" buyurdu. [722]
Müslümanlar
"Resûlullahın hatırı için, onlara bu esirlerini gönlümüzden koparak bağışlıyoruz!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sizlerden buna kimlerin nzası var, kimlerin rızası yok, bilemeyiz. Siz hemen dönüp gidiniz de, bize muvafakati arın iz ı işbilir kişileriniz gelip arzetsin!" buyurdu.
Müslümanlar konak yerlerine döndüler.
İşbilir kişiler, kabileleri halkı ile konuştuktan sonra, geri gelip Peygamberimiz Aleyhisselama her bir kabile halkının Hevâzin esirlerini geri vermeye muvafakat ettiklerini ve bundan hoşnutluk duyduklarını bildirdiler. [723]
Zeyd b. Sabit de, Ensan birer birer dolaşarak, onlara:
"Esirleri teslim edecek misiniz?" diye sordu.
Hiçbiri itiraz etmedi. Hepsi de teslim etmeye razı oldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'i de Muhacirlere gönderdi.
O da, esirleri teslim etmelerini onlardan istedi. Hiçbir itiraz eden olmadı. Hepsi muvafakat ettiler.
Ebu Rühmü'l-Gıfârî de, Arap kabilelerini dolaştı.
Onlar da, teslim etmeye razı olmak hususunda birleştiler.
Ellerinde bulunan esirleri Hevâzin temsilcilerine teslim ettiler.
Abdurrahman b. Avf'a düşen kadın ise, kalmak veya kavminin yanına dönmekte serbest bırakıldı.
O da, kavminin yanına gitmek istedi ve gönderildi.
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın elindeki kadın ise, onun yanında kalmayı tercih etti.
Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Talha ve Safvan b. Ümeyye'nin hissesine düşen kadınlar kavimlerine tes¬lim edildiler. [724]
Hz. Ömer, kendisine düşen kadını oğlu Abdullah'a bağışlamıştı. Abdullah da onu Benî Cumahlardan dayılarının yanına göndermişti.
Hevâzinler, sonradan gelip onu da aldılar, götürdüler. [725]
Uyeyne b. Hısn Hevâzin esirleri arasından koca bir karıyı seçip alırken:
"Sanırım ki; bu ya bir kabile anasıdır, ya da kabilede soylu bir kadındır. Herhalde bunun kurtulmalık akçesi de büyük olur!" demişti. [726]
Uyeyne b. Hısn; esirlerin Hevâzin temsilcilerine geri verilişi sırasında, bu koca kadını Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından ileride altı deve verilmek üzere Hevâzinlere teslim etmeye yanaşmadı. [727]
Koca kadının genç oğlu, Uyeyne'nin yanına varıp:
"Sana bu anam için yüz deve versem olmaz mı?" diye sordu.
Uyeyne:
"Hayır! Olmaz!" dedi.
Genç geri döndü. Uyeyne'yi kendi haline bıraktı.
Koca kadın, oğluna:
"Sen yüz deveyi nereden bulup peşin peşin vereceksin?!
Bırak onu kendi haline, acele etme!
O, beni kurtulmalıksız da bırakacaktır!" dedi.
Uyeyne, koca kadının bu sözünü işitince:
"Ben bugünkü gibi bir hile görmedim!
Vallahi, o beni bununla ne aldatabilir, ne de benden kurtulabilir!
Vallahi, seni kendimden asla ayırmayacağım!" dedi.
Uyeyne, koca kadının oğluna rastlayıp:
"Bana teklif ettiğin develer karşılığında, alır mısın onu?" diye sordu.
Genç oğul:
"Sana elli deveden fazla veremeyeceğim!" dedi.
Uyeyne:
"Yapamam!" dedi.
Bir müddet sonra, tekrar gencin yanına uğradı.
Genç, Uyeyne'den yüzünü çevirdi.
Uyeyne, gence:
"Bana teklif ettiğin develer karşılığında, onu alır mısın? diye sordu.
Genç oğul:
"Sana yirmibeş deveden fazla veremeyeceğim!" dedi.
Uyeyne:
"Vallahi yapamam! Yüz deveden sonra, yirmibeş deveye in hâ?! dedi.
Uyeyne, Hevâzinlerin yurtlarına dağılıp gitmelerinden korkunca, tekrar gencin yanına vardı ve:
"Onu (ananı) bana teklif ettiğin develer karşılığında alır mısın?" diye sordu.
Genç:
"Sana onun karşılığında on deve versem olur mu?" dedi.
Uyeyne:
"Vallahi yapamam!" dedi.
Hevâzinler gidecekleri sırada, Uyeyne, koca kadının oğluna:
"İstiyorsan, onu teklif ettiğin on deve karşılığında alır mısın?" diyerek seslendi.
Genç oğul:
"Sen onu salsan da, sana bir kuzu versem olmaz mı?" diye sordu.
Uyeyne:
"Bana senin kuzun gerekmez! Ben bugünkü gibi bir iş görmedim!" diye kendi kendine söylenerek ve kendisini kınayarak dönerken, koca kadının oğlu:
"Bunu kendine sen yaptın! Çok yaşlı, koca bir kadını almaya yöneldin!
Halbuki, onun ne süt gelir memeleri, ne çok doğurur kamı, ne latif dudakları, ne de ardından ona üzülecek, onu arayacak kocası var!
Sen, gördüklerinin arasından, işte böylesini seçip aldın!?" dedi. [728]
Bunun üzerine, Uyeyne b. Hısn, ileride Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından verileceği vaad buyurulan altı deveye razı olmaktan başka çare bulamadı. [729]
Koca kadının oğlu:
"Ey Uyeyne! Resûlullah Aleyhisselam esirlere elbise giydimnişti.
Yoksa, aranızda, bunun elbisesi hakkında bir yanlışlık mı yapıldı? Sen buna elbisesini giydirmedin mi?" diye sordu.
Uyeyne:
"Hayır! Vallahi, buna ait yanımda birşeyyok!" dedi.
Genç:
"Gel, sen böyle yapma!" dedi.
Halbuki, Uyeyne koca kadın için vücudunun her tarafını kaplayacak kadar geniş bir elbise ayırıp almış bulunuyordu! [730]

Hevâzinlerin Başkanı ve Başkumandanı Malik b. Avf'ın Müslüman Oluşu

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hevâzin esirleri ve mallan bölüşülürken, Hevâzinlerin başkanı ve başkumandanı Malik b. Avf'ın ev halkı ile mallarını bölüştürme dışında tutmuş, ev halkının da Mekke'de onların halaları olan Ümmü Abdullah binti Ebu Ümeyye'nin yanında bir müddet tutuklu bulundurul¬malarını emretmişti. [731]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hevâzin temsilcilerine:
"Malik b. Avf ne yapıyor?" diye sormuştu. [732]
Temsilciler:
"O, kaçıp Taif kalesine girdi. [733] Şimdi Sakîflerin yanında bulunuyor!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Malik'e haber veriniz ki; eğer Müslüman olur, yanıma gelirse, kendisine ev halkını ve malını geri verir, ayrıca da yüz deve ihsan ederim" buyurdu. [734]
Malik b. Avf, Peygamberimiz Aleyhisselamın yaptığı vaadleri ve kavmi hakkında yapılanları, ken¬disinin ev halkı ile mallarının tutulduğunu ve korunduğunu haber alınca, [735] Peygamberimiz Aleyhisselamın söylediklerini Taifliler, Sakîfler öğrenirler de kendisini tutuklar!ar diye korktu.
Adamlarına, devesini hazırlamalarını emretti. [736] Dahnâ'da devesini hazırladılar. [737]
Atını getirmelerini emretti, geceleyin atı Taife getirildi.
Gece Taif kalesinden çıktı. Atına binip, devesinin bulundurulmasını emrettiği yere kadar, atını koş¬turdu. [738] Dahnâ'da [739] devesine bindi. Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi. Müslüman oldu. İslâm ibadetleriyle Müslümanlığını güzeli eştirdi.
Yüce Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona ev halkı ile mallarını geri verdi. Ayrıca da, yüz deve ihsan etti. Kendisini, kavminden Müslüman olan kabilelere; [740] Sümale, Selime [741] ve Fehm kabilelerine vali ve kumandan tayin etti. [742]
Bu kabileler, Taif ve çevresinde oturmakta idiler. [743]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Malik b. Avf'a bir de sancak bağlayıp verdi. [744]
Malik b. Avf, Müslüman olduğu zaman söylediği bir şiirinde:
"Bütün insanlar arasında Muhammed'in bir benzerini daha ne görmüş, ne de işitmişimdir!
Kendisinden birşey istenildi mi, o onu fazlasıyla verir!
Ne zaman istersen, o sana yarın vukua gelecek şeylerden de haber verir!" demiştir. [745]
Malik b. Avf, kendisine bağlı kabileleri yanına alarak [746] müşrik olan kabilelerle, [747] hususan Sakillerle savaştı. [748] Onlara baskınlar yaptı. [749] Sakîflerin sağmal develerini, Taif surlarının dışındaki yaylım yerlerine çıkamaz etti. Dışarı çıkan yaylım hayvanlarını baskın yapıp ele geçirdi. [750]
Nitekim, Taiflilerin yaylımlarına yaptığı bir sabah baskınında 1.500 davarlarını ele geçirmişti. [751]
Malik b. Avf'ın baskınları, Sakîflere çok sıkıcı gelmeye başladı. [752]
Hatta, Ebu Mıhcan, bu husustaki bir şiirinde şöyle yakınmaktan kendini alamamıştır
"Düşmanlar bizden korkar, uzaklaşırlarken, şimdi Benî Selimeler üzerimize yürümeye, bizimle savaşmaya başladılar!
Malik, ahdini bozarak, onlarla birlikte üzerimize yürüdü! Konak yerlerimize kadar geldiler.
Halbuki, onlar ahdi bozanları cezalandırıcı idiler." [753]








________________________________________
HEYETLER YILI

Amr b. Âs'ın Umman Hükümdarı Ceyfer ile Kardeşi Abd b. Cülendâ'ya Gönderilişi
Gönderiliş Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Amr b. Âs'ın Umman'a gönderilişi, Hicretin 8. yılında, Zilkade ayında idi. [1]
Umman; Yemen-Hind denizi sahilinde, Basra körfezinin darlaştığı yerdeki Arap şehirlerinin büyük¬lerinden olup, Hecer'in doğusundadır. [2]
Amr b. Âs'ın Umman kralı Ceyfer'le kardeşi Abd'e gönderilişinin sebebi, onlan İslâmiyete davet etmekti. [3]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi okuyan EbuZeyd el-EnsârPyi de, Amrb. Âs'la birlikte gönderdi. [4]
Kral Ceyfer ile kardeşi için [5] Übeyy b. Ka'b'a yazdırdığı [6] bir mektubu da ellerine verdi. [7]
Mektupta şöyle buyurdu:
"B ismi İlâhirrahm ânirrahfm
Allah'ın Resûlü [8] Muhammed b. Abdullah'tan, Cülendâ'nın oğulları Ceyfer ve Abd'e!
Hidayete uyanlara, doğru yolu tutanlara selam olsun!
Bundan sonra, derim ki:
Ben sizin her ikinizi İslâm davetiyle Müslümanlığa davet ediyorum: Müslüman olunuz da selamete eriniz!
Ben, sağ olanlan ahiret azabıyla korkutayım, kâfirler hakkında da Allah'ın emirlerini uygulayayım diye Allah'ın bütün insanlara gönderdiği peygamberiyim.
Eğer siz İslâmiyeti kabul ve ikrar ederseniz, sizi yine hükümdar yapanm!
Eğer İslâmiyet] kabul etmekten kaçınırsanız, muhakkak, hükümdarlığınız elinizden gidecek, süvar¬iler meydanlarınızı çiğneyecek ve peygamberliğim mülk ve saltanatınıza galebe çalacaktır!" [9]

Amr b. Âs ile Ebu Zeyd'in Umman'da Yapacağı İşler

Umman halkı kelime-i şehadet getirmeyi kabul ederek Allah'a ve Resûlüne boyun eğecek olurlarsa, Amrb.Âs orada yönetim işleriyle uğraşacak; [10]
Yani Müslüman zenginlerden sadaka ve zekatlarını toplayacak, onların yoksullarına dağıtacak,
Mecusilerden (ateşe tapanlardan) cizye alacak, [11]
Müslümanlar arasındaki dâvaları da halledecekti.
Ebu Zeyd ise; namaz kıldıracak, halka İslâmiyet] anlatacak, Kur'ân-ı Kerîm'i ve sünnetleri öğrete¬cekti.
Amr b. Âs ile Ebu Zeyd, Umman'a gittiler.
Ceyfer ile kardeşi Abd'i, deniz sahilindeki Suhar panayırında buldular. [12]
Suhar; Umman'ın heryıl Recep ayının başında açılıp beş gece süren panayırı idi. [13]
Amr b. Âs der ki:
"Umman'a vardığım zaman, önce Abd b. Cülendâ ile buluşmak istedim.
Çünkü, o, iki adamdan en uslusu idi. [14]
Ona:
'Ben sana ve senin kardeşine Resûlullah Aleyhisselamın gönderdiği elçisiyim!' dedim.
Abd:
'Kardeşim yaşça ve saltanatça benden önce gelir. Ben seni onunla görüştüreyim. Mektubunu o okusun!1 dedi. [15]
Sonra da:
'Sen nelere davet ediyorsun?1 diye sordu.
'Ben seni Bir olan, eşi ortağı olmayan Allah'a iman ve ibadet etmeye, O'ndan başkasına tapmayı bırakmaya, Muhammed'in de O'nun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet getirmeye davet ediyorum!' dedim.
Abd b. Cülendâ:
'Ey Amr! Sen kavminin ulu kişisi olan bir kişinin oğlusun.
Senin baban bu hususta nasıl davrandı, ne yaptı?
Şüphe yok ki; o bize bu yolda bir misal, bir ömek olabilir!' dedi.
'O, Muhammed Aleyhisselama iman etmeden ölüp gitti.
Ben onun da Müslüman olmasını ve Muhammed Aleyhisselamı doğrulamasını çok arzu ederdim!
Ben de önceleri onun görüşünde idim.
Nihayet, Allah beni İslâmiyete hidayet etti1 dedim.
Abd:
'Sen ona ne zaman tâbi oldun?' diye sordu.
'Necaşî'nin yanında!' dedim ve Necaşî'nin ne zaman Müslüman olduğunu haber verdim.
Abd:
'Necaşî'nin kavmi, onun hükümdarlığı hakkında ne yaptı?' diye sordu.
'Hükümdarlığında bıraktılar ve ona tâbi oldular!' dedim.
'Uskuflar* ve ruhbanlar da ona tâbi oldular mı?' diye sordu.
'Evet!' dedim.
Abd:
'Ey Amr! Söylediğin şeye dikkat et! Adam için, yalan söylemekten daha ayıp, daha kötü bir huy yok¬tur!' dedi.
'Ben ne yalan söylerim, ne de dinimizde yalanı helâl sayarız!' dedim.
Abd:
'Herakliyus, Necaşî'nin Müslüman olduğunu öğrenebilmiş mi idi?' diye sordu.
'Evet!' dedim.
Abd:
'Bu, nasıl ve hangi şeyle öğrenilebilmiş?' dedi.
'Necaşî, Herakliyus'a haraç gönderirmiş. Müslüman olduğu, Muhammed Aleyhisselamın peygam¬berliğini doğruladığı zaman:
'Hayır! Vallahi, benden bir tek dirhem bile istemiş olsa, ona vermem!' demiş.
Herakliyus onun bu sözünü haber alınca, kardeşinin oğlu Yennak:
'Senin dinine aykırı, sonradan ortaya çıkan bir dini din edinen kulunun yaptıklarını yanına bırakacak mısın?!' demiş.
Herakliyus da:
'Adam kendisi için bir din seçmişse, ben ona ne diyebilirim?
Vallahi, ben de, esirgeyip cimrilik etmeseydim, muhakkak onun yaptığı gibi yapardım!' demiş' dedim.
Abd:
'Ey Amr! Neler söylediğine dikkat et!' dedi.
'Vallahi, sana doğru söylüyorum!' dedim.
Abd:
'Peygamberiniz neleri emrediyor? Nelerden de sakındırıyor? Onları da bana haber ver?' dedi.
'Yüce Allah'ın buyruklarına boyun eğmeyi emrediyor. Ona asi olmaktan, karşı koymaktan sakındırıyor. İyiliği, akraba haklarını gözetmeyi emrediyor. Zulümden, haksızlıktan, zinadan, içkiden, taşlara, putlara, salibe tapmaktan sakındırıyor' dedim.
Abd:
'Onun davet etmiş olduğu bu şeyler ne kadar güzeldir!
Kardeşim beni dinlese, bana uysa da, gidip Muhammed'e iman ve onun getirdiklerini doğrulasak ne iyi olurdu.
Fakat, kardeşim saltanata düşkün ve onu elden bırakmakta cimridir!' dedi.
'Eğer o Müslüman olursa, Resûlullah Aleyhisselam yine onu kavmine hükümdar yapar. Zenginlerinden sadakalarını alır, fakirlerine, yoksul olanlarına verir' dedim.
Abd:
'Hiç şüphesiz, bu da güzel ahlâktır!1 dedi ve 'Sadaka dediğin nedir?' diye sordu.
Mallar hakkında farz ki İman zekat ve sadakanın nev' ve miktarlarını ona haber vere vere develerin zekatına geldiğim zaman, Abd, bana:
'Ey Amr! Ağaçlardan, otlardan yayılan ve sulanmak için su başlarına sürülen yaylım hayvan¬larımızdan da mı zekat ve sadaka alacaksın?1 diye sordu.
'Evet!' dedim.
Abd:
'Vallahi, yurtlan uzak, sayıları da pek çok olan kavmimin bunu benimseyeceklerini pek sanmıyo¬rum!' dedi. [16]
Kapısında günlerce bekledim. [17]
Abd, kendisine verdiğim haberlerin hepsini kardeşine ulaştırdı. [18]
Sonra, bir gün, Ceyfer beni çağırdı. Yanına girdim. [19]
Ceyfer'in adamları, hemen kollarımı tuttular.
Ceyfer:
'Bırakınız onu!' deyince, bıraktılar.
Oturmak için ileri vardım. Beni oturtmadılar.
Ceyfer'e baktım.
Bana:
'Dileğini getir!' dedi. [20]
Mühürlü mektubu kendisine sundum.
Açıp sonuna kadar okuduktan sonra, kardeşine verdi.
O da, Ceyfer gibi okudu.
Kendisini, kardeşi Ceyfer'den daha uslu ve mülayim gördüm. [21]
Ceyfer:
'Bana haber ver: Kureyşîler bu hususta ne yaptılar? Nasıl davrandılar?' diye sordu.
'İslâmiyeti benimseyerek de, kılıç korkusu ile de tâbi oldular!1 dedim.
Ceyfer:
'Onun yanında bulunanlar kimlerdir?' diye sordu.
'Allah'ın hidayetiyle akılları başlarına gelip dalâlet içinde bulunduklarını anlamış, İslâmiyete can atmış ve Resûlullahı başka herşeye tercih etmiş, üstün tutmuş olanlardır.
Şu çıkış yeri bulunmayan vadilerde senden başkasının kaldığını bilmiyorum!
Sen bugün Müslüman olmaz, Resûlullaha uymazsan, süvarilere çiğnenirsin. Cemaatin de perişan ve darmadağın olur.
Müslüman ol, selamete er! Yine, kavminin üzerine hükümdar olursun!
Senin üzerine ne süvariler, ne de piyadeler gelir!1 dedim. [22]
Ceyfer:
'Sen bugün beni kendi halime bırak da, yarın yanıma dön!' dedi. [23]
Ceyfer'in kardeşinin yanına döndüm. Bana
'Ey Amr! Eğer saltanatı esirgemez, cimriliği tutmazsa, kendisinin Müslüman olacağını umanm' dedi.
Ertesi gün olunca, tekrar Ceyfer'e gittim.
Ceyfer, içeri girmeme izin vermeye yanaşmadı.
Ceyfer'in kardeşi Abd'in yanına döndüm. Ceyfer'le buluşamadığımı ona haber verdim.
Bunun üzerine, beni götürüp Ceyfer'le buluşturdu. [24]
Ceyfer:
'Ben senin davet ettiğin şey üzerinde düşündüm:
Eğer ben elimdeki saltanatımı başka bir adama bırakırsam, Arapların en zayıfı ve düşkünü duru¬muna düşerim! [25]
Onun süvarileri, buralara kadar gelip ulaşamazlar.
Eğer gelir, ulaşırlarsa, ortada kimi bulup da savaşacaklar?1 dedi. [26]
'Öyleyse, ben yarın çıkıp gideceğim!' dedim.
Ceyfer benim gideceğime kanaat getirince, [27] kardeşi onunla gizlice konuştu:
'Biz bu hususta ona üstün gelemeyiz!
Kendilerine haber saldığı her hükümdar, davetine icabet etti!' dedi. [28]
Ceyfer, ertesi günü, sabahleyin, bana haber saldı.
Huzuruna varınca, [29] kendisine:
'Ey Cülendâ! Sen her ne kadar bizden uzakta bulunuyorsan da, Allah'tan uzakta değilsindir.
Seni tek başına yaratmış olan Allah, ibadeti yalnız Kendisine tahsis etmene ve O'nun seni yaratırken işe karıştırmadığını senin de ibadette O'na ortak tutmamana lâyıktır.
İyi bil ki; sen ölü bir halde iken, O seni diri kıldı.
Seni yine eski haline çevirecek, öldürecek, sonra da diriltecektir.
Bak! Şu ümmî peygamber sana dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak bir din getirmiştir.
Ahiretecirve mükâfatını isteyen, ondan yararlanır.
Nefsine uyan ise, onu bırakır.
Sonra bak! İyi düşün ki; o, insanların getirdiği şeylere hiç benziyor mu?
Eğerbenzemiş olsaydı, belli olur, açıkça görülürdü.
Sen bu haber üzerinde muhayyersin:
Bu, kullarınkine benzemiyorsa, Allah tarafından olduğunu ve söylenen şeyi kabul et!
Eğer işe önem vermez, aldırış etmezsen, va'd edilen şey başına gelir!' dedim. [30]
Ceyfer:
'Vallahi, sen beni o ümmî peygambere kılavuzladın ki, onun hayır ve iyilik adıyla emredeceği şey¬leri tutacak, yerine getirecek olanların ilki ben olacağım!
Onun kötülük adıyla yasaklayacağı şeyleri bırakacak olanların ilki de ben olacağım!
Yenince sevinme ve kibirlenme, yenilince de üzülme ve daralma olmayacak!
Verilen söz üzerinde durulacak, verilen söz yerine getirilecek!
Vâkıf olunan sırda da, sır sahibiyle bir olunmaktan geri durulmayacak!
Ben şehadet ederim ki; o, peygamberdir!1 dedi. [31]
Ceyfer de, kardeşi de, böylece İslâmiyeti kabul ve Muhammed Aleyhisselamın peygamberliğini tas¬dik ettiler. [32]
O bölgede bulunan bütün Arapları da Müslümanlığa davet ettiler.
Onlarda, davete icabet edip Müslüman oldular. [33]
Zekat ve sadakaları toplamak, aralarında hüküm vermek vazifeleriyle beni başbaşa bıraktılar.
Bana aykırı davrananlara karşı da, bana yardımcı oldular. [34]
Zenginlerden zekat ve sadakalarını alıp yoksullarına dağıttım . [35]
Resûlullah Aleyhisselamın vefatı haberi bize ulaşıncaya kadar, Ummanlıların yanında oturmaktan ayrılmadım." [36]
Ceyfer'in de, söylediği bir şiirde:
Amr b. Âs'ın gelip hakkı bildirdiğini, öğüt]ediğini, kendisinin de Allah için Müslüman olduğunu, bunu bağıra bağıra açıkladığını ifade ettiği görülür. [37]
Yüce Allah hepsinden razı olsun! [38]

Alâ' b. Hadramî'nin Münzir b. Sâvâ'ya Gönderilişi

Gönderiliş Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Alâ1 b. Hadramî'nin Bahreyn'de Münzir b. Sâvâ'ya gönderilişi, Hicretin 8. yılında, Zilkade ayının sonuna, Ci'râne'den sonraki günlere rastlar. [39]
Bahreyn; Hindistan'la Basra ve Umman arasında, deniz sahilindeki memleketlerin hepsinin adıdır.
Bol kaynakları, akarsulan bulunan geniş bir ülkedir. [40]
Her yıl Cumâde'l-âhire ayının başında açılıp ay sonuna kadar süren Müşakkar panayırı Hecer'de kurulurdu. [41]
Bahreyn, Fars memleketlerinden olup, Arapların Abdulkays, Bekr b. Vâil ve Temim kabilelerinden birçok halk, Bahreyn kırlarında oturmakta idiler.
Münzir b. Sâvâ, Farslar tarafından Bahreyn'deki Araplar üzerine tayin edilmişti.
Münzir; Hecer veya Esbez köyünden ve Abdullah b. Zeydü'l-Esbezî oğullarındandı.
Esbezîler, atlara taparlardı.
Bahreyn halkından kimi Mecusî, kimi Yahudi, kimisi de Hıristiyan di. [42]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Alâ1 b. Hadramî'yi, Bahreyn hükümdarı Münzir b. Sâvâ'yı İslâmiyete davet etmek üzere gönderdi. [43]
Alâ1 b. Hadramî'nin yanına Ebu Hureyre'yi de kattı.
Kendilerine hayır tavsiyesinde bulundu.
Alâ1 b. Hadramî için, deve, sığır, davar, meyve ve sair malların zekatları hakkında bir yazı da yazdırdı.
Alâ1 b. Hadramî bu yazıyı Müslüman olan halka okuyacak ve zekatlarını ona göre toplayacaktı. [44]
Alâ1 b. Hadramî, Bahreyn halkını İslâmiyete davet edecek, yanaşmadıkları takdirde cizye (vergi) ödemelerini kendilerine teklif edecekti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Münzir b. Sâvâ'ya ve Hecer'in Mecusî din başkanı Sîbuht'a birer mektup göndererek, İslâmiyeti kabule yanaşmadıkları takdirde cizye (vergi) ödemeye kendilerini davet etti . [45]
Peygamberimiz Aleyhisselam, mektubunda şöyle buyurdu:
"B ismi İlâhirrahm ânirrahîm
Muhammed Resûlullah'tan Münzir b. Sâvâ'ya!
Hidayete uyanlara selam olsun!
Bundan sonra, derim ki:
Ben seni İslâmiyete davet ediyorum. Müslüman ol, selamete er!
Allah senin iki elinin altındaki şeyi (hükümdarlığını) yine sende bırakır.
Şunu da iyi bil ki; benim dinim, develerin ve atların gidebilecekleri yerlere kadar uzanacak, hakim olacaktır!" [46]
Alâ1 b. H adramî, Münzir b. Sâvâ'nın yanına vardı ve ona:
"Ey Münzir! Şüphe yok ki, sen dünya işlerinde büyük bir akla sahipsin! Onu ahiret işlerinde küçültme!
Şu Mecusîlik (ateşe tapıcılık) kötü bir dindir.
Onda, ne Arapların, ne de Ehl-i Kitab bilginlerinin iyi göreceği birşey yoktur!
Onda, evlenilmelerinden utanılanlaria (kendileriyle evlenilmemesi gerekenlerle) evlenirler!
Yenilmesi uygun olmayanları yerler!
Kıyamet günü kendilerini yiyecek, yakacak olan ateşe dünyada tapar dururlar!
Sen ne aklı kıt, ne de görüşsüz bir kimsesin!
Bak! İyi düşün!
Hiç yalan söylemeyen bir kimseyi doğrulamaman, hiç hıyanet etmeyen bir kimseye gücenmemen, verdiği sözden hiç caymayan bir kimseye itimad etmemen, inanmaman sana yakışır mı?!
İşte, böyle olan o ümmî peygamberdir ki, vallahi, aklı başında olan kimse, hiçbir zaman onun emret¬tiği şeyin yasaklanması veya onun yasakladığı şeyin emredilmesi gerekeceğini söyleyemeyeceği gibi, onun affederken affını biraz arttırması veya cezalandırırken cezasını biraz kısması gerekeceğini de söyleyemez!
Akıl, fikir ve basiret sahiplerince, bu böyledir!" dedi.
Münzir b. Sâvâ:
"Elimdeki, önümdeki şu saltanatıma baktım; onu ahiret dışında ve yalnız dünyaya elverişli buldum!
Sizin dininize baktım, onu hem ahirete, hem dünyaya elverişli buldum!
Kendisinde yaşama ve öldükten sonra yaşamaya dönüş umudu bulunan bir dini kabul etmeme ne engel var?" dedi. [47]
Münzir b. Sâvâ da, Mecusî din başkanı Sîbuht da Müslüman oldu. [48]
Münzir b. Sâvâ, İslâm ibadet ve amelleriyle Müslümanlığını güzelleştirdi. [49]
Yüce Allah onlardan razı olsun! [50]

Münzir b. Sâvâ'nın Peygamberimiz Aleyhisselamın Mektubuna Cevap Yazışı

Münzir b. Sâvâ, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubuna yazdığı karşılıkta, Müslüman olduğunu ve Peygamberimiz Aleyhisselamın peygamberliğini doğruladığını bildirdikten sonra, [51] şöyle dedi:
"Bundan sonra, arzolunur ki:
Yâ Rasûlallah! [52] Mektubunu [53] Bahreyn, [54] Hecerhalkına okudum. [55]
Onlardan, İslâmiyetten hoşlanıp Müslüman olmak isteyenler, İslâmiyete girdiler.
Bazıları ise, Müslüman olmak istemediler.
Ülkemde, kendi dinlerinde kalan Mecusîler ve Yahudiler de vardır. Bu hususta ne yapacağımı da bana bildir!" [56]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Münzir b. Sâvâ'ya Cevabı

"Muhammed Resûlullah'tan Münzir b. Sâvâ'ya!
Allahın selamı üzerine olsun!
Ben, sana olan hidayet nimetinden dolayı hamd ederim O Allah'a ki, Kendisinden başka hiçbir ilah yoktur! [57]
Ben, Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim [58]
İmdi, mektubun bana geldi. [59] Okutup içindekileri dinledim. [60]
Ben sana Yüce Allah'ı ve O'nun buyruklarına göre hareket etmeni hatırlatırım!
Muhakkak ki, öğüt veren kişi, onunla kendisi de öğütlenmiş, sevabından yararlanmış olur.
Elçilerime itaat eden ve onların buyruklarına uyan kişi, bana uymuş ve itaat etmiş olur. Onların öğüt¬lerini dinleyen, beni dinlemiş olur.
Elçilerim seni bana övdüler ve hayırla andılar.
Senin kavmin hakkındaki iltimasını, şefaatini kabul ettim.
Onlardan, Müslüman olanları, Müslüman oldukları şeylere bırak!
Günahkâr olanların geçmişteki suçlarından, geç. Onları geçmişlerinden suçlu tutma!
İyi bil ki; sen iyi davrandıkça, seni işinden uzaklaştırmayız, sen vekilimiz olarak orada kalırsın! [61]
Her kim bizim namazımızı kılar, bizim Kıblemize yönelir, bizim kestiklerimizi yerse, o Müslümandır. [62] Ona Allah'ın ve Resûlünün himayesi vardır. [63] Kendisi, Müslümanların sahip oldukları haklara sahip ve onların mükellef bulundukları vazifelerle mükellef olur.
Bunu yapmayan kimsenin, Maâfirî elbisesi kıymetine göre cizye olarak bir dinar ödemesi gerekir.
Selam ve Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun. Allah seni yariıgasın!" [64]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Münzir b. Sâvâ'ya Hecerliler hakkındaki mektuplarında da şöyle buyurdu:
"İslâm'ı onlara arz ve teklif et! [65] Kendilerini İslâmiyete davet et!
Eğer Müslüman olurlarsa, bizim sahip olduğumuz haklara onlarda sahip ve bizim mükellef bulun¬duğumuz vazifelerle onlar da mükellef oluriar. [66]
Eğer Müslüman olmaktan kaçınırlarsa, kendilerinden cizye (vergi) alınır.
Onların ne kestikleri yenir, ne de kendileriyle evlenilir." [67]
"Müslüman olmayanlardan, arazi sahibi olmayan herkesi, dört dirhem ile bir aba ödemekle mükellef kıl!" [68]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Münzir b. Sâvâ'ya gönderdiği başka mektuplarında, şöyle buyurdu: "Allah'a hamd ü senadan sonra, derim ki: Elçilerimseni bana övdüler.
Hiç şüphesiz, sen böyle iyi oldukça, ben de sana iyi davranacak ve işine göre, seni mükâfat¬landıracağım!
Allah'a ve Resûlüne bağlılıkta devam et! Selam olsun sana!"
"Allah'a hamd ü senadan sonra, derim ki:
Ben sana Kudâme (b. Maz'un) ile Ebu Hureyre'yi gönderdim.
Ülkene ait cizye (vergi)lerden, yanına toplamış olduklarını, bunlara teslim et! Vesselam!" [69]
Peygamberimiz Aleyhisselam Bahreyn halkı için yazdırdığı mektupta da şöyle buyurdu:
"Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra, derim ki:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:36 pm

Siz namazınızı kılar, zekatınızı verir, Allah'a ve Resûlüne iman ve itaat eder, meyve mahsullerinden uşr, hububatınızdan yarım uşr verir, çocuklarınızı Mecusîleştirmez iseniz, Müslüman olurken sahip bulunduğunuz size kalacak, ateşgede malları Allah'a ve Resûlüne ait olarak bunun dışında tutulacaktır.
Eğer buna yanaşmazsanız, size cizye (vergi) salınacaktır." [70]

Bahreyn Hecer Halkından Müslüman Olmayanlarla Anlaşma Yapılışı

Münzir b. Sâvâ, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu H ecer halkına okudu.
Onlardan bir kısmı Müslüman oldular. [71]
Gerek Münzir b. Sâvâ'nın ve gerek Mecusî din başkanı Sîbuht'un yanlarında bulunan Araplarla o bölgedeki bütün Araplardan ve Arap olmayanlardan da bazı kimseler Müslüman oldular.
Mecusî, Yahudi ve Hıristiyan halkı ise, Müslüman olmak istemediler. Cizye ödemeye razı oldular. Alâ1 b. Hadramî ile anlaşma yaptılar. Alâ' b. Hadramî aralarında bir de anlaşma yazısı yazdı.
Yazılan yazıda şöyle denildi:
"Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu, Alâ' b. Hadram?nin Bahreyn halkıyla üzerinde anlaşma yaptığı hususun belgesidir.
Alâ' b. Hadramî, bizi işe el sürdürmeyecekler ve hurma mahsulünü bizimle bölüşecekler, diye onlar¬la muahede yapmıştır.
Kim buna riayet etmezse, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun!
Amma cizyeye gelince; o, erginlik çağına basan, ustura tutmaya başlayan her erkek başına bir dinar, [72] yahut her yıl 24 dirhem alınır. [73]
Çocuktan, kadından, [74] âmâdan, son derece yaşlanmıştan, bunaktan, oturak olandan alınmaz. [75]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Alâ' b. Hadramîye gönderdiği mektupta şöyle buyurdu:
"Allah'a hamd ü senadan sonra, derim ki:
Münzir b. Sâvâ'ya iki kişi gönderdim. Onlar, Münzir'in yanına toplamış olduğu cizyeleri kendisinden teslim alacaklardır.
Sen bu işi çabuklaştır.
Zekat ve aşardan senin yanına topladıklarını da onlarla birlikte gönder, vesselam!" [76]
Alâ1 b. Hadramî, Bahreynlilerin Müslüman olanlarından uşr (aşar), müşrik olanlarından da cizye almakta, toplamakta idi. [77]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Umman Hükümdarlarından Olup Bahreyn'de Oturan İki Zât ile
Onlardan Olanlara Mektubu

Peygamberimiz Aleyhisselam; Umman hükümdarlarından olup Bahreyn'de oturan Esbezli Abdullah adındaki iki zâtla onlardan olanlara da bir mektup göndermiş ve mektubunda şöyle buyurmuştu:
"Allah'ın Resûlü Muhammed Peygamberden Umman hükümdarları Esbezli Abdullah'lar ile, onlar¬dan Bahreyn'de bulunanlara:
Onlar; iman ederler, namazı kılarlar, zekatı verirler, Allah'a ve Resûlüne itaat ederler, Peygamberin hakkını verirler, mü'minlerin yaptıkları gibi, kurbanlarını keserler ise, hiç şüphesiz mü'mindirler. Müslüman olurken sahip bulundukları şeyler, kendilerine kalacaktır.
Beytü'n-nar=ateşgede malları, Allah'a ve Resûlüne ait olarak, bunun dışında tutulacaktır.
Hurmadan uşr, hububattan yarım uşr zekat olarak alınacaktır.
Müslümanlar onlara yardım etmek ve öğüt vermekle mükellef bulundukları gibi, onlar da Müslümanlara böyle yapmakla mükelleftirler.
Onların değirmenleri kendilerine ait olup, onlar oralarda unlarını istedikleri gibi öğüteceklerdir." [78]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Sîbuht b. Abdullah'ın Mektubuna Cevabı

Peygamberimiz Aleyhisselam Sîbuht b. Abdullah'ın mektubuna verdiği cevapta şöyle buyurdu:
"Akra1 mektubunu bana getirdi. Kavmin hakkındaki şefaat dileğini de bildirdi.
Şefaatini kabul ettim.
Kavmin hakkında Akra'm söylediklerini doğru buldum.
İstediğini benden istemene, memnun oldum.
Fakat, ben onu iyice tanımamı ve senin benimle görüşmeni uygun gördüm.
Eğer yanımıza gelirsen, sana ikramda bulunurum.
Gelemez, bulunduğun yerde oturursan, yine de, sana ikram ederim.
Sonra, derim ki: Ben hiç kimseden armağan istemem. Fakat, bana sen armağan verirsen, kabul ederim.
Valilerim senin tutum ve davranışından memnundurlar.
Namaz, zekat ve mü'minleri ağırlamak gibi yapmakta olduğun ibadet ve faziletlere en güzel şekilde devam etmeni sana tavsiye ederim.
Senin kavmine 'Benî Abdullah' ismini verdim.
Namaz kılmayı, güzel amellerin en güzellerini işlemeyi onlara emret!
Seni ahiret mükâfatıyla müjdelerim!
Sana ve mü'min olan kavmine selam olsun!" [79]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bahreyn Hecer Halkına Uyarı Mektubu

"Bismiİlâhirrahmânirrahîm
Peygamber Muhammed'den, Hecerlilere!
Sizler, selamette olasınız!
Sizlere hidayet nasip ettiğinden dolayı hamd ederim O Allah'a ki, O'ndan başka hiçbir ilahyoktur! [80]
İmdi, doğru yola kılavuzlandıktan sonra sapmamanızı, doğru yola ulaştırıldıktan sonra yoldan çık¬mamanızı, Allah ve öz canlarınız için, sizlere ehemmiyetle tavsiye ederim!
Elçileriniz yanıma geldiler.
Onlar, sizin yanınıza, sevinçli olmaktan başka bir suretle de gitmediler.
Sizin üzerinizdeki bütün hak ve yetkilerimi kullanmış olsaydım, sizi Hecer'den sürer çıkarırdım!
Halbuki, sizin burada bulunmayanlarınız hakkındaki şefaatleri kabul ettim.
Burada bulunanlara da, câizelerverdim.
O halde, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anınız!
Sonra, iyi biliniz ki; sizin yaptıklarınızın haberi de bana gelmiş bulunuyor!
İçinizden iyi olanlar kötü olanların kötülüklerinden sorumlu tutulmayacaktır!
Buyruk sahiplerim size geldiği zaman, onlara itaat ediniz!
Allah'ın emri üzere, O'nun yolundaki vazifelerinde kendilerine yardımcı olunuz! İçinizden, iyi ve yararlı iş yapanın bu hizmeti, ne Allah katında, ne de benim katımda zayi olacaktır." [81]

Bahreyn'den Medine'ye Gönderilen Malların Müslümanlara Dağıtılışı

Alâ' b. Hadramî'nin Bahreyn'den Peygamberimiz Aleyhisselama gönderdiği para 80.000 dirhem idi.
Medine'ye ne bundan önce, ne de bundan sonra, bu kadar çok para gelmemiştir. [82]
Peygamberimiz Aleyhisselamın emriyle, onlar Mescidde hasırlar üzerine döküldü.
Namaz için ezan okundu. [83]
Peygamberimiz Aleyhisselam namaza çıktı. Hasır üzerine dökülen paralara hiç bakmadan, mihra¬ba geçti.
Namazı kıldırdıktan sonra, geldi, [84] paraların başına dikildi.
Müslümanlarda geldiler, hasır üzerindeki paralan gördüler. [85]
Peygamberimiz Aleyhisselam oturdu.
Gördüğü herkese [86] avuçlayıp avuçlayıp [87] vermeye başladı . [88]
O sırada, Hz. Abbas da geldi ve:
"Yâ Rasûlalları! Bundan bana da ver! [89]
Çünkü, ben Bedir günü [90] hem kendim için, [91] hem de malsız olan [92] (yeğenim) Akîl için kurtulmalık vermiştim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen de al!" buyurdu.
Hz. Abbas hemen üzerindeki cübbesini çıkarıp içini malla (para ile) doldurdu. Gitmek için, sırtına kaldırmaya davrandı, kaldıramadı! [93]
Başını Peygamberimiz Aleyhisselama çevirdi ve:
"Yâ Rasûl ali ah! Şunu sırtıma kaldırıver!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gülerek:
"Malın bir kısmını geri bırak da, kaldırabileceğin kadarıyla kendin kalk!" buyurdu. [94]
Hz. Abbas:
"Yâ Rasûl ali ah I Bari şunlardan birine emret de, bunu sırtma o kaldırsın!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olmaz!" buyurdu.
Hz. Abbas:
"Öyleyse, sen kaldır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olmaz!" buyurdu.
Bunun üzerine, Hz. Abbas malın birazını döktükten sonra kaldırmaya davrandı ve kaldıramayınca:
"Yâ Rasûl ali ah I Birine emret de, bunu sırtıma kaldırsın!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olmaz!" buyurdu.
Hz. Abbas:
"Bari, sırtıma sen kaldır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olmaz!" buyurdu.
Hz. Abbas onun birazını daha döktü. Sonra da, kaldırıp sırtına yüklenerek gitti.
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Abbas'ın mala karşı gösterdiği bu aşın arzusuna şaştı, arkasın¬dan baktı durdu. [95]
Hz. Abbas ise, sırtladığı malla Mescidden çıkıp giderken:
"Allah, bize yaptığı iki va'dinden birisini bugün yerine getirdi.
Yani, 'Eğer Allah'ın ezelî ilmine göre yüreklerinizde bir hayır, bir iman ve ihlas varsa, o Allah, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve sizi yariıgar da!' [Enfal: 70] buyurmuştu ki, bu aldığım mal, ben¬den alınmış olan (kurtulmalık)dan daha hayırlıdır.
Amma Allah'ın yarlıgamak hususundaki va'dine gelince, doğrusu onu ne yapacağını pek bilemiyo¬rum!" diyordu. [96]
İnşaallah o va'd de yerine gelmiştir. [97]

Şair Ka'b b. Züheyr'in Müslüman Oluşu

Ka'b b. Züheyr'in Kimliği ve Kişiliği

Ka'b b. Züheyr, Müzeynelerdendir.
Ka'b'ın dedesi, Ebu Sülma Rebia'dır. [98]
Müzeynelerin yurtları, Gatafanların yurtları içinde idi. [99]
Züheyr'in, Ka'b ve Büceyr adında iki oğlu vardı . [100]
Ka'b büyük şairdi. Ka'b'ın babası da, kardeşi de büyük şair idiler.
Ka'b, şairlikte, kardeşi Büceyr'den üstündü. Babaları Züheyr ise, oğlunun her ikisinden de üstündü. [101]
Ka'b b. Züheyr; Peygamberimiz Aleyhisselamı şiirle hicveden ve Mekke'nin fethi üzerine öldürülmemek için başını alıp kaçanlardandı. [102]
Büceyr Peygamberimiz Aleyhisselamla görüşüp Müslüman olduğu zamanl [103] Ka'b ona çok kızmış, [104] gönderdiği birşiirde: "Yazıklar olsun sana!
Demek, sen ananda, babanda görmediğin bir dine girdin hâ?!
Oysa ki, kardeşin de o dinde değildir!
Demek, sen Ebu Bekir ve Me'mun'la [Resûlullah Aleyhisselam denilmek isteniliyor] kandırıcı iki kadeh içtin, kendi dininden vazgeçtin hâ?!
Eğer sen böyle yapmadığını, dininde sebat ettiğini bize açıklarsan, sana üzülmeyeceğim!" dedi. [105]
Büceyr, Ka'b'ın şiirini gizlemeyi uygun görmeyerek Peygamberimiz Aleyhisselama okudu. [106]
Peygamberimiz Aleyhisselam Ka'b'ın kanının dökülmesini helâl saydı [107] ve:
"Kim rastlarsa, Ka'b'ı öldürsün!" buyurdu. [108]
Büceyr bunu Ka'b'a yazdı:
"Başının çaresine bak!" dedi. [109]
Ka'b'ın kendisi hakkında yazdığı şiire şiirle verdiği cevapta da şöyle dedi:
"Benim şu söylediklerimi Ka'b'a kim ulaştırır ola?
Ey Ka'b! Bâtıl, boş diye yerdiğin bu dinden daha gerçeği, daha sağlamı var mı sende? Sen, kurtul¬mak istediğin zaman, Uzzâ'ya ve Lâfa değil, Bir olan Allah'a yönel ve teslim ol ki, kurtulabilesin!
Kıyamet gününde, kaçılamayacak olan Cehennem ateşinden, Müslüman ve temiz kalbli insanlar¬dan başkası kurtulamayacaklardır!
Züheyr'in dini-ki, onun dini hiçbir şey değildir-boştur!
Züheyr'in babası Ebu Sülma'nın dini de bana haramdır!" [110]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Taif gazasından döndüğü sırada da, Büceyr, kardeşi Ka'b'a biryazı yazmış ve o yazısında şöyle demişti:
"Resûlullah Aleyhisselam, kendisini hicvedip yermiş, üzmüş olan Mekkelilerden bazılarını öldürttü.
Kureyş şairlerinden sağ kalan İbn Zibârâ ile İbn Ebi Vehb ise başlarını alıp kaçtılar.
Eğer canın sana gerekli ise, Resûlullah Aleyhisselamın yanına acele gel!
Çünkü, o, yaptığına pişman olarak yanına gelen kimseyi öldürmez [111]
İyi bil ki; Resûlullah Aleyhisselamın yanına hiçbir kimse gelmemiştir ki, kendisi Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet etsin de, Resûlullah onun Müslümanlığını kabul etmiş olmasın!
Bu mektubum sana eriştiği zaman, Müslüman ol, hemen gel! [112]
Eğersen bu dediğimi yapmayacak olursan, yeryüzünden, sığınıp kurtulabileceğin yere kadar başını al, git, kurtul!" [113]
Büceyr'in mektubu Ka'b b. Züheyr'e ulaşınca, dünya onun başına dar geldi. Hayatından korkmaya başladı.
Düşmanları da:
"O, artık, öldürülmüş demektir!" diyerek yaygaraya ve onu büsbütün korkutmaya koyuldular. Bunun üzerine, Ka'b Medine yolunu tutmaktan, Müslüman olmaktan başka çare bulamadı.
Medine'de, Cüheynelerden, aralarında tanışıklık ve dostluk bulunan bir adamın evine indi.
Adam ertesi gün sabah namazı vaktinde Ka'b'ı Peygamberimiz Aleyhisselama götürdü. [114]
Peygamberimiz Aleyhisselam o sırada Mescidinde halka halka oturan ashabının arasında bulunuy¬or, kâh dönüp o ta rafta ki I eri e, kâh dönüp bu ta rafta ki I eri e konuşuyordu.
Ka'b b. Züheyr devesini Mescidin kapısında ıhdınp içeri girdi.
Kendisi Peygamberimiz Aleyhisselamı gıyaben, sıfatlarıyla tanıyordu. [115]
Müzenî, Peygamberimiz Aleyhisselama eliyle işaret ederek:
"İşte Resûlullah! Haydi, yanına var, kendin için eman dile!" dedi.
Ka'b b. Züheyr Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kadar vardı, önüne oturdu.
Elini Peygamberimiz Aleyhisselamın elinin üzerine koydu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Ka'b'ı tanımıyordu.
Ka'b:
"Yâ Rasûlallah! Ka'b b. Züheyr, yaptıklarına pişman ve Müslüman olarak senden eman dilemeye gelmiş bulunuyor!
Ben onu sana getirsem, ona eman verir, kendisinin tevbesini ve Müslümanlığını kabul eder misin?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet!" buyurdu. [116]
Ka'b b. Züheyr:
"Şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! Sen de, O'nun Resûlüsün!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen kimsin?" diye sordu.
Ka'b:
"Ben Ka'b b. Züheyr'im!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Demek şu beyti söyleyen sensin hâ?!" buyurup Hz. Ebu Bekir'e dönerek:
"Ey Ebu Bekir! Ne demişti?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir, Ka'b'ın o beytindeki Me'mun kelimesini Me'mur diye okuyunca, Ka'b b. Züheyr:
"Yâ Rasûlallah! Ben bu beyti böyle söylememiştim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Ya sen nasıl söylemiştin?" diye sordu:
Ka'b b. Züheyr:
"Ben onu ancak şöyle söylemiştim!" deyip, Memur sözünü Me'mun şeklinde düzelterek okudu.
Peygamberimiz Aleyhisselam beyitte kendisinden "Me'mun=Güvenilir kişi" diye bahsedildiğini görünce:
"Evet! Vallahi, Me'mundur, Emîn'dir!" buyurdu. [117]
Ka'b b. Züheyr "Yâ Rasûlallah! Ben Ka'b b. Züheyr'im!" diyerek kendisini tanıttığı zaman, Ensardan birisi sıçrayıp ayağa kalktı ve:
"Yâ Rasûlallah! Beni bırak da, şu Allah düşmanının boynunu vurayım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Vazgeç ondan! O, üzerinde bulunduğu halden pişman ve hakka dönmüş olarak gelmiştir!" buyur¬du.
Ka'b b. Züheyr, Ensarın sözüne kızdı. Sonra da, "Bânet Suad" diye anılan uzun kasidesini Peygamberimiz Aleyhisselamın huzurunda okumaya başladı. Ka'b b. Züheyr, bu kasidesinde:
Sevgilisi Suad'ın boyunu boşunu, huyunu suyunu, vefasızlığını, bir sabah uzaklara çekip gittiğini, giderken de kendisinin kalbini birlikte alıp götürdüğünü... yana yakıla anlattıktan ve kendisini ona ulaştıracak yürügen devenin üstün vasıflarını birer birer saydıktan sonra, asıl konuya şöyle giriş yaptı:
"Suad'ın ayrılığı yetmiyormuş gibi, iki tarafa söz taşıyan rakipler, bana:
'Ey Ebu Sülma'nın oğlu! Sen artık kendini ölmüş bil, say!' dediler.
Kendilerine güvendiğim ve başvurduğum her dost da:
'Biz seninle uğraşamayız! Kendin, başının çaresine bak!' dediler.
Ben de onlara:
Öyleyse, dedim, siz beni serbest bırakınız!
Rahman olan Allah her neyi takdir etmişse, o olur!
İnsanoğlu, ne kadar uzun yaşasa da, günün birinde ölür, teneşir tahtasının üzerine de taşınır.
Resûlullahın beni öldüreceği bana haber verildi.
Resûlullah katında, bağışlanmak da umulur.
Ben Allah'ın Resûlüne özür dileyerek geldim.
Resûlullahın katında mazeretler kabul olunur.
İlahî hidayetle, içi öğütler ve en yüce gerçeklerle dolu Kur'ân'ı sana indiren Allah hakkı için bana eman ver!
Beni rakiplerimin dedikodusu ile muaheze etme!
Hakkımda pek çok söylentiler olmuşsa da, ben pek o kadar suçlu değilimdir.
Ben şimdi öyle bir makamda bulunuyorum ki; burada gördüğüm ve işittiğim şeyleri bir fil görüp işit-seydi, muhakkak titrerdi!
Burada beni ancak Allah'ın izniyle Peygamberin affına nail olmaktan başka birşey kurtaramaz!
Ben yüce Peygambere karşı hiçbir itirazda bulunmadan, sağ elimi onun adaletli eline uzatıyorum.
Şimdi, söz, O'nun sözüdür!
Bence, en korktuğum şey; kendisiyle konuştuğum zaman, bana 'Sen suçlusun! Sen sorumlusun!' denilmesidir.
Bu arslan, arslanlar yurdu Asser ormanında yer yer sıralanan arslan yataklarının iç kesimindeki haşmetli yurdunda hüküm sürmektedir!
Bu öyle bir arslandır ki; erkenden ava çıkar, çifte yavrusunu yerlere parça parça serilmiş insan etleriyle besler!
Kendi akranıyla boğuştuğu zaman da, hasmını yerlere sermedikçe meydanı terketmeyi nefsine haram sayar!
Onun heybetinden, çölün yırtıcı arslanlarının sesleri kısılır!
Onun dolaştığı yerlerde insanlar dolaşamaz! Onun yaşadığı vadide, gücüne kuvvetine güvenen nice babayiğitlerin silah ve elbiseleri paralanmış, kendileri kurda kuşa yem olmuştur!
Şüphe yok ki; Resûlullah doğru yolu gösteren bir nur, kötülükleri yok etmek için Allah'ın sıyırılmış keskin, yalın kılıçlarından bir kılıçtır!" [118]
Ka'b b. Züheyr "Bânet Suad" kasidesini sonuna kadar okuyup bitirdiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, sırtındaki bürdesini (hırkasını) çıkanp ona giydirdi. [119]

Hırka-i Şerîfin Tarihçesi ve Tavsifi

Rivayete göne; Muaviye b. Ebu Süfyan, halifeliği sırasında Ka'b b. Züheyr'e:
"Resûlullah Aleyhisselamın hırkasını bize sat!" diye haber saldı [120] ve kendisine 10.000 dirhem gönderdi. [121]
Ka'b b. Züheyr:
"Ben Resûlullahın hırkasını giymek hususunda hiç kimseyi kendime tercih edemem!" diyerek, Muaviye b. Ebu Süfyan'ın dileğini reddetti.
Ka'b b. Züheyr vefat ettiği zaman, Muaviye b. Ebu Süfyan, onu Ka'b'ın oğullarından 20.000 dirheme satın aldı. [122]
Bu mübarek hırka, halifeden halifeye tevarüs edile edile geçti. [123]
Emevî saltanatının çöküşünden sonra, ilk Abbasî halifesi Seffah Abdullah b. Muhammed (vefatı: Hicrî 136) tarafından 300 altına satın alındı. [124]
Bayramlarda halifeler tarafından giyilirdi. [125]
Halife Muktedir öldürüldüğü zaman, (Hicrî 320) kanı bulaşarak, bu mübarek hırka kiri endi. [126]
Abbasîler, Mısır'a gelirken onu yanlarında getirdiler.
Yavuz Sultan Selim Mısır'ı alıp halife olduğu zaman, Mısır'daki mübarek emanetler arasında o da İstanbul'a getirildi. [127]
İbn Esîr'in (vefatı: Hicrî 630) zamanına kadar halifeler, [128] Kastalânî'nin (vefatı: Hicrî 923) zamanı¬na kadar da sultanlar nezdinde bulunagelen [129] ve bugün İstanbul'da Hırka-i Saadet Dairesinde Müslümanlar tarafından ziyaret olunan bu mübarek hırka hakkında,
Sağ kolunda da eksiklik vardır.
Yer yer haraptır.
Uzun yıllardan beri kumaşlar üzerinde devam eden tedkiklerimiz, bu kumaşın o devre ait olduğu kanaatini vermektedir.
Hırka-i Saadet; müteaddit bohçalara sarılmış olduğu halde, 0,57 x 0,45 x 0,21 ebadında üstten açılır çifte kapaklı altın bir çekmece içindedir.
Bunun üzerinde, Sultan Aziz tarafından yaptın lan ve şefaat talebini hâvi uzunca bir kitabe de bulun¬maktadır. Topkapı Sarayı Müdürü Tahsin Özbey şöyle der:
"1,24 metre boyunda, geniş kollu olup, siyah yünlü kumaştan yapılmıştır.
İçi, kaba dokunmuş, krem renk yünlü kumaş kaplıdır.
Önünde sağ tarafında 0,23 x 0,30 metre ebadında bir parçası noksandır.
İşbu çekmece, aynca bohçalar içinde olarak büyük bir altın sandukaya konulur ki, bu da Sultan Aziz tarafından yaptırılmış olup, üzerinde "Lâ ilahe illallahu el melikül hakkul mübîn muhammedün resûlullah sâdıkul va'dil emîn" yazılıdır.
Dört ayaklı kaidesi de altın kaplamalıdır.
Not: Hırka-i Saadetin bu ebadda Sultan III. Murad tarafından yaptırılmış olan altın bir mahfazası daha mevcuttur.
Bu, sanat itibarıyla fevkalâde olup, ayrıca zümrütlerle de bezenmiştir.
Fakat, Sultan Aziz yeni mahfazayı yaptırınca, birinci boş kalmış ve şimdi Hazinenin üçüncü salo¬nunda teşhirdedir." [130]

Benî Sa'lebe Temsilcilerinin Medine'ye Gelip Kendilerinin ve Kabilelerinin Müslüman Olduklarını Haber Vermeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam Hicretin 8. yılında Ci'râne'den Medine'ye döndükten sonra, Benî Sa'lebelerden Medine'ye dört kişi gelerek Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Bizler, gerimizdeki kavmimizin elçileriyiz.
Biz de, kavmimiz de İslâmiyeti kabul ve ikrar etmiş bulunuyoruz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunların ağırlanmalarını em retti. [131] Elçiler, Remle binti Hâris'in kon¬ağına indirildiler.
Bilal-i Habeşî, onlara süt ve tereyağından yapılmış bir çanak tirit götürdü, yediler. Öğle namazında Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulundular ve:
"'Hicret etmeyen kimse için, İslâmiyet de yoktur!' hadisi hakkında ne buyurursunuz?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Siz nerede olursanız olun Allah'tan korktunuz mu, size zarar vermez!" buyurdu. [132]
Benî Sa'lebelerin temsilcileri, birkaç gün oturduktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselama veda etmeye geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Bilal-i Habeşî'ye:
"Heyetlere caizeler verdiğimiz gibi, bunlara da caize ver!" buyurdu.
Bilal-i Habeşî, erimiş gümüş madeninden getirip, her birine beşer ukiyye* gümüş verdi.
O zaman, bunlar, dirhem diye hiçbir şeye sahip değildiler.
Memnun olarak yurtlarına döndüler. [133]
Yüce Allah, onlardan ve kavimlerinden razı olsun. [134]

Benî Suda' Temsilcilerinin Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları ve Kavimleri Adına da İslâmiyet Üzerine Bey'at Etmeleri

Benî Suda'ların Medine'ye gelişi, Hicretin 8. yılında Peygamberimiz Aleyhisselamın Ci'râne'den Medine'ye dönüşünden sonraya rastlar. [135] Benî Suda'lar büyükçe bir kabile idi. [136] Küfür ve şirkte devam ediyorlardı. [137]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Yemen'e askerî birlikler gönderirken, hazırladığı bir birliğin başına Kays b. Sa'd b. Ubâde'yi kumandan tayin edip kendisine beyaz bir sancak bağlamış, ona ayrıca siyah bir bayrak da vermişti. [138]
Kays b. Sa'd, Kanat nahiyesinde toplanan 400 kişilik birliğiyle Yemen taraflarına gidip Benî Suda'ları yola getirecekti.
Ashabdan Ziyad b. Haris es-Sudâî, bu birliğin nereye gitmeye hazırlandıklarını sorup kendisine Benî Suda'lar üzerine gidecekleri bildirilince, acele, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve:
"Yâ Rasûlallah! Kavmimin üzerine asker salmak istediğini öğrendim. Ben gerimdeki kavmimin elçisi olmak üzere sana geldim. Askerleri geri çevir. Ben kavmimi senin yanına getirmeye söz veriyorum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Suda'lardan olan kardeş! Sen kavminin içinde sözü dinlenir bir kimse misin?" diye sordu.
Ziyad b. Haris:
"Allah ve Resûlü sayesinde, evet!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Kays b. Sa'd'ı ve birliğini Kanattan geri çevirdi. [139]
Ziyad b. Haris de, hemen, kavmi olan Benî Suda'lara gitti. [140]
Onbeş gün sonra, [141] onbeş kişilik bir heyetle Medine'ye geldi. [142]
Sa'd b. Ubâde:
"Yâ Rasûlallah! Bırak da, onlar benim evime insinler, konuğum olsunlar!" dedi.
Benî Suda' heyeti, Sa'd b. Ubâde'nin evine indiler.
Sa'd b. Ubâde onlarla dost oldu. Kendilerine elbise giydirdi, ikramda bulundu.
Bundan sonra, Benî Suda' heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler. [143]
"Biz, gerimizdeki kavmimiz adına da sana bey'at ediyoruz!" dediler.
Hem kendileri, hem kavimleri adına Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at edip Müslüman oldular.
Dönüp yurtlarına gittiler. İslâmiyet, böylece, Benî Suda'lar arasında da yayıldı. [144]
Yüce Allah onlardan razı olsun! [145]

Bâhile, Benî Sümâle ve Benî Huddan Temsilcilerinin Müslüman Olmaları, Kavimleri Adına da İslâmiyet Üzerine Bey'atta Bulunmaları

1- Bâhile elçisi Mutarrif'in Medine'ye gelişi; Mekke'nin fethinden sonra idi. [146] Bâhileler, Bîşe vadisinde otururlardı. [147]
Bîşe; Yemen tarafındadır. [148]
Bâhilelerden Mutarrif b. Kâhin, kavmi adına elçi olarak Medine'ye geldi, Müslüman oldu ve kavmi için de Peygamberimiz Aleyhisselamdan bir emannâme aldı . [149]
"Yâ Rasûlallan! Biz Müslüman olup selâmete erdik.
İslâmiyetin Allah'ın semavî dini olduğuna, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet ettik.
Bizim için bir yazı yaz!" dedi. [150]
Peygamberimiz Aleyhisselam da, Mutarrif ve onun kavminden Müslüman olanlar için, malların zekat] hakkında bir yazı yazdırdı. [151]
Yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:
"Bu, Muhammed Resûlullah tarafından, Mutarrif b. Kâhinü'l-Bâhilî ile Bîşe'de oturan Bâhilîler için yazılan yazıdır.
Kim üzerinde develerin çöktüğü, gecelediği ölü bir araziyi* ihya ve imar ederse, orası onun olur.
Bâhilîler;
Her 30 sığırda yetişmiş 1 dana,
Her40 davarda 1 davar,
Her 5 devede yaşlı 1 davar zekat olarak vermekle mükelleftirler.
Zekat tahsildarları, bu zekatları ancak onların yaylım yerlerinde teslim alacaklardır.
Bâhileler, Allah'ın emanıyla emniyet ve selamettedirler." [152]
Mutarrif söylediği bir şiirle Peygamberimiz Aleyhisselamı övmüş, bununla da Bâhilîlerin imanlarını güçlendirmiştir. [153]
Allah ondan razı olsun!
2- Mutarrif'ten sonra, Bâhilelerden, Nehşel b. Malikü'l-Vâilî de, kavminin elçisi, temsilcisi olarak
Peygamberimiz Aleyhisselama geldi. Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Osman'a, Nehşel ve kavminden Müslüman olanlar için, içinde şeriat hükümlerinden bazıları bildirilen bir yazı yazdırdı. [154]
Yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:
"Allah'ım! Senin isminle başlarım!
Bu, Muhammed Resûlullah'ın Benî Vâillerden Müslüman olup namazı kılan, zekatı veren, Allah ve Resûlüne itaat eden, ganimetlerden Allah'ın ve Resûlünün (beşte bir) hissesini veren, Müslümanlığına şehadet getiren ve müşriklerden ayrılan kimseler için yazdırdığı yazıdır.
Onlar, Allah'ın emanıyla emniyet ve selamettedirler.
Muhammed, onlara kıymaktan tamamıyla uzaktır.
Onlar için ne toplanma, ne de kendilerinden uşr alınma vardır.
Onların âmilleri, zekat tahsildarları da kendilerinden olacaktır." [155]
Benî Sümâlelerle Benî Huddanların temsilcilerinin Medine'ye gelişi Hicretin 8. yılında, Mekke'nin fethinden sonra idi. [156]
Benî Sümâlelerle Benî Huddanlar, Ezd-i Şenûelerden iki küçük kabiledir. [157]
Benî Sümâle ve Huddan kabilelerinden Abdullah b. Alesü's-Sümâlî ile Müsliye b. Hizzanü'l-Huddânî, kavimlerinden bir heyet içinde gelerek Müslüman oldular ve kavimleri adına da bey'at yaptılar.
Allah onlardan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam; bunların mallarından ödemeleri gereken zekat miktarları hakkında da, Sabit b. Kays b. Şemmas'a bir yazı yazdırdı.
Sa'd b. Ubâde ile Muhammed b. Mesleme de, şahit oldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:
"Bu, Muhammed Resûlullah tarafından deniz sahillerindeki kırlarda ve kırların hizasındaki vahalar¬da oturanlara verilen yazıdır:
Onlara, hurma mahsulleri için ne ağaç üzerinde tahminleme, ne de ayarlı bez ölçekle ölçme vardır.
Onlar, hurmalar kurutma yerine konulduğunda, her on veskte bir veskini zekat olarak vermekle mükelleftirler." [158]
Hicazlılara göre; 1 vesk 60 sa'dır. Bu da, 320 ntl, Iraklılara göre ise 430 ntl tutar. [159] 1 ntl da 12 ukiyyedir. 1 ukiyye de 40 dirhemdir. [160]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Oğlu Hz. İbrahim'in Doğuşu

Hz. İbrahim, Hicretin 8. yılında Zilhicce ayında Hz. Mâhye'den doğdu. [161]
Hz. Mâriye; Mısırlılar katında yüksek mevkili bir aileye mensuptu. [162]
İskenderiye kralı Mukavkıs tarafından Peygamberimiz Aleyhisselama hediye edilmiş, Peygamberimiz Aleyhisselam da onu kendisi için örtündümnüstü. [163]
Hz. Mâriye'ye; Medine'nin Avâlf diye anılan yukarı kısımlarında, Benî Nadfr Yahudilerinden, Müslüman olan ve Uhud'da şehit düşen Muhaynk'ın Peygamberimiz Aleyhisselama teslim edilmesini vasiyet ettiği yedi hurma bahçesinden Meşrebe adındaki hurma bahçesi tahsis edilmişti.
Hz. Mâriye bu hurma bahçesinde oturur, hurma mahsulü ile ilgilenirdi. [164]
Hz. İbrahim bu bahçede dünyaya geldi. [165]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. İbrahim'in doğduğuna çok sevindi. [166]
Hz. İbrahim'in doğum ebeliğini yapan, [167] Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlılarından Ebu Râfi'in zevcesi Selma Hatun da, Hz. Mâhye'den Peygamberimiz Aleyhisselamın bir oğlan çocuğu doğ¬duğunu Ebu Râfi'e haber verdiği, o da gidip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama müjdelediği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam ona bir köle bağışladı. [168]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu gece benim bir oğlum doğdu. Ona atam İbrahim'in ismini koydum!" buyurdu. [169]
Hz. İbrahim doğduğu zaman, Cebrail Aleyhisselam gelip:
"Esselâmü aleyke yâ Ebâ İbrahim !=Selam olsun sana ey İbrahim'in babası!" diyerek selamladı. [170]
Emzikli Ensar kadınları, Peygamberimiz Aleyhisselama olan sevgi ve saygılarından dolayı, Hz. İbrahim'i Hz. Mâhye'den alıp emzirmek için yarışıyorlardı. [171]
Ümmü Eiürde Havle binti Münzir gelip, Hz. İbrahim'i Benî Mazin b. Neccarlar içinde kendi çocuğu¬nun sütü ile emzirip annesine geri verme hususunu Peygamberimiz Aleyhisselamla konuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. İbrahim'e sütannelik edecek olan Ümmü Bürde Hatuna da bir hurmalık tahsis etti. [172]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Kuf mevkiinde yayılan bir miktar davarıyla Zülcedr otlağında yayılan sağmal develeri olup, her gece onlardan sağılan sütler Medine'ye getirilirdi.
Getirilen sütlerden Peygamberimiz Aleyhisselam içer, hem de Hz. İbrahim'e gönderip içirirdi. [173]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:36 pm

Hz. İbrahim, vefatına kadar, sütannesi Ümmü Bürde Hatunun yanında kal di. [174]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Hz. İbrahim'in doğumunun yedinci günü, doğum kurbanı olarak bir koç kestirdi.
Hz. İbrahim'in başının saçını kazıttırıp saçının ağırlığınca gümüşü yoksullara dağıttırdı.
Kesilen saçların yere gömülmesini de emretti. [175]
Hz. İbrahim'in başının saçını Ebu Hind kazıdı. [176]
Enes b. Malik der ki:
"Ben ev halkına Resûlullah Aleyhisselamdan daha şefkatli olan bir kimse görmedim.
İbrahim, Medine'nin Avâlî'sinde, sütannenin yanında bulunuyordu.
Resûlullah Aleyhisselam çocuğunu görmeye giderken, biz de yanında giderdik.
İbrahim'in sütbabası bir demirci idi.
Onun evi dumanlandırılmış bir halde iken, Resûlullah Aleyhisselam içeri dalar, oğlunu alır, öper, sonra dönerdi. [177]
Yine, bir gün, Resûlullah Aleyhisselam, oğlunun yanına gitmek için yola çıkmıştı. Ben de kendisinin arkasından gittim.
Ebu Seyf'in evine varıp kavuştuğumuz zaman, o, körüğüne asılıp duruyor, evin içi de dumana boğulmuş bulunuyordu.
Ben hemen Resûlullah Aleyhisselamın önünden hızla ilerleyip Ebu Seyf'in yanına vardım ve ona:
'Ey Ebu Seyf! Körüğünü tut, durdur! Resûlullah Aleyhisselam geldi!' dedim.
Durdurdu.
Resûlullah Aleyhisselam çocuğu getirtti, bağrına bastı." [178]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidine Minber Yapılmadan Önce Hutbe İrad Ederken Bir Hurma Kütüğüne Dayanışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Mescidde hutbe irad edeceği zaman, hutbesini ayakta irad eder ve ayakta dikilişinin uzaması da kendisine zahmet verirdi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselamın dayanması için bir hurma kütüğü getirilip, bir ucu yere gömülmek suretiyle dikilmişti. [179]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cuma günleri veya herhangi bir gün mühim bir hadise üzerine halka hitap ederken arkasını Mesciddeki bu kütüğe dayar, [180] elindeki asasına da dayanırdı. [181] Bu kütük, gölgelik olarak [182] Mescidin duvarında dikili olup [183] iki yerinden çatlaktı [184] ve Kıble tarafında idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam namazını da onu doğru kılardı. [185]

Mescid-i Nebevî Minberinin Tarihçesi

Peygamberimiz Aleyhisselam Cuma günü hutbesini ayakta dikilerek irad buyururken:
"Ayakta dikilmek bana zahmet veriyor!" buyurunca, [186] ashabdan birisi:
"Yâ Rasûlallah! Sana Cuma günü üzerine dikileceğin, halkın seni görebileceği ve hutbelerini işite¬bileceği birşey yapsak olmaz mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olur!" buyurdu. [187]
Ensar kadınlarından birisi de:
"Yâ Rasûlallah!
Benim marangoz kölem var.
Ona senin için üzerinde oturacağın birşey yaptırsam olur mu?" diye sormuş, Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Yaptırmak istiyorsan, yaptır!" buyurmuştu. [188]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, bu kadına haber salarak:
"Benim için marangoz kölene emret de, halka hitap ederken üzerine oturabileceğim, tahtadan birşey yapsın!" buyurdu. [189]
Sehl b. Sa'd; Peygamberimiz Aleyhisselamın haber saldığı, filanca dediği kadının ismini de açık¬lamıştır. [190]
Temim ed-Dârî de:
"Yâ Rasûlallah! Senin için, gövdeni üzerinde taşıyacak bir minber sağlasam, [191] Şam'dayapıldığını gördüğüm gibi, sana bir minber yapsam olmaz mı?" diye sormuş; [192]
Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Olur!" buyurmuş [193] ve minber edinme hususunu Müslümanlara danışmış, [194] onlar da bunu uygun ve yerinde görmüşlerdi. [195]
Hz. Abbas:
"Benim kölem Kilab, halkın, bunu en iyi yapıcısı dır" demiş, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyleyse, bunu yapmasını ona emret!" buyurmuştur. [196]
Medine'ye gidergelir bir adam da, Peygamberimiz Aleyhisselamın ayakta dikilerek yanındaki hurma kütüğüne dayandığını görünce, yanında bulunan kişilerden birisine:
"Muhammed (Aleyhisselam)ın memnun kalacağını bilsem, kendisi için, üzerine oturmak istedikçe oturmasına, ayakta durmak istedikçe ayakta durmasına elverişli bir oturma yeri yapardım" demişti. [197]
Medine'de bir tek marangozdan başka marangoz yoktu. [198]

Mescid Minberinin Yapılışı

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidine minber Hicretin 8. yılında yapılmıştır. [199]
İslâm'da ilk yapı lan minber budur. [200]
Ensar kadını, marangoz kölesine emir verdi. [201]
Sehl b. Sa'd, marangozla birlikte, Medine'nin doğusunu, batısını dolaştılar. [202] Gâbe mevkiine kadar gittiler. [203]
Gâbe; Şam tarafından Medine'ye 12 millik uzaklıkta ağaçlık bir yer olup, orada Medinelilerin birçok malları vardı. [204]
Peygamberimiz Aleyhisselamın minberinin tahtasını Gâbe'deki esi, [205] tarîa' ağacından kestiler, yonttu I ar. [206]
Esi, dört çeşidi bulunan sert ılgın ağacı olup, bunun bodur olanına tarîa' denir. [207]
Marangoz; minberi, Gâbe'nin tarîa' ağacından, üç basamaklı olarak yaptı. [208]
Minberin üçüncü basamağı oturma yeri idi. [209]
Minber yapılıp bitirildiği zaman Ensârî hatun Peygamberimiz Aleyhisselama haber salınca, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onu bana gönder!" buyurdu.
Minber getirildiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onu götürüp halen minberin bulunduğu yere koydu. [210]

Minberin Planı

Minberin yüksekliği iki zira (arşın), genişliği bir zira kadar olup, dört köşesi birbirine eşitti. Peygamberimiz Aleyhisselamın oturacağı yer, iki karış dört parmak kadardı. Basamakların genişliği iki karış, yüksekliği bir karıştı. Arka yandan uzunluğu iki karıştan biraz fazla idi.
Minberin "Müsterah" denilen kürsüsünün arkasında, ağaçtan, dayanılacak üç sütun vardı. Hicretin 198. yılında, sütunlardan birisi kırıldı. Kınlan sütun, Sultan Davud b. İsa'nın emriyle yenilendi. [211]
Seleme b. Ekvâ'nın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselamın minberi ile Kıble (mihrab) arasındaki açıklık, bir koyunun geçebileceği kadardı. [212]

Minberin Fazileti

Minber yapılıp yerine konulduğu gün, Peygamberimiz Aleyhisselam minberin üzerine çıkıp ayakta durdu ve:
"Evimle minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir! [213]
Şu minberim, Havuzumun [214] ve Cennet kapılarından bir kapının üzerinde bulunuyordur!" buyur-du. [215]
Kul hakları hakkında yapılacak yeminlerin minber yanında yapılmasını sünnet kıldı. [216]
"Kim bu minberimin yanında yalan yere yemin ederek Müslüman bir kimsenin malını helâlleştirmek isterse, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun! Allah, onun ne tevbesini, ne de fidyesini kabul eder!" buyurdu. [217]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Namazı Nasıl Kıldığını Ashaba Öğretmek İçin Minber Üzerinde
Namaz Kılışı

Minber yapılıp yerine konulduğu zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onun üzerine çıktı. Kıbleye dönmüş olarak iftitah (namaza giriş) tekbirini aldı.
Cemaat da, tekbir alıp, Peygamberimiz Aleyhisselamın arkasında namaza durdular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kur'ân-ı Kerîm okuyup rükû yaptı.
Cemaat da, arkasında rükû yaptılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam rükûdan başını kaldırıp doğruldu.
Yüzünü Kıbleden ayırmaksızın gerisin geri gerileyip minberden indi, yerde secde yaptı.
Sonra, yine minbere çıktı.
Kur'ârvı Kerîm okuyup rükû yaptıktan ve doğrulduktan sonra, önceki gibi geriledi ve yerde secde yaptı.
Namazdan çıkınca, halka döndü ve:
"Ey Müslümanlar! Bu gördüğünüz şeyleri, bana uyasınız ve benim namazımı öğrenesiniz diye yap¬tı m!" buyurdu. [218]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidde Dayandığı Kütüğün Ağlayışı

Peygamberimiz Aleyhisselam yapılan minberin üzerine çıkıp hutbesini irada başlayınca, Peygamberimiz Aleyhisselamın evvelce hutbe sırasında dayanmış olduğu hurma kütüğünden, gebe veya yavrusundan ayrılan devenin inlemesine benzer sesler gelmeye başladı!
Peygamberimiz Aleyhisselam minberden inip elini kütüğün üzerine koydu. [219]
Cemaat kütüğün başına üşüştüler, inlemesinden rikkate gelip ağlaştılar. [220]
Kütük, çatlayıp parçalanıncaya kadar inledi! [221]
Kütüğün öküz gibi böğürmesinden, Mescid çalkandı. [222]
Cemaatin kalbine korku düştü. [223]
Peygamberimiz Aleyhisselam, yanına varıp kütüğü kucakladı . [224]
Ona:
"Nedir senin bu halin? İstersen Yüce Allah'a dua edeyim. [225] Seni eskiden bittiğin yere geri çevirey¬im. [226] Seni oraya dikeyim de, [227] sen orada yeniden köklenip yeşer, yapraklan ve meyve ver! [228]
İstersen seni Cennete dikeyim de, [229] Cennet ırmaklarından ve kaynaklarından sulan, orada güzelce yetiş, [230] meyve ver de, Allah'ın sevgili kulları senin meyvenden, hurmandan temelli yesinler dursunlar! [231]
Sen nasıl istersen öyle yapayım?" buyurdu. [232] Sonra, ona doğru eğildi.
Kendisinin:
"Beni Cennete dik de, orada Allah'ın sevgili kulları benden yesinler!" dediğini işitti. [233]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olur! Öyle yapayı m ! [234] Olur! Öyle yapayım!" buyurdu. [235]
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın:
"Olur! Öyle yapayım!" buyurduğunu işitince, [236] niçin böyle buyurduğunu sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Cennete dikmemi seçti. [237] Temelli yurt olan ahireti, gelip geçici yurt olan dünyaya tercih etti!" buyurdu. [238]
Kütük, bir çocuk gibi, hıçkıra hıçkıra sustu, sesini kesti. [239]
O günden sonra, kütüğün bir daha iniltisi duyulmadı. [240]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu kütük, yanında yapılan zikrullahı dinlemekten uzak kaldığı için ağlamıştı. [241]
Muhammed'in varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; [242] eğer kucaklayıp sustur-masaydım, muhakkak, o Kıyamet gününe kadar böyle inler dururdu!" buyurdu. [243]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir çukur kazılıp kütüğün oraya gömülmesini emretti. [244]
Minberin altına gömüldü. [245]
Kütük, Peygamberimiz Aleyhisselamın zamanından Hz. Ömer'in devrinde kadar, minberin altında kaldı.
Mescid Hz. Osman'ın devrinde yeniden yapılmak üzere [246] yıkılıp temizlendiği sırada, kütüğü Übeyy b. Ka'b aldı. Güvelenip ufalanıncaya, toz toprak haline gelinceye kadar, onun yanında, evinde kaldı. [247]
Kuru kütüğün bu ağlaması, inlemesi hadisesi, Mescidde bulunan bütün cemaatin gözleri önünde cereyan etmiş bir hadise olup, Sahîh sahipleri bu husustaki meşhur, münteşir ve mütevatir haberleri, aralarında Übeyy b. Ka'b, Cabir b. Abdullah, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Sehl b. Sa'd, Ebu Safd el-Hudrî, Büreyde b. Husayb, Muttalib b. EbiVedâa ile Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcelerinden Hz. Ümmü Seleme'nin de bulunduğu ondokuza yakın sahabiden aynı mânâda rivayet etmişlerdir. [248]
Hasan-ı Basrî, bu kütüğün ağlaması hadisini rivayet ettikçe ağlar ve:
"Ey Allah'ın kullan! Duygu ve saygı sahibi olmayan kuru bir kütük Resûlullah Aleyhisselamın bulun¬duğu yere yakın olmak, uzak kalmamak özlemiyle inlemektedir!
Siz ise, ona kavuşma özlemine daha lâyıksınız! [249]
Vallahi, kuru kütük inlemişti!
Sübhânallah! İşitip durdukları halde, milletin kalbleri, acaba ne diye yarılmaz, parçalanmaz ki?!" derdi. [250]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Cuma ve Bayram Hutbelerini Minber Üzerinde İrad Buyuruşu

Peygamberimiz Aleyhisselam; Cuma ve Bayram günlerinde altı arşın uzunluğundaki Yemen kumaşından, üç arşın bir karısıyla belinden yukarısını bürür, dört arşın bir karış uzunluğundaki Umman dokuması kumaşından iki arşın bir kanşı ile de, belinden aşağısını sarar, namazı kıldırdıktan sonra, bun¬ları dürer, kaldırırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cuma günü, Minbere çıkınca, cemaate selam verirdi.
Oturduğu zaman, müezzin ezan okurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam minber üzerinde iki hutbe irad buyururdu.
Halka hitab ederken, asaya dayanır, şehadet parmağıyla işaretler yapar, halkın göz kulak kesilmelerini sağlardı. [251]
Peygamberimiz Aleyhisselam, hutbesini ayakta irad buyurduktan sonra, otururdu.
Sonra, kalkıp ayakta ikinci hutbesini irad buyururdu.
Hutbesinde Kufârvı Kerîm okur, halka Allah'ı hatırlatırdı. [252]
Minber yapıldıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam ra hatla şm işti. [253]
Peygamberimiz Aleyhisselam, minberin üçüncü basamağına kadar çıkar, oraya oturur, ayaklarını ikinci basamağa koyardı.
Hz. Ebu Bekir, halifeliği sırasında, minberde ikinci basamakta oturur, ayaklarını birinci basamağa koyardı.
Hz. Ömer, birinci basamağa oturur, ayaklarını yere koyardı.
Hz. Osman da, altı yıl, Hz. Ömer gibi yaptı.
Sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam in oturduğu üçüncü basamağa çıkıp oturmaya başladı. [254] Kendisi, son zamanlarında, yaşlılık dolayısıyla titremeye tutu I muştu. [255]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Minberinin Yerinden Sökülüp Şam'a Götürülmeye Kalkışılması

1- Muaviye b. Ebu Süfyan, halifeliği sırasında, Medine'de bulunan Metvan b. Haketn'e adatın saldı.Ona:
"Resûlullah Aleyhisselamın minberini bana gönder!" diye yazı yazdı. Minberin sökülüp kendisine gönderilmesini emretti.
Mervan Mescide gidip minberi yerinden sökünce, Medine'ye birden karanlık çöktü ve şiddetli bir fırtına koptu! Güpegündüz gökte yıldızlar görünmeye başladı! Göz gözü görmez, adam adamı tanıya¬maz oldu!
Bunun üzerine, Mervan, halkın yanına vanp:
"Ey Medineliler! Siz, mü'minler emîrinin Resûlullah Aleyhisselamın minberinin sökülüp kendisine gönderilmesi için adam ve haber saldığını sanıyorsunuz ve söylüyorsunuz!
Halbuki, mü'minler emîri Resûlullah Aleyhisselamın minberinin konulduğu yerden değiştirilemeye¬ceğini daha iyi bilir.
O bana ancak minberi yerden yükseltmemi ve onun şerefini gözetmemi emretmişti.
Mescidin cemaati çoğaldığı için, minberin basamaklarını arttırıp onu yükselttim!" dedi.
Marangozları çağırıp, minbere alt tarafından altı basamak daha ekleyerek basamakları dokuza çıkarttı . [256]
Başka rivayete göre; Muaviye b. Ebu Süfyan, Hicretin 50. yılında hacca gelmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın minberini söktürüp [257] Medine'den Şam'a nakletmek istedi ve:
"O, Peygamber Aleyhisselamın asası, Medine'de bırakılamaz! Medineliler Osman'ın katilleridir!" dedi.
Sa'd'ü'l-Kuraz'ın yanında bulunan asayı istetti. [258]
Minber söktürülünce, güneş tutulup gökte yıldızlar görünmeye başladı ! [259]
Medineliler bundan son derecede telaşa düştüler.
Cabir b. Abdullah ile Ebu Hureyre, Muaviye b. Ebu Süfyan'a gidip:
"Ey mü'minler emiYi! Resûlullah Aleyhisselamın minberinin konulmuş olduğu yerden sökülüp götürülmesi de, asasının Şam'a nakledilmesi de doğru olmaz!" dediler. [260]
Bunun üzerine, Muaviye minberi götürmekten vazgeçip yerinde bıraktı [261] ve:
"Ben ona güve düşmüş olmasından korkmuştum da, söktürüp altına bakmak istemiştim!" diy¬erek, [262] yaptığı şeyden dolayı [263] Medinelilerden özür diledi. [264]
2- Emevî halifelerinden Abdulmelik b. Mervan da, Peygamberimiz Aleyhisselamın minberini yerinden söküp götürmeye kalkışmıştı. [265]
Kabîsa b.Züeyb, ona:
"Yapacağın işten dolayı, sana Allah'ı hatırlatırım!
Muaviye onu yerinden kaldırınca, güneş tutuldu!
Resûlullah Aleyhisselam:
'Minberimin üzerinde günahkâr olarak yemin eden kişi, Cehennemdeki yerine hazırlansın! O, Medine'de, Medinelilerin yanında hukuku kesip atmıştır!' buyurdu" deyince, Abdulmelik minberi yerinde bıraktı.
3- Abdulmelik'in oğlu Velid de, hacca geldiği zaman bunu yapmaya kalkışınca, Saîd b. Müseyyeb, Ömer b. Abdulaziz'e:
"Adamınla konuş! Ne Mescide, ne de Allah'a saldırmasın! Yoksa gazaba uğrar!" diye haber gön¬derdi.
Ömer b. Abdulaziz gidip onunla konuşunca, Velid minberi yerinde bıraktı.
4- Süleyman b. Abdulmelik hacca geldiği zaman ise, Ömer b. Abdulaziz Velid'in minber hususunda yapmak istediği şeyi söz arasında ona anlatmıştı.
Süleyman:
"Ben bunun ne mü'minler emîri Abdulmelik, ne de Velid hakkında anılmasını arzu edici değilim!
Onlara ait şey bizi ne ilgilendirir?!
Biz dünyayı yakaladık! İşte, o elimizde ve önümüzdedir!
Bir de, kalkıp İslâm'ın alâmetlerinden bir alâmeti heyet salarak nakletmeyi mi isteyelim?!
Hayır! Vallahi ben böyle birşey yapmam!
Hem bu hiç de doğru birşey olmaz!" dedi. [266]

Minber Üzerinde Yapılan Değişiklikler

Mervan b. Hakem, Muaviye b. Ebu Süfyan'ın emriyle Peygamberimiz Aleyhisselamın minberinin basamaklarına alt tarafından altı basamak daha eklemiş, ondan önce veya sonra, hiç kimse bunu art¬tırmam ıştır.
Basamak tahtalarının oynamaması için, minberin çevresine de, Mervan tarafından on direk yap¬tırılmıştı. [267]
Peygamberimiz Aleyhisselamın minberinin birinci ve ikinci basamakları dört tarafından ince abanus tahtasıyla kaplanmış, üçüncü basamağa da, kimsenin oturmaması için, abanustan bir levha geçirilip üzerine bir de kubbe yapılmıştı.
Halk, minbere ellerini sokup sürerler, onunla teberrük ederlerdi.
Minber, bu şekilde uzun zaman devam etti.
Bazı Abbasî halifeleri zamanında minberin eskiyip yenilenen direklerinin enkazından, teberrüken taraklar yapıl irdi. [268]

Halife Mehdi'nin Minberi İlk Haline Koymak İsteyişi

Halife Mehdî, Hicretin 161. yılında Medine'ye geldiği zaman, Malik b. Enes'e:
"Ben Peygamber Aleyhisselamın minberini eski haline çevirmek (yani Mervan'ın yaptırdığı ek basamakları sökmek) istiyorum!" demişti.
Malik b. Enes:
"Bu, tarfa'dan, ılgın ağacından yapılmış ve şu sakız ağacından direklere çakılıp sağlamlaştırılmıştır.
Sen ne zaman onu çakıldığı direklerden söküp ayırırsan, korkarım ki, birbiri ardınca harap olur gider!
Ben onda değişiklik yapmayı uygun göremiyorum!" deyince, Mehdi minber üzerinde değişiklik yapma kararından vazgeçmiştir. [269]

Minberin Son Şekli ve Bunun da Vuku Bulan Yangında Yanıp Kül Oluşu

Fakih Muhammed b. Cübeyfin Hicrî 573 yılında bizzat görüp anlattığına göre; o zaman, minberin yerden yüksekliği bir adam boyu kadardı veya bundan biraz fazla idi. Genişliği beş karıştı. Basamaklarının sayısı sekizdi.
Minberin kapısının uzunluğu dörtbuçuk karış olup; kilitlenir, Cuma günü açılırdı.
Hicretin 654. yılında Mescid yanıp bu minber de yanınca, halk, onun bereketinden de mahrum ve uzak kaldı. [270]
Bu yangın, 654 yılı Ramazan'ının başında, [271] Cuma gecesi ve gecenin ilk sıralarında, [272] halk uykuya dalmadan önce vuku bulmuştu. [273]
Mescidin kayyımlarından Ebu Bekir b. Evhad, minarelerin kandillerine yağ ve fitillerini çıkarmak üzere, Mescidin eşya deposuna inmişti. Elinde, kandil kafeslerinden, içinde keten bulunan bir kafes vardı.
Kayyımın meşgul ve gafil bulunduğu sırada, kafesin içindeki ateş parladı.
Kayyım onu söndüremedi.
Mahzendeki sergiler, kafesler, kirişler tutuştu! [274] Alevler Mescidin tavanını sardı. [275] Direklerden bazıları yıkıldı. Kurşunlar eridi!
Yangın, Mesciddeki hücrelerin tavanına da yayıldı. Hücrelerden bazıları yi kıldı. [276]
Halk yangını söndürmekten âciz kaldı.
Mescidin ahşap olan herşeyi, minberi, kapılan, mahzenleri, şebekeleri, maksureleri, sandukaları ve içlerindeki kitaplar, onbir hücre yanıp kül oldu! [277]

Yanan Minberin Yerine Kurulan Minberler

Minber yandıktan sonra, Yemen hükümdarı Muzaffer, Hicretin 656. yılında, sandal ağacından bir minber yaptırıp gönderdi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın minberinin yerine dikildi.
On yıl, bu minberin üzerinde hutbe okundu.
Hicretin 666. yılında Mısır hükümdarı Zahir Rüknüddin Baybars, yeni bir minber gönderdi.
Yemen hükümdarının minberi söktürülüp Mescidin mahzenine kaldırıldı. Onun yerine, yeni minber dikildi. Yeni minberin yüksekliği dört arşın, başından eşiğe kadar uzunluğu da yedi arşından biraz fazla idi.
Oturma yeri ile birlikte basamakları dokuzdu.
Minberin iki kanatlı bir kapısı ve kapının her kanadında gümüşten birer rummânesi (topu) vardı.
Sol kanadının topunda 'Yapıcısı E bu Bekir Yusuf Neccar" yazılı idi.
Kendisi, salih ve hayırlı mü'minlerin büyüklerindendi.
Minberi kendisi getirip, sanat ve maharetini gösteren en güzel bir şekilde yerine yerleştirmiş ve ken¬disi de Medine'de kalmıştı.
Zahir Baybars'ın minberi üzerinde, Hicretin 666. yılından 797. yılına kadar hutbe okundu.
Bu minberi de güveler yemeye başlayınca, Mısır hükümdarı Zahir Berkuk, Hicretin 797. yılının sonunda yeni bir minber yaptırıp gönderdi.
Zahir Baybars'ın minberi sökülüp, yerine yeni gelen minber dikildi.
Mısır hükümdarı Müeyyid Şah, Hicretin 820. veya 822. yılında yeni bir minber yaptırıp gönderince, eski minberin yerine yeni minber konuldu.
Bu minber de, Hicretin 886. yılı Ramazan'ında Mescidin ikinci kez yanışında yandı.
Bunun üzerine, halk, minberin yerini temizleyip, kerpiçten bir minber yaparak onu alçı ile sıvadılar.
Hicretin 888. yılı Recep ayına kadar, bu minber üzerinde hutbe okundu.
Recep ayının dördünde, ak taştan, mermerden bir minberyapılmak üzere kerpiç minber yıkılıp yeri adam boyuna yakın derinlikte kazı İdi. [278]
Mescidin ikinci yanışı da, Hicretin 886. yılı Ramazan ayının onüçüncü gecesi ve gecenin üçte ikisi geçtikten sonra vuku bulmuştu:
Mescidin başmüezzin ve başmüderrisi Şemsüddin Muhammed b. Hatfb kalkıp tevhid okumak üzere Mescidin doğusunda ve sağ tarafında bulunan minareye, öteki müezzinler de diğer minarelere çık¬mışlardı.
Gök, bulutla kaplı idi. Derken, gök gürlemeye başlamış, şiddetli gök gürlemeleri uykudakileri uyandırmıştı.
O sırada, düşen yıldırımlardan bazısı minarenin hilaline isabet etti. Minarenin tepesi yarıldı. Başmüezzin, olduğu yere cansız düştü, sesi çıkmadı!
Öteki minarelerde bulunan müezzinler, kendisine seslendilerse de, cevap alamadılar.
Bunun üzerine, bazıları onun yanına çıktılar, kendisini ölmüş buldular.
Mescid tavanının tepesiyle baş minare arasında ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Ravza'sının kubbesine düşen yıldırımdan, kalkan gibi bir ateş parlamıştı.
Mescid hademesi, mutad açılış ve kandil yakılış vaktinden önce, Mescidin kapılarını açtılar.
Mescidde yangın çıktığı ilan edildi.
Medine valisi, halk, Mescidde toplandılar.
İçlerinden, cesaretli ve becerikli kişiler, yangını söndürmek için, yanlarına aldıkları sularla Mescidin damına çıktılar.
Alevler iki tavan üzerinde hızlandı. Şimal ve garp taraflarını sardı.
Yangını söndürmekten âciz kaldılar.
Alınan her tedbir, yangını arttırmaktan ve daha çok alevlendirmekten başka bir işe yaramıyordu. Mescid bir ateş ve alev denizi gibi dalgalanıyordu!
Onu önleyip durdurmak için, Mescidin ön kısmının tavanlarından bazısını yıkmayı düşündüler ve bunu acele yapmaya giriştiler.
Mescid, dumanla dolmuştu.
Mescidin içine girmiş olanlar, içeride duramadılar.
Mescidin damında bulunanlar da, şimal taraflarına doğru kaçarak, yanlarındaki su kovalarının ipleriyle sarkıp Mescid dışındaki büyük kovalar ve evler üzerine inmeye başladılar.
İçlerinden bazıları düşüp öldüler. Bazıları da Mescide merdivenle indiler. İnenlerden bazısı yandı, kalanlar ise, Mescidin sahanlığına sığındılar.
Ateş onlarla Mescidin kapılan arasına gerilmişti.
Ûfî diye tanınan Şeyh Şemsüddin Muhammed b. Miskin, dumandan boğularak öldü.
Mescid hadimlerinden, yangın ve yıkıntı altında kalan fakirlerden can verenler, ondokuz kadardı. [279]
Hicretin 888. yılında Mısır sultanı Kayıtbay'ın gönderdiği minber, yıkılan kerpiç minberin yerine dik¬ildi.
Hicretin 998. yılında Sultan Murad tarafından İstanbul'da mermerden oniki basamaklı bir minber yaptırılıp Medine'ye gönderildi.
Mısır sultanının minberi de, Küba Mescidine nakledildi.
Bugün, Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidindeki yepyeni minber, işte o zaman Sultan Murad'ın İstanbul'dan göndermiş olduğu minberdir.Zeminden kapısına üç basamakla çıkılan dokuz basamaklı bu minberin külahı yaldızlı ve alemi gümüşten olduğu gibi, örtüsü kırmızı çuhadan, kapısının perdesi de yeşil atlastandı. [280]

Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Ci'râne'cien Medine'ye döndükten ve Zilkade ayının kalan son gün-leriyle Zilhicce ayını da geçindikten sonra, [281] Hicretin 9. yılı [282] Muharrem ayının hilalini görünce, [283] İslâm beldelerinden bazılarına valiler [284] ve zekat tahsil memurları gönderdi . [285]

Gönderilenlerden Bazılarının Kimler Olduğu ve Nerelere Gönderildikleri

1. Muhacir b. Ebu Ümeyye b. Muğîre, San'a'ya,
2. Ensardan Benî Beyâzaların kardeşi Ziyad b. Lebid Hadramevt'e, [286]
3. Büreyde b. Husayb veya Ka'b b. Malik Eslem ve Gıfârlara,
4. Abbâd b. Bişr el-Eşhelî Süleymlerie Müzeynelere,
5. Râfi1 b. Mekîs Cüheynelere,
6. Dahhâk b. Süfyanü'l-Ka'bî Benî Kilablara,
7. Büsr b. Süfyanü'l-Ka'bî Benî Ka'blara,
8. İbn Lübiyyetü'l-Ezdî Benî Zübyanlara,
9. Sa'd b. Hüzeymlerden birzât Sa'd b. Hüzeymlere, [287]
10. Malik b. Nüveyre Benî Hanzalelere, [288]
11. Amr b. Âs Fezârelere gönderildi. [289]
Dahhâk b. Süfyan; Benî Kilabların içlerinde dolaşarak, kendilerini Allah'a ve Allah'ın Resûlüne imana davet etti. Allah'ın Kitabını ve Resûlullahm sünnetini anlatıp kendilerinin bunlara bağlanmalarını sağladı. Zenginlerinden zekatlarını toplayıp fakirlerine dağıttı. [290]

Uyeyne b. Hısn'ın Büsr b. Süfyan'a Engel Olan Benî Temimleri Takibe Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Büsr b. Süfyanü'I-Ka'bî'yi, zekat tahsili için Huzâalardan Benî Ka'blara göndermişti.
Gönderirken de; halkın kusurları hakkında müsamahakâr davranılmasını ve zekat olarak malların en iyilerini seçip almaktan da sakınılmasın! emir ve tavsiye buyurmuştu.
Benî Tem imlerden BenîCehm ve BenîAmrb. Cündüb b. Uteyrler, Zâtü'l-Eştat'a konup orada Benî Ka'blara ait sudan birlikte yararlanmakta idiler.
Nuaym b. Abdullah en-Nahhâmü'l-Adevî; Huzâalan Zâtü'l-Eştat'ta veya Usfan üzerinde buldu. Zekatları teslim alınmak üzere davar, sığır, deve gibi hayvanların toplanmasını onlara emretti.
Huzâaların zekatları toplandı.
Benî Temimler bundan hoşlanmadılar ve:
"Bu nasıl iş?! Mallarınız boş yere elinizden alınıyor?! [291] Ne diye mallarınızı onlara veriyorsunuz?!" dediler. [292]
Savaşmak için toplandılar, yaylarını boyunlarına astılar, kılıçlarını sıyırdılar! [293]
Büsrb. Süfyan'ı zekat mallarını toplamaktan men ettiler. [294]
Huzâalar.
"Biz İslâm dinine girmiş Müslüman bir cemaatiz. Bu zekat dinimizin esaslarındandır. [295] Dinimize göre, mallarımızın zekatını vermek gerekmektedir" dediler.
Benî Temimler ise:
"Vallahi, biz, bir tek devenin bile yanımızdan ayı rıh p götürülmesine meydan vermeyeceğiz ! [296]
Vallahi, zekat memuru hiçbir zaman zekat almak için develerin yanına yanaşamayacaktır!" dediler.
Zekat tahsil memuru, Benî Temimlerin bu tutum ve davranışlarını görünce, onlardan korkarak geri döndü.
O zaman, İslâmiyet Araplar arasında tamamıyla yayılmamış bulunuyordu.
Araplardan, henüz Müslüman olmayan kabileler vardı.
Bununla birlikte, onlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke ve Huneyn'de yaptığına bakarak, kılıçtan geçirilmekten korkuyorlardı.
Zekat tahsil memuru Büsr, Medine'ye dönüp durumu Peygamberimiz Aleyhisselama arzetti ve:
"Yâ Rasûlalları! Ben üç kişinin başında bulunuyordum.
Huzâalar, Benî Temimlerin üzerine yürüdüler ve:
'Eğer akrabamız olmasaydınız, kolay kolay yurdunuza dönemezdiniz, kavuşamazdınız!
Siz, Resûlullahın mallarımızın zekatlarını alacak memuruna engel olmaya kalkışmakla Muhammed Aleyhisselamın düşmanlığını hem bizim üzerimize, hem kendi üzerinize çekeceksiniz!1 diyerek onları kendi yurtlarından çıkardılar.
Bunun üzerine, Benî Temimler dönüp kendi yurtlarına gittiler" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yapılmayacak birşeyi yapan şu kavmin hakkından kim gelir?" buyurdu ve ilk görüştüğü kişi Uyeyne b. Hısn oldu.
Uyeyne b. Hısn:
"Vallahi, ben onlara yeterim!
Hemen onların arkalarına düşer, (Yebrin'e) ulaşsalar bile, inşaallah onları bulur, sana getiririm!
Sen de, ya haklarında dilediğini işlersin, ya da onlar Müslüman olur, kurtulurlar!" dedi. [297]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, onu Hicretin 9. yılında, Muharrem ayında elli süvarinin başına geçirip Benî Temimleri takibe gönderdi. [298]
Gönderilen süvariler arasında ne bir Muhacir, ne de bir Ensarî vardı.
Uyeyne b. Hısn; yanındaki süvarilerle geceleri gidiyor, gündüzleri gizleniyordu. [299]
Rekûbeye ve oradan da Arc'a varıp ulaştı. [300]
Yebrin; Benî Sa'd yurtlarının en yukarılarıdır. [301]
Rekûbe de; Mekke ile Medine arasında bir yokuş olup, Arc'ın yanındadır. [302]
Uyeyne b. Hısn, Arc'da Benî Temimlerin Süleym oğulları toprağına geçtiklerini haber alınca, arkalarından gitti, onları Süleym oğulları yurdunda buldu.
BenîTemimleryüklerini çözmüşler, hayvanlarını salmışlardı.
Çadırlar bozuk düzendi. Çadırların içlerinde kadın ve çocuklardan başka kimse yoktu. [303]
O sırada, Benî Temimlerden bir cemaat gördüler. [304]
Hemen onlara saldırdılar. [305] Onbir kişi yakaladılar.
Orada onbir kadınla otuz çocuk da bulup esir aldılar ve Medine'ye döndüler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, esirlerin Remle binti Hâris'in konağında tutulmalarını emretti. [306]
Esir alınan kadınlar arasında:
1. Esma binti Malik,
2. Ke's binti Eriyy,
3. Necve binti Nehd,
4. Cümey'a binti Kays,
5. Amre binti Matar bulunuyordu. [307]

Medine'ye Gelen Benî Temim Heyetinin Hitabet ve Şiirde Peygamberimiz Aleyhisselamın Hatip ve Şairleriyle Yarışmaya Kalkışmaları

Uyeyne b. Hısn'ın te'dib baskını yapıp onlardan aldığı esirlerle Medine'ye dönüşünden sonra, Benî Temimlerden doksan veya seksen kişilik bir heyet Medine'ye geldi. [308]
Çok kalabalık olan Benî Temim heyetinin içinde eşraf ve liderleri de bulunuyordu. [309] BenîTemim heyetinden bazı kişilerin isimleri:
1. Utarid b. Hâcib b. Zürâre,
2. Akra1 b. Habis,
3. Zibrikan b. Bedir,
4. Amr b. Ehtem. [310]
5. Habbab (Hutat) b. Yezid, [311]
6. Nuaym b. Yezid (Sa'd),
7. Kays b. Haris,
8. Kays b. Âsım, [312]
9. Riyah b. Haris b. Mücaşi', [313]
10. Rebia b. Ruf ey1,
11. Sebre b. Amr,
12. Ka'ka' b. Ma'bed,
13. Verden b. Muhriz,
14. Malik b. Amr,
15. Firas b. Habis... [314]
Benî Temim heyeti, öğleden önce gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidine girdiler.
Mescide girince, esirlerin durumunu sordular. Kendilerine haber verildi. Götürülüp esirler gösterildi.
Kadınlar ve çocuklar, onları görünce, ağlamaya başladılar.
Benî Temim heyeti, tekrar Mescide döndü.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz.Âişe'nin odasında bulunuyordu. [315]
Bilal-i Habeşî, öğle ezanını okudu. Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescide gelmesi¬ni bekliyorlardı. [316]
Heyet, Peygamberimiz Aleyhisselamın gecikmesinden, sabırsızlanmakta idiler [317] ve Peygamberimiz Aleyhisselamın odalarının arkasından: [318]
"Ey Muhammedi Çık artık yanımıza!" diyerek bağırdılar. [319]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların bu bağırıp çağırmalarından rahatsız oldu. [320]
Bunun üzerine, inen âyette şöyle buyuruldu:
"Hücrelerin arkasından sana bağıranlar ki, muhakkak, onların çoğu aklı ermeyenlerdir." [321]
Bilal-i Habeşî, onların yanına vardı ve:
"Resûlullah Aleyhisselam şimdi çıkacaktır!" dedi.
Benî Temim heyeti seslerini yükseltmeye, ellerini birbirine çarpmaya başladılar. [322]
Peygamberimiz Aleyhisselam, heyetin yanına çıktı. [323]
Bilal-i Habeşî, hemen kamet getirmeye başladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, heyetin yanında ayakta durup, Bilal-i Habeşî kameti bitirince namaza yöneldi.
Beni Temim heyeti:
"Bizi dinleyesin diye, sana hatibimizi ve şairimizi getirmiştik!?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi. Müslümanlara öğle namazının farzını kıldırıp hücresine döndü. [324]
Akra' b. Habis:
"Yâ Muhammedi Yâ Rasûlallah!" diye bağırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam cevap vermedi.
Akra' b. Habis:
"Yâ Rasûlallah! Haberin olsun ki, benim övüşüm süsler, yerişim de kusurlar!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Böyle olan, ancak Yüce Allah'tır! Onun övdüğü aziz, yerdiği de zelil olur!" buyurdu. [325]
İki rekat namaz kıldıktan sonra, çıkıp Mescidin avlusunda oturdu. [326] Benî Temim heyetine:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:37 pm

"Siz ne istiyorsunuz?" diye sordu.
H eyet:
"Biz Temim halkındanız! Seninle şiir ve övünme yarışı yapalım diye şairimizi ve hatibimizi getirdik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Biz ne şiirle gönderildik, ne de övünmekle emrolunduk!
Fakat, haydi, neyiniz varsa getirin de görelim?" buyurdu. [327]
Benî Temim heyeti:
"Yâ Muhammedi Biz seninle övünme yansı yapmak üzere geldiğimize göre, şairimize ve hatibimize izin ver!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hatibinize izin verdim, konuşsun bakalım!" buyurdu.
Bunun üzerine, Utarid b. Hâcib ayağa kalktı ve:
"Üzerimizde fazi u keremi bulunan Allah'a haımd olsun; ki, O buna layı kür.
O bizi hükümdar yapmış, bize pek çok mal ve servet bağışlamıştır.
Biz onlarla iyi işler yapıyoruzdur.
O, bizi doğu halkının en güçlüsü, sayıca en çoğu, savaşa da en kolay, en çabuk hazırlananı kılmıştır.
Halk içinde, bizim gibi kim var?
Halkın reisleri ve faziletlileri biz değil miyiz?
Bizimle fazilet yarışına çıkacak kim ise, saydıklarımızın bir benzerini saysın döksün bakayım?
Biz, isteseydik, sözümüzü daha da uzatabilirdik.
Fakat, biz, bize verilenler üzerinde sözü uzatmaktan utanırız!
Ben bu sözü sözümüz gibi bir söz, işimizden daha üstün bir iş varsa, getirin de görelim diye söylüy¬orum!" dedikten sonra, oturdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan Sabit b. Kays b. Şemmas'a:
"Kalk da, şunun hutbesine karşılık ver!" buyurdu. [328]
Sabit b. Kays, Benî Temim hatibine karşı ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Söyleyeceği şey hakkında, önceden hiçbir hazırlığı yoktu. [329]
Hemen ayağa kalktı ve:
"Hamd Allah'a yaraşır.
Ben O'na hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Ona inanır ve güvenirim.
Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve O'nun Bir olup, eşi ortağı olmadığına şehadet ederim.
Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna da şehadet ederim! [330]
Hamd olsun O Allah'a ki, gökleri ve yeri yaratan, göklerde ve yerde hükmünü yürüten O'dur!
O'nun kürsiyy-i ilmi herşeyi kuşatmıştır.
Hiçbir şey yoktur ki, O'nun fazi u kereminin eseri olmasın!
Bizim hakim oluşumuz da, O'nun kudreti eseridir.
O, yarattıklarının en hayırlısını seçerek peygamber göndermiştir ki, o Peygamber, baba soyu yönünden insanların en şereflisi, söz yönünden en doğru sözlüsü, ana soyu yönünden de en üstünüdür!
Allah ona Kitabını indirmiş, onu kullarının emîni ve güvencesi, cihanın da güzidesi ve seçkini kılmıştır!
Sonra, o Peygamber, insanları Allah'a imana davet etmiştir.
Allah'ın Resûlüne, ilk önce, kavminden ve akrabasından, soy sopça insanların en şereflisi, şekil ve suretçe en güzeli, iş ve gidişatça insanların en hayırlısı, [331]akılca da insanların en büyüğü ve üstünü olan [332] Muhacirler iman etmişlerdir.
Bundan sonra, Resûlullah Aleyhisselamın davet ettiği ve davetine icabet eden insanların ilki de biz olmuşuzdur.
Biz, Allah'ın yardımcıları ve Resûlünün vezirleriyizdir! [333]
Hamd olsun Allah'a ki, bizleri Kendisinin yardımcıları, Resûlünün vezirleri, dininin de yayılma ve yer¬leşme vasıtası kılmıştır! [334]
Biz, Allah'a iman ettirinceye, 'Lâ ilahe illallah!' dedirtinceye kadar, insanlarla çarpışacağız!
Allah'a ve Resûlüne iman eden, malını ve canını bizden korumuş olur!
Kâfirlik yolunu tutanlar ile ise, bu yolda, Allah yolunda sonuna kadar savaşacağız!
Öylelerini öldürmek, bize göre, kolaydır!
Ben bu sözü söyler, Allah'tan kendim ve bütün erkek kadın mü'minler için yarlıganmak dilerim! [335]
Selam olsun size!" dedi. [336]
Benî Temim heyeti:
"Yâ Muhammedi Şairimize de izin ver, şiirini okusun!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam izin verdi. [337]
Zibrikan b. Bedir, ayağa kalkıp sekiz beyitiik şiirini okudu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hassan b. Sabit'e:
"Kalkyâ Hassan! Şu adamın şiirine karşılıkver! [338]
Yüce Allah, Resûlünü savunurken, Hassân'ı muhakkak destekler!" buyurdu. [339]
Hassan b. Sabit ayağa kalkıp aynı vezin ve kafiyede söylediği uzunca bir şiirle Zibrikan'a karşılık verdi. [340]
Sabit b. Kays'ın Benî Temimlerin hatibini bastıracak derecede hutbe irad ve Hassan b. Sabit'in de Benî Temimlerin şairini bastıracak derecede şiir inşad etmesi, Peygamberimiz Aleyhisselamı ve Müslümanları sevindirdi. [341]
Hassan b. Sabit şiirini okuyup bitirdiği zaman, Akra' b. Habis, Peygamberimiz Aleyhisselam hakkın¬da:
"Bu zât, muhakkak, muvaffak olacaktır! [342]
Vallahi, o, Allah tarafından da destekleniyordur! [343]
Onun hatibi, bizim hatibimizden daha iyi hatibdir.
Onun şairi, bizim şairimizden daha iyi şairdir! [344]
Onlarınkinin sesleri, bizimkilerin seslerinden daha yüksek, daha gürdür! [345]
Bizim hatibimiz konuştu. Onların hatibi, daha gür ve yüksek sesli idi.
Bizim şairimiz, şiirini inşad etti. Onların şairi, daha gür ve yüksek sesli ve daha güzel sözlü idi.
Ben bu işin ne olduğunu anlayamadım!" dedi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına yaklaştı ve:
"Şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! Sen de Allah'ın Resûlüsün!" diyerek Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bundan önceki tutum ve davranışın sana zarar vermez!" buyurdu. [346]
Benî Temim heyetinin hepsi Müslüman oldular. [347]
Yüce Allah onlardan razı olsun! [348]

Benî Temim Heyetine Bahşiş Verilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Temim heyetinin bahşişlerinin verilmesini emretti.
Her biri, Bilal-i Habeşî'den caizelerini (bahşişlerini) aldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sizden, caizesini vermediğimiz bir kimse kaldı mı?" diye sordu.
"Ağırlıkların yanında bir genç kaldı" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onu da gönderiniz, caizesini alsın!" buyurdu. [349]
Kays b. Âsim:
"Yâ Rasûlallah! O, ağırlıklarımızın yanında kalan bir çocuktur. [350] Şeref ve mevki sahibi değildir!" dedi. [351]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olsun! O, heyet ile gelmiştir. Bahşiş almaya hakkı vardır!" buyurdu. [352]
Bu genç, Amr b. Ehtem idi. [353]
Amr b. Ehtem; söylediği bir şiirde, Kays b. Âsım'ı kendisi hakkındaki sözü ve davranışından dolayı kınamış ve yermiştir. [354]
Benî Neccar kadınlarından birisi:
"O gün, Bilal-i Habeşî'den onikişer buçuk ukiyye caizelerini alırlarken, Benî Temim heyetine bakıy¬ordum.
Onların en küçüğü olan bir gence de, o zaman, beş ukiyye verildiğini gördüm" demiştir. [355]

Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'in Allah Tarafından Uyarılışı

Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Bunlara Ka'ka1 b. Zürâreyi vali ve kumandan tayin buyursan?" dedi.
Hz. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Hayır! Sen onlara Akra1 b. Hâbis'i vali ve kumandan tayin buyur!" dedi.
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'e:
"Sen bana ancak muhalefet etmek istiyorsun" deyince, Hz. Ömer:
"Hayır! Ben sana muhalefet etmek istemiyorum" dedi ve birbirleriyle tartışmaya başladılar ve hatta, sesleri yükseldi.
Az kalsın, ikisi de helak olacaklardı. [356]
Haklarında inen âyetlerde şöyle buyuruldu:
"Ey iman edenler! Allah'ın ve Resûlünün huzurunda, sözde ve işte öne geçmeyiniz! Allah'tan korkunuz!
Çünkü, Allah, herşeyi hakkıyla işiten ve bilendir.
Ey mü'minler! Seslerinizi Peygamberin sesinden üstün çıkarmayınız! Birbirinize bağırdığınız gibi, ona sözle bağırmayınız!
Yoksa, haberiniz olmadan, amelleriniz boşa gider!" [357]
Bu hadiseden sonra, Hz. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın huzurunda konuştuğu zaman sesi¬ni o kadar kısardı ki, Peygamberimiz Aleyhisselam onun sözünü işitemez, ne söylediğini kendisine sorardı. [358]

Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da
Müslüman Olmalarını Sağlayışı

Haris b. Dırâru'l-Huzâî, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelmiş, Peygamberimiz Aleyhisselam kendisini İslâmiyete davet edince Müslüman olmuş ve:
"Yâ Rasûlallah! Beni kavmimin yanına geri çevir de, onları İslâmiyete davet edeyim ve Müslüman olanların zekatlarını toplayıp filan zaman sana göndereyim!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onu, zekatlarını toplamak üzere Benî Mustalıklara gönder¬mişti. [359]
Benî M ustalıklar, Huzâalardan bir oymak olup, Ezdîve Kahtânî idiler. [360]
Benî Mustalıklar Müslüman oldular, meydanlarında mescidleryaptılar. [361]
Yüce Allah hepsinden razı olsun!
Haris b. Dırâr, Benî Mustalıklardan, mallarının zekatlarını topladı.
Gönderme zamanı geldiği halde Peygamberimiz Aleyhisselamın elçisinin gelmediğini görünce, bu hususta Allah ve Resûlünü kızdıracak bir hadise çıktı sandı.
Kavminin ileri gelenlerini toplayıp, onlara:
"Resûlullah Aleyhisselam bana bir vakit tayin etmiş ve o zaman elçisini gönderip yanımdaki zekatı aldıracağını söylemişti.
O vakit gelmiş olduğu halde, Resûlullah Aleyhisselamın elçisi gelmemiştir.
Resûlullah Aleyhisselam sözünden döner değildir.
Kendisinin, elçisini yanında tutup salmayacağını da sanmıyorum.
Herhalde, bu iş yüzünden bir kızma vardır.
Geliniz, Resûlullah Aleyhisselamın yanına gidelim" dedi.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, Velid b. Ukbe b. Muayt'ı Haris b. Dırâr'ın yanındaki zekat mallarını teslim almak üzere, Benî Mustalıklara göndermişti. [362] Ki, bu, Hicretin 9. yılında idi. [363]
Benî Mustalıklar, Velid b. Ukbe'nin geldiğini işitince, sevindiler.
İçlerinden yirmi kişi, onu develer ve davarlarla karşılamaya çıkülar. [364] Fakat, ne deve, ne de davar teslim edilecek bir kimse göremediler! [365]
Velid b. Ukbe, Benî M ustalıkların irtidad ettiklerini, Müslümanlıktan döndüklerini ve zekat vermek¬ten kaçındıklarını haber almış, onların kendisini silahlı olarak karşılamaya çıktıklarını görünce de, kork¬muştu. [366] Şeytan, kalbine, Benî Mustalıkların kendisini öldürmek istedikleri şüphesini, korkusunu da düşürmüştü. [367]
Benî Mustalıkların karşılayıcılarını uzaktan görür görmez, daha yanlarına varmadan, izi sıra geri döndü.
Benî Mustalıkların silahlandıklarını ve kendisinin zekatı toplamasına engel olduklarını Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. [368]
"Yâ Rasûlallah! Haris beni zekat toplamaktan men etti ve öldürmek istedi. [369]
Benî Mustalıklar seninle çarpışmak için toplanmışlar!" dedi. [370]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Beni Mustalıklara göndermek üzere askerî bir birlik hazırladı. [371]
Benî Mustalıklar bunu haber alınca, Velid b. Ukbe'yi karşılamış olan heyet acele Medine'ye geldi. [372]
Medine'de, kendilerine gönderilmek üzere bulunan İslâm birliğiyle karşılaştılar.
İslâm birliği, Haris b. Dırâr'ı görünce:
İşte, Haris!" dediler.
Haris b. Dırâr, onlara:
"Sizler kimlerin üzerine gönderiliyorsunuz?" diye sordu.
"Senin üzerine!" dediler.
Haris b. Dırâr
"Ne için benim üzerime gönderiliyorsunuz?" diye sordu.
"Resûlullah Aleyhisselam sana Velid b. Ukbeyi göndermişti.
Onun söylediğine göre; sen onun zekatı toplamasına engel olmuş ve kendisini de öldürmek istemişsin!" dediler.
Haris b. Dırâr
"Hayır! Muhammed'i hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; ben kat'iyyen ne onu (Velid b. Ukbe'yi) gömnüşümdür, ne de o benim yanıma uğramıştır!" dedi.
Haris b. Dırâr Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen zekatın toplanmasına engel olmuşsun, elçimi de öldürmek istemişsin, öyle mi?" diye sordu.
Haris b. Dırâr
"Hayır! Seni hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; ben ne elçini gör-müşümdür, ne de o benim yanıma uğramıştır! Benim şimdi gelişim, ancak, Resûlullahın elçisinin bize gönderilmeyişinden ve bunun da Yüce Allah ve Resûlünün gazabından ileri gelmiş olmasından kork¬tuğum içindir!" dedi. [373]
Benî Mustalık heyeti de:
"Yâ Rasûlallah! Sor o elçine! Bakalım bizimle hiç konuşmuş mudur?" dediler.
Benî Mustalık heyetiyle konuştuğu sırada, Peygamberimiz Aleyhisselamı vahiy hali bürüdü!
Hucurat sûresinin inen 6. âyetinde şöyle buyuruldu:
"Ey mü'minler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse, onu tahkik ediniz!
Yoksa, bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da, yaptığınıza pişman olursunuz!"
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Mustalık heyetine:
"Sizin yanınıza kimi göndermemi istersiniz?" diye sordu.
Benî Mustalık heyeti:
"Abbâd b. Bişr'i gönder!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Abbâd! Onlarla birlikte git! Onlardan, mallarının zekatlarını al! Mallarının en iyilerini seçip almak¬tan sakın!" buyurdu.
Abbâd b. Bişr, Benî Mustalıkların yanında on gün kaldı. Onlara Kufân-ı Kerîm okuttu. İslâm şeriat¬larını öğretti.
Ne hakkı zayi ettirdi, ne de onların hakkına tecavüz etti.
Sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndü. [374]

Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu

Benî Esedler Huzeyme b. Müdrikelerden birçok oymakları bulunan büyük bir kabile olup, yurtları Necd bölgesinde Kerec'e doğru uzanmakta idi.
Tayyi1 kabilesine komşu idiler. [375]
Benî Esed b. Huzeymeler toplanıp Peygamberimiz Aleyhisselama bir heyet göndermeyi karar¬laştı rdılar. [376]
Hicretin 9. yılının başında (Muharrem ayında) Benî Esedlerden on kişilik bir heyet Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi. [377]
İçlerinde:
1. Hadramî b. Âmir,
2. Dırâr b. Ezver,
3. Vâbısa b. Ma'bed,
4. Katâde b. Kâif,
5. Seleme b. Hubeyş,
6. Tulayha b. Huveylid,
7. Nekâde b. Abdulmelik b. Halef, [378]
8. Ebu Muk'ıd [379] ile BenîZeyne (Benî Maliklerden de bazı kimseler bulunuyordu. [380]
Hadramî b. Âmir, Benî Zeynel erdendi. [381]
Kavminin ulusu, lideri, [382] Benî Esed heyetinin de başkanı idi. [383] Kendisi şairdi. [384]
Dırâr b. Ezver de, Benî Zeynelerdendi. [385] Tanınmış süvarilerden, babayiğitlerden ve şairlerdendi. Yayılır 1.000 devesi vardı . [386]
Vâbısa b. Ma'bed, yufka yürekli, gözü yaşlı bir adamdı. Çok ağlar, gözünün yaşını tutamazdı. [387]
Tulayha b. Huveylid, Benî Esedlerin namlı süvarilerinden, babayiğitlerinden idi. Benî Esedler, onun başında toplanırlardı. [388]
Katâde b. Kâif bâdiyede oturur, Hicaz halkından sayılırdı. [389]
Benî Esed heyeti Medine'ye geldiği sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam Mescidde ashabıyla bir¬likte oturuyordu. [390]
Peygamberimiz Aleyhisselama selam verdiler [391] ve:
"Yâ Rasûlallah! Biz, Allah'ın Bir olduğuna, eşi ortağı olmadığına, senin de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ediyoruz!" dediler. [392]
Hadramî b. Âmir:
"Yâ Muhammed! [393] Yâ Rasûlallah! [394] Sen bize hiçbir elçi, hiçbir askerî birlik salmam işken, biz şu kıtlık yılında, karanlık gecelerde yolculuk ederek kendiliğimizden sana geldik! [395]
Yâ Rasûlallah! Başka Araplar seninle çarpıştılar, biz çarpışmadık! [396]
Biz, gerimizdekilerin de temsilcileriyiz! [397]
Biz Huzeymeler, senin için toplanmışızdır ve sendenizdir.
Bizim koruyuşumuz, çok koruyucudur.
Bizim kadınlarımız, kocalarına sevgi gösterirler.
Oğullarımız da, çok iyi binici ve çok babayiğit ve kahramandırlar" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Esed heyetini İslâmiyete davet etti.
Benî Esed heyeti:
"Mallarımızın zekat ve sadakalarını kendi fakirlerimize vermek, yurtlarımızda kuraklık ve kıtlık olduğuna göre, başka yerlere göçmek üzere Müslüman oluyoruz!" dediler, Müslüman oldular, Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at ettiler. [398]
Dırâr b. Ezver, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Uzat elini de, sana İslâmiyet üzerine bey'at edeyim!" dedi . [399]
Peygamberimiz Aleyhisselam, heyet içinde Benî Zeynelerden olanlara, "Sizler kimsiniz?" diye sordu.
Onlar:
"Biz, Zeyne (At Çulları) oğullarıyız!" dediler. [400]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların isimlerini değiştirmek istedi. [401]
"Siz, Rişde oğullarısınız!" buyurdu.
Zeyne oğulları:
"Biz, babamızın ismini bırakmayız! Benî Muhavvele gibi olmak istemeyiz!" dediler. [402]
Akıllarının kısalığı yüzünden, Peygamberimiz Aleyhisselamın teklifine yanaşmadılar. [403]
Peygamberimiz Aleyhisselam Benî Abduluzzâ b. Gatafanların ismini Benî Abdullah b. Gatafanlar olarak değiştirdiği zaman, Zeyne oğulları:
"Onlar, Muhavvele oğulları!" diyerek ayıplamış ve kınamışlardı. [404]

Benî Esed Heyetinin Peygamberimizden Iyafet ve Kehanetin Hükmünü Sormaları

Benî Esed heyeti; lyafet, kehanet ve taşlan işaretleyip onları avuçlarında sallayarak mânâlar çıkar¬mak... gibi şeyler hakkında ne Duyurulduğunu Peygamberimiz Aleyhisselamdan sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onları bütün bunlardan nehiy ve men etti. [405]
lyafet; kuşları "Kışt!" diye azarlayarak kişleyip, onların isimlerinden, seslerinden, iniş ve geçiş¬lerinden uğurlulukveya uğursuzluk çıkarmaya çalışmak demektir ki, bu, Arapların çokça yapageldikleri âdetlerindendi. [406]
Kehanet; gaybdan haber vermek, falcılık ve bakıcılık yapmak; [407]
Kâhin de; gelecek zamanda olacak şeylerden haber veren ve kâinatın sırlarına, gayb ilmine vâkıf olduğunu iddia eden kimse demektir. [408]
Kâhinler; kendilerinin cinlerden tabileri bulunduğunu, onların görünüp kendilerine haberler getirdik¬lerini söylerlerdi. [409]
Benî Esed heyeti:
"Biz, Cahiliye devrinde bütün bu işleri yapardık! Geri kalan şey hakkında ne buyurursun?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nedir o geri kalan şey?" diye sordu.
Benî Esed heyeti:
"Hat (remil atma) ilmi!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onu, peygamberlerden bir peygamber çizerdi. Kimin çizgisi onunkine uyarsa, isabet edebilir" buyurdu. [410]

Benî Esed Heyetine Kur'ân-ı Kerîm Öğretilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Esed heyetine Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmelerini emretti. Onlarda, Kur'ân'ı, [411] farzları [412] öğrenmek için, günlerce oturdular. [413]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hadramî b. Âmir'e Abese ve A'lâ sûrelerini kendisi öğretti. [414]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kendisine Bağışlanan Deve ve Onu Bağışlayan ve Getiren Hakkındaki Bereket Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Esed heyetinden Nekâde b. Abdullah'a:
"Ey Nekâde! Kendim için, binmeye elverişli, sütlü, yanında yavrusu bulunmayan bir deve istiyorum" buyurmuştu.
Nekâde, kendi develeri arasında böylesini araştırdı, bulamadı. Amcasının oğlu Sinan'ın yanında buldu. Sürüp Peygamberimiz Aleyhisselama getirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, devenin memesini eliyle sığadı ve Nekâde'yi çağırdı, deveyi sağ¬masını ona emretti.
Nekâde deveyi memesinde biraz süt kalıncaya kadar sağdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Nekâde! Bırak, hepsini sağma! Biraz kalsın ki, o, arkada kalan sütün inmesini sağlar!" buyur¬du.
Peygamberimiz Aleyhisselam, sağılan sütten içti. Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabı da içtiler. Artanını da Nekâde içti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Allah'ım! Develer içinde bu deveyi ve onu bağışlayanı mübarek kıl!" diyerek dua edince, Nekâde:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Onu getireni de duana kat!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onu getireni de mübarek kıl!" duasını da duasına ekledi. [415]

Benî Esed Heyetinin Uyarılışı

Benî Esed heyetinden bazılarının kendiliklerinden gelip savaşsız Müslüman olduklarını Peygamberimiz Aleyhisselamın başına kakmaları Yüce Allah tarafından hoş karşılanmamış, kendileri şöyle uyarılmışlardır:
"Onlar, İslâm'a girdiklerini senin başına kakıyorlar!
Onlara de ki: 'Müslümanlığınızı benim başıma kakmayınız! Bilakis, sizi imana muvaffak kıldığı için, Allah sizi minnet altında bırakır; eğer siz 'İnandık!' demenizde sadık kişiler iseniz!" [416]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kudâî b. Amr'ı Benî Esedlere Vali Tayin Edişi ve Benî Esedler
İçin Bir Yazı Yazdırışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Uzrelerden olan Kudâî b. Amr'ı Benî Esedlere vali tayin etti.
Benî Esedler için de bir yazı yazdırdı ve o yazıda şöyle buyurdu:
"Bismillâhirrahmânirrahîm
Muhammed Peygamberden Benî Esedlere!
S elam ün aleyküm.
Size olan nimetinden dolayı Allah'a hamd ederim ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur.
Bundan sonra, derim ki:
Siz, Tayyi' kabilesinin sularına ve topraklarına yaklaşmayacaksınız! Çünkü, onların sularına ve topraklarına girmeniz size helâl değildir. Ancak, kendilerinin içeri alacakları kimseler, bundan müstes¬nadır.
Muhammed'in emrini dinlemeyen kimseler, onun himayesinden uzak kalırlar.
Benî Esedlerin işlerine Kudâî b. Amr baksın!
Bu yazıyı Hal id b. Saîd yazdı ." [417]

Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Taiflileri kuşattığı sırada, Urve b. Mes'ud ile Gaylan b. Seleme, Taif savunması için debbâbe, mancınık vesaire yapma sanatını öğrenmek üzere Cüreş'te bulunuyordu. [418]
Peygamberimiz Aleyhisselam Taif'ten ayrıldıktan sonra Urve b. Mes'ud Taife dönmüş; bir müddet, debbâbe, büyük küçük mancınıklar yapmakla uğraşmış; [419] nihayet, Yüce Allah onun kalbine İslâmiyet sevgisi düşürmüştü. [420]
Urve b. Mes'ud, Hicretin 9. yılı Rebiülevvel ayında Medine'ye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanı¬na gel di . [421] Müslüman oldu. [422]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun Müslüman oluşuna çok sevindi.
Urve b. Mes'ud, Medine'de Hz. Ebu Bekir'in evine inmişti.
Muğîre b. Şube, amcasını, kendi evine götürülünceye kadar, bırakmadı. [423]
Muğîre b. Şube, Urve b. Mes'ud'un yeğeni idi. [424]
Urve b. Mes'ud:
"Yâ Rasûlalları! Bana izin ver de, kavmimin yanına gidip onları İslâmiyete davet edeyim.
Vallahi, ben gelip geçmiş dinler içinde bunun gibisini görmedim! Ben ashab ve kavmimin yanına öyle hayırlı bir varışla varacağım ki, hiçbir kimse hiçbir zaman kavmine benim varışım gibi varmaya¬caktır!" dedi. [425]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Taif halkının öteden beri onurlanıp büyüklenip Müslümanlıktan kaçındıklarını bildiği için: [426]
"Onlar seni öldürürler!" buyurdu. [427]
Urve b. Mes'ud:
"Yâ Rasûl ali ah! Ben onlara öz evlatlarından daha sevgiliyimdir!" dedi. [428]
Gerçekten de, Urve b. Mes'ud, Taif halkı içinde sevilir, sayılır, sözü dinlenir bir zât idi. [429]
Onu Kureyş müşrikleri de böyle kabul ederlerdi.
Kur'ân-ı Kerîm'de açıklandığına göre, Kureyş müşrikleri:
"Şu Kur'an (indirilecekse) iki memleketin birinden, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" demişlerdi. [430]
İki memleketin biri Mekke, diğeri Taif'ti.
Kureyş müşriklerinin büyük adamlardan maksatları da, Mekke'deki Velid b. Muğîre ile Taifteki Urve b. Mes'ud gibi kişilerdi. [431]
Urve b. Mesud, simaca, İsa Aleyhisselamı andırırdı. [432]
Urve b. Mes'ud, Taiflileri İslâmiyete davet için izin verilmesi hakkındaki dileğini tekrarladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, yine:
"Onlar seni öldürürier! [433] Onlar seni öldürürler diye korkuyorum!" buyurdu. [434]
Urve b. Mes'ud:
"Yâ Rasûlallah! Onlar, beni uykuda bulsalar uyandırmaz, uyandırmaya kıyamazlar!" dedi. [435] Onların yanlarına gitmek üzere üç kez için istedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eh, gitmek istiyorsan, git!" buyurdu. [436]
Urve b. Mes'ud, aralarındaki mevkii sebebiyle Taiflilerin kendisine aykırı davranmayacaklarını, karşı koymayacaklarını umuyordu. [437]
Urve b. Mes'ud kalkıp Taife doğru yola çıktı. Beş gün gittikten sonra akşamleyin kavmine ulaştı, hemen evine girdi. [438]
Taifliler, Urve'nin Rabbe putuna uğramadan, onu ziyaret etmeden evine girişinden hoşlanmadılar, ondan kuşkulandılar.
Sonra da, kendi kendilerine:
"Yolculuk hali onu bundan alıkoymuş olabilir!" dediler. [439]
Sakîf kavmi Urve'nin evine geldiler, onu Cahiliye ve müşriklik devrinin selamıyla selamladılar. [440]
Urve b. Mes'ud, onlara karşı müşriklik selamını tanımayan, ondan hoşlanmayanların ilki oldu [441] ve:
"Bana 'Esselâmü aleyküm!' diyerek, [442] Cennetliklerin selamıyla selam vermenizi size tavsiye eder¬im" dedi. [443]
Sonra da, onları Müslümanlığa davet etti:
"Ey kavmim! Siz beni herhangi bir kötülükle suçlayabilir misiniz?
Siz, benim soy sopça en seçkininiz, servetçe en zengininiz, cemaatçe de en güçlünüz olduğumu biliyor değil misiniz?
Beni, İslâmiyete girmeye sevkeden, ancak, başkalarının göremediği şeyi benim onda görmüş olmamdır!
Gelin, öğüdümü dinleyin! Bana aykırı davranmayın!
Vallahi, benim size getirip sunduğum şeyden daha üstününü, hiçbir elçi kavmine getirip sun¬mam ıştır!" dedi.
Fakat, Sakîfler ona hakaret ettiler.
Onun çevresini sardılar ve:
"Lâfa andolsun ki; zaten senin Rabbe'ye yaklaşmadığın ve onun yanında saçını kazıtmadığın zaman, dininden ayrılmış olduğun bizim içimize doğmuştu!" dediler. [444]
Urve b. Mes'ud onlara karşı çok yumuşak davrandı.
Taifliler ise, toplanıp onun hakkında yapacakları şeyi kararlaştırmak üzere yanından ayrıldılar.
Urve b. Mes'ud, tanyeri ağarmaya başladığı zaman, [445] köşkünün üzerine çıktı. [446]
Namaz için ezan okudu. [447]
Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna [448] şehadet etti. [449]
Kendisinin Müslüman olduğunu açıkladı ve Taif halkı olan Sakîfleri İslâmiyete davet etti. [450]
Taifliler, her köşeden, ona doğru vardılar. [451] Her taraftan, onu oka tuttular. [452]
Benî Maliklerden Benî Salim b. Malik'in kardeşi Evs b. Avfın attığı ok, Urveye isabet etti.
Oku Ahlâftan Benî Attâb b. Maliklerden Vehb b. Cabir adındaki kişinin attığı da sanılmıştir. [453] Urve b. Mes'ud da Ahlâftan (yani Sakîflerin başka kabilesinden) idi. [454]
Atılan ok U rve b. Mes'ud'un bilek damarını kesti. Kan dindirilemedi.
Okun Evs b. Avf tarafından atıldığı gerçekleştiği için; [455] Gaylan b. Seleme, Kinane b. Abdi Yal il, Hakem b. Amr ve Ahlâfın diğer ileri gelenleri silahlandılar, çarpışmak için yığınak yaptılar ve:
"Ya Benî Maliklerin başkanlarından on kişi öldürüp Urve'nin öcünü alacağız,ya da en son fendimize kadar öleceğiz!" dediler. [456]

Urve b. Mes'ud'un Kanını Bağışlayıp Kabile Arasındaki Kan Dâvâsını Önleyişi ve Yakınlarına Vasiyeti

Urve b. Mes'ud'a:
"Kanın hakkında ne yapılmasını uygun görürsün?" diye soruldu. [457]
Urve b. Mes'ud, iki tarafın yapmaya kalkıştıkları şeyi görünce, kendi kavim ve kabilesine:
"Sakın benim yüzümden çarpışmaya kalkmayınız!
Çünkü, ben bu hususta aranız düzelsin diye kanımı bağışlamış bulunuyorum. [458]
Bu bir şereftir ki; Allah beni bununla şereflendirmiştir!
Bu bir şehitliktir ki, bunu bana Allah göndermiştir. [459]
Ben şehadet ederim ki; Muhammed, Allah'ın Resûlüdür!
O, sizin beni öldüreceğinizi de bana önceden haber vermişti!" dedi. Sonra da, yakınları olan cemaate: [460]
"Resûlullah Aleyhisselamın yanında şehit olup, yanınızdan ayrılmadan önce Taif dışına gömülmüş bulunan şehitlerin yanına beni de gömmenizden başka, hakkımda yapacağınız birşey yoktur!" dedi. [461]
Urve b. Mesud'u, vasiyeti üzerine, Taif şehitlerinin yanına gömdüler.
Yüce Allah ondan razı olsun!
Urve b. Mes'ud'un şehit edildiği haberi erişince, [462] Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onun kavmi ile olan hali, Yâsîn sahibinin kavmi arasında olan haline benzer! [463]
Yâsîn sahibi kavmini Yüce Allah'a imana davet etmişti de, kavmi onu öldürmüşlerdi. [464]
Hamd olsun o Allah'a ki, ümmetim içinde Yâsîn sahibi gibi birini bulundurdu!" buyurdu. [465]
Yasin sahibi, Antakya halkından Habib b. Müreyy idi. Kendisi, yular yapma işiyle uğraşırdı.
Hastalıklı bir zâttı. Cüzzam, miskîn hastalığına tutulmuştu.
Kendisinin evi, şehir kapılarının yanında, şehirden uzakça bir yerde idi.
Kendisi, mü'min, eli hayra açık bir zâttı. Kazancını akşamleyin biraraya toplar, ikiye böler, kazancının yansıyla çoluk çocuklarını geçindirir, yarısını da yoksullara tasadduk eder, dağıtırdı.
Hastalığı, zayıflığı ve işi kendisini ibadetten alıkoymaz, minarede Allah'a gizlice ibadet ederdi.
Habib, kavmi olan Antakya halkının kendilerine gönderilmiş elçileri öldürmeye söz birliği ettiklerini haber aldığı zaman koşup yanlarına varmış, onlara Allah'ı hatırlatmış, kendilerini öğüüemiş, elçilere uymaya davet etmişti.
Antakya halkı ise, onu taşa tutmuşlar, ayaklarının altına alıp çiğnemişler, ve kendisi:
"Ey Allah'ım! Kavmime doğru yolu göster!
Ey Allah'ım! Kavmime doğru yolu göster!
Ey Allah'ım! Kavmime doğru yolu göster!" diyerek dua ede ede can vermişti . [466]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Antakya halkı, Cebrail Aleyhisselamın bir bağırışıyla yok olmuştur.
Antakya şehrinin putperest halkına gönderilen elçiler ise İsa Aleyhisselamın üç havarisi olup, birisi Şem'un idi.
Bunlar, ilk önce, Habib'e rastlamışlardı.
Habib, onların kim olduklarını ve ne için geldiklerini sorup öğrendikten ve kerametlerini gördükten sonra, onlara hemen iman etmişti. [467]

Kur'ân-ı Kerîm'in Yâsîn Sahibi Hakkındaki Açıklaması

Yasin sahibi hakkında Kufân-ı Kerîtn'de şöyle Duyurulur:
"Onlara, o şehir (Antakya) yaranını misal getir!
Hani, oraya elçiler gelmişti. Biz, ozaman, kendilerine iki elçi göndermiştik de, onları yalanlamışlardı. Biz de, bir üçüncü ile bunları desteklemiştik.
'Biz size gönderilmiş hak elçileriz!1 demişlerdi.
Onlar (Antakya halkı):
'Siz bizim gibi insandan başka kimseler değilsiniz!
Hem, Rahman hiçbir şey (ne vahiy, ne risalet) indirmemiştir.
Siz ancak yalan söyler adamlarsınız!' dediler.
Elçiler de:
'Rabbimiz biliyor ki; biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz!
Bizim üzerimize düşen vazife, açıkça tebliğden başka birşey değildir1 dediler.
Şehir halkı ise
'Doğrusu, biz sizin yüzünüzden uğursuzlandık. Eğer vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi mutlaka taşlarız! Bizden size muhakkak acıklı bir işkence de dokunur!' dediler.
Elçiler de:
'Sizin uğursuzluğunuz kendinizdedir. Size öğüt verilirse mi uğursuzluk olur?!
Hayır! Siz haddi aşanlar güruhusunuzdur!' dediler.
O şehrin en ucundan koşarak bir adam (Habib) geldi de:
'Ey kavmim! Uyunuz o gönderilmiş olanlara!
Uyunuz sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere ki, onlar hidayete ermiş zâtlardır!' dedi *
'Ben, beni Yaratana ne diye kulluk etin eyecekm işim?
Siz, hepiniz, O'na döndürüleceksiniz!
Ben O'ndan başka ilahlar edinir miyim hiç?!
Eğer O çok esirgeyici Allah bana bir zarar yapmak isterse, iddia ettiğiniz şeylerin hiçbiri bana fayda vermez. Onlar beni asla kurtaramazlar.
Şüphesiz ki, ben o takdirde muhakkak apaçık bir sapkınlık içindeyim demektir.
Gerçek, ben Rabbinize iman ettim! İşte, bunu benden duyunuz!' dedi**
Ona (Habib'e), 'Gir Cennete!' denildi.
O da:
'Ne olurdu, kavmim, Rabbimin beni Cennetle ikram edilenlerden kıldığını bilselerdi!' dedi.
Ondan sonra, onun kavminin üzerine gökten hiçbir ordu indirmedik, indiriciler de değildik.
Onların (Antakya halkının) akıbeti, bir tek sayhadan (Cebrail'in bağırışından) başka birşey değildi.
Artık, hemen sönüp gidiverdiler!" [468]

Urve b. Mes'ud'un Oğlu ile Yeğeninin Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları

Urve b. Mes'ud şehit edilince, oğlu Ebu Müleyh ile kardeşinin oğlu Karib b. Esved b. Mes'ud, Taif halkına:
"Siz Urveyi öldürdünüz! Artık biz sizinle hiçbir zaman hiçbir şey üzerinde söz ve iş birliği yapmay¬acağız!" diyerek Taiften ayrıldılar. Medine'ye geldiler. [469] Muğîre b. Şûbe'nin evine indiler. [470]
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vanp Müslüman oldular.
Yüce Allah onlardan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Kimi isterseniz, kendinize müttefik ve yardımcı edininiz!" buyurdu.
Onlar:
"Biz Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü velî edindik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ebu Süfyan b. Harb dayınızdır. Onunla müttefik olunuz!" buyurdu. [471]
Onlar:
"Evet! Ebu Süfyan b. Harb dayımızdır!" dediler. [472]
Onun müttefiki oldular. [473] Hicretin 9. yılı Ramazan'ında Sakıt" heyeti Medine'ye gelinceye kadar, Medine'de oturdular. [474]

Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları

Benî Uz re b. Sa'd b. Hüzeymler, Kudâalardan olup, [475] Yemen kabilelerindendi. [476] Hicretin 9. yılın¬da Safer ayında Benî Uzrelenden oniki kişilik bir heyet, Medine'ye gelip, [477] Remle binti Hâris'in kon¬ağına indiler. [478]
1. Cemre b. Numan
2. Süleym b. Malik,
3. Sa'd b. Malik,
4. Malik b. Ebi Riyah, gelen heyet içinde bulunuyordu. [479]
Cemre b. Numan, Benî Uzrelerin ulusu ve lideri idi. [480]
Benî Uzre heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelince, Peygamberimiz Aleyhisselama Cahiliye devri selamıyla selam verdiler. [481]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Siz, kimlersiniz?" diye sordu. [482]
Benî Uzre heyetinin konuşmacısı:
"Biz, bilmediğin kimseler değilizI [483]
Biz, Kusayy'ın anne bir kardeşi [484] ve yardımcısı olan Uzre'nin oğullarındanız! [485]
Biz, Huzâalarla Benî Bekrleri Mekke vadisinden uzaklaştırmıştık.
Aramızda akrabalık ve hısımlık vardır" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Hoşgeldiniz! Safa geldiniz!" buyurduktan sonra, [486] onlara:
"Siz beni tanımadınız mı? Bana İslâm selamıyla selam vermekten sizi ne alıkoydu?" diye sordu. [487]
Benî Uzre heyeti:
"Yâ Muhammedi Biz henüz atalarımızın üzerinde bulundukları şey üzerinde bulunuyoruz.
Kendimiz [488] ve kavmimiz adına birtakım isteklerin dile getiricisi olarak yanına geldik!" dediler. [489]
"Sen nelere davet ediyorsun?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben bütün insanları Bir olan, Kendisinin hiçbir eşi, ortağı olmayan Allah'a ibadet ve benim de O'nun resûlü olduğuma şehadet etmeye davet ediyorum!" buyurdu.
Benî Uzre heyetinin konuşmacısı:
"Bunun arkasından, yapılacak ne var?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Abdestlerini güzelce alıp vakitleri içinde kılacağınız beş vakit namaz vardır! Çünkü, bu, ibadetlerin üstünüdür" buyurdu ve kendilerine oruç, zekat ve hac gibi farzların geri kalanını da anlatıp sözünü bitir¬di. [490]
Benî Uzre heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamdan, dinî birçok şeyler sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların sorularını cevaplandırdı . [491]
Benî Uzre heyeti Müslüman oldu. [492]
Yüce Allah onlardan razı olsun!
Benî Uzre heyeti:
"Yâ Rasûlallah! Aramızda kâhin bir kadın var.
Kureyşîler ve başka Araplar onun yanına varıp muhakeme olunur, yargılanırlar.
İçinden çıkamadığımız işlerimizi ondan soralım mı?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ondan birşey sormayınız!" buyurdu. [493] Onları kâhin kadına birşey sormaktan, [494] putlar adına [495] kestikleri hayvanların etlerini yemekten men etti. [496]
Ancak, Allah'ın ismini anarak kesecekleri hayvanların etlerini yemenin kendilerine haram olmadığını haber verdi. [497]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Şam'ın fethedileceğini ve Herakliyus'un ülkesinden çıkıp korunabile¬ceği bir yere kaçacağını da Benî Uzre heyetine müjdeledi. [498]
Benî Uzre heyeti, Remle binti Hâris'in konağında iki gün oturdu. [499]
Peygamberimiz Aleyhisselam; başka heyetlere verildiği gibi, Benî Uzre heyetine de bahşişlerinin verilmesini emretti. [500] Bahşişleri verildi. [501] Heyetten her birine, birer bürüd, elbise de verildi. [502]
Benî Uzre heyeti, ev halklarının yanına, [503] yurtlarına döndüler. [504]

Benî Uzrelerden Cemre b. Numan'ın Zekat Memurluğuna Atanışı ve Kendisine Arazi de Verilişi

Benî Uzre heyetinden Cemre b. Numan, Hicaz halkından, Benî Uzrelerin zekat ve sadakalarını toplayıp Peygamberimiz Aleyhisselama getiren ilk kişi idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona, Vâdi'l-kurâ'da, enine boyuna atının koşup yorulduğu yerden attığı kamçısının ulaştığı yeri yurt olarak sınırladı ve verdi. [505]
Cemre b. Numan, oraya konup, vefatına kadar orada oturdu. [506]

Benî Uzrelerden Zeml b. Amr'ın Müslüman Oluşu ve Kendisine Sancak ve Yazı Verilişi

Benî Uzrelerden Zem I b. Amr'ı tapmakta olduğu putun içinden işittiği bir ses uyarmış, gelip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama haber vermişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O, cinlerden bir mü'mindir!" buyurdu. [507]
Zeml, Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir sancak bağlayıp, onu kavminin sancaktan yaptı. [508]
Zeml için bir de yazı yazdırdı. [509] Yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:
"B ismi İlâhirrahm ânirrahfm
Allah'ın Resûlü Muhammed tarafından Zeml b. Amr'a ve yanında bulunan Müslüman kişilere hususî olarak yazılmıştır
Ben onu bütün kavmine gönderdim.
Müslüman olan, Allah cemaatine dahil olmuş bulunur; Müslümanlıktan kaçınanlara ise, iki ay eman verilmiştir.
Buna, Ali b. Ebu Talib ve Muhammed b. Meslemetü'l-Ensarî şahittir." [510]

Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi

Has'amlar, Enmar b. Nizar b. Maadd b. Adnan'ın oğlu Akyel (Has'am)'ın soyundan olup, birçok oymaklara aynim ıslardı. [511]
Has'amların kardeşleri Becîlelerle birlikte yurtlan, Yemen ve Hicaz'ın hac yollarından Tebâle'ye kadar uzanmakta idi. [512]
Tebâle; Yemen yolunda ve Tihâme toprağındadır. [513]
Has'amların Türebe yakınındaki Bîşe nahiyesinde bulunduklan rivayet edilir. [514]
Türebe; Serat'tan başlayan, Necran'da biten bir vadidir. [515]
Has'amlar, İslâm'ın fetih günleri sırasında etrafa dağılmışlar, kendilerinin bellibaşlı bir yurtları kalmamış, Bîşe ile Türebe arasına gelip konmuşlardı. [516]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Hicretin 9. yılında Saferayında [517] Kutbe b. Âmir'i yirmi kişilik askerî bir birliğin başına geçirip, Has'amlardan, Tebâle nahiyesinde bulunan bir kabileye gönderdi. [518]
Peygamberimiz Aleyhisselam; birlik kumandanı Kutbe b. Âmir'e gündüzleri gizlenip geceleri git¬melerini, yemeklerini de yürürken yemelerini, [519] Has'amlara baskın yapacakları zaman, birliğini her taraftan saldıracak biçimde ayırmasını emretti.
Mücahidler, binmek üzere yanlarına on deve alıp yola çıktılar. [520] Silahlarını gizlediler.
Yollarına devam ederek Fetak'ı (Fütuk'u) tuttular. Mesha1 vadisine ulaştılar. [521]
Fetak, Fütuk; Taifin bir karyesidir. [522]
Mesha' da; Mekke ile Medine arasında, Taifin veya Mekke'nin büyük kasabalarındandır. [523]
Mücahidler Mesha'da bir adam yakalayıp kendisini sorguya çekmek istedi iseler de, adam hiçbir şey söylemez, susarken, su başlarında konaklamış bulunan halka bağırmaya başlayınca, [524] kendisinin boynunu vurdular.
Su başındaki cemaatin uyumalarını beklediler.
Has'amlar uykuya daldıkları zaman, mücahidler birliklerini ayırdılar.
Her taraftan birden baskın yaptılar.
İki taraf arasında şiddetli çarpışma başladı.
Kutbe b. Âmir ve arkadaşları, kendileriyle çarpışan Has'am erkeklerinden öldürebildiklerini öldürdüler, kadınlan esir aldılar. İğtinam ettikleri deve ve davarları Medine'ye doğru sürdüler. [525]
Has'amlar hemen derlenip toparlandılar, hayvanlarına atlayıp mücahidi erin ardlarına düştüler.
O sırada, Yüce Allah büyük bir sel gönderdi. [526]
Gelen sel, Has'amlarla Müslümanların arasına gerildi. [527]
Has'amlar Müslümanlara yetişmeye yol bulamadılar. [528] Seli bir türlü geçemediler. Mücahidler deve, davarı sürüp aldıkları esirlerle birlikte giderlerken, arkalarından bakakaldılar. [529]
Ganimet mallarının beşte biri çıkarıldıktan sonra, kalanı mücahidler arasında bölüştürüldü.
Her birinin hissesine dörder deve düştü. Bir deve, on davara denk sayıldı. [530]
Bunun üzerine, Has'amlardan, içlerinde As'as b. Zahr ve Enes b. Müdrik'in de bulunduğu bir heyet gelip:
"Biz, Allah'a ve Allah'ın Resûlüne ve Allah'tan gelenlere iman ettik.
Sen bize bir yazı yaz da, o yazıda olanlara tâbi olalım!" diyerek Müslüman olduklarını açık-ladılar. [531]
Peygamberimiz Aleyhisselam da, Has'amlardan, Bîşe çölünde oturanlardan isteyerek yahut iste¬meyerek Müslüman olanlar hakkında yazdırdığı yazıda, kendilerinin Cahiliye devrinde işlemiş oldukları cinayetlerin kaldırıldığını, her yıl ne gibi mahsullerden ne nisbette zekat ödenmesi gerektiğini bildirdi. [532]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:38 pm

Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hicretin 9. yılında, Saferveya Rebiülevvel hilali görününce, ashab-dan Abdullah b. Avsecetü'l-Becelî'yi, Harise b. Amr b. Kurayt oğullarına gönderdi. [533]
Peygamberimiz Aleyhisselam; orada, Sim'an b. Amr b. Kurayt b. Ubeyd b. Ebu Bekir b. Kilab'a [534] veya Ri'yetü's-Suhaymîye verilmek üzere, [535] kırmızı deri üzerine [536] bir yazı yazdırdı.
Yazısında, onları İslâmiyete davet etti. [537]
Harise b. Amr b. Kurayt oğulları, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu aldılar. İslâmiyete girmeyi kabul etmediler. Mektubun yazısını yıkadılar.
Yazının derisiyle de, kovalarının yırtılan dibini yamadılar! [538]
Bunun için, kendilerine "Benu'r-Râkı -Yamacı Oğullan" denildi. [539]
Onlar, bu kötü tutum ve davranışlarıyla, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu önemsemedik¬lerini göstermiş, tahkir etmiş oluyorlardı. [540]
Sim'an'ın [541] veya Rıyetü's-Sühaymî'nin [542] kızı:
"Sanıyorum ki; senin başına çok büyük bir musibetten başka birşey gelmeyecek!
Sana Arapların efendisi ve ulusunun mektubu geldi.
Sen de tuttun, onu kovana yama yaptın hâl?" dedi. [543]
Rı'yetü's-Sühaymî'nin kızı Benî Hilallerden birisiyle evli olup, kendisi de, kocası da Müslüman olmuştu. [544]
Âmir b. Halid b. Amr b. Kurayt'ın kızı Ümmü Habib de, söylediği kısa bir şiirde:
"Kendilerine Muhammed'den bir âyet, alâmet geldiği zaman, onlar onu kuyu suyu ile yıkayıp yok ettiler!
Halbuki, o, kendileri için bir güç ve sığınak idi!" diyerek, kavminin kötü tutum ve davranışlarını kına¬maktan kendisini alamamıştı.
Benî Kilablar Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubuna yapılmayacak şeyi yaptıkları zaman, [545] Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nedir bunların hali?! Allah onların akıllarını mı gidermiş? Gidersin!" buyurmuştu.
Onlar, vücutları titrer, acele acele konuşur, sözlerini birbirine kanştırır, ne dedikleri anlaşılmaz bir kavim oldular! [546]

Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hicretin 9. yılında Rebiülevvel ayınc!a [547] Kuratalar üzerine askerî bir birlik saldı.
Dahhâk b. Süfyanü'l-Kilabîyi de, bu askerî birliğe kumandan tayin etti. [548]
Dahhâk b. Süfyan, Arapların bahadırlarından, babayiğitlerinden idi. Kendisi, yüz süvariye denk sayılırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselamin başucunda-kendiliğinden-yalın kılıç dikilir, nöbet tutardı. [549]
Mücahidler Kuratalara, Lâve Züccü'nde rastladılar. [550]
Önce, onları İslâmiyete davet ettiler.
İslâmiyeti kabule yanaşmayınca, onlarla çarpışmaya tutuştular, onları bozguna uğrattılar.
Mücahidler arasında bulunan Asyad b. Seleme, babası Seleme b. Kurt'a, Zücc'de bir su çukurunun üzerinde yetişti.
Seleme at üzerinde bulunuyordu.
Asyad babasını İslâmiyete davet etti ve kendisine eman verdi.
Seleme ise, oğluna ve İslâmiyete sövdü.
Bunun üzerine Asyad, babasının atının iki bacağına kılıçla vurdu.
At arkası üzerine çöktüğü ve Seleme su çukurunun içine düştüğü zaman, onu mücahidlerden birisi gelip öldürünceye kadar, suyun içinde mızrağıyla tuttu, bırakmadı. [551] Babasını, edebinden ötürü, [552] kendisi öldürmedi. [553]
Mücahidler, Kurataların ele geçirebildikleri mallarını iğtinam ettiler. [554]
Peygamberimiz Aleyhisselamın kırmızı deri üzerine yazdırıp Abdullah b. Avsece ile gönderdiği mektubunu alıp kovasına yama yapmış olan Rı'yetü's-Sühaymî'nin dinlenen, yayılan hayvanlarından, ev halkından ve mallarından hiçbir şey bırakmaksızın hepsini ele geçirdiler.
Rı'yetü's-Sühaymî ise çırılçıplak atına atlayıp kaçtı!
Benî Hilallerden birisi ile evli bulunan kızının evine ulaştı.
Rı'yenin kızı da, kızının kocası da Müslüman olmuşlardı.
Benî Hilallerin oturma yerleri, Rıye'nin kızının evinin yanında idi.
Rı'ye, kızının evine arka taraftan girdi.
Kızı, onu çırılçıplak görünce, giymesi için üzerine bir elbise attı ve:
"Ne oldu sana?!" dedi.
Rı'ye:
"Daha ne olacak? Babanın başına her kötülük geldi!
Kendisine ne dinlenen, ne yayılan bir hayvan, ne ev halkı, ne de bir mal bırakıldı! Hepsi elinden alındı!" dedi.
Kızı:
"Sen İslâmiyete davet edilmiştin. Ne diye Müslüman olmadın?" dedi.
Rı'ye:
"Kocan nerede?" diye sordu.
Kızı:
"Develerin yanındadır!" dedi.
Develerin yanından gelen damadı, Rı'yeye:
"Sana ne oldu?" diye sordu.
Rı'ye:
"Daha ne olacak? Başa her kötülük geldi!
Kendisine ne dinlenen, ne yayılan bir hayvan, ne ev halkı, ne de bir mal bırakıldı! Hepsi elinden alındı.
Ev halkım ve mallar askerler arasında bölüşülmeden önce, Muhammed'in yanına yetişmek istiyo¬rum!" dedi.
Damadı:
"Binek hayvanımı al, ona binip git!" dedi.
Rı'ye:
"Senin binek hayvanın bana gerekmez!" dedi.
Yaylım develerinden iki yaşında bir deve tuttu. Yolculuk için gereken azığı ve suyu aldı.
Yüzünü üzerindeki elbisesiyle bürüdüğü zaman, arkası açıldı. Arkasını bürüdüğü zaman da, yüzü açıldı.
Tanınmak istemiyordu.
Rı'ye Medine'ye geldi. Devesinin dizini bağladı.
Sabah namazını kıldırdığı sırada Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına doğru vardı, hizasında durdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam namazı kıldırınca, Rı'ye:
"Yâ Rasûlalları! Ellerini uzat da, sana bey'at edeyim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam elini ona doğru uzattı.
Rı'ye, elini Peygamberimiz Aleyhisselamın eline koyup bey'at etmek istediği zaman, elini geri çekti ve bunu üç kere yaptı.
Üçüncüsünde, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen kimsin?" diye sordu.
Rı'ye:
"Rı'yetü's-Sühaymî'yim!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam hemen onun kolunu tutup yukarı kaldırdıktan sonra:
"Ey Müslümanlar cemaati! Bu, kendisine yazı yazmış olduğum Rı'yetü's-Sühaymî'dir ki, yazımı alıp kovasına yamamıştı!
Şimdi ise, kendisi, Müslüman olmaya ve kendisinden alınmış bulunanları dilemeye gelmiştir!" buyurdu.
Rı'ye:
"Yâ Rasûlallah! [555] Ailem, malım ve çocuklarım baskına uğratılmıştır" dedi. [556]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Malın bölüştürülmüş bulunuyor. [557] Eğer malların Müslümanlar arasında bölüştürülmeden önce gelip yetişmiş olsaydın, yetiştiğin malı geri almaya lâyık ve müstahak idin. [558]
Ev halkına gelince; onlardan kimi bulursan, al, götür!" buyurdu.
Rı'ye, hemen gitti.
Rı'ye'nin oğlu, babasının bindiği hayvanı tanımış, onun yanında dikilip duruyordu.
Rı'ye, acele, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndü ve:
"İşte, şu, benim oğlumdur!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Bilal-i Habeşî'ye:
"Ey Bilal! Onunla birlikte git!
Oğlana:
'Bu, senin baban mıdır?' diye sor!
Eğer 'Evet!' derse, onu Rıye'ye teslim et!" buyurdu.
Bilal-i Habeşî oğlanın yanına vardı.
Ona:
"Bu, senin baban mıdır?" diye sordu.
Oğlan "Evet!" deyince, onu babasına teslim edip Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndü ve:
"Yâ Rasûl alları! Ben efendisi için gözyaşı döken bir kimse görmemişimdir!" dedi. [559]

Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu

Rüveyfi' b. Sabitü'l-Belevfnin bildirdiğine göre; Hicretin 9. yılında, Rebiülevvel ayında, Medine'ye Beliyylerden bir heyet gel di. [560]
Geldiklerini haber alınca, Rüveyfi1 onları Benî Cedîle mahallesindeki evine indirdi.
Sabahleyin de, [561] Peygamberim iz Aleyhisselamın yanına götürdü. [562] O sırada Peygamberimiz Aleyhisselam evinde ashabıyla birlikte oturuyordu. [563]
Rüveyfi1 b. Sabit, Beliyy heyetini Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Yâ Rasûlallah! Bunlar benim kavmim dendir" diyerek takdim etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen de, kavmin de hoşgeldiniz!" buyurdu. [564]
Heyetin yaşlısı ve büyüğü olan Ebu'd-Dıbab* varıp Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne oturdu ve konuştu. [565]
Beliyy heyetinin hepsi Müslüman oldular. [566]
Yüce Allah onlardan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hamd olsun o Allah'a ki, sizi İslâmiyete hidayet etti.
İslâmiyetten başka dinde ölen herkes Cehennemdedir!" buyurdu. [567]
Heyetin büyüğü ve yaşlısı olan zât:
"Yâ Rasûlallah!
Ben konuklan ağırlamaya düşkün bir adamım.
Bundan dolayı bana ahirette bir ecir ve sevab var mıdır?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet! Zengine veya fakire yapacağın her iyilik sadakadır, hasenedir!" buyurdu. [568]
Heyet başkanı:
"Yâ Rasûlallah! Konukluğun müddeti ne kadardır?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Üç gündür! Yanında üç günden fazla oturmak, konuklar için helâl olmaz-çıkıp gidinceye kadar!" buyurdu.
"Yâ Rasûlallah! Yeryüzünün kırlarında bulduğum davarlar hakkında ne buyurursun?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O ya senindir, ya kardeşinindir, ya da kurdundur!" buyurdu. [569]
Abdullah b. Amr da:
"Yâ Rasûlallah! Yitik davar hakkında ne buyurursun?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O ya senindir, ya kardeşinindir, ya da kurdundur!
Yitiği kardeşin için tut!" buyurdu. [570]
Heyet başkanı:
"Ya o deve olursa, ne Duyurulur?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O ne senindir, ne de kardeşinindir! Sahibini buluncaya kadar, bırak onu, gitsin!" buyurdu. [571]
Beliyy heyeti, dinleri hakkında daha başka sorular da sordular ve cevaplarını aldılar. [572]
Sonra kalktılar, Rüveyfi'in evine döndüler. [573]
Beliyy heyeti Rüveyfi'in evine döneceği sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam getirdiği hurmayı Rüveyfi'e verip:
"Konukları ağırlarken, bu hurmadan da yararlan!" buyurdu.
Beliyy heyeti de, başkaları da bu hurmadan yediler durdular.
Beliyy heyeti Medine'de üç gün oturdu. [574]
Üç günden sonra, vedalaşmak üzere, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler. Peygamberimiz Aleyhisselam, daha önceki heyetlere bahşişler verildiği gibi, bunlara da bahşişler ver¬ilmesini emretti. [575] Verildi. [576] Yurtlarına döndüler. [577]

Esmâ (Ümeyme) binti Numanu'l-Kindî'nin Zevceliğe Kabul Olunmasının Peygamberimiz Aleyhisselama Teklif Edilişi ve Medine'ye Getirilişi

Hicretin 9. yılında, Rebiülevvel ayında, [578] Numan b. Ebi'l-Cevn b. Esvedü'l-Kindî Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına Müslüman olarak gelmişti. Kendisi Necd'de otururdu. [579]
Numan b. Ebi'l-Cevn, kral hanedanındandı. [580]
Numan b. Ebi'l-Cevn:
"Yâ Rasûlallah! Amcasının oğlu ile evli iken onun ölümü ile dul kalıp sana varmayı arzu eden, Araplar içinde en güzel bir dulu sana nikahlayayım mı?" diyerek, kızını Peygamberimiz Aleyhisselama zevce olarak vermeyi teklif etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onunla evlenmek için, oniki buçuk ukiyye mehir verdi.
Numan b. Ebi'l-Cevn:
"Yâ Rasûlallah! Esma (Ümeyme)'nin mehrini kısma!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben ne kadınlarımdan hiçbirine bundan üstün mehir verdim, ne de kızlarımdan hiçbirine hiçbir kimse bundan üstün mehir verdi" buyurdu.
Numan b. Ebi'l-Cevn:
"Yâ Rasûlallah! Aileni yanına getirmek üzere bir adam gönder! Ben de göndereceğin adamla birlik¬te gideyim. Aileni sana onun yanında göndereyim" dedi. [581]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabından Ebu Useydü's-Sâidî'yi Numan b. Ebi'l-Cevn'le birlikte gönderdi.
Numan b. Ebi'l-Cevn kızı Esma (Ümeyme) Hatunun yurduna vardığı zaman, o, evinde oturuyordu.
Yanına girmesi için, Ebu Useyd'e izin verildi.
Ebu Useyd:
"Resûlullah Aleyhisselamın kadınlarını, erkeklerden hiçbir erkek göremez. [582]
Senin mahremin olmayan erkekler, seninle ancak perde arkasından konuşabilirler!" dedi.
Esma (Ümeyme) Hatun öyle yaptı.
Ebu Useyd, orada üç gün kalıp dinlendikten sonra. [583] Esma binti Numan'ı deve üzerinde, hevdeç içinde, [584] ebesi olan dadısı da yanında olduğu halde [585] oradan alıp Medine'ye getirdi ve Benî Sâidelerin köşküne indirdi.
Bu köşk, Zübab dağının arkasındaki Şavtta, [586] Şavt diye anılan hurma bahçesinin içinde idi. [587]
Benî Sâide kadınları, Esma (Ümeyme) binti Numan Hatunun yanına girerek:
"Hoşgeldin!" dediler.
Esma Hatunun yanından çıkanlar, hep, onun güzelliğinden bahsediyorlardı. [588]
Ebu Useydü's-Sâidî, Esma (Ümeyme) Hatunu getirdiğini, o sırada Benî Amr b. Avfların yanında bulunan Peygamberimiz Aleyhisselama gidip haber verdi. [589]
Hz. Ömer'in kızı ve Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi olan Hz. Hafsâ, Hz. Âişe'ye:
"Sen onu kınala! Ben de onun saçını tarayayım!" demiş ve böyle yapmışlardı.
Sonra, bunlardan birisi Esma Hatunun yüzünün ve vücudunun güzelliğini kıskanarak, ona:
"Peygamber Aleyhisselam, yanına girdiği kadının:
'Senden Allah'a sığınırım!1 demesinden hoşlanır! [590]
Sen kral hanedanındansın.
Resûlullah Aleyhisselam senin yanına girip senden hazlanmak isteyince, ondan Allah'a sığın!
O zaman sen kendisinin hoşuna gidersin, makbulü olursun!" diyerek telkinde bulundu. [591]
Peygamberimiz Aleyhisselam ashabıyla birlikte Şavt bahçesine kadar yürüyerek gittiler. Oradaki iki bahçenin yanına eriştikleri zaman, ikisinin arasında oturdular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Siz şurada oturunuz!" buyurduktan sonra, kendisi, kendisi için getirilmiş olan Esma (Ümeyme) Hatunun Şavt'ta konuklandığı eve gitti.
O sırada Esma (Ümeyme) Hatunun dadısı da yanında bulunuyordu. [592]
Peygamberimiz Aleyhisselam Esma Hatunun yanına girdi. [593] Kapıyı kapattı. [594]
Esma Hatuna:
"Kendini bana bağışla!" buyurdu.
Esma Hatun:
"Bir kraliçe, kendisini, uydusunu hiç bağışlar mı?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun hırçınlığını yatıştırmak için, elini onun üzerine koymak iste¬di. [595]
Esma Hatun, hoşlanmıyomnuş gibi davranarak: [596]
"Senden Allah'a sığınırım!" dedi. [597]
Yüzünü elleriyle kapatü. [598] Gömleğini yüzüne çekti. Peygamberimiz Aleyhisselamdan gizlendi. [599]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Demek sen benden Allah'a sığınıyorsun hâ?!" buyurdu.
Esma Hatun sığınma sözünü üç kere tekrarladı. [600]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen pek Büyük bir Makama sığındın! [601]
Sen pek Büyük bir Makama sığındın! [602]
Sen pek Büyük bir Makama sığındın! [603]
Allah'a sığınan emîn olur! [604]
Git, ev halkına kavuş!" buyurdu. [605]
Hemen ondan yüzünü çevirdi. [606]
Sahabilerinin yanına vardı ve:
"Ey Ebu Useyd! Râzife denilen beyaz keten kumaşından yapılmış iki elbise giydirip, onu ev halkı¬na götür, kavuştur!" buyurdu. [607]
Ebu Useyd, Peygamberimiz Aleyhisselamın emrini yerine getirdi . [608]
Esma Hatun dönüp yanlarına vardığı zaman, kavmi bağrıştılar
"Sende muhakkak bir yaramazlık var! [609]
Senin başına ne felaket geldi?" dediler.
Esma Hatun:
"Aldatıldım! (Tuzağa düşürüldüm!) [610] Bana şöyle şöyle denildi" diyerek kendisine söylenilenleri birer birer anlatınca, [611] ev halkı Esma Hatuna:
"Sen bizi Araplar içinde teşhir ettin, dillere düşürdün!" dediler.
Esma Hatun, Ebu Useydü's-Sâidî'ye:
"Olan oldu artık! Ben şimdi ne yapayım? Sen bana onu söyle?" dedi.
Ebu Useydü's-Sâidî:
"Sen evinde otur! Mahrem olmayana örtülü bulun!
Resûlullah Aleyhisselamdan sonra, hiçbir talip de seninle evlenmeyi umamaz!
Çünkü, sen Resûlullah Aleyhisselamın kadınlarından, mü'minlerin analarındansındır!" dedi.
Hz. Esma; Necd'deki ev halkının yanında, Hz. Osman'ın halifeliği zamanında vefat edinceye kadar oturdu.
Hiçbir yabancıya görünmedi.
Hiçbir talip de, kendisiyle evlenme talebinde bulunamadı . [612]
Hz. Esma; Peygamberimiz Aleyhisselama karşı-aldatılarak-yapmış olduğu çirkin hareketinden dolayı:
"Beni 'Sakıyye=bedbaht kadın!' diyerek çağırınız!" derdi. [613]
Yüce Allah ona rahmet ve mağfiret ihsan buyursun! [614]

Alkame b. Mücezziz'in İskelede Oturan Bir Cemaate Gönderilişi

Hicretin 9. yılında, Rebiülâhir ayıncia [615] Cüdde (Cidde) [616] Şuaybe iskelesi halkının [617] Habeşlerden bir cemaatin [618] gemiler içinde [619] Mekke yakınlarına kadar [620] geldiklerini gördükleri haberi alınınca, Alkame b. Mücezzizü'l-Müdlicî 300 kişilik askerî bir birlikle yola çıkarıldı.
Mücahidler, denizdeki adaya kadar ilerlediler. [621]
Adada Habeşliler eğleşirlerdi. [622]
Mücahidler adaya çıkmak ve adalılarla karşılaşmak istedikleri sırada [623] çıkan rüzgâr denizi dalga¬landırmaya ve kabaran dalgalar kendilerine doğru gelmeye başlayınca, geri dönüp dalgalardan kaçtılar, adaya çıkmaktan vazgeçtiler. [624]
Alkame ve arkadaşları, hiçbir düşmanla karşılaşıp çarpışmadılar. [625]
Medine'ye doğru dönüldüğü ve bazı konak yerlerinde bulunulduğu sırada, mücahidlerden bazıları, ailelerinin yanına daha çabuk dönmek için Alkame'den izin istediler.
Alkame de, onlara izin verdi. [626]
Abdullah b. Huzâfe, dönmekte acele edenler arasında idi. [627]
Alkame onu evlerine çabucak dönmek isteyenlere kumandan tayin etti.
Abdullah b. Huzâfe şakacı bir zâttı.
Abdullah b. Huzâfe'nin arkadaşları, yolun bir kesiminde bulundukları sırada, ateş yakmışlardı. [628] Onunla hem ısınıyorlar, hem de üzerinde yemek pişiriyorlardı. [629]
Abdullah b. Huzâfe, arkadaşlarına:
"Beni dinlemek, bana itaat etmek, size düşen bir vazife değil midir?" diye sordu.
"Evet! Seni dinlemek ve sana itaat etmek bizim vazifemizdir!" dediler.
Abdullah b. Huzâfe:
"Ben size neyi emredersem, onu muhakkak yapar mısınız?" diye sordu.
"Evet! Yaparız!" dediler. [630]
Abdullah b. Huzâfe:
"Öyleyse, ben şu yaktığınız ateşin içine sıçrayıp girmenizi, size kesin bir emirle emrediyorum!" dedi.
Bazıları, arkadaşlarının kendilerini ateşin içine atacaklarını sanarak onları elbiselerinden tutup geri çekmek, kendilerinin ateşe girmelerine engel olmak için ayağa kalktılar.
Bunun üzerine, Abdullah b. Huzâfe:
"Oturun! Ben size şaka yapmıştım!" dedi. [631]

Yerine Getirilmesi Günah Olan Emirlerin Yerine Getirilmemesi Gerektiği

Medine'ye gelinip Abdullah b. Huzâfe'nin işi anlatılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kim size bir masiyet, günah olan birşey emrederse, onun bu husustaki emrini dinlemeyiniz! [Yerine getimneyiniz 1) [632]
Eğer ateşe girmiş olsaydınız, Kıyamet gününe kadar onun içinden çıkamazdınız [633] Allah'a masiyet teşkil eden emirler hakkında, amire itaat etmek yoktur. [634] Amire itaat, ancak meşru olan emirler hakkındadır!" buyurdu. [635]

Hz. Mâriye Hakkındaki Dedikodunun Yersizliğinin Hz. Ali'nin Müşahedesiyle Sabit Oluşu

Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre; Mâliye Hatun Medine'ye geldiği zaman, Harise binti Numan'ın kon¬ağında konuklan m işti.
Kendisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın kadınlarını kıskandıracak derecede güzeldi. Peygamberimiz Aleyhisselam sık sık onun yanına uğrardı.
Mâriye Hatun, Âliye mevkiindeki Meşrebe'ye taşındığı zaman Peygamberimiz Aleyhisselam oraya da gidip gelmeye başlamış; bu, Peygamberimiz Aleyhisselamın kadınlarının canını sıkmıştı.
Hz. İbrahim'in Mâriye Hatundan doğuşu ise, üzerindeki kıskançlığı büsbütün arttırmıştı. [636]
Peygamberimiz Aleyhisselam, halkın "Onun yanına bir yabancı girip çıkıyor?!" diyerek dedikoduya başladıklarını işitince, Hz. Ali'yi oraya gönderdi.
Hz. Ali, Meşrebe'de tatlı su kuyusunun başında dedikodusu yapılan Kıbtîye (Mısırlı köleye) rastlayıp kılıcını sıyırarak üzerine doğru varınca, Kıbtî elindeki su kırbasını atarak hurma ağacına tırmandı. Korkusundan, üzerindeki atkısı yere düştü. Kendisinin erkeklik uzvunun bulunmadığı, hadım olduğu görüldü!
Hz. Ali hemen kılıcını kınına sokup, Mısırlı uşakta gördüğü şeyi Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Gittiğine isabet ettin. Şahit, gaibin göremediğini görür!" buyurdu. [637]

Hz. Ali'nin Füls Putunu Yıkmaya Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hicretin 9. yılında Rebiülâhir ayında Hz. Ali'yi Ensarın ileri gelen¬lerinden 150 kişilik askerî bir birlikle Tayyi1 kabilesinin putu olan Füls'ü yıkmaya gönderdi.
Mücahidlerin ellisi atlı, yüzü develi idi. Yanlarında siyah bir bayrakla beyaz bir sancak da bulunuy¬ordu. [638]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bayrağı Sehl b. Huneyf'e, sancağı da Cebbar b. Sahrü's-Sülemî'ye verdi. [639]
Baskın yapılacağı zaman, birliğin dağılıp, her taraftan birdenbire baskın yapılmasını emretti. [640]
Füls; Tayyi1 kabilesiyle Tayyi'e bağlı olup Selma ve Eca1 dağlarında oturanların putu idi. [641] Necd'de, Feyd yakınında bulunuyordu. [642] Eca1 dağının göğsünde, tıpkı insan şeklinde olan Füls'e tapılır, hediyel¬er sunulur, kurbanlar kesilirdi.
Kovulanlar, kovalananlar, onun yanına sığınınca, bırakılırlardı.
Korkanlar, onun yanında emniyet ve selamete kavuşmuş sayılırdı.
Füls'ün bakıcıları, Selvan oğulları idi.
Belvan, Füls'e tapmayı başlatan ilk kişi idi.
Füls'ün en son bakıcısı da, Belvan oğullarından Sayfî adında birisi idi.
Tayyi1; Kehlânî ve Kahtanîl erden gelme kabilelerden olup, cömertliği dillere destan olan Hâtemü't-Tâî Tayyi1 kabilesinden idi.
Tayyi1 kabilesinin yurtları Yemen'de idi.
Tayyi'ler, Ezdilerin ardından Hicaz'a gelip Sümeyr'e ve Feyd'e konmuşlar, Eca1 ve Selma dağlarını ele geçirmişlerdi.
Hicaz'da, Şam'da ve Irak'ta, ovaları ve dağlan dolduran cemaatler haline gelmişlerdi. [643]
Sümeyr, bir dağ; [644] Feyd de Mekke yolunda bir yer olup, Eca1 ve Selma dağlarına yakındır.
Feyd ile Vâdi'l-kurâ arası altı geceliktir. [645]

Medine'den Yola Çıkış

Atlar yanlara, yedeklere alınıp develere binildi.
Benî Esedlerden Hureys isminde bir zâtın kılavuzluğuyla yola çıkıldı.
Kılavuz, Feyd yolunu tutturdu. Bir müddet ilerledikten sonra:
"Karşılaşmak istediğiniz o kavim ile aranızda tam bir günlük yol vardır. Sizi onlara gündüz götürürsem, onlardan bir cemaati ve çobanlarını baskına uğratabiliriz, ama kabile halkına haber verirler, onlar da etrafa dağılır giderler. Onlardan, istediklerinizi ele geçirmek mümkün olmaz.
Fakat, biz bu günümüzde burada akşama kadar oturalım. Sonra, geceleyin, atlarımızın sırtlarında gidelim.
Sabah karanlığında, onlara birden baskın yapalım" dedi.
Mücahidler:
"Yerinde ve uygun görüş budur!" dediler.
Orada karargâh kurdular; develeri yayılmaya saldılar, yemeklerini pişirdiler.
Çevrelerinde dönüp dolaşmak, çevreyi gözetlemek üzere, Ebu Katâde, Hubab b. Münzirve Ebu Nâile'yi vazifelendirdiler.
Bunlar, atlarının üzerinde karargâhın çevresini dolaşmaya başladılar.
Eşlem adında kara bir uşak yakaladılar.
Ona:
"Sen burada ne yapıyorsun?" diye sordular.
Eşlem:
"Yitiğimi arıyorum!" dedi.
Kendisini Hz. Ali'nin yanına getirdiler.
Hz. Ali, ona:
"Sen necisin?" diye sordu.
Eşlem:
"Yitik arayıcı siyi m!" dedi.
Mücahidler üzerine yürüyünce, Eşlem korkup:
"Ben Tayyi1 kabilesinden Benî Nebhanlardan bir adamın uşağıyım! Onlar benim bu yerde durmamı bana emrettiler ve:
'Muhammed'in süvarilerini görürsen, acele yanımıza gel, bize haber ver!1 dediler.
Ben yakalanıp esir olacağımı bilemedim.
Sizi gördüğüm zaman, onların yanına gitmek istedim. Sonra, kendi kendime:
'Acele etmeyeyim de, adamlarıma sizin sayınızı, süvarilerinizin ve yayalarınızın sayısını açıkça bildiren haberi götüreyim, başıma gelecek musibetten korkmayayım1 dedim.
Meğer, ben senin için bağlanmış kalmışım.
Nihayet, gözcüleriniz beni yakaladı!" dedi.
Hz. Ali:
"Arkanda ne varsa, haydi, bize dosdoğru haber ver?" dedi.
Eşlem:
"Tayyi1 kabilesinin öncülerine, uzun bir gece gidilince erişilebilir!
Sizin süvarileriniz onlara ancak yarın sabah kavuşabilir ve baskın yapabilir!" dedi.
Hz. Ali, arkadaşlarına:
"Siz bu hususta ne görüştesiniz? Ne düşünüyorsunuz?" diye sordu.
Cebbar b. Sahr:
"Bizim görüşümüz; bütün gece atlarımızın sırtında gitmemiz, yurtlarında o kavimle sabahlayıp, kendilerini gafil iken baskına uğratınamizdir!
Biz geceleyin bu kara uşakla gider, Hureys'i askerle gerimizde bırakırız. İnşaallah, onlar da arkamızdan gelir, kavuşurlar" dedi.
Hz. Ali:
"Yerinde görüş budur" dedi.
Eşlemle birlikte gittiler.
Uşak, bağlı olarak sıra ile süvarilerin terkisinde gidiyor, birinin terkisinden inip diğerinin terkisine biniyordu.
Gündüze erişilip Eslem'in gece yalan söylediği meydana çıkınca, Eşlem:
"Ben yolu şaşırdım! Onları arkamda bıraküm!" dedi.
Hz. Ali:
"Nerede yanılmaya başladınsa, dön oraya!" dedi.
Eşlem, bir mil veya bir milden fazla geri döndükten sonra:
"Ben yanlış yoldayım!" dedi.
Hz. Ali:
"Biz seni hep hile ve aldatma üzerinde buluyoruz.
Sen ancak Tayyi' kabilesinden bizi uzaklaştırmak istiyorsun!
Getirin şunu! Sen ya bize doğruyu söylersin, ya da senin boynunu vuracağız!" dedi.
Eşlem getirilip başının üzerinde kılıç sıyırıldı!
Eşlem işin sıkı tutulduğunu, kellesinin uçurulacağını görünce:
"Eğer size doğruyu söylersem bana yararı dokunur mu dersiniz?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Eşlem:
"Benim size gördüğünüz şeyi yapmam, Tayyi1 halkının bana rastlayacak olanlarından utandığımdan ileri geliyordu.
Kendi kendime:
'Şu kavmi karşılayıp iman edeyim de, sıkılmaksızın ve haksız olmaksızın Tayyi' kabilesi halkının bulundukları yeri kendilerine göstereyim!1 demiştim.
Bağlanmam gibi, sizden görmem ekliğim gereken şeyi görünce, beni öldüreceksiniz diye korktum. İşte, benim için olan özür, mazeret, bundan ibaret! Artık ben sizi yola çıkarayım!" dedi.
Mücahidler:
"Bize doğru söyle!" dediler.
Eşlem:
"Tayyi1 kabilesi hemen yakınınızdadır" dedi ve Mücahidlerle birlikte gitti.
Tayyi1 kabilesine o kadar yaklaştılar ki; köpeklerin ürümelerini, ağıllarda develerin, davarların kımıl¬danışlarının seslerini bile işittiler.
Eşlem:
"Tayyi' cemaati bir fersah uzaklıktadır" dedi.
Mücahidler, birbirlerine baktılar ve Eslem'e:
"Hatim hanedanı nerede?" diye sordular.
Eşlem:
"Onlar cemaatin ortasındadırlar!" dedi.
Mücahidler, birbirlerine:
"Eğer biz bu kavmi bağırıp korkutursak, onlar da bağrışırlar, birbiri erini korkuturlar, gecenin karan¬lığı içinde cemaatlerini kaybeder, bizden uzaklaşırlar.
Fakat, biz tanyeri ağarıncaya kadar bekleyelim.
Tanyeri ağaracağı sırada, onlara birden baskın yapalım.
O zaman, birbirlerini haberdar etseler bile, nereyi tutup gittikleri bizden gizli kalmaz.
Bu kavimde, üzerlerine atlayıp kaçacakları atlar yoktur.
Biz ise, atlarımızın üzerinde bulunur, onları takip ederiz!" dediler.
"Yerinde olan görüş, bu işaret edilen görüştür!" diyerek bu şekilde hareket etmeyi benimsediler. [646]
Mücahidler, tanyeri ağarırken, birliklerini her taraftan saldıracak şekilde dağıtıp Hatim ailesinin konak yerine birden baskın yaptılar. [647] Öldürülenler öldürüldü, esir edilenler de esir edildiler.
Mücahidlere, Tayyi'lerden hiçbiri gizli kalmadı. [648]
Adiyy b. Hâtim'in Medine'de bulunan casusu Hz. Ali'nin Tayyi'lere doğru çıkıp gittiğini bildirince, [649] Adiyy b. Hatim Şam'a kaçmış bulunuyordu. [650]
Tayyi' kabilesinden alınan esirler, içlerinde Adiyy b. Hâtim'in kızkardeşi Seffâne de bulunduğu halde, bir köşeye ayrıldı.
İğtinam edilen deve ve davarlar da biraraya toplandı.
Esirlerin üzerine Ebu Katâde, ganimet hayvanları vesaire üzerine de Abdullah b. Atîku's-Sülemî memur edildi. [651]

Füls Putunun Yıkılışı ve Tahrip Edilişi

Hz. Ali ve arkadaşları, Füls putunun yanına vanp onu yıktılar ve tahrip ettiler. Füls'ün deposunda; Rebu, Mıhzem ve Yemânî adlarında üç kılıçla üç zırh gömlek bulundu. [652] Kılıçlardan ilk ikisi Haris b. Ebi Şimr el-Gassânî tarafından Füls putuna hediye edilmiş, [653] Füls'ün üzerine asılmıştı. [654]
Mücahidler, Tayyi'lerin yurdundan ayrılarak, Rekek'te konakladılar. [655] Rekek; Tayyi'lerin iki dağından birisi olan Selma dağının bir mahaliidi r. [656] Hz. Ali orada kılıçları geleneğe göre Safiyy (başkumandan hakkı) olarak Peygamberimiz Aleyhisselama ayırdıktan ve ganimetlerin beşte birini de çıkardıktan sonra-Hâtim ailesini taksim dışında tutup-ganimet malları ve esirlerin beşte dördünü mücahidler arasında bölüştürdü. Medine'ye geldiler. [657]

Adiyy b. Hâtim'in Şam'a Kaçışı ve Yanına Gelen Kızkardeşiyle Görüşüp Müslüman Olmaya Niyetlenişi

Adiyy b. Hatim der ki:
"Araplar arasında, Resûlullah Aleyhisselamın ismini eşitliği zaman, benim hoşlanmadığım kadar hoşlanmayan bir kimse yoktu.
Ama, ben şerefli bir kimse idim. Hıristiyandım. Kavmimin içinde, ganimetlerin dörtte birini alırdım. İçimden, Hıristiyanlık dinine bağlı bulunuyordum. Kavmimin kralı idim. Krallara yapılan şey, bana da yapılırdı.
Resûlullah Aleyhisselamın zuhur ettiğini işitince, hoşlanmadım.
Benim Araplardan bir uşağım vardı, develerimi yayardı.
Ona:
'Sen develerimden semiz ve uysal olanlarını hazırla, benim yanımda tut!
Muhammed'in askerlerinin bu beldelere ayak bastığını işitir işitmez, bana haber ver!1 dedim.
Öyle yaptı. Bir sabah yanıma geldi ve:
'Ey Adiyy! Muhammed'in süvarileri seni sardığı zaman ne yapacak idiysen, şimdi onu hiç durmadan yap!
Çünkü, ben bayraklar görüp onların kimler olduğunu sordum.
'Bu, Muhammed'in askerleridir, dediler' dedi.
Ona:
'Develerimi hemen yanıma getir!' dedim.
Yanıma getirince, onlara ailemi ve oğlumu bindirdim.
Kendi kendime:
'Şam'daki dindaşlarımın yanına varır, kavuşurum!' dedim.
Cevşiye'ye doğru çıkıp gittim.
Hâtim'in kızını (kızkardeşimi) arkamda, kabilemin yanında bıraktım.
Şam'a vanp orada oturdum.
Benden sonra, Resûlullah Aleyhisselamın süvarileri gelip baskın yapmışlar, esir ettikleri kimseler arasında, Hâtim'in kızını (kızkardeşimi) da esir etmişlerdi.
O, Tayyi1 kabilesi esirleriyle birlikte, Resûlullah Aleyhisselama götürülmüştü.
Resûlullah Aleyhisselam, benim Şam'a kaçtığımı işitmişti." [658]
Hâtim'in kızı Seffâne, Mescidin kapısında bir odaya* konulmuştu. [659] Kendisi vakarlı, onurlu ve akıl¬lı bir kadındı.
Resûlullah Aleyhisselam onun yanına uğradı.
Seffâne ayağa kalktı ve:
"Yâ Rasûlallah! Baba öldü. Ziyaretçi ortadan kayboldu. Sen beni bağışlayıp serbest bırak! Allah da seni bağışlasın!" dedi.
Resûlullah Aleyhisselam, ona:
"Senin ziyaretçin kim?" diye sordu.
Seffâne:
"Adiyy b. Hatim!" dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
"Demek, o Allah ve Resûlünden kaçtı!" buyurduktan sonra gitti ve Seffâne'yi kendi haline bıraktı.
Ertesi gün, Seffâne'nin yanına tekrar uğradı.
Seffâne, Resûlullah Aleyhisselama önce söylemiş olduğu sözü tekrarladı.
Resûlullah Aleyhisselam, üçüncü gün, Seffâne'nin yanına yine uğradı.
Seffâne, Resûlullah Aleyhisselamın kendisini serbest bırakacağından umudunu kesmiş bir halde, oturup duruyordu.
Ali b. Ebu Talib de, Resûlullah Aleyhisselamın arkasında idi.
Seffâne'ye:
"Kalk da, Resûlullah Aleyhisselamla konuş!" diye işaret edince, Seffâne ayağa kalktı ve:
"Yâ Rasûlallah! Baba öldü! Ziyaretçi de ortadan kayboldu!
Sen beni bağışlayıp serbest bırak! Allah da seni bağışlasın! [660]
Yâ Muhammedi Beni serbest bırakmayı uygun görmez misin?
Benim Arap kabileleri içinde kavmimin seyyidinin kızı olduğumu bilmiyor musun?!
Benim babam aileleri korur, esirlerin esaret bağlarını çözer, açları doyurur, çıplakları giydirir, konuk¬ları ağırlar, yemekler yedirir, selamlaşmayı yayar, dileyicilerin dileklerini reddetmezdi.
İşte, ben o Hâtimü't-Tâî'nin kızıyım!" dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
"Ey kadın! Bunlar, gerçekten mü'minlerin sıfatlandır.
Keşke baban Müslüman olsaydı da, onu rahmetle ansaydık! [661]
Ben senin istediğin şeyi yapacağım! Sen gitmek için acele etme!
Kavminden seni yurduna ulaştıracak, senin için güvenilir kişiler buluncaya kadar, bekle! Bulduğun zaman, bana haber ver!" buyurdu. [662]
Seffâne Müslüman oldu. Müslümanlığını İslâm amelleriyle güzelleştirdi. [663] Seffâne; Beliyy veya Kudâalardan bir bölük süvari gelinceye kadar, Medine'de oturdu.
Şam'a gidip kardeşi Adiyy b. Hâtim'i getirmek istiyordu.
Resûlullah Aleyhisselamın yanına geldi ve:
"Yâ Rasûlallah! Kavmimden bazı kişiler gelmişlerdir. Kendileri, benim için, güvenilir ve beni yurdu¬ma ulaştırır kişilerdir" dedi.
Resûlullah Aleyhisselam, Seffâneye giyimlik, binit ve yol azığı verdi.
Seffâne adamlarıyla birlikte yola çıktı ve Şam'a vardı.
Adiyy b. Hatim der ki:
"Vallahi, ben ailemin içinde oturuyordum.
Bir de ne göreyim?! Deve üzerinde, hevdeç içinde bir kadın, bana doğru yönelmiş, geliyordu!
Kendi kendime:
'Bu, Hâtim'in kızı olmasın?! Odur! Odur!1 dedim.
Gelip yanımda durunca, bana:
'Ey kardeşlik bağını koparan zâlim!
Sen karını ve oğlunu bindirip gittin de, babandan kalan bir haremini geride bıraktın değil mi?!' diy¬erek çıkıştı.
Kendisine:
'Ey kızkardeşim! Sen bana iyi sözlerden başkasını söyleme!
Vallahi, benim sana karşı ileri sürebileceğim bir sözüm yok!
Ne yazık ki, ben dediğin şeyi yapmışım dır!' dedim.
Sonra, deveden indi ve yanımda kaldı.
Kendisi, akıllı bir kadındı.
Ona:
'Şu zât (Muhammad Aleyhisselam) hakkındaki görüşün nedir?' diye sordum. [664]
'Vallahi, hemen onun yanına varmanı uygun görürüm!
Eğer kendisi gerçekten peygamberse, ona tâbi olmakta başkalarını geçmen, senin için bir fazilet ve üstünlük olur!
Eğer bir hükümdarsa, onun sayesinde, Yem en'deki saltanatını kaybetmez, hor ve hakîr bir duruma düşmezsin!
Artık, kararvermek sana aittir, sana!' dedi.
Kendisine:
'Vallahi, yerinde olan görüş budur!1 dedim." [665]

Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı

Habeş Necaşî'si Ashaıma; Hicretin 9. yılında, Recep ayında vefat etti. [666]
Peygamberimiz Aleyhisselam; arada acısu denizi bulunduğu ve karadan da günlerce gidilecek yerde olduğu halde, [667] Necaşî'nin vefatını, vefat ettiği gün ashabına haber verdi, duyurdu [668] ve:
"Arzınızın dışında vefat eden kardeşinizin cenaze namazını kılınız!" buyurdu.
Sahabiler.
"Yâ Rasûlallah! Kimdir o?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Necaşî Ashama'dır! [669] Bugün, Allah'ın salih kulu Ashama vefat etti! [670] Kardeşiniz için Allah'tan mağfiret dileyiniz!" buyurdu. [671]
Ashabıyla birlikte namazgâha [672] veya Bakiyy kabristanına gitti. [673]
Ashaba:
"Geliniz! Arkamda saf olunuz!" buyurdu. [674]
Ashab, Peygamberimiz Aleyhisselamın arkasında saf oldular. [675]
Necaşî'nin Habeş ülkesindeki tabutu, Peygamberimiz Aleyhisselama görününceye kadar, yukarı kalktı. [676]
Rivayete göre; aradaki engeller kalkarak, sahabiler de onun tabutunu gördüler. [677]
Peygamberimiz Aleyhisselam ileri doğru vardı. [678] Cenaze üzerine kıldığı namaz gibi, [679] Necaşî'nin namazını da dört tekbirle kıldırdı . [680] Onun için Allah'tan mağfiret diledi. [681]
Sonradan gelen haberler, Necaşî'nin cenaze namazı kılındığı gün vefat etmiş olduğunu doğrulamıştır. [682]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Necaşî'den başka hiç kimse için, gıyabî olarak cenaze namazı kiIdir¬inamıştır.
Sanıldığına göre, bu, Necaşî'nin Hıristiyanlar arasında vefat etmiş, yanında da kendisi için cenaze namazı kılacak bir kimse bulunmamış olmasından ileri gelmişti. [683]
Peygamberimiz Aleyhisselam Necaşî için cenaze namazı kılınmasını emrettiği zaman, münafıklar:
"Şu bir yabancı olan Necaşî'ye mi cenaze namazı kılmamızı emrediyor?!" diyerek, nifaklarını belli ettiler. [684]

Necaşî'nin Kabrinde Bir Nurun Görünüşü

Rivayete göre; Necaşî vefat edip gömüldüğü zaman, kabrinin üzerinde bir nur görünmüş durmuştur! [685]

Habeş Necaşî'si Ashama'nın Ülkesine Sığınan Müslümanları Barındırışı, Koruyuşu ve Müslüman Oluşu

Habeş Necaşî'si Ashama; ülkesine sığınan Muhacirler arasında bulunan Hz. Cafer'le görüştükten ve ondan İslâmiyet ve Peygamberimiz Aleyhisselam hakkında bilgi aldıktan sonra:
"Ben şehadet ederim ki; o, kendisini İncil'de yazılı bulduğumuz Resûlullahtır.
O, geleceğini İsa b. Meryem'in müjdelediği resûldür!
Siz, ülkemde nereyi isterseniz, orada konaklayınız!
Vallahi, ben onunla aynı ülkede olsaydım, yanına gider, onun ayakkabılarını taşır, ayaklarını yıkardım!" diyerek Hıristiyanlığı bırakıp Müslüman olmuş ve fakat kavminin tepkisinden çekindiği için bunu gizli tutmuş, açıklamamıştı. [686]
Necaşî; Mekkeli müşriklerin işkencelerine dayanamayarak Habeş ülkesine sığınan Muhacirlerin cezalandırılmak üzere geri çevrilmeleri için yapılan istekleri ve verilen rüşvetleri reddedip onları Hicretin 7. yılına kadar ülkesinde barındıran, ağırlayan ve Peygamberimiz Aleyhisselamın isteği üzerine gemilere bindirip Medine'ye yollayan, adaletli, hamiyetli bir kraldı. [687]
Kendisi, Müslümanlığını gizli tutan ve hicret etmeyen sahabilerden sayıldığı gibi; Peygamberimiz Aleyhisselamla bizzat görüşem ediği ne göre de, Tabiînden sayılmıştır. [688]
Yüce Allah ondan razı olsun! [689]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:51 pm

PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSELAMIN ZEVCELERİNDEN BİR AY İNZİVAYA ÇEKİLİŞİ

Hicretin 9. yılında, [1] Peygamberimiz Aleyhisselam, zevcelerinin kendisine karşı takındıkları bazı uygunsuz tutum ve davranışlarından dolayı, bir ay yanlarına uğramamaya yemin etmişti. [2] Peygamberimiz Aleyhisselamin inzivaya çekildiği sıradaki zevceleri:
1. Hz. Âişe binti Ebi Bekr,
2. Hz. Hafsâ binti Ömer,
3. Hz. Safiyye binti Huyey,
4. Hz. Şevde binti Zem'a,
5. Hz. Ümmü Habibe binti Ebu Süfyan,
6. Hz. Ümmü Seleme binti Ebu Ümeyye,
7. Hz. Zeyneb binti Cahş,
8. Hz. Meymûne binti Haris,
9. Hz. Cüveyriye binti Hârisü'l-Mustalakî idi. [3]
Ümmü'l-Cülendah gibi bazı münafık kadınlar da, Peygamberimiz Aleyhisselamın kadınları ile düzenini bozmaya çalışmaktan geri durmuyorlardı. [4]

Peygamberimiz Aleyhisselamdan Zevcelerinin İstedikleri Şeyler

Zevcelerinin Peygamberimiz Aleyhisselamdan istedikleri:
a) Dünya yaşantısı ve geçim bolluğu, [5]
b) Giyim kuşam [6]
c) Dünya mutluluğu, [7]
d) Bol nimetler içinde gösterişli yaşantı idi. [8]
Deniliyor ki; Peygamberimiz Aleyhisselamın zevceleri bir gün biraraya gelerek: "Biz Peygamber Aleyhisselamdan başkasıyla evli olsaydık, herhalde bizim de itibarımız, elbiseler¬imiz ve ziynetlerimiz olurdu!" diyecek kadar ileri gittiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamdan her biri birtakım şeyler istediler. Bu cümleden olarak:
1. Hz. Ümmü Seleme, damgalı kumaştan yapılmış kısa bir elbise,
2. Hz. Meymûne, pahalı Yemen kumaşından yapılmış, altlı üstlü iki parça elbise (etek, ceket),
3. Hz. Zeyneb, Yemen kumaşından yapılmış bir elbise,
4. Hz. Ümmü Habibe, ak bezden yapılmış pamuklu bir elbise,
5. Hz. Hafsâ, Mısır işi bir elbise,
6. Hz. Cüveyriye, bir başörtüsü,
7. Hz. Şevde, Hayber kadifesi istemiş;
8. Hz. Âişe bir şey istememişti. [9]
9. Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ım! Muhammed'in ev halkının rızkını, yetecek kadar ver!" diyerek dua etmiş bulunuyordu. [10] Kendisi, Medine'ye gelişinden Rabbine kavuşuncaya kadar, üç gün arka arkaya doyasıya buğday ekmeği bile yemediği gibi, ev halkının da ardarda iki-üç gün doyasıya arpa ekmeği yedikleri olmamıştır. Bazan, bir ay ateş yakmadan dururlar da, [11] ocaklarının tüttüğü görülmezdi. [12] Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselamın zevceleri iki gruba ayrılmışlardı. Gruplardan birisinde:
1. Hz. Âişe,
2. Hz. Hafsâ,
3. Hz. Safiyye,

Diğer grupta da:

1. Hz. Ümmü Habibe,
2. Hz. Ümmü Seleme,
3. Hz. Zeyneb,
4. Hz. Meymûne,
5. Hz. Cüveyriye bulunuyordu. [13]
Hz. Âişe ile Hz. Hafsâ, Peygamberimiz Aleyhisselama karşı birbirlerini desteklemekte, birbirlerine arka çıkmakta idiler. [14]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Hafsâya bir sırrı söylediği ve gizli tutmasını da sıkı sıkı tenbih eylediği halde, o bunu Hz. Âişe'ye söylemişti.
Bu hadise de, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklandı:
"Hani, Peygamber, kadınlarından birine gizli birşey söylemişti de, o kadın bunu habervermiş; Allah da Peygamberine açıklayınca, Peygamber, bunun ancak bir kısmını ona bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti.
Peygamber bunu kendisine söyleyince, kadın:
'Bunu sana kim haber verdi?' diye sordu.
Peygamber de:
'Bana, herşeyi bilen, herşeyden haberi olan Allah haber verdi!' dedi. [15]
Bazı rivayete göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Hafsâya, kendisinden sonra Hz. Ebu Bekir'in, ondan sonra da Hz. Ömer'in halife olacağını haber vermişti. [16]
Yüce Allah, Peygamberimiz Aleyhisselama indirdiği âyette, Peygamberimiz Aleyhisselama karşı birbirlerini destekleyen Hz. Âişe ile Hz. Hafsâ'yı şöyle uyardı:
"Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, ne âlâ!
Gerçekten, sizin kalbleriniz kaymıştır.
Yok! Onun aleyhinde birbirinize arka olursanız, hiç şüphesiz, Allah bizzat onun yardı m asıdır!
Cebrail de, mü'minlerin salih olanları da, bunların ardından bütün melekler de, ona yardımcı dır." [17]
Hz. Âişe der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam, tatlıyı ve balı severdi.
İkindi namazını kılıp dönünce, kadınlardan birinin yanına varırdı.
Hafsâ'nın odasına varıp onun yanında herzamanki kalışından daha çok kalınca, [18] kıskandım. [19]
Resûlullahın Hafsâ'da bu kadar kalışının sebebini sordum.
Hafsâ'ya kavminden bir kadın küçük bir tulum bal hediye etmiş, o da bu baldan şerbet yapıp Resûlullaha içirmiş!
Kendi kendime:
'Biz de, vallahi, ona bir tedbir düşünürüz!1 dedim.
Bunu Şevde binti Zem'aya anlattım ve dedim ki:
'Resûlullah yakında senin yanına gelecektir. Yanına gelince, ona:
'Yâ Rasûlallah! Megâfir mi yedin?' dersin.
O, sana:
'Hayır!' diyecektir.
Bunun üzerine, sen ona:
'Ya bu koku nedir?1 dersin.
[Resûlullah Aleyhisselam, üzerinde böyle ağır koku bulunmasından hiç hoşlanmazdı.]
Tabiî ki, sana:
'Hafsâ bana bir bal şerbeti içirmiştü' diyecektir.
Sen de o zaman:
'Demek o balın arısı urfut* ağacından yayılmış, bal toplamış!' dersin.
Ona ben de böyle diyeceğim!'
Safiyye'ye de:
'Ey Safiyye! Sen de ona böyle dersin!' dedim.
Şevde:
'Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki; Resûlullah Aleyhisselam yanıma geldiğinde, ey Âişe, söylememi istediğin sözü, senden korktuğum için, Resûlullah Aleyhisselam daha kapıda iken, neredeyse s öyleyi verecektim!1 dedi.
Resûlullah Aleyhisselam yanına gelince, Şevde:
'Yâ Rasûlallah! Megâfir mi yedin?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Hayır!' buyurdu.
Şevde:
'Ya bu koku nedir?1 diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Hafsâ bana bir bal şerbeti içirmişti' buyurdu.
Şevde:
'Demek ki, o balın arısı urfijt ağacından yayılmış, bal toplamış' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam benim yanıma geldiği zaman, ben de kendisine böyle söyledim.
Sonra, Safiyye'nin yanına vardı.
O da bunun gibi söyledi.
Resûlullah Aleyhisselam Hafsâ'nın yanına varınca, Hafsâ:
'Yâ Rasûlallah! Sana şu bal şerbetinden yine içireyim mi?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Hayır! Artık onun bana gereği yok!' buyurdu.
Hafsâ, bana:
'Sübhânallah! Vallahi, onu bal şerbetinden mahrum ettin!?' dedi.
Ben de, ona:
'Sus, sesini çıkarma!' dedim." [20]
Hz. Âişe, Hafsâya karşı yaptığı bu işin açığa çıkmasından korktu. [21]
Peygamberimiz Aleyhisselamın zevceleri, gerek birtakım dünyalıklar isteyip durmalarıyla, gerek bir¬birlerini kıskanmalarıyla, Peygamberimiz Aleyhisselamı üzmüşlerdi. [22]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, kadınlarının odalarından ayağını çekip, Meşrebe diye anılan çardakta 29 gece yalnız başına oturdu. [23]
Sabah akşam, yemeğini orada tek başına yedi. [24]
Peygamberimiz Aleyhisselam, evvelce, attan hurma kütüğü üzerine düşüp sağ yan bacağı sıyrıldığı zaman da [25] Meşrebe'ye çekilmişti. [26]
Sahabileri kendisini orada ziyaret etmişler, Peygamberimiz Aleyhisselam orada oturarak namaz kılmış ve ki İdi rm işti. [27]
Kadınlarından bir aylık inzivasını da bu Meşrebe'de geçirdi.
Burası, Peygamberimiz Aleyhisselama, [28] Hz. Âişe'ye aitti. [29]
Hz. Ömer der ki:
"Vallahi, biz Cahiliye çağında kadınları hiçbir işte hesaba almazdık.
Yüce Allah onlar hakkında indirdiğini indirinceye ve kendilerine verdiği payı verinceye kadar, [30] biz Kureyş cemaati, kadınlara hakim durumda bir kavim idik.
Medine'ye geldiğimiz zaman, orada bir kavim bulduk ki, kadınları onlara hakim bulunuyor.
Nihayet, bizim kadınlarımız da, onların kadınlarından öğrenerek, bize tahakküme başladılar.
Medine'deki evim, Avâlî mevkiinde Benî Ümeyye b. Zeyd mahallesinde idi.
Bir gün [31] bir iş üzerine kendi kendime düşünürken, karım işe karışarak 'Şöyle şöyle yapsana?' dedi. [32]
Onun böyle işime karışmasından, bana itirazımsı karşılık vermesinden hoşlanmadım, kızdım, ken¬disini azariadım: [33]
'O iş seni ne ilgilendirir?! Benim yapmak istediğim bir işte sen hangi hakla bana teklifte bulunmaya kalkışıyorsun?!' dedim.
Karım:
'Şaşılır sana ey İbn Hattab! Sen kendine itirazımsı karşılık verilmesinden hoşlanmıyor, [34] beni azarlıyorsun ama, vallahi Peygamber Aleyhisselamın kadınları bile ona itirazımsı karşılık veriyor, söyleniyorlar.
Hem onlardan herhangi biri, o gün, geceye kadar, kendisinin yanına da uğramıyor. [35] Hatta, senin kızın bile Resûlullah Aleyhisselama itirazımsı karşılık veriyor, sesleniyor da, Resûlullahın o gününü öfke¬li geçirtiyor!' dedi . [36]
İçimden:
'Onlardan, bunu yapan kadın, muhakkak hüsrana uğrar!' dedim. [37]
Hemen kalkıp yerime vardım. Ridamı üzerime aldım, yola çıktım. Hafsâ'ya kadar gittim.
Ona:
'Ey kızcağızım! [38] Sen Resûlullah Aleyhisselama itirazımsı karşılık veriyor, söyleniyor, [39] hatta ken¬disinin o gününü öfkeli geçirtiyormuşsun, öyle mi?' diye sordum. [40]
Hafsâ:
'Evet! Vallahi, hepimiz ona karşılık verir, söyleniriz!1 dedi. [41]
'Sizlerden herhangi birinizin o gün geceye kadar Resûlullah Aleyhisselamın yanına uğramadığı da oluyor mu?' diye sordum.
'Evet!' dedi.
'İçinizden her kim böyle yaparsa, muhakkak o hüsrana ciüşer! [42]
Ey kızcağızım! Bilirsin ki; ben seni Allah'ın azabından ve Resûlünün gazabından sakındırır duru¬rum. [43]
Herhangi biriniz, Allah'ın kendisine Resûlünün gazabından dolayı gazab etmeyeceğinden emin mi bulunuyor?
Allah'ın gazab ettiği ise helak olur gider.
Sen sakın Resûlullah Aleyhisselama karşı itiraz yollu karşılık verme, söylenme!
Kendisinden de birşey istemeye kalkma!
Neye ihtiyacın olursa, onu benden iste! [44]
Ey kızcağızım! [45] Sakın şu komşun [46] arkadaşın-olan Âişe'nin senden daha güzel ve Resûlullaha senden daha sevgili olması dolayısıyla nazlanması, itiraz yollu karşılık vermesi seni aldatmasın!' dedim. [47]
Resûlullah Aleyhisselama karşı böyle cephe aldıkları zaman, Resûlullahın kadınlarına:
'Eğer o sizi boşayacak olursa, onun Rabbinin ona sizin yerinize sizden daha hayırlılarını vermesi memuldur1 dedim. [48]
Hafsâ'nın yanından ayrılıp, akrabam olan Ümmü Seleme'nin yanına vardım. Ona da, söyleyecek¬lerimi söyledim.
Ümmü Seleme:
'Şaşarım sana ey İbn Hattab! Sen herşeye girdin, karıştın durdun!
Resûlullah Aleyhisselamla kadınları arasına da girmek istiyorsun?!' dedi.
Bu söz beni öyle bir tutuş tuttu ki, içimde duyduğum endişe ve üzüntüden bir kısmını kırdı, dağıt¬tı . [49]
Ensardan bir komşumla birlikte Benî Ümeyye b. Zeydlerin yurdunda otururdum. [50] Resûlullah Aleyhisselamın yanına bu komşumla nöbetleşe inerdik. Bir gün o iner, bir gün ben inerdim. Ben, indiğim zaman, o gün vahiy vesairenin haberini komşuma getirirdim. O indiği zaman da, böyle yapardı. [51]
O sırada, Gassan hükümdarlarından birinin üzerimize yürümek istediğini ve bizimle savaşmak için atlarını nallatmakta olduklarını haber almıştık. [52]
Yüreklerimiz, onların endişesiyle dolu bulunuyordu. [53]
Arkadaşım iniş nöbeti günlerinden birinde idi ki, [54] yatsı vakti bana geldi. [55] Birdenbire kapımı hızlı hızlı çalmaya, [56] 'Aç! Aç!' [57] diyerek seslenmeye başladı. [58]
Çok korktum. Hemen yanına çıktım.
Bana:
'Çok büyük bir hadise oldu!1 dedi. [59]
'Nedir o hadise? [60] Yoksa Gassanlar mı geldi?' dedim.
Arkadaşım:
'Hayır! Ondan daha büyük, daha ağır! [61]
Resûlullah Aleyhisselam kadınlarından inzivaya çekilmiş! [62] Kadınlarını boşamış!' dedi. [63]
İçimden:
'Hafsâ ile Âişe'nin bumu sürtüldü! Hafsâ hüsrana uğradı!
Ben zaten böyle birşey olacağını zan ve tahmin edip duruyordum!1 dedim." [64]
Hz. Ömer, bu haberi alınca başına toprak saçmış ve:
"Allah, Ömer'i ve kızını ayıplamaz mı?" demişti. [65]
Hz. Ömer, hadiseyi anlatmaya devamla şöyle der:
"Sabah namazını kılınca, giyinip kuşandım. Sonra, Medine'ye indim.
Hafsâ'nın yanına vardım. Ağladığını gördüm. [66]
Mü'minlerin diğer analarının odalarına da uğradım. Hepsinde ağlamalar vardı. [67]
Mescide girdiğim zaman da, gördüm ki; halk, canlarının sıkıntısından, üzüntülerinden, çakıllı yeri d üşüştürüyorlar ve:
'Resûlullah Aleyhisselam kadınlarını boşamış!' diyorlardı.
Kendi kendime:
'Ben bu işi muhakkak öğrenirim!1 dedim.
Hemen Âişe'nin yanına varıp, ona:
'Ey Ebu Bekir'in kızı! Demek sen işi Resûlullah Aleyhisselama eziyet verecek dereceye vardırdın hâ?Medim.
Âişe:
'Ey Hattab'ın oğlu! Benim seninle ne işim var?! (Benim işim seni ne ilgilendirir?!) Sen kendi hey¬benle (kızınla) ilgilen!1 dedi.
Bunun üzerine, Ömer'in kızı Hafsâ'nın yanına vardım.
Ona da:
'Ey Hafsâ! Demek sen işi Resûlullah Aleyhisselama eziyet verecek dereceye vardırdın hâ?!
Vallahi, sen de pekâlâ bilirsin ki; Resûlullah Aleyhisselam seni sevmiyondur!
Ben olmasam, seni muhakkak boşardı!' dedim.
Hafsâ, son derecede ağlamaya başladı. [68]
Ona:
'Sen ne diye ağlıyorsun? Ben seni bundan sakındırmamış mı idim?' dedim. [69]
Ona:
'Resûlullah Aleyhisselam sizleri boşadı mı?' diye sordum.
Hafsâ:
'Bilmiyorum!' dedi. [70]
Ona:
'Resûlullah Aleyhisselam nerede?' diye sordum. [71]
Hafsâ:
'O, şuradaki Meşrebe'de! [72] Meşrebe gilarında [hücresinde] [73] inzivaya çekilmiş bulunuyor!' dedi.
Hemen oraya varınca, karşıma Resûlullah Aleyhisselamın kölesi Rebah çıkmaz mı!
Kendisi, Resûlullah Aleyhisselamın Meşrebe'ye çıkar, Meşrebe'den inerken, merdiven basamağı gibi üzerine bastığı kütüğe de ayaklarını dayamış, oturuyordu.
Bu zenci köleye: [74]
'Ey Rebah! Yanındaki Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna girmek için bana kendisinden izin iste!' diyerek seslendim.
Rebah bir içeri baktı, bir de bana baktı. Fakat birşey söylemedi. [75]
Dönüp Mescide gittim.
Minberin çevresinde birtakım kimseler oturmuşlardı. Bazıları ağlıyorlardı.
Orada ben de biraz oturdum. İçimde duyduğum endişe ve üzüntü bana galebe çaldı. Tekrar kölenin yanına vardım ve:
'Ömer'in içeri girmesi için izin iste!' dedim.
Köle, içeri girdikten sonra, yanıma çıktı ve:
'Seni kendisine söyledim, sustu, birşey söylemedi' dedi.
Yine, dönüp Mescide gittim. Minberin yanında oturdum.
İçimde duyduğum endişe ve üzüntü bana galebe çaldı da, tekrar kölenin yanına vardım. [76]
Sesimi yükselterek:
'Ey Rebah! Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna girmem için izin iste!
Herhalde Resûlullah Aleyhisselam benim Hafsâ için geldiğimi sanıyor!
Vallahi, Resûlullah Aleyhisselam onun boynunu vurmamı bana emrederse, boynunu da vururum!' diye seslendim. [77]
Köle, içeri girdikten sonra, yanıma çıktı.
'Seni kendisine söyledim. Sustu. Birşey söylemedi' dedi.
Bunun üzerine geri dönüp giderken, köle beni çağırdı ve:
'Gir içeri! Sana izin verdi!' dedi.
İçeri girdim. Resûlullah Aleyhisselama selam verdim.
Gördüm ki; Resûlullah Aleyhisselam bir hasırın üzerine uzanmış!
Hasırın örgüleri kendisinin böğründe iz yapmıştı ! [78]
Hasırla bedeni arasında birşey (bir döşek) de bulunmuyordu!
Başının altında, içine hurma lifi doldurulmuş bir (ot) yastık vardı. [79] Ben oturunca, Resûlullah Aleyhisselam
izarını (yorgan gibi) üzerine çekti.
Zaten, üzerinde ondan başka da birşey yoktu! [80]
Resûlullah Aleyhisselamın hücresine (gilarına) göz gezdirdiğim zaman, gördüm ki; avuçla avuçlanacak kadar azıcık, bir sa'a* yakın arpa. [81] Ayaklarının yanına da, onun kadar (deri dabaklan-masında kullanılan) garez (selem ağacı posası) dökülmüş! Başucunda ise, dabaklanması tamamlan¬mamış bir posteki asılı idi.
Resûlullah Aleyhisselamın böğründeki hasır izlerini görünce, gözlerimin yaşını tutamayarak ağla¬maya başladım. [82]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Ey İbn Hattab! Neye ağlıyorsun?' diye sordu. [83]
'Ey Allah'ın Peygamberi! Ben ne diye ağlamayayım ki; üzerine uzandığın şu hasır senin böğründe izler yapmış! Şu da senin yatıp kalktığın tamtakır hücren ki, içinde birkaç şeyden başka birşey göremiy¬orum ! [84]
Vallahi, çok iyi biliyorum ki, sen Allah katında Kisrâ ve Kayser'den daha şerefli ve kıyım etlisin ! [85]
Halbuki yâ Rasûlallah! Kisrâ ve Kayser, bulundukları refahlı yaşantı içinde dem sürüyor! [86] Nimetler ve nehirler içinde yüzüyorlar! [87]
Sen ise, yâ Rasûlallah! Görmüş olduğum yerde ve şu haldesin!? [88] Sen ki, Allah'ın Resûlü [89] ve en seçkin kulusun!
Hal böyle iken, işte şu hücren tamtakır!' dedim. [90]
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam, bana:
'Ey İbn Hattab! Sen dünyanın onlara, ahiretin de bize ait olmasına razı değil misin?' diye sordu.
Ben de:
'Evet! Razıyım!' dedim. [91]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Öyleyse, bu iş böyledir ve böyle olacakür!' buyurdu. [92]
'Yâ Rasûlallah! Bari Allah'a dua et de, ümmetine geçim bolluğu versin!
Allah'a ibadet etmezlerken, Allah onlara (gayrimüslimlere) geçim bolluğu vermiştir!' dedim.
Ben böyle söyleyince, Resûlullah Aleyhisselam, doğrulup oturdu ve:
'Ey İbn Hattab! Yoksa sen şüphe içinde misin?!
Onlar hazları, nasipleri dünya hayatında tez elden verilip geçiştirilen bir kavimdir!' buyurdu. [93]
'Öyleyse yâ Rasûlallah! Benim için Allah'tan mağfiret dile!' dedim. [94]
'Yâ Rasûlallah! Yüzünde gazab eseri görüyorum.
Yoksa, kadınlarının sana karşı takındıkları tutum canını mı sıkıyor?
Şayet sen onları boşarsan, Allah seninledir.
Allah'ın melekleri Cebrail, Mikâil, ben, Ebu Bekir ve mü'minler de seninledir!' dedim . [95]
Kimlere ve neler söylediğimi Resûlullah Aleyhisselama birer birer anlatıp, Ümmü Seleme'nin haber¬ine geldiğim zaman gülümsedi. [96]
'Yâ Rasûlallah! [97] Kadınlarını boşadın mı?' diye sondum. [98]
Resûlullah Aleyhisselam başını bana doğru kaldırıp: [99]
'Hayır!' buyurdu.
'Allâhuekben!' dedim. [100]
'Yâ Rasûlallah! Ben Mescide gindiğimde Müslümanlar üzüntülerinden çakılları dürtüp kanştınıyonlan, 'Resûlullah Aleyhisselam kadınlarını boşamış!'diyorlardı.
İneyim de, boşamadığını onlana habenveneyim mi?' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Haber vermek istiyorsan, evet! Haber ver!' buyurdu.
Yüzünden gazabı açılıncaya kadar, konuşmaya devam ettim.
Nihayet, şenlendi, güldü.
Sonra, Meşrebe'den indi, ben de indim.
Ben basamaklı kütüğe tutunarak inmiştim.
Resûlullah Aleyhisselam ise, sanki yeryüzünde yürür gibi inmiş, inerken de eliyle bir yere dokun¬mamış, tutunmamı ştı.
'Yâ Rasûlallah! Hücrede 29 gün kaldın!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Bu ay 29 gündür!' buyurdu.
Mescidin kapısına dikilip en yüksek sesimle:
'Resûlullah Aleyhisselam kadınlarını boşamam ıştır!' diyerek bağırdım.
Bunun üzerinedir ki, Yüce Allah Tahyir âyetlerini indirdi. [101] ve o âyetlerde şöyle buyurdu:
'Ey Peygamber!
Allah'ın sana helâl kıydığı şeyi, kadınlarının hoşnutluğunu arayarak, sen ne diye haram edersin?
Bununla birlikte, üzülme! Allah çokyarlıgayıcı, çok esirgeyicidir.'" [102]
"Ey Peygamber! Kadınlarına de ki:
'Eğer siz dünya yaşantısı ve onun ziynetini istiyorsanız, geliniz, size boşanma bedellerini vereyim de, hepinizi güzellikle salıvereyim.
Eğer Allah'ı, Allah'ın Resûlünü ve ahiretyurdunu istiyorsanız, şüphe yok ki, Allah sizlerden, güzel hareket edenler için, büyük bir mükâfat hazırlamıştır." [103]
Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam zevcelerini ya dünyayı ve dünya ziyne¬tini, ya da Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü ve ahiret yurdunu tercih etmeleri hususunda serbest bırakmakla emrolunduğu zaman, Hz. Âişe'nin yanına varmıştı. [104]
Hz. Âişe:
"Yâ Rasûlallah! Yanımıza bir ay uğramamaya yemin etmiştin. Sen ise, aydan 29 gün geçince uğradın. Ben onları (geçen günleri) sayıp duruyordum" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu ay, 29 gündür. [105]
Ey Âişe! Ben sana bir iş açıklayacağım ki, onu ana ve babana danısıncaya kadar cevaplamakta acele etmemende sana bir vebal yoktur" buyurdu. [106]
Hz. Âişe:
"Nedir o yâ Rasûlallah!" diye sordu. [107]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ahzâb sûresinin inen 2£^29. âyetlerini okudu.
Hz. Âişe:
"Aaâ! Ben bu hususta mı ana ve babama danışacağım?!
Ben, elbette ki, Allah'ı, Allah'ın Resûlünü ve ahiret yurdunu tercih ediyor ve diliyorum! [108]
Ben bu hususu ne Ebu Bekir'e, ne de Ümmü Rûman'a danışırım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam güldü, gülümsedi. [109]
Hz. Âişe:
"Benim seni tercih ettiğimi (öteki) kadınlarına haber vermen [110]
Sana söylediklerimi, öteki kadınlarından hiçbirine haber vermemeni isterim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlardan, sorana, muhakkak haber vereceğim ! [111]
Çünkü, Allah beni tebliğ edici olarak gönderdi. Güçlük çıkarıcı, sıkıntı verici ve bunu arzu edici olarak göndermedi. [112] Fakat, öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi" buyurdu. [113]
Hz. Âişe der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamın diğer kadınları da, benim yaptığımı yaptılar. Allah'ı, Allah'ın Resûlünü ve ahiret yurdunu tercih ettiler." [114]
Yüce Allah hepsinden razı olsun! [115]

Abdullah Zülbicâdeyn'in ve Vâsile b. Eskâ'ın Müslüman Olmaları

Abdullah Zülbicâcieyn Müzeynelenden olup, eski adı Abduluzzâ idi.
Babası, oğluna hiçbir mal bırakmaksızın ölmüştü.
Abdullah malsız bir yetimdi.
Zengin olan amcası onu yanına alıp büyütmüş ve mal sahibi yapmıştı.
Kendisinin devesi, davan ve hatta kölesi bile vardı. [116]
Abdullah, Müzeynelerin dağlarından Verka1 dağında otururdu. [117]
Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye hicret ettiği zaman Abdullah Müslüman olup kendisini şirk¬ten kurtarmak istemişse de, buna, müşrik amcası yüzünden, muvaffak olamamıştı.
Yıllar, bütün savaşlar geldi geçti.
Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke'yi fethedip Medine'ye döndüğü zaman, Abdullah amcasına:
"Ey amca! Ben senin Müslüman olmanı hep bekledim durdum.
Senin hâlâ Muhammedi arzu ettiğini göremiyorum! Bari benim Müslüman olmama izin versen?" dedi.
Amcası:
"Eğer sen Muhammed'e tâbi olacak olursan, üzerindeki elbisene varıncaya kadar, sana vermiş olduğum şeylerden hiçbirini senin elinde bırakmam, hepsini senden çeker alırım!" dedi.
Abdullah:
"Ben, vallahi, Muhammed'e tâbi ve Müslüman oldum, taşa, puta tapmayı bıraktım bile!
Ellerimdeki şeyleri geri alırsan, al!" dedi.
Amcası, Abdullah'ın elindeki herşeyi geri aldı. Hatta, üzerindeki elbiseyi de soydu.
Abdullah, çırılçıplak, anasının yanına gitti.
Anası; yollu, kalın kilimini iki parçaya ayırdı.
Abdullah, onun yarısını belinden yukarısına, yarısını da belinden aşağısına tutundu. [118]
Abdullah, kendisinin Müslümanlığına engel olmak için kendisini sıkıştırmaya kalkan kavminden de yakasını kurtararak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kaçtı. [119]
Medine'ye gelince, seher vaktine kadar Mescidde yattı. [120]
Peygamberimiz Aleyhisselam, sabah namazını kıldırdı.
Cemaat arasındakilere göz gezdirip evine döneceği sırada, Abdullah'ı gördü.
Ona:
"Sen kimsin?" diye sordu. [121]
Abdullah, kendisinin kimlerden olduğu haber verdi. [122]
"Ben Abduluzzâ'yım!" dedi. [123]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen Abdullah Zülbicâdeyn'sin (iki parça kilimlisin)! Bana yakın yerde bulun! [124] Sık sıkyanıma gel, git!" buyurdu. [125]
Abdullah Zülbicâdeyn; Medine'de evi barkı bulunmayan, Mescidin Suffasında yatıp kalkan Ashab-ı Sultadandı. [126]
Abdullah Zülbicâdeyn; konuklar arasında bulunur, Kur'ân-ı Kerîm öğrenirdi.
Kur'ârvı Kerîm'den birçok sûreleri okuyup ezberlemişti.
Kendisi, gür sesli idi. [127]
Kıraatta, [128] teşbih ve tekbirlerde [129] sesini yükseltirdi. [130]
Hz. Ömer:
"Yâ Rasûlallah! Şu bedevîyi görmüyor musun? Kufân'ı okurken sesini nasıl yükseltip halkın kıraatı-na engel oluyor?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bırak onu kendi haline ey Ömer! O, Allah'a ve Allah'ın Resûlüne Muhacir olarak çıkıp gelmiştir! [131]
O, ewâh'lardan; [132] Allah'a çok yalvarıcı olan, Allah aşkıyla yanıp duranlardan [133] biridir!" buyur¬du. [134]
Ukbe b. Âmirü'l-Cühenî de:
"Peygamber Aleyhisselam, Abdullah Zülbicâdeyn hakkında:
'O, evvâh'tır!' buyurmuştu.
Çünkü, o, Kur"ân okurken Yüce Allah'ı çok anan, duada sesini yükselten bir kimse idi" demiştir. [135]
Abdullah Zülbicâdeyn, Tebük seferine hazırlanıldığı sırada gelip Müslüman olmuş ve Tebük sefer¬ine de katılmıştır.
"Yâ Rasûlallah! Bana şehitlik nasip etmesi için, Allah'a dua et!" diye rica edince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Allah'ım! Onun kanını kâfirlere haram kıl!" diyerek dua etti.
Abdullah Zülbicâdeyn:
"Yâ Rasûlallah! Ben öyle istememiştim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen, Allah yolunda gazaya çıkar, humma (sıtma) tutup seni öldürürse, sen şehitsindir!
Hayvanın seni düşürüp boynunu kırarsa, sen yine şehitsindir!
Gam çekme! Bunlardan hangisi olursa, şehitlik için sana elverir, yeter!" buyurdu. [136]
Buyurduğu gibi de, Tebükte hummaya tutulup Hakkın rahmetine kavuştu. [137]
Yüce Allah ondan razı olsun! [138]

Vâsile'nin Soy Kütüğü

Vasile b. Eskâ1, b. Abduluzzâ, b. Abdi Yalil, b. Naşib, b. Giyere, b. Sa'd, b. Leys, b. Bekr, b. Abdi Menat, b. Kinane'dir.
Künyesi, Ebu Kırsâfe'dir. [139]
Vasile b. Eskâ1; Peygamberimiz Aleyhisselama Arap kabilelerinden heyetler ve elçiler gelmekte bulunduğu [140] ve
İbn Sad, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 305.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Tebük seferi hazırlıklanyla uğraştığı sırada (Hicretin 9. yılında) Medine'ye gelmiş ve Mescidde Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte sabah namazını kılmıştı. [141]
Peygamberimiz Aleyhisselam, sabah namazını kıldırdıktan sonra ashabına göz gezdirip Vâsile'yi görünce, ona:
"Sen kimsin?" diye sordu.
Vasile kim olduğunu haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen ne için geldin? [142] Hacetin, dileğin nedir?" diye sordu.
Vasile:
"Allah'a ve sana iman [143] ve bey'at edeyim diye geldim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bunu yapmaya gücün yetecek midir?" diye sordu.
Vasile:
"Evet!" dedi. [144]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyleyse, benim sevdiğim şeyi sen de sevmek, benim sevmediğim şeyi sen de sevmemek üzere bana bey'at et!" buyurdu. [145]
Vasile, buna göre bey'at yapıp ev halkının yanına döndü. [146] Durumu onlara haber verdi. [147]
Vâsile'nin babası, Vasile'nin haline baktı ve:
"Demek sen böyle yaptın hâ?!" dedi.
Vasile:
"Evet!" deyince; [148]
"Vallahi, seninle hiçbir zaman konuşmayacağım!" dedi. [149]
Bunun üzerine, Vasile, amcasının yanına gitti.
Kendisi sırtını güneşe vermiş, ısıtıyordu. Ona selam verdi.
O da, Vâsile'ye:
"Demek sen böyle yaptın hâ?!" dedi.
Vasile:
"Evet!" deyip, ona İslâmiyeti anlattı.
Amcası Vâsile'yi babasınınkinden daha hafif bir kınayışla kınadı ve:
"Bir işte bizi ileri geçmen sana yakışmazdı!" dedi.
Vâsile'nin kızkardeşi ise Vâsile'nin söylediklerini dinledi ve yanına vanp onu İslâm selamıyla selam¬ladı.
Vasile:
"Ey kızkardeşciğim! Senin bana böyle selam verişinin sebebini pek anlayamadım?" dedi.
Kızkardeşi:
"Ben senin ve amcanın söylediklerinizi dinledim" dedi.
Vasile; amcasına anlattığı gibi, İslâmiyeti, kızkardeşine de anlattı.
İslâmiyet onun çok hoşuna gitti ve hemen Müslüman oldu.
Bunun üzerine, Vasile:
"Ey kızkardeşciğim! Allah senin hayrını ve iyiliğini diledi, Müslüman oldun!
O halde, bu kardeşini, gazi cihazıyla cihazlandır. Yol azığı koy!
Çünkü, Resûlullah Aleyhisselam sefere kanatlanmak, gazaya çıkmak üzeredir!" dedi.
Kızkardeşi, Vâsileye yol azığı olarak kova içinde bir müd undan hamur yoğurdu. Kendisine bunu bir miktar hurma ile birlikte verdi.
Vasile, azığı alınca, Medine'ye geldi.
Fakat, Peygamberimiz Aleyhisselamı iki gün önce mücahidlerie birlikte Tebük'e doğru hareket etmiş buldu.
Geride, ancak, yolda belde gelmekte olan kafileler kalmıştı. [150]
Vâsile'yi sırtında taşıyacak birşey (binit) de bulunmuyordu. [151]
Hemen, Kaynuka oğulları çarşısına gitti. [152]
"Beni hayvanına nöbetleşe bindirecek kim var?" [153] diyerek seslendi.
Kendisi, yaya olarak yürümeye dayanamaz bir kimse idi.
Ka'b b. Ucre, onu çağırdı. [154]
"Ben seni gecede gündüzde nöbetleşe, yemede içmede ortaklaşa olmak üzere hayvanıma bindi¬reyim!" dedi.
Vasile:
"Olur!" dedi. [155]
Ka'b b. Ucre, Tebük'e vanp Peygamberimiz Aleyhisselamla buluşuncaya kadar, Vâsile'yi hayvanı¬na bindirdi. [156]
Yüce Allah ikisinden de razı olsun! [157]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:52 pm

TEBÜK'TEN SONRA

Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı

Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı ve Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Ümmü Külsûm. [1] Hicretin 9.yılın¬da vefat etti. [2]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam; Hz. Ümmü Külsûm'u yıkayacak olanlara, onu üç, beş kere veya daha çok yıkamalarını, [3] yıkanırken onun na'şının üzerinin yeşil hurma dallarıyla örtülmesini emir buyur-du. [4]
Yıkayıcılara, birdefıta (peştemal)verdi. [5]
Hz. Ümmü Külsûm'u Peygamberimiz Aleyhisselamın halası Hz. Safiyye yıkadı. Esma bintj Umeys de yıkamaya yardım etti. [6]
Yıkama [7] ve kefenleme işinde [8] Ensar kadınlarından Ümmü Atiyye de bulundu. [9]
Hz. Ümmü Külsûm'un cenaze namazını Peygamberimiz Aleyhisselam kıldırdı [10] ve kabrinin başına oturdu, gözleri yaşardı. Kabrin başında bulunanlara:
"Şu gece, içinizden hiç kimse işe karışmayacak mı?" diye sordu.
E bu Talha:
"Yâ Rasûlallah! Ben karışırım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyleyse, in onun kabrinin içine!" buyurdu. [11]
Kabre Hz. Ali, Fadl b. Abbas ve Üsâme b. Zeyd de indiler. [12]
Hz. Osman, Hz. Ümmü Külsûm'un vefatına çok üzüldü ve ağladı. [13]

Himyer Krallarının Müslüman Oluşu

Himyerîlerin Kimlikleri ve Yurtları

Himyerîler, Kahtanî idiler.
Kahtan'ın oğlu Ya'rüb, Ya'rüb'ün oğlu Yeşcüb, Yeşcüb'ün oğlu Sebe1, Sebe'in oğlu da Himyer'di.
Himyer'in Malik, Âmir, Amr, Sa'd, Vâside isimlerini taşıyan oğullarından Âmirin soyundan Dühman, Sa'd'ın soyundan Selef ve Eşlem, Amr'ın oğlu Hâris'in soyundan Zû Ruayn hanedanı, Malik'in Kudâa adındaki oğlunun soyundan da Kudâa kabileleri türemiştir. [14]
Himyerîlerin konak yerleri Yemen ülkesinde idi. [15]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Himyer Krallarını İslâmiyete Davet Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ayyaş b. Ebi Rebiayı bir yazı ile Mesruh ve Nuayım b. Abdi Külâl el-Himyerî'ye göndermiş ve yazısında şöyle buyurmuştu:
"Sizler, Allah'a ve Resûlüne iman ederseniz, selamete, güvenliğe erersiniz.
Hiç şüphesiz, bir olan, eşi ortağı olmayan Allah, Musa'yı âyetleriyle (mucizeleriyle) gönderdi. İsa'yı kelimeleriyle yarattı.
(Fakat) Yahudiler, 'Üzeyr Allah'ın oğludur!' dedi.
Nasrânîler de, 'Allah, üçün üçüncüsüdür. İsa Allah'ın oğludur!1 dediler." [16]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ayyaş b. Ebi Rebia'yı mektupla gönderirken de:
"Sen, onların yurduna varınca, geceleyin girmeyeceksin.
Sabaha kadar bekledikten sonra, güzelce bir abdest al. İki rekat namaz kıl. Allah'tan kurtuluş ve kabul dile ve Allah'a sığın.
Yazımı sağ eline al ve onu onlara sağ elinle ve sağ taraflarından ver!
Seni kabul ettikleri zaman, onlara Beyyine sûresini oku:
Kitablılardan ve müşriklerden küfredenler, apaçık bir hüccet, yani içinde kitabların en doğru hüküm¬leri yazılı, bâtıldan uzak ve temiz sahifeleri okuyacak, Allah'tan bir peygamber gelinceye kadar güya bekleyeceklerdi, dinlerinden ayrılacak değillerdi.
Böyle iken, Kitab verilmiş olan bunlar, ayrılmadılar ayrılmadılar da, ancak kendilerine o apaçık hüc¬cet geldikten sonra ayrıldılar.
Halbuki, onlar Allah'a-O'nun dininde ihlas ve samimiyet erbabı ve muvahhid olarak-ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekatı vermelerinden başkasıyla emrolunmamıslardı.
En doğru din de, bu idi.
Gerçekten, Kitablılardan olsun, müşriklerden olsun, bütün o küfredenler Cehennem ateşindedirler, onun içinde temelli kalıcıdırlar.
Yaratılanların en kötüsü de, onların ta kendileridir.
İman edip de güzel güzel amel ve hareketlerde bulunanlara gelince; hiç şüphe yok ki, bunlar da yaratılanların en hayırlı sı diri ar.
Onların Rableri katında mükâfat], altından ırmaklar akmakta olan Adn cennetleridir. Hepsi de içlerinde temelli kalıcıdırlar.
Allah onlardan hoşnut olmuş, bunlar da Allahtan hoşnut olmuşlardır.
İşte bu saadet, Rabbinden korkanlara mahsustur.' [Beyyine: 1-8]
Sûreyi böylece okuyup bitirdiğin zaman:
'Ben Muhammed'e iman ettim ve ben ona iman edenlerin ilkiyim!' de!
Onlar sana hiçbir hüccet getirmezler ki, boşa gitmesin!
Hiçbir yaldızlı kitap getirmezler ki, nuru sönmüş olmasın
Onlar sana kendi dilleriyle birşey okudukları zaman:
'Tercüme ediniz!' de!
'Allah bana yeter!' dedikten sonra:
'Ben Allah'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaleti yerine getirmekle de em rol undum.
Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir!
Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de size aittir.
Bizimle sizin aranızda hiçbir mücadele yoktur.
Allah hepimizi biraraya toplayacaktır. Dönüş ancak O'nadır!' [Şûra: 15] de!
Müslüman oldukları zaman toplanıp önünde yere kapandıkları değneği iste!
Onlar ılgın ağacındandır.
Birisi beyaz ve sarı ile karışık alacadır.
Birisi kamış gibi boğumludur. Öbürü de kara abanoz ağacı gibi kapkaradır!
Onları çıkarttır, çarşılarında ateşe ver, yak!" buyurdu.
Ayyaş b. Ebi Rebia der ki:
"Gittim. Resûlullah Aleyhisselamın bana emrettiği şeyleri yaptım.
Yanlarına vardığım zaman, onlar süslenmiş, süslü elbiselerini giymiş bulunuyorlardı.
Kendilerini göreyim diye üç evin kapılarındaki büyük perdelere kadar yaklaştım.
Onlara:
'Ben Resûlullahın elçisiyim!' dedim.
Ve Resûlullah Aleyhisselamın yapmamı bana emrettiği şeyleri yaptım.
Beni kabul ettiler. Resûlullah Aleyhisselamın beyan buyurduğu gibi oldu." [17]

Himyer Krallarının Müslüman Oldukları Hakkında Mektup ve Elçi Göndermeleri

Hicretin 9. yılında Ramazan ayında [18] Peygamberimiz Aleyhisselamın Tebük'ten dönüp geldiği sırada, Himyer kralları Haris b. Abdi Külâl, Nuaym b. Abdi Külâl ve Zf Ruayn, Meâfir ve Hemdan kralı Numan'ın şirkten ve müşriklerden ayrılıp Müslüman oldukları hakkında Peygamberimiz Aleyhisselâma gönderdikleri yazıları ile elçileri Malik b. Mürre (İbn Sa'd'a göre; Mürâretü'r-Rahâvî) Medine'ye geldi. [19]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Malik b. Mürre'yi konuklayıp ağırlamasını Bilal-i Habeş?ye emretti. [20]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Himyer ve Hemdan Krallarına Yazısı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Himyerve Hemdan krallarına yazdırdığı yazısında şöyle buyurdu:
"B ismi İlâhi rra hm ânirrahîm
Allah'ın Resûlü Muhammed Peygamberden Haris b. Abdi Külâl'e, Nuaym b. Abdi Külâl'e, [21] Meâfir ve Hemdan kralı Numan'a!
İmdi, ben, kendisinden başka ilah olmayan Allah'a, sizlere olan hidayetinden dolayı hamd ederim.
Bundan sonra malûmunuz olsun ki; Rum toprağından dönüşümüzde elçiniz [22] bizimle buluştu. [23]
Sizin kendisini ne için gönderdiğinizi tebliğ etti, hakkınızda bilgi verdi, İslâm dinine girdiğinizi ve müşriklerle savaştığınızı bize bildirdi. [24]
Eğer siz iyileşir, Allah'a ve Resûlüne itaat ederseniz, namazı kılarsanız, zekat verirseniz, ganimetlerden Allah'a ait beşte biri, Resûlullahın hissesini ve kendisine seçilip verilecek şeyi ve mü'min-ler üzerine farz kılınan sadakayı, [25] kaynak suların suladığı ve göğün suladığı şeylerin de uşrünü ve ortaklık suyun nöbet gününde veya kuyu ile havuz arasına kovadan akan suyun suladığı şeylerin de yanm uşrünü verirseniz, [26] Yüce Allah sizi doğru yoluna koymuş bulunur. [27]
Zekat olarak da:
Her kırk devede üç yaşına basmış bir dişi deve,
Her otuz devede üç yaşına basmış bir erkek deve,
Her beş devede bir koyun veya keçi,
Her on devede iki koyun veya keçi,
Her kırk sığırda iki yaşına basmış erkek veya dişi bir dana,
Her otuz sığırda bir yaşına basmış erkek veya dişi bir dana,
Her kırk koyunda kendi başına yayılır bir koyun veya keçi vermeniz gerekir ki, Allah bunu mü'min-lere farz kılmıştır.
Kim hayrını arttırırsa, onu kendi lehine arttırmış olur.
Bu farizayı eda eden, Müslümanlığına şehadet getiren, müşriklere karşı mü'minlere yardım eden kimse mü'minlerdendir.
Kendisi mü'minlerin yararlandıklarından yararlanır, onların mükellef bulundukları vazifelerle de mükellef bulunur.
Onun için, Allah'ın himayesi ve Resûlünün himayesi vardır.
Yahudilerden veya Nasrânîlerden Müslüman olanlara gelince:
Onlar da, Müslümanların yararlandıklarından yararlanır, onların mükellef bulundukları vazifelerle mükellef bulunurlar.
Yahudilik veya Nasranîliklerinde kalanlar ise, dinlerinden zorla döndürülmezler.
Kendilerinden erkeklik çağına eren her erkek veya kadın veya hür veya köle Meâfirî (Yemen elbis¬esi) veya bunun dengi bir elbisenin kıymetine göre tam bir dinar cizye ödemekle mükellef tutulur.
Bunu Resûlullaha ödeyen kimse Allah'ın himayesinde ve Allah'ın Resûlünün himayesinde bulunur.
Kim bunu reddederse, o, Allah'ın ve Allah'ın Resûlünün düşmanıdır.
Sonra şunu da bilesiniz ki; Allah'ın Resûlü Muhammed Peygamber, Zür'a Zf Yezen'e, 'Elçilerim Muaz b. Cebel, Abdullah b. Zeyd, Malik b. Ubâde, Ukbe b. Nemr, Malik b. Mürre ve arkadaşları size geldiği zaman kendilerine iyi davranmanızı tavsiye ederim. Size bağlı yerlerin cizye ve sadakalarından yanınızda toplananları elçilerime teslim edesiniz. Onların âmirleri Muaz b. Cebel'dir. Elçilerim ancak hoşnut olarak döndürüleceklerdir,' diye haber göndermiştir.
Sonra şunu da bilesiniz ki; Muhammed, Allahtan başka ilah olmadığına ve kendisinin de Allah'ın kulu ve resûlü olduğuna şehadet eder.
Malik b. Mürretü'r-Rahâvî'nin bana söylediğine göre; H i my eril erden İslâmiyete ilk giren sen imişsin ve müşrikleri öldürmüşsün. Seni hayırla müjdelerim ve Himyerîlere hayırlı olmanı sana emrederim.
Birbirlerinize karşı ne hainlik ediniz, ne yardımlaşmayı kesiniz.
Allah'ın Resûlü, hem zenginlerinizin, hem de fakirlerinizin dostu ve yardımcı sı dır.
Sadaka ve zekat, ne Muhammed için, ne de onun ev halkı için helâl değildir.
O, ancak Müslümanların fakirlerine ve yolculara mahsustur.
Malik, haberin eriştirilecek olanlarını bana eriştirdi ve gizlenecek olanlarını da gizledi.
Kendisine hayırlı olmanızı, iyi davranmanızı size emrediyorum.
Ben size iyi adamlarımdan, onların din ve ilim sahibi olanlarından göndermiş bulunuyorum.
Kendilerine hayırlı olmanı ve iyi davranmanı sana emre.ciiyapjm. Çünkü, onlar adamlarımın ağı¬zlarına bakılır, sözleri dinlenir kişileridir.
Allah'ın selameti, rahmet ve bereketleri üzerinize olsun." [28]
ZÎYezen, 33 deveye satın almış olduğu birtakım elbiseyi Peygamberimiz Aleyhisselama hediye etmiştir. [29]

Hemdan Temsilcilerinin Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları

Başlıca Hâşid ve Bekfl diye anılan iki büyük kabileden ünetniş bulunan Hemdan oğullarının soyları; Hemdan b. Malik, b. Zeyd, b. Evsele, b. Rebia, b. Hıyar, b. Malik, b. Zeyd, b. Kehlan, b. Sebe1, b. Yeşcüb, b. Ya'rüb, b. Kahtan'dır. [30]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hicretin 9. yılında Ramazan ayında Tebük'ten döndüğü sırada idi ki [31] Hemdan'dan: [32]
1. Dımam b. Malik'ü's-Selmânî,
2. Malik b. Nemat Ebu Selm Zü'l-Mi'şâr,
3. Malik b. Eyfa1,
4. Umre b. Malikü'l-Harîff,
5. Hamza b. Malik Zü'l-Miş'arldan [33] mürekkep bir heyet, gelip Peygamberimiz Aleyhisselamla görüştüler. [34]
Heyete Dımam b. Malik başkanlık ediyordu. [35] Heyet üyeleri, üzerlerine Yemen kumaşından elbise giymişlerdi. [36]
Kısa elbiselerinin [37] etekleri ve ceplerinin ağızları atlastan sırmalı idi. [38]
Başlarına Aden bezinden sarıklar sarmışlardı.
Bindikleri develer Mehre ve Erhab kabilelerinin iyi cins develerindendi. Develerin üzerlerinde ağaç¬tan yapılmış semerler vardı . [39]
Malik b. Nemat, iyi bir şairdi. Güzel ve düzgün söz söylerdi. [40]
Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde ayağa kalkıp: [41]
"Yâ Rasûlallah! Bunlar seni selamlarlar! [42]
Şehirlisi ve göçebesiyle [43] Hemdanların eşrafındandırlar! [44]
Kendileri İslâm bağlarıyla bağlandılar.
Deve ve at sahipleri olan HarîT, Yam ve Şâkir kabilesi adına tâ Yemen diyarından genç develer üzerinde sana koşup geldiler.
Onları Allah hakkında kınayıcı kınayışıyla kınama, azarlama! [45]
Kendileri, Resûlullahın davetine icabet ettiler. Önlerinde kurbanlar kesilen putlardan aynldılar. [46]
Onlar; ahidlerini, sözlerini, dağlar yerinde durduğu ve Sela1 mevkiinde ceylan yavruları gezip toz¬duğu sürece bozmazlar!" dedi. [47]
Müslüman oldular.
Allah onlardan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hemdanlar, yardıma koştukları ve sıkıntılara sabredip katlandıkları müddetçe ne güzel kabiledirler!
İslâm ebdâl ve evtâdı da onlardandır, onların içindedir!" buyurmuştur. [48]*
Ebdâl; Yüce Allah'ın yeryüzündeki seçkin kullarından yetmiş kişilik bir cemaat olup, onlardan kırkı Şam ülkesinde, otuzu da diğer ülkelerde bulunurlar.
İçlerinden biri öldüğü zaman, insanlar arasından biri seçilip onun yerine geçirilir. [49]
Hz. Ali, 'Resülullah Aleyhisselam dan 'Ebdâl, Şam'da olurlar ve kırk kişidirler. Onlardan birisi öldüğü zaman, Allah onun yerine başka birini geçirir. Allah, onların duasıyla yağmur yağdırır, düşmanlara karşı mü'minlere onların duasıyla yardım yapar. Şam halkın¬dan azabı onların duasıyla kaldırır!' buyurduğunu işittim" demiştir. [50]
Veted kelimesinin çoğulu olan Evtâd da, lügatta kazık demektir ki, birşeyi ayakta tutmaya, berkiştirmeye sebep olur. [51]
Tasavvufta ise; Allah'ın velf kullarından dört kişi olup, her biri dünyanın şark, garb, şimal, cenub gibi dört cihetinden bir cihette bulunur. [52]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hemdanlar İçin Yazı Yazdırışı ve Malik b. Nemat'ı Vali Tayin Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hemdanların kendilerine ayrılıp verilmesini istedikleri arazi hakkında bir yazı yazdırdı. [53]
Peygamberimiz Aleyhisselam, yazdırdığı yazısında şöyle buyurdu:
"B ismi İlâhirrahm ânirrahîm
Bu, Muhammed Resûlullah tarafından Harîf [54] kabile¬si şehri, Cenâb-ı Hadb ve Hafâfü'r-Reml beldeleri halkı için, elçileri Zü'l-Mi'şâr Malik b. Nemat ve kav¬minden Müslüman olanlarla gönderilen yazıdır:
Onlar namaz ki İdiklan ve zekat verdikleri müddetçe yüksek ve alçak yerler kendilerinin olup, oralar¬daki mugaylan ağaçlarının meyvelerini yiyebilir ve hayvanlarını da oralarda serbestçe yayabilirier. [55] Bu hususta onlar için Allah'ın ahdi ve Resûlünün himayesi vardır.
Muhacirlerle Ensar onların şahitleridir."
Bu yazı, Ebu'l -Münzir Hişam b. Muhammed b. Sâibu'l-Kelbî (vefatı: 204 H.) zamanında Hemdanların elinde bulunuyordu. [56]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Malik b. Nemat'ı kavminden Müslüman olanların üzerine vali tayin etti. [57]




________________________________________
SAKÎFLERİN MÜSLÜMAN OLUŞU

Sakîflerin Kimliği

Sakîfler, Adnan'ın soyundan gelen Hevâzin oymaklarındandır.
Babaları Kasiyy b. Münebbih'in asıl adı Sakîf olduğundan bu isimle anılmışiardır. [1]
Sakîflerin Adnan'a kadar baba ve ataları şöyle sıralanır: Sakîf Kasiyy b. Münebbih, b. Bekr, b. Hevâzin, b. Mansur, b. İkrime, b. Hasafa, b. Kays b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan. [2]
Sakîfler; Benî Malik ve Ahlâf diye ikiye ayrılırlar. [3]
Benî Malikler Sakîf'in oğlu Cüşem'in oğlu Hutayt'ın oğlu Malik soyundandırlar.
Sakîf'in diğer oğlu Avfın oğulları Sa'd ve Gıyere'nin soyundan gelen Benî Sa'd ve Benî Gıyerelere de Ahlâf denir. [4]
Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke'yi feth ve Hevâzin ordularını mağlup ettikten sonra, Ci'râne'ye gelen Hevâzin temsilcilerine:
"Malik b. Avf ne yapıyor?" diye sormuş; [5]
Temsilciler:
"O kaçıp Taif kalesine girdi! [6] Şimdi Sakîflerin yanında bulunuyordur" demişler;
Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Malik'e haber veriniz ki; eğer Müslüman olur, yanıma gelirse, kendisine ev halkını ve malını geri verir, ayrıca da yüz deve ihsan ederim" buyurmuştu. [7]
Malik b. Avf, Peygamberimiz Aleyhisselamın yaptığı vaadleri ve kavmi halkına yapılanları haber alınca, [8] devesine bindi, Ci'râne'de veya Mekke'de iken Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi, Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona ev halkı ile malını geri verdi ve ayrıca da kendisine yüz deve ihsan etti. Kendisini, kavminden Müslüman olan kabilelere; [9] Sümâle, Selime [10] ve Fehm kabilelerine vali ve kumandan tayin etti . [11]
Bu kabileler Taif çevresinde oturmakta idiler. [12]
Malik b. Avf:
"Yâ Rasûlallah! Senin için ben Sakîflerin hakkından gelir, kendileri sana Müslüman olarak gelinc¬eye kadar, onların yaylım hayvanları üzerine baskınlar yapanm!" dedi. [13]
Kendisine bağlı kabileleri yanına alarak, [14] müşrik olan kabilelerle, [15] özellikle Sakîflerle savaştı [16] Onlara baskınlar yaptı. [17]
Sakîfleri, sağmal develerini Taif surlarının dışındaki yaylımlara çıkaramaz etti.
Dışarı çıkan yaylım hayvanlarını baskın yapıp ele geçirmekte, [18] adamları da öldürmekte idi.
Taiflilerin yaylımlarına yaptığı bir sabah baskınında bin adet davarlarını ele geçirmişti. [19]
Malik b. Avf'ın baskınları, Sakîflere çok güç ve sıkıcı gelmeye başlamıştı. [20]
Sakîflerin reislerinden [21] Benî İlâçların kardeşi Amr b. Ümeyye, b. Vehb, b. Muattib, aralarında geçen ve hoşa gitmeyen bir hadiseden dolayı Abdi Yâlil b. Amr'a küsmüştü.
Kendisi, Arapların en zeki olanlarından ve cin fikirlilerindendi.
Amr b. Ümeyye [22] bir gün öğle vakti [23] Abdi Yâlil'in evine gitti.
Evin avlusuna girince, ona:
"Amr b. Ümeyye senin için 'Yanıma çıksın!' diyor" diyerek birisiyle içeri haber gönderdi. [24]
Amr b. Ümeyye'nin elçisi Abdi Yâlil'in yanına vardığı zaman, [25] Abdi Yâlil:
"Yazıklar olsun sana! Seni bana Amr mı gönderdi?" diye sordu.
Elçi:
"Evet! [26] İşte, kendisi orada! [27] Evinin avlusunda dikiliyor!" dedi. [28]
Abdi Yâlil onunla barışmak ister, fakat onun ayağına kadar gitmeyi uygun görmezdi. [29]
Abdi Yâlil, kendi kendine:
"Ben Amr'ın bu işi yapacağını sanmaz ve ummazdım. [30] Amr böyle birşeyi asla yapmayacak kadar gururlu idi" diye söylendi. [31]
Amr b. Ümeyye'nin yanına varıp, onu görünce:
"Merhaba! Hoşgeldin!" dedi.
Amr b. Ümeyye:
"Bizim başımıza öyle bir iş gelmiş bulunuyor ki, ondan kaçış yoktur.
İşte, şu zâtin işi gördüğün gibidir. Bütün Araplar Müslüman oldular. Sizin onlarla savaşmaya gücünüz yoktur! [32]
Bizler şu kalemizin içine sığınmış bulunuyoruz, ama tabiî ki burada temelli kalamayız.
Çevremizdekiler de tamamıyla yenilgiye uğramışlardır.
Bu durumda, bizden herhangi birisinin şu kalemizden bir karış bile aynlabileceğinden emin değiliz. [33]
Artık işinizi aranızda iyice düşününüz, başınızın çarenize bakınız!" dedi. [34]
Abdi Yâlil:
"Vallahi, benim görüşüm de senin görüşün gibidir. Senin yanıma gelip açtığın bahsi ben gelip sana açamadım! Bilgi, isabetli tedbir, görüş, sende ve senin elindedir!" dedi. [35]
Bunun üzerine, Sakîfler durumu aralarında konuştular ve birbirlerine danıştılar. [36] Çevresindeki Araplarla savaşmaya güçleri bulunmadığı görüşüne vardılar. [37]
Birbirlerine:
"Sizin için artık can, mal ve yol güvenliği kalmadığını, sizlerden kim dışan çıksa onun muhakkak yakalandığını görmüyor musunuz?" dediler.
En sonunda, Peygamberimiz Aleyhisselama Urve b. Mes'ud gibi birisini göndermeye karar verdil¬er. [38]
"Reisiniz Abdi Yâlil'i gönderiniz!" dediler. [39]
Abdi Yâlil ile konuşmaya gittiler.
Abdi Yâlil, Urve b. Mes'ud'la yaşıttı. Peygamberimiz Aleyhisselama elçi olarak gitmesini ona teklif ettiler.
Abdi Yâlil, bunu yapmaktan kaçındı. Müslüman olarak döndüğü zaman kendisine Urve b. Mes'ud'a yapıldığı gibi yapılacağından korktu. [40]
"Yanımda birtakım adamlar gönderilmedikçe, ben bu işi yapıcı değilim" dedi. [41]
Bunun üzerine, Sakîfler, Abdi Yâlil'den başka Ahlattan iki, Benî Malikten üç kişi olmak üzere aşağı¬da adları yazılı kişileri gönderme karan aldılar:
LAbdi Yâlil,
2. Hakem b. Amr. b. Vehb, b. Muattib,
3. Şurahbil b. Gaylan b. Selime,
4. Osman b. Ebi'l-Âs (Benî Maliklerden olup, Yesârın kardeşidir),
5. Evs b. Avf (Benî Salim b. Avf'ın kardeşidir),
6. Nümeyr b. Hareşe (Benî Harislerin kardeşidir). [42]
Bunlardan ilk üçü Ahlâf'tan, yani Urve b. Mes'ud'un cemaatinden, son üçü de Benî Maliklerden idil-er. [43]
Sakîf heyetinin on kişiden fazla olduğu, [44] yukanda isimleri sayılı altı kişinin reis mevkiinde bulun¬duğu da rivayet edilir. [45]
Aşağıdaki zâtlar da, Sakîf heyetine dahildi:
7. Süfyan b. Abdullah, [46]
8. Kinane b. Abdi Yalil
9. Rebia b. Abdi Yalil [47]
10. Evs b. Huzeyfe [48]
Sakîf heyetinin başkanı ve işleri çekip çevireni Abdi Yâlil idi. [49]
Sakîf temsilcilerinden; Urve b. Mes'ud'a yapılanın kendilerine de yapılabileceği korkusuyla kalbi burkulmadan yola çıkanı yoktu.
Fakat, heyetten her biri Taife döndüğü zaman kendi cemaatiyle meşgul olacak, [50] her biri kendi cemaatini yumuşatacak, işleri kolaylaştıracaktı. [51]
Sakîf heyeti, Medine'ye yaklaştılar. Kanat vadisine indiler. [52]
Sakîf heyetinin Medine'ye gelişi, Hicretin 9. yılı Ramazan ayında olup, [53] Peygamberimiz Aleyhisselamın Tebükten dönüşünden sonraya rastlar. [54]
Heyet Kanat'a inince, orada dağınık bir halde yayılan develer buldular.
İçlerinden birisi, Sakîf heyetine:
"Develeri yayan kişiye develerin kime ait olduğunu sorsak, herhalde bize Muhammed'in haberinden birşeyler bildirir" dedi.
Osman b. Ebi'l-Âs'ı, develeri yayan kişinin yanına göndendiler. [55]
Osman b. Ebi'l-Âs, Sakîf heyeti arasında yaşça en genci idi. [56]
Osman b. Ebi'l-Âs, orada Muğîre b. Şube ile karşılaştı.
Kendisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın binilecek develerini, otlatma nöbetinde otlatmaktaydı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerlerine binilecek develerini nöbetle otlatma vazifesini ashab üzerlerine almışlardı.
Muğîre b. Şube de; onlarla görüşünce, develeri onların yanına bırakarak, Sakîflerin geldiklerini Peygamberimiz Aleyhisselama müjdelemek için koşa koşa gitti. [57]
Mescidin kapısına varınca, [58] Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girmeden önce, Hz. Ebu Bekir'e rastladı. [59]
Sakîflerden binitli bir kafilenin Peygamberimiz Aleyhisselamın koşacağı şartlar dairesince bey'at edip Müslüman
olmak ve kavimleri, yurtları ve mallan hakkında da Peygamberimiz Aleyhisselama bir yazı yazdırmak arzusuyla geldiklerini ona haber verdi. [60]
Hz. Ebu Bekir, Muğîreye:
"Sana and veriyorum. Allah aşkına, sen benim bu hususta önüme geçme de, bu haberi Resûlullah Aleyhisselama ben eriştireyim" dedi. [61]
Muğîre öyle yaptı. [62]
Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdi, Sakîflerin Müslüman olmak üzere geldiklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. [63]
Sakîflerin gelişi Peygamberimiz Aleyhisselamı sevindirdi. [64]
Hz. Ebu Bekir'den sonra, Muğîre b. Şube de, sevinçli olarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanı¬na girdi.
"Yâ Rasûlallah! Kavmim olan Sakîfler, kendilerine koşacağın şartlar dairesinde İslâmiyete girmek ve kavimlerinden arkalarında bulunan kimseler ve yurtlan hakkında bir yazı yazdırmak arzusuyla gelmişlerdir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben, istedikleri her şartı ve her yazıyı, hiç kimseye vermediğimi kendilerine vereceğim. Müjdele onlara!" buyurdu.
Muğîre b. Şube, Peygamberimiz Aleyhisselamın Sakîf temsilcileri hakkında buyurduklarını kendi¬lerine haber vermek ve müjdelemek için hemen yanlarına döndü. [65]
Öğle vakti onlarla dinlendi. [66]
Peygamberimiz Aleyhisselamı nasıl selamlayacaklarını onlara öğretti. [67] Sakîf temsilcileri Muğîre'nin selamlamadan başka her tavsiyelerini yerine getirdiler. [68]
Medine'ye gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdikleri zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamı, Muğîre'nin öğrettiği selamla değil, Cahiliye devri selamıyla selamladılar. [69]
"En'im sabâhan!", [70] veya "Amme sabâhan!" [71] dediler.
Mescide girdikleri zaman, Müslümanlar
"Yâ Rasûlallah! Onlar müşrik olduklan halde mescide girdiler!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yeryüzü hiçbir şeyden kirlenmez" buyurdu. [72]
Muğîre b. Şube:
"Yâ Rasûlallah! Kavmimi benim evime indir de, onları ben ağırlayayım. Çünkü, benim onlara karşı işlenmiş bir suçum var!" dedi. [73]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kavmini ağırlamandan ben seni men edici değilim. Fakat, ben onlan Kur'ân dinleyebilecekleri bir yere indireceğim. [74]
Bununla birlikte, senin kavmini ağırlayabileceğinden pek emin değilim" buyurdu. [75]
Sakîf heyetinden Osman b. Ebi'l-Âs'ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Sakîf heyeti¬ni, kalbleri yumuşasın diye, Mescide indirmişti. [76]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sakîf temsilcileri için, Mescidin bir tarafına [77] hurma dallarından üç tane [78] çadır
kurdurdu. [79]
Sakîf temsilcilerini Muğîre b. Şûbe'nin Bakiyy mevkiindeki evinde ağırladı. [80]
Evs b. Huzeyfe der ki:
"Sakîflerden, Peygamber Aleyhisselamın yanına gelip Müslüman olan heyet içinde ben de bulunuy¬ordum.
Resûlullah Aleyhisselamın kurdurduğu çadıra inmiştik.
Resûlullah evleriyle Mescid arasında yanımıza gider gelirdi. Yatsı namazını kıldıktan sora yanımıza döner, bizimle konuşmadan ve Ku rey şîl erden, Mekkelilerden şikâyet] en m eden yanımızdan aynlmaz, sonra da:
'Bize Mekke'de hiç eşitlik yoktu. Hep hor, hakîr ve zayıf görülürdük.
Medine'ye çıkıp gittiğimiz zaman ise, savaş gâh lehimizde, gâh aleyhimizde sonuçlanırdı' buyur-du." [81]
Sakîf temsilcileri, geceleyin okunan Kur'ân-ı Kerîm âyet ve sûrelerini ve ashabın teheccüd namazın¬da okuduklarını dinlemekte, Müslümanların beş vakit namazlarında saf oluşlarını seyretmekte ve Muğîre'nin evine dönmekte idiler. [82]
Sakîf temsilcileri, Müslüman oluncaya kadar, Peygamberimiz Aleyhisselamın gönderdiği yemek¬leri, [83] Peygamberimiz Aleyhisselamla kendileri arasında gelip giden kâtip Halid b. Saîd b. Âs yemedikçe [84] yemiyorlardı. [85]
Yemeklerini yedikten ve ellerini yüzlerini yıkadıktan sonra, orada istedikleri kadar kalmakta idiler. [86]
Sakîf temsilcileri; Peygamberimiz Aleyhisselamın hutbesini dinleyip, hutbede kendisini andığını işit¬meyince:
"Kendisinin Resûlullah olduğuna şehadet etmemizi bize emrediyor da, kendisi hutbesinde buna şehadette bulunmuyor!?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların bu sözlerini işitince:
"Ben kendimin Resûlullah olduğuna şehadet edenlerin ilkiyimdir!" [87] buyurduktan sonra, kalkıp hutbesini irad ve hutbesinde kendisinin Resûlullah olduğuna şehadet etti.
Sakîf temsilcileri, bu hal üzere günlerce kaldılar ve her gün, sabahleyin Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına uğradılar.
Sakîf temsilcileri Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip gittikçe, Peygamberimiz Aleyhisselam onları Müslüman olmaya davet ediyordu.
En sonunda, Abdi Yâlil:
"Sen hakkımızda kararını versen, biz de artık ev halkımıza dönsek olmaz mı?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olur! Eğer siz İslâm olduğunuzu ikrar ederseniz, sizin hakkınızda kararımı veririm.
Aksi takdirde, ne bir karar verilir, ne de sizinle aramızda bir sulh ve barış olur!" buyurdu. [88]
Sakîf heyetinden Osman b. Ebi'l-Âs'ın bildirdiğine göre, Sakîf temsilcileri:
1. Sakîflerin savaş için toplanmamalarını,
2. Uşr vergisiyle,
3. Namazla mükellef tutulmam alarmı,
4. Kendilerinden başkasının üzerlerine âmir, vali tayin edilmemesini... şart koştular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sizler ne savaş için toplanacaksınız, ne uşr vergisiyle mükellef tutulacaksınız, ne de üzerinize siz¬den başkası âmir, vali tayin edilecektir.
Fakat, namazdan muaf tutulmaya gelince, içinde namaz bulunmayan dinde hayır yoktur!" buyur-du. [89]
Sakîf temsilcileri:
"Yâ Muhammedi Bizim için bir küçüklük ve eksiklik olsa da, bu isteğini yerine getireceğiz! [90]
Yâ Muhammedi Biz namaz kılacağız, oruç da tutacağız!" dediler. [91]
Ashabdan Câbir b. Abdullah'ın bildirdiğine göre, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlar, Müslüman oldukları zaman, zekatı da verecekler, savaşa da gideceklerdir" buyurmuştur. [92]
Abdi Yâlil:
"Zina hakkında ne buyurursun?
Biz, ergen ve yurdundan uzak düşen bir kavmiz. Biz bundan ne geri durabilir, ne de herhangi bir¬imiz ergenliğe dayanabilir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Zina, Allah'ın Müslümanlara haram kıldığı şeylerdendir. Yüce Allah 'Zinaya yaklaşmayınız! Çünkü, o, hiç şüphesiz, utanmazlıktır, kötü bir yoldur1 [İsrâ: 32] buyurmuştur" buyurdu.
Abdi Yâlil:
"Ribâ (faiz) hakkında ne buyurursun?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ribâ (faiz) haramdır!" buyurdu.
Abdi Yâlil:
"Bizim mal ve servetimizin hepsi ribâdır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Mal ve servetinizin sermayeleri helâl olarak sizindir.
Yüce Allah, 'Ey iman edenler! Gerçekten mü'minler iseniz, Allah'tan korkunuz! Ribâ (faiz)'den henüz alınmamış olup da kalanı bırakınız (almayınız)' [Bakara: 278] buyuruyor" buyurdu.
Abdi Yâlil:
"Hamr (içki) hakkında ne buyurursun?
Biz onu üzümlerimizden sıkarız. Biz ondan ayrılamayız" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Şüphe yok ki, Allah onu da haram kılmıştır" buyurdu ve bu husustaki âyeti okudu:
"Ey iman edenler! Hamr (içki), kumar, tapınılan dikili taşlar, fal okları, ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Bunun için, bunlardan kaçınınız ki, felaha eresiniz." (Mâide: 90)
Sakîf temsilcileri hemen kalkıverdiler ve birbirleriyle birer köşeye çekildiler. [93]
Abdi Yâlil:
"Yazıklar olsun size! Biz şu üç şeyin yasaklığıyla kavmimizin yanına döneceğiz, ama vallahi Sakîf halkı hiçbir zaman hamrdan (içkiden), hiçbir zaman zinadan mahrum kılınılmaya dayanamayacak, kat-lanamayacaktır!" dedi.
S üryan b. Abdullah:
"Be adam! Eğer Allah bir kimsenin hayrını murad ederse, o bunlara dayanır, katlanır.
Onun (Peygamberimiz Aleyhisselamın) yanındaki şu kişiler (sahabiler) de vaktiyle bunlara düşkün idiler.
Fakat, üzerine düştükleri o kötülükleri bıraktılar ve bunda sabır ve sebat da gösterdiler.
Bununla birlikte, biz şu zâttan korkuyoruz. Kendisi her yeri basmış ve yenmiş bulunuyor. Biz ise yeryüzünün bir köşesinde kale içinde kapanmış bulunuyoruz.
İslâmiyet çevremizde yayılmıştır.
Vallahi, kalemizin üzerine yürümeye kalkacak olursa, biz bir ayda muhakkak açlıktan ölürüz!
Ben Müslüman olmaktan başka çare göremiyorum!
Ben, Mekke'nin karşılaştığı gün gibi bir günle bizim de karşılaşacağımızdan korkuyorum" dedi. [94]
Ötekiler de, birbirlerine:
"Yazıklar olsun size! Biz, ona karşı koyup da, Mekke'nin karşılaştığı gün gibi bir günle karşılaş¬maktan korkuyoruz! Haydi vanp onun isteği şeyler üzerinde yazışma yapalım!" diyerek, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardılar ve:
"Senin istediğin şeylere evet! [95] Fakat Rabbe (Lât putu) hakkında ne buyurursun? [96] Onu ne yapacağız?!" dediler. [97]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yıkılacaktır! [98] Onu da yıkacaksınız!" buyurdu. [99]
Heyet başkanı Abdi Yâlil:
"Çok uzak, hiç olamayacak şey bu! Eğer Rabbe bizim kendisini yıkmaya el koyduğumuzu öğrenecek olursa, bizim ev halkımızı öldürür. [100] Kendisini senin yıkmak istediğini öğrenecek olursa, senin ev halkını da öldürür" dedi. [101]
Hz. Ömer dayanamadı ve:
"Yazıklar olsun sana ey Abdi Yâlil! [102] Sen ne kadar da cahilsin! [103]
Rabbe hiç şüphesiz kendisine tapanı da, tapmayanları da bilmeyen bir taş parçasıdır!" dedi. [104]
Abdi Yâlil:
"Ey Ömer! Ey İbn Hattab! Biz sana gelmedik ki!? (Sen ne diye konuşuyorsun?)" dedi. [105]
Nihayet, Sakîf temsilcileri Müslüman oldular. [106]

Sakîfler İçin Ferman Yazıları Yazılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Sakîfler için kâtip Halici b. b. Saîd b. As'a ferman yazılan yazdırdı. [107]
Yazdırdığı yazılarda şöyle buyurdu:
"B ismi llâhirrahm ânirrahîm
Bu, Allah'ın Resûlü Peygamber Muhammed'in Sakîfler için yazısıdır:
O yazı ki; Sakîfler, haklarındaki bu sahifede yazılı olduğu üzere, hem kendisinden başka ilah olmayan Allah'ın himayesinde, hem de Peygamber Muhammed b. Abdullah'ın himayesindedirler.
Onların vadilerinin tümü Harem ve muharremdir:
Onun dikenli ağacına ve avına dokunulmaz!
Orada zulüm, hırsızlık ve kötülük yapılmaz!
Vecc vadisine sahip olmaya Sakîfler herkesten daha lâyık ve müstahakürlar.
Onların ne Taif şehrinden geçilecek, ne de Müslümanlardan hiçbiri üzerlerine varıp kendilerine galebe çalmaya kalkacaktır.
Sakîfler, Taif şehrinde ve vadilerinde istedikleri bina ve başka şeyleri kuracaklardır.
Onlar, ne savaş için toplanacaklar, ne de a'şâr vergisiyle mükellef tutulacaklar, ne de mal ve can¬larından dolayı, hoşlanmadıkları birşeyle karşılaşacaklardır.
Onlar, Müslümanlardan bir cemaat olarak Müslümanların dileyip girdikleri yerlerden nereyi ister¬lerse, oraya girebileceklerdir.
Esirlerden, kendilerine ait olanlar, yine kendilerinindir.
Çünkü, onlar kendi esirleri hakkında dilediklerini yapmaya başkalarından daha lâyıktırlar.
Onlar, ödenmesi gereken borçlarından vadesi dolmuş bulunanların rinalarından (faizlerinden) Allah tarafından kurtarılmış ve beraat ettirilmişlerdir.
Ödenmesi gereken borçlarından vadesi Ukaz panayırı zamanını aşanların, Ukaz panayırı zamanı¬na kadar yalnız ana paralan ödenecektir.
Sakîflerin Müslüman oldukları gün defterlerinde yazılı halk üzerindeki borçlardan alacakları, kendi¬lerine aittir.
Yine, Sakıflerden halk üzerindeki emanetleri, onlar ister mal, ister yararlanılmak üzere emanet edilmiş canlı olsun, zayi edilmiş bile olsa, muhakkak sahiplerine ödenecektir.
Sakîflerden muahedede bulunanlara verilmiş olan eman (güvence) teminatı onlardan hazır bulun¬mayanların canları ve malları için de verilmiştir.
Onların Liyye'deki malları da, Vecc vadisindeki mallan gibi korunacaktır.
Sakîflerin anlaşmalılarından veya yabancı tüccarlarından Müslüman olanlar hakkında da Sakîfler gibi işlem yapılacaktır.
Kim Sakîflerin mallarına, canlarına el-dil uzatmaya veya onlara zulüm ve haksızlık yapmaya kalka¬cak olursa, ona itaat edilmeyecektir.
Zâlimlere karşı, Resûlullah ve mü'minler Sakîflere yardım edecektir.
Sakîflerin yanlarına girmelerini istemediği kimseler, onların yanına girmeyecektir.
Çarşı ve pazar evlerin önünde kurulacak, satışlar oralarda yapılacaktır.
Sakîflere kendilerinden başkası âmir ve vali tayin olunmayacak, Benî Maliklerin valileri kendi¬lerinden, Ah lâfın valileri de kendilerinden seçilip tayin olacaktır.
Kureyşîlere ait olup Sakîflerin suladıklan her üzüm bağından çıkacak mahsulün yarısı sulayana ait olacaktır.
Sakîflere ait olan ve ödenmesi gereken borçlara ribâ (faiz) ödenmeyecektir.
Borçlular, borçlarını ödeme imkânını bulurlarsa ödeyeceklerdir. Şayet ödemeye imkân bulama¬zlarsa, vade ertesi yıl Cumâde'l-ûlâ ayına kadar uzatılacak, ertelenecektir.
Borcunun vadesi dolduğu halde onu ödemeye yanaşmayan kimse ribâcı (faizci) gibi olmuş (güna¬ha girmiş) olur.
Sakîflerin halk üzerindeki borçlardan alacaklarına gelince; anaparalarından başkası kendilerinin hakları değildir.
Sakîflere ait esirlerden herhangi birini sahibi satmak isterse, satabilir.
Satılmayanlar için, kurtulmalık, yarısı dört, yarısı da üç yaşına basmış olmak üzere iyi cinsten altı devedir ki, bunlar iyi ve semiz olacaklardır.
Birşeyi satın almış bulunan kimse için, onu satmak hakkı da vardır." [108]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sakîfler için Halid b. Saîd b. Âs'a yazdırıp Nümeyr b. Hareşe'ye verdiği yazısında da:
"Onlar için Allah'ın himayesi [109] ve Muhammed b. Abdullah'ın himayesi vardır" buyurmuştu. [110]
Sakîf temsilcilerinin, kendilerine ait Vecc vadisini* dokunulmaz ve yasak bir bölge haline koymasını dilemeleri üzerine, Peygamberimiz Aleyhisesselam bu hususta onlar için aynca biryazı da yazdırdı. [111]
O yazısında şöyle buyurdu:
"Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu, [112] Allah'ın Resûlü Peygamber Muhammed'den mü'minlere [113] yazısıdır. [114]
Vecc vadisinin ne dikenli ağaçları kesilecek, ne de avları avlanacak, [115] öldürülecek; orada [116] böyle birşey yaparken bulunan kimse kamçılanacak, kendisinin elbisesi de soyulacakür.
Bu yasağı dinlemeyen olursa kendisi yakalanıp [117] Allah'ın Resûlü [118] Peygamber [119] Muhammed'e götürülecektir.
Bu, [120] Allah'ın Resûlü [121] Peygamber Muhammedi [122] b. Abdullah'ın [123] emridir.
Bunu, Allah'ın Resûlü [124] Peygamber [125] Muhammed b. Abdullah'ın emriyle Halid b. Saîd yazdı. [126]
Hiç kimse buna aykın hareket etmesin!
Sakîfler hakkında [127] Allah'ın Resûlü Muhammed'in vermiş olduğu emirlere aykırı hareket eden, kendisine zulmetmiş, kıymış olur." [128]
Resûlullahın Sakîfler için yazdırdığı bu sahifenin bir nüshasına, şehadet yerine Ali b. Ebu Talib, Hasan b. Ali, Hüseyin b. Ali şahit yazıldı. [129]

Sakîf Temsilcilerinin Rabbe (Lât Putu) Hakkındaki Dilekleri

Sakîf temsilcileri; barış ve yazı işleri tamamlandığı zaman, Rabbe (Lât putu)'nun üç yıl müddetle yıkılmayıp geri bırakılmasını Peygamberimiz Aleyhisselamdan istediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların bu dileklerini kabul etmedi.
Sakîf temsilcileri:
"İki yıl geri bırak!" dediler.
Peygamberimiz Al eyhisselam yine kabul etmedi.
Sakîf temsilcileri:
"Bir yıl geri bırak!" dediler.
Peygamberimiz Al eyhisselam yine kabul etmedi.
Sakîf temsilcileri:
"Taife vardıktan bir ay sonraya olsun bırak!" dediler.
Peygamberimiz Al eyhisselam Rabbe'yi yıkmak için bir vakit tayinine yanaşmadı.
Sakîf temsilcilerinin böyle yıkım işinin geri bırakılmasını ısrarla istemeleri, Sakîf halkının kıt akıllı takımlarıyla kadınları ve çocuklarından korktukları içindi. [130]
Onlar kavimlerini Müslüman oluncaya kadar [131] Rabbe (Lât putu)'nun yıkımıyla heyecana ve korkuya düşürmeyi uygun görmüyorlardı. Çaresiz kalınca, putlarını hiç olmazsa kendi elleriyle yıkmak¬tan affedilmelerini istediler [132] ve:
"Biz onu hiçbir zaman yıkamayız! Onun yıkım işini sen üzerine al!" dediler. [133]
Peygamberimiz Al eyhisselam:
"Olur! Ben onu kırmayı ashabıma emrederim. Ebu Süfyan b. Harb ile Muğîre b. Şubeyi onu yıkmak için gönderirim. [134] Putunuzu kendi elinizle yıkmaktan sizi affediyoruz" buyurdu. [135]

Rabbe (Lât) ve Bakıcısı

Kureyş müşrikleri put olarak Uzzâyı kendilerine tahsis ettikleri gibi, Sakîfler de Rabbe (Lât) putunu kendilerine tahsis etmişlerdi. Kureyş müşrikleri, putlardan en çok Uzzâ'ya, sonra Lâfa, daha sonra Menat'a tazim ederlerdi. [136]
Lât, Taif'te dörtköşe, beyaz ve düz bir kaya olup; Taif mescidinin sol minaresinin bulunduğu yerde idi.
Önceleri bir Yahudi, Lât kayasının üzerinde sevık karar, [137] hacılara yağ ve süt satardı.
Rivayete göre; Lât, Sakîflerden bir adam olup, öldüğü zaman Amr b. Luhayy:
"O, ölmemiş, fakat kayanın içine girmiştir!" dedi ve ona tapmayı ve üzerine bir de bina yapmayı Sakîflere emretti.
"Rabbiniz şu kayanın içine girdi!" dedi.
Sakîflerin tapmaları için onun üzerine bir de put dikti. [138]
Lâfın bakıcısı, Sakîflerden Attâb b. Malik oğullarındandı. [139]

Sakîf Temsilcilerine Kur'ân-ı Kerîm ve İslâm Şeriatının Öğretilişi

Sakîf temsilcilerine İslâmiyetin fanları ve şeriatı öğretildi. Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan ayından kalan günlerin orucunu tutmalarını da onlara emretti.
Bilal-i Habeşî, onların iftarlıklarını yanlarına götürmekte idi.
Onlar, bir gün güneşin daha batmadığını sandılarve:
"Bu, ancak, Resûlullah tarafından bize bir imtihandır. İslâmiyetimizin nasıl olduğunu görmek istiyor¬dur! Ey Bilal! Daha güneş batmadı!" dediler.
Bilal-i Habeşî ise:
"Resûlullah Aleyhisselam iftar etmedikçe sizin yanınıza gelmedim!" dedi.
Bunun üzerine onlar, Peygamberimiz Aleyhisselamin böyle yapmasından, orucu açmakta acele edilmesi gerektiğini anladılar. [140]
Sakîf temsilcilerinden birisi de:
"Müslüman olduğumuz ve Ramazan ayının kalan günlerinin orucunu Resûlullah Aleyhisselamla bir¬likte tuttuğumuz zaman, Bilal, Resûlullah tarafından iftarlığımızı ve sahur yemeğimizi getirirdi.
Sahur yemeğimizi getirince, kendisine:
'Biz tan yerinin ağardığını sanıyoruz?1 derdik.
O da:
'Resûlullah Aleyhisselamı, sahur yemeğini yemekte olduğu sırada bırakıp geldim!' derdi.
Bundan da, sahur yemeğinin geciktirilmesi gerektiğini anlardık.
İftarlığımızı getirdiği zaman da, biz:
'Daha güneşin tamamıyla çekilip gittiğini görmüyoruz' derdik.
O da:
'Resûlullah Aleyhisselam yemeğini yemeye başlamadıkça size gelmedim' der, sonra da elini çanağa uzatıp ondan alır, yutardı." [141]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Geceleyin Kur'ân-ı Kerîm'i Okuyuşu

Sakîf temsilcilerinden Evs b. Huzeyfe der ki:
"Peygamber Aleyhisselam, bir gece, yatsıdan sonra uzun müddet yanımıza gelmedi.
'Yâ Rasûlallah! Niye yanımıza gelmekte geç kaldın?1 diye sorduk.
Peygamber Aleyhisselam:
'Her gün, Kur'ân'dan bir hizb okuyup geçmeyi kendime vazife edinmişimdir.
Bunu yerine getirmedikçe, çıkmamak istedim1 buyurdu.
Sabaha çıktığımız zaman, Resûlullah Aleyhisselamın ashabına:
'Siz Kur'ân'ı nasıl hizbleyip okursunuz?' diye sorduk.
'Biz her üç sûreyi, her beş sûreyi, heryedi sûreyi, her dokuz sûreyi, her onbir sûreyi, her onüç sûreyi ve Kâf sûresine kadar da, Mufassal [yüzden az âyetli olan Mesânî sûrelerini takip eden ve araları Besmele ile ayrılıp uzun, orta ve kısa mufassallar diye üçe ayrılan] sûreleri ayrıca hizblemek üzere haünedinceye dek hizbler, okuruz!1 dediler." [142]

Osman b. Ebi'l-Âs'ın Kur'ân-ı Kerîm'i ve İslâmiyeti Öğrenmek Hususundaki Gayreti ve Başarısıyla İmam ve Vali Oluşu

Sakîf temsilcileri Osman b. Ebi'l-As'ı, aralarında yaşça en genci olduğu için, gerilerinde, hayranların üzerinde bırakmışlardı.
Temsilciler onun yanına dönüp uykuya daldıkları zaman, Osman b. Ebi'l-Âs, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek, Peygamberimiz Aleyhisselamdan dinî sorular sormakta, Kur'ân-ı Kerîm dinlemekte ve öğrenmekte idi. Osman b. Ebi'l-Âs'ın bu hali Peygamberimiz Aleyhisselamın hoşuna gidiyor ve kendisini seviyordu. [143]
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Görüyorum ki, bu genç İslâmiyeti iyice kavrayıp anlamak ve Kur'ân-ı Kerîm'i öğren¬mek hususunda Sakîf temsilcilerinin en isteklisi ve bunun üzerine en çok düşenidir" dedi. [144]
Osman b. Ebi'l-Âs, Peygamberimiz Aleyhisselama gelir ve:
"Yâ Rasûlallah! Bana Kur'ân öğret! [145] Beni kavmime imam yap!" derdi. [146]
Sakîf temsilcileri, yurtlarına dönüp gitmek istedikleri zaman:
"Yâ Rasûlallah! İçimizden birini bize âmir ve imam yap!" dediler. [147]
Peygamberimiz Aleyhisselam da Osman b. Ebi'l-Âs'ı-yaşça en gençleri olmasına rağmen-onların üzerine vali tayin etti. [148] Bu da, kendisinin Sakîf temsilcilerinin içinde İslâmiyeti ve Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmeye en isteklisi oluşundan, [149] Peygamberimiz Aleyhisselamın da onda bu özlemi ve düşkün¬lüğü görmesinden ileri gelmişti. [150]
Osman b. Ebi'l-Âs der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam beni Taife vali tayin ettiği zaman [151] Resûlullahın bana en son sözü: [152]
'Ey Osman! Seni [153] Sakiflerin imamısın [154] Bir müezzin tut! Fakat, o, okuyacağı ezan için bir ücret almayacaktır!
Sen kavmine imamlık yapacağın zaman [155] halka namazı hafifleti [156] Namazı itidal üzere kıldır! Halkın zayıf (güçsüz) olanlarını; [157] içlerindeki yaşlıların, küçüklerin, zayıfların ve iş-güç sahibi olanların durumlarını gözönünde tut! [158] Kendi başına kılacağın zaman, onu istediğin gibi kı [159] buyruğu olup, hatta benim namazda ne kadar duracağımı veya ne kadar müddette kıldıracağımı bile tayin etmiş, 'Kur'ân'dan, İkra' bismi rabbikellezî halak... ve benzerlerini oku!' buyurmuştu. [160]
Bakara sûresini okuyordum.
'Yâ Rasûlallah! Kur'ân hafızamdan çıkıp gidiyor!?' dedim.
Resûlullah elini göğsümün üzerine koydu ve:
'Ey şeytan! Osman'ın göğsünden çık!' buyurdu.
Bundan sonra, ezberlemek istediğim hiçbir şeyi unutmadı m. [161]
'Yâ Rasûlallah! Şeytan benimle namazım ve kıraatim arasına gerilip namaz ve kıraatimi karıştırıy¬or!?' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
O, H ınzib diye anılan bir şeytandır!
Onu sezince, hemen 'Euzubillâhimineşşeytânirracîm' diyerek ondan Allah'a sığın! Sol tarafına da üç kere tükür!1 buyurdu.
Ben bunu yapınca, Allah onu benden defedip giderdi." [162]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:53 pm

Osman b. Ebi'l-Âs, Müslüman olduğundan beri bedeninde duyduğu [163] ve şiddetinden öleceğini sandığı hastalık ve ağrıdan şikâyetlendiği zaman, [164] Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bedeninde rahatsızlık duyduğun yerin üzerine elini koy, sür! [165]
Elini oraya üç kere sürerken, 'Bismillah!' de! [166]
Oraya elini yedi kere daha sür ve her sürüşte [167] 'Euzu bi izzetillâhi [168] [Müslim'e göre; Euzü bil¬lahi] ve kudretihî min şerri mâ ecidü [169] ve ehâziru' [170] (Duyduğum ve sakındığım şeyin şerrinden Allah'a ve O'nun izzet ve kudretine sığınırım)' de!" buyurdu. [171]
Osman b. Ebi'l-Âs:
"Ben bunu yapınca, Allah bende olan rahatsızlığı hemen geçirdi ve giderdi. Bunu ev halkıma ve başkalarına da emir ve tavsiye etmekten geri durmadım" demiştir. [172]

Sakîf Temsilcilerinin Taif'e Dönüşü ve Urve b. Mes'ud'un Borcunun Rabbe Bağışından Ödenişi

İşleri bittiği zaman, Sakîf temsilcileri, yurtlarına dönmek üzere, Peygamberimiz Aleyhisselamin yanından ayrılıp yola çıktılar. [173]
Urve b. Mes'ud'un Taiflilertarafından şehit edilişinden sonra, oğlu Ebu Müleyh b. Urve ile kardeşinin oğlu Karib b. Esved, Sakîf temsilcilerinden önce Medine'ye gelip Müslüman olmuşlardı. [174]
Bunlarda, Sakîf temsilcileri ile birlikte Taife döndüler. Dönecekleri sırada, Ebu Müleyh:
"Yâ Rasûlallah! Babam öldürüldüğünde, üzerinde ikiyüz miskal altın borç vardı.
Eğer Rabbe'ye (Lâfa) hediye edilmiş bulunan zinet eşyasından bu borcu ödemeyi uygun görürsen, öde!" dedi. [175]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olur!" buyurdu.
Karib b. Esved de:
"Yâ Rasûlallah! Benim babam Esved b. Mes'ud da, Urve'nin borcu gibi borç bıraktı. [176] Onun bor¬cunu da put mallarından ödeşen?" dedi. [177]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Esved kâfir ve müşrik olarak ölmüştür!" buyurdu.
Karib:
"Onun bana olan yakınlığı dolayısıyla borcu da bana düşer, benden istenilir" dedi. [178]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O halde, onun borcunu da ödeyeyim" buyurdu. [179]
Ebu Süfyan b. Harb'e, Urve b. Mes'ud ile Esved b. Mes'ud'un borçlarını put mallarından ödemesini emretti. [180]

Abdi Yâlil'in Temsilci Arkadaşlarına Direktifleri ve Temsilcilerin Sakîfler Tarafından Karşılanmaları

Sakîf temsilcileri Sakîflere yaklaştıkları zaman, Abdi Yâlil, arkadaşlarına:
"Ben S a kîtl eri halkın en iyi bileni ve tanıyanıyım dır.
Siz olan bitenleri onlardan gizli tutun. Kendilerini savaş ve çarpışma ile korkutun.
Muhammed'in bizden büyük ve ağır gördüğümüz birtakım şeyler istediğini, fakat bizim onları kab¬ule yanaşmadığımızı; zinayı, içkiyi kendimize yasaklamamızı, mallarımızın faizinden vazgeçmemizi, Rabbe'yi yıkmamızı... bizden istediğini haber verin" dedi. [181]
Sakîfler, temsilcilerini karşıladılar.
Temsilciler, Sakîfleri görünce, elbiselerine hüründüler. Hayırlı bir haberle dönmemişler gibi üzüntülü ve kaygılı güründüler.
Sakîfler temsilcilerinin yüzlerindeki üzüntü ve kaygıyı gördükleri zaman, içlerinden biri:
"Temsilcileriniz, size herhalde hayırlı bir haber getirmemiş!" dedi.
Temsilcilerin Taife girince ilk işleri, öteden beri yaptıkları gibi, Rabbe'nin (Lât'ın) yanına uğramak, onu ziyaret etmek, sonra da ailelerinin yanına dönmek oldu.
Sakîfler:
"Bunlar ne bir muahede, ne de bir görüşme yapamamışa benziyorlar!?" diyerek söylendiler.
İçlerinden bir topluluk, temsilcilerin yanlarına gidip, onlara:
"Sizler nelerle döndünüz?" diye sordular.
Temsilciler, Peygamberimiz Aleyhisselamın aleyhinde konuşmak gerekirse buna izin verilmesini istemişler, Peygamberimiz Aleyhisselam da buna izin vermişti.
Temsilciler, Sakîflere:
"Biz, sizin yanınıza; kaskatı, işini dilediği gibi tutan, kılıçla herkese üstün gelen, Arapları ve sair halkı kendisine boyun eğdiren, Benî Asfarlar ve sair halklar kaleleri içinde bulunmalarına rağmen ister iste¬mez ya da kılıç korkusuyla kendisinden titreşen... bir adamın yanından geliyoruz!
O, bize çok büyük, ağır ve çetin işler teklif etti. Biz de hepsini reddettik.
Zinayı, içkiyi ve faizi bize yasakladığı gibi, Rabbeyi yıkmamızı da emretü!" dediler.
Sakîfler:
"Biz bunu hiçbir zaman kabul etmez ve yapmayız!" dediler.
Temsilciler:
"Andolsun ki, biz de bunları çok ağırve zor bulduk. Kendisinin bize karşı insaflı davranmayacağını sanıyoruz!
Hemen silahlarınızı, kalenizi onarın! Kalenizin üzerine büyük-küçük mancınıklarınızı dikin! Kalenizin içine de bir veya iki yıllık yiyeceğinizi sokun! İki yıldan fazla kuşatılmazsınız! Kalenizin arkasından da hendek kazın!
Bunları yapmakta acele edin! Çünkü, o işini muhakkak gerçekleştirir. Kendisine hiç güvenemeyiz" dediler.
Bunun üzerine Sakîfler, bir veya iki günü savaşma arzusu içinde geçirdiler. Sonra, Yüce Allah kalb-lerine korku düşürdü.
Temsilcilerine:
"Bizde savaşacak güç yok. Bütün Araplar ona boyun eğmiş bulunuyor. Hemen onun yanına geri dönüp istediğini kabul edin ve kendisiyle barış yapın. [182]
Kendisi bizim üzerimize yürümeden ve askerler göndermeden önce, sizinle onun arasında bir yazı yazın!" dediler.
Temsilciler; Peygamberimiz Aleyhisselamla kararlaştırdıkları şeyleri Sakîflerin ister istemez iyi karşılayacaklarını ve Peygamberimiz Aleyhisselamdan korktuklarını, İslâmiyeti kabule istekli bulunduk¬larını görünce, [183] güveni korkuya tercih ederek:
"Biz zaten işi onunla karara bağlamışızdır. Kendisi istediğimiz şeyleri bize vermiş, istediğimiz şart¬ları koşmuştur.
Kendisini, insanların Allah'tan en çok korkanı, insanların en iyisi, akraba haklarını en çok gazeteni, insanların en vefalısı, insanların en doğru sözlüsü ve insanların en merhametlisi olarak bulduk. [184]
Ancak, Rabbeyi (Lâfı) yıkmayı bıraktık, onu kendimiz yıkmaktan kaçındık.
'Öyleyse, ben adamlar gönderir, onu yıktırırım' dedi.
Onu artk adamlar gönderip kendisi yiktıraçaktır" dediler. [185]
Sakîfler:
"Siz bunu sizden saklamam alı, bizi üzüntülerin en ağırıyla üzmemeli değil miydiniz?" dediler.
Temsilciler ise:
"Biz sizin kalblerinizdeki şeytanlık gururunu Allah'ın gidermesini istemi sizdir!" diye cevap verdiler.
Bunun üzerine, Sakîfler Müslüman oldular. [186]
Sakîflerden, kalbinde hâlâ müşriklik sevgisi bulunan çok yaşlı bir adam Rabbe'nin yıkılması sözü edilince:
"Bu, vallahi, onunla bizim aramızda bir doğruluk delilidir Eğer onun Rabbe'yi yıkmaya gücü yeterse, kendisinin dâvasında haklı olduğu, hak üzerinde bulunduğu, bizim ise bâtıl, boş üzerinde bulunduğumuz ortaya çıkacaktır!
Eğer Rabbe kendisini savunursa, artık bundan sonra hiçbir şey olmaz!" dedi.
Osman b. Ebi'l-Âs:
"Senin nefsin boş şeyler temenni eder ve seni aldatıp gider!
Rabbe dediğin de nedir ki?! Rabbe, kendisine kim tapıyor, kim tapmıyor, bilebilir mi?!
Bunun gibi, Uzzâ da, kendisine tapanı, tapmayanı bilmezdi. Halid b. Velidtek başına varıp onu yık¬mıştı.
Yine bunun gibi, İsafı, Nâile'yi, Hübel'i ve Menafi da birer adam gidip yıkmışlardı.
Süâ'ı da bir tek adam gidip yıkmıştı.
Bunlardan hiçbiri kendisini koruyabilmiş midir?" dedi.
Yaşlı Sakafî:
"Rabbe, adlarını andıklarının hiçbirine benzetilemez!" dedi.
Osman b. Ebi'l-Âs:
"Sen, bana görünme! dedi. [187]

Ebu Süyan b. Harb ile Muğîre b. Şûbe'nin Lât Putunu Yıkmakla Görevlendirilişi

Sakîf temsilcileri Medine'den ayrıldıktan iki veya üç gün sonra. [188] Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Süfyan b. Harb ile Muğîre b. Şûbe'yi Rabbe putunu yıkmaya gönderdi. [189]
Lât putunu yıkacak olanların Halid b. Velid'in kumandası altında gönderildiği, [190] ve yıkım işine katılanların 19 kişi kadar oldukları da rivayet edilir. [191]
Taife yaklaştıkları zaman [192] Muğîre b. Şube, Ebu Süfyan'ı önden göndermek istedi. [193]
"Şehre, Peygamber Aleyhisselamın emri üzere, önce ilerleyip sen gir!" dedi. [194]
Ebu Süfyan, Taife önce girmekten kaçındı. [195]
"Kavminin yanına önce sen var!" dedi, kendisi Zil Herm'deki mülkünde oturdu kaldı . [196]
Bunun üzerine, Muğîre b. Şube, yanında 19 kadar kişi olduğu halde, yatsı vakti [197] Taife girdi. [198]
Geceyi geçirdiler.
Sabahleyin Rabbe'nin üzerine çıkacaklar, onu yıkacaklardı. [199]
Muğîre b. Şube, kendisiyle birlikte gelen arkadaşlarına:
"Vallahi, bugün sizi Sakîflere güldüreceğim!" dedi ve eline bir kazma, balta aldı . [200] Rabbe'nin üzer¬ine çıktı.
Kendisinin kavmi olan Muattib oğulları, o da Urve b. Mes'ud gibi vurulur, öldürülür korkusuyla silahlanarak, Muğîre b. Şûbe'ninyakınında dikilmiş duruyorlardı. [201]
O sırada, Ebu Süfyan da oraya geldi.
Muğîre ona teklifini tekrarlayınca, Ebu Süfyan:
"Hayır! Sen Rabbe'ye benden önce erişeceğini söylemiştin! Yanıbaşımda duran Muattib oğulları benim onu yıkmaya başladığımı görürlerse dururlar mı?" dedi.
Muğîre b. Şube:
"Kavmim buraya onlan güvenlik maksadıyla sen gelmeden önce koymuşlardır" dedi. [202]
Sakîflerin kadınları gelip yüzlerini açmışlar, erkeklerinin kılıçla çarpışmaksızın Rabbe'yi Müslümanlara teslim ettiklerine yanıyorlar, ağlıyorlardı. [203] Köleler, çocuklar, erkekler, genç kızlar oraya gelmişlerdi.
Herkes, Lât'ın yıkımından çekingen bulunuyordu. [204]
Muğîre b. Şube, elindeki balta, kazma ile Lâfa bir darbe indirdiği zaman, [205] Ebu Süfyan:
"Vâh yazık! Âh yazık!" dedi. [206]
Muğîre b. Şube titrer gibi yaparak arkasının üzerine yıkılınca, [207] Taif halkı birden çığlık kopardılar, [208] sarsıldılar!
"Allah Muğîre'yi rahmetinden uzak etsin! Rabbe onu öldürdü!" dediler.
Muğîre'nin yıkılıp düştüğünü gördüklerine çok sevindiler.
"Sizlerden ona yaklaşmayı, onu yıkmaya kalkışmayı isteyebilecek, göze alabilecek kim var?!
Vallahi, ona güç yetirilemez! [209]
Hayır! Siz Rabbe'nin kendisini koruyamayacağını, savunamayacağını sanıyordunuz!
İşte, vallahi o kendisini korumuş ve savunmuştur!" dediler.
Muğîre, bir müddet o halde kaldıktan sonra, [210] silkinip [211] oturdu ve:
"Ey Sakîf topluluğu! Araplar, 'Arap kabileleri içinde Sakîflerden daha akıllı bir kabile yoktur!' derler¬di. Meğer Arap kabileleri içinde sizden daha ahmak bir kabile yokmuş!
Yazıklar olsun size! Lât ve Uzzâ dediğiniz nedir ki? Rabbe dediğiniz nedir ki? Şu taşlar gibi birer taştırlar. [212] Taştan, kerpiçten ibarettirler. [213] Onlar kendilerine kim tapıyor, kim tapmıyor; bilemezler!
Yazıklar olsun size! Lât hiç işitir mi? Hiç görür mü? Hiçbir yarar veya zarar verir mi? [214]
Gelin! Allah'ın affına ve lutfuna sığının! O'na ibadet edin!" dedi. [215]
Sonra da, yanındakilerle birlikte Rabbe'yi yıkmaya, [216] taşları birer birer yere indirmeye devam ve en sonunda onu yerle bir edince, Sakîfler şaşakaldılar. [217]
Lâfın kapıcı ve bakıcısı, Sakîflerin Aclân b. Attâb b. Malik oğullarındandı.
Attâb b. Malik b. Ka'b'dan sonra, bu hizmeti oğulları görmekte idi.
Lâfın bakıcısı:
"Göreceksiniz ki, temeline inilince temel öyle birkızacaktırki, o kızgınlıkla onlan yerin dibine batıra¬cak, geçirecektir!" diyordu. [218]
Muğîre b. Şube, bunu işitince, [219] Halid b. Velid'e:
"Beni bırak da, şunun temelini de kazayım bakayım?!" dedi. [220]
Temelini kazmaya başlayıp, adam boyunun yansına kadar kazdı. Kabkab'ın deposuna vardılar. Orada bulunan zinet eşyasını ve elbiseleri soyup çıkardılar. Koku, altın ve gümüşü de aldılar. [221]
Kabkab; Lâfın içinde bulunduğu yerin adı idi. [222]
Lâfın malları biraraya toplanınca, Muğîre b. Şube, Ebu Süfyan'a:
"Resûlullah Aleyhisselam, bu maldan, Urve b. Mes'ud ile Esved b. Mes'ud'un borçlarını ödemeyi sana emretmişti" dedi.
Onların borçlarını bu mallardan ödediler. [223]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Rabbe'nin bulunduğu yere, Taif Mescidinin yapılmasını Osman b. Ebi'l-Âs'a emretti ve bu emir de yerine getirildi. [224]
Lât yıkım birliği görevlerini yapıp Medine'ye döndükleri gün, Peygamberimiz Aleyhisselam, Lâfın kalan mallarını da Müslümanlar arasında bölüştürdü.
Dinini aziz ve üstün kıldığı, kendisine yardım ettiği için de, Yüce Allah'a hamd ü senada bulundu. [225]

Ebu Âmir Fâsık'ın Taif'ten Şam'a Kaçışı ve Akıbeti

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'ye hicret ettiği sırada, Medine'de Dubay'a oğullarından Ebu Âmir Rahib Abdi Amr b. Sayfî diye anılan bir adam bulunuyordu. [226]
Kendisi, Cahiliye devrinde Allah adamlığına, ruhbanlığa özenir, ruhban elbisesi giyerdi.
Baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl de, Ebu Âmir Fâsık'ın halasının oğlu idi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın peygamber olarak gönderilişi Ebu Âmir'i kıskandırmış, çileden çıkarmıştı . [227]
Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye gelince, Ebu Âmir kendisine uyan bazı adamlarla birlikte kalkıp Mekke'ye gitti. Peygamberimiz Aleyhisselam ona Fâsık adını taktı. [228] Hendek savaşlarında da müşriklerin yanında Peygamberimiz Aleyhisselama karşı savaştı. [229] Mekke fethedilince Taife, Taiflilerin Müslüman olduklarını görünce de Şam'a kaçtı ve gurbette yalnız başına öldü gitti. [230]


________________________________________
İSLÂMİYET ARABİSTAN'DA YAYILIYOR

Benî Fezâre Temsilcilerinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu

Benî Fezârelerin Kimlikleri ve Konak Yerleri

Benî Fezârelerin soyları; Benî Fezâre b. Zubyân, b. Reis, b. Gatafan, b. Sa'd, b. Gays, b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan'dır. [1]
Benî Fezânelerin konak yerleri de Necd ve Vâdil-kurâ idi. [2]
Benî Fezâre temsilcileri Hicretin 9. yılında Ramazan ayında Peygamberimiz Aleyhisselamin Tebük'ten dönüşünden sonra, içlerinde Hârice b. Hısn, Hürrb. Kays b. Hısn'ın da bulunduğu ondan fazla kişilik bir kafile halinde ank develer üzerinde Medine'ye geldiler ve Müslüman olduklarını söylediler. [3]
Remle binti Hâris'in konağına indirilip ağıriandılar. [4]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara yurtlarının durumunu sordu.
İçlerinden birisi:
"Yâ Rasûlallah! Ülkemiz kuraklık yılına rastladı, hayvanlarımız kırıldı, kıtlık her tarafımızı sardı. Çoluk-çocuklarımız aç kaldı. Bizim için Rabbine dua et. [5] Bizim için Rabbin katında sen şefaatçi ol. Senin katında da bizim için Rabbin şefaatçi olsun" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sübhânallah! Bu sözünden dolayı sana yazıklar olsun! İzni olmadan Rabbimizin katında ben mi şefaatçi olacağım? İzni olmadan Rabbimizin katında kim şefaat edebilir? O Rabbimizin ki, kendisinden başka ilah yoktur. O, en yüce ve en büyüktür. O'nun kürsiyy-i ilmi gökleri ve yeri kucaklamıştır. Hiç şüph¬esiz, Yüce Allah sizin kuraklıktan sıkılıp ferahlığa kavuşmanız için gülüp duruyordun Yağmurunuz yak¬laşmıştır!" buyurdu.
Çöl Arabi:
"Yâ Rasûlallah! Yüce Rabbimiz bize güler mi?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet!" buyurunca, çöl Arabi:
"Rabden gülmeyi yok etmememiz daha iyidir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun bu sözüne güldü. [6]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Fezâreler İçin Yağmur Duası Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam minbere çıktı ve:
"Ey Allah'ım! Ülkelerini ve hayvanlarını sula! Rahmetini yay! Ölmüş beldeleri dirilt!
Ey Allah'ım! Sen bizi kıtlıktan kurtarıcı, güzel ve iyi sonuçlu, her yanı kaplayıcı, bol, iri damlalı, hiç zarar vermeyen, yararlı, sağnaklı bir yağmurla acele olarak sula!
Ey Allah'ım! Sen bizi rahmet olan su ile sula!
Azab olan, yıkan, batıran, yok eden su ile sulama!
Ey Allah'ım! Sen bizi yağmurla sula! Düşmanlara karşı bize yardım et!" diye dua etti. [7]
Altı gün, gökyüzü yağmurdan görünmez oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam minbere çıkıp:
"Ey Allah'ım! Üzerimize değil, çevrelerimize, tepelere, vadi içlerine, ağaçlık, ormanlık yerlere yağdır!" diyerek dua edince, bulutlar Medine'nin üzerinden elbise sıyrılıp çıkarılıp dürülür gibi çıkarıldı. [8]
Fezâre temsilcilerinin en genci olan Hürrb. Kays, Uyeyne b. Hısn'ın kardeşinin oğlu olup, [9] diyanet ve fazilet sahibi. [10] salih bir gençti. Ehl-i Kur'ân arasında idi. [11] Kendisi; Musa Aleyhisselamla Hızır Aleyhisselam arasında geçtiği bilinen ve Kur'ân-ı Kerîm'de temas buyurulan yoldaşlık hadisesindeki Musa Aleyhisselamın Musa adındaki bir adam olduğunu iddia eden Nevfelü'l-Bikâlî'nin görüşünü ben¬imseyip Hz. Abbas'la tartışmaya girişecek kadar bilgili idi.
Günümüzde de bu husustaki yanlış görüşü bir konferansında savunanlar bize meslek öğretmenleri tarafından haber verilmiş ve görüşümüz sorulmuş olduğundan, o sırada yazmakta bulunduğumuz Hürr
b. Kays bahsi münasebetiyle Kütüb-ü Sitte'den bazılarında yer alan hadis-i şerifin hem mealini, hem bulunduğu cilt ve sahifeleri göstermiştik. (Bkz. İslâm Tarihi: Hz. Muhammed Aleyhisselam ve İslâmiyet, c.9/16, s. 337-346. [12]

Benî Ukayllardan Bazı Kişiler ve Temsilciler Gelişi

Beni Ukaylların Kimlikleri ve Yurtları

Benî Ukayl b. Ka'b, b. Rebia, b.Âmir, b. Sa'saatü'l-Adnanîlerin [13] oymaklarından en önemlileri:
1. Beni Ubâde b. Ukayl,
2. Benî Müntefık b. Âmir b. Ukayl,
3. Benî Hafâce b. Amr b. Ukayl oymakları dır. [14]
Benî Ukayl I arın yurtları Bahreyn olup, orada birçok Arap kabileleriyle birlikte otururlardı. Orada otu¬ran kabilelerin en büyüğü Benî Ukayllarla Benî Tağlîbler ve Benî Süleymlerdi.
Çokluk ve güçlülük bakımından Benî Tağlîbler hepsine hâkim durumda idi.
Sonradan, Benî Ukayllarla Benî Tağlîbler birleşerek Benî Süleymleri Bahreyn'den sürüp çıkardılar.
Benî Ukayllarla Benî Tağlîbler, aralarında anlaşmazlığa düşünce de, Benî Tağlîbler Benî Ukaylları Bahreyn'den çıkarıp Irak'a doğru sürmüşlerdir. [15]

Benî Ukayllardan Medine'ye Kimler ve Ne Zaman Gelmeye Başladılar?

Peygamberimiz Aleyhisselam; Mekke'yi fethettikten ve Hicretin 9. yılında Tebük'ten döndükten ve Sakîfler Müslüman olduktan sonra Medine'ye her taraftan Arap kabilelerinin heyetleri gelmeye başladığı sıralarda. [16] Benî Ukayllardan Ebu Harb b. Huveylid b.Âmir b. Ukayl da, Peygamberimiz Aleyhisselamin yanına geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona Kufân-ı Kerîm okudu ve İslâmiyeti anlattı.
Ebu Harb:
"Vallahi, sen ya Allah'a, ya da Allah'a kavuşana kavuşmuşsundur! Sen öyle sözler söylüyorsun ki, doğrusu, biz onun gibi güzelini işitmemişizdir. Fakat, senin beni davet ettiğin şeyler üzerinde bulunduğun din hakkında ok falımı bir çekeyim bakayım!" dedi.
Fal okunu çekti, küfür oku çıktı!
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"İşte, çıkanı gördün ya!" dedikten sonra, kardeşi İkâl b. Huveylid'in yanına döndü ve ona:
"Hayrı az olasıca! Sen de Muhammed b. Abdullah'ın yanına varsaydın, kendisi seni de İslâm dinine davet etseydi, sana Kur'ân okusaydı, olmaz mıydı? Eğer ben Müslüman olsaydım, bana Akik'i vermiş gitmişti!" dedi.
İkâl:
"Vallahi Muhammed'in sana ayınp vereceğinden, ben daha çok ayırabilirim!" dedikten sonra, atına binip Akik'in alt tarafını mızrağıyla çizerek aldı. Oranın içinde kaynak suyu bulunuyordu. [17]

İkâl, Husayn b. Muallâ ve Zü'l-Cevşen'in Müslüman Oluşları

İkâl, bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi. Peygamberimiz Aleyhisselam Müslüman olmasını ona teklif etti ve:
"Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet eder misin?" diye sordu.
İkâl:
"Ben, Hübeyre b. Nüfâda b. Muâviye b. Ubâde b. Ukayl'ın Kameyleban Günü ne güzel süvari olduğuna şehadet ederim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet eder misin?" diye tekrar sordu.
İkâl:
"Halis olanın köpük altında bulunduğuna şehadet ederim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, üçüncü kez:
"Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet eder misin?" diye sorunca, İkâl şehadet getirip Müslüman oldu.
Husayn b. Muallâ b. Rebia b. Ukayl ile Zü'l-Cevşenü'd-Dıbâbiyyi'l-Âmirî de, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek Müslüman oldular. [18]
Zü'l-Cevşen iyi bir şair idi, ismi Şurahbil idi. [19] Kendisi Bedir savaşından sonra müşrik olarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip bir at hediye etmek istemiş, Peygamberimiz Aleyhisselam onun hediyesini kabule yanaşmamıştı. Kendisine:
"Ey Zü'l-Cevşen! Şu işe, İslâmiyete ilk girenlerden olman sana gerekmez miydi?!" diye sormuş, Zü'l-Cevşen:
"Hayır!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Seni buna girmekten alıkoyan nedir?" diye sorunca, Zü'l-Cevşen:
"Gördüm ki, kavmin seni yalanladı. Sana olanca işkenceyi yaptı. Seni Mekke'den çıkardı ve senin¬le savaştı.
Senin onlara ne yapacağına bakacağım! Eğer sen onlara galebe çalarsan sana iman edecek ve tâbi olacağım. Eğer onlar sana galebe çalarlarsa sana tâbi olmayacağım!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onların Bediide nasıl vurulup yere serildikleri haberi sana erişmedi mi?" diye sormuş, Zü'l-Cevşen:
"Erişti!" demişti. [20]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu, senin için, doğru yolu göstermeye yeterdi!" buyurmuş, [21] Zü'l-Cevşen:
"Kabe'ye ve bakanlarına da galebe çalarsan?" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer yaşarsan bunu da görürsün!" buyurduktan sonra, "Ey Bilal! Adamın heybesini al! Medine hur¬masından ona azık koy!" demiş, Zü'l-Cevşen dönüp yurduna giderken de:
"O, Benî Âmirlerin iyi süvarilerindendir!" buyurmuştu.
Zü'l-Cevşen der ki:
"Vallahi, ev halkımla birlikte çukur yurdumuzda bulunduğumuz sırada birbinitli çıkageldi. [22]
Ona:
'Nereden geliyorsun?' diye sormuştum.
'Mekke'den!1 demişti.
'Ne haber var? [23] Halk ne yapıyor?1 diye sormuştum.
'Vallahi Muhammed Kabe'ye ve bakıcılarına galebe çalmış bulunuyor!' [24] deyince:
'Anam beni vitirsin! Keşke o zaman Müslüman olsaydım, muhakkak, Hîreyi ister, kendime ayırttırır ve bağışlattırırdım!' demiştim." [25]

Benî Ukayl Hey'etinin Gelip Müslüman Oluşu

BenîUkayl b. Katılardan:
1. Rebi1 b. Muaviye,
2. Mutarrifb. Abdullah,
3. Enes b. Kays, b. Müntefık, b. Âmir, b. Ukayl da gelip Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at ettil¬er, Müslüman oldular.
Bunlar, kavimlerinden, geridekiler adına da bey'atta bulundular.
Peygamberimiz Aleyhisselam bunlara Benî Ukaylların sulan ve hurma bahçeleri bulunan Akik arazisini verdi. Onlar için bu hususta kırmızı bir deri üzerine yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu: "Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu, Allah'ın Resûlü Muhammed'in Rebi1, Mutarrif ve Enes'e verdiği yazıdır: Namaz kıldıkları, zekat verdikleri, söz dinledikleri ve itaat ettikleri müddetçe onlara Akik'i vermiştir. Bununla, onlara bir Müslümanın hakkı verilmiş değildir." Bu yazı, Mutarrif'in elinde kaldı. [26]

Lakît b. Âmir'le Nehîk b. Âmir'in Müslüman Oluşu

E bu Rezîn Lakît b. Âmir, b. Müntefık, b. Âmir, b. Ukayl ile arkadaşı NehîK b. Asım, b. Malik, b. Müntefık da temsilci olarak Medine'ye gelmişlerdi.
Bunlar, sabah namazından sonra Peygamberimiz Aleyhisselamla buluştular.
O sırada Peygamberimiz Aleyhisselam Kıyamet, öldükten sonra dirilme, Cennet ve Cehennem... gibi birçok konularda Müslümanları uyarıcı açıklamalar yapmakta idi.
E bu Rezîn Lakît:
"Yâ Rasûlallan! Sana hangi şey üzerine bey'at edeyim?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam elini uzattı ve:
"Namaz kılmak, zekat vermek, müşriklerden ayrılmak, Allah'a hiçbir şeyi eş ortak koşmamak üzere bey'at et!" buyurdu. [27]
Ebu Rezîn Lakît b. Âmir, kavmi adına da Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at etti. [28]
Lakît:
"Yâ Rasûl ali ah! Allah ölüleri nasıl diriltir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Senin yerlerinden kuraklığa uğramış bir yere vardığın, sonra da oraya bolca sulandığı ve otlandığı bir sırada uğradığın oldu mu?" diye sordu.
Lakît:
"Evet! Oldu!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İşte, ölülerin diriltilmesi de böyledir" buyurdu.
Lakît:
"Yâ Rasûlallah ! İman nedir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, kendisinin bir olup şeriki olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet etmen, Allah ve Resûlü sana herşeyden daha sevgili olmak, ateşte yanman Allah'a şerik koşmandan sana daha sevgili gelmek, hoşlanmadığından ancak Yüce Allah için hoşlanmaman! İşte böyle olduğun zamandırki, çoksıcak birgünde su damlalarının susamışın boğazın¬dan girdiği gibi, iman da senin kalbine girer!" buyurdu.
Lakît:
"Yâ Rasûl ali ah! Ben mü'min olduğumu nasıl bilirim?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Şu ümmetimden bir kul, bir iyilik işler, onun iyilik olduğunu bilir, Yüce Allah da o kulunu bu iyiliğin¬den dolayı hayırla mükâfatlandırırsa; bir kul bir günahı işlemez, onun günah olduğunu bilir, Yüce Allah'tan yarlıganmak diler ve kendisini Allah'tan başkasının yarlıgamayacağını, ancak Allah'ın yarlı-gayacağını bilirse, işte o kul mü'mindir" buyurdu.
Lakît:
"Yâ Rasûl ali ah! Yüce Rabbimiz, göklerle yeri yaratmadan önce nerede bulunuyordu?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ne üzerinde hava, ne altında hava bulunmayan Amâ'da idi.
Sonra, su üzerinde Arşını yarattı" buyurdu. [29]
Lakît:
"Yâ Rasûl ali ah! Senin yanında gayb ilimlerinden birşeylervar mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, güldü ve:
"Senin Yüce Rabbin, gayb haberlerinden beş şeyin anahtarlarını esirgedi, hiç kimseye vermedi. Onları, Allah'tan başka kimse bilemez!" buyurdu ve elini beş parmağına işaret etti.
Lakît:
"Nedir onlar?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"1. Ne zaman öleceğini bilme ilmidir ki, hiçbiriniz onu bilemezsiniz.
2. Meni ilmidir ki, dölyatağında bulunduğu zaman onun ne olacağını Allah bilir, siz bilemezsiniz.
3. Yarın ne olacağını bilme ilmidir ki, sen ne tadacaksın bilemezsin.
4. Yağmurun yağacağı gün ilmidir ki, üzerinize kuraklık ve kıtlık çöker de, Allah güler. Bilinir ki, yağ¬murunuz, yardım olunmanız çok yaklaşmıştır" buyurdu.
Lakît:
"Rabden gülmeyi yok etmeyelim daha iyi!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"5. Bir de Kıyamet günü ilmidir" buyurdu. [30]
Peygamberimiz Aleyhisselam, en-Nazîm adıyla anılan suyu Lakît'a verdi. [31]

Benî Mürre Temsilcilerinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hicretin 9. yılında Ramazan ayında Tebükten Medine'ye döndükten sonra, Benî Mürrelerin 13 kişilik temsilcileri, başlarında Haris b. Avf olduğu halde Medine'ye geldiler ve:
"Yâ Rasûlalları! Biz senin kavminden ve aşiretindeniz, biz Benî Lüeyy b. Gâliblerdeniz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gülümsedi ve Haris b. Avf'a:
"Ev halkını nerede bıraktın?" diye sordu.
Haris b. Avf:
"Selah'ta!" dedi. [32]
Selah; Hayber'in alt tarafında bir yer ve Benî Kilablara ait bir sudur. [33]
Haris b. Avf, daha önce Medine'ye gelip Müslüman olmuş ve Benî Mürreleri İslâmiyete davet etmek üzere bir Ensârî ile birlikte onlara gönderilmişti.
Benî Mürreler Ensârîyi şehit etmişler, Haris b. Avf'm onu korumaya gücü yetmemişti. [34]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Mürre temsilcilerine:
"Yurdunuz nasıldır?" diye sordu.
Haris b. Avf:
"Vallahi, biz kuraklığa ve kıtlığa uğradık. [35]
Mallarımızın (hayvanlarımızın) soluyacak nefesleri kalmadı. [36]
Bizim için Allah'a dua et!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Allah'ım! Onları yağmurunla sula!" diyerek dua etti. [37]
Benî Mürre temsilcileri, Medine'de birkaç gün oturduktan sonra, yurtlarına dönüp gitmek istediler.
Peygamberimiz Aleyhisselamla vedalaşmaya geldiler. [38]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Haris b. Avf'ı Benî Mürrelere vali tayin etti. [39]
Temsilcilere bahşişlerini vermesi için, Bilal-i Habeşî'ye emretti.
O da, temsilcilerden her birine bahşiş olarak onar ukiyye, Haris b. Avf'a da oniki ukiyye gümüş verdi.
Benî Mürre temsilcileri, yurtlarına döndükleri zaman, yağmur yağmış buldular. [40]
"Yağmurunuz ne zaman yağdı?" diye sorduklarında, Peygamberimiz Aleyhisselamın dua ettiği gün yağmurun yağmış olduğunu öğrendiler. [41]
Bundan sonra, Benî Mürrelerin yurtlarında ot ve su bolluğu oldu. [42]

Benî Dâr Temsilcilerinin Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları

Benî Dârların Kimlikleri ve Yurtları

Benî Darlar, Kahtan'ın soyundan gelen Lahm kabilesinden idiler. [43] Dâr; Hâni1 b. Habib b. Numâre b. Lahm'ın oğludur. [44] Lahm'dan, başlıca şu oymaklar türemiştir:
1. Benî Dâr b. Hâni1, b. Habib, b. Numâre, b. Lahm,
2. Benî Nadr b. Rebia, b. Amr, b. Haris, b. Mes'ud, b. Malik, b. Amem, b. Numâre, b. Lahm,
3. Benî Râşide, b. Ezebb, b. Cezîle, b. Lahm,
4. Benî Hades, b. Üreyş, b. Cezîle, b. Lahm,
5. BenîZu'r b. Hucr, b. Cezîle, b. Lahm . [45]
Lahm'ın soyu da şöyledir: Lahm (Malik) b. Adiyy, b. Haris, b. Mürre, b. Üded, b.Zeyd, b. Yeşcüb, b. Arib, b. Zeyd, b. Kehlan, b. Sebe', [46]
Lahmların yurdu; Şam'la Mısır arasındaki ülke idi. [47]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hicretin 9. yılında Ramazan ayında Tebükten Medine'ye döndükten sonra: [48]
1. Temim b. Evs b. Hârice,
2. Nuaym b. Evs b. Hârice,
3. Yezid b. Kays b. Hârice,
4. Fâke b. Numan b. Cebele,
5. Cebele b. Malik b. Saffiâre,
6. Ebu Hind b. Habib,
7. Tayyib b. Habbib
8. Hani’ b. Habib,
9. Uzeyr b. Malik,
10. Mürre b. Malik'ten oluşan on kişilik Benî Dâr heyeti Medine'ye Peygamberimiz Aleyhisselam m yanına gelerek Müslüman oldular. Yüce Allah hepsinden razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam, Tayyib'in adını Abdullah'a, Uzeyr'in adını da Abdurrahman'a çevirdi. [49]

Hâni' b. Habib'in Peygamberimiz Aleyhisselama Getirdiği Hediyeler

Hâni' b. Habib, Peygamberimiz Aleyhisselama bir tulum içki ile birkaç at ve altın sırmalı bir elbise hediye etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hediye edilen atlarla elbiseyi kabul edip elbiseyi Hz. Abbas'a verince, Hz. Abbas:
"Bunu ne yapacağım?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Altınını sök, kadınına zinet ya da geçimlik yap. Atlası da satıp parasını al!" buyurdu.
Hz. Abbas onu Yahudilerden bir adama sekiz bin dirheme sattı. [50]

Benî Dâr Temsilcilerinin İsteklerini Peygamberimiz Aleyhisselama Bildirmeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Dâr temsilcilerine:
"Ne isterseniz isteyiniz!" buyurunca, temsilciler, Peygamberimiz Aleyhisselamin huzurundan ayrılıp, isteyecekleri şeyi aralarında konuşmak üzere bir yere çekildiler.
Temim ed-Dârî:
"Ben Beytü'l-Makdis ile oraya bağlı yerleri istememizi uygun görürüm" deyince, Ebu Hind:
"Bugün Beytü'l-Makdis Arap olmayanların mülkü değil midir?" diye sordu.
Temim ed-Dârî:
"Evet!" dedi.
Ebu Hind:
"Hal böyle olunca, orası Araplara nasıl mülk olur!" dedi.
Temim ed-Dârî:
"Öyle ise Beyt-i Cebrun'u ve oraya bağlı yerleri isteyelim" dedi.
Ebu Hind:
"Bu da pek büyük! Pek büyük istek!" dedi.
Temim ed-Dârî:
"Pekâlâ! Sen ne istememizi uygun görüyorsun?" diye sordu.
Ebu Hind:
"Ben öyle bir köy istemeyi uygun görürüm ki, orada kaleler yapalım ve İbrahim Aleyhisselamdan kalan şeyleri orada bulunduralım" deyince, Temim ed-Dârî:
"Sen çok yerinde ve uygun bir görüş ileri sürdün!" dedi.
Hemen Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna çıktılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Temim! Önce sen mi üzerinde karara vardığınız şeyi bana haber vermek istersin? Yoksa, onu size önce ben mi haber vereyim?" diye sordu.
Temim ed-Dârî:
"Hayır, yâ Rasûlallah! Önce sen haberver de imanımızı arttıralım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Temim! Sen birşey diledin, Ebu Hind ise senin dilediğin şeyin başka türlüsünü diledi. Ebu Hind'in görüşü ne güzel görüştür!" buyurdu. [51]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Dârîlere İstedikleri Köyleri Bağışlayıp Ellerine Ferman Yazısı Vermesi

Temim ed-Dârî, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Bizim civarımızda Rumlara ait iki köy var ki, birine Habra, diğerine Beyt-i Aynun denir.
Eğer Allah sana Şam'ın fethini nasip ederse, bu iki köyü bana hibe et, bağışla!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlar senin olsun!" buyurdu. [52]
Temim Dârî:
"Öyleyse, bu hususta bana biryazı yaz!" dedi. [53]
Peygamberimiz Aleyhisselam bir deri parçası getirtip yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:
"B ismi İlâhirrahm ân inanım
Bu, Allah'ın Muhammed Resûlullah'a yeryüzünü verdiği zaman Muhammed Resûlullah'ın Dârîlere Ayn-ı Habrun ile Beyt-i İbrahim arasında bulunanları temelli olarak bağışladığı hakkındaki yazıdır.
Buna, Abbas b. Abdulmuttalib, Cehm b. Kays ve Şurahbil b. Hasene şahittir.
Yazıyı Şurahbil b. Hasene yazdı."
Peygamberimiz Aleyhisselam, yazdırdığı bu yazıyı alıp evine girdi.
Onu bir bez parçasının içine koyarak kıvırdı. Dışından bir kayışla bağlayıp iki kere düğümledi ve:
"Gerçekten, İbrahim'e insanların en yakını, herhalde, zamanında ona tâbi olanlar ile, şu peygamber ve şu iman edenlerdir. Allah bu iman edenlerin yârı ve yardım asıdır" (Âl-i İmran: 68) mealli âyetleri oku¬yarak onların yanlarına geldi. [54]
Ferman yazısını onlara verdi. [55]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Habra veya Habrun'u, Beyt-i Aynun'u ve İbrahim Aleyhisselam m mescidini Temim b. Evs ile kardeşi Nuaym b. Evs'e yazılı olarak tahsis etti. [56]
Habra veya Habrun, [57] Beytü'l-Makdis (Kudüs) karyelerinden olup, İbrahim Aleyhisselamın kabri orada bulunmakta ve Halilurrahman diye anılmaktadır.
İbrahim Aleyhisselamın zevcesi Hz. Sâre vefat ettiği zaman, onu gömmek üzere İbrahim Aleyhisselam orayı Safvan isimli bir adamdan elli dirheme satın almıştı.
Vefat ettiği zaman, İbrahim Aleyhisselam da oraya, Hz. Sâre'nin yanına gömülmüştü.
İshak Aleyhisselamın zevcesi de, sonradan İshak Aleyhisselam da, Yakub Aleyhisselam da.Yakub Aleyhisselamın zevcesi İlyâ da oraya gömülmüşlerdir. [58]
Aynun veya Heynun da, Habrâ ve Habrun gibi, Beytü'l-Makdis karyelerindendir. [59]
Dârîler, sonradan yine Medine'ye gelip Peygamberimiz Aleyhisselamdan yeniden biryazı istediler. Önceki yazıya göre yeniden yazılıp verilen yazıda şöyle buyuruldu:
"B ismi İlâhi rra hm ânirrahfm
Bu, Allah'ın Resûlü Muhammed'in Temim ed-Dârî ve arkadaşları için verdiği yazıdır:
Ben size Beyt-i Aynun'u, Habrun'u, Mertum'u, Beyt-i İbrahim'i ve içindekilerin hepsini, idareleriyle birlikte, kesin bir bağış olarak veriyorum. Onlara ve onlardan sonra gelenlere temelli teslim ediyorum.
Kim, bu yerlerde onlan incitir ve zararlandırırsa, Allah da onu zararlandırır.
Buna, Ebu Bekir b. Ebu Kuhâfe ve Ömer b. Hattab ve Osman b. Affan ve Ali b. Ebu Talib [60] ve Muaviye b. Ebu Süfyan şahittir ve bunu Muaviye [61] veya Ali b. Ebu Tâlib yazdı ." [62]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:54 pm

Peygamberimiz Aleyhisselamın bu hususta yazdırdığı bir yazıda da şöyle buyuruldu:
"B ismi İlâhi rra hm ânirrahîm
Bu, Resûlullah Muhammed tarafından Temim b. Evsü'd-Dârî (İbn Sa'd'a göre Nuaym b. Evsü'd-Dârî) için yazılan yazıdır
Şam'daki Habra (Ebu Yusuf a göre: Ceyrun) köyü ile Beyt-i Aynun köyünün tamamı; düzlükleri, dağları, sulan, tarlaları, dibinden kaynayan kuyulan ve açılan, genişletilen alanlarıyla birlikte hepsi, ona ve kendisinden sonra da oğul ve torunlarına aittir.
Bu hususta hiç kimse ona karşı ne hak iddia, ne de onlara haksızlık edip mülklerine girecektir.
Herkim onlara haksızlık eder ve onlardan birşey almaya kalkarsa, Allah'ın, [63] meleklerin ve bütün insanların [64] laneti onun üzerine olsun!" [65]
Bu yazıyı Ali yazdı." [66]
Dârîlerin temsilcileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatına kadar Medine'de oturdular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, vefat edeceği sırada, onlara Hayber'in hurma mahsulünden her yıl geçimlik olarak da yüz vesk (deve yükü) hurma verilmesini vasiyet etti. [67]
Temim ed-Dârî'ye Peygamberimiz Aleyhisselamın ferman yazılarıyla verilmiş olan köyleri Hz. Ebu Bekir halifeliği sırasında teslim etti. [68]
Bu hususta, aynca biryazı da yazdı. [69]
Hz. Ebu Bekir yazdığı yazısında şöyle dedi:
"B ismi İlâhi rra hm âninahîm
Bu, Resûlullahın emmi ve kendisinden sonra yeryüzünde halifesi olan Ebu Bekir tarafından yazılmıştır.
Ceyrun ve Aynun köyleri halkının üzerlerine yürünmesin, tüylerine dokunulmasın.
Söz dinleyen ve Allah'a itaat eden kişi, onlara hiçbir zarar vermemekle kalmayıp, insanlardan bu iki köy halkını zararlandırmaya kalkışan fesatçılardan da onları korusun!" diye yazdı. [70]
Hz. Ebu Bekir, Şam üzerine ordular sevkettiği zaman, başkumandan Ebu Ubeyde b. Cerrah'a yazdığı yazıda da şöyle dedi:
"B ismi İlâhi rra hm âninahîm
Ebu Bekri's-Sıddîk'tan Ebu Ubeyde b. Cerrah'a,
Sana selamlar olsun.
Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a senden dolayı hamd ederim.
Bundan sonra derim ki:
Allah'a ve ahiret gününe inananlan, Dârîlerin köylerine zarar vermekten men et!
Eğer onların halkı köylerinden çıkarılmalarını ve Dârîler de orada ekip dikmeyi isterlerse, eksinler, diksinler!
Köy halkı döndükleri zaman köyleri kendilerinindir ve kendileri oralara herkesten daha lâyık ve müs-tahaktırlar.
Selam olsun sana!" [71]
Temim ed-Dârî, Hıristiyan rahibi ve Filistin halkının en çok ibadetlisi iken Müslüman oldu. [72]
Geceleri sabahlara kadar namazla, rükû ve secdelerle, Kufân-ı Kerîm kıraatıyla ve ağlamakla geçirmeye başladı. [73]
Kur'ân-ı Kerîm'i yedi gecede hatmeder hafız oldu. [74]
Temim ed-Dârî der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamdan işittim:
'Bu iş (İslâmiyet) gecesi gündüzü bulunan her yere muhakkak ulaşacaktır! Allah bu dini sokmadık hiçbir ev, hiçbir çadır bırakmayacaktır! Aziz edilecekleri onunla aziz edecek, zelil edilecekleri onunla zelil edecektir' buyurdu. [75]
Ben, bunun böyle olduğunu, ev halkım içinde gördüm:
Onlardan Müslüman olanlar hayra, izzet ve şerefe kavuştular.
Kâfir olanlar ise zelil oldular Cizye ödemek zorunda kaldılar!" [76]

Kelb Kabilesi Halkından Bazılarının Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları

Kefbferin Kimlikleri

Benî Kelbler, Kudâa oymaklarından idiler. [77]
Kelb kabilelerinden Benî Kinane b. Bekr, b. Avf, b. Uzre, b. Zeydüllât, b. Nüfeyde, b. Sevne, b. Kelbler büyük bir kabile olup, bunlardan:
BenîAdiyy, BenîZüheyr, BenîUleym, BenîCenâbb. Hübel oymakları ve bu oymaklardan da daha başka oymaklar çıkmıştır. [78]

Abd b. Amr ile Âsım'ın Medine'ye Gelip Müslüman Oluşu

Hicretin 9. yılında Peygamberimiz Aleyhisselama Arap kabilelerinden heyetler gelmeye başladığı sırada, Kelb kabilesi halkından da Abd b. Amr b. Cebele ile Benî Âmirlerin Rakkâş ailesinden Âsim, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunlara İslâmiyeti arz ve teklif etti ve:
"Ben, o ümmî, sâdık ve pâk olan peygamberimdir ki, beni yalanlayanlara, benden yüz çevirenlere ve bana savaş açanlara yazıklar, hep yazıklar olsun! Hayırlar ve tüm hayırlarda, beni barındıranlara, bana yardım edenlere, bana inanan ve söylediklerimi doğrulayanlara ve benim yanımda savaşanlara olsun!" buyurdu.
Bunun üzerine Abdi Amr ile Âsim:
"Biz sana iman, senin sözünü tasdik ettik ve Müslüman olduk!" dediler.
Abdi Amr, müşriklikten ayrılıp Resûlullahın davetine uyarak Allah'a iman eylediğini dile getiren üç beyitlik bir şiir okudu. [79]

Hârise ile Hamel'in Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu

Kelb kabilesi halkından Harise b. Katan ile Hamel b. Sâdâne de, Peygamberimiz Aleyhisselama gelerek Müslüman oldular. [80]
Hârise'nin kardeşi Hısn da, yanlarında idi. [81]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hamel b. Sâdâne için bir sancak bağladı . [82]
Harise b. Katan ile kardeşi Hısn b. Katan için de biryazı yazdırdı. [83]
Yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:
"Bismillâhirrahmânirrahîrrı
Allah'ın Resûlü Muhammed [84] tarafından Katan'ın oğulları Hârise'ye ve Hısn'a, Kelb kabilelerinden Cenab oğulları hakkında yazılan fermandır
"Her yıl, akarsuların suladığı yerlerin mahsullerinden üşr alınacaktır. [85]
"Allah'ın Resûlü Muhammed tarafından Kelb kabilesi toplulukları ve onların müttefikleri ve İslâm'¬dan başkasından vazgeçenlere, Harise b. Katnu'l-Uleymî ile gönderilen yazıdır
Namaz, belli vaktinde kılınacaktır.
Zekat, gereği gibi, gönülden koparak ödenecektir.
Allah'ın akdine bağlı ve ahdine sadık kalınacaktır.
Müslümanlardan, şahit olarak Sa'd b. Ubâde, Abdullah b. Üneys ve Dıhye b. Halifetü'l-Kelbî hazır bulunmuşlardır.
Bu yazıyı Sabit b. Kays b. Şemmas yazdı." [86]
"Bu, Allah'ın Resûlü Muhammed tarafından Dûmetü'l-Cendel halkı ile onların çevresinde oturan Kelb cemaatlerine Harise b. Katanla gönderilen yazıdır:
Suyunu yerden alan veya yağmur suyu ile sulanan hurmalıklar bize; yerleşim yerlerindeki hur¬malıklar sizedir.
Akarsuların suladığı yerlerin mahsulünden uşr,
Yeraltı (kuyu) sularının suladığı yerlerin mahsulünden yan uşr vergi ödenecektir.
Ne yaylım hayvanlarınız -zekat için-bir yere toplanacak, ne de zekatlarınızın kesirleri hesaba katıla¬caktır.
Namazı belli vakitlerinde kılacak, zekatı da, gereği gibi, gönülden koparak vereceksiniz!
Siz ne ekip dikmekten men olunacaksınız, ne de eşya, araç, gereçler için sizden uşr alınacaktır.
Bu husustaki anda sadakat göstermek size düşer, sizi öğütlemek, iyiliklere kılavuzlamak, Allah ve Resûlünün himaye taahhüdünü yerine getirmek de bize düşer.
Allah ve Müslümanlardan hazır bulunanlar şahittir." [87]
"Bu, Allah'ın Resûlü Muhammed Peygamberin Kelblerden Benî Cenahlarla müttefiklerine ve onların yardımcılarına yazısıdır.
Onlar namazı kılacaklar,
Zekatı verecekler,
Allah'a ve Resûlüne imanda sebat edecekler,
Ahidlerine sadık kalacaklardır.
Yaylımdaki her beş deve için kusursuz bir koyun vereceklerdir.
Erzaklarını taşıyan develer zekattan muaftır.
Bol ve tatlı su ile ve yağmur suyu ile sulanan arazinin nezareti işinde güvenilir bir kimse vazife¬lendirilecek, kendilerinin mükellefiyetleri de arttırılmayacaktır.
Sa'd b. Ubâde, Abdullah b. Üneys, Dıhye b. Halifetü'l-Kelbî şâhittirier." [88]

Benî Kilabların Müslüman Oluşu

Benî Kilabların Kimlikleri ve Yurtları

Benî Kilabların Adnan'a kadar olan ataları şöyle sıralanır Benî Kilab b. Rebia, b. Âmir, b. Sa'saa, b. Muaviye, b. Bekr, b. Hevâzin, b. Mansur, b. İkrime, b. Hasafa, b. Kays, b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan. [89]
Kilab b. Rebia'nın dokuz oğlu olup, [90] bunlardan:
1. BenîEbu Bekir b. Kilab,
2. Benî Vaîd b. Ka'b b. Âmir b. Kilâb,
3. BenîAmr b. Kilab,
4. Benî Ruas Haris b. Kilab,
5. Benî Dıbab Muaviye b. Kilab,
6. Benî Cafer b. Kilab... oymakları çıkmıştır. [91]
Benî Kilabların yurtlan Medine, Fedek ve Avâlî tarafındaki Dariyye, Küleyb ve Rebeze korulukları iken, sonradan Şam taraflarına geçmişlerdir. [92]

Dahhâk b. Süfyan'ın Benî Kilablara Gönderilişi

Dahhâkb. Süfyan, Benî Kilablandan olup, [93] Medine kırında oturur, [94] M edinenlerden sayılırdı . [95]
Peygamberimiz Aleyhisselam kendisine sancak bağlamıştı . [96]
Kendisi, namlı babayiğitlerdendi. Tek başına yüz süvariye denk tutulurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunduğu zaman kendiliğinden kılıcını sıyırıp Peygamberimiz Aleyhisselamın başucunda dikilirdi. [97]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hicretin 9. yılında Muharrem ayında onu Benî Kilablara gönder¬mişti. [98]
Dahhâk b. Süfyan, Benî Kilabların içinde dolaşarak kendilerini Allah'a ve Resûlüne iman ve itaate davet etmiş, Allah'ın Kitabını ve Resûlünün sünnetini anlatıp kendilerinin onlara bağlanmalarını sağlamış, zenginlerinden zekatlarını toplayıp fakirlerine dağıtmıştı . [99]

Benî Kilab Temsilcilerinin Medine'ye Gelişi

Hicretin 9. yılında Dahhâk b. Süfyan'dan sonra Medine'ye Benî Kilablardan onüç kişilik bir heyet geldi.
Kendileri Remle binti Hâris'in konağına indirilip ağırlandılar.
Heyet içinde şair Lebid b. Rebia ile Cebbar b. Selmâ da bulunuyordu.
Ensardan şair Ka'b b. Malik ile Cebbar b. Selmâ arasında dostluk vardı.
Ka'b b. Malik, onların geldiklerini işitince yanlarına vardı, kendilerine:
"Safa geldiniz!" dedi.
Cebbar'a hediye verdi ve ikramda bulundu.
Benî Kilab hey'eti, Ka'b b. Malikle birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna girdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselama İslâm selamıyla selam verdiler ve:
"Dahhâk b. Süfyan gelip aramızda dolaşarak bizi Allah'a imana davet etti.
Bize Allah'ın Kitabını ve Allah'ın Resûlünün sünnetini anlattı. Bunlara göre hareket etmemizi emret¬ti.
Biz de, Allah'ın ve Resûlünün davet ve emirlerini kabul ettik.
Dahhâk zenginlerimizden zekatlarını toplayıp fakirlerimize dağıttı" dediler. [100]
Benî Kilab heyeti arasında bulunan Lebid b. Rebia, Arapların en büyük şairlerindendi. [101]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun hakkında:
"Şairlerin söylediği en doğru söz, Lebid'in:
'Elbette Allah'tan başka herşey bâtıldır, boştur!" sözüdür" buyurmuştur. [102]
Lebid, Müslüman olduktan sonra, şiir söylemeyi bırakmıştır. [103]
Hz. Ömer ona bir gün:
"Ey Ebu Akîl! Şiirlerinden bana birşeyler okusana!" deyince:
"Allah'ın bana Bakara ve Âl-i İmran sûresini öğretmesinden sonra, ben asla şiir söylemem ! [104] Allah beni bu Kufân'la değiştirdi!" dem iştir. [105]
Hz. Ömer, bu sözünden dolayı Lebid'in tahsisatını 2000 dirhemden 2500 dirheme çıkarmıştır.
Muaviye b. Ebu Süfyan halife olunca bu 500 dirhem ilaveyi fazla görüp kısmak istemiş, Lebid'in:
"Ben hemen öleceğim! O zaman tahsisat da, ilavesi de senin olur!" demesi üzerine Muaviye b. Ebu Süfyan tahsisatın ilavesine dokunmamış, gerçekten de Lebid çok kısa bir müddet sonra vefat etmiştir. [106]
Yüce Allah ondan razı olsun! [107]

Benî Ruas b. Kilablardan Amr b. Malik ile Babasının Müslüman Olmaları ve Kavimlerini Müslümanlığa Davet Etmeleri

Hicretin 9. yılında Benî Kilab temsilcilerinden sonra Benî Ruas b. Kilablardan da [108] Amr b. Malik ile babası Malik b. Kays b. Büceydü'r-Ruâsî, Medine'ye gelip Müslüman oldu. [109]
Amr b. Malik, kavminin yanına dönünce, onları İslâmiyete davet etti. Benî Ruaslar, Amr b. Malik'e:
"Biz, Benî Ukayl b. Katılardan kendilerinin öldürdükleri gibi adam öldürüp öcümüzü almadıkça Müslüman olmayız!" dediler. [110]
Benî Ukayl b. Ka'blar ise, Müslüman olmuş bulunuyorlardı. [111]
Benî Ukaylları aramaya çıktılar.
Amr b. Malik de Benî Ruasların yanlarına gitti.
BenîUkayllara baskın yaptıktan sonra onların ağırbaş hayvanlarını sürüp götürdüler. [112]
Benî Ukayl b. Katılardan Rebia b. Müntefık adındaki bir atlı, Benî Ruasların arkalarından yetişti.
Rebia:
"Ben, başlarına miğfer giymiş süvariden başkasına mızrak saplamamaya yemin ettim!" mealinde beyit okuyordu.
BenîRuaslardan E bu Nüfey:
"Ey yayalar topluluğu! Siz bugün kurtuldunuz!" dedi. [113]
Rebia b. Müntefik, Benî Ubeyd b. Ruaslardan Muhris b. Abdullah b. Amr'a yetişip yan tarafından mızraklayınca, Muhris atinin boynuna sarılakaldı ve:
"Yetişiniz ey Ruas hanedanı!" diyerek yardım diledi.
Rebia b. Müntefik:
"Ruasların süvarileri mi .yoksa halefleri mi yetişecek? ! [114]
Ruas da ne?
Dağlar mı, yoksa insanlar mı?" dedi. [115]
Amr b. Malik hemen Rebia'ya saldırdı ve onu mızraklayıp öldürdü. Sonra hayvanları sürüp gittiler.
Benî Ukayl b. Ka'blar ise Türebeye kadar onları takip ettiler.
Türebe vadisi Benî Ukayllarla Benî Ruasların arasını kesti, ayırdı.
Benî Ukayll ar orada bakakal di lar.
Benî Ruaslara hiçbir şey yapamadılar.
Amr b. Malik der ki:
"Ellerim yanıma düştü. Kendi kendime:
'Ben Müslüman olduğum ve Peygamber Aleyhisselama bey'at ettiğim halde ne diye adam öldürdüm!1 dedim. [116]
İki elimi boynuma bağladıktan, bağlattiktan sonra, Peygamber Aleyhisselamın yanına varmak üzere yola çıktım.
Yaptığım bu iş kendisine haber verilince:
"Eğer o bana gelirse, onun eli boynunda bağlı olduğu halde boynunu vuracağım!" buyurmuştu. [117]
Bunu çocuklar da işitmişlerdi ve:
'O, elleri boynunda bağlı olarak bize gelirse, onun boynunu vuracağız!' diyorlardı. [118]
Ellerimi çözdüm. Sonra da Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım, selam verdim. [119] Selamımı almadı. [120] Benden yüzünü çevirdi. Sağ tarafına vardım. Benden yüzünü sol tarafa çevirdi. Sol tarafına vardım. Benden yüzünü sağ tarafına çevirdi. Ön tarafına vardım ve:
'Yâ Rasûlallah! Şüphe yok ki Aziz ve Celil olan Rab, hoşnut oluştan hoşnut olur. Sen benden hoşnut ol ki, Allah da senden hoşnut olsun!' dedim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
'Senden hoşnut oldum!' buyurdu." [121]

Benî Bekkâ Temsilcilerinin Medine'ye Gelişi

Benî Bekkâların Kimlikleri ve Medine'ye Onlardan Kimlerin ve Ne Zaman Geldikleri

Benî Bekkâlar, Adnan'ın soyundan gelen Âmir b. Sa'saalardan bir oymak olup, ata soyları şöyledir: Benî Rebiatü'l-Bekkâ, b. Âmir, b. Rebia, b. Âmir, b. Sa'saa.
Rebiatü'l Bekkâ'ın Ubâde ve Hunduc adında iki oğlu vardı.
Muaviye b. Sevr b. Muaviye ile oğulları Abdullah ve Bişr, Ubâde b. Bekkâ'ın, Fücey1 b. Abdullah da Hunduc b. Bekkâ'ın soyundandı.
Benî Bekkâların, yiğit olmaları için, çocukken kulakları delinindi. [122]
Hicretin 9. yılında Benî Bekkâlardan:
1. Muaviye b. Sevr,
2. Bişr b. Muaviye b. Sevr,
3. Fücey1 b. Abdullah,
4. Abdi b. Amri'l-Bekkâî,
Medine'ye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Abdi b. Amr sağırdı.
Muaviye b. Sevr ise, o zaman yüz yaşlarındaydı. [123]
Muaviye b. Sevr, oğlu Bişr'e:
"Resûlullah Aleyhisselamın yanına girdiğin zaman, kendisine yalnız üç söz söyle. Bunu ne eksilt, ne de arttır
'Esselâmü aleyke yâ Rasûlallah! Seni selamlayayım diye geldim, benim için bereket duası yap!1 de" diyerek tenbih ve tavsiyede bulundu. [124]
Muaviye b. Sevr, Peygamberimiz Aleyhisselama da:
"Babam, anam sana fieda olsun! [125] Ben çok yaşlandım. Şu oğlum bana karşı iyi davranmaktadır. Ben senin elini ona sürmende bereket ve uğur buluyorum [126] Sen onun yüzüne elini sürüver!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da Bişr'in yüzüne, [127] başma [128] elini sürdü. [129]
Peygamberimiz Aleyhisselam Bişr'e bereket duası da yaptı. [130]
Benî Bekkâlar ne zaman bir kıtlığa uğrasalar, Peygamberimiz Aleyhisselamın duası bereketiyle, Bişr b. Muaviyeler o kıtlığa uğram azlardı. [131]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Bişr b. Muaviye'ye [132] yedi tane [133] ak oğlak verdi. [134]
Peygamberimiz Aleyhisselam Abdi Amr'in ismini de Abdurrahman'a çevirdi.
Müslüman olduğu sırada onun sahibi bulunduğu Zülkassa suyunun da kendisine ait olduğu hakkın¬da bir yazı yazdı.
Abdurrahman, Ashâb-ı Suffadandı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Fücey' b. Abdullah için de bir yazı yazdırıp, o yazıda şöyle buyurdu:
"Muhammed Peygamberden Fücey1 ve ona tâbi olanlarla Müslüman olup namaz kılanlar, zekatı verenler, ganimet mallarından Allah ve Resûlünün hakkı olan beşte biri ödeyenler, Peygamber ve ashabına yardım edenler, Müslüman olduklarına şehadette bulunanlar ve müşriklerden ayrılanlardır ki, işte bunlar Allah'ın emanıyla ve Muhammed'in emanıyla emniyet ve selamettedirler." [135]

Benî Tücîb Heyetinin Medine'ye Gelişi

Benî Tücîblerin Kimlikleri ve Yurtları

Benî Tücîbler, Kinde kabilelerinden ve Eşrez b. Şebib, b. Sekun, b. Kinde'nin oğulları Adiyy ve Sa'd'ın soyundan idiler.
Bunların analarının adı Tücîb binti Sevban olduğu için, analarından dolayı Tücîb oğulları diye anılmışlardır. [136]
Tücîb oğulları Yemen'de otururlard. [137]

Benî Tücîb Heyetinin Sayıları ve Medine'ye Geliş Tarihleri

Hicretin 9.yılında [138] BenîTücîtı kabilesinden onüç kişilik bir heyet, Peygamberimiz Aieyhisseiam m yanına geldiler. [139]
Benî Tücîb heyeti; Allah'ın üzerlerine farz kıldığı mallarının zekatlıklarını da yanlarında sürüp getir¬mişlerdi.
Onların bu tutum ve davranışları Peygamberimiz Aleyhisselamın hoşuna gitti.
Onlara:
"Siz hoşgeldiniz!" buyurdu.
Kendilerini en iyi bir yere kondurdu.
Bilal-i Habeşî'ye de en iyi bir biçimde konuklayıp ağırlamasını emretti. [140]
Benî Tücîb heyeti:
"Yâ Rasûlallah! Allah'ın, mallarımız içindeki hakkını sana sürüp getirdik!" dediler.
Peygamberimiz Aieyhisseiam:
"Onları geri götürüp fakirlerinize bölüştürünüz!" buyurdu.
Benî Tücîb heyeti:
"Yâ Rasûlallah! Biz, ancak fakirlerimizden artmış olanını sana getirdik!" dediler.
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Arap heyetleri içinde, doğrusu, şu Tücîb heyeti gibisi yoktur!" dedi.
Peygamberimiz Aieyhisseiam:
"Hidayet Yüce Allah'ın elindedir. Allah, hayrını dilediği kimsenin kalbini iman için açar!" buyurdu.
Tücîb oğulları heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamdan birtakım şeyler sordular.
Sorduklan şeylerin cevapları, kendileri için yazıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselama Kur'ân'dan ve sünnetlerden sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselamın onlara rağbeti arttı. [141]
Benî Tücîb heyeti, birkaç gün oturduktan sonra gitmek istediler.
Kendilerine:
"Siz ne diye acele ediyorsunuz?" denildi.
"Gerimizdekilerin yanlarına dönüp Resûlullah Aleyhisselamdan gördüklerimizi, kendisine söyledik¬lerimizi ve kendisinin bize verdiği cevapları onlara haber
vereceğiz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip vedalaştılar.
Peygamberimiz Aieyhisseiam onlara Bilal-i HabeşPyi gönderdi. [142] Bahşişlerinin verilmesini emret¬ti. [143]
Peygamberimiz Aieyhisseiam, heyetlere veriiegeien bahşişlerden daha çok, daha yüksek olarak bunlara bahşişler verdi ve:
"Sizden, bahşiş verilmeyen kimse kaldı mı?" diye sordu. [144]
"Evet! [145] Binitlerimize bakmak üzere yaşça en küçüğümüz olan bir genci arkamızda bırakmıştık" dediler.
Peygamberimiz Aieyhisseiam:
"Onu da bize gönderiniz!" buyurdu. [146]
Heyet âzâlan, binitlerinin yanına dönünce, gence:
"Resûlullah Aleyhisselamın yanına git de, ondan hacetini al!
Biz ondan hacetimizi aldık ve kendisine veda ettik!" dediler. [147]
Benî Tücîb heyetinin genci, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelince: [148]
"Yâ Rasûlallah! Ben, Ebzâ oğullarından bir kimseyim. [149] Biraz önce senin yanına gelen, dilekleri¬ni yerine getirdiğin cemaattenim. Benim de dileğimi yerine getir!" dedi.
Peygamberimiz Aieyhisseiam, ona:
"Senin dileğin nedir?" diye sordu. [150]
Genç:
"Yâ Rasûlallah! [151]
Benim dileğim arkadaşları m ınki gibi değildir! Onlar İslâmiyeti özleyiciler olarak geldiler, zekatların¬dan sürüp getirdiklerini de getirdiler. [152]
Fakat, sen Allahtan beni yarlıgamasını, rahmetiyle esirgemesini ve bir de kalbime zenginlik ver¬mesini dile!" dedi.
Peygamberimiz Aieyhisseiam:
"Ey Allah'ım!
Onu yarlığa ve rahmetinle esirge!
Kendisinin kalbine de, zenginlik ver!" diye dua ettikten sonra, ona da ötekiler gibi bahşişinin ver¬ilmesini ashabından birisine emir buyurdu.
Benî Tücîb heyeti, yurtlarına, ev halklarının yanına döndüler.
Bunlardan bir cemaat, onuncu yıl hac mevsiminde Minâ'da Peygamberimiz Aleyhisselamla buluş-tular. [153]
"Biz Ebzâ oğullarıyız!" dediler.
Peygamberimiz Aieyhisseiam, onlara:
"Geçen yıl sizinle birlikte bana gelen genç ne yapıyor?" diye sordu.
"Yâ Rasûlallah! [154]
Yüce Allah'ın verdiği rızka ondan daha kanaatlisini görmemişizdir. [155]
İnsanlar dünyayı aralarında bölüşecek olsalar, o genç ona hiç bakmaz, iltifat etin ez" dediler.
Benî Tücîblerin bildirdiklerine göre; o genç, aralarında en iyi bir halde, dünyadan son derecede çekingen, Allah'ın kendisine verdiği rızka en kanaatli bir kul olarak yaşamakta devam etmiş; Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı üzerine Yemen halkının İslâmiyetten döndükleri sırada da, Benî Tücîblerin içinde kalkıp onlara Allah'ı ve İslâmiyeti anmaktan, hatırlatmaktan geri durmamış; onun sayesinde kavminden bir tek kişi bile İslâmiyetten dönmem iştir. [156]
Yüce Allah ondan razı olsun! [157]

Benî Kuşeyr Temsilcilerinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu

Benî Kuşeyrlerin Kimlikleri, Yurtları, Kendilerinin Ne Zaman ve Nasıl Müslüman Oldukları

Âmir b. Sa'saaların bir oymağı olan Benî Kuşeyrlerin [158] Adnan'a kadar ataları şöyle sıralanır: Benî Kuşeyr b. Ka'b, b. Rebia, b. Âmir, b. Sa'saa, b. Muaviye, b. Bekr, b. Hevâzin, b. Mansur, b. İkrime, b. Hasafa, b. Kays, b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan [159] Kuşeyr b. Kab'ın:
1. Rebia,
2. Muaviye,
3. Selemetü'l-Hayr,
4. Selemetü'ş-Şer,
5. AVer,
6. Kurt,
7. Mürre adlarında yedi oğlu vardı. [160]
Benî Kuşeyrier; Benî Selemetü'l-Hayr b. Kuşeyr, Benî Selemetü'ş-Şer oymaklarından meydana gelmiştir. [161]
Benî Kuşeyrier, Benî Ca'deler gibi Yemâme'de otururlardı. [162]
Peygamberimiz Aleyhisselama Arap kabilelerinden heyetler gelmeye başladığı sırada, Huneyn gazasından sonra ve Veda Haccından önce, Benî Kuşeyrlerden de, kabileleri adına bazı kişiler geldiler.
Gelenlerden birisi, Sevr b. Urve* b. Abdullah, b. Seleme, b. Kuşeyr idi. [163] Kendisinin künyesi de Ebu'l-Kiridi. [164]
Gelenlerden ikincisi; Hayde b. Muaviye, b. Hayde, b. Kuşeyr,
Üçüncüsü ise, Kurre b. Hübeyre, b. Amir, b. Selemetü'l-Hayr, b. Kuşeyr idi.
Kurre b. Hübeyre, Müslüman olunca: [165]
"Yâ Rasûlallah! Allah'a hamd olsun ki Müslüman olduk! H albuki, biz, bize ne yarar, ne de zarar vere¬meyen putlara boşuna tapıyor duruyormuşuz. Allah seni peygamber gönderdiği zaman, onlara (putlara) dua ettik, duamızı kabul edemediler! Onlardan birşeyler istedik, bize birşey veremediler! Sana geldik! Allah senin sayende bizi doğru yola çıkardı!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
"Akıl ile rızıklandırılan, nasiplendirilen kişi, muhakkak umduğuna erer. [166] Akıl sahibi olmak, ne güzel, ne iyi şeydir!" buyurdu. [167]
Kurre b. Hübeyre:
"Yâ Rasûlallah! Bana iki parça elbise giydirsen!" dedi. [168]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona Bürüd diye anılan [169] elbiseyi giydirdi. [170] Kendisini Benî Kuşeyrlerin zekat tahsil memurluğuna tayin buyurdu. [171]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sevr'e de, Müslüman olduğu zaman, yurtlarından arazi ayırıp verdi. [172] Sevr'e verilen, Humam ve Su'r diye anılan yerler olup, bunlar yurtlarının Akik mevkiinde bulunuyordu. [173] Humam'ın Yemâme yakınında Benî Kuşeyrlere ait yerde bir su olduğu da söylenir. [174]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sevr'e verdiği şey hakkında bir ferman yazısı da yazdırdı. [175]

Benî Hilallerden Bazı Kişilerin Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları

Benî Hilallerin Kimlikleri

Âmir b. Sa'saaların bir oymağı olan Benî Hilallerin [176] Adnan'a kadar olan ataları şöyle sıralanır: Benî Hilal b. Âmir, b. Sa'saa, b. Muaviye, b. Bekr, b. Hevâzin, b. Mansur, b. İkrime, b. Hasafa, b. Kays, b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan. [177]
Hilal b. Âmir'in:
1. Şu'se,
2. Nişâre,
3. Nehîk,
4. Abdi Menaf,
5. Abdullah isimlerinde beş oğlu vardı. [178]

1. BenîFerveler,
2. Benî Ba'celer,
3. Benî Harbler,
4. Benî Riyâhlar, Benî Hilallerin oymaklarındandır. [179]
Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcelerinden Hz. Meymûne binti Haris ile yoksullar anası Hz. Zeyneb binti Huzeyme Benî Hilallerdendi. [180] Mekke'nin fethinden, Peygamberimiz Aleyhisselamın Tebük'ten dönüşünden ve Sakîflerin Müslüman oluşundan sonra, Medine'ye her taraftan heyetler gelm¬eye başladığı sırada, [181] Benî Hilallerden de iki kişi gelip Peygamberimiz Aleyhisselamla görüştüler.
Bunlardan birisi Abdi Avf b. Asram, b. Amr, b. Şuaybe, b. Hüzam, b. Rüeybe; diğeri de, Kabîsa b. Muhârık idi.
Abdi Avf Müslüman olunca, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona isminin ne olduğunu sordu. O da, Abdi Avf olduğunu söyledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
"Sen, Abdullah'sın!" buyurdu. [182]

Kabîsa b. Muhârık'ın Dilekleri ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Ona Tavsiyeleri

Kabîsa b. Muhârık da, Müslüman olduğu zaman: [183]
"Yâ Rasûlallah! Ben kavmimden birisine kefil olup borç yüklendim. Bu hususta bana yardım et!" dedi. [184]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Biraz bekle! Bize zekat mallarından gelsin de, sana ondan verelim!" buyurdu, sonra da:
"Ey Kabîsa! Hiç kuşkusuz, şu üç sınıf insandan her biri dışında, dilenmek hiçbir kimseye helâl değildir:
1. Kefalet altına giren kimseye, o malı elde edinceye kadar dilenmek helâldir!
2. Bütün malını yok eden bir felâkete uğrayan kimsenin geçim ihtiyacını sağlayıncaya, yahut hace¬tini giderinceye kadar dilenmesi helâldir!
3. Yoksulluğa uğrayan, o derecede ki kavminden aklı başında üç kişinin 'Gerçekten, filan kişi yok¬sul düştü!1 diye şehadette bulunacakları kimsenin geçim ihtiyacını sağlayıncaya, yahut hacetini gider¬inceye kadar dilenmesi helâldir! Ey Kabfsa! Dilenmenin bundan ötesi haramdır! Dilenen, dilendiğini
haram olarak yer!" buyurdu. [185]
Kabîsa b. Muhârık, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına tekrar uğradığında, Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
"Ey Kabîsa! Seni yine ne getirdi?" diye sordu.
Kabisa:
"Yaşım çok ilerledi, kemiklerim inceldi. Bana öğreteceğin şeylerle Yüce Allah beni yararlandırsın diye sana geldim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Kabîsa! Uğrayacağın hiçbir taşın, hiçbir ağacın, hiçbir çadırın yanından-kendin için Allah'tan yarlıganmak dilemedikçe-geçme! Ey Kabîsa! Sabah namazını kıldığın zaman, üç kere:
'Büyük Allah'ı hamdiyle birlikte tenzih eder, her türlü eksiklikten uzak tutarım! Ey Allah'ım! Sen beni gözsüzlükten, cüzzam ve felç hastalığından selamette kıl!' de.
Ey Kabîsa! 'Ey Allah'ım! Ben, senin yanındakilerden isterim! Üzerime fadl ve keremini, rahmetini yay, bereketlerini üzerime indir!' de!" buyurdu. [186] Yüce Allah onlardan razı olsun! [187]

Ziyad b. Abdullah'ın Medine'ye Gelip Hz. Meymûne'nin Evine İnişi

Benî Hilallerden Ziyad b. Abdullah, b. Malik, b. Büceyr, b. Hüzem, b. Rueybe, b. Abdullah, b. Hilal, b. Âmir de, Medine'ye gelip doğruca teyzesi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi olan Hz. Meymûne binti Hâris'in evine inmişti.
Ziyad'ın annesi Uzze binti Haris olduğu için, Hz. Meymûne Ziyad'ın teyzesiydi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Meymûne'nin evine girip Ziyad'ı yanında görünce kızdı ve hemen geri dönmek üzere iken, Hz. Meymûne:
"Yâ Rasûlallah! Bu genç benim kızkardeşimin oğludur!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam içeri girdi. Sonra çıkıp Mescide gitti.
Ziyad da öğle namazını Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte kıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, namazdan sonra Ziyad'ın yanına varıp başının üzerine elini koydu. Başını yukarıdan aşağıya doğru bumunun ucuna kadar eliyle sığadı. Onun için dua etti.
Benî Hilaller
"Ziyad'ın yüzündeki bereketi görmekten, tanımaktan geri kalmadık!" derlerdi.
Ziyad'ın oğlu Ali, söylediği bir şiirinde bunu şöyle dile getirmiştir:
"Ey oğul! Peygamber onun başını sığamış ve Mescidde ona hayır dua etmiştir. Ben Ziyad'dan yardım ister, onun dışında hiçbir yolcudan veya himmetliden ya da yardımcıdan yardım istemem.
Onun evindeki kabrinde yerini alıncaya kadar bumunun ucundaki nur da hiç ayrılmam ıştır!" [188]

Benî Tağlib Heyetinin Medine'ye Gelişi

Benî Tağiibierin Kimtififeri,Yurtfan ve Heyetlerinin Medine'ye Geiiş Tarihi

Benî Tağiibierin Adnan'a kadar olan ataları şöyle sıralanır:
Benî Tağlib b. Vâil, b. Kâsıd, b. Hinb, b. Efsâ, b. Du'mî, b. Cedîle, b. Esed, b. Rebia, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan [189]. Vâil b. Kâsıd'ın:
1. Bekr b. Hubeyb b. Amr,
2. Di sar (Tağlib),
3. Abdullah (Anz),
4. Şuhays,
5. Haris isimlerinde beş oğlu olup, Haristen başka hepsi Tağliblere dahildirler. [190]
Bekr b. Hubeyb b. Amfin oğulları olan Benî Cüşemlerle Benî Malikler, Benî Tağiibierin başlıca oymakları ndandıriar. [191] Tağlib'in:
1. Ganim,
2. Evs,
3. İmran isimlerinde üç oğlu vardı. [192]
Benî Tağiibierin yurtları Fırat'ın Sencâr ve Nusaybin taraflarında olup, ülkeleri Rebia ülkesi olarak tanınır. Bunlar, Rumlara komşu oldukları için, Hıristiyanlığın tesiri altında kalmışlardı. [193]
Mekke fethedildikten, Tebükten dönüldükten, Sakîfler Müslüman olduktan sonra, Medine'ye her taraftan Arap kabileleri heyetlerinin gelmeye başladığı sıralarda, [194] Benî Tağiibierin Müslüman ve Hıristiyan karışık olarak onaltı kişilik heyeti de, Peygamberimiz Aleyhisselama geldiler, Remle binti Hâris'in konağına indiler.
Hıristiyanların göğüslerinde altin salibler, haçlar vardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Tağiibierin Hıristiyan temsilcileriyle bir muahede yaptı.
Muahede gereğince; Hıristiyanlar dinlerinde bırakılacaklar ve fakat çocuklarını, Hıristiyan âdetine göre vaftiz ettirmeyeceklerdi.
Benî Tağlib temsilcileri yurtlarına dönecekleri sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam Müslüman tem¬silcilere bahşişlerini de verdi. [195]

Benî Behrâ Heyetinin Medine'ye Gelip Müslüman Oluşu

Benî Behrâların Kimlikieri, Yurtları ve Medine'ye Geliş Tarihleri

Kahtan'ın soyundan gelen ve Kudâa kabilelerinden olan [196] Benî Behrâların ata soyları; BenîBehrâ b. Amr, b. el-Hâfî, b. Kudâa diye gösterilir.
Kudâa'nın el-Hâfî adında bir oğlu, el-Hâfî'nin ise:
1. İ m ran,
2. Amr,
3. Eslüm isimlerinde üç oğlu,
Amr'ın da:
1. Haydan,
2. Behrâ,
3. Beliyy isimlerinde üç oğlu vardı. [197]
BenîHind b. Kayn, Benî Kays b. Düreym, BenîŞebibb. Düreym diye anılan oymaklar, BenîBehrâ kabilesindendirler. [198]
Benî Behrâlardan birçok sahabiler vardır. [199]
Mikdad b. Amr da Benî Behrâlardandı. Kendisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın dayısı Esved b. Abdi Yağus b. Vehb'in antlaşmalısı bulunduğu için, ona nisbetle Mikdad b. Esved diye anılırdı. [200] "Onları babalarına nisbetle çağırınız! Bu, Allah katında daha doğrudur..." (Ahzâb: 5) meali i âyet nazil olunca, Mikdad b. Amr diye anılmaya, çağırılmaya başlanmıştı. [201]
Hicretin 9. yılında Tebükten döndükten ve Sakîfler Müslüman olduktan sonra Medine'ye her taraftan Arap kabilelerinin heyet ve temsilcileri gelmeye başladığı sıralarda, [202] Yemen'den, Benî Behrâlardan onüç kişilik bir heyet Medine'ye geldiler.
Hayvanlarını yederek Mikdad b. Amfin Benî Hudayla'daki evinin kapısına vardılar. [203]
Mikdad b. Amr Medine'ye hicret ettiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam ona Benî Hudaylaların mahallesinde bir ev yeri ayırıp vermişti.
Mikdad b. Amr1! oraya Übeyy b. Ka'b çağının işti. [204]
Benî Hudaylaların evlerinin bulunduğu yere Benî Hudayla mahallesi adı verilmişti. [205]
Mikdad b. Amr, Benî Behrâ heyetinin yanına çıktı ve onlara:
"Hoşgeldiniz!" dedi ve onları evine indirdi. [206]
Mikdad b. Amfin kızı Kerîme Hatun der ki:
"Bizim önceden oturup kendimiz için hazırlamış olduğumuz hurma, yağ ve keş karışımından yapılan hays yemeğini Mikdad alıp hemen onların yanına götürdü.
Kendisi, yemek üzerinde çok cömert idi.
Konuklar, ondan, susayıncaya kadaryediler ve bize çanağı geri çevirdiler.
Artan yemeği küçük bir çanağın içine topladıktan sonra, onu azadlı cariyem Sidre ile birlikte Resûlullah Aleyhisselam a götürdük. Resûlullah Aleyhisselamı Ümmü Seleme'nin evinde buldum.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Bunu, Dubâa mı gönderdi?' diye sordu.
Sidre:
'Evet yâ Rasûlallah!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Bırak onul' buyurduktan sonra:
'Ebu Ma'bed'in konuklan ne yapıyorlar?' diye sordu.
'Yanımızdalarl' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam ile evde yanında bulunanlar, o hays yemeğinden susayıncaya kadaryedil¬er.
Sidre de, onlarla birlikte yedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Arta kalanını konuklarınıza götürünüzl' buyurdu.
Konuklar oturdukları müddetçe, çanak içindeki yemek artığı kendilerine verildi durdu, hiç azalmadı.
Nihayet onlar
'Ey Ebu Ma'bed! Sen bizi en çok sevdiğimiz bir yemek ile doyurdun ki, biz bunun bir benzerini şu ana kadar yememişizdir.
Bize sizin ülkenizdeki yemeğin ancak kan pıhtısı ve benzeri azıcık sabah kahvaltılarından ibaret olduğu anlatılmıştı.
Halbuki, biz senin yanında iyice doyduk!' dediler.
Ebu Ma'bed, Resûlullah Aleyhisselamın bu yemekten yedikten sonra onu geri çevirdiğini, bunun Resûlullah Aleyhisselamın parmaklarının bereketi eseri olduğunu onlara haber verince, Benî Behrâ heyeti:
'Biz, onun Resûlullah olduğuna şehadet ederiz!' dediler, imanlarını arttırdılar.
Zaten, Resûlullah Aleyhisselam da bunu istemişti." [207]
Benî Behrâ heyeti Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varıp Müslüman oldular. Medine'de birkaç gün oturup, [208] öğrenilmesi gereken farzları öğrendiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamla vedalaştılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam bahşişlerinin de kendilerine verilmesini emretti, verildi.
Benî Behrâ heyeti Yemen'deki ev halklarının yanına döndüler. [209]

Benî Züheyr b. Ukayşların Müslüman Oluşu

Benî Züheyr b. Ukayşların Kimlikleri

Benî Züheyr b. Ukayşlar, Ukl diye anılan Benî Avf b. Abdi Menatiardan idiler.
Avf b. Abdi Menafin, Kays;
Kays'ın, Vâil;
Vâil'in Avf ve Salebe;
Avf'ın de Haris, Cüşem, 5a'd ve Adiyy isimlerinde dört oğlu olup; bunlar sütanneleri Ukl'den dolayı Ukl diye anılmışlardır.
Abdi Menafin Mudar'a kadar baba ve ataları da şöyle sıralanır: Abdi Menat b. Üd, b. Tâbiha, b. İlyas, b. Mudar.
Benî Sa'd b. Avflardan Huzeyme b. Âsim b. Katan, Peygamberimiz Aleyhisselama elçi olarak gelip, Ukilerin Müslüman olduklarını bildirmişti.
Cüşem b. Avflardan Vasile de, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip Müslüman olan ilk kadındı. [210]
Şâir Nemr b. Tevlebü'l-Uklî de, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına Müslüman ve elçi olarak gelenler arasında idi.
Nemr, söylediği bir şiirinin sonunda Ukllere:
"Ey kavmim!
Ben, Allah'ın şu ay, güneş, Şi'râ âyetleriyle sair âyetleri hakkında yanında haberler bulunan adamım!" demişti.
Nemr, Cahiliye çağında yaşamış, İslâmiyet çağına da yaşlanmış olarak yetişmiş şairlerdendi.
Kendisi, Cahiliye çağında hiçbir kimseyi ne övmüş, ne de yermişti.
Açık, düzgün ve rahat konuşur bir kimseydi. [211]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Züheyr b. Ukayşların Elinde Bulunan Mektubunun Yıllarca Sonra Okutturuluşu

Ebu'l Alâ' b. Şıhhîr der ki:
"Mutarrif'le bir1ikte [212] Rebeze'de,* [213] Mirbed'de [214] deve pazarında [215] bulunuyorduk. (Yezid b. Abdullah rivayetine göne; başının saçı karmakarışık [216]) bir adam,** bir çöl Arabi geldi. [217]
Kendisinin yanında, [218] elinde [219] bir meşin parçası [220] ve azık dağarcığı vardı. [221]
Ona:
'Sen, bâdiye (çöl) halkından gibisin?' dedik.
'Evet!' dedi.
'Elindeki şu meşin parçasını bize versene?1 dedik. [222]
Çöl Arabi bize:
'İçinizde onu okuyacak bir kimse var mı?1 diye sordu. [223]
'Evet! Ben okurum!' dedim. [224]
Meşin parçasını bize verdi [225] ve:
'Bu yanımızdaki şeyi Resûlullah Aleyhisselam benim için yazmıştı. [226] Onun içindekini okuyunuz' dedi. [227]
Onu alıp baktığımız zaman, onun içinde şöyle yazıldığını gördük. [228]
'Bismillâhirrahmânirrahîm [229]
Allah'ın Resûlü Muhammed tarafından Ukilerin bir oymağı olan BenîZüheyr b. Ukayşlara! [230]
Sizler, [231] (diğer rivayete göre onlar) [232] Allahtan başka ilah olmadığına [233] ve Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet ederim [234] diyerek şehadette bulunur, namazı kılar, zekatı verir, [235] müşriklerden ayrılır, [236] ganimetlerden beşte biri ve PeygamberAleyhisselamın hissesini verirve safiyy (başkanın ganimet içinden herhangi birşeyi alma hakkını) tanır [237] iseniz, [238] (diğer rivayete göre; isel-er) [239] sizler hiç şüphesiz Allah'ın [240] ve Resûlünün [241] emanıyla emniyet ve selamettesinizdir [242] (diğer rivayete göre; Onlar hiç kuşkusuz Allah'ın ve Resûlünün emanıyla emniyet ve selamette¬dirler). [243]
Çöl Arabına:
'Bu yazıyı senin için kim yazdı?' diye sorduk.
Bize:
'Resûlullah Aleyhisselam!' dedi. [244]
Ona:
'Resûlullah Aleyhisselamdan işitmiş olup da bize söyleyeceğin bir söz var mıdır?' diye sorduk.
'Evet, vardır!1 dedi. [245]
Ona:
'Allah sana rahmetini ihsan etsin! Bize Resûlullah Aleyhisselamdan işittiklerini söylesene!' dedik. [246]
Çöl Arabi:
'Göğsünden, kalbinden evhamı [247] veya kini ya da öfke I en m ey i [248] çokça gidermek kimi sevindirir, hoşnut ederse, sabır ayı olan Ramazan'ı tutsun ve her aydan da (nafile olarak) üç gün oruç tutsun, buyurduğunu işittim' dedi. [249]
Ona:
'Sen bunu Resûlullah Aleyhisselamdan işittin mi?" [250] dedik. [251]
Birdenbire kızdı ve:
'Siz Resûlullah Aleyhisselam hakkında yalan söylüyorum diye bana iftira mı atıyorsunuz?! [252] Sizin beni yalancılıkla suçladığınızı da mı görecektim?! [253] Görüyorum ki; siz, Resûlullah Aleyhisselam hakkında benim yalan söylediğimden korkuyorsunuz!
Vallahi, artık size bugünden sonra bir tek hadis bile söylemeyeceğim!' dedi. [254]
Sonra da, yazıyı, [255] sahifeyi [256] alıp gitti. [257]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:55 pm

Çöl Arabi gittiği zaman:
'Kim bu?' diyerek sorduk. [258]
Bize:
'O, Nemr b. Tevleb'dir!' denildi." [259]
Allah ondan razı olsun! [260]

Peygamberimizin Benî Hadeslerden Müslüman Olanlara Mektubu

Benî Hades ferin Soy fan

Lahmların büyük bir oymağı olan Benî Hadeslerin [261] Lahm'a kadar olan ataları şöyle sıralanır: Benî Hades b. Üreyş, b. İraş, b. Cezîle, b. Lahm. [262]
Kahtan'ın soyundan gelen Lahm'ın [263] da Sebe'e kadar olan ataları şöyle sıralanır: Lahm (Malik) b. Adiyy, b. Haris, b. Mürre, b. Üded, b. Zeyd, b. Yeşcüb, b. Arib, b. Zeyd, b. Kehlan, b. Sebe', [264]

Hades Sözünün Mânâsı

Hades sözü, lügatta, katın yürütmek için sıkıştırma ve azarlama mânâsına gelir. Aslında, Süleyman Aleyhisselam zamanında binit ve yük hayvanı olarak en çok katır kullanan ve onlara karşı çok sert, katı ve acımasız davranan, katırlar kendilerinden son derecede bezgin ve tedirgin olan bir kavmin ismiy¬di. [265]
Hades, Lahmlardan bir topluluğun Şam'da oturdukları yurdun da ismidir. [266]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mektubu

Peygamberimiz Aleyhisselam Benî Hadeslere şöyle bir yazı yazdı:
"Lahmların Hades kabilesinden Müslüman olup namaz kılan, zekat veren, ganimetlerden Allah'ın ve Resûlünün hissesini ödeyen ve müşriklerden ayrılan kimse, Allah'ın himayesinde ve Allah'ın Resûlü Muhammed'in himayesindedir.
Dininden dönecek kimse ise, Allah'ın ve Allah'ın Resûlü Muhammed'in himayesinden uzak kalır.
Müslüman olduğuna bir Müslümanın şehadet edeceği kimseye gelince, o da, Muhammed'in himayesinde olarak emniyet ve selamettedir ve Müslümanlardandır.
Yazıyı Abdullah b. Zeyd yazdı." [267]

Benî Bekr b. Vâillerin İslâmiyete Davet Edilişi

Benî Bekrlerin Soyları

Benî Bekr b. Vâiİlerin Adnan'a kadar olan ataları şöyle sıralanır: Benî Bekrb.Vâil, b. Kâsıd, b. Hinb, b. Efsâ, b. Du'mî, b. Cedîle, b. Esed, b. Rebia, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan. [268] Bekrb. Vâi l'in:
1. Ali.
2. Yeşkür,
3. Bedan adlarında üç oğlu vardı. [269]
Benî Bekr b. Vâillerin kabilelerinden meşhur ve belli başlıları; Benî Yeşkür b. Vâil ve Benî Guber b. Habib b. Ka'b b. Yeşkür kabileleridir. [270]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Bekr b. Vâilleri İslâmiyete Mektupla Davet Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Bekr b. Vâillere bir mektup yazdı. [271]
Mektubunda şöyle buyurdu:
"Allah'ın Resûlünden Bekr b. Vâil'e! [272]
(Önce Allah'a hamd ü sena eder), bundan sonra derim ki: [273]
Müslüman olunuz, selamete eriniz." [274]

Mektubun Mersed b. Zabyan Eliyle Götürülüşü ve Benî Dubay'alardan Bir Adama Okutturuluşu

Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu Benî Bekr b. Vâillere Mersed b. Zabyanü's-Sedûsî götürmüştü. [275]
Kendisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına elçi olarak gelmiş ve Huneyn gazasında bulun¬muştu. [276]
Mersed b. Zabyan der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamdan gelen yazıyı bize okuyacak bir yazıcı bulamadık. [277] Nihayet, Benî Dubay'a b. Rebialardan [278] gelen [279] bir adam okudu." [280]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Zübeyr b. Avvam'a Medine'de Verdiği Yer Hakkında Ferman Yazısı

Zübeyr b. Avvam Peygamberimiz Aleyhisselamın halası Hz. Safiyye'nin oğlu olup, onaltı yaşında iken Müslüman olmuştu.
Zübeyr b. Avvam Medine'ye hicret ettiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onu Ensardan şair Ka'b b. Malikle kardeş yapmış, kendisine Medine'de genişçe bir ev yeri verdiği gibi, [281] Benî Nadîr Yahudilerinden kalan mallardan, içinde hurma ağaçları bulunan bir arazi de ayırıp vermişti.
Bu yere Cüruf denirdi. [282]
Abdullah b. Ömer'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Zübeyr b. Avvam'a atını koştu¬rup yorularak durduğu yere kadar olan yeri bağışlamış, o da atını yorulup duruncaya kadar koşturmuş, sonra da doğrulup kamçısını yetiştirebileceği yere doğru atmıştı.
Bunun üzerine Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ona, kamçısının ulaştığı yere kadar olan yeri veriniz!" buyurmuştu. [283]
Zübeyr b. Avvam'ın zevcesi ve Hz. Âişe'nin ablası Esma binti Ebu Bekir der ki:
"Zübeyr b. Avvam benimle evliydi.
Kendisinin, mal olarak bir arazi ile atından başka, ne bir hizmetçisi, ne de herhangi birşeyi vardı. Ben tek başıma Zübeyr'in atını yemler, besler ve timar ederdim. [284]
Resûlullah Aleyhisselamın Zübeyfe ayınp vermiş olduğu araziden-ki, bir fersahın üçte ikisi kadar (sekiz bin adım) benden uzakta idi-başımın üzerinde hurma çekirdeği taşır, dururdum. [285]
Bir gün, yine başımın üzerinde hurma çekirdeği taşırken, Resûlullah Aleyhisselama rastladım.
Yanında, ashabından birkaç kişi bulunuyordu.
Beni çağırdıktan sonra, terkisine bindirmek için devesine 'Ih! Ih!1 dedi.
Erkeklerle birlikte gitmekten utandım.
Zübeyr'in kıskançlığını da hatırladım. Kendisi halkın en kıskancı idi.
Resûlullah Aleyhisselam benim utandığımı anlayınca hayvanını sürüp gitti.
Zübeyr'in yanına vardığım zaman:
'Resûlullah Aleyhisselam bana rastladı. Başımın üzerinde de hurma çekirdeği bulunuyordu. Resûlullahın yanında da ashabından bazıları vardı. Resûlullah Aleyhisselam beni terkisine bindirmek için devesini ıhdırdı. Utandım, kendisinin terkisine binmedim. Çünkü, senin kıskanç olduğunu bilirim!' dedim.
Zübeyr:
"Vallahi, senin hurma çekirdeği taşıman, bana, Resûlullah Aleyhisselamın terkisine binmenden daha ağır geldi!" dedi.
Bundan sonra, bir hizmetçi vermesi için Ebu Bekir'e haber gönderdi.
Atın bakımı vetimarı işinde imdadıma yetişilince, sanki azadlanmış gibi oldum ." [286]
Peygamberimiz Aleyhisselam Zübeyr b. Avvam'a Şevak'ı ayırıp verdiği zaman yazdırdığı ferman yazısında şöyle buyurdu:
"B ismi İlâhirrahm ânirrahîm
Bu, Allah'ın Resûlü Muhammed tarafından Zübeyr b. Avvam'a verilen yazıdır.
Ben, ona Şevak'ın üstünü ve altını verdim.
Hiç kimse bunun üzerinde ona karşı hak iddiasına kalkışmasın.
Yazıyı Ali yazdı." [287]

Baş Münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün Hastalanışı ve Ölüşü

Baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Hicretin 9. yılı Şevval ayının sonuna doğru hastalandı. Hastalığı yirmi gece sürdü. Zilkade ayında öldü. [288]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ü hastalığı sırasında gider, yoklardı. [289]
Bir gün Abdullah b. Übeyy, Peygamberimiz Aleyhisselama gelsin diye haber saldı. [290]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun öleceği gün yanına vardı . [291] Ölmek üzere olduğunu ani ayı n-ca: [292]
"Vallahi, [293] ben seni Yahudileri sevmekten nehyeder dururdum. [294] Yahudi sevgisi nihayet helak etti!" dedi. [295]
Abdullah b. Übeyy b. Selûl:
"Es'ad b. Zürâre onlara kin besledi de kendisine ne yararı oldu ki?! [296]
Yâ Rasûlallah! Şimdi, kınama ve azarlama zamanı değil, ölme zamanıdır! [297]
Ben seni yanıma beni azarlayasın diye değil, benim için Allahtanyarlıganmakdileyesin diye çağırt¬tım. [298]
Ölürsem yıkanışımda yanımda bulun, bana gömleğini ver, onun içine de sarılayım. [299] Hem bana, senin tenine değen gömleğini ver! Cenaze namazımı kıl ve benim yarlıganmam için de Allah'a dua et!" dedi. [300]
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, öldüğü zaman cenaze namazını Peygamberimiz Aleyhisselamın kıldır¬masını ve Peygamberimiz Aleyhisselamın gömleğine sarılıp kefienlenmesini oğluna da vasiyet etti. [301]
Abdullah b. Übeyy ölünce, oğlu Abdullah Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:
"Yâ Rasûlallah! Abdullah b. Übeyy öldü. Gömleğini ver de onu senin gömleğinin içine sarıp kefenleyeyim. [302]
Cenaze namazını kıl ve yarlıganması için de Allah'a dua et!" dedi. [303]
Peygamberimiz Aleyhisselam sırtından gömleğini çıkarıp ona verdi [304] ve:
"Cenaze hazırlanınca bana haber ver, cenaze namazını da kılayım" buyurdu. [305]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy'in yıkanmasında da, kefenlenmesinde de bulun¬du. Cenazesi, cenazelerin konulacağı yere, musallaya götürülüp konuldu. [306]
Abdullah b. Übeyy'in oğlu Abdullah cenazenin namaz için hazırlandığını Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. [307]
Peygamberimiz Aleyhisselam kalkıp namazgaha gitti. Cenaze namazını kıldırmak üzere ileri vardığı sırada, [308] Hz. Ömer Peygamberimiz Aleyhisselamın elbisesinden tutup çekti. [309] Önüne varıp dikildi.
Abdullah b. Übeyy'in kötülük yaptığı günleri birer birer sayarak:
"Yâ Rasûlallah! Filan gün şöyle, filan gün şöyle söyleyen Allah düşmanı Abdullah b. Übeyy üzerine mi namaz kılacaksın?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsüyordu.
Hz. Ömer sözü çoğalttığı [310] ve:
"Bunun namazı senin neyine gerek? [311]
Allah seni münafıklar üzerine. [312] şu adamın üzerine namaz kılmaktan nehyetmedi mi?" [313] dediği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben iki şeyden birini tercih etmekte serbest bırakılmış ve ben de tercihimi yapmış bulunuyorum.
Bana Yüce Allah tarafından, 'Onlar için ister mağfiret dile, ister dileme! Onlar için yetmiş kere mağ¬firet dilesen de, Allah onları yarlığa mayaca ktır1 [Tevbe: 80] buyuruldu. [314]
Eğer ben yetmişi arttırınca bunun yarlıganacağını bilseydim, muhakkak arttırır, yarlıganmasını sağlardım!" buyurdu. [315]
Sonra da, onun üzerine cenaze namazı kıldı. [316]
Ashab da, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte kıldılar. [317]
Mücemmi' b. Câriye:
"Resûlullah Aleyhisselamın cenaze üzerinde Abdullah b. Übeyy'inki kadar vakti uzattığını hiç görmemiştim. Sonra, kabre ulaşıncaya kadar gittiler. Cenazesi Nubayt hanedanı katında bulunan ve üzerinde kendilerinin cenazeleri taşınan tabutun üzerinde taşınmıştı" demiş; Enes b. Malik de, Abdullah b. Übeyy'in uzun boylu oluşundan ötürü ayaklarının tabuttan dışarı çıkmış olduğunu gördüğünü söylemiştir.
Amr b. Ümeyyetü'd-Damrî der ki:
"Abdullah b. Übeyy'in tabutuna yaklaşalım diye ne kadar uğraşmıştık da, Benî Kaynukalardan ve başkalarından olan; Sa'd b. Huneyf, Zeyd b. Uusayt, Selâme b. Humam, Numan b. EbuÂmir, Râfi' b. Harmele, Malik b. Ebi Nevfel, Dâis, Süveyd... gibi, içlerinde belli münafıkların en kötülerinin bulunduğu birtakım kimseler, tabutun üzerine üşüşerek bizim tabuta yaklaşmamıza engel olmuşlardı.
Abdullah b. Übeyy'in oğlu Abdullah'a, bunları görmek kadar ağır gelen, can sıkan birşey yoktu. Onlara karşı kapıyı kapardı!
Abdullah b. Übeyy ise, onlardan başkası benim yanıma yaklaşmasın der, bunlardan her birine de:
'Vallahi, sen bana susuzluğa karşı sudan daha sevgilisin!1 derdi.
Bunlar da:
'Keşke, sana biz canlarımızı, çocuklarımızı ve mallarımızı feda etseydik!' derlerdi." [318]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy'in tabutunun yanında, kabre kadar yürüdü. [319]
Münafıklar Abdullah b. Übeyy'in kabrinin başına gelip durdukları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onları gözucuyla süzüyordu.
Münafıklar kabrin içine girmek için birbirlerinin üzerine yığıldılar. Bağırmalar, çığlıklar yükselmeye başladı.
Ubâde b. Sâmit, onları bu tutum ve davranışlarından men etmek için:
"Resûlullahın yanında seslerinizi kıssanıza?!" dedi.
O sırada münafıklardan Dâis de kabre inmek isterken bumundan yaralanıp kan akmaya başlayın¬ca bir köşeye çekildi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Abdullah b. Übeyy'in cenazesinde bulunduğunu, cenaze namazını kıldığını ve kabrinin başında durduğunu görünce, Abdullah b. Übeyy'in kavminden olup Müslüman olan fazilet sahibi bazı sahabiler; Abdullah b. Übeyy'in oğlu Abdullah ile Sa'd b. Ubâde b. Sâmit ve Evs b. Havlî, kabrin içine indiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, yanında dikilen Evs ve Hazrec büyüklerinden bazı sahabiler de, Abdullah b. Übeyy'in cesedinin kabre nasıl konulacağını onlara elleriyle gösterdiler. [320]
Peygamberimiz Aleyhisselam, cenaze gömülünceye kadar kabrin başında ayakta durdu. [321]
Abdullah b. Übeyy'in oğlu Abdullah'a da orada başsağlığı dileyip, oradan geri döndü. [322]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Gömleğini Baş Münafıka Vermesinin ve Cenaze Namazını Kıldırmasının Hikmeti

Peygamberimiz Aleyhisselama gömleğini baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl'e niçin verdiği ve onun cenaze namazını niçin kıldığı sorulduğu zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Gömleğim ve onun üzerine kıldığım namazım onu Allah'tan, Rabbimden gelecek azabdan kurtar¬mayacaktır!
Fakat, ben bu sayede onun kavminden bin kişinin Müslüman olmasını umuyorum" buyurdu. [323]
Abdullah b. Übeyy'in böyle Peygamberimiz Aleyhisselamın gömleğinden ve üzerine kılacağı namazdan şifa ve şefaat dilemiş olduğunu gören Hazrecîlerden bin kişi, müşrikliği bırakarak Müslüman oldular. [324]
Hz. Ömer der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam onun cenaze namazını kıldı. Cenazesiyle birlikte yürüdü. Kabrinin başı¬na gelip, defin işi bitinceye kadar ayakta durdu.
Allah ve Resûlü ne yapılacağını daha iyi bilirken, Allah ve Resûlüne karşı olan bu cür'etkâr davranışıma ne kadarşaşılır!" [325]

Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün Kızı Cemile'ye Babasından Dolayı Ensar Kadınlarının Başsağlığı Dilemeye Gitmeleri

Ümmü Umâre der ki:
"İbn Übeyy'in mateminde biz de bulunduk.
Evs ve Haznec kadınlarından hiçbiri Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün kızı Cemile'ye gitmekten geri kalmadı.
Cemile, Vâ Cebelâh! Vâ Cebel âh! Vâ Rüknâh!1 diyor ve hiç kimse onu bundan men etmiyor ve ayı¬plamıyordu da."
Denildiğine göre; Cemile, Abdullah b. Übeyy'in kabrine kadar da gitmişti. [326]



________________________________________
DOKUZUNCU YIL HACCI

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hacca Niyetlenip Vazgeçişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan ayında Tebükten döndükten sonra, hac yapmak istedi.
Sonra da:
"Beytullah'ta müşrikler bulunacaklar ve onu çırılçıplak tavaf edecekler! Bu hal ortadan kalkmadıkça, ben haccetmek istemem!" buyurdu. [1]
Müşrikler, geceleyin üzerlerine hiçbir örtü almadan Kabe'yi çırılçıplak tavaf ederler ve böyle yap¬mayı Kabe'ye bir tazim ve saygı sayarlar
"Beytullah'ı anamın beni doğurmuş olduğu hal üzere tavaf ederim. Üzerimde dünyadan zulüm kansan hiçbir şey yok!" derlerdi . [2]
Kadınlardan da, böyle yapanlar olurdu.
Elbiseli tavaf etmek isteyenler, Kureyşîlerden emaneten veya kira ile alacakları elbiseden başka elbise ile tavaf etmeyi pek istemezlerdi. Müşriklerden biri, herhangi bir elbise ile tavaf ettiği zaman, onu tavaf ettikten sonra atar, lânetlik adını taktığı o elbiseye artık ne kendisi, ne de başkası hiçbir zaman el sürmezdi. [3]

Hz. Ebu Bekir'in Hac Âmiri Olarak Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hicretin 9. yılı Ramazan ayının kalan günleri ile Şevval ve Zilkade aylarını geçirdikten sonra, Müslümanlara hac yaptırmak üzere Hz. Ebu Bekir'i hac amirliğine tayin buyur-du. [4]
Hz. Ebu Bekir üçyüz Müslümanla birlikte Medine'den yola çıktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kurbanlık olmak üzere boyunlarına nişan taktığı ve sağ yanlarına işaretler yaptığı yirmi deveyi de, Naciye b. Cündübü'l-EslemPye teslim edip, birlikte yolladı. Hz. Ebu Bekir, kendisi için ayrıca kurbanlık beş deve götürdü. [5] Abdurrahman b. Avf da kendisi için kurbanlık gönderen hacılar arasında idi. [6] Hz. Ebu Bekir, Zül huleyfe'de ihrama girip, "Lebbeyk!" diyerek tel biyeye başladı. [7]

Hz. Ali'nin Berâe Sûresi ile Bazı Hususları Halka Tebliğe Memur Edilişi

Hz. Ebu Bekir hac emîn olarak Mekke'ye gönderildikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselama Berâe (Tevbe) sûresi nazil olmuştu.
"Yâ Rasûlullah! Bu sûreyi halka okumak üzere Ebu Bekir'e göndersene!" denildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Butebliği [8] benden veya [9] ev halkımdan olan bir adamdan başkası benim yerime eda edemez, yer¬ine getiremez!" buyurdu. [10]
Çünkü, Arapların âdet ve geleneğine göre, herhangi bir muahedeyi ancak kabilenin reisi veya onun akrabasından biri akd veya naks edebilirdi.
Hz. Ali de, Peygamberimiz Aleyhisselama, bu bakımdan Hz. Ebu Bekir'den daha yakın bulunuyor¬du. [11]
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'yi yanına çağırdı ve ona şöyle buyurdu:
"1. Berâe (Tevbe) sûresinin baş tarafından şu yazılmış olanları götür!
2. Kurban kesme günü, Mina'da toplandıkları zaman halka bağırarak ilan et ki: Hiçbir kâfir Cennete giremeyecektir!
3. Bu yıldan sonra, hiçbir müşrik hac yapmayacaktır.
4. Hiçbir çıplak Beytullah'ı tavaf etmeyecektir.
5. Kimin Resûlullah Aleyhisselamla anlaşması varsa, onun anlaşması, müddeti bitinceye kadar, muteber olacaktır." [12]

Zeyd b. Üsey' de:
"Alib.EbuTalib'e:
'Sen Mekke'ye hangi şeyle (direktifle) gönderildin?' diye sordum.
'Şu dört şeyi tebliğ etmekle gönderildim:
1. Cennete ancak Müslüman olan kişi girecektir!
2. Çıplak (kişi) Beytullah'ı tavaf etmeyecektir,
3. Bu yıldan sonra, Müslümanlar ve müşrikler biraraya gelmeyeceklerdir.
4. Herkim ki kendisiyle Peygamber Aleyhisselam arasında ahid vardır, onun ahdi müddetine kadar 7muteberdir ve müddeti olmayanların müddeti dört aydır1 dedi" demiştir. [13]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'ye:
"Bunları muhakkak ya ben götüreceğim (tebliğ edeceğim), ya da sen götürecek (tebliğ edecek)sin! Olmazsa ben gideceğim.
Fakat, sen git! Hiç şüphesiz, Allah senin diline sebat, kalbine hidayet verir!" buyurduktan sonra, onun göğsünü eliyle sığadı. [14]
Hz. Ali, hemen Peygamberimiz Aleyhisselamın devesine binerek yola çıktı. [15] Ebu Hureyre de Hz. Ali'yle birlikte gitti. [16]
Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir'e yolda yetişti. [17]
Hz. Ebu Bekir, seher vakti Arc'da bulunduğu [18] ve tekbir getirmek için dikildiği sırada arkasından [19] Peygamber Aleyhisselamın devesi Kasvâ'nın (Dârimî'ye göre Ced'â'nın) böğürtüsünü işitti. [20]
Peygamberimiz Aleyhisselamın geldiğini sandı. [21]
"Bu, [22] Kasvâ'dır! [23] (Ced'â'nın böğürtüsüdür!)
Belki de, Resûlullah Aleyhisselam hacca gelmiştir.
Keşke gelseydi, namazı kendisiyle birlikte kılardık!" dedi. [24]
Telaşla gitti. [25] Bir de baktı ki, Kasvâ'nın üzerinde gelen Ali'dir! [26]
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali'yi görünce: [27]
"Âmir misin? [28] Yoksa memur musun? [29] Ya da elçi misin? [30] Resûlullah Aleyhisselam, hacca seni mi âmir tayin etti?" diye sordu.
Hz. Ali:
"Hayır! [31] Memurum. [32] Eİçiyim. [33]
Resûlullah Aleyhisselam beni haccın durak yerlerinde [34] halka Berâe sûresini okuyayım [35] ve her ahd sahibine ahdinin tamamlanacağını da bildireyim diye gönderdi" dedi [36] ve Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu Hz. Ebu Bekir'e verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mektupta yazılı sözleri Hz. Ali'nin halka ilan etmesini emir buyur¬muştu. [37]
Hz. Ebu Bekir'e de; müşriklere muhalefet edilmesini, Arefe günü Müzdelife'de değil, Arafatta vakfe yapılmasını, güneş batmadıkça Arafat'tan dönüşe geçilmemesini, Müzdelife'den ise güneş doğmadan önce dönüşe geçilmesini söylemişti. [38]
İkisi birlikte gittiler. [39]
Hz. Ebu Bekir, Mekke'ye ifrad haccına niyetlenmiş olarak girdi. [40]
Terviye'den önceki günde (Zilhicce'nin yedinci gününde) [41] öğleden sonra [42] halka bir hutbe irad etti. [43] Hutbesinde halka hac amellerini anlattı.
Hz. Ebu Bekir hutbesini bitirince, Hz. Ali kalktı, halka Berâe (Tevbe) sûresini okudu. [44]
Rivayete göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Berâe sûresinin başından otuz veya kırk âyet yazdırıp Hz. Ali ile göndermişti. [45]
Yüce Allah'ın Peygamberimiz Aleyhisselama indirdiği Berâe sûresinde şöyle Duyurulmuştur
"Müşriklerin içinden (kendileriyle) muahede yaptıklarınıza karşı, Allah'tan ve Resûlünden bir ülti¬matomdur bu!
Ey müşrikler! Haydi, yeryüzünde dört ay daha güvenlikle dolaşın!
Bilin ki; siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz!
Allah, herhalde, kâfirleri dilediği zaman rüsvay edicidir.
Bu, hacc-ı ekber günü, Allah'tan ve Resûlünden insanlara şöyle bir tebliğdir
Allah ve Resûlü, müşrikleri himaye etmekten artık kesin olarak uzaktır!
Bununla birlikte, ey kâfirler! Küfürden ve muahedelere riayetsizlikten tevbe ederseniz, bu, sizin için hayırlıdır.
Yine, yüz çevirirseniz şunu bilin ki, elbette siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz!
Sen, o küfredenleri elem verici bir azapla müjdele!
Muahede yaptığınız müşriklerden, size karşı ahidlerine riayette hiçbir eksiklik yapmamış, aley¬hinizde düşmanlarınızdan hiçbir kimseye yardım etmemiş olanlar bundan müstesnadır!
O halde, onların müddetleri bitinceye kadar ahidlerini tamamlayın.
Çünkü, Allah haksızlıktan sakınanları sever.
Dokunulması haram olan o aylar çıktığı zaman, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün!
Onları esir olarak yakalayın, onlan hapsedin, onların bütün geçit yollarını tutun!
Eğer onlar tevbe edip müşriklikten dönerler, namaz kılarlar, zekat verirlerse, kendilerini serbest bırakın.
Çünkü, Allah çokyarlıgayıcı, çok esirgeyicidir.
Eğer kendilerine taarruz edilmesi emredilen müşriklerden biri eman dilerse ona eman ver ki, Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emin olduğu yere kadar selametle ulaştır
Çünkü, onlar gerçeği bilmeyen bir kavimdir.
O müşriklerin Allah yanında, Allah'ın Resûlü yanında nasıl bir ahdi olabilir ki?
Mescid-i Haram'm yanında muahede yaptıklarınız müstesnadır.
O halde, bunlar size karşı doğrulukla hareket ederlerse, siz de kendilerine öylece doğrulukla muamele edin!
Şüphesiz ki, Allah ahde vefasızlıktan sakınanları sever.
Onların nasıl ahdi olabilir ki, size galebe çalsalar hakkınızda ne biryemin, ne de bir vecibe tanırlar.
Onlar, sizi ağızlarıyla güya hoşnut ederler, fakat kalbleri dayatır.
Onların çoğu fâsık kimselerdir.
Onlar, Allah'ın âyetleri karşılığında az bir bahâyı satın aldılar da, onun yolundan halkı zorla men ettiler!
Gerçekten de, onların yapmakta oldukları şeyler ne kötüdür!
Onlar, bir mü'min hakkında ne biryemin, ne de bir vecibe tanırlar!
Onlar, taşkınların ta kendisidirler.
Bununla birlikte, onlar tevbe edip müşriklikten dönerler, namaz kılarlar, zekat verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir.
Biz, âyetleri, öğrenecek bir kavim için açıklarız.
Eğer ahidlerinden sonra yine andlarını bozarlar ve dininize saldınrlarsa, küfrün önderlerini de hemen öldürün!
Çünkü, onlar aslında andları olmayan adamlardır.
Bu suretle umabilirsiniz ki vazgeçerler.
Ey mü'minler, andlarını bozan, Peygamberi sürüp çıkarmayı kuran ve bununla birlikte sizinle muharebeye ilk defa kendileri başlayan bir kavim ile çarpışmaz mısınız?
Onlardan korkacak mısınız?
Eğer gerçekten inanmış kimseler iseniz, kendisinden korkmanıza lâyık olan bir Allah vardır.
Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onlan azaplandırsın, rüsvây etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Mü'minler zümresinin göğüslerini ferahlandırsın, kalblerindeki öfkeyi gidersin.
Allah kimi dilerse ona tevbe nasip eder.
Allah hakkıyla bilendir ve her yaptığını yerli yerince yapandır.
Yoksa siz kendi halinize bırakılıvereceğinizi, içinizden cihad edenleri, Allah'tan, Allah'ın Resûlünden ve mü'minlerden başkasını sır dostu edinmeyenleri Allah'ın bilmediğini, Allah yolundaki fedakârlık¬larınızın mükâfatsız kalacağını mı sandınız?
Allah, ne yaparsanız hepsinden haberdardır.
Allah'a eş koşanların kendi küfürlerine kendileri şahit olup dururken Allah'ın mescidlerini onarmaya yeterlikleri yoktur.
Onların hayır namına bütün yaptıkları boşa gitmiştir.
Onlar ateşte temelli kalıcıdırlar.
Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler onarır.
İşte, doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.
Siz hacı sakalığını, Mescid-i Haram'ın onarımını, Allah'a ve ahiret gününe inanan, Allah yolunda cihad eden kimselerin amelleri gibi mi tuttunuz?
Bunlar, Allah yanında bir olamazlar.
Allah zâlimler güruhuna hidayet vermez.
İman eden, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşan kimselerin Allah yanında dere¬celeri daha büyüktür.
İşte, onlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidirler.
Rableri, kendinden bir rahmet, bir rıza ile, onlara içlerinde tükenmez ve temelli bir nimet bulunan Cennetleri müjdeler!
Onlar orada ebedî ve temelli olarak kalıcıdırlar.
Çünkü, büyük ecirve mükâfat Allah'ın yanındadır.
Ey iman edenler! Babalarınızı, kardeşlerinizi-eğer küfrü sevip iman üzerine tercih ediyorlarsa-ve I il¬er edinmeyin!
İçinizden kim onların velilikleri altına girerse, işte onlar zâlimlerin ta kendisidirler.
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve hoşunuza giden meskenler size Allah'tan, O'nun Peygamberinden ve O'nun yolundaki bir cihaddan daha sevgili ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun!
Allah fâsıklar güruhunu hidayete erdirmez.
Andolsun ki; Allah birçok savaş yerlerinde ve Huneyn gününde size yardım etmiştir.
O Huneyn gününde ki, sayıca çokluğunuz o zaman kibirlenme, kendinizi beğenme, kendinize güvenme duygusu vermişti de, bu, size gelecek kazadan birşeyi gidermeye yaramamıştı.
Yeryüzü o genişliğine rağmen başınıza dar gelmişti.
Nihayet, bozularak gerisin geri dönüp gitmiştiniz.
Sonra, Allah Resûlü ile mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi, görmediğiniz melek ordularını indirdi ve kâfirleri azaplandırdı.
Bu, o kâfirlerin cezası idi.
Sonra, Allah bunun ardından kimi dilerse onun tevbesini kabul eder. Allah çok yarlıgayıcıdır. Çok esirgeyicidir.
Ey mü'minler! Müşrikler ancak bir necis ve murdardır.
O halde, bu yıllarından sonra, onları Mescid-i Haram'a yaklaştırmayın.
Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse sizi yakında fazlından zenginleştirir. Çünkü, Allah herşeyi bilen ve her yaptığını yerli yerince yapandır." [46]

Mina'ya Gidiş ve Arafat'a Çıkış

Terviye (Zilhicce'nin sekizinci) günü gelip güneş gökte batıya doğru ağınca Hz. Ebu Bekir Kabe'yi yedi defa tavaf etti. Sonra, Benî Şeybe kapısında hayvanına binip Minaya gitti.
Öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını orada kıldı.
Güneş Sebir dağının üzerinden doğunca, hayvanına bindi. Nemire'ye varıp ulaştığı zaman, orada bir kıl çadıra indi.
Güneş batıya doğru eğilince, hayvanının üzerinde Batn-ı Urene'de halka bir hutbe irad etti. Hayvanını ıhdırdı, öğle ile ikindi namazını bir ezan, iki kametle kıldırdı.
Sonra, hayvanına bindi, Arafat'ta vakfe yaptı. Öğleden önce bir hutbe irad etti. [47]
Hutbesinde Müslümanlara hac amellerini anlattı. [48]
Hz. Ali'ye dönüp:
"Kalk yâ Ali! Resûlullah Aleyhisselamın elçiliğini yerine getir!" dedi.
Hz. Ali kalkıp Berâe sûresinin başından kırk âyet kadar okudu. [49]
Hz. Ebu Bekir oruçlu orucunu açtığı vakitte Arafat'tan dönüşe geçti, Müzdelife'ye erişti.
Tanyeri ağarmaya başlayınca, sabah namazını erkence kıldırdıktan ve Müzdelife vakfesini yaptık¬tan sonra:
"Ey insanlar! Erkence davranınız! Ey insanlar! İnsanca davranınız!" diyerek Müslümanları oradan kaldırıp Minaya yollandırdı.
Muhassir vadisine erişinceye kadar durmadan gittiler.
Hayvan üzerinde Akabe Cemresine gelerek birer birer yedi taş attıktan ve kurban kesme yerine dönüp kurbanını kestikten sonra da, hayvan üzerinde bir hutbe irad etti. [50] Hutbesinde; Arafattan toplu¬ca nasıl akıp gelineceğini, kurban hükümlerini ve sair hac amellerini anlattı.
Hz. Ebu Bekir hutbesini bitirince, Hz. Ali kalktı. [51]
"Ey insanlar! Ben sizlere Resûlullah Aleyhisselamın elçisiyim!" dedi.
Müşrikler:
"Ne hakkında?" diye sordular. [52]
Hz. Ali, Berâe (Tevbe) sûresini okudu. [53]
Peygamberimiz Aleyhisselamın emri gereğince, halka tebliğ ve ilan edeceği şeyler hakkında: [54]
"Ben sizlere dört şeyi bildirmeye memurum: [55]
1. Hiçbir kâfir Cennete giremeyecektir,
2. Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapmayacaktır,
3. Hiçbir çıplak Beytullah'ı tavaf etmeyecektir,
4. Kimin Resûlullah Aleyhisselamla anlaşması varsa, onun anlaşması, müddeti bitinceye kadar muteber olacaktır. [56]
Bunlar dışında kalan her müşrike, emniyet ve selamet yerlerine, yurtlarına dönebilmeleri için kendi¬lerine tebligat yapıldığı günden itibaren dört ay mühlet verilmiştir.
Bundan sonra, hiçbir müşrik için ne ahid, ne de himaye vardır. [57]
Allah ve Allah'ın Resûlü, müşrikleri himayeden uzaktır!" dedi. [58]
Müşrikler:
"Biz, senin ahdinden de, senin amcanın oğlundan da uzağızdır! [59] Amcanın oğluna tebliğ et ki, biz ahdimizi arka tarafı miza atmışızdır. Bizimle onun arasında, [60] mızraklarla savaşmaktan, kılıçlarla çarpış¬maktan başka ahid yoktur!" dediler. [61]
Dönüp giderlerken de, birbirlerine:
"Yahu, siz ne yapıyorsunuz?! Kureyşîler bile Müslüman olmadılar mı?!" diyerek kendilerini kınadılar ve nihayet Müslüman oldular. [62]
Hz. Ali, teşrik günlerinde kalkıp:
"Allah ve Resûlünün himayesi her müşrikten uzaktır!
Ey müşrikler! Bundan böyle, yeryüzünde dört ay daha gezip tozunuz!
Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapmayacaktır!
Hiçbir çıplak Beytullah'ı tavaf etmeyecektir!
Cennete ancak mü'min olan girecektir!
Bu yıllarından sonra müşrikler ve Müslümanlar biraraya gelmeyecekler!" diyerek sesleniyor, yorul¬duğu zaman da Hz. Ebu Bekir kalkıp bunları tebliğ ve ilan ediyordu. [63]
Ebu Hureyre de, bunları Hz. Ali ile birlikte olanca kuvvetiyle bağırarak ilan etmekteydi. [64]
Hz. Ebu Bekir, Medineye dönünce, tebliğ vazifesinin Hz. Ali'ye veriliş sebebini Peygamberimiz Aleyhisselamdan öğrenmek istedi ve:
"Yâ Rasûlallah! Yoksa benim hakkımda birşey mi hadis ve nazil oldu?" diye sordu. [65]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! [66] Senin hakkında hayırdan başka birşey hadis olmamıştır!
Fakat, bunu kendimden veya ev halkımdan başkasının tebliğ ve ilan edemeyeceği bana emrolun-du. [67]
Onu benden veya ev halkımdan olan bir kimseden başkası tebliğ ve edâ edemezdi!" buyurdu. [68]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:55 pm

MEDİNE'YE GELENLER VE MEDİNE'DEN GÖNDERİLEN ELÇİLER

Benî Tayyi' Temsilcilerinin Medine'ye Gelip Müslüman Oluşu

Benî Tayyi'lerin Kimlikleri .Yurtları ve Medine'ye Geliş Tarihleri Benî Tayyi'ler; Kahtan'ın soyundan gelme Kehlan kabilelerindendirler. [1]
Benî Tayyi'lerin ata soyları şöyle sıralanır Benî Tayyi' (Cülhüme) b. Üded, b. Zeyd, b. Yeşcüb, b. Arib, b. Zeyd, b. Kehlan, b. Sebe', b. Yeşcüb, b. Ya'rüb, b. Kahtan. [2] Tayyi' (Cülhüme) b. Üded'in üç oğlu vardı:
1. Futra,
2. Gavs,
3. Haris. [3]
Tayyi' kabileleri, Tayyi'in Futra ve Gavs adındaki oğullarının soyundan türemiştir. Futra=Tayyi'in soyundan gelen kabileler:
1. Cedîle,
2. Benî Hârice b. Sa'd, b. Futra, b. Tayyi';
Cedîle'den gelen kabileler:
1. Salebe b. Ruman, b. Cündüb, b. Hârice, b. Sa'd,
2. Salebe b. Zühl, b. Ruman,
3. Sa'lebe b. Ced'â, b. Zühl, b. Ruman,
4. BenîAhmed b. Haris, b. Sümâme, b. Malik, b. Ced'â, b. Zühl, b. Ruman, b. Cündüb, b. Hârice kabileleridir.
Gavs b. Tayyi'in soyundan gelen kabileler:
1. Benî Sual b. Amr, b. Gavs,
2. Benî Cerm Sa'lebe b. Amr, b. Gavs,
3. Benî Nebhan b. Amr, b. Gavs,
4. Benî Heniyy b. Amr, b. Gavs kabileleridir.
Sual b. Amr b. Gavs'ın soyundan gelen kabileler

1. Benî Buhter b. Atüd, b. Uneyn, b. S el âmân, b. Sual,
2. Ma'n b. Atüd, b. Uneyn, b. Selâman, b. Sual,
3. Benî Sinbis b. Muaviye, b. Sual,
4. BenîAhzem b. Rebia, b. Cervel, b. Sual,
5. Necd b. Ebi Ahrem, b. Rebia, b. Cervel, b. Sual kabileleridir.
Nebhan ve Sa'dlardan gelen kabileler

1. Sa'd b. Nebhan,
2. Nâbil b. Nebhan kabileleridir. [4]
Tayyi'lerin yurtları Yemen'de idi.
Tayyi'ler Ezelîlerin ardından Hicaz'a gelip Sümeyrve Feyd'e konmuşlar, Ecâ've Selmâ dağlarını ele geçirmişlerdi.
Hicaz'da, Şam'da, Irak'ta ovaları, dağları dolduran cemaatler haline gelmişlerdi. [5]
Sümeyr bir dağ, [6] Feyd de Mekke yolunda bir yerdir. Ecâ' ve Selmâ dağlarına yakındır.
Feyd'le Vâdi'l-kurâ arası altı geceliktir. [7]
Benî Tayyi' temsilcilerinin Medine'ye gelişi H icretin 9. yılında idi. [8]
Benî Tayyi' temsilcileri onbeş kişi idiler. [9]
LZeydü'l Hayl, [10]
2. Vüzer b. Câbir, b. Südus, b. Asmâu'n-N ebhânî,
3. Kabîsa b. Esved, b. Âmir, b. Cerm,
4. BenîMa'nlardan Malik b. Abdullah, b. Hayberî, [11]
5. Kuayn b. Huleyf (Halid b. Cedîle), [12]
6. Benî Devlanlardan bir adam , [13]
7. Kays b. Kesefietü't-TarÎTÎ,
8. Kays b. Huleyfü't-Tarîfî temsilciler arasında bulunuyordu. [14]
Temsilcilerin reisi ve seyyidi, Benî Nebhanlardan Zeydü'l-Hayl b. Mühelhel idi. [15]
Temsilciler Medine'ye geldikleri zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam Mescidde idi.
Temsilciler, Mescidin önünde ve yanında hayvanlarının dizlerini bağladıktan sonra, Mescide girdil¬er.
Peygamberimiz Aleyhiselamın yanına vardılar. [16]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara bakıp:
"Ben, size hiçbir yararı bulunmayan Uzzâ'dan, ondan ve Allah'tan başka tapmakta olduğunuz siyah deveden daha hayırlı olanı tavsiye ederim!" buyurdu. [17]
Zeydü'l-Hayl:
"Yâ Rasûlallah! Ben sana dokuz konaklık yerden hayvanımı yorarak geldim. Gecelerimi uykusuz, gündüzlerimi susuz geçirdim" dedi. [18]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Seni yamaçlardan ve düzlerden buraya kadar getiren, kalbini imana yaklaştıran Allah'a hamdol-sun!" buyurdu ve Zeyd'in elini avucunun içine alıp:
"Sen kimsin, ismin nedir?" diye sordu.
Zeyd:
"Ben, Zeydü'l-Hayl'ım! Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! Sen de O'nun kulu ve resûlüsün!" dedi. [19]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen Zeydü'l-Hayl değil, Zeydü'l-Hayr'sın!" buyurdu.
Zeyd'in Zeydü'l-Hayl diye anılması, atlardan çok iyi anladığı ve onlarla çok uğraştığı içindi. [20]
Peygamberimiz Aleyhisselam Benî Tayyi' temsilcilerine İslâmiyeti anlatıp Müslüman olmalarını tek¬lif edince, onlar hemen Müslüman oldular. [21]
Allah onlardan razı olsun! [22]

Zeyd'in Üstün Kişiliği ve Kendisine Yerler Verilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Arap adamlarından bana fazileti anılanlardan hiçbiri yoktur ki, yanıma gelince onu hakkında söyle¬nilen faziletin dûnunda görmüş olmayayım!
Ancak, Zeyd bundan müstesnadır Ondaki her fazilet bana eriştirilmiş değildir!" buyurdu ve kendi¬sine Zeydü'l-Hayr adını taktı. [23]
Bu görüşünü kendisine de açıkladı. [24]
Zeydü'l-Hayr1 m künyesi Ebu Müknif idi. [25]
Kendisi şair, hatib, babayiğit, [26] güzel yüzlü ve güzel ahlâklı idi.
İri ve uzun bir ata bindiği zaman, merkebe binmiş gibi, ayakları yerde sürünürdü. [27]
Peygamberimiz Aleyhisselam ona Feyd ile birlikte iki arazi de verdi ve bu hususta onun için bir fer¬man yazısı da yazdırdı. [28]
Peygamberimiz Aleyhisselam Vüzer(veyaVezr) b. Südus'tan başka temsilcilerden her birisi için de, kavimlerine yazılar yazdırdı.
Vüzer b. Südus, Peygamberimiz Aleyhisselamın kendilerini Araplara boyun eğdirmek istediğini sanarak kızdı ve:
"Vallahi ben hiçbirzaman boynumu bir Araba eğmem!" diyerek Şam'a çekti gitti. Hıristiyanlığa girdi ve başını kazıttı. [29]
Temsilcilerin her birine bahşiş olarak beşer ukiyye, Zeyd'e ise oniki buçuk ukiyye gümüş verildi. [30]

Zeydü'l-Hayr'ın Yolda Hastalanıp Vefat Edişi

Zeydü'l-Hayr kavminin yanına dönmek üzere Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılıp giderken, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Zeyd muhakkak Medine hummasına tutulur, kurtulmaz. Kurtulmasa da, kınanmaz!" buyurdu.
Zeydü'l-Hayr, Necd ülkesindeki sulardan bir suyun başına ulaştığı, [31] Ferde (Karde) diye anılan yerde bulunduğu sırada [32] hummaya tutuldu ve orada vefat etti. [33]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Zeyd vefat edince, Kabîsa b. Esved onun üzerine bir yıl ağıt ağlattıktan sonra, ona ait hayvan ve eşyaları onun evine gönderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Feyd ve iki arazi hakkındaki ferman yazısı da eşya içinde bulunuy¬ordu. [34]
Zeyd'in karısı, Zeyd'in hayvanının üzerinde bulunmadığını görünce. [35] bilgisizliği, aklının ve dininin kıtlığı sebebiyle, [36] Zeyd'in eşyasını, Peygamberimiz Aleyhisselamın Zeyd'e verdiği arazinin ferman yazısı da içinde bulunduğu halde, hemen ateşe verip yaktı. [37]

Sa'd-ı Hüzeym Temsilcilerinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu

Sa'd-ı Hüzeymlerin Soyları ve Yurtları

Sa'd-ı Hüzeymlerin soyları şöyle sıralanır: Sa'd-ı Hüzeym b. Zeyd, b. Leys, b. Sûd, b. Eslüm, b. Elhâfî, b. Kudâa. [38]
Kudâa'dan şu kabileler türemiştir
1. Benî Mehre b. Haydan, b. Amr, b. Elhâfî, b. Kudâa,
2. Beni Behrâ b. Amr, b. Elhâfî, b. Kudâa,
3. Benî Beliyy, b. Amr, b. Elhâfî, b. Kudâa,
4. Benî Cüheyne, b. Zeyd, b. Leys, b. Sûd, b. Eslüm, b. Elhâfî, b. Kudâa,
5. Benî Selâman,
6. Haris,
7. Dınne,
8. Uzre,
9. Benî Sa'd-ı Hüzeym b. Zeyd, b. Leys, b. Sûd, b. Eslüm, b. Elhâfî, b. Kudâa,
10. Benî Selîh Amr b. Hulvan, b. İmran, b. Elhâfî, b. Kudâa,
11. Tenuh Benî Teymullah b. Esed, b. Vebere, b. Tağlib, b. Hulvan, b. İmran, b. Elhâfî, b. Kudâa,
12. Benî Huşeyn b. Nemir, b. Vebere, b. Tağlib, b. Hulvan, b. İmran, b. Elhâfî, b. Kudâa. [39]
Bunların her birinden de birçok kabileler türem iştir. [40]
Sa'd-ı Hüzeym'in:
1. Uzre
2. Dınne,
3. Haris,
4. Selâmân,
5. Muaviye
6. Vail
7. Sa'b adlarında yedi oğlu vardı. [41] Sa'd-ı Hüzeymler Yemen halkındandı. [42]

Sa'd-ı Hüzeym Temsilcilerinin Müslüman Oluşu

Yemen halkından Sa'd-ı Hüzeym temsilcileri Hicretin 9. yılıncia. [43] Peygamberimiz Aleyhisselamin ashabıyla oturduğu sırada, Medine'ye geldiler.
"Yâ Rasûlallah! Bizi İmriü'l-Kays'ın iki beyti diriltti!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nedir onlar?" diye sordu.
Temsilciler:
"Seninle buluşmak üzere geliyorduk. Şöyle şöyle olan yerde bulunduğumuz sırada, su bizi yanılttı. Onu bulmaya güç yetiremedik.
Gide gide, mugaylan ve dikenli ağaçlı bir yere vardık.
İçimizden her bir adam, susuzluktan ölmek üzere bir ağacın gölgesine gitti.
Ölmek üzere olduğumuz bir sırada bir süvari çıkageldi.
Süvari bazımızı görünce iki beyit okudu ki, okuduğu beyitlerde suyun Dâric yanında bulunduğu bildiriliyordu.
"Bu şiiri kim söylemiş?" diye sordu.
Bazımız:
"İmriü'l-Kays!" dedi.
Süvari:
"İşte, vallahi Dâric önünüzdedir!" dedi.
Hemen dönüp onun yanına vardık. Onunla aramızdaki yakınlık elli zira kadardı.
İmriü'l-Kays'ın tarif ettiği gibi, su yosunu o suyun üzerini gölgelemekte idi" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Dünyada ünlü, önemli olan bu kişi, ahirette ünsüz ve önemsizdir!" buyurdu. [44]
Sa'd-ı Hüzeym temsilcilerinin Medine'ye gelişi Hicretin 9. yılının sonuna doğru idi. [45]
Sa'd-ı Hüzeymlerden Ebu Numan'ın rivayetine göre, babası demiştir ki:
"Kavmimden birkaç kişinin başında Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım. [46]
Resûlullah Aleyhisselam, ülkelere ve Araplara galebe çalmış, halktan bir kısmı isteyerek, bir kısmı da kılıç korkusuyla İslâmiyete girmiş bulunuyordu. [47]
Medine'nin bir köşesine indiktan sonra, Mescide doğru gittik. Mescidin kapısına vardık.
Resûlullah Aleyhisselamı Mescidde cenaze namazı kıldırdığı sırada bulduk. [48]
Resûlullahın arkasında [49] bir köşede ayakta dikildik.
Resûlullah Aleyhisselamla görüşüp kendisine bey'at edinceye kadar halk ile birlikte namaza durmadık. [50]
Resûlullah Aleyhisselam, namazı kıldırıp dönünce, [51] bize baktı. [52]
'Siz kimsiniz?" diye sordu.
'Benî Sad-ı Hüzeymlerdeniz!' dedik. [53]
Resûlullah:
'Siz Müslüman mısınız?' diye sordu.
'Evet!' dedik.
Resûlullah:
'Kardeşinizin üzerine namaz kılmadınız mı?' diye sordu.
'Yâ Rasûlallah! Biz, sana bey'at edinceye kadar bunun bize caiz olmayacağını sanıyorduk1 dedik.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Siz, nerede Müslüman olursanız olun, Müslümansınız!" buyurdu.
'Müslüman olduk!' dedik. [54]
Müslüman olup İslâmiyet üzerine bey'at ettik, sonra konak yerimize döndük. [55] Resûlullah Aleyhisselam konuklanmamız ve ağırlanmamız için emir verdi. [56]
Yaşı en küçük olanımızı gerimizde bırakmıştık.
Resûlullah Aleyhisselam bizi arattı, yanına götürüldük.
Adamımız ilerleyip Resûlullah Aleyhisselama İslâmiyet üzerine bey'at etti.
'Yâ Rasûlallah! Bu, bizim en küçüğümüz ve hizmet edenimizdir!' dedik.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Cemaatin en küçüğü, onların hizmet edicisidir!
Allah ona bereketini ihsan etsin!" buyurdu.
Vallahi, Resûlullah Aleyhisselamın ona duası yüzünden, o, en hayırlımız ve Kur'ân'ı en iyi okuyanımız oldu.
Sonra, Resûlullah Aleyhisselam onu üzerimize vali yaptı.
Bize imamlık ederdi. [57]
Medine'de üç gün oturduktan sonra, vedalaşmak üzere Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardık. [58]
Döneceğimiz sırada, Resûlullah Aleyhisselam Bilal'e emretti. [59]
O da içimizden her birine [60] bahşiş olarak ukiyyelerle gümüş verdi.
Kavmimizin yanma döndük.
Allah onlara da İslâmiyeti nasip etti." [61]

Benî Âmir b. Sa'saalardan Bazılarının Medine'ye Gelişi

Benî Âmir b. Sa'saaların Kimlikleri

Adnan'ın soyundan gelen [62] Benî Âmir b. Sa'saaların ata soyları şöyle sıralanır. Âmir b. Sa'saa, b. Muaviye, b. Bekr, b. Hevâzin, b. Mansur, b. İkrime, b. Hasafa, b. Kays, b. Aylan, b. Mudar. Âmir b. Sa'saa'nın:
1. Rebia,
2. Hilal,
3. Nümeyr,
4. Süvâet isimlerinde dört oğlu vardı . [63]
Peygamberimiz Aleyhisselamın amcası Haris b. Abdulmuttalib'in annesi Safiyye Hatun, Benî Âmir b. Şaşaalardandı. [64]

Benî Âmir b. Sa'saalardan Medine'ye Kimlerin, Ne Zaman ve Niçin Geldikleri

Benî Amirlerden temsilci olarak Medine'ye ilk gelenler arasında bulunan Amir b. Tufeyl, Erbed b. Kays (Mıkyes) ve Cebbar b. Selmâ; bu üçü, Benî Âmirlerin reisleri ve şeytanları idiler.
Benî Âmir halkı Âmir b. Tufeyl'e:
"Ey Âmir! Herkes Müslüman olmuştur. Sen de Müslüman ol!" dedikleri zaman:
"Vallahi Araplar bana tâbi oluncaya kadar uğraşıp durmaya azimliyimdir! Ben mi Kureyşîlerin şu gencine tâbi olacağım?!" dedikten sonra, Erbed'e:
"Şu adamın yanına vardığımızda ben karşısına geçer, onu lafa tutarım! Ben böyle yaptığım zaman sen onu arkasından kılıçla vurup öldür! [65]
Muhammed öldürüldüğü zaman, halk savaşmak istemezler, diyetten fazlasına nza göstermezler. Biz de onlara diyeti öderiz!" dedi. [66]
Benî Âmir temsilcileri Hicretin 10. yılında Medine'ye geldiler. [67]
Ebu Mutarrif Abdullah b. Şıhhîr der ki:
"Peygamber Aleyhisselama gelen Benî Âmir heyeti içinde vanp kendisine selam verdik. [68]
'Yâ Rasûlallah! [69] Sen bizim velîmizsin. [70] Sen bizim seyyidimizsin. [71] Sen bizim babamızsın. [72] Sen bizim üzerimize en uzananımızsın! [73] Sen bizim fazilette en üstünümüzsün! Sen bizim için içi et-yağ dolu çanaksın! Sen susun, sen busun!' dedik. [74]
Resûlullah:
'Yeter! Yeter! [75] Siz, söylemeniz gerekeni, lâyık olanı söyleyin. Bana 'Resûl ve Peygamber" diye hitab edin de, şeytan sizi kolayca aldatmasın! [76]
Seyyid, Allahtır! Seyyid, Allah'tır! Seyyid, Allah'tır!1 buyurdu. [77]

Âmir'le Erbed'in Peygamberimiz Aleyhisselama Suikasta Yeltenmeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam oturduğu sırada, Amir b. Tufeyl ile Erbed varıp Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne oturdular. [78]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Âmir'in oturması için bir döşek, minder getirtti. [79]
"Ey Âmir! Müslüman ol!" buyurdu. [80]
Âmir b. Tufeyl:
"Yâ Muhammedi Müslüman olursam bana ne olacak?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Müslümanların yararlandıkları şeylerden sen de yararlanacaksın. Onların mükellef bulundukları şeylerle sen de mükellef olacaksın" buyurdu. [81]
Âmir b. Tufeyl:
"Müslüman olursam, senden sonra bu işe beni memur edecek misin?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu, ne senin için, ne de kavmin için mümkün değildir. [82]
Fakat, ben seni süvari kumandanı yapayım. [83] Çünkü, sen süvari adamsın!" buyurdu. [84]
Âmir:
"Ben zaten bugün Necd süvarilerinin başında bulunuyorum. [85]
Ben sana üç şeyi teklif ediyor, seni şu üç şeyi seçmekte serbest bırakıyorum:
Ya çöller halkı senin olur, şehir ve köyler halkı benim olur.
Ya ben sana halife olurum.
Ya da Gatafan halkından bin al atlı, bin de al kısraklı süvarilerle gelir, seninle savaşırım. [86]
Vallahi, süvarileri, piyadeleri senin üzerine yığarım!" dedi. [87]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah seni bunu yapmaktan men eder!" buyurdu. [88]
Âmir, Erbed'le birlikte dönüp gidince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ım! Şunlara karşı bana yet! [89]
Âmir b. Tufeyl'i istediğin şeyle-ki, o benim de istediğimdir-uğraştır (başımdan def et)! [90]
Allah'ım! Benî Âmir'in kavmine doğru yolu göster!" diyerek dua etti. [91]
Âmir b. Tufeyl, Erbed'e:
"Yazıklar olsun sana ey Erbed! Sana emretmiş olduğum şey nerede kaldı?
Vallahi, yeryüzünde kendim hakkında en çok korkup çekindiğim bir adam varsa, o da sendin!
Vallahi, bugünden sonra hiçbir zaman senden korkar değilim!" dedi.
Erbed:
"Hakkımda hüküm vermekte acele etme! [92]
Vallahi, onun hakkında bana emretmiş olduğun şeyi yerine getirmeye kaç defa davrandımsa, her defasında ya onunla benim arama sen girdin! Arada senden başkasını göremedim! Kılıçla sana mı vuraydım?! [93] Yahut, onunla benim arama demir bir sur gerildiğini gördüm ! [94] Yahut, kılıcımın kınına el attığımda sanki elim kuruyup kaldı, elimi kımıldatamadım! [95]
Ya da, kılıcımı sıyırmak istediğim zaman, puğur bir devenin önümde ağzını açıp bana doğru yöneldiğini gördüm! Vallahi, ona kılıcımı sıyıramadım, başımı yutar diye korktum!" dedi. [96]

Useyd b. Hudayr'ın Âmir'le Erbed'i Kovması

Useyd b. Hudayr, Amir b. Tufeyl ile Erbed'in başlarına dürterek:
"Hemen buradan çıkın gidin maymunun dölleri!" diyerek onları Medine'den kovdu.
Âmir b. Tufeyl, ona:
"Sen kimsin?" diye sordu.
Useyd b. Hudayr
"Useyd b. Hudayr'ım!" dedi.
Âmir b. Tufeyl:
"Hudayr b. Simâk'ın oğlusun hâ?!" dedi.
Useyd b. Hudayr
"Evet!" dedi.
Âmir b. Tufeyl:
"Baban senden daha hayırlı ve iyi idi!" dedi.
Useyd b. Hudayr
"Hayır! Ben senden de, babamdan da hayırlıyı m dır!
Çünkü, babam müşrikti, sen de müşriksin!" dedi. [97]

Âmir'le Erbed'in Başına Gelenler

Amir b. Tufeyl ile Erbed yürü arına doğru çıkıp gittiler. [98]
Âmir b. Tufeyl, yolda rastladığı Benî Selûllerden bir kadının çadırına indi, yatıp uyudu. [99]
Yüce Allah onun boynunda bir taun (veba) peyda etti. [100]
Dili, koyun memesi gibi dışarı sark [101]
Âmir b. Tufeyl, boynunda çıkan ve hıyarcığa benzeyen şişten öleceği sırada:
"EyÂmir oğulları! Demekbenim gibi biradam hem deve taununa benzeyen bir kabarcığa, hıyarcığa tutulacak; hem de Selûllerden bir kadının çadırında ölecek hâ?l
Olamaz böyle şey!" dedi. [102]
O kadının evinde ölmek istemedi. [103]
"Getirin bana atımı!" dedi. [104]
Hemen atının sırtına atladı, mızrağı eline aldı. [105]
"Ey ölüm! [106] Ey ölüm meleği! [107] Çık karşıma!" diye semaya doğru haykırarak atını koşturdu durdu. [108]
En sonunda, atından ölü olarak yere düştü. [109]
Benî Âmirlerin yurduna vardığı zaman, Erbed'e kavmi:
"Ey Erbed! Ardında ne haber var?" diye sordular.
Erbed:
"Vallahi, birşey yok! O (Peygamberimiz Aleyhisselam) bizi öyle birşeye ibadete davet etmişti ki, onun şimdi yanımda bulunmasını ve kendisini okla vurup öldürmemi ne kadar isterdim!" dedi.
Erbed, bu sözü söyledikten bir veya iki gün sonra, kendisine ait devesinin üzerinde giderken, Yüce Allah bir yıldırım salıp onu ve devesini yaktı, yok etti. [110]

Hz. İbrahim'in Vefatı

Hicretin 8. yılında Zilhicce ayında Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Mâriye'den doğan oğlu Hz. İbrahim, [111] Hicretin 10. yılında, 10 Rebiülevvel Salı günü vefat etti. [112]
Hz. İbrahim vefat ettiği zaman onaltı aylıktı. [113]
Onsekiz aylık olduğu da rivayet edilir. [114]
Hz. İbrahim, Benî Mazinlerden sütannesi Ümmü Bürde'nin evinde, yanında bulunuyordu. [115]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutarak Hz. İbrahim'in bulunduğu hurma bahçesine, [116] demirci Ebu Seyf'in evine gitti. [117] Hz. İbrahim'i kucağına aldı. [118]
O sırada Hz. İbrahim can veriyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın gözlerinden yaş dökülmeye başladı . [119]
Abdurrahman b. Avf:
"Sen de mi ağlıyorsun yâ Rasûlallah?! [120]
Böyle ağlamaktan halkı sen men etmemiş miydin?" dedi. [121]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey İbn Avf! Bu, ancak bir acımadan ibarettir! [122]
Ben ancak kendisinde bulunmayan hasletleri sayıp dökerek ölü üzerine bağıra bağıra ağlamaktan men ettim!
Ben, sizi günah ve hamakat olan iki bağırıştan; nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışıyla yüz-göz tırmalamak, üst-baş yırtmaktan ve şeytan şamatasından men ettim!
Benim bu ağlamam ise bir acımadan ibarettir.
Acımayana, acınmaz!" buyurdu. [123]
Peygamberimiz Aleyhisselamın gözlerinden tekrar yaşlar dökülünce: [124]
"Göz ağlar, kalb üzülür.
Biz, Yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylem eyiz ! [125]
Vallahi [126] ey İbrahim! Biz senin firakınla çok üzgünüz! [127]
İbrahim benim oğlumdur. O, meme emerken ölen bir süt kuzusudur.
Cennette onun süt emme müddetini tamamlamak üzere iki sütanne tâyin olunmuştur!" buyurdu [128] ve sonra da:
"Ey dağ! Eğer bendeki üzüntü sende olsaydı, muhakkak, yıkılmış gitmiştin!
Fakat, biz Allah'ın bize emrettiğini söyleriz:
'Biz Allah'ınız, Allah'ın kullarıyız. Ve biz O'na dönücüleriz! Rabbü'l-âlemm olan Allah'a hamdederiz' deriz" buyurdu. [129]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. İbrahim için ağladığı sırada Üsâme b. Zeyd feryada başlayın¬ca, Peygamberimiz Aleyhisselam onu men etti.
Üsâme:
"Senin de ağladığını gördüm!" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ağlamak, acımaktan ileri gelir. Feryad ve figan ise, şeytandandır" buyurdu. [130]
Hz. İbrahim can verirken annesiyle teyzesinin feryad etmelerine mani olunmadı ise de, vefat edince mani olundu. [131]

Hz. İbrahim'in Yıkanışı, Cenaze Namazının Kılınışı ve Gömülüşü

Hz. İbrahim'in teyzesinin bildirdiğine göre; Hz. İbrahim'in cenazesini Fadl b. Abbas yıkadı. [132]
Sütannesi Ümmü Bünde'nin yıkadığı da rivayet edilir. [133]
Sanıldığına göre; ikisi birlikte yıkamışlardır. [134]
Hz. İbrahim yıkanırken, Peygamberimiz Aleyhisselamla Hz. Abbas orada oturdular. [135]
Hz. İbrahim'in cenazesi Ümmü Bürde'nin evinden küçük bir şerir üzerinde taşındı. [136]
Peygamberimiz Aleyhisselam Bakiyy kabristanında [137] Hz. İbrahim'in cenaze namazını kıldırdı. [138]
Cenaze namazını kıldırırken dört tekbir aldı. [139]
Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Yâ Rasûlallah! İbrahim'i nereye gömelim?" diye soruldu. [140]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onu Bakiyy'e, [141] salih selefimiz Osman b. Maz'un'un yanına gömünüz!" buyurdu. [142]
Hz. İbrahim, Bakiyy kabristanında Osman b. Maz'un'un yanına gömüldü. [143]
Hz. İbrahim'in kabri, yola ve Akîl'in evine çok yakındı. [144]
Fadl b. Abbas ile Üsâme b. Zeyd kabrin içine indiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam kabrin kıyısına, Hz. Abbas da Peygamberimiz Aleyhisselamın yanı¬na oturdu. [145]
Peygamberimiz Aleyhisselam kabrin yan tarafındaki kerpiçler arasında bir açıklık görüp kapatıl¬masını emretti. [146]
Kerpici oraya kendi eliyle koydu, açığı kapatıp düzeltti ve:
"Sizden biriniz, biriş yaptığınız zaman, onu içe sinecek biçimde yapsın! Çünkü, öyle yapmak, musi¬bete uğrayanın içini yatıştırır.
Gerçi, bunun ölüye ne zararı, ne yaran olur; fakat bu, dirinin gözünü aydınlatr!" buyurdu. [147]
Hz. İbrahim gömüldüğü zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bir kırba su getirecek kimse var mı?" diye sordu.
Ensardan bir zât hemen bir kırba su getirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Saç onu İbrahim'in kabrinin üzerine!" buyurdu. [148]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. İbrahim'in kabrinin başına bir taş getirilmesini de emredip, getir¬ilen taşı kabrin başına dikti. [149]
Hz. İbrahim'in kabri bir alâmetle belirlendi.
Kabrinin üzerine ilk defa su serpilen de, o oldu. [150]

Hz. İbrahim'in Vefatı Gününde Güneş Tutuluşu ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Müslümanları Uyarışı

Hz. İbrahim'in vefat ettiği gün, güneş tutulunca, halk:
"İbrahim'in ölümü için güneş tutuldu!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu işitince, Mescide gidip Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra:
"Ey insanlar! Şüphe yok ki, güneş ve ay, Allah'ın âyetlerinden iki âyettir ki, bunlar hiçbir kimsenin ne hayatı, ne de vefatı için tutulmazlar!
Onları gördüğünüzde, açılıncaya kadar Yüce Allah'a dua edin, namaz kılın!" buyurdu. [151]

Halid b. Velid'in Benî Hâris b. Ka'blara Gönderilişi

Benî Haris b. Ka'bların Kimlikleri ve Yurtları

Benî Harislerin ata soyları şöyle sıralanır: Amr b. Yezid, b. Katan, b. Ziyad, b. Haris, b. Malik, b. Ka'b, b. Haris, b. Ka'b, b. Amr, b. Ule, b. Celd, b. Malik, b. Üded. [152]
Benî Harisler, Benî Abdülmedan diye de anılırlar.
Medan, sanem ismi olup, bu kabile o puta nisbet edilmiştir.
Benî Harisler, Yemen'de, Necran bölgesinde otururlardı. [153]
Necran Yemen'in Mekke tarafındaki bölgelerindendir.
Rivayete göre; ilk gelip burayı imar eden Necran b. Zeydan, b. Sebe1, b. Yeşcüb, b. Ya'rüb, b. Kahtan olduğu için, buraya ondan dolayı Necran ismi verilmiştir.
Necran halkını Hıristiyanlığa ilk sokan da, Hz. İsa'nın dininde Feymûyun adındaki kimseydi. [154]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Halid b. Velid'i Hicretin 10. yılında Rebiülevvel ayında [155] veya Rebiülâhirya da Cemâziyelûlâ (Cumâde'l-ûlâ) ayında [156] Necran'da Benî Haris b. Ka'blara gönderdi; ve onlarla çarpışmadan önce, kendilerini üç gün İslâmiyete davet etmesini, kabul etmedikleri takdirde çarpışmasını emretti. [157]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Halid b. Velid'in maiyyetine dörtyüz mücahid verdi. [158]
Halid b. Velid gidip Benî Harislerin yurduna vardı, her tarafa süvariler saldı.
Süvariler:
"Ey insanlar! Müslüman olunuz da selamete eriniz!" diyerek herkesi İslâmiyete davet ettiler. [159]
Necran'da bulunan Belhâris b. Ka'blar yapılan davete hemen icabet ettiler, [160] Müslüman oldular.
Halid b. Velid, bir müddet onların yanında oturdu.
İslâm şeriatını, Allah'ın Kitabını ve Allah'ın Peygamberinin sünnetini onlara öğretti. [161]
B enî H ârisler, m al lan nı n zekatları m verdiler.
Halid b. Velid de, bunları, onların fakirlerine dağıttı.
Halid b. Velid, Mezhic kabilesinden ayaklanan bir cemaatle çarpışarak onları mağlup etti.
Ayaklananlardan bazılarını esir ve hayvanlarını da iğtinam edip ganimet mallarından beşte birini ayırdıktan sonra, kalan beşte dördünü mücahidler arasında bölüştürdü. [162]
Halid b. Velid, Peygamberimiz Aleyhisselama bir yazı yazıp Bilal b. Hârisü'l-Müzenî ile gönderdi.
Yazısında Benî Harislerin İslâmiyeti hemen kabul ettiklerini bildirdi. [163] Yazısında şöyle dedi:
"B ismi İlâhirrahm ânirrahîm
Allah'ın Resûlü Muhammed Peygamber Aleyhisselama Halid b. Velid tarafındandır.
Yâ Rasûlallah! Allah'ın selam, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun!
Ben seni peygamber olarak gönderen o Allah'a hamd ederim ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur.
Bundan sonra arzederim ki:
Yâ Rasûlallah! Allah'ın selamı senin üzerine olsun!
Sen beni Benî Haris b. Ka'blara gönderdin. Onların yanına vardığım zaman üç gün kendileriyle çarpışmamamı ve kendilerini İslâmiyete davet etmemi, Müslüman olurlarsa yanlarında oturup kendiler¬ine İslâm alâmetlerini, Allah'ın Kitabını ve Allah'ın Peygamberi Aleyhisselamın sünnetini öğretmemi, Müslüman olmazlarsa çarpışmamı bana emretmiştin.
Ben onların üzerlerine vardım.
Resûlullah Aleyhisselamın bana emrettiği gibi, üç gün, kendilerini İslâmiyete davet ettim.
İçlerine süvariler gönderdim.
Onlara:
'Ey Benî Harisler! Müslüman olunuz da selamete eriniz!' dediler.
Onlarda, hemen Müslüman oldular ve çarpışmadılar.
Ben aralarında oturup onlara Allah'ın emretmiş olduğu şeyleri emr, Allah'ın nehyetmiş olduğu şeylerden de kendilerini nehy ettim.
Kendilerine İslâm'ın alâmetlerini ve Peygamber Aleyhisselamın sünnetini öğrettim.
Resûlullah Aleyhisselam bu hususta bana ne yapacağımı banayazıncaya kadar burada kalacağım.
Allah'ın selam, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun yâ Rasûlallah!"
Peygamberimiz Aleyhisselam, Halid b. Velid'in yazısına şöyle karşılık yazdırdı:
"B ismi İlâhi rra hm ânirrahîm
Allah'ın Resûlü Muhammed Peygamber'den Halid b. Velid'e,
Selam olsun sana! Ben senden dolayı O Allah'a hamd ederim ki, O'ndan başka ilah yoktur.
Bundan sonra derim ki:
Benî Haris b. Ka'bların kendileriyle çarpışmanıza hacet kalmadan Müslüman olduklarını, İslâmiyet-ten kabule davet edildikleri şeyleri kabul ve Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuna şehadet ettiklerini, Allah'ın onlara doğru yolu gösterdiğini haber veren elçinle birlikte mektubun bana geldi.
Onları Allah'ın ve Resûlünün emirlerine göre hareket ettikleri takdirde ahiret nimetleriyle müjdele! Aykırı hareket ettikleri takdirde ahiret azabıyla korkut!
Artık dönüp gel!
Onların elçileri de seninle birlikte gelsin!
Allah'ın selam, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun!" [164]

Halid b. Velid'in Benî Hâris Elçileriyle Birlikte Medine'ye Gelişi

Halid b. Velici Necran'dan dönüp Peygamberimiz Aleyhissel amin yanına geldi. Benî Haris b. Ka'bların elçileri de onunla birlikte geldiler.

1. Kays b. Husayn Zülgussa,
2. Yezid b. Abdülmedan,
3. Yezid b. Muhaccel,
4. Abdullah b. Kurâdü'z-Ziyâdî,
5. Şeddad b. Abdullahü'l-Kanânî,
6. Amr b. Abdullahü'd-Dıbâbî. [165]
7. Abdullah b. Abdülmedan, gelen elçiler arasında bulunuyordu.
Halid b. Velid bunları kendi evine indirdi.
Sonra, yanına düşürüp Peygamberimiz Aleyhisselama götürdü. [166]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Haris elçilerini gördüğü zaman:
"Kimdir bunlar? Hindli adamlara benziyorlar?" diye sordu.
"Yâ Rasûlallah! Bunlar Benî Haris b. Ka'bların ileri gelen adamlarıdır!" denildi.
Benî Haris elçileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelince, Peygamberimiz Aleyhisselama selam verdiler [167] ve:
"Senin Resûlullah olduğuna ve Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet ederiz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Ben de Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve kendimin de Resûlullah olduğuma şehadet eder¬im!" buyurdu. [168]
"Sizler ki İslâmiyete davet olunduğunuz zaman karşı koymak için halka önayakmı olmak istediniz?" diye sordu.
Hepsi sustular. Onlardan hiçbiri cevap vermedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, sorusunu tekrarladı.
Yine onlardan hiçbiri cevap vermedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, sorusunu üçüncü kez tekrarladı.
Yine onlardan hiçbiri cevap vermedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam sorusunu dördüncü kez tekrarlayınca, Yezid b. Abdülmedan:
"Evet yâ Rasûlallah! Bizler, İslâmiyete davet olununca, karşı koymak için halka önayak olmak istemiştik" dedi ve bunu dört kez söyledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer Halid bana çarpışmaya hacet kalmadığını, Müslüman olduğunuzu yazmasa idi, muhakkak, başlarınızı ayaklarınızın altına atardım!" buyurdu.
Yezid b. Abdülmedan:
"Vallahi, biz ne sana şükrederiz, ne de Halid'e şükrederiz!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Ya kime şükredersiniz?" diye sordu.
"Yâ Rasûlallah! Biz Yüce Allah'a şükrederiz ki, senin yüzünden bizi hidayete erdirdi!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Doğru söylediniz!" buyurduktan sonra:
"Siz Cahiliye çağında çarpıştığınız kimselere ne ile galip gelirdiniz?" diye sordu.
"Biz kimseye mağlup olmuş değiliz" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet, siz çarpıştığınız kimselere galip gelirdiniz!" buyurdu.
"Yâ Rasûlallah! Biz kiminle çarpışsak galip gelirdik! [169]
Çünkü, fazla konuşmaz, tezellül ve savurganlık etmez, birbirimize karşı kıskançlık göstermez, yardımı kesmez, savaş ve güçlük zamanlarında güçlüklere katlanırdık. [170]
Daima toplu bulunur, dağılmazdık. Hiç kimseye karşı da, zulüm ve haksızlığa ilk başlayan biz olmazdık!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Doğru söylediniz!" buyurdu. [171]

Kays b. Husayn'ın Benî Hâris b. Ka'blara Vali ve Kumandan Tayin Edilişi ve Elçilerin Yurtlarına Dönüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam, elçiler arasında bulunan Kays b. Husayn'ı, Benî Haris b. Ka'blara vali ve kumandan etti.
Benî Haris b. Ka'b elçileri Şevval ayının son günlerine kadar Medine'de kaldıktan sonra yurtlarına döndüler. [172]
Kendilerinin Zilkade ayının başlarında döndükleri de rivayet edilir. [173] Peygamberimiz Aleyhisselam elçilerin her birine onar, Kays b. Husayn'a ise oniki buçuk ukiyye gümüş verdi. [174]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Hâris ve Benî Nehdler Hakkındaki Yazısı

"Resûlullah Aleyhisselam Kays b. Husayn Zülgussaya, babasının oğulları Benî Harislerle onların müttefikleri olan Benî Nehdler hakkında:
"Onlar, namaz kıldıkları, zekat verdikleri, müşriklerden ayrıldıkları, Müslüman olduklarına şehadet; malları içinde Müslümanların bir hakkı bulunduğunu ikrar ettikleri müddetçe, Allah'ın himayesi ve Resûlünün himayesi altındadırlar. Kendileri ne üşrle, ne de savaş için toplanmakla mükelleftirler" diye yazı yazdı, yazdırdı. [175]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Dıbablar Hakkındaki Yazısı

Resûlullah Aleyhisselam, Benî Haris b. Katıların bir dalı olan Benî Dıbablar için: "Namaz kıldıkları, zekat verdikleri, Allah'a ve Resûlüne itaat ettikleri ve müşriklerden ayrı durdukları müddetçe, Sâriye ile Râfi1 onlarındır. Bunlar üzerinde hiç kimse kendilerine karşı hak iddia edemeye¬cektir" diye yazı yazdı.
Yazıyı Muğîre kaleme aldı. [176]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Yezid b. Tufeylü'l-Hârisî Hakkındaki Yazısı

Resûlullah Aleyhisselam, Yezid b. Tufeyl için:
"Namazı kıldığı, zekatı verdiği, müşriklerle savaştığı müddetçe bütün Madda onundur. Bunun üzerinde, kendisine karşı hiç kimse hak iddia edemeyecektir" diye yazı yazdırdı Yazıyı Cüheym b. Salt kaleme aldı. [177]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Kanân b. Sa'lebeler Hakkındaki Yazısı

Resûlullah Aleyhisselam, Benî Harislerin bir dalı olan Benî Kanan b. Sa'lebeler için:
"Mecsa onlarındır. Onlar, canları ve mallan hakkında emniyet ve selamettedirler" diye yazı yazdı
Yazıyı Muğîre kaleme aldı. [178]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:56 pm

Peygamberimiz Aleyhisselamın Abdi Yağus b. Vâletü'l-Hârisî Hakkındaki Yazısı

Resûlullah Aleyhisselam, Abdi Yağus b. Vâletü'l-Hârisî için:
"Namazı kıldığı, zekatı verdiği, gazalarda elde edilen ganimetlerin beşte birini ayırıp verdiği müd¬detçe, Müslüman olduğu sıradaki toprağı ve eşyası, hurma bahçeleriyle kendisinindir.
Kendisi de, kendisine tâbi olanlarda, ne üşrie, ne de savaş için toplanmakla mükelleftirler" diye yazı yazdı.
Yazıyı Erkam b. Ebi'l Erkam yazdı. [179]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Ziyadlar Hakkındaki Yazısı

Resûlullah Aleyhisselam, Benî Harislerin bir dalı olan Benî Ziyadlar için:
"Onlar, namazı kıldıkları .zekatı verdikleri, müşriklerle savaştıkları müddetçe emniyet ve selamette¬dirler.
Cemmâ ile Enzibe kendilerinindir" diye yazı yazdı. Yazıyı, Ali kaleme aldi. [180]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Yezid b. Muhaccel Hakkındaki Yazısı

Resûlullah Aleyhisselam, Yezid b. Muhaccelü'l-Hârisî için:
"Nemire arazisi ile Nemire su âletleri ve orman arasındaki Rahman vadisi Hârisîlere aittir.
Yezid ve zürriyeti, kavmi olan Benî Malikler üzerinde âmirdir.
Ne onlara karşı savaş açılacak, ne de kendileri savaş için toplanacaklardır" diye yazı yazdı
Yazıyı Muğîre b. Şube yazdı. [181]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kanân b. Zeydler Hakkındaki Yazısı

Resûlullah Aleyhisselam, Hârisflerin bir dalı olan Benî Kanan b. Yezidler için: "Onlar namazı kıldıkları, zekatı verdikleri ve müşriklerden ayn durdukları, yol emniyetini sağladık¬ları ve Müslüman olduklarına ikrar ve şehadette bulundukları müddetçe, Mezved [182] ve Mezved'e ait su, hark ve dolapları kendilerinindir" diye yazı yazdı. [183]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Âsım b. Hârisü'l-Hârisî Hakkındaki Yazısı

Resûlullah Aleyhisselam, Asım b. Hârisü'l-Hârisî için:
Râkis'in [184] bir parçası olan Necme ona aittir.
Hiç kimse, bu hususta ona karşı bir hak iddia edemez" diye yazı yazdı
Yazıyı Erkam kaleme aldı. [185]

Abde b. Müshir'in Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu

Şa'bî'nin bildirdiğine göre; Cerir, Abde b. Müshir'e:
"Ben bir iş yapmak istiyorum, fakat sana danışmadıkça onu yapmayacağım. Hicaz'da bir peygam¬ber zuhur eüniş. Kendisine gökten vahiy geliyormuş! Halkı Allah'a imana davet ediyormuş!" dedi. İkisi birlikte kalkıp Medine'ye geldiler.
Abde b. Müshir, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına yaklaşıp:
"Eğersen gerçekten peygambersen, sana neleri sormak için geldiğimi bana haber ver!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kılıcın, oğlun ve atın alındı. Atını bulacaksın! Oğluna gelince; onu Malik b. Mecde öldürdü. Kılıcın ise, İbn Mes'ade'nin yanındadır. Atını Allah yolunda cihad için besle, bağla!
Eğer irtidad hadiselerine yetişirsen, sakın ne Kinanelere uy, ne de misakı boz!" buyurdu [186] ve: "Ey Abde! Yurdun nerededir?" diye sordu. Abde:
"Necran Kâbe'sindedir!" [187] dedi. [188] Peygamberimiz Aleyhisselam, Abde b. Müshir'e: "Yurdunda atlar edinmeni sana tavsiye ederim! Çünkü, çetin hadiseler hazırlanmış bulunuyor! Atların alınlarında hayır vardır!" buyurdu. [189]
Abde b. Müshir, yolculuk sırasında gördüğü şeyler hakkında da sorular sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam, onların cevaplarını verdikten sonra:
"Ey İbn Müshir! Müslüman ol! Dinini dünyana satma!" buyurunca, Abde Müslüman oldu. [190] Allah ondan razı olsun! [191]

Adiyy b. Hâtim'in Medine'ye Gelip Müslüman Oluşu

Adiyy b. Hâtim'in Medine'ye Geliş Tarihi, Kim fiğ i ve Kişiliği

Adiyy b. Hâtim'in Medine'ye gelişi Hicretin 10. yılında, Şaban ayında idi. [192]
Adiyy b. Hâtim'in ata soyu şöyle sıralanır: Adiyy b. Hatim, b. Abdullah, b. Sa'd, b. Haşrec, b. İmriü'l-Kays, b. Adiyy, b. Rebia, b. Cervel, b. Sual, b. Amr, b. Gavs, b. Tayyi', [193] b. Üded, b. Zeyd, b. Kehlan. [194]
Cömertliği dillere destan olan Hatim, Tayyi' kabilesindendi ve Adiyy'in babası idi. [195]
Adiyy b. Hatim, kavmi içinde ulu, şerefli, hatîb, hazırcevap, faziletli ve cömert bir zât idi.
Ebu Tarîf künyesini taşırdı. [196]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hicretin 9. yılında Rebiülâhir ayında Hz. Ali'yi Tayyi' kabilesinin putu Füls'ü yıkmaya göndermişti. [197]
Adiyy b. Hâtim'in Medine'de casusu vardı.
Casus, Hz. Ali'nin Tayyi'lere doğru gittiğini Adiyy'e bildirince, [198] Adiyy b. Hatim Şam'a kaçmışti. [199] Adiyy b. Hâtim'in kızkardeşi Seffâne ise, Tayyi' kabilesi esirleri arasında Medine'ye getirilmiş bulunuyor¬du. [200]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Adiyy b. Hâtim'in kızkardeşi Seffâne'yi serbest bırakmış; giyimlik, binit, yol azığı verip, kavminden emniyetli bazı kişilerin yanına katarak Şam'a yollamıştı.
Adiyy b. Hatim der ki:
"Seffâne akıllı bir kadındı.
Ona:
'Şu zâtın işi hakkında görüşün nedir?' diye sordum.
Bana:
'Vallahi, acele senin ona katılmanı uygun görürüm.
Eğer kendisi gerçekten peygamberse, ona tâbi olmakta başkalarını geçmen, senin için bir fazilet ve üstünlük olur.
Eğer o bir hükümdarsa, onun sayesinde Yemen'deki saltanatını kaybetmez, hor ve hakir bir duru¬ma düşmezsin!
Artık karar senindir!' dedi.
'Vallahi yerinde görüş budur! [201]
Ben bu zâta gideceğim. [202]
Vallahi, o bir yalancı ise (yalancılığı) bana zarar vermez. [203]
Eğer doğru ise [204] söylediklerini dinlerim. [205] Kendisine tâbi olurum!' dedim. [206]
Yola çıktım, Medine'ye geldim.
Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım. Kendisi, o sırada Mescidde oturuyordu. [207]
Halk, beni görünce:
'Adiyy b. Hatim! Adiyy b. Hatim! Adiyy b. Hatim!' dediler. [208]
Emansız, (güvencesiz) ve yazısız gitmiştim. [209]
Resûlullahın yanına varıp selam verdim.
Bana:
'Sen kimsin?' diye sordu.
'Adiyy b. Hâtim'im!' dedim. [210]
Elimi kendisine uzattım, tuttu.
Ben, bundan önce, onun elini benim elime vermesini umar dururdum . [211]
Peygamber Aleyhisselamın yanında akraba, kadın ve çocuklarının bulunduğunu gördüğüm zaman anladım ki; onda ne Kisrâ'nın (Acem şahının), ne de Kayserin (Rum hükümdarının) saltanatı vardı! [212]
Resûlullah, ayağa kalkıp beni evine götürdü.
Vallahi, benim maksadım ve arzum da oraya (evine) götürülmemdi.
Resûlullah, giderken, zayıf, yaşlı bir kadına rastladı. [213] Kadının yanında da, küçük bir çocuk bulunuyordu. [214]
Kadın, Resûlullahın durmasını istedi, o da durdu. [215]
Ona:
'Bizim senden bir dileğimiz var' dediler. [216]
Resûlullah onların işini onlarla uzun uzun konuştu. [217]
Kendileriyle birlikte gidip işlerini gördükten sonra, geldi. [218]
İçimden, kendi kendime:
'Vallahi, bu zât hükümdar değildir!' dedim. [219]
Sonra, elimden tuttu, [220] beni evine götürüp içeri girdi. Eline iki hurma lifinden doldurulmuş bir yastık alıp bana attı ve:
'Otur onun üzerine!' buyurdu.
Ben:
'Hayır! Onun üzerine sen otur!' dedim.
Resûlullah bana:
'Hayır, sen oturacaksın!' buyurdu.
Yastığın üzerine oturdum. Resûlullah Aleyhisselam ise, kuru yere oturdu. İçimden, kendi kendime:
'Vallahi, bu, hükümdar işi değildir!' dedim . [221]
Bana:
'Ey Adiyy b. Hatim! Sen gel Müslüman ol da, selamete er!' buyurdu.
Ona:
'Ben, dini olanlardanım. [222] Benim bir dinim vardır!' dedim. [223]
Bana:
'Ey Adiyy b. Hatim! Sen gel Müslüman ol da, selamete er!' buyurdu.
Ona:
'Ben, dini olanlardanım!' dedim.
Bana:
'Ey Adiyy b. Hatim! Sen gel, Müslüman ol da, selamete er!' buyurdu.
Ben de ona yine:
'Ben, dini olanlardanım!' dedim. [224]
Bunun üzerine, Resûlullah:
'Ben senin dinini senden daha iyi bilirim!' buyurdu. [225]
Kendisine:
'Demek sen benim dinimi benden daha iyi bilirsin hâ?!' dedim.
Resûlullah:
'Evet!' buyurdu, bunu iki-üç kere tekrariadı [226] ve:
'Söyle ey Adiyy b. Hatim! [227] Sen bir Rekûsî [Hıristiyanlıkla Sâbiflik karması dinin sâliklerinden] değil misin?' diye sordu.
'Evet!' dedim. [228]
Bana:
'Sen kavminin lideri ve başkanı değil misin?' diye sordu.
Kendisine:
'Evet!' dedim . [229]
Bana:
'Sen kavminin içine gidiyor, mirba' [ganimetin dörtte birini] alıyor değil misin?' diye sordu.
Kendisine:
'Evet! Gidiyor ve alıyorum!' dedim.
Bana:
'İşte bu, senin dininde sana helâl değildir!' buyurdu. [230]
Resûlullah bunu söyleyince çok mahcup oldum! [231]
Kendisine:
'Evet! Öyledir vallahi!' dedim.
Anladım ki, o, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir!
Meçhul olan şeyleri (Allah ona bildiriyor, o da) biliyordur! [232]
Resûlullah, beni utandıran sözünü tekrarlamadı . [233]
Bana:
'Ey Adiyy b. Hâtim! [234]
Sen ne diye kaçıyorsun?! [235] Sen 'Lâ ilahe illallah=Allah'tan başka hiçbir ilah yok!' demekten mi
kaçıyorsun?!
Allah'tan başka bir ilah mı var?! [236] Allah'tan başka ilah olduğunu mu biliyorsun?!' diye sordu.
Kendisine:
'Hayır!' dedim. [237]
Bana:
'Sen.'Allahuekber1 demekten mi kaçıyorsun?! Yüce Allah'tan daha büyük birşey mi var?! [238] Sen Allah'tan daha büyük birşey olduğunu mu biliyorsun?!' diye sordu.
Kendisine:
'Hayır!' dedim. [239]
Bana:
'Biliyorum: Senin bu dine (İslâmiyete) girmene engel olan, 'Ona ancak insanların zayıfları, güçsüz¬leri tâbi oluyor. Araplar onları okla vurup bitirirler!' diyor (olman)dır. [240]
Ey Adiyy! Herhalde, bu dine (İslâmiyete) girmene çevrendeki muhtaç kimseleri görmen engel oluy¬ordur?
Vallahi, çok sürmez, onlarda mal ve servet öyle bollaşacaktır ki, malın zekatını alacak kimse bulunamayacaktır! [241]
Belki de, senin bu dine (İslâmiyete) girmene, onların düşmanlarının çok, kendilerinin ise sayıca az olduklarını görmen engel oluyordur! Vallahi, çok sürmez, bir kadının Kadisiye'den devesinin üzerinde yalnız başına çıkıp şu Beytullah'ı (Kabe'yi) tavaf ve ziyaret edinceye kadar [242] Allah korkusundan başka [243] hiçbir korku duymayacağını da işiteceksin!1 buyurdu. [244]
Bana:
'Sen Hîreyi biliyor misin?' diye sordu.
Kendisine:
'Gitmedim, orayı görmedim, ama işitmiştim!' dedim. [245]
Bana:
'Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; [246] çok sürmez, [247] Allah bu işi (İslâmiyeti) tamamlayacak, [248] Kisrâ b. Hürmüz'ün hazineleri de fethedilecek, ele geçirilecektir!' buyurdu.
'Kisrâ b. Hürmüz mü?!1 dedim.
'Kisrâ b. Hürmüz!' buyurdu.
'Kisrâ b. Hürmüz mü?!1 dedim. [249]
'Evet! Kisrâ b. Hürmüz! [250]
Hîre'den deve üzerinde hamisiz, koruyucusuz olarak tek başına çıkıp gelen bir kadın da Kabe'yi tavaf edebilecektir! [251]
Belki de, senin bu dine girmene devlet ve saltanatı Müslümanlardan başkasında görmen engel oluyordur.
Allah'a yemin ederim ki; çok sürmez, Bâbil ülkesinin beyaz köşklerinin de Müslümanlara açılacağını işiteceksin!' buyurunca, Müslüman oldum. [252]
'Ben hanif bir Müslümanım!' dedim. [253]
Resûlullahın yüzünde sevinç belirdiğini gördüm.
'Muhakkak ki, Allah'ın gazabına uğrayanlarYahudilerdir.
Dalâlete düşenler de Hıristiyanlardır!' buyurdu. [254]
Resûlullah, bundan sonra, Ensardan birinin yanına inmemi bana emretti.
Sabah akşam onun evine gidip gelmeye başladım. [255]
Resûlullah Aleyhisselam, namazı hangi vakitlerde kılacağımı tarif etti. [256] Hiçbir namaz vakti girmezdi ki, ben onu özlemiş olmayayım!" [257]

Adiyy b. Hâtim'in Av Hakkındaki Sorularının Cevaplanışı

Adiyy b. Hatim der ki:
"Resûlullah Aleyhisselama:
'Yâ Rasûlallah! Benim yurdum avyundudur! [258]
Biz, şu köpeklerle, [259] şahinlerie [260] av avlayan bir kavimiz. [261]
Bunlarla avlanmak bize helâl olur mu?1 diye sondum. [262]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Sen ava gittiğin köpeğini [263] veya şahinini [264] saldığın ve Besmele de çektiğin zaman, onun senin için tuttuğu avı yel' buyurdu. [265]
'Ya o, avı tutarken öldürürse?' diye sordum. [266]
'Kendisi ondan yemedikçe, onu öldürmüş bile olsaye! [267] Çünkü, onu senin içintutmuştur. [268] Eğer ondan yerse, sen ondan yeme! Çünkü, o, o avı kendisi için tutunuştur!' buyurdu. [269]
'Yâ Rasûlallah! [270] Köpeğimin yanında başka bir köpek daha bulunur ve avı hangisinin tuttuğunu bilemezsem ne yapacağım?' diye sordum. [271]
'Köpeğinin yanında başka bir köpek bulunur, ölmüş bulunan avı yanındaki köpeğin tutmuş olmasın¬dan korkarsan, [272] kendi köpeğinin onu senin için tuttuğunu öğreninceye kadar [273] yeme!
Çünkü, sen Besmeleyi kendi köpeğine çekmiş, ondan başkasına Besmele çekmemiştin! [274]
Onu hangisinin öldürdüğünü bilemezsin. [275]
Besmele ile saldığın köpeğin avı senin için tutar, sen de canlı iken yetişirsen, onu hemen kes!' buyurdu. [276]
'Yâ Rasûlallah! Biz mi'raz (zıpkın)la avlanan bir kavimiz.
Bu, bize helâl olur mu?' diye sordum. [277]
Resûlullah:
'Mi'raz (zıpkın)ın sivri ucuyla avladığını ye!
Yanı ile vurup öldürdüğün av, sopa ile vurulup öldürülmüş hükmünde olup, haramdır!' buyurdu. [278]
'Ey Allah'ın Peygamberi! Biz, okçu bir halkız!1 dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Sizden biriniz, ava ok atacağı zaman, Yüce Allah'ın ismini ansın, Besmele çeksin! Onu vurup öldürürse yesin! Eğer onu suya düşmüş veya su içinde ölmüş bulursa yemesin! Çünkü, bilemez: Belki de onu su öldürmüştür!
Bir veya iki gün sonra, okunun izini avının üzerinde bulduğu ve onda okundan başka bir iz bulun¬madığı takdirde, dilerse, onu yesin! [279]
Sen de, okunu atacağın zaman, Allah'ın ismini an, Besmele çek! Vurduğun avı ölmüş bulsan da ye!
Ancak, suyun içine düşmüş bulursan yeme! Çünkü, sen onu suyun mu, yoksa okunun mu öldürdüğünü bilemezsin! [280]
Sen ava ok atar, bir veya iki gün sonra onu ölmüş bulursan ve üzerinde de kendi okundan başka bir iz bulunmazsa, dilersen ye! [281] Suya batmış bulursan, yeme!' buyurdu." [282]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Verdiği Haberlerin Gerçekleşmesi

Adiyy b. Hatim der ki:
"Resûlullahın yanında bulunduğum sırada iki kişi geldi. Onlardan birisi yoksulluktan şikâyeti eniyor, diğeri de yolların hırsızlar tarafından tutulduğundan, kesildiğinden şikâyeti eniyor, dert yanıyordu.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Yol kesme meselesi; sana biraz sonra bir zaman gelecektir ki, o zaman, ticaret kervanı hiçbir kim¬senin himayesine hacet kalmadan Mekke'ye kadar çıkıp gidecektir!
Yoksulluğa gelince; sizin biriniz sadakasıyla dolaşıp da kendisinden bu sadakayı kabul edecek bir kimseyi bulamayacak hale gelmedikçe, Kıyamet kopmayacaktır! [283]
Sonra, sizden biriniz, Allah'ın huzurunda muhakkak duracak, Allah ile kendisi arasında ne bir perde, ne de Allah kelâmını kendisine çevirecek bir tercüman bulunmaksızın duracak. [284] Sonra Allah ona:
'Ben sana mal vermedim mi?1 diye soracak.
O kul da:
'Evet, verdin!1 diyecek.
Sonra Allah ona:
'Ben sana peygamber göndermedim mi?1 diye soracak.
O kul da:
'Evet, gönderdin!' diyecek. [285]
Sağına bakacak, Cehennem ateşinden başka birşey görmeyecek. Sonra soluna bakacak, yine Cehennem ateşinden başka birşey görmeyecek! [286]
Önüne bakacak, Cehennem ateşiyle karşılaşacak! [287]
Öyleyse, her biriniz, bir hurmanın yarısıyla da olsun, bunu bulamazsa güzel bir sözle olsun, ken¬disini Cehennem ateşinden korusun! [288]
Ben, sizin hakkınızda yoksulluktan korkmuyorum! Yüce Allah size muhakkak yardım edecek, servet verecek, fetihler ihsan edecek! Hatta, Hîre ile Medine ve daha uzak yerler arasında bir kadın devesinin üzerinde seyahat edecek de, bineğinin çalınmasından korkmayacaktır!' buyurdu. [289]
Resûlullah Aleyhisselamın haber verdiği şeylerden ikisi vuku buldu.
Geri kalan üçüncüsü de, muhakkak vuku bulacaktır!
Bâbil ülkesindeki beyaz köşklerin fetholunduğunu görmüşümdür!
Bir kadının Kadisiye'den devesinin üzerinde korkmadan yola çıkıp şu Beytullah'ı haccettiğini de gör¬müşümdür!
Allah'a yemin ederim ki: Resûlullah Aleyhisselamın söylemiş olduğu üçüncüsü de muhakkak vuku bulacak, mal ve servet öyle bollaşacak ki, onun zekatını alacak kimse bulunmayacaktır!" [290]

Adiyy b. Hâtim'in Tayyi'lere Vali Tayin Edilişi

Peygamberimiz Al eyhisselam, Adiyy b. Hatim'i Tayyi'lerin üzerine vali tayin etti. [291]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ashabdan Bazılarını İslâmiyetin Yayıldığı Yerlerde Görevlendirişi

Kimler, Nerelere ve Ne Zaman Gönderildiler?

Peygamberimiz Aleyhisselam, Veda Haccından önce, [292] 10. yılda [293] İslâmiyetin yayıldığı bütün beldelere valiler ve zekat-sadaka tahsil memurları gönderdi. [294]

1. Ensardan Amrb. Hazm'ı Necran'da,
2. Ensardan Benî Beyâzalardan Ziyad b. Lebid'i Hadramevtte,
3. Halid b. Safd b. Âs b. Ümeyye'yi San'â'da,
4. Muhacir b. Ebi Ümeyyetü'l-Mahzûmî'yi Kinde ve Sadif'te,
5. Ebu Musa el-Eş'arî Abdullah b. Kays'ı Yemen, Zebid, Rima, Aden ve sahilde,
6. Ensardan Muaz b. Cebel'i Yemen Cened'de, [295]
7. Adiyy b. Hâtim'i Tayyi'lerle Benî Esedlerde,
8. Mâlik b. Nüveyre'yi Benî Hanzalelerde,
9. Zibrikan b. Bedr'i Benî Sa'dlarda,
10. Kays b. Âsım'ı Benî Sa'dlarda,
11. Alâ1 b. Hadramî'yi Bahreyn'de,
12. Hz. Ali'yi Necran'da görevlendirdi. [296]

Muaz b. Cebel'in Göreve Seçilişi

İbn Ömer'in bildirdiğine göre; Peygam berim iz Aleyhisselam, sabah namazını kıldırdıktan sonra cemaate yüzünü döndürüp:
"Ey Muhacirlerle Ensar cemaati! H anginiz Yemen'e hazırlanıp gider?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
"Ben giderim yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam sustu, ona cevap vermedi.
"Ey Muhacirlerle Ensar cemaati! H anginiz Yemen'e hazırlanıp gider?" diye tekrar sordu.
Hz. Ömer kalkıp:
"Ben giderim yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam sustu, ona da cevap vermedi.
"Ey Muhacirlerle Ensar cemaati! Hanginiz hazırlanıp Yemen'e gider?" diye üçüncü kez sordu.
Muaz b. Cebel kalkıp:
"Ben giderim yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Muaz! Bu vazife senindir!
Ey Bilal! Bana sarığımı getir!" buyurdu.
Sarık getirilince, onu Muaz b. Cebel'in başına sardı. [297]

Muaz b. Cebel'in Görev Mahalli ve Görevi

İslâmiyette Yemen üç valiliğe aynim işti.
Birincisi, sadaka bölgesiyle birlikte Cened valiliği olup, valiliklerin en büyüğü idi.
İkincisi, sadaka bölgesiyle birlikte San'â valiliği olup, valiliklerin ortancası idi.
Üçüncüsü, sadaka bölgesiyle birlikte Hadramevt valiliği olup, valiliklerin en küçüğü idi.
Cened'e Cened ismi, Meâfirlenden Cened b. Şehran'dan dolayı vehim işti. [298]
Cened, Yemen'in yukarı tarafında Aden'e doğru idi. [299]
Muaz b. Cebel, Cened'de kadılık, hâkimlik yapacak; Cened halkına İslâmiyeti, İslâm şeriatını, Kur'ân okumayı öğretecek; Yemen ülkesinde tahsil edilen zekat ve sadakalan da vazifelilerinden teslim alacaktı. [300]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Muaz b. Cebel'e:
"Sana bir dava getirilip arzedildiği zaman [301] nasıl ve neye göre hüküm verirsin?" diye sordu.
Muaz b. Cebel:
"Allah'ın Kitabındaki hükümlere göre hüküm veririm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer Allah'ın Kitabında dayanacağın bir hüküm olmazsa, neye göre hüküm verirsin?" diye sordu. [302]
Muaz b. Cebel:
"Resûlullahın o hususlardaki hükümlerine, [303] sünnetine göre [304] hüküm veririm" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer Resûlullahın hükümlerinde, [305] sünnetinde de dayanacak bir hüküm bulunmazsa ne yaparsın?" diye sordu. [306]
Muaz b. Cebel:
"O zaman ben de tereddüt etmeden kendi görüşüme göre içtihad* eder, hüküm veririm" dedi. [307]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, eliyle Muaz b. Cebel'in göğsünü sığayarak: [308]
"Hamd olsun O Allah'a ki, Resûlullahın elçisini [309] Resûlullahın hoşnut olacağı şeye [310] muvaffak kıldı" buyurdu. [311]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Muaz b. Cebel'i Uğurlaması

Peygamberimiz Aleyhisselam, yanında Muhacirlerden ve Ensardan bazı kişilerle Kureyşve Kureyş dışındaki gençlerden bazıları bulunduğu halde Muaz b. Cebel'i uğurlamaya çıktı. [312]
Muaz b. Cebel hayvan üzerinde gidiyor, Peygamberimiz Aleyhisselam ise yanışına yaya yürüyor. [313] ve kendisine bazı tavsiyelerde bulunuyordu. [314]
Muaz b. Cebel:
"Yâ Rasûlallah! Ben binitliyim, sen ise yaya yürüyorsun! Ben de inip seninle ve senin ashabınla bir¬likte yürüsem olmaz mı?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Muaz!" dedi, "Allah yolunda attığım şu adımlarım için sevap umuyorum!" [315]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Muaz b. Cebel'e Emir ve Tavsiyeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, Muaz b. Cebel'e:
"Sen, Ehl-i Kitab olan bir kavme gidiyorsun.
İmdi, onları Allah'tan başka ilah olmadığına, benim de Resûlullah olduğuma şehadet getirmeye davet et!
Eğer bu hususta sana itaat ederlerse, kendilerine bildir ki, Allah onlara her gün ve gecede beş vakit namazı farz kılmıştır.
Eğer sana bu hususta da itaat ederlerse, onlara bildir ki, Allah kendilerine zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek birzekatı farz kılmıştır. Eğer sana bu hususta da itaat ederlerse, sakın mallarının en kıymetlilerini alma! Mazlumun duasından sakın! Çünkü, bu dua ile Yüce Allah arasında perde yoktur!" buyurdu. [316]
Muaz b. Cebel'in bildirdiğine göre, Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
Her otuz sığırda, bir yaşında erkek veya dişi bir dana,
Her kırkta iki yaşında bir dana...
Her buluğ çağındaki gayrimüslimden de bir dinar veya onun dengi Yemen kumaşı, [317]
Semanın suladığı herşeyden uşr (onda bir),
Kovaların suladığı şeylerden de yanm uşr (yirmide bir) alınmasını emretti. [318]

Alınacak Zekat ve Sadakaların Cins ve Miktarlarının Yazılı Olduğu

Musa b. Talha b. Ubeydullah, Peygamberimiz Aleyhisselamın Muaz b. Cebel'i Yemen'e göndere¬ceği sırada yazdığı yazıda buğday, arpa, hurma, üzüm ve darıdan sadaka alınmasının yazılı olduğunu okuduğunu söyler. [319]
Peygamberimiz Aleyhisselamın hayvan zekat miktarları hakkında Muaz b. Cebel için yazdırmış olduğu yazı Emevî halifesi Ömer b. Abdülaziz'in eline geçmişti. Gerektikçe, getirilip okunmakta idi. [320]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Muaz b. Cebel'e Son Öğüt ve Tavsiyeleri

Muaz b. Cebel:
"Yâ Rasûlallah! Bana tavsiyelerde bulun!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ne halde veya nerede olursan ol, Allah'tan kork!" buyurdu.
Muaz b. Cebel:
"Bana tavsiyeni arttır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Günahın arkasından hemen haseneyi (sevabı) yetiştir ki, onu yok etsin!" buyurdu.
Muaz b. Cebel:
"Bana tavsiyeni biraz daha arttır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İnsanlara güzel ahlâkla muamele et! [321]
Ey Muaz! Sen ki, Kitab Ehli bir kavmin üzerine gidiyorsun!
Onlar senden Cennetin anahtarının ne olduğunu soracaklardır.
Onlara:
'Cennetin anahtarı, Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh'dir, de' buyurdu. [322]
Muaz b. Cebel:
"Bana Kitabda bulunmayan ve senden de işitmediğim birşey sorulur ve halli için bana getirilirse ne buyurursun?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah için tevazu göster, Allah seni yükseltir. Sakın iyice bilmedikçe hüküm verme! Sana müşkil, karmaşık gelen işi ehline sor, danış, utanma! En sonra içtihad et! Muhakkak ki, Allah, doğruluğuna göre seni muvaffak kılar.
İşler sana karmakarışık gelirse, gerçek sence belli oluncaya kadar bekle, yahut bana yaz!
Bu hususta keyfine göre hareket etmekten sakın!
Yumuşak davranmanı sana tavsiye ederim!" buyurdu. [323]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Muaz b. Cebel'e Kendisiyle Bir Daha Görüşemeyeceğini ve Bazı Hadiseleri Haber verişi

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Muaz! Hiç şüphesiz, sen bu yılımdan sonra benimle buluşamayacak, belki de şu Mescidime ve kabrime uğrayacaksın!" buyurdu.
Muaz b. Cebel, Peygamberimiz Aleyhisselamdan ayn düşeceğine son derece üzülerek ağlamaya başladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Muaz! Ağlama! Feryad ile ağlamak şeytandandır. [324]
Ben seni yürekleri yufka olan bir kavme gönderiyorum.
Onlar, hak üzerinde iki kere savaşacaklar.
Onlardan sana itaat edenler, sana asi olanlarla çarpışacaklar; hatta kadın kocasına, oğlu babasına, kardeş kardeşine öfkelenecek, sonra da İslâmiyete tekrar döneceklerdir!" buyurdu. [325]

Ebu Musa el-Eş'arî'nin Görevi ve Görev Mahalli

Ebu Musa el-Eş'arî'nin görevi de, Muaz b. Cebel gibi, halka dinî işlerini öğnetmek, [326] kadılık yap¬mak ve zekat toplamaktı. [327]
Ebu Musa el-Eş'arî:
"Yâ Rasûlallah! Bizim Yemen toprağımızda arpadan yapılan mizrve baldan yapılan bit1 denilen içk¬iler var. Bunlar hakkında ne buyurulur?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Her sekir, sarhoşluk veren şey haramdır!" buyurdu. [328]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Musa ile Muaz'a Tavsiyesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Musa ile Muaz b. Cebel'e:
"Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, ürkütmeyiniz! Birbirinizle uyuşunuz! Anlaşmazlığa düşmeyiniz!" buyurdu. [329]
Peygamberimiz Aleyhisselam, yüzünü Medine'ye çevirip gelirken:
"Kendileri nerede ve ne halde olurlarsa olsunlar, halkın bana en yakın olanları, m utta kî (Allah'tan korkar) olanlarıdır" buyurdu. [330]

Amr b. Hazm'ın Necran'da Görevlendirilmesi

Benî Haris b. Katıların elçileri Hicretin 10. yılında Şevval'in son günlerinde veya Zilkade ayının başlarında yurtlarına dönüp gittikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara İslâm dinini iyice anlat¬mak, sünneti ve İslâm'ın alâmetlerini öğretmek, zekat ve sadakalarını da teslim almak üzere Amr b. Hazm'ı gönderdi.
Kendisine bir de yazı yazıp, ona söyleyeceğini o yazının içinde söyledi, emredeceğini emretti. [331] Yani, İslâm şeriatını, feraizini, ceza hükümlerini Yemenlilere öğretmesini emretti. [332]
Benî Haris b. Ka'blar Yemen'in Necran bölgesinde oturdukları için, [333] Amrb. Hazm da Necran'a gönderilmişti. [334]

Amr b. Hazm'a Verilen Emirnâme

İbn Hişam'ın "İbn İshak dedi ki" [335] diyerek, İmam Ebu Yusuf'un da "Muhammed b. İshak bana rivayet etti ki, Peygamber Aleyhisselam, Necran'a gönderdiği sırada Amrb. Hazm için şöyle yazdı" diy¬erek naklettiği yazıda şöyle buyurulmaktadır:
"B ismi İlâhirrahm ânirrahîm
Bu, Allah'ın Resûlü tarafından [336] bir beyandır. [337] Bir eman ve garantidir. [338] 'Ey iman edenler! Akidleri yerine getiriniz!' [Mâide: 1]
Bu, [339] Allah'ın Resûlü [340] Peygamber Muhammed tarafından, Yemen'e gönderdiği sırada, Amr b. Hazm'a yazılan bir ahiddir.
O, bütün işlerinde Allahtan sakınmasını ona (Amr b. Hazm'a) emretti. [341] 'Çünkü, Allah, hiç şüph¬esiz sakınanların ve daima iyilik edenlerin yanındadır1 [Nahl: 128]. [342]
Onun yapacağı birtakım işler arasında ganimetlerden Allah'ın tayin ettiği beşte biri ve meyvelerden zekat olarak mü'minler üzerine farz kılınanları alması; [343] Allah'ın Resûlüne emrettiği gibi hakkı tutması, gözetmesi, halkı hayırla müjdelemesi ve onlara hayn emretmesi için emir verdi.
O, aynı zamanda, halka Kufân'ı öğretecek ve Kur'ân'da olanları onlara iyice anlatacaktır.
Tâhir (abdestli) olmadıkça Kur"ân'a el sürmekten insanları men edecektir!
İnsanlara lehlerinde ve aleyhlerinde olanları bildirecektir.
Doğru, dürüst olan insanlara yumuşak, zâlim ve haksız olanlara karşı da sert davranacaktır.
Çünkü, Allah zulümden, haksızlıktan hoşlanmaz ve ondan men eder.
Haberiniz olsun ki, Allah, 'Allah'ın laneti zâlimlerin üzerindedir!1 [Hûd: 13] buyuruyor.
İnsanları Cennetle ve Cennet amelleriyle müjdeleyecek, Cehennemle ve Cehennem amelleriyle de uyaracak, korkutacaktır!
Dini iyice anlamalarına kadar halka yakınlık gösterecek, hac amellerini, haccın sünnet ve farzlarını, Allah'ın bu hususta emrettiği şeyleri, hacc-ı ekberi ve hacc-ı asgarı-ki, bu umredir-öğretecek, tek ve küçük örtü içinde namaz kılmaktan men edecektir.
İki ucu omuzlar üzerine atılabilecek genişlikte olan örtü içinde kılmak bundan müstesnadır.
Halkı secdede avret mahalli yukarı doğru açılacaktek örtüye sarılıp bürünmekten ve başının saçını toplayıp ensesinde bağlamaktan men edecektir!
İnsanlar arasında vuku bulacak harblerde, kabile ve aşiretlere yapılacak dua yasaklanacak; onlar, Bir olan, hiçbir eşi ve ortağı olmayan Yüce Allah'a dua edecek; Allah'a dua etmeyen kabilelere ve aşiretlere dua eden kişiler, Bir olan, hiçbir eşi ve ortağı olmayan Allah'a dua edinceye kadar, kılıçla budanacaktır.
Abdest alırken; yüzlerini, dirseklerine kadar ellerini, bileklerine (topuklarına) kadar ayaklarını güzelce yıkamayı ve Allah'ın kendilerine emrettiği gibi başlarına meshetmeyi, namazı vaktinde kılmayı, rükû, sücud ve huşûu tam yapmayı, gecenin sonu olunca sabah namazını, gün ortalanıp güneş doğu¬dan batıya doğru eğilmeye başladığı zaman öğle namazını, öğle vakti çıkıp güneş arkasını arza çevirdiği zaman ikindi namazını, gece gelince yıldızların gökte görünme zamanına kadar geciktirilin eksizin akşam namazını, gecenin ilk kısmında da yatsı namazını kılmayı halka emredecektir.
Cuma için nida edildiği, ezan okunduğu zaman Cuma namazına koşmayı ve mescide gitmeden önce Cuma için gusletmeyi, [344]
Ganimetlerden Allah'ın emrettiği beşte biri,
Ürünlerden, mü'minler üzerine zekat olarak farz kılınanları, [345]
Kaynakların suladığı ve göğün suladığı arazi ürünlerinden uşr ve kova ile sulanan arazi ürün¬lerinden yarım uşr almayı emretti.
Her on devede iki koyun,
Her yirmi devede dört koyun,
Her dört sığırda bir sığır,
Her üç sığırda bir yaşını tamamlamış bir dana veya üç yaşına girmiş erkek veya dişi bir sığır,
Mer'âda yayılan koyunlardan her kırk koyunda bir koyun vermek gerekir.
Bu, Allah tarafından mü'minlere farz kılınan zekattır.
Kim hayrını arttırırsa, o hayn kendisi için arttırmış olur.
Yahudilerden veya Nasrânîlerden (Hıristiyanlardan) cân-ı gönülden Müslüman olup İslâm dininin gereklerini yerine getiren kimse, mü'minlerdendir.
Mü'minlerin sahip oldukları haklara o da aynen sahip, onların mükellef bulundukları vazifelerle o da mükellef olur.
Hıristiyanlığında veya Yahudiliğinde kalmak isteyen kimse de, bundan men edilmeyecektir.
Erginlik çağına giren her gayrimüslim erkek veya kadın, hür veya köle, tam bir dinar veya onun karşılığı ile elbise ödemekle mükelleftir.
Kim bunu öderse, onun için, Allah'ın ve Resûlullahın himayesi vardır. Kim de bunu ödemekten kaçınırsa, o, Allah'ın ve Resûlünün ve bütün Müslümanların düşmanı olur.
Allah'ın salâtve selamları, rahmet ve bereketleri Muhammed'in üzerine olsun. " [346]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Amr b. Hazm'ı Necran'a gönderirken onun için yazı yazdırdığı gibi, Necranlılar için de bir yazı yazdırmış, [347] onu da Amr b. H azm'la göndermişti. [348]
Yazının içinde farzlar, sünnetler ve diyet hükümleri vardı. [349]
Bu, içinde birçok hükümlerin yer aldığı büyük bir yazı idi. [350]
İmam Ebu Yusuf'un:
"Peygamber Aleyhisselamın onlara (Necranlılara) yazdığı yazının, onların ellerindeki nüshasıdır" diyerek kaydettiği yazıda şöyle denilmektedir:
"B ismi İlâhi rra hm ânirrahîm
Bu, Allah'ın Resûlü Muhammed Peygamber'in Necran halkına yazdığı yazıdır:
Her çeşit meyve, mahsul, altın, gümüş ve köle hakkında Allah'ın hükmü uygulanacaktır.
Bu hususta üzerlerine düşen vazifeleri onlara anlat!
Bu sefer, bunlardan alınacak vergiler kendilerine bırakılmıştır.
Onlar, her yıl, bin tanesi Recep ayında, bin tanesi de Safer ayında olmak üzere iki bin Evâkı' elbis¬esi ve her elbise ile birlikte birukiyye de gümüş ödemekle mükelleftirler.
Bu elbiselerin tutan hesaplanıp haraç vergisinden eksik veya fazla olduğu takdirde fazlası düşüle¬cek, eksiği tahsil edilecektir.
Onlardan alınacak zırhlar, atlar, binek hayvanları ve diğer eşyalar da hesapla alınacaktır.
Elçilerimin yirmi günlükveya daha az müddet zarfındaki ikamet ve sefer masrafları, Necranlılara ait¬tir.
Elçilerim, bir aydan fazla tutulamaz, bekletilemezler.
Yemen'de bir harb çıktığı zaman, onlar emanet olarak otuz zırh, otuz at ve otuz deve vermekle mükelleftirler.
Elçilerimin emanet olarak aldıkları zırhlarveya atlar veya binek hayvanları ya da sair eşyalar, kendi¬lerine teslim ve bunlardan zayi olanları tazmin edilinceye kadar, elçilerimin kefaleti altında bulunacaktır.
Necran ve çevresi onların mallan, canları, dinleri, hazır bulunmayanlan, hazır bulunanları, aşiretleri, kiliseleri, az veya çok ellerinde bulunan herşeyleri.. Allah ve Resûlünün himayesindedir.
Ne din adamının din adamlığı, ne papazın papazlığı, ne kâhinin kâhinliği değiştirilecektir.
Onların üzerinde ne bir ribâ (faiz) alacağı, ne de Cahiliye devrinden kalma kan dâvası vardır.
Onlar ne bir zarara, ne bir güçlüğe uğratılacaklar, ne de yurtlarına ordu ayak basacaktır.
Onlardan her kim bir hak talebinde bulunursa, ne zâlim, ne de mazlum olmalarına meydan ver¬ilmeksizin, aralarında adaletle hükm olunacaktır.
Şeref sahibi kişilerden her kim ribâ (faiz) alır, yerse, himaye taahhüdüm ondan uzaktır.
Onlardan biri, başka birinin yaptığı haksızlıktan dolayı sorumlu tutulmayacaktır.
Onlar, haksızlık edip akidelerini bozmadıkları, öğüt dinledikleri ve hallerini düzelttikleri müddetçe, Allah'ın takdiri gelinceye kadar, bu yazıda yazılı olduğu üzere temelli olarak Allah'ın himayesinde ve Resûlullah Muhammed Peygamber'in himayesindedirier.
Ebu Süfyan b. Harb, Gaylan b. Amr, Benî Nasr'dan Malik b. Avf, Akra' b. Hâbisü'l-Hanzelî, Muğîre b. Şube şahittirler.
Bu yazıyı Abdullah b. Ebu Bekir onlar için yazdı ." [351]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI   İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:57 pm

Zekat Hakkındaki Yazılar ve Uygulamaları

Ömer b. Abdülaziz, halife olduğu zaman, Medine'ye adam gönderip Peygamberimiz Aleyhisselamin zekat hakkındaki yazısı ile Hz. Ömer'in bu husustaki yazısını arattırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Amr b. Hazm'a zekat hakkında yazdığı yazı, Amr b. Hazm ailesi nezdinde bulundu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın bu husustaki yazısı gibi bir yazı da, Hz. Ömer ailesi nezdinde bulunup M una m m e d b. Abdurrahman her iki yazının suretini çıkarması için arandı.
O da, bu yazıdaki deve, sığır, davar, altın, gümüş, hurma veya meyve, hububat, ve üzüm zekat mik¬tarlarını Amr b. Hazm için istinsah etti. [352] Esasen Peygamberimiz Aleyhisselamın zekat miktarları hakkında yazdırıp [353] kılıcına bağladığı ve tavsiye ettiği, [354] ömrü sona erdiği için bütün zekat memurlarına tamim edemediği yazısı da elde bulunuyordu.
Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer, vefatlarına kadar bu yazıya göre amel ve hareket etfiler. [355]
Hz. Ebu Bekir'in, Enes b. Malik'i zekat tahsil memuru olarak Bahreyn'e gönderirken onun için yazdırıp [356] üzerini Peygamberimiz Aleyhisselamın mühür yüzüğü ile mühürlemiş olduğu yazı da, [357] Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ebu Bekir'in yanında bulunan yazısına göre yazılmıştı. [358]
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatından sonra Necranlılar Hz. Ebu Bekir'e gelmişler, o da, içinde Peygamberimiz Aleyhisselamın onlar hakkındaki yazısını anan ve özetleyen bir yazı yazıp ellerine verdiği gibi, Hz. Ömer ve Hz. Osman ve Hz. Ali de yazdıkları yazıda Peygamberimiz Aleyhisselamın Necranlılar hakkındaki yazısını anmışiardır. [359]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Zekat Hakkındaki Yazısı

Zekat Kur'ân-ı Kerîm'in müteaddit sûrelerinde namazla birlikte anılıp verilmesi emrolunmakla birlik-te, [360] bunun nelerden, ne kadar ve nasıl alınacağı Kur'ân-ı Kerîm'de açıklanmamış, açıklama vazifesi Peygamberimiz Aleyhisselama bırakılmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın, Yüce Allah'tan telakki eylediği emir üzerine, [361] zekatın nelerden, kaçta kaç verileceği, ne kadar malı olana farz olduğu hakkında yazdırdığı ve kılıcına bağlayıp vefatına kadar uyguladığı ve vefatından sonra Hz. Ebu Bekir'in, Hz. Ebu Bekir'den sonra da Hz. Ömer'in ona göre amel ettiği zekat yazı sı [362] hakkında İmam Zührî (vefatı: 124 Hicrî) şu tamamlayıcı bilgiyi vermektedir
"Bu, Resûlullah Aleyhisselamın zekat hakkında yazdırmış olduğu yazının bir nüshasıdır ki, (aslı) Ömer b. Hattab ailesi nezdinde bulunmaktadır.
Onu bana Salim b. Abdullah b. Ömer okuttu da, hepsini olduğu gibi ezberledim.
O, Ömer b. Abdülaziz'in de, Abdullah b. Abdullah b. Ömer'le Salim b. Abdullah b. Ömer'e istinsah ettirdiği nüshadır." [363]
Ömer b. Abdülaziz, Medine valisi olduğu zaman, buna göre amel etmelerini zekat memurlarına emretmiş; halife Velid b. Abdulmelik'e de bu hususta biryazı yazmış, o da zekat memurlarına bu nüsha¬da yazılanlara göre amel etmelerini emretmiştir.
Daha sonra gelen halifeler de, buna göre ameli emretmekten geri durmamışlardır.
En sonunda, Hişam b. Hâni1, bütün zekat memurlarına bu zekat yazısından birer nüsha göndererek, ona göre amel etmelerini ve bunun dışına çıkmamalarını emretmiştir. [364]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ebu Bekir Tarafından Enes b. Malik'e Verilen Zekat Yazısının Sûreti

Hz. Ebu Bekir'in Enes b. Malik'i zekat tahsil memuru olaak Bahreyn'e göndereceği sırada Peygamberimiz Aleyhisselamın zekat hakkındaki yazısından Enes b. Malik için yazdırdığı [365] ve üzeri¬ni Peygamberimiz Aleyhisselamın mühür yüzüyle mühürlediği [366] yazıda şöyle buy urul m aktadır:
"Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu, Allah'ın Resûlüne emir buyurmuş olduğu ve Resûlullah Aleyhisselamın da, Müslümanlara farz kıldığı zekat farizası yazısıdır.
Herhangi bir Müslümandan, bu yazıda bildirilen miktarı veçhile zekat istenilirse, o Müslüman bu zekat] versin.
Bundan fazlası istenilirse, fazlasını vermesin. [367]

Deve Zekatı

Deveden her 24'ünde ve bundan aşağısında koyun olarak zekat: Her 5 devede 1 koyundur.
Develer 25'i bulunca, 35'e kadar, bir yaşını tamamlamış dişi 1 adet deve yavrusu. Böylesi bulunmazsa, bir yaşını tamamlamış erkek 1 deve yavrusu verilecektir. Develerin sayısı 36'yı bulunca, 45'e kadar, iki yaşını tamamlamış dişi 1 adet deve yavrusu, 46'yı buldukları zaman, 60'a kadar, üç yaşını tamamlamış puğur basacak bir adet erkek deve düvesi,
61 olunca, 75'e kadar, dört yaşını bitirmiş 1 adet dişi deve,
76'yı bulunca, 90'a kadar, 2 adet, iki yaşını bitirmiş deve düvesi,
91'e erişince, 120'ye kadar, üç yaşını bitirmiş, puğur basacak 2 adet dişi deve düvesi verilecektir.
Develerin sayısı 120'yi geçince, her 40 devede iki yaşını bitirmiş 1 adet dişi deve düvesi,
Her ellide üç yaşını bitirmiş 1 adet dişi deve düvesi verilecektir.
Sadece dört devesi olana, o dört deve için zekat yoktur.
Meğer ki, deve sahibi kendiliğinden vermek istesin.
Deve sayısı 5'i bulunca, zekat olarak bir koyun verilir. [368]

Yılın Birçok Günlerinde Yaylakta Güdülen Koyun Zekatı

40 koyundan 120 koyuna kadar, 1 adet koyundur.
120'den fazla olursa, 200'e kadar, 2 koyundur.
200'den fazla olursa, 300'e kadar, 3 koyundur.
300'den fazla olursa, her 100 koyunda 1 koyundur.
Bir kimsenin yayılır koyunları 40tan 1 noksan olursa, o koyunlara zekat yoktur.
Meğer ki, sahibi kendiliğinden vermek istesin.
Zekat endişesiyle ayrı hayvanlar bir yere toplanmaz, toplu olanları da ayrılmaz.
Mallan ortak olanlar, kendi aralarında farkı eşit olarak birbirlerinden alırlar.
Dişleri düşmüş, yaşlı hayvan ile gözü sakat olandan ve tekeden zekat olmaz.
Meğer ki, zekat sahibi kendiliğinden vermek istesin. [369]

Gümüş Zekatı

Halis gümüşten zekat; 200 dirhemde onda birinin dörtte biridir. Gümüş sadece 190 dirhem olursa, ona zekat yoktur. Meğer ki, sahibi kendiliğinden vermek istesin*
Bir kimsenin develeri dört yaşını tamamlamış bir deve düvesi vermeyi gerektirecek sayıyı bulurda, kendisinin malları arasında öylesi bulunmaz ve üç yaşını tamamlayanı bulunursa, o, kabul edilir ve mümkünse onunla birlikte iki koyun veya yirmi dirhem de verir.
Bir kimsenin zekatı üç yaşında bir deve düvesi vermeyi gerektirecek kadar olur da, develeri arasın¬da üç yaşında deve düvesi bulunmayıp dört yaşında olanı bulunursa, zekat olarak dört yaşındaki kabul edilir ve zekat memuru o kimseye iki koyun veya yirmi dirhem iade eder." [370]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI
» İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI
» İSLAM TARİHİ 16-VEDA HACCI
» İSLAM TARİHİ 19-PEYGAMBERİMİZİN AHLAKI
» İSLAM TARİHİ 7-UHUD SAVAŞI

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ( SAV) Hakkında Herşey

 :: Peygamber Efendimizin Soy Agacı Ve Hayatı Ve Mucizeleri
-
Buraya geçin: