iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Empty
MesajKonu: İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI   İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 5:44 pm

BEDİR GAZÂSI

Gazânın Adı ve Mevkii

Mekke ile Medine arasında bulunan [1] Bedir hakkında çeşitli rivayetler olup, bir su kuyusunun veya onu kazanın ismi olduğu bildirilmektedir. [2]
Kureyş müşrikleriyle yapılan ilk savaşın yeri olan Bedir'in Medine'ye uzaklığı;
Medine'den Zâtülceyş'e kadar bir berid,
Zâtülceyş'ten Abud'a kadar bir berid,
Abud'dan Merg'a kadar bir berid,
Merg'dan Munsarafa kadar bir berid,
Mun sarartan Zâti Eczal'e kadar bir berid,
Zâti Eczal'den Ma'lâfa kadar bir berid,
Ma'lât'tan Üseyl'e kadar da bir berid olmak üzere, 7 [3] beridliktir. [4]

Kur'ân-ı Kerîm'e Göre Bedir Seferinin Gayesi

Kur'ân-ı Kerîm'e göre; Bedir seferinin gayesi, müşriklerle çarpışıp onların İslâmiyete karşı olan mukavemetlerini kırmak, İslâmiyetin tutunmasını ve yayılmasını sağlamak, müşrikliği ortadan kaldır¬maktı.
Nitekim, bu gerçek, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır:
"Hani, Allah, size iki taifeden birinin muhakkak sizin olacağını va'd etmişti. Siz ise, kuvveti ve silahı bulunmayanın (ticaret kervanının) size nasip olmasını arzu ediyordunuz. Halbuki Allah, emirleriyle, hakkı açığa vurmayı, kâfirlerin kökünü kesmeyi, hakkı yerleştirmeyi, bâtılı ortadan kaldırmayı istiyordu-mücrimler hoşlanmasa da!" [5]
Bedir'de yapılacak çarpışmada müşriklerin bozulup kaçacakları da, Peygamberimiz Aleyhisselam daha Mekke'de iken, Yüce Allah tarafından:
"Yakında o cemaat bozulacak, arkalarını dönüp kaçacaklar!" [6] buyurularak haber verilmiş bulunuy¬ordu.
Hz. Ömer der ki:
"Bu âyet nazil olduğu zaman, kendi kendime:
'Acaba hangi cemaat bozguna uğratılacak ve kimlere galebe çalınacak?!' demiştim.
Bedir günü gelip de Resûlullah'ın zırhını giyinmiş olduğu halde bu âyeti okuduğunu görünce, anladım ki, Yüce Allah meğer Kureyş müşriklerini bozguna uğratacakmış!" [7]

Bedir Seferinin Gayesini Açıklamamanın Sebebi

Kureyş müşrikleriyle Bedir'de savaşılacağı Müslümanlara Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından önceden açıkça ve kesin olarak haber verilmiş olsaydı, muhakkak, anlaşmazlığa düşülecekti.
Bu gerçeğe de, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle değinilir
"O vakit, siz vadinin yakın bir kenarında idiniz.
Onlar (Kureyş müşrikleri de, aynı yerin) uzak bir kıyısında,
Kervan ise (sizden) daha aşağıda(ki sahil tarafında) idiler.
Eğer böyle muayyen bir yerde buluşmak hususunda sözleşmiş olsaydınız, muhakkak ki ihtilafa düşerdiniz.
Fakat, işlenmesi gerekli olan emri yerine getirmek için (Allah böyle yaptı); tâ ki helak olan apaçık bir delilden (gözü ile gördükten) sonra helak olsun, diri kalan da apaçık bir delilden (gözü ile gördükten) sonra hayatta kalsın!
Şüphe yok ki, Allah herşeyi işiten, herşeyi bilendir." [8]
Nitekim, Müslümanlardan, hakikat belli olduktan; Bedir'de Kureyş müşriki eriyle çarpışılacağı açık¬landıktan sonra bile, çarpışmaya ölüme sürüklenir gibi isteksiz gidenler olduğu gibi, [9] kervan üzerine gidildiğini sanarak daha Medine'de iken ağırdan alan, hatta seferden geri kalanlar da vardı. [10]
Bilakis, müşriklerle çarpışıp şehit olmak için Bedir seferine katılmaya can atanlar ve bu yolda babalarıyla kur'a çekişenler de vardı. Nitekim, Sa'd b. Hayseme, babasına:
"Eğer bu seferin mükâfatı Cennetten başka birşey olsaydı, senden geri kalırdım! Ben burada bana şehitlik nasip olmasını umuyorum!" demişti. Babası Hayseme ise:
"Sen benden geri kal da, hamile kadınının yanında bulun!" dediği zaman Sa'd kabul etmemiş, Hayseme:
"İkimizden birisinin herhalde burada kalması lazım!" deyince de, aralarında kur'a çekmişler, kur'a Sa'd'a çıkmış, Bedir savaşına katılarak muradına ermiştir! [11] Allah ondan razı olsun!
Ebu Ümâme b. Sa'lebe de hasta bulunan annesini bırakarak Bedir seferine katılmak istediği zaman, dayısı Ebu Bürde b. Niyar:
"Sen ananın yanında otur da, onunla ilgilen!" demiş, o da:
"Kızkardeşinin yanında sen otur da, onunla ilgilen!" diyerek karşılık vermiş; durum Peygamberimiz Aleyhisselama duyurulunca, Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Ümâme'ye annesinin yanında kalmasını emretmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam Bedir savaşından döndüğü sırada Ebu Ümâme'nin annesi ölmüş ve cenaze namazı Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından kıldırılmıştır. [12]
Henüz Müslüman olmamış bulunan Hubeyb b. Yesaf da, Kureyş müşriki eriyle çarpışılacağım anlayıp, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Kavmim benim savaşta ne derece başarılı olduğumu ve düşmanın bağrında yaralar açan bir kahraman olduğumu bilir.
Ben, Müslüman olmaksızın, ganimet maksadıyla senin yanında çarpışayım?" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Hayır! Sen önce Müslüman ol! Sonra da, çarpış!" buyurdu. [13]
Bedir'de Kureyş müşrikleriyle çarpışılacağım, yalnız erkeklerden değil, kadınlardan da bilenler vardı.
Ümmü Varaka Hatun bunlar arasında idi.
Ümmü Varaka Hatun, Bedir seferine çıkılırken, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Bana izin ver de, seninle birlikte ben de çıkayım.
Yaralarınızı tedavi eder, hastalananlarınıza bakarım.
Olur ki, Allah beni şehitliğe erdirir!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen evinde Kur'ân oku! Muhakkak ki, Allah sana şehitlik nasip eder!" buyurdu; ve onu Şehide diye anardı. [14]
Allah ondan razı olsun! [15]

Bedir Savaşında Sözkonusu Olan Kervan

Hicretin 2. yılında Kureyş kabilelerinden kadın erkek herkesin sermaye veya mal koyarak katıldığı 50.000 dinar kadar sermayeli, 1000 develik mal yüklü büyük ticaret kervanı, Şam'ın Gazze pazarına gönderilmişti.
Kervandaki malın en çok kısmı Ebu Uhayha Saîd b. Âs ailesine aitti. Kervana yüklenen malların ya bütünü onlarındı, ya da onlar malların kazancına Kureyş kavmiyle yan yarıya ortaktılar.
Mahzum oğulları, kervana 5000 veya 4000 miskal altın ve 200 deve ile,
Haris b. Âmir b. Nevfel, 1000 miskal altınla,
Ümeyye b. Halef, 2000 miskal altunla,
Abdi Menaf oğulları 10.000 miskal altınla katı İm ıslardı. [16]
Kervanda Ebu Süfyan Sahr b. Harb, [17] Muhammed b. Nevfel ve Amr b. Âs... gibi, Kureyş müşrik¬lerinden 30, [18] veya 40, [19] ya da 70 kişi bulunuyor; [20] kervan Ebu Süfyan tarafından yönetiliyordu. [21]
Kureyş müşrikleri, Müslümanların hac yapmalarına engel oldukları için, onların da Şam ticaret yol¬larını kesmek isteyeceklerini biliyorlardı.
Nitekim, Sa'd b. Muaz dostu Ümeyye b. Halefin yanında Kabe'yi tavaf ederken üzerlerine gelen Ebu Cehil'in:
"Vallahi, sen şimdi Ebu Salvan'ın yanında olmasaydın, buradan evine sağ dönemezdin!" tehdidine, onun:
"Eğer sen beni tavaftan men edersen, ben de vallahi sana daha ağırını yapar, senin Medine'deki Şam ticaret yolunu keserim!" diyerek bağırışını Ebu Cehil henüz unutmamış bulunuyordu. [22]
Bunun için, Mekkeli müşrikler ticaret kervanları hakkında onlardan korkup duruyorlar, uyanık ve ted¬birli olmaya çalışıyorlardı.
Mahreme b. Nevfel'in bildirdiğine göre; Şam'dan, korku içinde yola çıktılar. [23]
Ebu Süfyan, kervanda bulunan Zamzam (Damdam) b. Amr'ı, [24] 20 miskal altın (Belâzurî'ye göre 20 dinar) [25] ücretle kiralayıp, [26] Tebük'ten acele Mekke'ye gönderdi. [27]
Kureyşîlere, Peygamberimiz ve ashabının önlerine çıktığını, kervandaki mallarını korumalarını haber vermesini emretti. [28]

Hz. Âtike'nin Rüyası

Peygamberimiz Aleyhisselamın halası Hz. Atike binti Abdulmuttalib, Damdam'ın Mekke'ye gelişin¬den üç gece önce bir rüya gördü ve ondan korktu.
Kardeşi Hz. Abbas'a haber gönderip, onu yanına çağırdı ve:
"Kardeşim! Vallahi, geceleyin gördüğüm rüya beni çok sarstı. Kavminin başına bir felaket ve musi¬bet gelmesinden korkuyorum!
Sana anlatacağım bu rüyayı gizli tut, kimseye söyleme!" dedi.
Hz. Abbas:
"Ne gördün, anlat" dedi.
Hz. Âtike:
"Gördüm ki; deveye binmiş bir adam gelip Ebtahta [Muhassab ile Mekke arasında] durduktan sonra, yüksek sesle:
'Ey vefasız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!1 diy¬erek üç kere bağırdı!
Onu gören halk, onun başına toplandılar.
Sonra o adam Mescid-i Haram'a girdi.
Halk da kendisini takip ediyordu.
Halk etrafını sarmış olduğu halde, devesi Kabe'nin arkasında durunca, o yine aynı şekilde yüksek sesle:
'Ey vefasız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!1 diy¬erek üç kere bağırdı.
Sonra, devesi Ebu Kubeys dağının başında durup, orada da aynı şekilde yüksek sesle:
'Ey vefasız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!1 diy¬erek üç kere bağırdı.
Sonra da, bir kaya tutup yuvarladı.
Kaya yukarıdan aşağıya doğru yuvarlanarak, dağın dibinde parçalandı.
Mekke evlerinden, o parçaların girip isabet etmediği ne bir ev, ne bir mahal kaldı!" dedi.
Hz. Abbas:
"Vallahi, bu çok mühim bir rüyadır! Sen onu gizli tut, hiç kimseye anlatma!" dedi.
Hz. Abbas, Hz.Âtike'nin yanından ayrılınca, dostu Velid b. Utbe ile karşılaştı.
Ona rüyayı anlatıp, gizli tutmasını söyledi.
Velid de, babası Utbeye nakletti.
Bu rüya, Mekke'de yayıldı. Kuneyşîlerin toplantılarında konuşulmaya başlandı.
Hz. Abbas der ki:
"Ertesi gün, Kabe'yi tavaf ediyorken, Ebu Cehil b. Hişam Kureyşîlerden bir cemaatla oturup, Âtike'nin rüyasını konuşuyorlardı.
Ebu Cehil, beni görünce:
'Ey Ebu'l-Fadl! Tavafını bitirince yanımıza gel!' dedi.
Tavafı bitirince, varıp yanlarına oturdum.
Ebu Cehil, bana:
'Ey Abdulmuttalib oğulları! Sizin şu kadın peygamberiniz de ne zaman türedi?!' dedi.
Ona:
'Nedir bu?' dedim.
'Âtike'nin gördüğü şu rüya meselesi!' dedi.
'O ne görmüş de?' dedim.
Ebu Cehil:
'Siz, erkeklerinizin peygamberliklerine kanaat etmediniz de, kadınlarınız da mı peygamberliğe kalkıştı?! Güya Âtike, birinin 'Üç güne kadar, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!' dediğini rüyasında gördüğünü söylüyormuş! Bu üç gün içinde, sizi bekleyeceğiz.
Eğer söylemiş olduğu söz doğru ise, elbette birşey zuhur edecektir. Eğer üç gün dolarda birşey zuhur etmezse, hakkınızda yazacağımız bir yazıda, Araplar arasında sizin kadınlarınızdan daha yalancı kadın bulunmadığını yayacağız' dedi.
Vallahi, benim için, bunu inkâr etmemden daha ağır birşey olmamıştır.
Onun herhangi birşey görmüş olduğunu inkâr ettim. [29]
Bundan sonra, birbirimizden ayrıldık.
Akşamleyin, Abdulmuttalib oğulları kadınlarından yanıma gelmedik hiçbir kadın kalmadı.
Onlar:
'Demek, siz şu fâsık, pis herifin erkeklerinize dil uzatmasını hoş gördünüz!
Sonra da, sen onun kadınlarınıza da dil uzattığını işittiğin halde, işittiğin şeylerden seni gayrete getirecek birşey bulamadın ha?!' dediler.
Onlara:
'Vallahi, öyle yaptım. Benim için bundan daha ağır birşey olmamıştır. Allah'a andolsun ki, o sözünü tekrarlayacak olursa ona saldıracağım ve sizin hesabınıza onun hakkından geleceğim' dedim.
Âtike'nin rüyasının üçüncü günü sabaha çıkınca, kaçırdığım fırsatı elde etmek arzusu ile çok kızgın ve hiddetli bir halde Mescid-i Haram'a girdim.
Onu görünce, vallahi, ona doğru yürüdüm.
Evvelce söylediklerinden bazılarını tekrarlayıp kendisine saldıracaktım.
Ebu Cehil zayıf yapılı, asık suratlı, acı dilli, sert bakışlı bir adamdı.
O Mescid-i Haram'ın Sehm oğulları kapısına doğru fırlayıp çıkınca, kendi kendime 'Allah'ın lanetine uğrayasıca, benim kendisine hakaret edeceğimden korktu da, benden uzaklaşıyor' dedim.
Halbuki, benim Damdam b. Amr"ın işitmemiş olduğum sesini, o işitmiş bulunuyormuş!
Damdam; devesinin burnunu kesmiş! Semerini tersine çevirmiş! Gömleğinin önünü, arkasını yırt¬mış! Mekke vadisinin ortasında, deve üzerinde, avazının çıktığı kadar bağırıyor
'Ey Kureyş cemaatı! Muhammed ve ashabı, ticaret kervanınızın, Ebu Süfyan'ın yanındaki mal¬larınızın önüne gerildiler! Ona erişebileceğinizi sanmıyorum! İmdad! İmdad!' diyerek haykırıyordu. Başa gelen iş, beni de, onu da birbirimizle uğraşmaktan alıkoydu." [30]

Kureyş Müşriklerinin Acele Hazırlanmaları

Halk, acele hazırlandı ve:
"Muhammed ve ashabı, bunun da Hadramî'nin kafilesi gibi olacağını mı sanıyor?!
Hayır! Vallahi, bunun ondan başka türlü olduğunu öğrenecektir!" diyorlardı.
Sefere bütün Kureyş erkekleri katıldılar, katılamayanlar da, yerlerine adam tutup gönderdiler.
Kureyş eşrafından, Ebu Leheb'den başka hiç kimse geri kalmadı.
O da, iflas etimiş tüccarlardan Âs b. Hişam'ı 4000 dirhem alacağına karşılık kiralayarak, yerine bedel gönderdi.
Hasta olduğu için, kendisi Mekke'de kaldı.
Ümeyye b. Halef ise, oturduğu yerden kalkamaz, yaşlı, ağır gövdeli bir kimse olduğundan, seferden geri kalmak istemişti.
Mescid-i Haram'da, kavminin ortasında otururken, Ukbe b. Ebi Muayt, içinde ateş ve öd ağacı bulu¬nan bir buhurdanlığı götürüp onun önüne koydu ve:
"Ey Ali'nin babası! Sen artık kadınlardan sayılırsın! Buhur yak!" deyince, Ümeyye b. Halef kızdı ve:
"Allah, senin de belanı versin; senin getirdiğin şeyin de belasını versin!" dedi. [31]
Bedir'e çıkış gününde Ebu Cehil halka "Develerinize bininiz!" dediği zaman, Ümeyye b. Halef Mekke'den çıkmak, ayrılmak istememişti.
Ebu Cehil geldi ve, onu kandırıncaya kadar, Ümeyye'nin yanından ayrılmadı. [32]
Ümeyye b. Halef de hemen hazırlanıp halk ile birlikte sefere çıktı. Kureyş müşrikleri hazıriıkl arını iki veya üç günde bitirdiler. Silahlarını ortaya çıkardılar. Silahsızlar için silah satın aldılar. Zenginler, zayıflara ellerinden gelen yardımı yaptılar.
Kureyş'in ileri gelenlerinden Süheyl b. Amr:
"Ey Kureyş topluluğu! Muhammed ve gençlerinizden dinlerini bırakıp onun dinine girmiş ve yanına gitmiş olanlar, Yesriblilerle (Medinelilerle) birlikte sizin kervanınızın, Kureyşîlerin ticaret kervanının önüne gerildiler! Deve isteyene, işte deve! Yiyecek isteyene, işte yiyecek!" dedi.
Zem'a b. Esved:
"Lât ve Uzzâ'ya andolsun ki, sizin başınıza, Muhammed ve Yesriblilerin ticaret kervanınıza ve onda bulunan geçimliklerinize, hazinelerinize tamah ederek önüne gerilmeleri kadar büyük bir iş gelmemiştir!
Hepiniz çarpışmaya çıkınız! Sizden hiç kimse geri kalmasın!
Yiyeceği olmayana, işte yiyecek!
Vallahi, Muhammed ticaret kervanınızı ele geçirecek olursa, muhakkak, onunla üzerinize yürür, Mekke'ye de girer!" dedi.
Tuayme b. Adiyy de:
"Ey Kureyş cemaatı! Vallahi, başınıza bundan; içinde servetiniz, geçimliğiniz bulunan ticaret ker¬vanınızın mubah sayılmasından, yağmalanmasından daha ağır bir iş gelmemiştir.
Vallahi ben, Abdi Menaf oğullarından bu kervana bir neşş (20 dirhem) ile olsun katılmamış ne bir erkek, ne de bir kadın kaldığını bilmiyorum.
Kimin yiyeceği yoksa, bizim yanımızda yiyecek var.
Onu bindirelim ve güçlendirelim" dedi.
Onlardan yirmi kişiyi yirmi deveye bindirip güçlendirdi.
Onların geride bıraktıkları ev halklarına da yardımda bulundu.
Yalnız Hanzale b. Ebi Süfyan ile Amr b. Ebi Süfyan:
"Vallahi, bizim şahsımıza ait malımız yoktur. Bu mallar Ebu Süfyan'a aittir!" diyerek, ne para verdil¬er, ne de binit!
Nevfel b. Muaviye, Kureyşlilerin varlıklı olanlarının yanlarına varıp, binitleri ve yiyecekleri bulun¬madığı için sefere çıkamayanlara bağışta bulunulması hususunu konuştu.
Abdullah b. Ebi Rebia ortaya 500 dinar (altın) koydu.
Huvaytıb b. Abduluzzâ'dan da 200 veya 300 dinar aldı.
Utbe b. Rebia ile Şeybe b. Rebia zırh gömleklerini çıkarıp onları ve savaş âletlerini onarmaya başladıkları zaman, köleleri Addas, onlara:
"Ne yapıyorsunuz?" diye sordu.
"Taif'teki üzüm bağımızda kendisine üzüm gönderdiğimiz zâtı bilmiyor musun?" dediler.
Addas:
"Evet! Biliyorum!" dedi.
"İşte, biz gidip onunla çarpışacağız!" dediler.
Addas:
"Gitmeyiniz! Vallahi, o muhakkak peygamberdir!" dedi.
Fakat, Utbe ve Şeybe dinlemediler, gittiler. [33]
Müşriklerden çarpışmaya gidenlerin sayısı 950 idi. [34]
700 develeri, [35]
100 [36] veya 200 [37] atları vardı. [38]
Atlılar zırh gömlekli idi.
Kureyş müşrikleri, Amr b. Hâşim'in azadlı cariyesi Sâreyi,
Esved b. Muttalib'in azadlı cariyesi Azze'yi,
Ümeyye b. Halefin azadlı şarkıcı cariyelerini de yanlarına aldılar. [39]
Defler çaldırarak, [40] Müslümanları yeren şiirler okutarak yola çıktılar. [41]

Addas'ın Utbe ve Şeybe'yi Peygamberimiz Aleyhisselamla Çarpışmaktan Vazgeçirmeye Çalışması

Hakîm b. Hizam der ki:
"Beyzâ akabesine (yokuşuna) eriştiğimiz sırada, Addas'ın orada oturduğunu ve Utbe b. Rebia ile Şeybe b. Rebiayı görünce, sıçrayıp onların ayaklarına sarılarak:
'Babam, anam sizlere feda olsun!
Vallahi, o Resûlullah'tır!
Siz ancak vurulup düşeceğiniz yerlere gidiyorsunuz!1 diyerek ağladığını ve gözyaşlarının yanakları¬na döküldüğünü gördüm."
Addas'ın yanına Âs b. Münebbih b. Haccac uğradı. Ona:
"Sen ne için ağlıyorsun?" diye sordu.
Addas:
"Mekke vadilerinin efendileri olan efendilerime ağlıyorum!
Onlar, vurulup düşecekleri yerlere gidiyorlar! Resûlullah ile çarpışacaklar!" dedi.
Önce Müslüman olmuş ve fakat kendisini şüphelerden kurtaramam iş gençlerden bulunan Âs b. Münebbih, ona:
"Muhammed gerçekten Resûlullah mıdır dersin?" deyince, Addas'ı bir titreme ve ürperti tuttu, tüy¬leri diken diken oldu. Sonra da, ağlamaya başladı.
"Vallahi, o, bütün insanlara gönderilen peygamberdir!" dedi.
Addas oradan geri döndü. Bedir savaşında bulunmadı. [42]
Allah ondan razı olsun! [43]

Utbe ve Şeybe'nin Geri Dönmeye Meyletmeleri

Mekke'den ayrıldıkları sırada, Utbe b. Rebia ve Şeybe b. Rebia, Hz. Atike'nin rüyasını konuşuyor¬lar; biri öbürüne:
"Âtike binti Abdulmuttalib'in rüyasını bilmiyor musun? Andolsun ki, ben o rüyadan korkuyorum!" diy¬ordu.
O sırada, Ebu Cehil onlara erişti ve:
"Ne konuşuyorsunuz?" diye sordu.
"Âtike'nin rüyasını anıyoruz!" dediler.
Ebu Cehil:
"Ne acayip şey! Abdulmuttalib oğullarının erkekleri bize peygamberlik taslamalarına kanaat getirmediler de, kadınları da mı bize peygamberlik taslayacaklar?!
Vallahi, Mekke'ye dönecek olursak, biz onlara yapacağımızı biliyoruz!" dedi.
Utbe:
"Onlarla aradaki hısımlık, akrabalık nerede kalacak?!" dedikten sonra, biri öbürüne:
"Dönecek misin?" diye sordu.
Ebu Cehil:
"Siz yola çıktıktan sonra geri dönüp de kavminizi rezil mi edeceksiniz?
Bari öcünüzün alındığını gözlerinizle gördükben sonra kavminizden ayrılın!
Siz Muhammed'in ve ashabının sizinle karşılaşabileceğini mi sanıyorsunuz?
Hayır! Vallahi, benim yanımda, kavmimden ve ailemden 180 kişi var ki, onlar benim indiğim yerde inerler, bindiğim yerde binerler!
Siz isterseniz dönün!" dedi.
Utbe ve Şeybe, ona:
"Vallahi sen kavmini helâka sürüklüyorsun!" dediler.
Ebu Cehil çıkıp gidince, Utbe, kardeşi Şeybe'ye:
"Bu, uğursuz bir adamdır!
Onun Muhammed ile yakın bir akrabalığı yoktur.
Fakat bizim Muhammed ile akrabalığımız vardır.
Hem de, oğlum onun yanındadır.
Sen onun lafını bırak! Hadi, biz dönelim?" dedi.
Şeybe:
"Ey Velid'in babası! Biz, hareket ettikten sonra geri dönecek olursak, vallahi âlemi kendimize sövdürürüz!" dedi.
Cuhfeye kadar gittiler. [44]

Cüheym b. Salt'ın Rüyası ve Ebu Cehil'in İddiası

Kureyş müşrikleri Cuhfe'de konakladıkları zaman, Cüheym b. Salt, b. Mahreme, b. Muttalib, b. Abdi Menaf, bir rüya gördü ve:
"Ben, uyuyan bir kimsenin gördüğü gibisini gördüm: Uyku ile uyanıklık arasında idim. Bir adam gördüm ki, at üzerinde gelip durdu, yanında da bir devesi vardı. Sonra da:
'Utbe b. Rebia,
Şeybe b. Rebia,
Ebu'l-Hakem b. Hişam,
Ümeyye b. Halef,
Filan filan... öldürüldü!1 diyerek, Bedir gününde Kureyş eşrafından öldürülen kimselerin isimlerini birer birer saydı.
Sonra, gördüm ki, o adam, devesinin göğsüne vurduktan sonra, onu ordunun içine saldı.
Çadırlardan, onun kanından bulaşmadık hiçbir çadır kalmadı!" dedi.
Bu haber Ebu Cehil'e erişince:
"Al sana! Bir başka peygamber de Muttalib oğullarından!
Biz yarın sabah karşılaşırsak, kimlerin öldürüleceği görülecektir!" dedi. [45]
Bazı müşrikler de, Cüheym'e:
"Şeytan uykunda seninle oynamış!
Sen yarın sabah rüyada gördüğün şeyin ancak aksini, Muhammed'in ashabının en şereflilerinin öldürüldüklerini ve esir edildiklerini göreceksin!" dediler.
Utbe b. Rebia, ortalıktenhalaşınca, kardeşi Şeybe'ye:
"Sen geri dönmek hususunda ne dersin?
Bu rüya da Âtike'nin rüyasına benziyor!
Addas'ın sözüne benziyor!
Vallahi, Addas bize yalan söylemez!
Vallahi, eğer Muhammed davasında yalancı ise, Araplar içinde bizim adımıza onun hakkından bir gelen bulunur.
Eğer davasında sadıksa, biz, onun akrabası olduğumuz için, onun sayesinde Arapların en mutlusu oluruz!" dedi.
Şeybe'nin:
"Peki! Askerler arasından ne diyerek geri dönelim?" dediği sırada, Ebu Cehil üzerlerine çıkageldi ve:
"Ne yapmak istiyorsunuz?" diye sordu.
"Geri dönmek istiyoruz! Sen Âtike'nin rüyasını ve Cüheym b. S altın rüyasını ve bunlarla birlikte Addas'ın bize söylediği sözü bilmiyor musun?!" dediler.
Ebu Cehil:
"Vallahi, siz geri dönecek olursanız, kavminizle ilginizi kesmiş, onları rezil etmiş olursunuz!" dedi.
Utbe ve Şeybe de:
"Vallahi, sen de helak olacak ve kavmini de helak edeceksin!" dediler ve yollarına devam ettiler. [46]

Ebu Süfyan'ın Mekke'ye Dönmeleri İçin Kureyşîlere Haber Salışı

Ebu Süfyan, ticaret kervanını koruyup kurtardığı zaman, Kureyş ordusuna adam gönderdi ve: "Siz ancak kervanınızı, adamlarınızı ve mallarınızı korumak için yola çıkmıştınız. İşte, Allah onları kurtarmış bulunuyor. Artık geri dönünüz!" dedi. Ebu Cehil:
"Vallahi, Bedir'e varmadan geri dönmeyeceğiz! Biz orada üç gün oturacağız.
Develer keseceğiz, yiyeceğiz, içeceğiz. Oyuncu kadınlar oynayacaklar, şarkılar söyleyecekler. Çevredeki Araplar bizi işitecekler, bundan sonra hep bizden korkup duracaklar! Yürüyünüz!" dedi. [47]
Kureyş ordusunun Ebu Cehil'e uyarak geri dönmeyip Bedir'e gittiklerini elçi Hedde'de yetişip Ebu Süfyan'a haber verdiği zaman, Ebu Süfyan:
"Vâh kavmime! Bu Amr b. Hişam'ın [Ebu Cehil] işidir!
Kendisinin geri dönmek istememesi, halka baş olmak içindir! Azgınlıktır!
Azgınlık ise, eksikliktir ve uğursuzluktur!" dedi. [48]

Kureyş Müşriklerinden Ayrılıp Geri Dönenler

Zühre oğullarının müttefiki erin den Ahnes b. Şerik, Kureyş cemaatının Cuhfie'cie bulundukları sıra¬da:
"EyZühre oğulları! Allah sizin mallarınızı kurtardı.
Adamınız Mahreme b. Nevfel'i de kurtardı.
Siz onu ve malınızı korumak için yola çıkmıştınız.
Siz korkaklığı bana yükleyiniz, geri dönünüz!
İhtiyaç olmadıkça, sefere çıkmanızın size bir gerekliliği yoktur.
Siz onun [Ebu Cehil'in] sözüne bakmayınız!" dedi.
Bunun üzerine, Zühre oğulları, Ahnes b. Şerikle birlikte döndüler. Zühre oğullarından hiçbir kimse Bedir'de bulunmadı.
Çünkü, Ahnes b. Şerik, onların arasında sözü dinlenir bir kişi idi. [49]
Diğer rivayete göre; Ahnes b. Şerik, Zühre oğullarına:
"Muhammed sizdendir, kızkardeşinizin oğludur.
Eğer o gerçekten peygamberse, siz onunla saadete erersiniz!
Eğer yalancı ise, onun hesabını sizden başkaları görsün!
Siz geri dönünüz!" demişti.
Zühre oğulları:
"Geri dönmek için nasıl yapalım?" diye sordular.
Ahnes b. Şerik:
"Biz Kureyş ile birlikte çıkarız, akşam olunca ben deveden düşerim. Size 'Haydi, hareket ediniz!1 dedikleri zaman, 'Ahnes'i yılan soktu! Biz onun yaşayacağını veya öleceğini öğrenmeden, ölürse ken¬disini gömmeden, adamımızdan ayrılamayız!1 dersiniz. Onlar hareket ettikleri zaman, geri döneriz" dedi.
Zühre oğulları böyle yaptılar. [50]
Dönenlerin sayısı 100'dü veya 100'den biraz eksikti.
Adiyy b. Ka'b oğulları da, Left seniyesinden, Merruz-Zahran'dan geri dönmüşlerdir.
Adiyy b. Ka'b oğulları Mekke'ye dönünce, Ebu Süfyan onların yanına vardı ve:
"Siz, kervanda da, seferde de bulunmadığınıza göre, nasıl geri döndünüz?" diye sordu.
Onlar da:
"Sen Kureyş'in geri dönmesi için adam gönderdiğin zaman geri döndük!" dediler. [51]

Müşriklerin Ordusunu Develer Kesip Doyuranlar

Müşriklerin ordusunu, aşağıda isimleri yazılı Kureyş eşrafından her gün birisi, develer keserek doyurdu:
Hâşim oğullarından:
1- Abbas b. Abdulmuttalib,
Abduşşems oğullarından:
2- Utbe b. Rebia,
Nevfel oğullarından:
3- Haris b. Âmir,
Esed oğullarından:
4- Hakîm b. Hizam,
Abduddar oğullarından:
5- Nadr b. Haris,
Mahzum oğullarından:
6- Ebu Cehil Amr b. Hişam,
Cumah oğullarından:
7- Ümeyye b. Halef,
Sehm oğullarından:
8- Nübeyh b. Haccac, Münebbih b. Haccac,
Âmir oğullarından:
9- Süheyl b. Amr.
Mahzum oğullarından Ebu Cehil, Merru'z-Zahran'da 10 deve kesti.
Âmir oğullarından Süheyl b. Amr, Kudeyd'de 10 deve kesti.
Abduşşems oğullarından Şeybe b. Rebia, deniz sahilinde yollarını şaşınp bir su başında oturduk¬larında, 9 deve kesti.
Utbe b. Rebia, Cuhfe'de 10 deve kesti.
Cumah oğullarından Kays, Revha'da 9 deve kesti.
Kesenin ismi ve kestiği yer bilinmeyen bir kimse tarafından 10 deve kesildi.
Nevfel oğullarından Haris b. Âmir 9 deve kesti.
Ebu'l-Bahterî, Bedir suyu başında 10 deve kesti.
Esed oğullarından Nübeyh b. Haccac ile Münebbih b. Haccac'ın kestikleri develerin sayısı ve kestik¬leri yerin adı bilinmemektedir. [52]

Kureyş Müşriklerinin Bedir'deki Karargâhları

Kureyş müşrikleri ilerleyerek Bedir'de kum tepelerinin arkasında bulunan Yelyel vadisinin en uzak kıyısının içinde konakladılar.
Yelyel vadisi; Bedir ile kum tepeleri arasında olup, Kureyşflerin kondukları yer kum tepelerinin arkasında idi.
Bedir'deki su kuyuları da, Yelyel vadisinin Medine'ye daha yakın kıyısında bulunuyordu. [53]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'den Yola Çıkışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; Ramazan ayından 8 gece [54] veya 12 gece geçtikten sonra, [55] Cumartesi [56] veya Pazar günü, [57] Abdullah b. Ümmi Mektum'u Medine'de halka namaz kıldırmak üzere yerine vekil bırakarak, [58] Muhacir ve Ensar sahabileriyle birlikte yola çıktı. [59]
Yola çıkan sahabilerin sayılan-rivayete göre-310 küsur olup, onlardan:
Hz. Osman, hasta olan zevcesine bakmak üzere, geri bırakıldı.
Ebu Lübâbe b. Abdulmünzir, Medine yönetimiyle görevlendirildi.
Âsim b. Adiyy, Medine'nin Âliye kısmında, Küba'da görevlendirildi.
Haris b. Hâtıb, Amr b. Avf oğulları ile ilgilenmek üzere görevlendirildi.
5-6. Talha b. Ubeydullah ile Saîd b.Zeyd'e, Kureyş kervanını gözetleme görevi verildi. 7-8. Haris b.Sımme ile Havvat b. Cübeyr,yolda hayvandan düşüp sakatlandıkları için geri çevrildil¬er. [60]
Peygamberimiz Aleyhisselam; beyaz sancağını Mus'ab b. Umeyr'e verdi.
İki siyah bayraktan Ukab adındakini Hz. Ali, öbürünü de Sa'd b. Muaz taşıyordu. [61]

İslam Mücahidlerinin Buku'da Durdurulup, Yaşları Küçük Olanların Geri Çevirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Bedir seferine çıkarken, Medine'den Mekke'ye giden dağ yolunu takip etti. [62]
Medine'ye 1 mil uzaklıkta bulunan, Medine evlerine bitişik Buyûtu's-Sukyâ'da, Ebu İnebe kuyusu yanında mücahidleri durdurdu.
Yaşlarını küçük gördüğü:
1- Abdullah b. Ömer'i,
2- Üsâme b. Zeyd'i,
3- Rafi' b. Hadic'i,
4- Bera' b.Âzib'i,
5- Useyd b. Züheyr'i,
6- Zeyd b. Erkam'ı,
7- Zeyd b. Sâbit'i,
8- Umeyrb. Ebi Vakkas'ı oradan Medine'ye geri çevirdi. [63]
Sa'd b. Ebi Vakkas derki:
"Resûlullah Aleyhisselamın küçüklerimizi geri çevirmesinden biraz önce, kardeşim Umeyr b. Ebi Vakkas'ı göze görünmemeye çalışırken gördüm:
'Kardeşim! Sana ne oldu?' dedim.
'Resûlullah Aleyhisselamın beni küçük görüp geri çevirmesinden korkuyorum! Halbuki, ben sefiere çıkmayı arzu ediyor, Allah'ın bana şehitlik nasip etmesini umuyorum!' dedi.
Kendisi Resûlullah'a arzedilince, küçük görüp, ona:
'Sen geri dön!' buyurdu.
Umeyr ağlamaya başladı. Resûlullah Aleyhisselam da, müsaade buyurdu. Umeyr'in kılıcı uzun, kendisi de boysuz olduğu için, kılıcını bağlayamamış, ben bağlamıştım. Bedir'de şehit düştüğü zaman, 16 yaşlarında idi." [64]
Allah ondan razı olsun!
Hallad b. Amr Buyûtu's-Sukyâ'dan geceleyin ailesi yanına dönünce, babası Amr b. Cemuh:
"Siz gitmiştiniz, burada ne arıyorsun?!" dedi.
Hallad:
"Buku'da halk Resûlullah Aleyhisselama arzolunuyor!" deyince, Amrb. Cemuh:
"Ne güzel! Ne hayırlı fal!
Vallahi, Kureyş müşriklerine karşı zafere ve ganimete kavuşulacağını umarım!
Vaktiyle biz de bir gün bu yerimizden Huseyke'ye yürümüştük!" dedi.
Ensardan Abdullah b. Amr b. Haram da, Müslümanların böyle Buku'da durdurulup gözden geçiril¬erek yaşı küçük olanların geri çevrildiğini görünce, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardı:
"Yâ Rasûlallah! Senin bu yerde konaklamanı, ashabının orada durdurulup sana arzedilmesini, ben hayra yordum.
Biz de, vaktiyle bu yere, Selime oğullarına inip adamlarımızı şuracıkta gözden geçirmiş, silaha dayanabileceklere müsaade etmiş, silah taşımaktan aciz küçükleri geri çevirmiştik. Sonra da, Huseyke Yahudilerinin üzerine yürümüştük.
O zaman, onlar bizden daha kuvvetli ve kudretli oldukları halde, onları öldürmüştük.
Artık, öteki Yahudiler, nasıl istedikse, bize öylece boyun eğmişlerdi!
Yâ Rasûlallah! Umarım ki, biz de Kureyşlilerle karşılaşırsak, Allah senin gözünü aydın edecektir!" dedi. [65]

Bedir Seferinde Nöbetleşe Binilen Develerle Atlar ve Teçhizat

İslâm mücahidlerinin Bedir seferinde 70 develeri vardı. [66]
İki attan biri Mikdad b. Amr'a, diğeri Mersed b. Ebi Mersed'e aitti.
Develere ikişer, üçer, dörder kişi nöbetle binmekte idiler. [67]
1- Peygamberimiz Aleyhisselam bir deveye Hz. Ali, Mersed b. Ebi Mersed veya Zeyd b. Harise ile nöbetle bindiler. [68]
Yürüme sırası Peygamberimiz Aleyhisselama geldiği zaman:
"Yâ Rasûlallan! Sen bin! Biz senin yerine yürürüz!" derler, Peygamberimiz Aleyhisselam ise:
"Siz yürümekte benden daha güçlü değilsiniz!
Ecir ve mükâfat hususunda da, ben sizden daha müstağni, ihtiyaçsız değilim!" buyurdu. [69]
2- Hz. Hamza; Zeyd b. Harise ve Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlılarından Ebu Kebşe ve Enese ile bir deveye, [70]
3- Ubeyde b. Haris, Tufeyl b. Haris ve Husayn b. Haris bir deveye,
4- Osman b. Maz'un, Kudame b. Maz'un, Abdullah b. Maz'un ve Sâib b. Osman bir deveye, [71]
5- Mıstarı b. Üsâse Ubeyde b. Hâris'in su taşıma devesine,
6- Afra1 oğulları Muaz, Avfve Muavviz ve mevlâlan Ebu'l-Hamra bir deveye,
7- Übeyy b. Ka'b, Umâre b. Hazm, Harise b. Numan bir deveye,
8- Hıraş b. Sımme, Kutbe b. Âmir, Abdullah b. Amr b. Haram bir deveye,
9- Utbe b. Gazvan, Tuleyb b. Umeyr, Suveybit b. Hamnele, Utbe b. Gazvan'ın devesine,
10- Mus'ab b. Umeyr, Suveybit b. Sa'd b. Hureymile, Mes'ud b. Rebi1, Mus'ab'ın devesine,
11- Ammar b. Yâsir, Abdullah b. Mes'ud bir deveye,
12- Abdullah b. Ka'b, Ebu Davud, Salît b. Kays, Abdullah b. Ka'b'ın devesine,
13- Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Abdurrahman b. Avf bir deveye,
14- Sa'd b. Muaz, kendisine ait su taşıma devesine, kendisi, kardeşi ve kardeşi Haris b. Evs'in oğlu
ve Haris b. Enes ile nöbetleşe,
15- Sa'd b.Zeyd, kendisine ait su taşıma devesine Seleme b. Selâme, Abbad b. Bişr, Rafi' b. Yezid,
Haris b. Hazeme ile nöbetleşe binmekte idiler.
Sa'd b.Zeyd ve arkadaşlarının bir sa1 (1040 dirhem) hurmadan başka azıkları yoktu. [72]
Mücahidlerden 9 veya 6'sında zırh gömlek vardı. [73]
Sa'd b. Muaz, zırh gömlek yerine sırbna softan bir cübbe giyinmiş ve müşriklerle çarpışmaya öyle çıkmıştı.
Ölüm döşeğine düştüğü zaman, yanına çağırdığı kimselere:
"Beni bu cübbeye sarıp defnediniz!
Çünkü, ben Bedir günü müşriklerle karşılaştığım zaman, üzerimdeki bu cübbe idi ve yalnız ona bürünmüş bulunuyordum" diye vasiyet etmişti. [74]

Mücahidlerin Sayılıp Peygamberimiz Aleyhisselama Tekmil Verilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Ebu İnebe kuyusu yanında, Kays b. Ebi Sa'saa'yı yayalar (piyadel¬er) üzerine çavuş tayin etti ve Müslümanların sayılmasını ona emir buyurdu.
O da onları orada durdurup saydı ve Resûlullah Aleyhisselama tekmil haberi verdi: [75]

Muhacirlerden Olanlar

Hâşim ve Muttalib oğullarından:
1- Hz. Muhammed Aleyhisselam,
2- Hz. Hamza b. Abdulmuttalib,
3- Hz. Ali b. Ebi Talib,
4- Peygamber Aleyhisselamın azadlısı ve evlatlığı Zeyd b. Harise,
5- Peygamber Aleyhisselamının azadlısı Enese,
6- Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Ebu Kebşe,
7- Ebu Mersed Kennaz b. Husayn,
8- Mersed b. Ebi Mersed,
9- Ubeyde b. Haris,
10- Tufeyl b. Haris,
11- Husayn b. Haris,
12- Mıstarı Avf b. Üsâse.

Abduşşems oğullarından:
13- Hz. Osman b. Affan,
14- Ebu Huzeyfe Mihşem (Müheşşim) b. Utbe,
15- Salim (Ebu Huzeyfe'nin mevlâsı; azadlısı),
16- Subeyh (Ebu'l-Âs b. Ümeyye'nin azadlısı).

Abduşşems ve Esed oğullarının müttefiklerinden:
17- Abdullah b. Cahş,
18- Ükkâşe b. Mıhsan,
19- Süca'b.Vehb,
20- Ukbe b. Vehb,
21- Yezid b. Rukayş,
22- Ebu Sinan b. Mıhsan,
23- Sinan b. Ebi Sinan,
24- Muhriz b. Nadla,
25- Rebia b. Eksem,

Kebir oğullarının müttefiklerinden:
26- Sakf b. Amr,
27- Malik b. Amr,
28- Müdlic (Midlac) b. Amr,
29- Ebu Mahşiyy Süveyd b. Mahşiyy.

Nevfel oğullarından:
30- Utbe b. Gazvan,
31- Habbab (Utbe b. Gazvan'ın azadlısı)

Esed oğullarından:
32- Zübeyr b. Avvam,
33- Hâtıb b. Ebi Beltea,
34- Sa'd (Hâtib b. Ebi Beltea'nın azadlısı).

Abduddar oğullarından:
35- Mus'ab b. Umeyr,
36- Suveybıt b. Sa'd b. Hureymile.

Zühre oğullarından:
37- Abdurrahman b. Avf,
38- Sa'd b. Ebi Vakkas,
39- Umeyr b. Ebi Vakkas.

Zühre oğullarının müttefiklerinden:
40- Mikdad b. Amr,
41- Abdullah b. Mes'ud,
42- Mes'ud b. Rebi1,
43- Züşşimaleyn Umeyr,
44- Habbab b. Enet.

Teym oğullarından:
45- Hz. Ebu Bekir, Abdullah b. Atik b. Osman,
46- Bilal b. Rebah (Hz. Ebu Bekir'in azadlısı),
47- Âmir b. Füheyre (Hz. Ebu Bekir'in azadlısı),
48- Suheyb b. Sinan (Abdullah b. Cüd'an'ın azadlısı)
49- Talha b. Ubeydullah.

Mahzum oğullarından:
50- Ebu Seleme Abdullah b. Abdulesed,
51- Şemmas b. Osman,
52- Erkam b. Ebi'l-Erkam,
53- Ammarb. Yâsir,
54- Muattib b. Avf,

Adiyy oğulları ve müttefiklerinden:
55- Hz. Ömerb. Hattab,
56- Zeydb.Hattab,
57- Mıhca' (Hz. Ömer'in azadlısı),
58- Amr b. Süraka,
59- Abdullah b. Süraka,
60- Vâkıd b. Abdullah,
61- Havlîb. Ebi Havlî,
62- Malik b. Ebi Havlî,
63- Âmir b. Rebia,
64- Âmir b. Bükeyr,
65- Âkil b. Bükeyr,
66- Halid b. Bükeyr,
67- İyas b. Bükeyr,
68- Saîd b. Zeyd (Hz. Ömer'in eniştesi).

Cumah oğulları ve müttefiklerinden:
69- Osman b. Maz'un,
70- Kudâme b. Maz'un,
71- Abdullah b. Maz'un,
72- Sâib b. Osman b. Maz'un,
73- Ma'mer b. Haris.

Sehm oğullarından:
74- Huneys b. Huzafe.

Âmir oğullarından:
75- Ebu Sebre b. Ebi Rühm,
76- Abdullah b. Mahreme,
77- Abdullah b. Süheyl,
78- Umeyr b. Avf (Süheyl b. Avf m azadlısı),
79- Sa'd b. Havle.

Haris oğullarından:
80- Ebu Ubeyde Âmir b. Abdullah b. Cerrah,
81- Amr b. Haris,
82- Süheyl b. Vehb (Beyzâ),
83- Safvan b. Vehb (Beyzâ),
84- Amr b. Ebi Şerh, [76]
85- İyaz b.Züheyr,
86- Ma'mer b. Ebi Şerh,
87- Amr b. Ebi Şerh. [77]

Bedir Seferine Katılan Ensar Mücahidleri

Evs Kabilesinden

Abduleşhel oğullarından:
1- Sa'd b. Muaz,
2- Amr b. Muaz,
3- Haris b. Evs,
4- Haris b. Enes.

Ubeyd b. Ka'b oğulları ve müttefiklerinden:
5- Sa'd b.Zeyd.

Zeûrâ oğullarından:
6-Seleme b. Selâme,
7- Abbad b. Bişr,
8- Seleme b. Sabit,
9- Rafi'b.Yezid,
10- Haris b. Hazeme,
11- Muhammed b. Mesleme,
12- Seleme b. Eşlem,
13- Ebu'l-Heysem b. Teyyihan,
14- Ubeyd (Atîk) b. Teyyihan,
15- Abdullah b. Sehl.

Zafer (Ka'b) oğullarından:
16- Katâde b. Numan,
17- Ubeyd b. Evs.

Ubeyd b. Rizah oğulları ve müttefiklerinden:
18- Nasr b. Haris,
19- Muattib b. Ubeyd,
20- Abdullah b. Târik.

Harise oğulları ve müttefiklerinden:
21- Mes'ud b. Abdi Sa'd,
22- Ebu Abs b. Cebr,
23- Ebu Bürde b. Niyar (Hâni1).

Amr oğullarından:
24- Âsim b. Sabit,
25- Muattib b. Kuşeyr,
26- Ebu Müleyl b. Ez'ar,
27- Amr (Umeyr) b. Ma'bed,
28- Sehl b. Huneyf,

Ümeyye oğullarından:
29- Mübeşşir b. Abdulmünzir,
30- Rifaa b. Abdulmünzir,
31- Uveym b. Sâide,
32- Rafi1 b. Uncede,
33- Ubeyd b. Ebi Ubeyd,
34- Salebe b. Hâtıb,
35- Ebu Lübabe Beşirb. Abdulmünzir,
36- Haris b. Hâtıb,
37- Sa'd b. Ubeyd.

Ubeyd oğulları ve müttefiklerinden:
38- Üneys b. Katâde,
39- Ma'n b. Adiyy,
40- Sabit b. Aknem (Erkam),
41- Zeyd b. Eşlem,
42- Rib'î b. Râfi1,
43- Âsim b. Adiyy.

Sa'lebe oğullarından:
44- Abdullah b. Cübeyr,
45- Âsim b. Kays,
46- Ebu Dayyah b. Sabit,
47- Ebu Habbe b. Sabit,
48- Salim b. Umeyr,
49- Haris b. Numan,
50- Havvat b. Cübeyr.

Cahcaba oğulları ve müttefiklerinden:
51- Münzir b. Muhammed,
52- Ebu Akîl b. Abdullah.

Ganm oğullarından:
53- Sa'd b. Hayseme,
54- Münzir b. Kudâme,
55- Malik b. Kudâme,
56- Haris b. Arîece,
57- Temim (Sa'd b. Hayseme'nin azadlısı).

Muaviye oğulları ve müttefiklerinden:
58- Cebr (Cabir) b. Atîk,
59- Malik b. Sabit b. Nümeyle,
60- Numan b. Asar. [78]

Hazrec Kabilesinden

İmriu'l-Kays oğullarından:
1- Hârice b. Zeyd,
2- Sa'd b. Rebi',
3- Abdullah b. Revâha,
4- Hallad b. Süveyd.

Zeyd oğullarından:
5- Beşirb. Sa'd,
6- Simâkb. Sa'd.

Adiyy oğullarından:
7- Sübey' b. Kays,
8- Abdullah b. Kays,
9- Abbad b. Kays.

A hmer oğullarından:
10- Yezid b. Haris.

Cüşem oğullarından:
11- Hubeybb. İsaf (Yesaf),
12- Abdullah b.Zeyd,
13- Hureyş b. Zeyd,
14- Süfyan b. Beşr (Nesr),

Cidâre oğullarından:
15- Temim b. Yi ar,
16- Abdullah b. Umeyr,
17- Zeyd b. Müzeyyen,
18- Abdullah b. Urfuta.

Hudre oğullarından:
19- Abdullah b. Rebi'.

Avf b. Hazrec (Hublâ) oğullarından:
20- Abdullah b. Abdullah b. Übeyy b. Selûl,
21- Evs b. Havlî.

Cez' b. Adiyy oğullarından ve müttefiklerinden:
22- Zeyd b. Vedia,
23- Ukbe b. Vehb,
24- Rifaa b. Amr,
25- Âmir(Amr) b. Seleme,
26- Ebu Humeyde Ma'bed b. Abbad (Ubâde),
27- Âmir b. Bükeyr (Âsim b. Ekber).

Salim oğullarından:
28- Nevfel b. Abdullah b. Kavkal.

Asram oğullarından:
29- Ubâde b. Samit,
30- Evs b. Samit.

Da'd oğullarından:
31- Numan b. Malik.

Kuryuş oğullarından:
32- Sabit b. Hezzal.

Merdaha oğullarından:
33- Malik b. Duhşum.

Levzan oğulları ve müttefiklerinden:
34- Rebi' b. İyas,
35- Varaka b. İyas,
36- Amr b. İyas,
37- Mücezzir b. Ziyad,
38- Ubâde b. Haşhaş,
39- Nehhab (Bahhas) b. Salebe,
40- Abdullah b. Sa'lebe,
41- Utbe b. Rebia.

Sâide oğullarından:
42- Ebu Dücâne Simâk b. Haneşe,
43- Münzir b. Amr.

Bediyy b. Âmir oğulları ve müttefiklerinden:
44- Ebu Useyd Malik b. Rebia,
45- Malik b. Mes'ud.

Tarif oğulları ve müttefiklerinden:
46- Abdi Rabbih b. Hakk,
47- Ka'b b. Hımar (Cemmaz),
48- Damrâ b. Amr(Bişr),
49- Ziyad b. Amr,
50- Besbes b. Amr,
51- Abdullah b.Âmir.

Cüşem oğullarından:
52- Hıraş b. Sımme,
53- Hubab b. Münzir,
54- Umeyr b. Humam,
55- Temim (Hıraş b. Sımme'nin azadlısı),
56- Abdullah b. Amr b. Haram,
57- Muaz b. Amr,
58- Mes'ud b. Amr,
59- Halladb.Amr,
60- Ukbe (Utbe) b.Âmir,
61- Habib b. Esved (bu ailenin azadlılan),
62- Sabit b. Sa'lebe (Ciz1),
63- Umeyr b. Haris.

Ubeyd oğulları ve müttefiklerinden:
64- Bişrb. Berâ' b. Ma'rur,
65- Tufeyl b. Malik,
66- Tufeyl b. Numan,
67- Sinan b. Sayfı,
68- Abdullah b. Cedd,
69- Utbe b. Abdullah,
70- Cebbar b. Sahr b. Ümeyye,
71- Hârice b. Humeyr,
72- Abdullah b. Humeyr.

Hunas oğullarından:
73- Yezid b. Münzir,
74- Ma'kıl b. Münzir,
75- Abdullah b. Numan,
76- Dahhâk b. Harise,
77- Sevad b. Zurayk (Rizn),
78- Ma'bed b. Kays,
79- Abdullah b. Kays.

Numan oğullarından:
80- Abdullah b. Abdi Menaf,
81- Cabirb. Abdullah,
82- Cüleyde b. Kays,
83- Numan b. Sinan (Yesar) (bu ailenin azadlılan dır).

Sevad oğullarından:
84- Ebu'l-Münzir Yezid b. Âmir,
85- Süleym b. Amr,
86- Kutbe b.Âmir,
87- Antere (Süleym b. Amr'ın azadlısıdır).

Adiyy b. Nâbi oğullarından:
88- Abs b.Âmir,
89- Sa'lebe b. Ganeme,
90- Ebu'l-Yeser Ka'b b. Amr,
91- Sehl b. Kays,
92- Amr b. Talk,
93- Muaz b. Cebel.

Zurayk oğullarından:
94- Kays b. Mıhsan (Hısn),
95- Ebu Halid Haris b. Kays,
96- Cübeyrb. İyas,
97- Ebu Ubâde Sa'd b. Osman,
98-Ukbe b. Osman,
99- Zekvan b. Abdi Kays,
100- Mes'ud b. Halde.

Halid oğullarından:
101- Abbas b. Kays.

Halde oğullarından:
102- Es'ad b. Yezid,
103- Fâke b. Bişr(Büsrb. Fâke),
104- Muaz b. Mâıs,
105- Âiz b. Mâıs,
106- Mes'udb.Sa'd.

Adan oğullarından:
107- Rifâa b. Râfi1,
108- Hallad b. Râfi1,
109- Ubeydb. Zeyd.

Beyaza oğullarından:
110- Ziyad b. Lebid,
111- Ferve b. Amr,
112- Halidb.Kays,
113- Rüceyle (Ruhayle) b. Salebe,
114- Atıyye b. Nüveyne,
115- Huleyfe (Uleyfe) b. Adiyy.

Habib oğulları ndan:
116- Râfi1 b. Muallâ.

Neccar oğullarından:
117- Ebu Eyyub Halid b.Zeyd.

Üseyre oğullarından:
118- Sabit b. Halid.

Amr oğullarından:
119- Umâre b. Hazm,
120- Sürâka b. Ka'b.

Ubeyd b. Sa'lebe oğullarından:
121- Harise b. Numan,
122- Süleym b. Kays.

Âiz oğulları ve müttefiklerinden:
123- Süheyl b. Râfi1,
124- Adiyy b.Zağbâ.

Zeyd oğullarından:
125- Mes'ud b. Evs,
126- Ebu Huzeyme b. Evs,
127- Râfi1 b. Haris.

S evad oğulları ve müttefiklerinden:
128- Avfb. Haris,
129- Muavviz b. Haris,
130- Muaz b. Haris,
131- Numan (Nuayman) b. Amr,
132- Âmir b. Muhalled,
133- Abdullah b. Kays,
134- Usayma,
135- Vedia b. Amr,
136- Sabit b. Amr,
137- Ebul-Hamra1 (Haris b. Afrâ'nın veya Rifaa'nın azadlısıdır).

Âmir b. Malik oğullarından:
138- Sa'lebe b. Amr,
139- Seril b.Atîk,
140- Haris b. Sımme (Revhâ'da deveden düşüp sakatlanmış, geri dönmüştür).

Amr b. Malik oğulları ndan:
141- Übeyyb. Ka'b,
142- Enes b. Muaz.

Adiyy b. Amr oğullarından:
143- Evs b. Sabit,
144- Ebu'ş-Şayh Übeyy b. Sabit,
145- Ebu Talha Zeyd b.Sehl.

A diyy b. Neccar oğulları ndan:
146- Amr b. Sa'lebe,
147- Salîtb. Kays,
148- Ebu Salît Üseyre b. Amr,
149- Amr Ebu Hârice b. Kays,
150- Sabit b. Hansa,
151- Âmir b. Ümeyye,
152- Muhriz b.Âmir,
153- Sevad b. Gaziyye.

Haram b. Cündüb oğullarından:
154- Ebu Zeyd Kays b. Seken,
155- Ebu AVer b. Haris (Haris b. Zâlim),
156- Süleym b. Milhan,
157- Haram b. Milhan.

Mazin b. Neccar oğulları ve müttefikien'nden:
158- Kays b. Ebi Sa'saa,
159- Abdullah b. Ka'b,
160- Usayma.

Hansa b. Mebzul oğulları ndan:
161- Ebu Davud Umeyr b. Âmir,
162- Sürâka b. Amr.

Sa'lebe b. Mazin oğulları ndan:
163- Kays b. Muhalled.

Dinar b. Neccar oğullarından:
164- Numan b. Abdi Amr,
165- Dahhâkb. Abdi Amr,
166- Süleym b. Haris,
167- Cabirb. Halid,
168- Sa'd b. Süheyl.

Kays oğullarından:
169- Ka'b b.Zeyd,
170- Büceyr b. Ebi Büceyr. [79]

Adan oğullarından:
171- Itbanb. Malik,
172- Müleyl b. Vebere,
173- Isma b. Husayn,
Bunlardan başka, Güşem oğullarından:
174- Hilal b. Muallâ'nın da, Bedir seferine katı İdi ğı rivayet edilir. [80]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidler Hakkındaki Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, Buyûtu's-Sukyâ'dan ayrıldıkları sırada mücahidlerin haline baktı da:
"Allah'ım! Onlar yayadırlar! Sen onları bindir!
Onlar çıplaktırlar! Sen, onları giyindir!
Allah'ım! Onlar açtırlar! Sen onları doyur!" diyerek dua etti.
Peygamberimiz Aleyhisselamin duası, Bedir zaferiyle kabul buyurulmuş oldu. [81]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI   İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 5:45 pm

Hubeyb b. Yesaf (İsaf)'ın Müslüman Olarak Bedir Seferine Katılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam Buyûtu's-Sukyâ'dan kalkıp Akîk vadisine vardı. Orada, Medinelilerden Hubeyb b. Yesaf (İsaf) ile Kays b. Muharriş gelip Peygamberimiz Aleyhisselama yetiştil¬er.
Hubeyb çok cesaretli, cenkçi bir adamdı.
Her ikisi de henüz Müslüman olmamışlardı, kendi dinlerinde bulunuyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hubeyb'i-miğferiyle yüzünü saklamış olmasına rağmen-tanıdı.
Sa'd b. Muaz'a dönerek:
"Sağında giden, Hubeyb b. Yesaf (İsaf) değil mi?" diye sordu.
Sa'd b. Muaz:
"Evet!" dedi.
Hubeyb gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın devesinin yularından tuttu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hubeyb ile Kays b. Muharris'e:
"Siz bizimle mi yola çıktınız?" diye sordu.
Onlar:
"Sen bizim kızkardeşimizin oğlusun ve komşumuzsun!
Biz, kavmimizle birlikte, ganimet için çıktık. [82]
Hem biz, kavmimizin bulunduğu bir savaşta bulunmayışımızdan da utanırız" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Siz Müslüman oldunuz mu?" diye sordu.
Onlar:
"Hayır!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Biz, müşriklere karşı, müşriklerden yardım istemeyiz!" buyurdu. [83]
Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Bedir'e doğru yola çıkıp Harretü'l-Vebere'ye varınca, bir adam (Hubeyb b. Yesaf [İsaf]) gelip yetişti ki, kendisi güçlülüğü ve cesaretiyle tanınırdı. Ashab, onu gördükleri zaman, sevindiler.
Hubeyb, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Sana tâbi olmak, senin yanında bulunup elde edilecek ganimetten yararlanmak için geldim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen Allah'a ve Resûlüne iman ediyor musun?" diye sordu.
Hubeyb:
"Hayır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyleyse geri dön! Ben asla bir müşrikten yardım alamam!" buyurdu.
Hubeyb geri döndü.
Sonra, bir ağacın yanında, Peygamberimiz Aleyhisselama tekrar gelip yetişti ve ilk defa söylemiş olduğu sözü söyledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen Allah'a ve Resûlüne iman ediyor musun?" diye tekrar sordu.
Hubeyb:
"Hayır!" dedi.
"Öyleyse geri dön! Ben bir müşrikin bana yardım etmesini istemem!" buyurdu.
Hubeyb geri döndü.
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Beyda'da bulunduğu sırada ona tekrar yetişti ve ilk defa söylemiş olduğu sözünü tekrarladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, yine ona:
"Sen Allah'a ve Resûlüne iman ediyor musun?" diye sordu.
Hubeyb:
"Evet!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyleyse, bizimle birlikte yürü, git!" buyurdu. [84]
Allah ondan razı olsun! [85]

Bedir'e Giderken Uğranılan, Durulan Yerler

1- Peygamberimiz Aleyhisselam; Medine'den Mekke'ye doğru giden dağ içindeki yolu takip ederek
Akîk'e vandı. [86]
2- Akîkten İtin Ezher deresine kadar da, ıssız yollardan gitti.
İbn Ezher deresinde bir ağacın altına indi.
Hz. Ebu Bekir, kalkıp taşlarla küçük bir mescid yaptı.
Mescidin içinde Peygamberimiz Aleyhisselam la birlikte namaz kıldı.
Pazartesi sabahına kadar orada kaldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, İbn Ezher deresinden kalkıp. [87]
3- Zü'l-huleyfie'ye, Zü'l-huleyfe'den sonra,
4- Zâtü'l-ceyş'e, Zatü'l-ceyş'ten sonra,
5- Türban'a vardı. Turhan'dan sonra,
6- Melel'e, Melel'den sonra,
7- Merereyn'den olan Gamîsü'l-hamam'a, Gamîsü'l-hamam'dan sonra,
8- Suhayratü'l-yemam'a, Suhayratü'l-yemam'dan sonra,
9- Seyyâle'ye, Seyyale'den sonra,
10- Feccü'r-revhâ'ya, Feccü'r-revhâ'dan sonra,
11- Senûkeye uğradı ki, mutedil yoldur. Nihayet,
12- Irku'z-zabya'ya vardı. Sonra,
13- Secsec'e indi ki, burası Revhâ kuyusudur.
Sonra, Secsec'den ayrıldı.
14- Munsarafa vardı, Munsaraf'a varınca,
15- Mekke yolunu solda bırakarak sağ taraftan, Naziye üzerinden Bedir'e doğru gitmeye devam etti.
16- Naziye ile Mazîk-ı Safra arasındaki Ruhkan vadisini geçti.
17- Mazîk'a vardı. Mazîktan sonra
18- Safra yakınına vardı.
Orada bulunduğu sırada Cühenilerden Besbes ile Adiyy b. Ebi'z-Zağba'yı; Ebu Süfyan b. Harb ve başkaları hakkında edinecekleri haberleri getirsinler diye Bedir'e gönderdi.
19- İki dağ arasında bir köy olan Saffa'ya varınca, Safra'yı solda bırakarak,
20- Sağ taraftan Zefiran vadisine doğru ilerledi.
21- Zefiran vadisini geçtikten sonra, konakladı. [88]

Besbes'le Adiyy'in Bedir'e Uğradıklarını Anlayan Ebu Süfyan'ın Kureyş Ticaret Kervanını
Bedir'den Deniz Sahiline Kaçırışı

Besbes b. Atmr ile Adiyy b. Ebi'z-Zağba Bedir'e gelip develerini suya yakın bir tepeciğe ıhdındıktan sonra, suyun başına vardılar. Kırbalarına su doldurdular.
O sırada, Cühenîlerden Mecdi b. Amr da su başında bulunuyordu. Su başına gelen kadınlardan ikisinin, aralarındaki bir borç ilişkisini konuşurken, borçlu olanın arkadaşına:
"Yarın ya da yarından sonra kafile gelir ve ben onlara iş görür, senin alacağın olan borcumu sana o zaman öderim!" dediğini, Mecdi'nin de bunu "Doğru söylüyorsun!" diyerek doğruladığını işittiler. [89] İşit¬tiklerini gelip Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdiler. [90]
Ebu Süfyan, kervandan önce, suyun başına geldi. [91]
Orada gördüğü Mecdi b. Amr'a:
"Muhammed'in gözcülerinden herhangi birini gördün mü?
Vallahi, Mekke'de yarım ukıyyesi (20 dirhemi) olup da onu bizimle ticarete sürmeyen kadın erkek hiçbir Kureyşî kalmamıştır.
Eğer sen düşmanımız hakkında birşey saklayacak olursan, denizler kıl parçasını ıslatmaya devam ettiği müddetçe, Kureyşilerden hiçbir kimse seninle barışmaz!" dedi.
Mecdi:
"Vallahi, seninle Yesrib arasında bir düşman yoktur!
Ben hoşlanmadığım, şüphelendiğim hiçbir kimse görmedim.
Eğer seninle Yesrib arasında bir düşman olsaydı, onu sana açıklamak bizi asla korkutmazdı. Onu senden saklamazdım. [92]
Ben tanımadığım hiç kimse görmedim. Anca, iki binitli kişi gördüm ki, onlar şu tepeciğe hayvanlarını ıhdırdıktan sonra, eski su kırbalarıyla gelip su aldılar ve gittiler" dedi.
Ebu Süfyan onların develerini ıhdırdıklan yere varıp develerin kığılarından aldı ve onu ezdi. Bir de bakü ki, onda hurma çekirdeği var!
"Bu vallahi Medine yemleridir!" dedi. [93]
Hemen arkadaşlarının yanına dönüp kervanın yönünü Bedir yolundan çevirdi. Bedirl solunda bırakarak sahile doğru hızla ilerledi. [94]

Kureyş Ordusunun Kervanlarını Korumak Üzere Gelmekte Olduğu Haberi Üzerine, Durumun Ashab ile Konuşuluşu

Kureyş müşriklerinin kervanlarını korumak üzere gelmekte oldukları haberi alınınca, Peygamberimiz Aleyhisselam durumu ashabına duyurdu [95] ve Müslümanları müşriklerle çarpışmaya hazırlamak istedi: [96]
"Yüce Allah, iki taifeden birisini bana va'd etti: ya kervan, ya Kuneyş ordusu! Kureyş ordusu Mekke'den çıkmış, size doğru geliyor! Ne dersiniz? Size kervan mı, yoksa Kureyş ordusu mu daha iyidir?" diye sordu.
"Hayır! Bize düşmanı karşılamaktan ise, kervanın üzerine düşmek daha iyidir!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzünün rengi değişti ve:
"Kureyş ordusu Mekke'den çıkmış, size doğru geliyor!
Ne dersiniz? Size kervan mı, yoksa Kuneyş ordusu mu daha iyidir?" diyerek, sorusunu tekrarladı ve:
"Kervan deniz sahiline doğru geçti, gitti!
Şu Ebu Cehil ise, üzerinize geliyor!" buyurdu.
"Yâ Rasûlallah! Sen kervana bak! Düşmanı bırak!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam kızdı, ayağa kalktı. [97]
Bunun üzerine, önce Hz. Ebu Bekir, sonra da Hz. Ömer, kalkıp güzel sözler söylediler. [98]
Sonra, Mikdad b. Amr kalktı ve:
"Yâ Rasûlallah! Allah'ın emrettiği şeyi yerine getir! Biz senin yanındayız!
Vallahi, biz sana, İsrail oğullarının Musa Aleyhisselama dediği gibi, 'Sen ve Rabbin gidip savaşın! Biz muhakkak burada oturucuyuz!' demeyiz.
Fakat, 'Sen ve Rabbin gidip savaşın! Biz de sizinle birlikte savaşıcılarız!' deriz.
Seni hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederiz ki, sen bizi Birkü'l-gımad'a kadar yürütecek olsan, oraya varıncaya kadar seninle birlikte gider, senin önünde savaşırız!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayra eresin!" diyerek onun için hayır diledi. [99]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensan da konuşturmak isteyerek:
"Ey insanlar! Siz de bana görüşünüzü açıklayınız!" buyurdu. [100]
Çünkü, onların sayılan çoktu. Akabe'de Peygamberimiz Aleyhisselamla yaptıkları bey'atta:
"Yâ Rasûlallah! Sen bizim diyarımıza gelinceye kadar, biz senin himayenden uzağız.
Bize gelip kavuştuğun zaman, bizim himayemizdesin. Çocuklarımızı ve kadınlarımızı koruyup savunduğumuz şeylerden seni de korur ve savunuruz!" diye taahhütte bulunmuşlardı.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensarın Medine dışında düşmanla savaşmak istemeye¬ceklerinden endişe ediyordu.
Çünkü, onlar Peygamberimiz Aleyhisselamı ancak Medine içinde koruyacaklarına, savunacakları¬na söz vermiş bulunuyorlardı. [101]
Muaz b. Cebel:
"Yâ Rasûlallah! Sen galiba bizi konuşturmak istiyorsun gibi?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet!" buyurdu.
Bunun üzerine, Sa'd b. Muaz:
"Biz sana iman etmiş, seni doğrulamış, bize getirdiklerinin hak ve gerçekliğine şehadet getirmiş, bu yolda dinlemek ve itaat etmek üzere sana kesin sözler de vermiş bulunuyoruz!
Yâ Rasûlallah! Sen, istediğini yap! Seni hak peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen bize şu denizi gösterip dalsan, seninle birlikte biz de dalarız, içimizden hiç kimse geri kalmaz!
Senin yarın bizi düşmanımızla karşılaştırmandan da hoşnutsuzluk göstermeyiz.
Savaşta sabır ve sebat göstermek, düşmanla karşılaşınca da sadakatten ayrılmamak, bizim şiarımızdır.
Umulur ki, Allah, sana bizden, gözünü aydın edecek şeyler gösterecektir!
Yürüt bizi Allah'ın bereketine doğru!" dedi.
Sa'd b. Muaz'ın sözleri Peygamberimiz Aleyhisselamı sevindirdi, neşelendirdi ve:
"Haydi, yürüyünüz Allah'ın bereketine doğru!
Size müjdelerim ki; Allah, bana iki taifenin birini va'd buyurdu.
Vallahi, şu anda, sanki o kavmin vurulup düşecekleri yerlere bakıyor gibiyim!" buyurdu. [102]

Kureyş Müşrikleri Hakkında Süfyan-ı Damrî'den Bilgi Alınışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Zefiran'dan ayrılıp,
21- Esâfir diye anılan sarp yokuşlara doğru ilerledi. Oralardan da,
22- Debbe diye anılan bir beldeye indi.
23- Dağlar gibi büyük kum tepeleri olan Hannan'ı sağda bırakarak,
24- Bedir'in yakınına indi.
Peygamberimiz Aleyhisselamla Hz. Ebu Bekir, hayranlarına binerek, çevrede rastladıkları Süfyan-ı Damrî adındaki bir ihtiyarın yanında durdular.
Ona Kureyşten, Muhammed ve ashabından, oralarda kendisine gelen haberleri sordular.
İhtiyar
"Sizin kimlerden olduğunuzu bana haber vermedikçe, sorduğunuz şeyleri size haber vermeye¬ceğim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen bize haber verdiğin zaman, sana haber veririz!" buyurdu.
İhtiyar
"Buna karşı bu olur mu?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olur!" buyurdu.
Bunun üzerine, ihtiyar:
"Bana haber geldi ki, Muhammed ve ashabı şu ve şu günde Medine'den çıktılar. Eğer bana haber veren doğru söylemişse, onlar bugün şu şu yerdedirler" dedi. (Peygamberimizle ashabının bulundukları yerleri söyledi.)
Bana şu haber de geldi ki, Kureyş şu şu günde çıktılar. Eğer bana haber veren doğru söylemişse, onlar bugün şu şu yerdedirler" dedi. (Kureyşflerin bulunduğu yeri söyledi.)
İhtiyar, vereceği haberi verdikten sonra:
"Peki, ya siz kimlerdensiniz?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Biz sudan [dölsuyundan]ız!" buyurup, onun yanından ayrılarak sahabilerinin yanlarına döndü.
İhtiyar
"'Sudanız!' demek, ne demektir? Irak'ın suyundan mı?" diye kendi kendine sordu durdu. [103]
24- Peygamberimiz Aleyhisselam Bedir'in yakınında bir yere indi. [104]

Bir Keşif Birliğinin Bedir Suyuna Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; akşamleyin,
1- Hz. Ali,
2- Zübeyr b. Avvam,
3- Sa'd b. Ebi Vakkas ve
Ashabdan daha bazılarını, Kureyş müşrikleri hakkında bilgi edinmeleri için Bedir suyuna gönderdi.
Onlar, Kureyşîlere develerle su taşıyanlardan Benî Haccac'ın kölesi Eşlem ile Benî Âs b. Saîd'in kölesi Arîz Ebu Yesar'ı yakalayıp getirdiler ve onları sorguya çektiler.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam namaz kılıyor ve kıyamda bulunuyordu.
Sucu köleler:
"Biz, Kureyşîlerin su taşıyıcılarıyız!
Onlar bizi kendileri için su alalım diye gönderdiler!" dediler.
Ashab, onların verdikleri haberden hoşlanmadılar; onları, Ebu Süfyan'ın adamlarından olabilecek¬lerini sanarak, dövdüler.
"Biz, Ebu Süfyan'ın adamlarıyız!" demek zorunda kalınca, bıraktılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, rükû etti, iki secdeyi de yaparak selam verdi ve:
"Size doğru söyledikleri zaman, onları dövdünüz!
Size yalan söyledikleri zaman, onları bıraktınız!?
Onlar doğru söylediler.
Vallahi, onlar Kureyş ordusunun adamlarıdırlar!" buyurduktan sonra, onlara:
"Bana Kureyşîlerden haber veriniz?" buyurdu.
Onlar:
"Vallahi, Kureyşîler işte şu gördüğünüz kum tepesinin arkasındaki vadinin öbür yakasındadıriar!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ordunuz ne kadardır?" diye sordu.
"Çoktur!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sayıları ne kadardır?" diye sordu.
"Bilmiyoruz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Her gün, ne kadar deve boğazlıyorlar?" diye sordu.
"Bir gün 9, bir gün 10!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Demek, 900 ile 1000 arasındadırlar!" buyurduktan sonra:
"Onların içlerinde, Kureyşîlerin eşrafından kimler var?" diye sordu. Sucular:
1- Utbe b. Rebia,
2- Şeybe b. Rebia,
3- Ebu'1-Bahterî b. Hişam,
4- Hakîm b. Hizam,
5- Nevfel b. Huveylid,
6- Haris b. Âmir b. Nüfeyl,
7- Tuayme b. Adiyy b. Nevfel,
8- Nadr b. Haris,
9- Zenrı'a b. Esved,
10- Ebu Cehil Amrb. Hişam,
11-Ümeyye b. Halef,
12- Nübeyh b. Haccac,
13- Münebbih b. Haccac,
14- Süheyl b. Amr,
15- Amr b. Abdi Vedd vardır" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, sahabilerine dönüp: [105]
"Mekke ciğerparelerini size atmış demektir!" buyurdu. [106]
Peygamberimiz Aleyhisselam, suculara:
"Kureyşîlerden, gelirlerken, yolda onlardan ayrılıp geri dönen kimseler oldu mu?" diye sordu.
Sucular:
"İbn Şerîk, BenîZührelerle geri döndü!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kendisi doğru yolda olmadığı halde, BenîZührelere doğru yolu göstermiştir!" buyurdu ve:
"Onlardan başka, kimler geri döndü?" diye sordu. Sucular:
"Adiyy b. Ka'b oğulları!" dediler. [107]

Müşriklerin ve Müslümanların Bedir'deki Karargâhları

Kureyş müşrikleri Bedir'e daha önce gelerek bir kum tepesinin arkasındaki Yelyel vadisinin Medine'ye en uzak olan kıyısında konaklamışlardı.
Su kuyuları ise, Yelyel vadisinin Medine'ye en yakın olan kıyısında bulunuyordu. [108]
25- Peygamberimiz Aleyhisselam mücahidlerle birlikte Bedir'e en yakın olun suyun başına gelip ineceği zaman, [109] konak, karargâh hakkında Ensar ile istişarede bulundu. [110]
Hubab b. Münzir, bu hususta görüş sahibi olarak tanınırdı. [111]
Kendisi:
"Ben buraları, buralardaki kuyuları bilirim: Onların tatlı sulu, sulan çekilmez, kesilmiş olanları da benim mâlûmumdur!" [112]
"Biz harp ehliyiz [113] Yâ Rasûlallah! Burası, konak yeri olmaya elverişli değildir. Sen bizi buradan kaldır!
Kureyşîlere en yakın olan bir suyun başına gidelim ve orada konaklayalım. Başında konakladığımız suyun gerisindeki bütün kuyuları kapatalım.
Başına indiğimiz suyun üzerinde bir havuz yapalım ve içini su ile dolduralım.
Kureyşîlerle savaşırken biz havuzumuzdan içelim, onlar içemesinler (susuz kalsınlar)" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hubab'ın görüşünü, önerisini beğendi.
26- Hemen Müslümanlarla birlikte kalkıp Kureyşîlere en yakın yere indiler. Başına inilen suyun üzerinde bir havuz yapılarak içi su ile dolduruldu ve su içmek için, havuza kaplar da atıldı. [114]

İslam Karargâhında Peygamberimiz Aleyhisselam İçin Bir Gölgelik Yapılışı

Sa'd b. Muaz:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Biz sana [115] hurma dallarından [116] içinde duracağın bir gölgelik yapalım.
Bineklerini de yanında bulunduralım.
Sonra, biz düşmanımızla karşılaşır, çarpışırız.
Eğer Allah, onlara karşı güç, kuvvet verir, bizi onlara galip kılarsa-ki, zaten arzu ettiğimiz şey de budur-ne âlâ!
Başka türlüsü olursa, sen binitine atlar, geride bıraküğımız ve bizden olan kimselerin yanına varır, ulaşırsın!
Ey Allah'ın Peygamberi! Onlar da seni bizim kadar çok severler.
Onlardan birçok cemaat geride kalmışlardır.
Eğer onlar senin savaşla karşılaşacağını bilselerdi, senden asla geride kalmazlardı.
Allah seni onlarla korur.
Onlar sana candan bağlıdırlar ve senin yanında cihad edicidirler" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'a senada ve hayırla duada bulundu. [117]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir ile birlikte bu gölgeliğin içine girip oturdu. [118]
Sa'd b. Muaz de, kılıcını sıyırıp, gölgeliğin kapısı önünde dikildi. [119]

Müslümanların ve Müşriklerin Sancaktarları

Muhacirlerin en büyük sancağı Mus'ab b. Umeyr'de, Hazrecîlerin sancağı Hubab b. Münzir'de, Evsîlerin sancağı Sa'd b. Muaz'da idi. Müşriklerin sancaktarları ise; Abduddar oğullarından Nadr b. Haris, Talha b. Ebi Talha, E bu Aziz b. Umeyr idi. [120]

Müslümanların Bedir Savaşında Parolaları

Bedir savaşında Muhacirlerin parolası "Yâ Benî Abdurrahman!",
Hazrecîlerin parolası "Yâ Benî Abdullah!",
Evsîlerin parolası "Yâ Benî Ubeydullah!", [121]
Müslümanların genel parolaları da "Yâ Mansur! Emit!" [122] veya "Ehad! Ehad!" idi. [123]

Savaşta Nasıl Çarpışılacağının Belirlenişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Bedir gecesinde, yanındaki mücahidlene:
"Siz, nasıl çarpışırsınız?" diye sordu.
Âsim b. Sabit kalkıp yay ve ok aldı. [124]
"Ey Allah'ın Resûlü! [125] Kureyş kavmi 200 zira1 [arşın] [126] veya bunayakın [127] mesafede bulun¬dukları zaman, [128] yayla [129] ok atışı olur!
Kureyş kavmi bize ve onlara mızrak erişecek kadar yakınımıza geldikleri zaman, kırılıncaya kadar, mızraklarla çarpışılır.
Mızraklar kırılınca, onlan bırakır, kılıçlan alırız!" [130] dedi. Kılıcı aldı, kuşandı, sıyırarak: [131]
"Çarpışma, kılıçlarla olur!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İşte, çarpışmanın usûlü böyledir!
Çarpışacak kimse, Âsım'ın çarpışması gibi çarpışsın!" buyurdu. [132]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bedir'de Müşrik Ulularının Vurulup Düşecekleri Yerleri Birer
Birer Gösterişi

Hz. Ömer, Bedir savaşını anlatırken;
"Resûlullah Aleyhisselam, Bedir'de akşamleyin, müşrik ulularının vurulup düşecekleri yerler hakkın¬da:
'Şurası, yarın inşaallah filanın vurulup düşeceği yerdir! [133]
Şurası, yarın inşaallah filanın vurulup düşeceği yerdiril [134]
Şurası, yarın inşaallah filanın vurulup düşeceği yerdir!1 buyurdu [135] ve elini de onların vurulup düşe¬cekleri yerlere birer birer koydu. [136]
Onu hak ile peygamber gönderen, [137] varlığım Kudret Elinde bulunanı [138] Allah'a yemin ederim ki; onlardan hiçbiri, Resûlullah Aleyhisselamın elini, avucunu koyduğu yerden öteye geçmemiştir!" demiştir. [139]

Müslümanları Bedir'de Düştükleri Sıkıntılardan Allah'ın Kurtarışı

Müslümanların Bekir'deki karargâhları kumluktu, kolaylıkla yürünemiyor, yürürken ayaklar kuma gömülüyordu.
Ayrıca, su sıkıntısı da vardı.
Müslümanlardan bazıları ihtilam olmuşlardı.
Abdest ve gusül için bol su bulmakta zorluk çekiyorlardı.
Şeytan da, gerek bunlarla, gerek müşriklerin çokluğu ve güçlülükleri ile korku verip duruyordu.
O sırada, Yüce Allah, gökten yağmur yağdırdı. Vadiden seller aktı. Müslümanlar kaplarını doldur¬dular, abdest aldılar, guslettiler. Hayvanlarını suladılar.
Yağan yağmur, aynı zamanda, yerin tozlarını yatıştırdı ve pekiştirdi.
Yer, kumlara batmadan üzerinde yürünür hale geldi.
Kureyş müşrikleri ise, yağan yağmurdan, yerlerinden ayrılmaya güç yetiremediler, hareketsiz kaldılar.
Yüce Allah, Müslümanlara sükûnet verici, dinlendirici bir uyuklama da verdi. [140]
Hz. Ali'nin bildirdiğine göre; Bedir'de geceleyin yağan bir yağmura tutuldular, kalkanların ve ağaçların altında siperlendiler. Sonra, hepsi de, tatlı bir uykuya daldılar.
Yalnız Peygamberimiz Aleyhisselam idi ki, bütün gece namaz kılmak ve Yüce Allah'a dua etmekle meşgul olmuş:
"Ey Allah'ım! Şu bir avuç topluluğu helak edecek olursan, artık yeryüzünde Sana ibadet olunmaz!" demiş; şafak sökünce, tanyeri ağarmaya başlayınca da:
"Ey Allah'ın kulları! Namaza!" diyerek seslenmiş, sabah namazını kıldırıp onları savaşmaya teşvik buyurmuştur. [141]
Yüce Allah, Bedir gecesinde Müslümanlara olan lütfünu Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle açıklar:
"O (Allah), size o vakit Kendisinden bir eminlik olmak üzere, hafif bir uyku buruyordu.
Sizi tertemiz yapmak, sizden şeytanın murdarlığını gidermek, kalblerinize rabıta vermek, ayak¬larınızı pekiştirmek için de, gökten, üstünüze bir su indiriyordu." [142]

Hz. Ömer'in Kureyş Müşriklerine Elçi Olarak Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ömer'i Kureyşîlere göndererek:
"Geri dönüp gidiniz!
Sizden başkasıyla çarpışmak, bana, sizinle çarpışmaktan daha yeğdir!" buyurdu.
Hakîm b. Hizam:
"Bu, insaflı bir davranıştır! Onu hemen kabul ediniz!
Vallahi, bu insaflı davranıştan sonra, sizin hakkınızda insaflı davranılmaz!" dedi.
Ebu Cehil:
"Allah bize onlardan öç almak fırsatını verdikten sonra, öcümüzü almadıkça, andolsun ki, geri dön¬meyeceğiz; onlara hadlerini bildireceğiz ki, bundan sonra ne gözcü çıkanlabilsin, ne de kervanımızın önüne geçilebilsin!" dedi. [143]

Müşriklerin İslam Mücahidleri Hakkındaki Keşif ve İntibaları

Kureyş müşrikleri, Cumah oğullarından Umeyr b. Vehb'i, Müslümanların sayılarını ve yanlarında bulunan şeyleri tahmin etmekle göreviendirip [144] gönderdiler.
"Bizim için, git! Muhammed'in ashabını tahmin et!" dediler.
O da, hemen atına atlayıp İslâm karargâhının çevresini dolaştıktan sonra, müşriklerin yanına döndü ve:
"300 kişidirler!
Bundan ya biraz fazla, ya da biraz eksiktir!er! [145]
70 develeri, 2 de atları vardır. [146]
Yalnız, siz bana müsaade ediniz de, onların gizlenmiş veya arkalarında yardımcı olanları da var mı, bir bakayım?" dedi. [147]
Vadinin en uzak taraflarını gezip dolaştı.
Birşey göremeyince, müşriklerin yanına döndü:
"Ben birşey bulamadım [148] Fakat, ey Kureyş cemaatı! Ben kabirlere ölü indirilen keçeler, çullar, Yesrib'in [Medine'nin] saka develerinin ölüler taşıdıklarını gördüm (görür gibi oldum)!
Öyle bir cemaat gördüm ki; onların yanlarında kılıçlarından başka ne bir savunacakları, ne de bir sığınacakları var! [149]
Onların, dilsiz gibi, konuşmadıklarını; engerek yılanlarının ağızlarındaki yiyecek kırıntılarını bulmak için dillerini dolaştırdıklarını görmüyor musunuz?!
Vallahi, benim gördüğüm şey; bizden bir adam öldürülmedikçe, onlardan bir adam öldürülmeye¬cektir! [150]
Vallahi, onlar sizden bir adamı öldürmedikçe, kendilerinden bir adamın öldürüleceğini sanmıyo¬rum. [151] Onlar sizden sayıları kadar adam öldürdükten sonra, yaşamakta ne hayır kalır?" dedi.
Kureyş müşrikleri, Umeyr b. Vehb'den sonra, süvarilerinden Ebu Üsâme el-Cüşemî'yi de gön¬derdiler.
Dolaşıp gelince, ona:
"Ne gördün?" diye sordular.
Ebu Üsâme el-Cüşemî:
"Vallahi, ben ne kısır, iri develer, ne atlar, ne de sayıca çokluk ve hazırlık gördüm!
Fakat, vallahi öyle bir cemaat gördüm ki, onlar ailelerine dönüp gitmeyi istemeyen, ölmeyi isteyen bir cemaattırlar!
Kendilerinin kılıçlarından başka ne bir savunakları, ne de bir sığınakları var!
Onlar, sanki, kalkanlar altında parıldayan gök gözler!" dedikten sonra, "Onların gizlenmiş olanları veya yardımcıları da bulunmasından korkarım!" deyip vadiyi tekrar dolaşarak geldi ve:
"Onların ne gizlenmiş olanları, ne de yardımcıları var!
Artık, siz gereğini ona göre düşününüz!" dedi. [152]

Hakîm b. Hizam'ın İyiniyetli Teşebbüs ve Temasları

Hakîm b. Hizam; Umeyr b. Vehb'in söylediklerini dinledikten sonra, halkın arasından geçip Utbe b. Rebia'nın yanına vardı.
Ona:
"Ey Velid'in babası! Sen Kureyşîlerin büyüğü, seyyidi, içlerinde sözü dinlenirisin! Sen zamanın sonuna kadar hayırla anılmanı istemez misin?" dedi.
Utbe:
"Ey Hakîm! Nedir o?" diye sordu.
Hakîm:
"Halkı seferden geri çevir! Müttefikin Amr b. Hadramî'nin işini (diyetini) üzerine al!" dedi.
Utbe:
"Yaptım gitti! Sen bunu bana bırak! Çünkü o benim müttefikim di r. Onun diyetini, kaybettiği malını ödemek bana düşer. [153]
Yalnız, sen Hanzaliye'nin oğluna [Ebu Cehil'e] git de, onunla bir görüş, konuş.
Ben buna ondan başkasının muhalefetinden korkmuyorum!" dedi. Sonra da, kalkıp bir nutuk irad etti ve nutkunda şöyle dedi:
"Ey Kureyş cemaatı! Vallahi, siz Muhammed ve ashabıyla karşılaşırsanız, birşey yapamazsınız!
Vallahi, onlardan birini öldürecek olan, ya amcasının, ya dayısının oğlunu ya da kabilesinden bir kimseyi öldürmüş, yüzüne hiç bakmak istemeyeceği bir kimsenin yüzüne bakmak zorunda kalmış ola¬caktır.
Siz geri dönünüz!
Muhammed ile sair Araplar arasından çekiliniz, onu onlarla başbaşa bırakınız!
Eğer onlar onu öldürürlerse-ki, zaten sizin de istediğiniz bu idi-istediğiniz olmuş olur.
Eğer bunun aksi olur (Muhammed onlara galebe çalar), size gelir kavuşursa, onun aleyhinde iste¬diğiniz şeyden dolayı, size ondan bir zarar gelmez."
Hakîm b. Hizam, hemen Ebu Cehil'in yanına vardı.
Ebu Cehil o sırada zırhını hazırlıyordu.
Ona:
"Utbe, beni sana şöyle şöyle söyleyeyim diye gönderdi" diyerek, Utbe'nin söylediklerini nakletti.
Ebu Cehil:
"Vallahi, Muhammed'i ve ashabını görünce, Utbe'nin ödü kopmuş!
Hayır! Vallahi, Allah Muhammed'le bizim aramızda hükmünü verinceye kadar geri dönmeyeceğiz!
Utbe bu sözü ancak deve eti yiyici Muhammed ve ashabını görünce korktuğu için söylemiştir.
Onun oğlu da onların içindedir.
O sizleri bundan dolayı korkutuyor!" dedi. [154]
Hakîm b. Hizam, Mervan'ın sorusu üzerine, bu hadiseyi şöyle anlatır:
"Utbe b. Rebia'nın yanına gidip, ona:
'Ey Velid'in babası! Sen, sağ olduğun müddetçe, bugünün bütün şerefini alıp götürmez misin?' dedim.
Utbe:
'Nedir o, söyle bakayım?' dedi.
Ona:
'Siz Muhammed'den ancak Hadramî'nin oğlunun kanını istemiyor musunuz? O senin müttefikindir. Onun diyetini ödemeyi üzerine al! Halkı geri çevir!1 dedim.
Utbe:
'Ben onun diyetini ödemeyi üzerime alıyorum. Sen de Hanzaliye'nin oğluna [Ebu Cehil'e] git! Ona:
'Yanındakilerle birlikte, amcanın oğlu ile uğraşmaktan vazgeçip, bugün geri dönecek misin?' diye sor!' dedi. Hemen gittim.
Kendisi, önünü ardını sarmış bir cemaat içinde oturuyordu.
O sırada, İbn Hadramî de onun başında dikiliyor ve:
'Ben Abduşşems oğullarıyla olan antlaşmamı bozdum. Manzum oğullarıyla antlaştım!' diyordu.
Ebu Cehil'e:
'Utbe b. Rebia, sana:
'Sen, yanındakilerle birlikte, amcanın oğlu ile uğraşmaktan vazgeçip, bugün geri dön!1 diyor1 dedim.
Ebu Cehil:
'Utbe senden başka gönderecek elçi bulamadı mı?' dedi.
Ona:
'Hayır! Bulamadı. Zaten, ben ondan başkasına elçi olmayı kabul edecek değilim!' dedim.
Ebu Cehil'in yanından ayrılıp, vakit geçirmeden haberi yetiştirmek için, Utbe'nin yanına vardım.
O sırada, Utbe, İmâ1 b. Rahasatü'l-Gıfârî'ye dayanmış duruyordu.
İmâ'; Kureyş müşriklerine boğazlanacak 10 deve hediye etmişti.
Ebu Cehil, yüzünde şer tüter bir halde, Utbe'nin yanına çıkageldi. Utbeye:
'Senin ciğerin korkudan şişmiş, ödün kopmuş!' dedi.
Utbe:
Kiminkinin şiştiğini, koptuğunu öğreneceksin!1 diyerek karşılık verince, Ebu Cehil kılıcını sıyırıp sirtoyla Utbe'nin atının sırtna hızlıca vurdu!
İmâ' b. Rahasa:
'Bu, ne kötü fal!1 dedi." [155]
İmâ1, Utbe'ye:
"Ey Velid'in babası! Nereye bu gidiş?" diye sordu.
Utbe:
"Bilmiyorum vallahi!" dedi.
İma':
"Sen, kavminin ulususun. Halkı geri döndürmekten ve müttefikinin kan bedelini üzerine almaktan seni alıkoyacak ne var?
Nahle'de müsadere edilen kervanı tazmin etmeyi üzerine alır, kavmine salma yaparsın.
Vallahi, Muhammed'den önce, onların istedikleri budur!
Ey Velid'in babası! Muhammed ve ashabıyla çarpışmayınız. Kendinizle çarpışmış olursunuz!" dedi. [156]

Ebu Cehil ile Âmir b. Hadramî'nin Harbi Kızıştırmaya Çalışmaları

Ebu Cehil, Amir b. Hadramî'ye:
"Müttefikin olan şu Uttıe, kardeşinin öcünün alındığını gözünle görmüş olacağın bir sırada, halkı geri çevirmek istiyor!
Kalk da, kardeşinin öldürülmüş olduğunu dile getir, müttefiklerin haklarına riayet ve ahde vefa etmelerini Kureyşîlerden iste!" dedi.
Bunun üzerine, Âmir b. Hadramî ortaya çıkıp:
"Vâh Amr! Vâh Amr!" diyerek bağırmaya başlayınca, sinirler gerildi, harp kızışmaya başladı.
Halk, üzerinde bulundukları serde toplandılar.
Utbe'nin davet ettiği görüş ters anlaşıldı, olumsuz sonuç verdi.
Utbe, Ebu Cehil'in:
"Vallahi, ciğeri korkudan şişmiş!" sözüne kızdı ve:
"Kimin ciğeri korkudan şişmiş? Benim mi, yoksa onun mu, öğrenecektir!" dedi.
Sonra, başına geçirmek için bir miğfer aradı. Başı büyük olduğu, kimsenin miğferi onun başına uymadığı için, miğfer yerine, başına bürüdünden sank sardı . [157]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Yardıma Gelen Huzeyfe ile Babasını Geri Çevirişi

Kureyş müşrikleri, Huzeyfie el-Yeman'la babası Huseyl veya Hısl'ı Bedir'e giderlerken yakaladılar ve onlara:
"Herhalde siz Muhammed'in yanına gitmek istiyorsun uz d ur?" dediler.
Onlar da:
"Bizim Medine'ye gitmekten başka bir maksadımız yok!" dediler.
Bunun üzerine, Medine'ye gitmek, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte bulunmamak ve çarpış¬maya katılmamak üzere, kendilerinden kesin söz aldılar.
Fakat, Huzeyfe ile babası, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Başlarından geçeni Peygamberimiz Aleyhisselama anlattılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Medine'ye dönünüz! Onlara vermiş olduğunuz sözü yerine getiriniz!
Biz de, müşriklere karşı, Allah'ın yardımını dileriz!" buyurdu. [158]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidleri Saf Nizamına Koyuşu ve Saydırışı, Sevad'ın
Mücahidleri Şaşırtan Bir Davranışı

Kureyş müşrikleri kondukları yerlerinden kalkıp Müslümanların karşısında yer almadan önce, Peygamberimiz Aleyhisselam, elindeki ok çubuğu ile mücahidleri:
"Beri gel!" "Geri git!" diyerek hizaya getirdikten sonra, saydırdı. [159]
Peygamberimiz Aleyhisselam, elindeki ok çubuğu ile safları düzeltirken, saftan ileri çıkmış bulunan Sevad b. Gaziyye'nin kamına dokunup:
"Ey Sevad! Hizaya gel!" buyurmuş, [160] çubuğun izi Sevad'ın kamında iz yapmıştı. [161]
Sevad:
"Yâ Rasûlallah! [162] Canımı acıttın! Allah seni hakla, [163] adaletle [164] gönderdi. [165] Yâ Rasûlallah! Kısas!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kısas ha?!" buyurdu [166] ve hemen kamını açtı. [167]
Ensar:
"Ey Sevad! Allah'ın Resûlüdür o!?" dediler.
Sevad:
"Adalette, hiçbir beşerin diğer bir beşere karşı üstünlüğü ve farkı yoktur!" dedi. [168]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Haydi, kısasını benden al!" buyurdu.
Sevad, boynunu uzatıp Peygamberimiz Aleyhisselamın kamından öptü! Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Sevad! Sen niçin böyle yaptın?" [169] diye sordu. [170]
Sevad:
"Görüyorsun ki, [171] savaşmaya hazırlanmış bulunuyoruz!
İstedim ki; benim en son anım, seninle olan an, [172] tenimin senin tenine değdiği an, [173] seni öptüğüm an olsun!" dedi. [174]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona hayırla dua etti. [175]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI   İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 5:45 pm

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'i Maiyyetine Alışı

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki:
"Bedir günü, saf olduğumuz ve Resûlullah Aleyhisselam bizleri gözden geçirdiği sırada, beni ön safta görünce:
'Sen, benim yanımda, benim yanımda bulun!1 buyurdu." [176]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kureyş Müşriklerini Görünce Allah'a Dua ve Münâcatta Bulunuşu

Peygamberimiz Aleyhisselam; Kureyş müşriklerinin harp meydanına geldiklerini görünce:
"Ey Allah'ım! İşte Kureyşliler! Olanca kibir ve gururları, kendilerini beğenmişlikleri ve övünücülük-leriyle gelmişler, Sana düşmanlık etmekte ve Senin Resûlünü yalanlamaktalar!
Biz, Senden, onlara karşı bana va'd buyurmuş olduğun yardımını diliyoruz.
Ey Allah'ım! Sabahleyin onları helak et!" diyerek, Allah'a dua ve münâcatta bulundu. [177]
Hz. Ömer der ki:
"Bedir savaşı olduğu gün, Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabına baktı: Onlar 300 küsurdu.
Bir de, müşriklere baktı: onlar 1000'di ve daha da çoktu.
Kıbleye döndü. İki elini uzattı (kaldırdı).
Üzerinde ridası ve izan vardı.
'Allah'ım! Bana yaptığın va'dini yerine getir!
Allah'ım! Şu bir avuç İslâm cemaatını helak edersen, artık Sana yeryüzünde ibadet olunmaz!' diyor, hiç durmadan Rabbinden yardım diliyor ve O'na yalvanyordu.
Ridası omuzundan kayıp düştü.
Ebu Bekir gelip onu Resûlullah Aleyhisselamın omuzuna koydu ve arkasından ayrılmadı.
Nihayet, Ebu Bekir dayanamadı:
'Ey Allah'ın Peygamberi! Rabbine niyaz ettiğin yetişir artk!
O, sana olan va'dini muhakkak yerine getirecektir!' dedi ." [178]
Bunun üzerine Yüce Allah Peygamberimiz Aleyhisselama indirdiği âyette:
"Hani, siz Rabbinizden imdad istiyordunuz da, o da, 'Muhakkak ki, ben size meleklerden birbiri ardınca bin melekle imdad edeceğim!' diyerek duanızı kabul etmişti" buyurdu. [179]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Müjdeli [180] Ey Ebu Bekir! Sana Allah'ın yardımı geldi!
İşte, şu Cebrail'dir. Nak' yokuşlarının üzerinde, atının gemini tutmuş, [181] harp silahı ve zırhı üzerindedir! H ucuma hazır haldedir!" buyurdu. [182]

Mücahidlerin Başlarına ve Göğüslerine Alâmet Takmaları

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Melekler alâmetlidirler. Siz de kendinize birer alâmet yapınız!" buyurdu.
Bunun üzerine, mücahidler, miğferlerine, takyelerine alâmetler taktılar. [183]
Hz. Hamza deve kuşu kanadımı [184] goğsüne [185] taktı.
Hz. Ali ak yünden alâmet yaptı.
Zübeyr b. Avvam başına sarı bir bez,
Ebu Dücâne kırmızı bez, [186]
Ukbe b. Âmir de miğferinin üzerine yeşil bir bez bağladı. [187]

Utbe b. Rebia'nın Son Gayretinin de Boşa Gidişi

Hz. Ali der ki:
"Kureyş müşrikleri toplandılar ve bize çok yakındılar.
O sırada, deve üzerinde bir adam, Kureyş müşrikleri arasında dolaşıyordu.
Resûlullah Aleyhisselam, bana:
'Yâ Ali! Hamza'yı bana çağır!1 buyurdu.
Hamza, müşriklerin çok yakınında bulunuyordu.
Ona:
'Şu kırmızı develi kimdir? Onlara ne söylüyor?' diye sordu.
Sonra da:
'Eğer şu cemaat arasında hayn emreden bir tek adam olsaydı, şu kırmızı develi adam olurdu!' buyurdu.
Hamza, gelince:
'O, Utbe b. Rebia'dır. Kureyşîleri çarpışmaktan sakındırıyor ve onlara:
'Ey kavmim! Ben karşımda ölmeyi arzulayan bir kavim görüyorum!
Onlarla karşılaşmamanız, onlara yaklaşmamanız, sizin için hayırlıdır! Ey kavmim! Bugün siz benim başıma toplanınız ve 'Utbe b. Rebia, korktu!1 deyiniz, (razıyım). Bilirsiniz ki; ben hiç de sizin en korkağınız değilim!' diyor1 dedi.
Ebu Cehil, Utbe'nin söylediği bu sözleri işitince, ona:
'Vallahi, senin bu söylediğini senden başkası söyleseydi, onu dişlerimle parçalardım! Senin ciğerin ve kamın korku dolmuş! dedi.
Utbe:
'Beni sen mi ayıplıyorsun ey sarı koku sürünen adam? Bugün hangimizin korkak olduğunu öğreneceksin!' dedi." [188]

Abdullah b. Süheyl'in Müslümanlar Tarafına Kaçması

Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden Süheyl b. Atnr; Müslüman olan oğlu Abdullah'ı, Habeş ülkesinden Mekke'ye döndüğü zaman yakalayıp dininden döndürmek için bağlamış, Bedir seferine de kendisiyle birlikte çıkarmıştı.
Müslümanlarla müşrikler karşılaştıkları ve birbirlerini gördükleri zaman, Abdullah [189] Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kaçmaya muvaffak oldu. [190]
Süheyl b. Amr oğlunun bu hareketine son derecede kızdı ve ona ağır sözler söyledi.
Abdullah ise:
"Yüce Allah bunu benim hakkımda çok hayırlı kıldı!" diyerek karşılık verdi.
Abdullah o zaman 27 yaşında idi. [191]
Allah ondan razı olsun! [192]

Bazı Müşriklerin İslâm Havuzundan Su İçmeye Gelmeleri

İçlerinde Hakîm b. Hizam'in da bulunduğu birtakım müşrikler İslâm havuzundan su içmeye geldiler. Müslümanlar onlara engel olmak istedikleri zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bırakınız, içsinler!" buyurdu. İçtiler.
Hakîm b. Hizam'dan başka, su içenlerin hepsi, Bedir savaşında öldürülmüşlerdir. [193] Hakîm b. Hizam sonradan Müslüman olmuş ve Müslümanlığını İslâm amelleriyle güzelleştirmiştir. Yeminine önem vermek istediği zaman:
"Hayır! Beni Bedir'de öldürülmekten kurtaran Allah'a yemin ederim ki!" derdi. [194] Allah ondan razı olsun! [195]

Esved b. Abdulesed'in Kendisini Havuza Atışı ve Öldürülüşü

Ebu Cehil'in mensup bulunduğu Manzum oğulları kabilesinden Esved b. Abdulesed, yaramaz ve kötü huylu bir adamdı.
Bedir günü:
"Ben Allah'a Ya onların havuzundan su içeceğim, ya onu yıkacağım, ya da onun önünde öleceğim1 diye and içtim!" diyerek havuza doğru gelirken, Hz. Hamza havuzun önünde karşılayıp ona kılıçla bir darbe indirdi, ayağını baldırının yarısıyla birlikte kesti.
Esved sırtının üzerine düştü, ayağından, arkadaşlarına doğru kan fışkırmaya başladı.
Yeminini yerine getirmek için, havuza kadar elleri ve dizleri üzerinde sürünerek kendisini havuza attı.
Hz. Hamza da, arkasından yetişti. Kılıçla bir darbe daha indirip, onu havuzun içinde öldürdü. [196]

İslam Mücahidlerine Emirler Verilişi, Teşvik ve Tebşirlerde Bulunuluşu

Ramazan'ın 17. günü, Cuma günü, çok sıcak bir gündü. Güneşin harareti pek fazla idi. İki taraf, çarpışmak için, birbirlerine yaklaşmışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, emir vermedikçe Kureyş müşriklerine saldırmamalarını mücahidlere emrederek: [197]
"Eğer Kureyş kavmi sizi sarar, kuşatırlarsa, onlan oka tutunuzu [198] Onlar sizi sarıp kuşatmadıkça, kılıçlarınızı sıyırmayınız!" buyurdu. [199]
Mücahidleri çarpışmaya teşvik etti ve:
"Muhammed'in varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; bugün her kim sabır ve sebat ederek ve ecrini Allah'tan beki ey erek varıp şu müşriklerle çarpışır ve öldürülürde geri dönemezse, Allah onu muhakkak Cennete koyar! [200]
Kalkınız! Genişliği göklerle yer kadar olan [201] ve müttakîler [Allah'ın buyruklarını yerine getiren, yasakladıklarından sakınanlar] için hazırlanmış bulunan [202] Cennete!" [203] buyurunca, Umeyr b. Humam:
"Yâ Rasûlallah! Genişliği göklerle yer kadar olan Cennete hâ!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet!" buyurdu.
Umeyr b. Humam:
"Bak hele! Bak hele!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sana 'Bak hele! Bak hele!' dedirten şey nedir?" diye sordu.
Umeyr b. Humam:
"Hayır! Vallahi, yâ Rasûlallah! Cennet ehlinden olmamı ummaktan başka bir maksadım yok!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyleyse, sen onun ehlindensin!" buyurdu.
Bunun üzerine, Umeyr b. Humam, azık torbasından birkaç hurma çıkarıp yemeye başladı. Sonra da, kendi kendine:
"Eğer ben bu hurmaları yiyinceye kadar yaşayacaksam, bu gerçekten uzun bir yaşamdır!" diyerek hemen elindeki hurmaları attı, şehit oluncaya kadar müşriklerle çarpıştı. [204]
Allah ondan razı olsun! [205]

Yüce Allah'ın Mü'minlere Emir ve Tavsiyeleri

Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyurur:
"Ey iman edenler! Toplu bir halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı çevirmeyiniz (kaçmayınız)!
Tekrar çarpışmak için bir tarafa çekilenin, yahut diğer bir fırkaya ulaşıp mevki tutanın hali müstes¬na olmak üzere, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse, o muhakkak ki Allah'ın gazabına uğramıştır. Onun yurdu Cehennemdir. O ne kötü bir sonuçtur!" [206]
"Ey iman edenler! Bir düşman topluluğuna çattığınız zaman, sebat ediniz ve Allah'ı çok anınız ki, umduğunuza kavuşasınız!
Allah'a ve O'nun resûlüne itaat ediniz!
Birbirinizle çekişmeyiniz. Sonra, korku ile zaafa düşersiniz, rüzgârınız kesilir, elden gider.
Bir de, sabır ve sebat ediniz!
Çünkü, Allah sabreden, güçlüklere göğüs gerenlerle beraberdir.
Sizler, yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar, halkı Allah'ın yolundan men edenler gibi olmayınız!
Onlar ne yaparlarsa, Allah hepsini çepeçevre kuşatıcıdır!" [207]

Kutbe b. Âmir'in, Yere Attığı Taş Kaçmadıkça Savaştan Kaçmayacağını Söylemesi

Kutbe b. Amir, düşman saflarıyla İslâm safları arasına bir taş atarak: "Şu taş kaçmadıkça, ben de savaştan kaçmayacağım!" dedi. [208]

Müşriklerin Müslümanlar Karşısında Saf Bağlayıp Kılıçlarını Sıyırmaları

Kureyş müşrikleri, İslâm mücahidlerinin karşısında saf bağlayıp kılıçlarını sıyırdılar. Ebu Cehil, safta kısrağının üzerinde idi.
Başkumandan Utbe b. Rebia, kılıcını sıyırıp Ebu Cehil'in atının ayaklarına çarpınca, at arkasının üzerine çöktü!
Utbe b. Rebia, Ebu Cehil'e:
"İn! Bugün, binme günü değildir!
Senin bütün kavmin atlı değillerdir!" dedi.
Ebu Cehil atından hemen indi.
Utbe b. Rebia:
"Sabahleyin hangimizin kavmi için uğursuz olduğu belli olacak!" dedi. [209]

Müşriklerin Mekke'de ve Bedir'deki Duaları

Kureyş müşrikleri, Bedir'e çıkıp gelmeden önce, Mekke'de Kabe'nin örtüsüne yapışarak Allah'tan yandım istemişler
"Ey Allah! İki ordudan en azîzine, iki cemaattan en kıymetlisine, iki kabileden en hayırlısına yandım et!" diyenek dua etmişlendi. [210]
Kuneyş müşriki eni ve Müslümanlan Bedin'de birbirleriyle karşılaştı klanı zaman, Ebu Cehil de:
"Ey Allah'ım! Muhammed hısımlık ilişkilenini bize kestindi ve bize bilinmeyen binşeyle geldi.
Sabahleyin onu helak et!" dedi.
Kendisi aleyhinde ilk hüküm venen, kendisi oldu. [211]

Mücahidlere Meleklerin Yardıma Geldiklerinin Müjdelenişi

İslâm mücahidlerinin güçlü ve kalabalık düşman karşısında zayıf bir durumda bulundukları sırada Peygamberimiz Aleyhisselamı bürüyen vahiy hali açılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam, meleklerin yardıma geldiklerini mücahidlere müjdeledi. [212]
Önce, benzeri görülmedik bir rüzgâr geldi, sonra geçip gitti.
Arkasından, ikinci bir rüzgâr geldi. O da geçip gitti.
Daha sonra, üçüncü bir rüzgâr geldi.
Birinci rüzgârda, Cebrail Aleyhisselam 1000 melekle gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında yer aldı.
İkinci rüzgârda Mikâil Aleyhisselam 1000 melekle gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın sağında yer aldı.
Üçüncü rüzgârda İsrafil Aleyhisselam 1000 melekle gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın solunda yer aldı. [213]
Melekler başlarına beyaz sank sarmışlar, sarıklarının uçlarını arkalarına salmışlardı.
Cebrail Aleyhisselamın sarığı ise san idi. [214]
Meleklerin hepsi de kır atlı idiler.
Atlarının alınlarında, sarkan perçemleri vardı. [215]
Şeytanın Sürâka b. Cu'şum'un suretinde müşriklere görünüp [216] Kinane oğullarının da kendilerine yardım için arkalarından gelmekte olduklarını söylediği [217] ve Müslümanların az ve zayıf olduklarını da haber verdiği ve "Bugün, halktan, sizi yenebilecek yok!" diyerek cesaretlendirmeye çalıştığı sırada, melek ordularının Bedir'e geldiklerini görür görmez, iki ökçesinin üzerinde arkasına dönüp oradan kaçtığı rivayet edilir. [218]
Bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'de şu açıklama yapılır
"Hani, (müşriklerle) karşılaştığınız zaman, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözünde azaltıyordu.
Çünkü, Allah, işlenmesi gereken işi yerine getirecekti.
Bütün işler ancak Allah'a döndürülür." [219]
"Siz düşmandan (sayı ve teçhizatça) zayıf iken, Allah size Bedir'de kat'î bir zafer verdi.
Allah'tan sakınınız ki, şükretmiş olasınız.
O vakit, sen mü'minlere:
'İndirilen üç bin melekle Rabbinizin size imdad etmesi yetmez mi size?1 diyordun." [220]
"O zaman, şeytan da onların yaptıklarını süslüyor; 'Bugün, size insanlardan galebe edecek hiç kimse yok! Ben de sizin muhakkak ki yardımcınızım!1 diyordu.
Vaktâ ki, iki ordu (birbirine) göründü, şeytan onlara (müşriklere) 'Ben sizden uzağım! Gerçekten, ben, sizin göremeyeceğinizi görüyorum! Ben elbette Allahtan korkanm! Allah ukubetinde çok şiddetlidir!' diyerek iki ökçesi üzerinde arkasına dönüp kaçtı ." [221]

Meleklerin İslam Mücahidlerine Nasıl Yardım Ettikleri

Bedir savaşında; leğenlerin içine düşen ufak ve sert taşların çıkardıkları mâdenî sesler gibi, gökten yere sesler gelmeye başladı!
Bu sesler, müşriklerin önlerinde ve arkalarında çınlamakta, yüreklerini titretmekte idi. [222]
Abdullah b. Abbas'a, Gıfâr oğullarından bir zât şöyle anlatmıştır
"Amcamın oğlu ile gelip dağa çıkmıştık ki, dağın üzerinden Bedir görünüyordu.
O zaman, ikimiz de müşriktik.
Çarpışmada kimin yenileceğini gözetliyor,yenenlerle birlikte biz de yağmalayalım diye bekliyorduk.
Dağda bulunduğumuz sırada idi ki, bize yaklaşan bir bulutun içinde atların kişnemelerini işittik!
Ben, birisinin:
'Hayzum! İleri! [223] dediğini de işittim.
Amcamın oğlu, korkudan yüreğinin zarı yırtılıp, olduğu yerde oluverdi!
Ben de az kalsın ölecektim, kendimi zor tuttum !" [224]
Gıfârî, Bedir'de bulutun altındaki yere kadar gidip Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabını görmüş, fakat onların yanında buluttan işittiği şeylerden hiçbirini göremediğini söylemiştir. [225]
Bedir savaşında bulunanlardan Ebu Useyd Malik b. Rebia da:
"Eğer bugün Bedir'de olsaydım ve gözüm de yanımda görür halde bulunsaydı, ben size meleklerin çıkıp geldikleri dağ boğazını muhakkak gösterirdim! Bunda şek ve şüphe etmiyorum!" demiştir. [226]
İslâm mücahidlerine yardıma gelen melekleri, kaçan ve esir edilen müşriklerden görenler ve anla¬tanlar da vardır.
Huvaytıb b. Abduluzzâ der ki:
"Ben Bedir'de müşriklerle birlikte bulunmuş, ibret verici şeyler görmüş, melekleri görmüştüm ki, onlar gökle yer arasında Kureyşîleri öldürüyor, esir ediyorlardı . [227]
O zaman, kendi kendime:
'Bu adam [Muhammed Aleyhisselam] muhakkak Allah tarafından korunuyor!1 dedim. [228] Gördüğüm şeyleri hiç kimseye anmadım." [229]
Süheyl b. Amr da:
"Bedir günü, gökle yer arasında alaca atlar üzerinde ak benizli ve sarıklı adamlar gördüm ki, onlar bizleri öldürüyorlar ve esir ediyorlardı!" demiştir. [230]
Hakîm b. Hizam da; Bedir günü, semadan ufku kaplayan alaca kilim gibi birşeyin vadiye düştüğünü ve dikkat edince, vadide siyah karınca seli gibi meleklerin aktığını gördüklerini ve bunun da gökten Muhammed Aleyhisselamın desteklendiğini gösteren birşey olduğunun kalbine doğduğunu söylemiştir. [231]
Ebu Davud el-Mâzinf der ki:
"Bedir gününde, müşriklerden bir adamı, vurup öldüreyim diye takip ettim.
Kılıcım daha onun başına erişmeden, başının yere düştüğünü gördüm!
Anladım ki; onu benden başkası öldürdü!" [232]
Sehl b. Huneyf de:
"Bedir gününde, herhangi birimiz bir müşrikin başına kılıcımızı vuracağımız zaman, kılıcımız daha onun başına erişmeden, başının bedeninden yere düştüğünü görüyorduk!" demiştir. [233]
İbn Abbas'ın bildirdiğine göre; "O gün (Bedir günü), Müslümanlardan birzât, önündeki müşriklerden bir adamın arkasından koşarken, onun üzerinde birdenbire bir kırbaç darbesi işitti ve bir süvarinin de:
'İlerle ey Hayzum!' diye seslendiğini işitti.
Bir de önündeki müşrike bakınca, onun boylu boyunca yere serilmiş, bumunun berelenmiş, yüzünün-kırbacın vurduğu şekilde-yanlmiş olduğunu gördü!
Ensarî gelip hadiseyi Resûlullah Aleyhisselama anlattı.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Doğru söyledin! Bu, semadan gelen üçüncü imdaddandır!1 buyurdu." [234]
Sâib b. Ebi Hubeyş:
"Vallahi, beni halktan hiç kimse esir etmedi!" deyince, kendisine:
"Öyleyse seni kim esir etti?" diye sorulmuştu.
Sâib:
"Kureyşîler bozguna uğrayınca, ben de onlarla bozguna uğradım.
Uzun boylu, ak benizli, gökle yer arasında, kır at üzerinde bir adam yetişip beni bağladı.
Abdurrahman b. Avf gelip beni bağlı bulunca, Müslümanlara:
'Bu, kimin esiri!' diye seslendi.
Hiç kimse beni esir ettiğini söylemedi.
Nihayet beni Resûlullah Aleyhisselama kadar götürdüler.
Resûlullah Aleyhisselam, bana:
'Ey Ebu Hubeyş! Seni kim esir etti?' diye sordu.
'Bilmiyorum!' dedim. Gördüğümü söylemek istemedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Seni meleklerden şerefli bir melek esir etti!
Ey İbn Avf! Al git esirini!' buyurdu." [235]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Müşrikler Arasında Bulunan Bazı Kişilerin Öldürülmemesini
Tavsiye Buyuruşu

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Anladım ki, Hâşim oğullarından ve başkalarından bazı kişiler, Bedir'e zorlanarak çıkarılmışlardır. Bizim onlarla çarpışmamız gerekmez.
O halde, sizden her kim Hâşim oğullarından herhangi birisiyle karşılaşırsa, onu öldürmesin! Kim Ebu'l-Bahterî ile karşılaşırsa, onu öldürmesin! Kim Abbas b. Abdulmuttalib'le karşılaşırsa, onu öldürmesin! Çünkü, onlar ancak isteksiz olarak, zorlanarak Bedir'e çıkarılmışlardır" buyurdu. Bunun üzerine, Ebu Huzeyfe b. Utbe b. Rebia:
"Biz babalarımızı, oğullarımızı, kardeşlerimizi ve aşiretimizi öldüreceğiz de, Abbas'ı mı bıraka¬cağız?!
Vallahi, eğer onunla karşılaşırsam, muhakkak onun yüzüne kılıçla vuracağım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Huzeyfe'nin böyle söylediğini işitince, Hz. Ömer'e:
"Ey Hafsa'nın babası! Resûlullah'ın amcasının yüzüne kılıçla vurulur mu?!" buyurdu.
Hz. Ömer:
"Yâ Rasûlallah! Beni bırak, onun boynunu kılıçla vurayım?
Vallahi o münafıklık yapmıştır!" dedi.
Ebu Huzeyfe, ağzından çıkan bu sözünden hayatı boyunca korkmuş durmuş ve:
"Benim o günde söylemiş bulunduğum o sözden eman içinde değilim!
Ondan hâlâ korkup duruyorum!
Buna ancak şehitlik keffaret olabilir!" derdi.
Yemâme savaşında da şehit olup, muradına erdi. [236]
Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu'l-Bahterî'yi öldürmekten mücahidleri nehy buyurması da, Ebu'l-Bahterî'nin Mekke'de Peygamberimiz Aleyhisselamı çok savunan bir kişi olmaşırıdandı.
Kendisi Peygamberimiz Aleyhisselama hiç eziyet etmezdi. Peygamberimiz, ondan, hoşuna git¬meyen bir hareket görmemişti.
Ebu'l-Bahterî, Kureyş müşriklerinin Hâşim ve Muttalib oğulları aleyhinde yazdıkları Sahifeyi bozmak için ayaklanan kişilerdendi.
İslâm mücahidlerinden Mücezzer b. Ziyad, savaş meydanında Ebu'l-Bahterî'ye rastlayınca:
"Resûlullah Aleyhisselam seni öldürmekten bizi nehy buyurmuştur!" dedi.
Ebu'l-Bahterî'nin terkisinde Cünâde b. Müleyha adında bir binek arkadaşı bulunuyordu.
Ebu'l-Bahterî:
"Bu arkadaşım ne olacak?" diye sordu.
Mücezzer:
"Hayır! Vallahi, biz senin arkadaşını bırakacaklardan değiliz!
Resûlullah Aleyhisselam bize ancak bir tek senin hakkında emir verdi" dedi.
Ebu'l-Bahterî:
"Hayır! Vallahi, ölürsek, o ve ben birlikte ölürüz!
Ben binek arkadaşımı yaşamaya düşkünlüğümden dolayı bıraktığımı Mekke kadınlarına söylet¬mem!" dedi.
Mücezzer, Ebu'l-Bahterî'yi deveden indirip de o çarpışmaktan başkasına yanaşmadığı zaman, çarpıştılar ve Mücezzer onu vurup öldürdükten sonra Peygamberimiz Aleyhisselama geldi ve:
"Seni hak ile peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; onu esir edip sana getireyim diye çok uğraştım.
O ise yanaşmadı, ancak benimle çarpıştı. Ben de onunla çarpıştım ve kendisini öldürdüm!" dedi. [237]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Haris b. Âmirb. Nevfel hakkında da:
"Onu esir ediniz! Öldürmeyiniz! Çünkü, o Bedir'e gönülsüz olarak çıkarıldı" buyurmuştu.
Fakat, Hubeyb b. Yesaf, onu bilmeyerek öldürdü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun öldürüldüğünü haber alınca:
"Eğer ben onu öldürülmeden önce bulsaydım, kendisini kadınlarına bırakırdım!" buyurdu. [238]
Hz. Ali derki:
"Abbas b. Abdulmuttalib'i Ensardan kısacık boylu bir zât esir edip Resûlullah Aleyhisselamın yanı¬na getirince, Abbas:
'Yâ Rasûlallah! Vallahi beni bu adam esir etmedi.
Beni insanların en güzel yüzlüsü, başının saçı iki yana ayrılmış, kır bir ata binmiş, şu cemaat arasın¬da göremediğim bir kimse esir etti!' dedi.
Ensârî:
'Yâ Rasûlallah! Onu ben esir ettim!' diyerek ısrar edince, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
'Sesini çıkarma! Allah seni şerefli bir melekle destekledi!' buyurdu." [239]
Hz. Abbas'ı esir ettiğini söyleyen zât, Ensardan Ebu'l-Yeser Ka'b b. Amr olup, kendisi çelimsiz, kısa boylu idi.
Hz. Abbas ise gövdeli, iri yarı idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu'l-Yeser'e:
"Ey Ebu'l-Yeser! Abbas'ı sen nasıl esir edebildin!?" diye sordu.
Ebu'l-Yeser:
"Yâ Rasûlallah! Onu esir edebilmek için, ne bundan önce, ne de bundan sonra hiç görmediğim bir zât bana yardımda bulundu. Onun şekil ve şemaili şöyle şöyle idi!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen Abbas'ı esir alırken, Allah sana şerefli bir melekle yardım etmiş!" buyurdu. [240]
Ebu'l-Yeser Hz. Abbas'la karşılaştığı zaman, o, ayakta donmuş gibi duruyordu.
Ebu'l-Yeser, ona:
"Resûlullah Aleyhisselam seni öldürmekten bizi nehy buyurdu" deyince, Hz. Abbas "Bu, onun akra¬ba hakkını ilk gözetmesi, onlara ilk iyiliği değildir!" dedi. [241]

Harp Ateşini İlk Önce Âmir b. Hadramî'nin Tutuşturuşu

Harp ateşini müşriklerden ilk önce tutuşturan, Amir b. Hadramî oldu. [242] Ona, Hz. Ömer'in azadlısı Mihca1 b. Salih karşı çıktı. Âmir b. Hadramî onu şehit etti. [243]
Mihca'ın, kimin tarafından atıldığı bilinmeyen bir okla vurulup şehit edildiği de rivayet edilir. [244] Mihca1, Muhacir Müslümanların Bedir'de verdikleri ilk şehitti. [245]
Mihca1, Yemenli, [246] Âk b. Adnânîlerden bir köle olup, [247] sabah akşam Allah'ın rızasını ve cemâli¬ni uman ve En'am sûresinin 52. âyetinin nüzulüne sebep olan Müslümanlar arasında idi. [248] Allah ondan razı olsun!
Ensardan ilk şehid de Harise b. Sürâka olup, [249] havuzdan su içerken [250] Hibban b. Arika veya bir başkası tarafından [251] atılan bir okla boğazından vurularak [252] şehit edildi. [253]
Allah ondan razı olsun!
Harise b. Sürâka'nın annesi Ümmü'r-Rebi' Hatun, Peygamberimiz Aleyhisselama gelip: [254]
"Yâ Rasûlallah! Oğlum Harise Cennette ise, [255] hayra uğradı ise [256] sabreder, [257] Allah'ın nzasını dilerim. [258]
Eğer onun hakkında bundan başkası olursa, olanca gücümle [259] Allah'a yalvarır, yakarır, [260] hüngür hüngür ağlar dururum!" dedi. [261]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Hârise'nin annesi! Şu muhakkak ki, Cennet içinde Cennetler vardır! Senin oğlun Firdevs-i âlâ'ya ermiştir!" buyurdu.
Firdevs; Cennetin en üstün, en yüce yeridir. [262]
Bunun üzerine, Hârise'nin annesi gülerek dönüp giderken, kendi kendine:
"Bak hele! Bak hele senin şu yüce nasibine ey Harise!" diyordu. [263]

Utbe b. Rebia, Şeybe b. Rebia ve Velid b. Utbe b. Rebia'nın Meydana Çıkıp Çarpışmak İçin Er
Dilemeleri

Utbe b. Rebia çarpışmaya hazırlandığı zaman, Hakîm b. Hizam ona:
"Velid'in babası! Biraz bekle!
Yoksa, men ettiğin birşeyi ilk işleyen sen olursun!" dedi. [264]
Fakat, Utbe ve kardeşi Şeybe ve Utbe'nin oğlu Velid, Hz. Ali'nin dediği gibi, sadece Cahiliye guru¬ru ve gayretiyle meydana çıktılar ve:
"Bizimle çarpışacak kim var?" dediler. [265]
Onlara karşı, Ensar gençlerinden üçü;
Avf,
Muawiz, [266]
Muaz [267] ya da Abdullah b. Revana meydana çıktı. [268]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanlarla müşrikler arasındaki bu ilk savaşta, Ensarın müşrik¬lerle karşılaşmalarını istemiyordu. [269]
Kureyş müşrikleri, karşılarına çıkan Ensara:
"Siz, kimlersiniz?" diye sordular.
Ensar gençleri:
"Ensardanız!" dediler.
Müşrikler:
"Bizim sizinle bir işimiz yok!" dediler.
Onlardan birisi. [270] Utbe b. Rebia:
"Biz bunlarla çarpışmak istemiyoruz! [271]
Ey Muhammedi Sen kavmimizden, dengimiz olanları karşımıza çıkar! [272]
Biz, Abdulmuttalib oğullarından, amcalarımızın oğullarıyla çarpışacağız!" dedi . [273]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, saflarına dönmelerini Ensar gençlerine emir ve kendilerine dua ettikten sonra:
"Kalkınız ey Hâşim oğulları! Allah'ın nurunu, bâtıllanyla söndürmek için gelenlere karşı, hak yolun¬da çarpışınız-ki, zaten Allah peygamberinizi de bunun için göndermiş bulunuyor! [274]
Kalk ey Ubeyde b. Haris!
Kalk ey Hamza!
Kalk ey Ali!" buyurdu. [275]
Ubeyde b. Haris, Hz. Hamza ve Hz. Ali hemen kalkıp müşriklerin karşılarına vardıkları zaman, müşrikler:
"Siz, kimlersiniz? [276] Konuşunuz ki, sizi tanıyalım.
Eğer dengimiz iseniz, sizinle çarpışalım!" dediler. [277]
Ubeyde b. Haris:
"Ben, Ubeydeyim!"
Hz. Hamza:
"Ben, Hamzayım!"
Hz. Ali:
"Ben, Ali'yim!" dedi.
Bunun üzerine, Utbe b. Rebia:
"Değerli birer denklersiniz!" dedi. [278]
Kavmin en yaşlısı olan Ubeyde b. Haris, Utbe b. Rebia ile,
Hz. Hamza, Şeybe b. Rebia ile,
Hz. Ali de, Velid b. Utbe ile karşılaştı ve çarpıştı.
Hz. Hamza, Şeybe b. Rebiayı,
Hz. Ali de, Velid b. Utbe'yi öldürmekte gecikmedi.
Ubeyde b. Haris ile Utbe b. Rebia ise, karşılaştılar ve çarpıştılar.
İkisi de, ayakta duramayacak derecede birbirlerini yaraladılar.
Hz. Hamza ve Hz. Ali, kılıçlarıyla Utbe'nin üzerine yürüyüp, kendisinin ölümünü hızlandırdılar.
Ubeyde b. Hâris'i yüklenip, İslâm karargâhına getirdiler. [279]
Ubeyde'nin kesilen ayağının bileğinden kan ve ilikleri akmakta idi. [280]
Ubeyde b. Haris, o halinde yanağını Peygamberimiz Aleyhisselamın ayağının üzerine koyarak: [281]
"Yâ Rasûlalları! Ben şehit değil miyim?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet! Şehitsin!" buyurdu.
Ubeyde b. Haris:
"Vallahi, Ebu Talib sağ olsaydı, söylediği söze kendisinden ziyade benim lâyık olduğumu anlardı!" dedi ve Ebu Talib'in:
"Biz onun çevresinde, bize çoluklarımızı, çocuklarımızı unutturacak derecede çarpışıp yerlere ser-ilmedikçe, onu size teslim edeceğimizi mi sanıyorsunuz?" mealli beytini okudu. [282]
Ne mutlu o kişiye ki
Hayatının sonucunda
Bulur Şanlı Peygamberi
Kendisinin başucunda.
Ubeyde b. Haris, Bedirden dönülürken, [283] Safra'da vefat etti ve oraya gömüldü. [284]
Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam, Nâziye'de konakladığı ve ashabın:
"Biz, bir misk kokusu duyuyoruz!?" diyerek hayret ettikleri zaman:
"Duymanıza ne engel var? İşte, Ebu Muaviye'nin [Ubeyde b. Hâris'in] kabri oradadır!" buyurmuştur. [285]

Ebu Cehil'in Müşrikleri Müslümanlarla Çarpışmaya Kışkırtışı

Ebu Cehil; müşrikleri Müslümanlarla çarpışmaya kışkırtıyor ve:
"Sürâka b. Cu'şum'un ayrılıp yardımını kesmesi sizi aldatmasın!
O, ancak Muhammed'e ve ashabına vermiş olduğu sözün üzerinde durmuştur.
Kudeyd'e dönünce, onun kavmine ne yapacağımızı biliyoruz!
Utbe b. Rebia'nın, Şeybe b. Rebia'nın ve Velid b. Utbe'nin öldürülmeleri de, sizi korkutmasın!
Onlar çarpışacakları sırada acele ettiler, böbürlendiler.
Allah'a yemin ederim ki; bugün, Muhammed ve ashabını tutup urganlara bağlamadıkça dönmeye¬ceğiz!
Sizden her biriniz, onlardan birisini öldürebilirsiniz!
Fakat, onları öldürmeyiniz, yakalayınız!
Dinlerinden ayrılmak için yaptıkları şeylerin, atalarının yapageldikleri ibadetlerinden, Lât ve Uzzâ'dan yüz çevirmelerinin ne demek olduğunu onlara öğreteceğiz!" diyordu. [286]

Hz. Ebu Bekir'in Müşrikler Tarafından Çarpışmaya Çıkan Oğluna Kızıp Çarpışmaya Çıkmaktan
Alıkonuluşu

Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman, Kureyş müşriki eriyle birlikte Bedir'e gelmişti. [287] Kendisi, müşriklerin en cesaretlilerinden ve keskin ok atıcı lan ndandı. [288]
Abdurrahman, meydana çıkıp kendisiyle çarpışacak er dileyince, Hz. Ebu Bekir hemen ayağa kalk¬tı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Biz, senden yararlanıyoruz!" buyurarak, onun oğlu ile çarpışmasına müsaade etmedi. [289]
Hz. Ebu Bekir, oğlu Abdurrahman'a seslenerek:
"Ey habîs! Bana olan nisbetin nerede kaldı?!" dedi.
Abdurrahman:
"Aramızda; silahtan, uzun endamlı, hızlı koşan attan ve yolunu sapıtmış ak saçlı ihtiyarları öldüren keskin kılıçtan başka birşey kalmadı!" dedi. [290]

Müşriklerin Üzerine Kum Saçılıp Mücahidlerin Hücuma Kaldırılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; eline bir avuç kum alıp [291] Kureyş müşriklerine yöneldi ve:
"Kara olsun yüzleri!" [292]
Allah'ım! Onların kalblerine korku doldur! Ayaklarını, titret (tutmaz et!)" [293] diyerek elindeki kumu müşriklere doğru saçtı. [294]
Saçılan kumdan, yüzlerine, gözlerine dolmayan kimse kalmadı! [295] Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hep birden müşriklere hamle ediniz!" buyurup, İslâm mücahidlerini hücuma kaldırdı. [296]
Müşrikler, bozulmaya başladılar.
Yüce Allah; Kureyş müşriklerinin ulularından ve eşrafından öldürteceklerini öldürttü, esir ettirecek¬lerini de esir ettirdi. [297]
Bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:
"Hani, Rabbin, meleklere:
'Şüphesiz ki, Ben sizinle beraberim!
Haydi, iman edenlere sebat ilham ediniz!1 diye vahyediyordu.
'Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım.
Hemen vurunuz boyunlarının üzerine! Vurunuz onların her bir parmağına!1 buyuruyordu.
Bunun sebebi, şudur: Çünkü, onlar Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı koydular.
Kim Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı koyarsa, Allah'ın cezası, cidden çok çetindir." [298]
"Onları siz öldürmediniz! Fakat, Allah öldürdü onlan!
Attığın zaman da, sen atmadın, ancak Allah attı ve bunu, mü'minleri Kendi tarafından güzel bir nimet imtihanı ile denemek için yaptı.
Şüphesiz, Allah herşeyi işiten ve bilendir." [299]

Tarafların Çarpışmaya İsteklenmeleri

Müslümanlarla müşrikler karşılaştıkları zaman, Allah tarafından, mü'minler müşrikleri az, müşrikler de mü'minleri az ve zayıf görmüşler ve iki taraf da çarpışmaya ısınmış ve isteklenmişlerdi.
Bu husus, Kur'ârvı Kerîm'de şöyle açıklanır:
"Hani, karşılaştığınız zaman, Allah onları (müşrikleri) gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların göz¬lerinde azaltıyordu.
Çünkü, Allah, işlenmesi gereken işi yerine getirecekti.
Bütün işler Allah'a döndürülür." [300]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Cesaret ve Metaneti

Hz. Ali der ki:
"Bedir günü, savaş şiddetlendiği zaman, Resûlullah Aleyhisselama sığınmıştık. O gün, insanların en cesaretlisi ve en kahramanı o idi. Müşriklerin saflarına ondan daha yakın olan kimse yoktu!" [301]
"Bedir günü, biraz çarpıştıktan sonra;
'Ne yapıyor bir bakayım?1 diye acele Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldim.
Peygamberimiz Aleyhisselam, secdeye kapanmış, durmadan:
'Yâ H ayy yâ Kayyûm! Yâ Hayy yâ Kayyûm!' diyordu.
Çarpışmak için, savaş meydanına döndüm.
Resûlullahın yanına tekrar dönüp geldiğim zaman, o yine secdeye kapanmış, Yâ Hayy yâ Kayyûm!' diyordu. Sonra, tekrar çarpışmaya gittim. Tekrar dönüp geldiğim zaman, kendisi yine secdede bunu söylüyordu.
Yüce Allah, ona fetih ve zaferi ihsan etti." [302]

Ashabın Bedir'de Gösterdikleri Kahramanlıklardan Örnekler ve Ebu Cehil'in Öldürülüşü

Ümeyye b. Halef esir edildiği zaman, Abdurrahman b. Avf'a:
"Sizden, kendisine deve kuşu kanadıyla alâmetlenmiş olan o adam kimdir?" diye sormuştu.
Abdurrahman b. Avf:
"O, Hamza b. Abdulmuttalib'dir!" deyince, Ümeyye b. Halef:
"İşte, bize yapılanları, o yaptı!" dedi. [303]
Ebu Cehil'in mensup bulunduğu Manzum oğulları, birçok kimsenin öldürüldüğünü görünce:
"Ebu'l-Hakem b. Hişam'ın yanına yaklaşılamaz! Rebia'nın oğulları acele ettiler ve ölüp gittiler! Onlan, kabileleri koruyamadılar!" dediler ve Ebu Cehil'in etrafında deve sürüsü veya orman gibi oldular, onu ortalarına aldılar.
İçlerinden birisini Ebu Cehil'e benzetmeyi ve onun gibi giydirmeyi kararlaştırdılar. EbuKays b. Fâke b. Mugîreyi Ebu Cehil'e benzeterek giydirdiler.
Hz. Hamza, onun üzerine yürüdü ve:
"Al bunu da, Abdulmuttalib'in oğlundan, benden!" diyerek, Ebu Cehil'in gözleri önünde vurup öldürdü!
Hz. Ali de, Ebu Cehil gibi giydirilen Abdullah b. Münzir'in üzerine:
"Al bunu da, Abdulmuttalib'in oğullarından, benden!" diyerek, Ebu Cehil'in gözleri önünde öldürdü. Mahzum oğulları, Harmele b. Amfi Ebu Cehil gibi giydirdiler. Hz. Ali ona doğru vardı. Onun da işini bitirdi.
Bunun üzerine, Ebu Cehil ve adamları, Halid b. A'lem'i Ebu Cehil gibi giydirmek istedilerse de, Halid yanaşmadı, kaçındı. [304]
Hz. Ali'nin anlattığına göre; o gün, gündüz ilerleyince, Müslümanlarla müşriklerin saflan birbirine karıştı.
Kum tepesinin üzerinde müşriklerin birisiyle Sa'd b. Hayseme çarpışıyordu. Müşrik, nihayet Sa'd b. Hayseme'yi şehit etti.
Müşrik başına miğfer geçirmişti ve atlı idi.
Hemen attan indi.
Hz. Ali'yi tanıdı.
Hz. Ali ise onu tanıyamadı.
Müşrik:
"Ebu Talib'in oğlu! Çarpışmak için, gel!" dedi.
Hz. Ali onunla çarpışmaya niyetlenince, müşrik yüksekten aşağı inip Hz. Aliye doğru geldi.
Hz. Ali, orta boylu olduğu için, o da müşrikin yaptığı gibi yapmak istedi.
Müşrik:
"Ey Ebu Talib'in oğlu! Kaçıyor musun?" dedi.
Hz. Ali:
"Hayır! Senin yakınında yer alacağım!" dedi ve ayağını pekiştirdikten sonra, döndü.
Müşrik, yaklaşıp Hz. Ali'ye kılıçla vurdu.
Hz. Ali kalkanına siperlendi.
Müşrikin kılıcı kalkana saplanıp kaldı.
Vurma sırası Hz. Ali'ye gelince, onu omuzundan göğsüne doğru kılıçla çaldı. Zırhını enlemesine biçti!
Müşrik, titredi ve sarsıldı.
Hz. Ali, kılıcının onu öldürdüğünü sandı.
O sırada, arkasından bir kılıcın parladığını ve şakıdığını görünce, Hz. Ali başını eğdi.
Kılıcı parlatan:
"Al bunu da, ben Abdulmuttalib'in oğlundan!" derken, müşrikin kellesi miğferiyle birlikte yere yuvar¬landı!
Hz. Ali, dönüp arkasına baktığı zaman, Hz. Hamzayı gördü. [305]
Nevfel b. Huveylid, Müslümanlarla karşılaştığı zaman:
"Ey Kureyş cemaatı! Bugün, ululuk, yücelik günüdür!" diyerek haykırmaya başlayınca, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ım! Nevfel b. Huveylid'e karşı bana yardımcı ol, onun hakkından gel!" diyerek dua etmişti.
Nevfel b. Huveylid, Kureyş cemaatının dağılmaya başladığını görünce de; Ensar mücahidlerine seslendi:
"Kanlarımızı dökmekten, size ne fayda var? Sizin süte ihtiyacınız yok mu?" dedi.
Cebbar b. Sahr onu esir etti. Önüne düşürüp götürürken, Nevfel, Hz. Ali'nin kendisine doğru seğirterek geldiğini gördü ve:
"Ey Ensârî kardeş! Şu gelen, kimdir? Lât ve Uzzâ'ya and ederim ki; gördüğüm o adam beni öldürmek istiyor!" dedi.
Cebbar b. Sahr:
"O, Ali b. Ebi Talib'dir!" dedi.
Hz. Ali, yetişip onu kılıçla çaldı. Kılıç onun kalkanına battı.
Kılıcını kalkandan kurtardıktan sonra, vurup bacaklarını zırhıyla birlikte kesti. Sonra da, başını gövdesinden ayırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nevfel b. Huveylid hakkında kimde bilgi var?" diye sorunca, Hz. Ali "Ben onu öldürdüm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allâhu ekber!" diyerek tekbir getirdi ve:
"Allah, onun hakkındaki duamı kabul buyurdu" dedi. [306]
Hz. Ömer der ki:
"Bedir günü, Âs b. Saîd b.Âs'ı, arslan gibi topraklan yırtıp saçarken gördüm. [307] Öküzün boynuzu ile kaşındığı, kazındığı gibi kaşınıyor, kazınıyordu. Ben ondan uzak durdum. Amcasının oğlu [308] Ali b. Ebi Talib, üzerine yürüyüp [309] onu öldürdü!" [310]
Hz. Ali, Bedir'de müşriklerin başlarını vurup vurup düşürüyordu. [311]
Ebu Cehil; uzun kuyruklu bir at üzerinde bulunuyor, [312] müşriklerin ordusu içinde, recezler söyley¬erek, kendisinden hiçbir savaşta öç alınamayacağını iddia edip, "Beni anam bu gibi işler için doğurdu!" diyerek övünüp duruyordu. [313]
Abdurrahman b. Avf der ki:
"Bedir günü, sağıma soluma baktım, gördüm ki; Ensar gençlerinden, çok genç ikisinin arasındayım.
Ben ise, onlardan daha güçlü olanlar arasında bulunmak isterdim.
Onlardan biri bana:
'Ey amca! Sen Ebu Cehil'i tanır mısın?' diye sordu.
Ben de:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI   İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 5:47 pm

'Evet! Tanınm! Senin ona ne hacetin var ey kardeşimin oğlu?' dedim.
Genç:
'Haber aldım ki; o, Resûlullah Aleyhisselama sövermiş!?
Varlığım Kudret Elinde olan Allah'a yemin ederim ki; ben onu bir görecek olursam, ikimizden, eceli gelen ölmedikçe, şahsım onun şahsından ayrılmayacaktır!' dedi.
Gencin bu sözüne şaştım.
Öbür genç de, berikinin söylediği gibi söyledi.
Çok geçmeden, Ebu Cehil'i halkın arasında dönüp dururken gördüm ve:
'Görüyor musunuz? İşte, sorduğunuz adam!' dedim.
Gençler hemen kılıçlarını sıyırdılar. Ebu Cehil'e doğru seğirtip gittiler ve onu kılıçtan geçirdiler.
Bu gençler, Muaz b. Afra' ile Muaz b. Amr b. Cemuh idi." [314]
Ebu Cehil ile ilk karşılaşan, Muaz b. Amr b. Cemuh oldu. [315]
Muaz b. Amr b. Cemuh der ki:
"Ben kavimden işitmiştim. [316] Onlar:
'Ebu'l-Hakem [Ebu Cehil] orman içindedir! Hiç kimse ona erişemez! Ona yol bulamaz!' diyor¬lardı. [317]
O, orman içinde korunmaya alınmış gibi idi. [318]
Kureyş müşriklerinin onun hakkında söylediklerini işittiğim zaman, [319] onu kendime hedef yaptım, ona doğru
vardım. Fırsat bulunca, ona saldırdım.
Kılıcımla bir darbe indirip, ayağını baldırının yarısından uçundum!
Vallahi, düştüğü zaman, onu, yem için hurma çekirdeği ufaltan değirmenin altına giden hurma çekirdeklerinin o değirmende döğülürken sıçramasına benzettim.
Onun oğlu İkrime de, bana, omuzumun üzerinden kılıçla vurup kolumu kesti.
Elim, yanımdan, derime asılı kaldı!
Bunun üzerine, çarpışmak bana zor ve çetin geldi.
Gün boyunca, elim arkamda sürünür olduğu halde, savaşmaya devam ettim.
Beni rahatsız edince de, üzerine ayağımla bastım, onu koparıp attım! [320]
Sonra, her yere sığınmaya çalıştığı sırada İkrimeye rastladım.
Eğer kolum yanımda (yerinde) olsaydı, o gün, muhakkak onu öldürmeyi arzu ederdim!" [321]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Acaba Ebu Cehil ne yapıyor? Kim gidip bir bakar?" buyurdu. [322]
Ebu Cehil'in ölüler arasında araştırılmasını emretti. [323]
Bunun üzerine, Abdullah b. Mes'ud onu aramaya gitti ve buldu.
"Â! Ebu Cehil! Sensin hâ!" dedi ve onun sakalından tuttu. [324]
Abdullah b. Mes'ud der ki:
"Ben onu son dakikalarını yaşadığı sırada buldum ve tanıdım, boynuna ayağımla bastım ve:
'Ey Allah düşmanı! Allah seni zelil ve hakîr kıldı, değil mi?1 dedim. O, 'Allah beni ne ile zelil ve hakîr kıldı? Kavminin öldürdüğü adamdan, benden daha üstün kim var? Ey koyun çobancığı! Sen çetin ve erişilmesi çok güç olan bir yere çıkmışsın! Sen onu bırak da, bana haber ver ki, bugün devran kimindir?' dedi.
'Allah'ın ve Resûlullahındır!' dedim. [325]
Kendisine 'Seni öldüreceğim!' dediğim zaman, bana:
'Efendisini öldüren ilk köle sen değilsin!
Benim için en ağır gelen şey, beni senin, [326] çiftçilerin [Medinelilerin] öldürüp [327] Mutayyibîn'den veya Ah lâftan bir adamın [328] öldürmüş olmamasıdır!' dedi. [329]
Ebu Cehil'in yanında iyi bir kılıç vardı.
Benim yanımdaki kılıç ise, eski ve işe yaramaz bir kılıçtı.
Kendi kılıcımla onun başını kesemeyince, elime Ebu Cehil'in kılıcını aldım. Kendisini kendi kılıcıyla öldürdükten sonra, Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım:
'Ebu Cehil'i öldürdüm!' dedim.
'Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına, doğru mu?' diyerek bana üç kere yemin ettirdi. [330] Secdeye kapandı. [331] Allah'a hamd ü sena etti. [332] 'Allâhu ekber!' diyerek tekbir getirdikten sonra:
'Hamdolsun O Allah'a ki, va'dini doğruladı, kuluna yardım etti. Toplanan toplulukları, tek başına, hezimete, bozguna uğrattı' dedi. [333]
Ebu Cehil için de:
'Bu, bu ümmetin Firavunu idi' buyurdu." [334]
Abdulkays kabilesinden Ma'bed b. Vehb de, Bedir savaşında, iki elinde iki kılıç kullanarak çarpışmıştır. [335]
Peygamberimiz Aleyhisselam, gerek Ma'bed'i ve gerek Abdulkays kabilesinin öteki yiğitlerini: "Onlar, Allah'ın yeryüzündeki arslanlarıdır!" diyerek tebrik ve takdir buyurmuştur. [336]
Abdullah b. Mes'ud:
"Bedir günü, çarpışırken, Sa'd b. Ebi Vakkas'ı gördüm.
Piyadeler arasında atlı gibi çarpışmakta idi!" demiştir. [337]
Zübeyr b. Avvam derki:
"Bedir günü, ben, Ubeyde b. Saîd b. Âs'la karşılaştım.
O, baştan ayağa kadar zırha bürünmüş, gözlerinden başka bir yeri görünmez halde, at üzerinde bulunuyordu.
Büyük karınlı olduğu için, kendisine 'Ebu Zâtülkiriş' denilirdi.
'Ben, Ebu Zâtülkiriş'im! Ben, Ebu Zâtülkiriş'im!' diyerek, herkese meydan okuyordu.
Elimdekimi mızrağımı, hemen onun gözüne sapladım, yıkılıp öldü! Ayağımı yanağına bastım, mızrağımı olanca gücümle çekip çıkardım. Fakat, mızrağımın iki tarafı eğilmişti." [338]
Ükkâşe b. Mıhsan'ın, Bedir savaşı gününde, elindeki kılıcı kırılmıştı. Peygamberimiz Aleyhisselam ona ağaç dallarından bir dal verip:
"Ey Ükkâşe! Çarpış bununla!" buyurdu.
Ükkâşe o dalı alıp salladığı zaman, dal, elinde uzun boylu, dayanıklı, parlak bir kılıç oluverdi! Ükkâşe; Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte bulunduğu bütün savaşlarda bu kılıcı kullandı. Avn diye anılan bu kılıç, hayatı boyunca, kendisinin yanında kaldı. [339]
Müşriklerden Âsim b. Ebi Avf:
"Ey Kureyş cemaatı! Akrabalık haklarını gözetmeyen, topluluğunuzu dağıtan, bilinmeyen şeyi size getiren Muhammed'le çarpışınız! O kurtulursa, ben kurtulmayayım!" diyerek haykırırken, Ebu Dücâne Simâkb. Hareşe ile karşılaştılar ve çarpıştılar.
Ebu Dücâne onu bir vuruşta öldürdü.
Üzerindeki silahını, ötesini berisini almaya durunca, Hz. Ömer üzerlerine geldi:
"Bırak şimdi onun ötesini berisini! Biz daha düşmanla uğraşıp duruyoruz..." dedi.
O sırada, müşriklerden Ma'bed b. Vehb [340] gelerek Ebû Dücâne'ye arkasından kılıçla bir darbe indir¬di.
Ebu Dücâne, deve çöker gibi, yere çöktü!
Hemen kalkıp, ona kılıç vurmaya başladı. Fakat onu öldüremedi.
Ma'bed, önünde göremediği bir çukura düşünce, Ebu Dücâne onun üzerine çöktü ve başını kesti. [341]

Ümeyye b. Halef'in Esir Edilişi ve Öldürülüşü

Abdurrahman b. Avf der ki:
"Ümeyye b. Halef, [342] Mekke'de, [343] Cahiliye devrinde [344] dostumdu.
İsmim de, Abdi Amr idi. [345]
İslâmiyet geldiği, [346] Müslüman olduğum zaman, Abdurrahman olarak isimlendim. [347]
Bizim Mekke'de bulunduğumuz sırada, o bana rastlarve:
'Ey Abdi Amr! Babanın seni isimlendirdiği bir isimden yüz mü çevirdin?!' der, ben de kendisine:
'Evet! [348] Allah beni İslâmiyete erdirdi. Abdurrahman olarak isimlendim [349] derdim.
O da:
'Ben Rahman'ı tanımıyorum! [350] Yemâme'deki Müseylime de Rahman adıyla adlanmışür. Ben seni bu adla çağırmam. [351]
Sen aramızda bundan başka bir isim kullan ki, ben seni onunla çağırayım.
Seni ilk isminle çağırdığım zaman, bana cevap vermiyorsun. Ben de seni bilmediğim birşeyle çağıramam!1 derdi.
Gerçekten de, beni 'Ey Abdi Amr!' diye çağırdığı zaman, ona cevap vermezdim.
Kendisine:
'Ey Ali'nin babası! Dilediğini yap!' dedim.
Bunun üzerine, o bana:
'Sen, Abdulilâh'sın!' dedi.
Ona:
'Evet!' dedim.
Rastladıkça, bana 'Ey Abdulilâh!' dediği zaman ona cevap verir ve kendisiyle konuşurdum.
Bedir gününde, ona rastladım:
Oğlu Ali b. Ümeyye'nin elinden tutmuş, duruyordu.
Ben de, savaşta ele geçirdiğim birtakım zırhları yanımda taşıyordum.
Ümeyye b. Halef, beni görünce: [352]
'Ey Abdi Amr!' diye seslendi.
Kendisine cevap vermedim.
Bunun üzerine, bana:
'Ey Abdulilâh!1 diye seslendi.
'Evet!' dedim. [353]
Ümeyye b. Halef, bana:
'Senin bende alacak birşeyin yok mudur?
Ben senin yanındaki zırhlardan daha hayırlı değil miyim?!1 dedi.
Ona:
'Evet! Öyledir!' dedim.
Ellerimden zırhları atıp onun ve oğlunun ellerinden tuttum.
Ümeyye b. Halef:
'Doğrusu, ben bugünkü gibisini şimdiye kadar hiç görmemişimdir! [354] Sizin süte ihtiyacınız yok mudur?1 dedi. [355]
Ümeyye b. Halef, bu sözüyle, 'Beni kim esir ederse, ona fidye (kurtulmalık akçesi) olarak bol sütlü deve veririm' demek istemişti. [356]
Ben; Ümeyye b. Halef ile onun oğlu arasında, onların ellerinden tutmuş olduğum halde giderken, Ümeyye b. Halef, bana:
'Ey Abdulilâh! Sizden [357] göğsünde deve kuşu kanadıyla alâmetlenmiş olan o adam kimdir?1 diye sordu.
Ona:
'O, Hamza b. Abdulmuttalib'dir!1 dedim.
İşte, bizim başımıza bütün bu işleri getirmiş olan odur!1 dedi. [358]
Vallahi, ben onlan önlerine düşüp götürüyordum ki, Bilal onu benimle birlikte gördü.
Ümeyye b. Halef Mekke'de ona İslâm'ı bırakması için işkence yapar, onu Mekke'nin güneşten kızmış kumluğuna yatırarak büyük bir kaya parçası getirip onun göğsünün üzerine konulmasını emred¬er, sonra da:
'Ya işte böylece devam edersin, ya da Muhammed'in dininden ayrılırsın!' derdi.
Bilal ise, bu işkencelere karşı:
'Allah birdir! Allah birdir! [Ehad! Ehad!]1 demekten geri durmazdı.
Bilal, onu görür görmez:
'Küfrün başı Ümeyye b. Halef ha!
O kurtulursa, ben kurtulmam!1 dedi.
Ona:
'Ey Bilal! O şimdi benim esirimdir!1 dedim.
Bilal:
'O kurtulursa, ben kurtulmam!' dedi.
Bilal'e:
'Beni dinlemiyor musun, ey karanın oğlu!1 dedimse de, o:
'Eğer o kurtulursa, ben kurtulmam!1 dedi ve sesinin çıkabildiği kadar:
'Ey Allah'ın Ensarı! İşte, küfrün başı Ümeyye b. Halef!
O kurtulursa, ben kurtulmam!1 diyerek bağırmaya başladı.
Birden, bizi kuşattılar, bilezik gibi halka içine aldılar.
Ben ise, onu korumaya ve savunmaya çalışıyordum.
İçlerinden bir adam, kılıcını sıyırdı.
Ümeyye'nin oğlunu, ayağından vurup yere düşürdü.
Ümeyye ise, şimdiye kadar bir benzerini daha işitmediğim bir çığlık kopardı.
Ona:
'Artık sen kendini kurtar! Senin için kurtuluş yoktur! Vallahi, ben senden hiçbir şeyi gideremem!1 dedim.
Ümeyye b. Halef ile oğlunu kılıçtan geçirdiler, işlerini bitirdiler.
Allah Bilal'e rahmet etsin ki, onun yüzünden hem zırhlarım elimden gitti, hem esirleri m !" [359]
Abdurrahman b. Avf'in Ümeyye b. Halefe göstermek istediği vefakârlık, aralarındaki yazılı bir sözleşmeden ileri geliyordu.
Bu sözleşmeye göre:
Abdurrahman b. Avf'm Mekke'deki mallarını ve akrabalarını korumayı Ümeyye b. Halef,
Ümeyye b. Halefin Medine'deki mallarını ve akrabalarını korumayı da Abdurrahman b. Avf üzerine almış bulunuyordu. [360]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kureyş Müşriklerinin Bozulup Kaçacakları Hakkındaki Âyeti
Okuyarak Çadırından Çıkışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, zırh gömleğini üzerine giyinmiş olduğu halde çadırından dışarı çıkarken, Kamer sûresinin:
"Yakında o cemaat bozguna uğrayacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar!" mealli 45. âyetini oku¬muştu. [361]
Bu âyet Mekke'de nazil olmuştur. [362]
Hz. Ömer der ki:
"Bu âyet nazil olduğu zaman, kendi kendime:
'Acaba hangi cemaat bozguna uğratılacak? Kime galebe çalınacak ola?!1 demiştim.
Bedir günü gelip de Resûlullah Aleyhisselamın zırhını giyinmiş olduğu halde bu âyeti okuduğunu görünce, anladım ki, Yüce Allah meğer Kureyş müşriklerini bozguna uğratacakmış!' dedim. [363]
Bu âyetin tefsirini o gün öğrendim!" [364]

Müşriklerin Öldürülmeyip Esir Edilmelerinden Sa'd b. Muaz'ın Hoşnutsuzluk Göstermesi

Müşrikler bozguna uğradığı zaman, Müslümanlardan bir kısmı müşrikleri takip ve esir ediyor, bir kısmı da ganimet mallarını topluyordu. [365]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'ın yüzünde, halkın yaptıkları şeyden (müşrikleri öldürmeyip esir etmelerinden) hoşnutsuzluk gösterdiğini gördü.
Ona:
"Vallahi, ey Sa'd! Halkın yaptığı şeyden hoşlanmıyor gibisin?" buyurdu.
Sa'd b. Muaz:
"Evet! Vallahi yâ Rasûlallah! Bu, Allah'ın Kureyş müşriklerinin başına getirdiği ilk musibetti. Bence onları öldürmek sağ bırakmaktan daha makbuldür!" dedi. [366]

Bedir Savaşında Öldürülen ve Esir Edilen Müşriklerin Sayısı

Bedir savaşında Kuneyş müşriklerinden 70 kişi öldürüldü ve bir o kadar da esir edildi. [367] Ebu Cehil, öldürülen müşriklerin altmışdokuzuncusu idi. [368]

Müşrik Ölülerinden Yirmidördünün Bedir'deki Pis Bir Kuyuya Atılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; Kureyş müşriklerinin ulularından yirmidört kişinin cesetlerinin birara-da kaldırılmasını emir buyurdu da, onlar Bedir kuyularından pis bir kuyuya atıldılar. Böylece, pis kuyu yeni pislikleri de içine almış oldu. [369]

Babasının Cesedi Kuyuya Atılırken Ebu Huzeyfe'nin Üzüntü Duyuşu ve Üzülmesinin Sebebi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Huzeyfe'nin babası Utbe'nin cesedi sürünüp kuyuya atılırken, Ebu Huzeyfe'nin üzüldüğünü ve yüzünün renginin değiştiğini görünce:
"Ey Ebu Huzeyfe! Galiba, babanın durumundan dolayı kalbine birşeyler girdi?" buyurdu.
Ebu Huzeyfe:
"Hayır! Vallahi, yâ Rasûlallah! Bana ne babamdan, ne de onun vurulup düşeceği yerden dolayı bir şüphe gelmiştir.
Fakat, ben babamda bulunduğunu bildiğim isabetli görüşlülük, usluluk ve faziletin kendisini er geç İslâmiyete kılavuz I a maya yeteceğini sanmakta ve ummakta idim.
Onun uğradığı musibeti görünce, küfür üzerine ölüp gittiğini düşündüm, bu bana üzüntü verdi" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Huzeyfe için hayırla dua etti ve hayır diledi. [370]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bedir Kuyusuna Cesetleri Atılan Müşriklere Hitabı

Düşman bir kavme galip olduğu zaman, oranın açık bir sahasında üç gün kalmak Peygamberimiz Aleyhisselamın âdeti idi.
Bedir savaşının üçüncü günü olunca da, Peygamberimiz Aleyhisselam devesinin getirilmesini emir buyurdu. Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı. Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, yaya olarak yürümeye başladı.
Ashabı da, kendisinin ardı sıra yürüdüler ve birbirlerine:
"Herhalde, Resûlullah Aleyhisselam bir iş için gidiyor, sanırız" dediler.
Nihayet, Peygamberimiz Aleyhisselam, müşriklerden öldürülenlerin atıldığı kuyunun bir tarafında durdu ve onlara:
"Ey filanın oğlu filan! Ey filanın oğlu filan! [371]
EyUtbe b. Rebia!
Ey Şeybe b. Rebia!
Ey Ümeyye b. Halef!
Ey Ebu Cehil b. Hişam!...' diye isimlerini birer birer sayarak seslendi [372] ve:
"Siz Allah'a ve Resûlullaha itaat etmiş olsaydınız, itaatiniz sizi sevindirir mi idi? (Elbette sevindirir¬di.) [373]
Peygamberine en kötü davranan peygamber aşireti siz oldunuz:
Siz beni yalanladınız, başka insanlar ise beni doğruladılar!
Siz beni yurdumdan çıkardınız, başka insanlar ise beni barındırdılar!
Siz benimle çarpıştınız, başka insanlar ise bana yardım ettiler! [374]
Allah'ın ve Resûlünün, [375] Rabbinizin [376] size va'd ettiği şeyi siz hak ve gerçek buldunuz mu? [377] Bulmuş bulunuyorsunuz, değil mi? [378] Ben, Rabbimin bana va'd ettiği şeyi hak ve gerçek buldum ! [379]
Biz, Rabbimizin bize va'd ettiği şeyi hak ve gerçek bulduk!" buyurdu. [380]
Hz. Ömer [381] ve bazı sahabiler: [382]
"Ya Rasûlallah! Ölmüş, [383] ruhsuz cesetlere, [384] ölmüş. [385] kokmuş bir hale gelmiş [386] bir toplu¬luğa mı sesleniyorsun?! [387] Onlarla mı konuşuyorsun?!" [388] dediler.
Hz. Ömer:
"Yâ Rasûlallah! Onlar senin sözlerini nasıl işitsinler, sana nasıl cevap versinler ki, hepsi leş olmuşlar?!" dedi. [389]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nefsim, [390] Muhammed'in nefsi [391] Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; [392] benim söylediklerimi, siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz! [393] Fakat, onlar cevap vermeye kadir olamazlar! [394]
Onlar, Rablerinin kendilerine va'd ettiği akıbetin hak ve gerçek olduğunu öğrenmiş bulunuyorlar!" buyurdu. [395]

Toplanan Ganimetler Hakkında Mücahidler Arasında Çıkan Anlaşmazlığın Giderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; mücahidlerin karargâhta topladıkları malların biraraya getirilmesini emretti.
Mücahidler, bunun üzerinde anlaşmazlığa düştüler.
O malları toplayanlar
"Onlar bizimdir!" dediler.
Düşmanla savaşanlar, onları kovalayanlar:
"Vallahi, biz olmasaydık, siz o ganimetleri elde edemezdiniz! Kureyş müşriklerini oyalayıp sizin onu toplamanıza imkân veren biziz!" dediler.
Müşriklerin arkadan gelmesinden korkarak Resûlullah Aleyhisselamı koruyanlar da:
"Vallahi, siz bizden daha fazla hak sahibi değilsiniz! Allah onları bize yendirdiği zaman, biz de düş¬man öldürmesini ve o malları koruyan kimse bulunmadığı zaman onu almasını biliyorduk. Fakat, biz düş¬manın Resûlullah Aleyhisselama saldımnasından korktuk da, onun önünde durduk. O halde, siz o mal¬lara bizden daha müstahak değilsiniz!" dediler. [396]
Ubâde b. Sâmit der ki:
"Bedir ashabı olarak ganimet üzerinde anlaşmazlığa düştüğümüz ve onda ahlâkımızın kötüleştiği sırada, Enfâl sûresi hakkımızda nazil oldu.
Böylece, Allah o ganimetleri ellerimizden çıkarttı ve onu Resûlünün eline verdi.
Resûlullah Aleyhisselam da, onu Müslümanlar arasında eşit olarak bölüştürdü." [397]
Savaşta büyük yararlılık ve kahramanlık gösterenler, kendilerine, zayıf Müslümanlardan farklı bir hisse verileceğini sanıyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam ganimetlerin eşit olarak bölüştürülmesini emir buyurunca, Sa'd b. Ebi Vakkas:
"Yâ Rasûlallah! Zayıfların koruyucuları olan süvarilere de, zayıflar gibi mi hisse vereceksin?!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Anan ağlasın [398] Sa'd'ın anasının oğlu! [399] Sizler, yardıma ve rızka, zayıflarınız yüzünden nail olmuyor musunuz?!" buyurdu. [400]
Müslümanların bu hususta Allahtan korkmaları. Allah'a ve Resûlüne itaatleri, aralarını düzeltti. [401]

Cebrail Aleyhisselamın Peygamberimiz Aleyhisselamdan Müsaade Alıp Bedir'den Ayrılışı

Bedir'de savaş sona erince, Cebrail Aleyhisselaım, kısrak üzerinde, zırhlı, mızraklı olduğu halde Gubar seniyesinde görünüp:
"Ey Muhammedi Rabbin olan Yüce Allah beni sana gönderdi.
Sen razı oluncaya kadar senden ayrılmamamı da, bana emir buyurdu. Razı oldun mu?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet! Razı oldum!" buyurunca, Cebrail Aleyhisselam dönüp gitti. [402]

Bedir Şehitleri

Bedir savaşında, altısı Muhacirlerden, sekizi de Ensardan olmak üzere 14 şehit verildi.

Muhacirlerden olan şehitler
1- Ubeyde b. Haris,
2- Umeyr b. Ebi Vakkas,
3- Züşşimaleyn b. Abdi Amr,
4- Âkil b. Bükeyr,
5- Mihca',
6- Safvan b. Beyzâ.
Ensardan olan şehitler
1- Sa'd b. Hayseme,
2- Mübeşşir b. Abdulmünzir,
3- Yezid b. Haris,
4- Umeyr b. Humam,
5- Râfib. Mualla,
6- Harise b. Sürâka,
7- Avf b. Haris,
8- Muavviz b. Hâris. [403]

Bedir'den Ayrılıp Üseyl Vadisinde Gecelenişi ve Zekvan'ın Gece Bekçiliği Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; ganimet mallarının toplanıp taşınmasına Abdullah b. Ka'b'ı memur edip, [404] kendisine Ashabdan birisinin de yardımcı olmasını emir buyurdu. [405]
İkindi namazını Bedir'de kıldıktan sonra hareket edip Üseyl'e varıldı ve orada kalındı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Geceleyin bizi koruyacak (bekleyecek) kim var?" diye sordu.
Herkes sustu.
Hemen, bir adam ayağa kalktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
O:
"Zekvan b. Abdi Kays!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Otur!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bizi geceleyin koruyacak (bekleyecek) başka kim var?" diye tekrar sordu.
Bir adam ayağa kalktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
O:
"İbn Kays!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da:
"Otur!" buyurdu.
Bir müddet bekledikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam sorusunu tekrarladı.
Yine, bir adam ayağa kalktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
Adam:
"Ebû Sebu1 (Ebû Süba1)!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da:
"Otur!" buyurdu.
Bir müddet sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Üçünüz de kalkınız!" buyurdu.
Zekvan b. Abdi Kays yalnız başına ayağa kalkınca, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öteki arkadaşların nerededir?" diye sordu.
Zekvan b. Abdi Kays:
"Yâ Rasûlalları! Bu gece senin bütün sorularını cevaplayan ben idim!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Allah da seni korusun!" diye dua buyurdu.
Zekvan b. Abdi Kays, böylece gece bekçiliği yaptı. [406]
Allah ondan razı olsun! [407]

Seyer'de Durulup Ganimet Mallarının Mücahidlere Bölüştürülmesi

Peygamberimiz Aleyhisselam; ganimet malları ve esirlerle birlikte Medine'ye doğru ilerleyerek Safra boğazından çıkınca, boğazla Naziye arasındaki Seyerdiye anılan otlak yerde konakladı.
Allah'ın müşriklerden Müslümanlara kazandırdığı harp ganimet mallarını orada mücahidlere bölüştürdü. [408]
Harp ganimet mallan şunlardı:
1- 150 adet deve,
2- 10 at (Belâzurî'ye göre 30 at),
3- Çok miktarda kırmızı kadife,
4- Çok miktarda harp âlet ve edevatı,
5- Sahtiyan,
6- Ev eşyası,
7- Giysiler...
Peygamberimiz Aleyhisselam, ganimet malları arasından Ebu Cehil'in devesini, safiyy (başkuman¬dan hakkı) olarak aldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu deve üzerinde, Hudeybiye umresine kadar, savaşa çıkardı.
Hudeybiye umresinde, ona, kurbanlık olmak üzere nişan vurmuştu. Müşrikler o zaman 100 deve verip onu almak istedilerse de, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer kurbanlık diye ayırmamış, anmamış olsaydık, dileğinizi yerine getirirdim" buyurmuştur.
Ganimet malları 317 hisseye ayrıldı.
İzinli veya vazifeli bulunan 8 kişi ile Bedir'de şehit düşenler de hisseye katıldılar.
Mücahidlerden kimine bir deve ile birlikte ev eşyası,
Kimine iki deve,
Kimine sahtiyan vesaire düştü. [409]
Münebbih b. Haccac'ın kılıcı Zülfikâr da Peygamberimiz Aleyhisselama düştü. [410]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Bedir savaşına ya Sa'd b. Ubâde'nin hediye ettiği kılıçla, ya da kılıçsız olarak çıkmıştı. [411]

Nadr b. Hâris'in Boynunun Vuruluşu

Kureyş müşriklerinden esir edilmiş olanlar, Üseyl'de Peygamberimiz Aleyhisselama arzedilmislerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Nadr b. Hâris'i görünce, ona uzun uzun baktı.
Nadr, yanındaki adama:
"Muhammed vallahi beni öldürecek! O, bana, öldürecek gibi baktı!" dedi.
Yanındaki adam:
"Vallahi, korktuğun için, sana öyle geliyor!" dedi.
Nadr, Mus'ab b. Umeyr'e:
"Ey Mus'ab! Sen bana akrabalık yönünden bunlardan daha yakınsın.
Arkadaşlarım hakkında ne yaparsa, bana da öyle yapması için, sahibine söyle!
Vallahi, sen benim dediğimi yapmazsan, o beni öldürür!" dedi.
Mus'ab:
"Allah'ın Kitabında zikredildiği üzere, şöyle şöyle söyleyen; Peygamberine de şöyle şöyle söyleyen sen değil miydin?" dedi.
Nadr b. Haris, Mus'ab b. Umeyr'in söylediklerini duymazdan gelerek:
"Bana arkadaşlarım gibi muamele yapsın!
Onlar öldürülürse, ben de öldürüleyim.
Onlara eman verilirse, bana da eman verilsin!" dedi.
Mus'ab b. Umeyr, ona:
"Sen onun ashabına da çok işkence yapardın!" dedi.
Nadr b. Haris:
"İyi amma, vallahi, sen esir olsaydın, ben sağ oldukça seni hiçbir zaman Kureyş'e öldürtmezdim!" dedi.
Mus'ab b. Umeyr
"Senin bunu doğru söylediğine inanıyorum.
Fakat, ben senin gibi değilim.
İslâmiyet aramızdaki akrabalık bağlarını kesmiştir!" dedi. [412]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Safra'da [413] Nadrb. Hâris'in boynunun vurulmasını Hz. Ali'ye emir buyurunca, [414] Mikdad:
"O, benim esirimdir! Ben ondan kurtulmalık akçesi alarak yararlanacağım" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'ye:
"Vur onun boynunu!" buyurduktan sonra:
"Allah'ım! Mikdad'ı fazi u kereminle zengin yap!" diyerek, Mikdad hakkında dua buyurdu. [415]

Ukbe b. Ebi Muayt'ın Boynunun Vuruluşu

Ukbe b. Ebi Muayt; müşriklerin, Peygamberimiz Aleyhisselama Mekke'de secdede iken yapılmay¬acak işkenceleri yapan azılılarından olup, [416] Kabe'de secdede iken Peygamberimiz Aleyhisselamı boğ¬maya kalkışmış, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ebu Bekir tarafından kurtarılmıştı . [417]
Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke'den Medine'ye hicret ettiği zaman da, söylediği iki beyitte: [418]
"Hicret edip bizden uzaklaştın ey Kasvâ adındaki devenin binicisi!
Göreceksin pek yakında beni atlı olarak karşında!
Saplayıp duracağım mızrağımı, sulayacağım onu kanınızla!
Kılıç da, bırakmayacak sizin hiçbir örtülü yerinizi!" demişti. [419]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun bu sözlerini işitince:
"Allah'ım! Onu boğazlanacak yerinin üzerine yüzükoyun düşür!" diyerek ilenmişti.
Ukbe b. Ebi Muayt, Kureyş ordusunun bozguna uğradığı sırada, atının başını yenip kaçamamış; Abdullah b. Selime de onu yakalayarak esir etmişti. [420]
Irkuz-zabya'da bulunulduğu sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam Ukbe b. Ebi Muayt'ın boynunun vurulmasını emir buyurunca, [421] Ukbe b. Ebi Muayt:
"Vâh, yazık bana ey Kureyş cemaat! Şunlar arasında, burada ne diye bir tek ben öldürülüyorum?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'a ve Resûlüne olan düşmanlığından dolayı!" buyurdu. [422]
Ukbe b. Ebi Muayt:
"Yâ Muhammedi Kavminden herkese yaptığını, bana da yap!
Onları öldürürsen, beni de öldür!
Onlara eman verirsen, bana da eman ver!
Onlardan kurtulmalık akçesi alırsan, benden de onlar gibi kurtulmalık akçesi al! [423]
Yâ Muhammedi Sen beni öldürürsen, küçük çocuklara kim bakacak?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ateş! [424] Git ey Âsim b. Sabit! Vur onun boynunu!" buyurdu.
Âsim b. Sabit, gidip onun boynunu vurdu. [425]
Ukbe b. Ebi Muayt'ın boynunun Hz. Ali tarafından vurulduğu da rivayet edilir. [426]
Ukbe b. Ebi Muayt öldürülünce, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Vallahi, Allah'ı, Resûlünü ve Kitabını inkâr eden, Peygamberini işkenceden işkenceye uğratan, senin kadar kötü bir adam bilmiyorum! Allah'a hamd ederim ki; O seni öldürdü! Senin ölümünden dolayı gözümü aydın etti" buyurdu. [427]

Ebu Hind'in Peygamberimiz Aleyhisselama Yemek Getirişi

Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Irku'z-zabya'da bulunduğu sırada, Ferve b. Amr'ın azadlısı Ebu Hinci, içinde hays [428] yemeği dolu bir tulumla Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi. [429]
Ebu Hinci, Peygamberimiz Aleyhisselamın hacamatçısı idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun hakkında:
"Ebu Hind, Ensardandır. Ona kız veriniz! Ondan da kız alınız!" buyurmuş [430] ve Peygamberimiz Aleyhisselamın bu buyruğu yerine getirilmiştir. [431]

Abdullah b. Revâha ile Zeyd b. Hârise'nin Medine'ye Müjdeci Olarak Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Üseyl'den, [432] Yüce Allah'ın Resûlullah Aleyhisselama ve Müslümanlara ihsan buyurduğu fetih ve zaferi müjdelemek üzere, [433] Abdullah b. Revâha'yı Medine'nin Âliye kesimindeki halka, Zeyd b. Hârise'yi de Medine'nin aşağı kesimindeki halka göndermişti. [434]
Onlar, Pazar günü kaba kuşluk vaktinde, Akîk mevkiine gelince, Abdullah b. Revana Medine'nin Âliye tarafına, yani Amr b. Avf oğulları, Hatma, Vâil oğullarının oturdukları semte ayrıldı. Hayvanının üzerinde:
"Ey Ensar cemaatı! Müjdelerim size ki; Resûlullah Aleyhisselam selâmettedir! Müşrikler öldürüldüler ve esir edildiler!
Rebia'nın oğulları, Haccac'ın oğulları, Ebu Cehil öldürüldü!
Zem'a b. Esved, Ümeyye b. Halef öldürüldü!
Süheyl b. Amr esir edildi!
Esirler içinde birçok dişli kişiler de var!" diyerek seslenmeye başladı.
Âsim b. Adiyy:
"Ey Revâha'nın oğlu! Söylediğin gerçek midir?" diye sordu.
Abdullah b. Revâha:
"Evet! Vallahi gerçektir! İnşaallah, yarın Resûlullah Aleyhisselam da elleri bağlanmış bulunan esir¬lerle birlikte gelir!" dedi.
Abdullah b. Revâha, Âliye'deki Ümeyye b. Zeyd oğullarına kadar, Ensar mahallelerini ev ev dolaşıp onlara zaferi müjdeledi.
Çocuklar, sevinçlerinden koşuyorlar ve:
"Ebu Cehil fâsık öldürüldü!" diyerek bağırıyorlardı.
Zeyd b. Harise de, Peygamberimiz Aleyhisselamın devesi Kasvâ'nın üzerinde Medine'ye girip musallada (namazgahta) durdu.
Etrafını saran halka: [435]
"Utbeb.Rebia,
Şeybe b. Rebia,
Ebu Cehil b. Hişam,
Zem'a b. Esved,
Ebu'l-Bahterî b. Âs b. Hişam,
Ümeyye b. Halef,
Haccac'ın oğulları Nübeyh ve Münebbih öldürüldüler" diyordu. [436]
Halk ise, Zeyd b. Hârise'nin söylediklerini pek doğru I ayamı yor; 'Vallahi, bu ancak kaçarak gelmiştir!" diyorlardı . [437]
Münafıklar ise, Zeyd'in oğlu Üsâme'ye:
"Sahibiniz [Muhammed Aleyhisselam demek istiyorlar] ve onunla birlikte bulunanlar öldürülmüşlerdir!" demişlerdi.
Münafıklardan birisi de, Medine valisi Ebu Lübabe b. Abdulmünzir'e:
"Adamlarınız öyle dağıldılar ki, artık onlar bir daha biraraya toplanamazlar!
Ali ve arkadaşları da öldürüldüler!
Muhammed ve ashabı öldürüldüler!
Muhammed'in öldürüldüğünü, bu devesinden anlıyoruz!
Zeyd, korkusundan ne söylediğini bilmiyor!
Kendisi, geldi.
Muhammed de, sağ olsaydı, gelirdi!" dedi.
Ebu Uübabe, ona:
"Allah senin sözünü yalanlayacaktır!" dedi.
Yahudiler de:
"Muhammed sağ olsaydı, Zeyd gelmezdi" diyorlardı.
Üsâme b. Zeyd, babasının yanı tenhalaşınca, [438] ona:
"Babacığım! Söylediklerin gerçek midir?" diye sordu.
Zeyd:
"Evet! Vallahi gerçektir yavrucuğum!" dedi . [439]
Üsâme, münafıkın yanına dönüp:
"Sen Resûlullah ve Müslümanlar hakkında halkı sarsmak, ıztıraba düşürmek istiyorsun!
Resûlullah Aleyhisselam gelince, senin boynunu vurduracağım!" dedi.
Münafık:
"Ben onu konuşurlarken halktan işittim!" dedi. [440]
Zeyd b. Harise ile Abdullah b. Revâha, müşriklerden Bedir'de öldürülenleri Medine'de yüksek sesle birer birer ilan edince, Yahudi şairi Ka'b b. Eşref de:
"Bu, gerçek midir?
Bu iki adamın, Abdullah b. Revâha ile Zeyd b. Hârise'nin isimlerini andıkları kimseleri Muhammed'in öldürdüğünü mü sanıyorsunuz?!
Nasıl olur bu?
Onlar, Arapların kralları ve halkın ulularıdırlar!
Vallahi, eğer Muhammed o kavmi musibete uğrattı ise, sizin için, yerin altı üstünden hayırlıdır!" demiş; ve verilen haberin doğruluğunu anlayınca da kalkıp Mekke'ye gitmiş, Muttalib b. Ebi Vedâa'nın evine inmiş, Bedir'de öldürülüp kuyuya atılan müşrik uluları üzerine mersiyeler söyleyerek ağlayıp ağlat¬mış, Mekkelileri Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde ayaklandırmaya çalışmıştır. [441]

Bedir Savaşında Bulunmayan Bazı Müslümanların Peygamberimiz Aleyhisselamı Karşılayıp Zafer
Tebrikinde Bulunmaları

Medine'de kalan Ensardan Useyd b. Hudayr, P eygatm berim iz Aleyhisselaımı karşılayarak:
"Yâ Rasûl ali ah! Allah'a hamd olsun ki, seni muzaffer ve gözünü aydın kıldı.
Vallahi, yâ Rasûlallah! Ben senin düşmanla çarpışacağını sanmıyor, kervan üzerine gideceğini sanıyordum.
Düşmanla çarpışacağını bilseydim, senden asla geri kalmazdım" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Doğru söyledin!" buyurarak onu doğruladı. [442]
Abdullah b. Üneys de, Peygamberimiz Aleyhisselamı Türban'da karşıladı.
"Yâ Rasûlallah! Selâmetle dönüşün ve zafere erişinden dolayı Allah'a hamd olsun!" diyerek tebrik¬te bulundu. [443]

Süheyl b. Amr'ın Kaçmaya Teşebbüs Edişi ve Yakalanışı

Kureyş müşriki erinden Süheyl b. Amr, Malik b. Duhşum tarafından esir edilmişti. Sukya ile Melel arasında bulunan Şenuke'de veya Revha'da [444] bulunulduğu sırada, Malik b. Duhşum'a:
"Beni def-i hacet için serbest bırak!" dedi.
Malik b. Duhşum onu serbest bırakıp başucuna dikilince, Süheyl b. Amr
"Ben utanıyorum. Yanımdan uzaklaş!" dedi.
Malik b. Duhşum uzaklaştığı zaman, Süheyl b. Amr yüzünün doğrusuna doğru çekip gitti.
Ellerindeki ipi de çözüp attı.
Süheyl b. Amr'ın dönüşü gecikince, Malik b. Duhşum halka seslendi.
Halk da, Peygamberimiz Aleyhisselam da, onu aramaya başladılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu ağaçların arasına gizlenmiş olduğu halde buldu.
Elleri boynuna bağlandı.
Ceza olarak Medine'ye kadar da yürütüldü, hayvana bindirilmedi. [445]

Şukran'ın Esirler Üzerine Çavuş Tayin Edilişi ve Esirleri Medine'ye Getirişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; azadlı kölesi Şukran'ı, esirlerin üzerine çavuş tayin etmişti.
Mücahitlerden, kendilerine esir teslim edilenler de, Şukran'a bahşiş verdiler. [446]
Esirler Medine'ye gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam onları ashabı arasında dağıttı ve:
"Esirlere iyi davranınız!" buyurdu.
Mus'ab b. Umeyrln kardeşi Ebu Aziz der ki:
"Beni Bediiden Medine'ye getirdikleri zaman, ben Ensardan bir aile içine düşmüştüm.
Onlar sabah akşam yemeklerini getirdikleri zaman, ekmeği özellikle bana verirler, kendileri hurma yerlerdi.
Çünkü, Resûlullah (Aleyhisselam) bizi onlara tavsiye etmişti.
Onlardan bir adamın eline bir ekmek kırığı düşmezdi ki, onu ikram olarak bana vermesin!
Ben ise, utanır, onu onlardan birine verirdim.
O da, onu hiç dokunmadan bana geri verirdi." [447]
Esirlerden Ebu'l-Âs b. Rebi1 ve Velid b. Velid de, kendilerine aynı şekilde yapıldığını söylerler.
Hatta, Kureyş esirlerinden Yezid'in bildirdiğine göre; Medine'ye gelirken, esirler hayvanlara bin¬mişler, Müslümanlar yaya olarak yürümüşlerdir. [448]

Bedir Savaşında Müslümanlar Tarafından Esir Edilenler

1- Hz. Abbas, [449]
2- Akîl b. Etli Talib,
3- Nevfel b. Haris,
4- beyde b. Amr,
5- Sâib b. Ubeyd,
6- Ukbe b. Ebi Muayt (yolda boynu vurulmuştur),
7- Haris b. Ebi Vecze,
8- Amr b. Ebi Süfyan,
9- Ebu'l-Âs b. Rebi1,
10- Ebu'l-Âs b. Nevfel,
11- Ebu Rîşe b. Ebi Amr,
12- Amr b. Ezrak,
13- Ukbe b. Haris,
14- Adiyy b. Hıyar,
15- Osman b. Abdüşşems,
16- Ebu Sevr,
17- Ebu Aziz b. Umeyr,
18- Esved b. Âmir,
19- Sâib b. Ebi Hubeyş,
20- Huveyris b. Abbad,
21- Salim b. Semmah,
22- Halid b. Hişam,
23- Ümeyye b. Ebi Huzeyfe,
24- Velid b.Velid b. Mugîre,
25- Osman b. Abdullah,
26- Sayfi b. Ebi Rifaa,
27- Ebu'l-Münzir b. Ebi Rifaa,
28- Ebu Atâ Abdullah b. Ebi Sâib,
29- Muttalib b. Hantab,
30- Halid b. Alem,
31- Ebu Vedaa b. Dubeyre,
32- Ferve b. Kays,
33- Hanzale b. Kabfsa,
34- Haccac b. Kays,
35- Abdullah b. Übeyy b. Halef,
36- Ebu Azze Amr b. Ubeyd,
37- Fâke (Ümeyye b. Halefin azadlısı),
38- Vehb b. Umeyr,
39- Rebia b. Derrac,
40- Süheyl b. Amr,
41- Abd b.Zem'a,
42- Abdurrahman b. Meşnu1 (Menşu1),
43- Tufeyl b. Ebi Kuney1,
44- Utbe b. Amr, [450]
45- Akîl b. Amr,
46- Temim b. Amr,
47- Temim b. Amfin oğlu,
48- Halid b. Esîd,
49- Ebu'l-Arîz Yesar(Âs b. Ümeyye'nin azadlısı),
50- Nebhan (Nevfel oğullarının azadlısı),
51- Abdullah b. Humeyd,
52- Akîl,
53- Müsafi1 b. İyaz,
54- Cabir b. Zübeyr,
55- Amr b. Übeyy,
56- Kays b. Sâib,
57- Ebu Rühm b. Abdullah
58- Cumah oğullarının müttefiki (ismi unutulmuştur),
59- Cumah oğullarının müttefiki (ismi unutulmuştur),
60- Nastas (Ümeyye b. Halefin azadlısı),
61- Ebu Râfi1 (Ümeyye b. Halefin azadlısı),
62- Eşlem (Nübeyh b. Haccac'ın azadlısı),
63- Habib b. Cabir,
64- Sâib b. Malik,
65- şâfi1,
66- Şefi, [451]
67- Nadr b. Haris (yolda boynu vurulmuştur),
68- Abdullah b. Osman,
69- Hişam b.Velid,
70- Umeyr b. Avf (Süheyl b. Amr'ın azadlısı),
71- İbn Cahdem. [452]
Müşriklerden öldürülenler yetmişten fazla idi, esir edilenlerde yetmişten fazla idi. [453]

Süheyl b. Amr'ın Ön Dişlerinden İkisinin Çekilmesi Hakkındaki Teklifin Peygamberimiz
Aleyhisselam Tarafından Kabul Edilmeyip, Kendisinin İleride Hoşa Gidebilecek Bir Konuşma da
Yapabileceğinin Haber Verilişi

Esirler arasında bulunan Süheyl b. Amr, Kureyşlilerin hatibi idi. [454] Kendisinin üst dudağı da yarık¬tı. [455] Hz. Ömer: "Yâ Rasûlallah! [456] Şu Süheyl b. Amr, Kureyşlilerin hatibidir. [457]
Bırak beni, onun iki ön dişlerini çekeyim de, [458] dili dışarı sarksın! [459] Artık hiçbir zaman hiçbir yerde senin aleyhinde hutbe irad edemesin" dedi. [460]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bırak onu! [461] Ben, onun uzuvlarına, böyle birşey yaparak bir zarar vermem.
Eğer bunu yaparsam, peygamber olmama rağmen, Allah da bunu bana yapar. [462]
Belki o senin yermeyeceğin, [463] öveceğin bir makamda da bulunur, sen onu översin! [464]
Belki bir gün o seni sevindirir de!" buyurdu. [465]
Süheyl b. Amr, Peygamberimiz Aleyhisselamın haber verdiği o övülmeye lâyık konuşmasını da, zamanı gelince yapmıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı üzerine bazı Arap kabileleri temsilcilerinin Medine'ye gelerek zekât vermeyeceklerini açıkladıkları ve bunda direndikleri; [466]
Yer yer irtidad hareketlerinin görüldüğü, Mekke'nin çalkalandığı, Mekkelilerden bazılarının ağı¬zlarının suyunun akmaya başladığı, Mekke halkının da az kalsın irtidad ed ive re çekleri; [467]
Mekke'nin genç valisi Attâb b. Esîd'in de korkup gizlendiği [468] bir sırada idi ki, Süheyl b. Amr halka bir hutbe irad etti. [469]
Kabe'nin yanında kalkıp irad ettiği hutbesinde:
"Muhammed Aleyhisselam kimin ilahı idiyse, Muhammed (Aleyhisselam) ölmüş bulunmaktadır.
Allah ise, Diridir ve hiç ölmez! [470]
Ey Kureyş cemaatı! Sizler, Müslüman olanların en sonuncusu olmuş bulunduğunuz halde, irtidad edenlerin en öncüsü olmuş olmayınız! [471]
Vallahi, ben iyi biliyorum ki; bu din, güneşle ayın doğuşu ve batışı devam ettikçe, devam edecek-tir! [472]
Şu kendinizden olan kişi, sakın sizi aldatmasın!
Muhakkak ki, benim bu iş hakkındaki bildiklerimi o da biliyor.
Fakat, kendisinin Hâşim oğullarına olan kıskançlığı göğsünü, kalbini kaplamıştır!
Ey insanlar! Ben Kureyşlilerin mal bakımından en varlıklı olanıyım.
Siz emîrinizi büyük tanıyınız! Ona zekâtlarınızı ödeyiniz!
Eğer İslâmiyet işi sonuna kadar devam etmezse, ben sizin ödemiş olduğunuz zekâtlarınızı size geri vermeyi tekeffül ediyorum!" dedi ve ağladı. [473]
Süheyl b. Amr hutbesini bitirdiği zaman [474] halk yatıştı. [475] Vali Attâb b. Esîd de ortaya çıktı.
Kureyşlilerin İslâmiyette sebatları, Süheyl b. Amr'ın bu konuşmasıyla sağlanmış oldu. [476]
Allah ondan razı olsun!
Hz. Ömer, Süheyl b. Amr'ın bu konuşmasını işittiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamın vaktiyle onun hakkındaki ihbarını hatırlamış ve:
"Senin Resûlullah olduğuna bir kez daha şehadet ederim!" demekten kendini alamamıştır. [477]

Esir Edilen Müşrikler Hakkında Ne Yapılacağının Konuşulması

Hz. Ömer'in bildirdiğine göre; Bedir günü Müslümanlar müşriklerle karşılaşınca, Yüce Allah müşrik¬leri hezimete, bozguna uğrattı.
Onlardan 70 kişi öldürüldü, 70 kişi de esir edildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam esirlerin işini Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve Hz. Ömer'le istişare etti. [478]
Hz. Ebu Bekir:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Bunlar amca oğulları, akraba [479] ve kardeşlerdir. [480] Ben onlardan fidye (kurtulmalık akçesi) almanı uygun görürüm. [481] Onlardan aldıklarımız, [482] kâfirlere karşı bizim için bir güç, kuvvet olur. Belki de, Allah onlan doğru yola, [483] İslâmiyete [484] erdirir [485] de, onlar bizim için destek olurlar" dedi. [486]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'e:
"Ey İbn Hatfab! Senin görüşün nedir?" diye sordu.
Hz. Ömer:
"Hayır! [487] Vallahi [488] yâ Rasûlallah! [489] Ben, Ebu Bekir'in görüşünde değilim. [490]
Benim bu husustaki görüşüm , [491] onların boyunlarını vurmamıza izin vermendir! [492]
Bana müsaade buyur! (Akrabamdan) filanın boynunu ben vurayım!
Ali'ye müsaade buyur! (Kardeşi) Akîl'in boynunu o vursun! [493]
Hamzaya müsaade buyur! Kardeşi filanın [Hz. Abbas'ın] boynunu o vursun! [494]
Tâ ki, Allah, kalblerimizde müşriklere karşı bir yumuşaklık ve zaaf bulunmadığını belli etsin! [495]
Bu esirler müşriklerin eşrafı, önderleri, [496] küfür elebaşılarıdırlar!" dedi. [497]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir'in görüşüne meyletti, Hz. Ömer'in görüşüne meyi etmedi. [498]
Müşriklerden Bedir"de alınan esirler, Medine'ye getirildikleri ve Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından sahabilerine "Bu esirler hakkında ne dersiniz?" diye görüşleri sorulduğu zaman, Ensardan Abdullah b. Revâha da:
"Yâ Rasûlallah! Bak; ağacı çok bir vadi bulup onları oraya soktuktan, ağaçları tutuşturduktan sonra, ateşin içine at, yak onları!" demişti.
Hz. Abbas:
"Allah senin akrabalık bağını kesmiş!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hiç cevap vermeyip sustuktan sonra, kalkıp kapalı bir yere girdi.
Müslümanlardan kimisi:
"Resûlullah Aleyhisselam Hz. Ebu Bekir'in sözünü kabul buyuracak!"
Kimisi:
"Ömer'in sözünü kabul buyuracak!"
Kimisi de:
"Abdullah b. Revâha'nın sözünü kabul buyuracak!" demekte idiler.
Nihayet, Peygamberimiz Aleyhisselam onların yanlarına çıktı ve:
"Muhakkak ki, Yüce Allah bazı kimselerin kalblerini sütten daha yumuşak oluncaya kadar yum uşat-mış, bazılarının kalblerini ise taştan daha sert oluncaya kadar sertleştirmiştir.
Ey Ebu Bekir! Senin halin İbrahim Aleyhisselamın haline benzer ki, o, Allah'a:
'Kim bana uyarsa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphe yok ki, Sen çok yarlıgayıcı ve esirgeyicisin!' [İbrahim: 36] demişti.
Ey Ebu Bekir! Senin halin İsa Aleyhisselamın haline de benzer ki, o, Allah'a:
'Eğer onlan azaba uğratırsan, Senin kullarındır. Eğer onlan yarlıgarsan, şüphe yok ki, kudretiyle herşeye üstün gelen, hikmetiyle her yaptığını yerli yerince yapan Sensin Sen!' [Mâide: 118] demişti.
Ey Ömer! Senin halin de, Nuh Aleyhisselamın haline benzer. O, Allah'a:
'Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan hiç kimse bırakma!' demişti. [Nuh: 26]
Senin halin Musa Aleyhisselamın haline de benzer. O, Allah'a:
'Sen onların mallarını mahvet! Rabbimiz! Yüreklerini şiddetle sık ki, onlar, inletici azabı görünceye kadar iman etmeyeceklerdir!' [Yunus: 88] demişti" buyurdu. [499]
Cebrail Aleyhisselam, Peygamberimiz Aleyhisselama gelip şöyle buyurdu:
"Ey Muhammedi Yüce Allah, senin ashabının esir almalarını hoş görmedi. Allah, onları şu ikiden birini yapmakta muhayyer bırakmanı sana emrediyor: Ya ellerindeki esirleri getirirler, sen onların boyun¬larını vurursun; ya da, ileride kendilerinden esirlerin sayısınca adam şehit olmak üzere, fidye alırlar!"
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanları çağırıp, bunu onlara anlattı: [500]
"Bu Cebrail, esirler hakkında, onların boyunlarını vurmanız, ya da fidye (kurtulmalık akçesi) alıp gelecek yıl içinizden onların sayısı kadar kişinin şehit olması hususunda sizi muhayyer kıldı. [501]
İsterseniz onları öldürünüz, isterseniz fidyelerini (kurtulmalık akçelerini) alıp onunla yararlanınız.
Fidye alırsanız, sizden, onların sayısı kadar kişi şehit olacaktır!" buyurunca, [502] Müslümanlar
"Yâ Rasûlallah! Onlar bizim akrabalarımız ve kardeşlerimizdir. [503]
Hayır! Biz onlardan fidye alalım. [504]
Bununla, düşmanımıza karşı güçlenelim, bizden de, esirlerin sayısı kadar şehit olacaksa, olsun!
Bu, hiç de, hoşlanmayacağımız birşey değildir!" dediler. [505]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI   İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 5:47 pm

Esirlerden Kurtulmalık Akçesi Alınmaya Başlanması

1-3- Hz. Abbas; esirler arasında Medine'ye getirilince, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Ey Abbasi Kendin ve kardeşinin oğlu Akîl b. Ebi Talib ve Nevfel b. Haris ile antlaşmalın Utbe b. Amr için fidye (kurtulmalık akçesi) öde! [506] Sen servet sahibisin!" buyurdu. [507] Hz. Abbas:
"Yâ Rasûlallah! Ben, Müslümandım.
Kureyş kavmi beni zorlayarak yola çıkardılar!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Senin Müslümanlığını Allah bilir, dediğin doğru ise, Allah elbette onun ecrini sana verir. Amma, senin işin, görünüşte, bizim aleyhimize idi. Sen hele kurtulmalık akçelerini ödemeye bak!" buyurdu ve onun yanında bulunan 20 ukiyye (800 dirhem) altına da, harp ganimeti olarak elkoydu.
Hz. Abbas:
"Yâ Rasûlallah! Bari bunu kurtulmalık akçeme mahsub et!" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! O Allah'ın senden bize nasip ettiği birşeydir, ganimettir!" buyurdu. [508]
Hz. Abbas:
"Yâ Rasûlallah! Demek, sen beni geri kalan şu ömrüm boyunca halktan dilenmeye terk ediyorsun?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Abbas! Zevcen Ümmü Fadl'a verdiğin, [509] gömmüş olduğun [510] o mallar, [511] o altınlar [512] ner¬eye gitti (ne oldu)?" diye sordu. [513]
Hz. Abbas:
"Hangi altınlar?" dedi. [514]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hani, sen Mekke'den yola çıkacağın gün, yanınızda zevcen Hâris'in kızı Ümmü Fadl ile ikinizden başka birkimse bulunmadığı sırada, Ümmü Fadl'a: [515]
'Bu seferimde başıma ne geleceğini bilmiyorum. [516] Eğer bir musibete uğrarsam, [517] şu kadarı senin içindir! Şu kadarı Ubeydullah içindir! [518] Şu kadarı Fadl içindir! Şu kadarı Kuşem içindir! Şu kadarı da Abdullah içindir!' dediğin [519] mallar, [520] altınlar!" buyurdu.
Hz. Abbas:
"Bunu sana kim haberverdi?! Vallahi, bunu benden ve Ümmü Fadl'dan başka, halktan hiçbir kimse bilmiyordu!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bunu bana Allah haberverdi" buyurdu. [521]
Hz. Abbas:
"Seni hak ile peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; bunu benden başka, Ümmü Fadl'dan başka, insanlardan hiçbir kimse bilmiyordu.
Ben iyi biliyorum ki; sen, hiç şüphesiz, Allah'ın resûlüsün! [522]
Ben şehadet ederim ki; sen Allah'ın gerçekten resûlüsün ve doğrusun! [523] Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur ve sen de, hiç şüphesiz, Allah'ın resûlüsün!" dedi. [524]
Ensardan bazı zâtlar [525] Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istediler de: [526]
"Yâ Rasûlallah! [527] Bize müsaade buyur da, kızkardeşimizin oğlu Abbas [528] b. Abdulmuttalib'in [529] kurtulmalık akçesini kendisine bırakalım" dediler. [530]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! [531] Vallahi, [532] bir dirhemini bile bırakamazsınız!" buyurdu. [533]
Hz. Abbas, kendisinin ve yeğeni Akîl'in kurtulmalık akçeleri olmak üzere, Medine'ye 80 ukiyye altın veya 1000 dinar gönderdi.
Antlaşmalısınınkini göndermedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Abbas'ın elçisi Ebu Râfi'i geri çevirdi.
Hz. Abbas, Ebû Râfi'e:
"Sen, yine ne demeye geldin?" dedi.
Ebu Rafi' de, anlaşmalısının kurtulmalık akçesini almaya geldiğini haberverdi. Hz. Abbas, ister istemez, onun kurtulmalık akçesini de gönderdi. [534]
(iman ve ihlas) varsa, O, size alınandan daha hayırlısını verir ve sizi yarlıgar da! Allah çok yarlı-gayıcıdır, çok esirgeyicidir'" (Enfâl: 70) mealli âyet Hz. Abbas hakkında nazil olmuştur.
Hz. Abbas der ki:
"Allah, bana, o 20 ukiyye altın yerine, her biri ortaklıktan 20 ukiyye kazandıran 20 köle verdi. [535]
Bana, ayrıca Zemzem'i (Zemzem'in idaresini) de verdi ki, onun karşılığında da, Mekkelilerin bütün servetini verseler, istemem! [536]
Artık ben Rabbimden, va'd ettiği yarlı gaması m da diliyor ve bekliyorum ." [537]
Hz. Abbas Müslümanlığını gizli tutardı . [538]
Mekke'de bulunduğu müddetçe, müşriklerin tutum ve davranışlarını Peygamberimiz Aleyhisselama yazar, bildirir, Mekke'deki Müslümanlara güç ve destek de olurdu.
Medine'ye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelmek istediği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam ona: [539]
"Senin Mekke'de bulunman daha hayıriıdır. [540] Sen, bulunduğun yerde güzel, yararlı cihad etmek-tesin!" [541] diye yazmış; [542] Mekke'de oturmasını emir buyurmuştu. [543]
4- Peygamberimiz Aleyhisselam, Nevfiel b. Hâris'e de:
"Ey Nevfel! Kurtulmalık akçesi ödeyip kendini esirlikten kurtar!" buyurunca, Nevfel:
"Yâ Rasûlallah! Kendimi esirlikten kurtarmak için verecek hiçbir şeyim yok!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Cidde'de bulunan süngülerini versen ya!" buyurdu. [544]
Nevfel:
"Vallahi, benim Cidde'de süngülerim bulunduğunu benden ve Allah'tan başka kimse bilmiyordu! [545]
Şehadet ederim ki; sen, Resûlullahsın!" dedi ve süngüleri verip kendisini esirlikten kurtardı ki, onlar
1000 tane idi. [546]
5- Sâib b. Ubeyd,
6- Ubeyd b. Amr,
Bu ikisinin malları olmadığından, hiç kimse de kendileri için kurtulmalık akçesi göndermediğinden, Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından serbest bırakılmışlardır.
7- Haris b. Ebi Vecze,
Bunun 4000 dirhem kurtulmalık akçesini Velid b. Ukbe getirmiştir.
8- Ebu Rişe; kurtulmalık akçesini Amr b. Rebi' getirmiştir.
9- Amr b. Ezrak; kurtulmalık akçesinin gönderileceğine Amr b. Rebi' tarafından söz verilince, serbest bırakılmıştır.
10- Ukbe b. Haris; kurtulmalık akçesini Amr b. Süfyan getirmiştir.
11- Ebu'l-Âs b. Nevfel; kurtulmalık akçesini amcasının oğlu getirmiştir.
12- Adiyy b. Hıyar,
13- Osman b. Abdüşşems,
14- Ebu Sevr,
Bu üçünün kurtulmalık akçelerini Cübeyr b. Mut'im getirmiştir.
15- Ebu Aziz b. Umeyr,
16- Esved b. Âmir,
Bu ikisinin dört biner dirhemlik kurtulmalık akçeleri, Talha b. Ebi Talha tarafından ödenmiştir.
17- Sâib b. Ebi Hubeyş,
18- Haris (Huveyris) b. Abbad,
19- Salim b. Şemmah,
Bu üçünün dört biner dirhemlik kurtulmalık akçelerini Osman b. Ebi Hubeyş getiriştir.
20- Malik b. Abdullah b. Osman, Medine'de esir iken ölmüştür.
21- Halid b. Hişam b. Mugîre,
22- Ümeyye b. Ebi Huzeyfe b. Mugîre,
23- Osman b. Abdullah b. Mugîre,
Bu üçünün kurtulmalık akçelerini Abdullah b. Ebi Rebia göndermiştir.
24- Velid b. Velid b. Mugîre,
Kurtulmalık akçesini kardeşi Halid b. Velid ile Hişam b. Velid getirmiş, Velid Zü'l-huleyfe'de bulun¬dukları sırada kaçıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelmiş ve Müslüman olmuştur.
25- Kays b. Sabit; 4000 dirhemlik kurtulmalık akçesi Ferve b. Sabit tarafından gönderilmiştir.
26- Sayfi b. Ebi Rifaa,
Malı olmadığından, serbest bırakılmıştır.
27- Ebu'l-Münzir b. Ebi Rifaa,
2000 dirhem kurtulmalık akçesi ödemiştir.
28- Ebu Atâ Abdullah b. Ebi Sâib,
1000 dirhem kurtulmalık akçesi ödemiştir.
29- Muttalib b. Hantab b. Haris,
Malı olmadığından, serbest bırakılmıştır.
30- Halid b. Alem,
Kurtulmalık akçesi İkrime b. Ebu Cehil tarafından gönderilmiştir.
31- Abdullah b. Übeyy b. Halef,
Kurtulmalık akçesi babası Übeyy b. Halef tarafından gönderilmiştir.
32- Vehb b. Umeyr b.Vehb.
Kurtulmalık akçesini babası Umeyr b. Vehb Medine'ye getirmiş, Umeyr Medine'de Müslüman olun¬ca, oğlu kurtulmalık akçesi alınmaksızın serbest bırakılmıştır.
33- Rebia b. Derrac b. Anbes,
Malı olmadığından, kendisinden ehemmiyetsiz birşey alınıp, serbest bırakılmıştır.
34- Fâke, Ümeyye b. Halefin azadlısı idi.
35- Ebu Vedâa b. Dubeyre,
4000 dirhemlik kurtulmalık akçesi, oğlu Muttalib tarafından gönderilmiştir.
36- Ferve b. Huneys b. Huzâfe,
4000 dirhem kurtulmalık akçesini Amr b. Kays göndermiştir.
37- Süheyl b. Amr,
4000 dirhem kurtulmalık akçesini Mikrez b. Hafs getirmiştir. [547]
38- Amr b. Ebi Süfyan, Bedir'de Hz. Ali tarafından esir edilmişti. [548]
Ebu Süfyan'a:
"Oğlun [549] Amr'ın [550] kurtulmalık akçesini [551] ödesene? [552] Ödemeyecek misin?!" [553] denil-ince: [554]
Benim üzerimde, kan ve mal musibeti mi birleşecek?! Hanzaleyi öldürdüler! [555] Hanzale öldürüldü. [556] Bir de, Amr için kurtulmalık akçesi ödeyeyim ha? [557] Ben bunu yapamam!
Fakat, onlardan bir adamı elime geçiri nceye kadar bekler, onu oğluma kurtulmalık yaparı m [558]
Bırakınız, varsın onlar oğlumu ellerinde istedikleri kadar tutsunlar!" dedi.
İşte, Amr b. Ebi Süfyan Medine'de Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında tutuklu bulunduğu sıralarda, Amr b. Avf oğullarının kardeşi Muaviye oğullarından Müslüman ve yaşlı bir zât olan Sa'd b. Numan b. Ekkâl zevcesiyle birlikte umre yapmak üzere Mekke'ye gitmişti. Mekke'de tutuklanacağını sanmıyordu. [559]
Çünkü, Kureyşlilerin hac veya umre için gelenlere hiç dokunmayacakları, bilakis iyi davranacakları hakkında verilmiş sözleri vardı. [560]
Sa'd b. Numan b. Ekkâl, Münzir b. Amr ile birlikte umrelerini yapıp dönecekleri sırada, Ebu Süfyan b. Harb arkalarına düştü.
Sa'd b. Numan'ı yakalayıp esir etti. [561] Kendisini, oğlu Amr'ın yerine tutukladı. [562]
Söylediği bir kıt'ada da:
"Ey Ekkâl oğlunun cemaatı! Siz kır sakallı ulu kişinizi teslim etmeyeceğiniz hakkında antlaşmıştınız!
Onun çağrısına icabet ediniz!
Eğer Amroğulları bağlanmış esirlerinden bağını çözmezlerse, onlar en asâletsiz, en zelil kişilerdir!" dedi. [563]
Amr b. Avf oğulları Peygamberimiz Aleyhisselama geldiler, Amr b. Ebu Süfyan [564]'ı kendilerine ver¬mesini istediler. Onun karşılığında adamlarını serbest bırakacaklarını bildirdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam Amr b Avf oğullarının dileklerini yerine getirdi. Onlar da, Amr b. Ebu Süfyan'ı babasına gönderdiler. Sa'd b. Numan, böylece, tutukluluktan kurtarılmış oldu.
39- Bedir esirleri arasında, Peygamberimiz Aleyhisselamın damadı, yani Hz. Zeyneb'in kocası Ebu'l-Âs b. Rebi' de bulunuyordu.
Ebu'l-Âs Mekke'de zenginlikte, eminlikte, ticarette sayılı kişilerdendi.
Ebu'l-Âs'ın annesi Hâle binti Huveylid, Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Hatice'nin de kızkardeşi idi.
Hz. Hatice yeğeni Ebul-Âs'ı kızı Hz. Zeyneb'le evlendirmesini Peygamberimiz Aleyhisselamdan istemiş, Peygamberimiz Aleyhisselam da buna muhalefet etmemişti.
Bu evlenme işi, Peygamberimiz Aleyhisselama peygamberlik ve vahiy gelmeden önce idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Zeyneb'i Ebu'l-Âs'la evlendirmişti.
Hz. Hatice Ebu'l-Âs'ı oğlu yerinde tutardı.
Yüce Allah Peygamberimiz Aleyhisselamı peygamberlikle şereflendirdiği zaman, Hz. Hatice ile kızları Peygamberimiz Aleyhisselama iman ve kendisinin Allah'tan getirip tebliğ ettiği şeyleri tasdik ve ikrar ederek
İslâmiyet üzere yaşamaya başladıkları halde, Ebu'l-Âs müşriklikte kalmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Zeyneb gibi, kızları Hz. Rukayye ve Hz. Ümmü Külsûm'u da, Ebu Leheb'in oğullarına nişanlamıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Yüce Allah'ın emirlerini açıklamaya başladığı zaman, Kureyş müşrik¬leri:
"Siz, Muhammed'in kızlarını almakla, onu derdinden kurtardınız!
Kızlarını geri çeviriniz de, o onlarla meşgul olsun, oyalansın!" dediler.
Ebu'l-Âs'a gittiler ve ona:
"Zevcenden ayrıl! Biz, Kureyş kadınlarından hangisini istersen, seni onunla evlendiririz!" deyince, Ebu'l-Âs:
"Hayır! Vallahi ben zevcemden ayrılmam ve onun yerine Kureyş kadınlarından bir kadının benim zevcem olmasını istemem!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu'l-Âs'ın hayırlı bir damat olduğundan bahis buyururdu.
Hz. Zeyneb'in Müslüman olmayan kocası Ebu'l-Âs'la yaşamalarına İslâmiyet mani olduğu halde, Peygamberimiz Aleyhisselam onları Mekke'de bulundukları müddetçe birbirlerinden ayırmak imkânını bulamamıştı. [565]
Kureyş müşrikleri Bedir'de bozguna uğradıkları zaman, Ebu'l-Âs b. Rebi' de esir edilen müşrikler arasında bulunuyordu.
Mekkeliler esirleri için kurtulmalık akçeleri göndermeye başladıkları zaman, Hz. Zeyneb de, Ebu'l-Âs b. Rebi' için biraz mal ile annesi Hz. Hatice'nin kendisine evlendiği sırada hediye etmiş olduğu ger¬danlığı [566] göndermişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gerdanlığı görür görmez, son derecede rikkate geldi ve:
"Eğer onun [Hz. Zeyneb'in] esirini serbest bırakmayı ve malını da geri vermeyi uygun bulursanız, öyle yapınız!" buyurdu.
Müslümanlar
"Olur yâ Rasûlallah!" diyerek, Ebu'l-Âs'ı serbest bıraktılar.
Gönderilen mal ile gerdanlığı da, Hz. Zeyneb'e iade ettiler. [567]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Zeyneb'in Medine'ye gelmesine izin vermesi için ya Ebu'l-Âs'tan söz almış, yahut o kendiliğinden söz vermiş, ya da Ebu'l-Âs serbest bırakılırken böyle bir şart koşul¬muştu.
Fakat, bu haber ne ondan, ne de Peygamberimiz Aleyhisselamdan çıkmayacak ve ne olduğu bilin-meyecekti. [568]

Kurtulmalık Akçelerinin Miktarları ve Bunu Ödemeyecek Durumdakilerden Yazı Yazmayı Bilenlerin Her Birinin Ensar Oğullarından On Çocuğa Yazı Yazmayı Öğretmekle Mükellef Kılınmaları

Müşriklerin esirlerinden, malî durumlarına göre, 1000 dirhemden 4000 dirheme kadar kurtulmalık akçesi alınmış; hiç malları olmayanlar, kurtulmalık akçesi alınmaksızın serbest bırakılmışlardır. [569]
Ancak, böylelerinden okur-yazar olanlardan her birinin, Ensarın erkek çocuklarından [570] on çocuğa yazı yazmayı iyice öğretmesi şart kılınmıştır. [571]
Zeyd b. Sabit, yazı yazmayı onlardan öğrenmiş olanlar arasında idi. [572]

Bedir Hezimeti Haberinin Mekke'ye Ulaşması

Kureyş müşriklerinin Bedir'de uğradıkları hezimeti Mekke'ye ulaşıp ilk haber veren, Huzâalardan Haysuman b. Abdullah oldu. [573]
Mekkeliler, ona:
"Arkandakilerden ne haber var?" diye sordular.
Haysuman:
"Utbe b. Rebia,
Şeybe b. Rebia,
Ebu'l-Hakem b. Hişam [Ebu Cehil],
Ümeyye b. Halef,
Zem'a b. Esved,
Haccac'ın iki oğlu Nübeyh ile Münebbih,
Ebu'l-Bahterî b. Hişam... öldürüldüler!" diyerek Kureyşflerin eşrafını saymaya başlayınca, o sırada Hicr'de oturmakta olan Safvan b. Ümeyye:
"Vallahi, bunun aklı varsa, benim durumumu da ona sorunuz!" dedi.
Onlar da, Haysuman'a:
"Salvan b. Ümeyye ne yapıyor?" diye sordular.
Haysuman da:
"İşte, o burada, Hicr'de oturmaktadır!
Vallahi, ben, onun babasını ve kardeşini, öldürdükleri sırada görmüşümdür!" dedi. [574]
Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Ebu Râfi1 der ki:
"Ben Abbas b. Abdulmuttalib'in kölesi idim.
Bütün ev halkı Müslüman olduk:
Abbas Müslüman oldu. Ümmü Fadl da Müslüman oldu.
Ben de Müslüman oldum.
Abbas Kureyş kavminden korkarve onlara aykırı davranır görünmek istemez, Müslüman olduğunu gizlerdi.
Kendisi çok mal sahibi idi, malları da kavmine veresiye dağılmış bulunuyordu.
Ebu Leheb Bediiden geri kalmış ve yerine Âs b. Hişam b. Mugîreyi vekil göndermişti. Çünkü, Kureyşliler savaştan geri kalınca yerlerine adam tutarlardı.
Kureyşlilerden Bedir seferine katılanların uğradıkları musibetin haberi Ebu Leheb'e gelince, Allah onu zelil ve hakir kıldı.
Biz de kendimizde kuvvet ve izzet bulduk.
Ben zayıf, cılız bir kimse idim.
Oklar yapar, onları Zemzem'in yanındaki çadırımda yontardım.
Yine, biraz orada oturup oklarımı yontuyordum.
Yanımda da Ümmü Fadl oturuyordu.
Gelen haberin bizi sevindirdiği bir sırada, Ebu Leheb iki ayağını şerle sürüyerek geldi ve çadırın bir tarafına oturdu.
Kendisinin sırtı, benim sırtıma karşı idi.
O sırada, halk:
'İşte, Ebu Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib geldi!1 dediler.
Ebu Leheb, ona:
'Yanıma gel! Hayatıma andolsun ki; haber muhakkak sendedir!' dedi.
Ebu Süfyan gelip onun yanına oturdu. Halk da ayakta dikildiler.
Ebu Leheb:
'Ey kardeşimin oğlu! Bana haber ver: Kureyş halkının işi nasıl oldu?1 diye sordu.
Ebu Süfyan:
'Vallahi, biz, karşılaştığımız kavme omuzlarımızı, arkalarımızı teslim ettik: Onlar bizi nasıl istedilerse öyle öldürdüler! Onlar bizi nasıl istedilerse öyle esir ettiler!
Vallahi, bununla birlikte, Kureyş kavmini kınamadım: Gökle yer arasında alaca (kır) atlar üzerinde, ak benizli adamlarla karşılaştık ki, vallahi onlar hiçbir şeyi bırakmaz, onlara hiçbir şey de karşı koyamaz!' deyince, çadırımın kenarını elimle kaldırıp:
'İşte, vallahi onlar meleklerdir!' dedim.
Ebu Leheb elini kaldırdı ve yüzüme sert bir şamar indirdi.
Ben de ona doğru sıçradım.
Zayıf bir adam olduğum için, beni tutup yere yıktı ve dövmek için üzerime çöktü.
Ümmü Fadl hemen çadırın direklerinden bir direği alıp ona bir darbe indirdi, başını fena halde yardı ve:
'Efendisi burada olmayan bir köleyi zayıf mı buldun?!' diyerek ona çıkıştı.
Ebu Leheb kalkıp zelil bir halde gerisin geri gitti.
Vallahi, o ancak yedi gece yaşadı.
Allah, onu 'adese' denilen taun gibi öldürücü bir yara ile vurdu ve onunla öldürdü. [575]
Oğullan, iki veya üç gün, onu kabre gömmediler. Babalarının ölüsü, evinde koktu.
Kureyşîler, karahasba hastalığından, taundan sakındıkları gibi sakınıriardı.
Kureyşîlerden birisi, Ebu Leheb'in oğullarına:
"Yazıklar olsun size! Babanızın ölüsü evinde koktuğu halde, onun yanına uğramamaktan utanmıy¬or musunuz?!" dedi.
Onlar:
"Biz onun hastalığından korkuyoruz!" dediler.
Kureyşî:
"Hadi gelin; ben size yardım edeyim!" dedi.
Birlikte gittiler. Ebu Leheb'in ölüsünü yıkamadılar ve ona ellerini de sürmediler. Ancak, uzaktan üzerine su serptiler.
Mekke'nin yukarı taraflarında bir yere gömdüler, üzerini taşla kapattılar. [576]

Alınan Kurtulmalık Akçeleri Hakkında Âyetler İnişi

Yüce Allah, esirlerve onlardan alınan kurtulmalık akçeleri hakkında indirdiği âyetlerde şöyle buyur¬du:
"Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basıp zaferler kazanıncaya kadar, esirler alması vâki olmamıştır.
Siz, geçici dünya malını arzu ediyorsunuz! Allah ise, sizin için, ahireti ister.
Allah, kudretiyle herşeye üstün gelen A^îz, her yaptığını yerli yerince yapan Hakîm'dir.
Eğer Allah'ın bu hususta geçmiş bir yazısı olmasaydı, aldığınız fidyede size her halde büyük bir azab dokunurdu!
Artık, elde ettiğiniz ganimetten helal ve temiz olarak yiyiniz! Allahtan korkunuz!
Şüphe yok ki, Allah çokyariıgayıcıdır, çok esirgeyicidir." [577]
Hz. Ömer der ki:
"Sabahleyin Resûlullah Aleyhisselamın yanına geldiğimde, o ve Ebu Bekir, oturmuşlar, ağlıyorlardı.
'Yâ Rasûl alları! Seni ve arkadaşını ağlatan nedir? Bana haber ver! Onu ağlanacak bir hal bulursam, ben de ağlayayım. Ağlanacak bir hal bulmazsam, ikinizin ağlamasına katılmaya çalışayım?' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Senin arkadaşlarının esirlerden aldıkları kurtulmalık akçelerinden dolayı, vay benim başıma gelene!
Uğrayacağınız azabın şu yakınındaki ağaçtan daha yakın olduğu bana gösterildi!1 buyundu." [578]

Bedir Savaşına Katılan Müslümanların Üstünlüğü

Rifâa b. Râfi'in Bedir ashabından olan babası Râfi'den rivayetine göre; Cebrail Aleyhisselam Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:
"Bedir ashabının, aranızdaki mevkii nasıldır?" diye sormuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlar, Müslümanların üstün kişilerindendir!" buyurdu.
Cebrail Aleyhisselam da:
"Meleklerden, Bedir savaşında bulunanlarda bunun gibidir!" dedi. [579]

Bedir Zaferinin Medineli Müşrikleri, Münafıkları ve Yahudileri Sindirişi

Bedir esirleri elleri boyunlarına bağlı olarak Medine'ye getirildikleri zaman, Yüce Allah, bununla Medine'deki müşrik, münafık olanlarla Yahudileri zillete uğrattı. [580]
Bedir savaşında müşriklerin en azılılarından birçokları öldürülünce, Abdullah b. Übeyy b. Selûl ile Medineli müşriklerden onunla birlikte hareket edenler "Artık, bu, zafer ve galebenin ona yöneldiğini açıkça gösteren bir vakıadır!" demişler, Peygamberimiz Aleyhisselama İslâmiyet üzere bey'at etmek zorunda kalmışlardır. [581]

Esir Olan Oğlunu Kurtarmak Bahanesiyle Medine'ye Gelip Peygamberimiz Aleyhisselamı Öldürmek İsteyen Umeyr b. Vehb'in Müslüman Olarak Mekke'ye Dönüşü

Umeyr b. Vehb, Kureyş müşriklerinin şeytanları ndan [582] ve kahramanı arı ndandı. [583]
Kendisi Mekke'de Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabına ezâ eder dururdu. [584]
Umeyr'in oğlu Vehb, Bedir'de esir edilen müşrikler arasında bulunuyordu. [585]
Umeyr b. Vehb Bedir'de kamından kılıçla yaralanarak ölüler arasına düşmüş, ölmüş sanılarak bırakılmıştı.
Gecenin serinliği çökünce ayı İmiş, ölüler arasından çıkıp Mekke'ye dönmüş ve yarası iyileşmişti. [586]
Umeyrb. Vehb, Hicr'de Safvan b. Ümeyye ile oturup Bedir'de kuyuya atılanları ve uğradıkları musi¬betleri anlatınca, [587] Safvan b. Ümeyye:
"Vallahi, onlardan sonra, yaşamakta hayır yoktur! [588]
Bedir'de ölenlerden sonra yaşamanın, Allah belâsını versin!" dedi. [589]
Umeyr b. Vehb:
"Vallahi doğru söyledin!
Vallahi eğer üzerimde olan ve ödeyecek karşılığı da bulunmayan borçla, benden sonra açlıktan ölmelerinden korktuğum çoluk çocuk olmasaydı, muhakkak gider, Muhammed'i öldürürdüm! [590]
Hem benim için, onların kabul edecekleri [591] bir mazeret, bahane de vardır: [592] Oğlum onların ellerinde
Esirdir. [593] 'Şu esir olan oğluma geldim' derim. [594]
Haber aldığıma göre; o çarşılarda da dolaşırmış" dedi. [595]
Umeyr'in bu sözleri Salvan b. Ümeyye'yi sevindirdi [596] ve ona:
"Senin borcun bana aittir. Senin adına, onu ben öderim!
Çoluk çocuğuna da, kendi çoluk çocuğumla birlikte, sağ oldukları müddetçe bakar, geçimliklerini en geniş şekilde sağlarım! [597]
Mekke'de çoluk çocuğunu benden daha geniş geçindiren bir kimse bulunmadığını sen de bilirsin!" dedi.
Umeyr b. Vehb:
"Ey Ebu Vehb! Biliyorum bunu! [598] Sen benim işimi de, kendi işini de gizli tut!" dedi.
Safvan b. Ümeyye:
"Öyle yapan m!" dedi.
Umeyr, kılıcının keskinleştirilmesini ve zehirlenmesini emretti. [599]
Safvan b. Ümeyye, Umeyr'in hayvanını ve yolluğunu hazırlattı. [600]
Umeyr, Salvan'a:
"Medine'ye varıncaya kadar, haberimi gizli tut, hiç anma!" dedi.
Umeyr b. Vehb, Medine'ye gelip, Mescidin kapısında devesini ıh d irdi ve bağladı.
Kılıcını kuşandı. [601]
Hz. Ömer, Müslümanlardan bazılarıyla birlikte Bedir gününden bahsediyorlar, Allah'ın kendilerine olan ikramlarını ve düşmanlarına gösterdiklerini konuşuyorlardı.
O sırada, Hz. Ömer Umeyr b. Vehb'i Mescidin kapısı önünde, hayvanını ıhdırmış, kılıcını kuşanmış görünce:
"Bu köpek, Allah düşmanı Umeyr b. Vehb'dir!
Vallahi, ancak şer için gelmiştir!
Aramızı bozan, Bedir gününde de Kureyşliler için sayımızı tahminleyen o değil miydi?" dedikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdi ve:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Şu Allah düşmanı Umeyrb. Vehb, kılıcını kuşanmış olarak gelmiş!?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onu benim yanıma gönder!" buyurdu.
Hz. Ömer geri geldi. Onun boynundaki kılıcının kayışını sımsıkı tutup göğsünde topladı. Ensardan, yanında bulunan zâtlara da:
"Resûlullah Aleyhisselamın yanına giriniz, yanında oturunuz ve kendisini bu habîsten koruyunuz!
Çünkü, o güvenilir bir kimse değildir!" dedikten sonra, onu Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına soktu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ömer'in Umeyr b. Vehb'in kılıcının kayışını sımsıkı tuttuğunu görünce, ona:
"Ey Ömer! Onu serbest bırak!
Sen de ey Umeyr! Bana yaklaş!" buyurdu.
Umeyr b. Vehb, Peygamberimiz Aleyhisselama yaklaşıp:
"Sabahınız hayrola!" diyerek Cahiliye devri selamı ile selam verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Umeyr! Allah bize senin selamlaşmandan daha hayırlı bir selamlaşmayı, Cennetliklerin selam-laşmasıyla selamlaşmayı ikram etmiştir!" buyurdu.
U m eyr:
"Vallahi, ey Muhammedi Ben bu selamlaşmayı yeni işitiyorum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Ey Umeyr! Seni buraya getiren nedir?" diye sordu.
U m eyr:
"Şu elinizde bulunan esir oğlum için geldim! [602] Onun hakkında ihsanda bulununuz!" dedi. [603]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyle ise, şu boynunda asılı kılıcın işi ne?!" diye sordu.
U m eyr:
"Allah kılıçların belâsını versin! Onlar bize ne sağladı, ne işimize yaradı ki?" dedi. [604]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Umeyr b. Vehb'e:
"Bana doğru söyle: Sen buraya ne için geldin?" diye tekrar sordu.
U m eyr:
"Ben bundan başka birşey için gelmedim!
Ancak, esir oğlumun işi için geldim!" dedi. [605]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Senin Hicr'de Safvan b. Ümeyye'ye koştuğun şart ne idi?" diye sorunca, Umeyr korktu ve:
"Ben ona ne şart koşmuşum da?!" dedi. [606]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet! Sen ve Safvan b. Ümeyye Hicr'de oturdunuz! Kureyş'ten, kuyuya atılan ölüleri andınız. Sonra da, sen:
'Eğer üzerimde borç olmasa, yanımda da geçindirilecek çoluk çocuk bulunmasa, muhakkak çıkar gider, Muhammed'i öldürürdüm!' dedin.
Safvan da, beni öldürmene karşılık, senin borcunu ödemeyi ve çoluk çocuğunu geçindirmeyi üzer¬ine aldı!
Allah ise, yapacağın işle senin arana girdi, gerildi!" buyurdu. [607]
U m eyr:
"Sana bunu kim haber verdi?!
Vallahi, yanımızda bir üçüncü kişi bulunmamıştı !? [608]
Bu söz, senin dediğin gibi, benim aramla Safvan'ın arasında idi.
Buna, benden ve ondan başka hiç kimse vâkıf değildi.
Buraya gelinceye kadar geçireceğim geceleri de gizli tutup benden hiç söz etmemesini de Safvan'a emretmiştim" dedi. [609]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bunu bana Cebrail haber verdi!" buyurdu. [610]
Bunun üzerine, Umeyr b. Vehb:
"Ben şehadet ederim ki; sen, muhakkak Allah'ın resûlüsün [611] ve doğrusun! [612]
Yâ Rasûlallah! Biz, göğün haberinden, bize getirmiş olduğun şeylerde ve sana inen vahiyde seni yalanlardık.
Bu işte, benden ve Safvan'dan başka kimse yoktu.
Vallahi, bu haberi sana ancak Allah getirmiştir!
Beni İslâmiyete hidayet eden ve işte şu yere sevkeden Allah'a hamd olsun!" dedikben sonra, hak şehadetiyle şehadet getirdi: [613]
"Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur! [614]
Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed, Allah'ın kulu ve resûlüdür!" dedi. [615]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kardeşinize, dinini iyice öğretiniz! [616]
Kendisine Kur'ân da okuyunuz, [617] öğretiniz! [618]
Onun esirini de serbest bırakınız!" buyurdu.
Buyruğu yerine getirildi.
Umeyr b. Vehb:
"Yâ Rasûlallah! Ben, Allah'ın nurunu söndürmeye çalışan ve dinindeki kimselere şiddetle işkence yapan birisi idim.
Ben şimdi istiyorum ki; bana izin veresin de, Mekke'ye gidip Mekkeli müşrikleri Allah'a, Resûlullaha ve İslâmiyete davet edeyim! Umulur ki, Allah onlara hidayet eder. Hidayet nasip olmayanlara da, daha önce senin ashabına dinleri hususunda yaptığım gibi işkence yapayım" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, ona izin verdi.
Umeyr b. Vehb, Medine'ye doğru yola çıktığı zaman, Safvan b. Ümeyye Mekkeli müşriklere:
"Birkaç gün içinde, gelecek olan haberle müjdeleneceksiniz. O, size, Bedir vak'asının acısını unut¬turacaktır!" der, gelen kafilelerden haber sorar dururdu.
Nihayet, gelen bir süvari, ona Umeyr'in Müslüman olduğunu haber verdi!
Safvan da, Umeyr ile hiç konuşmamaya ve kendisine hiçbir iyilik ve yardımda bulunmamaya yemin etti.
Umeyr ise, Mekke'ye gelince, halkı İslâmiyete davet etmeye koyuldu.
Kendisine karşı koyanlara şiddetle işkence yaptı.
Umeyr'in sayesinde birçok insan Müslüman oldu. [619]
Allah ondan razı olsun!
Umeyr b. Vehb, bir gün Kabe'nin yanında Salvan b. Ümeyye ile karşılaşıp, ona:
"Sen büyüklerimizden birisin! Bizim taşlara taptığımızı ve onlar için kurbanlar kestiğimizi görmüyor musun?! Din mi bu?!
Ben şehadet ederim ki; Allahtan başka ilah yoktur! Muhammed de, Allah'ın kulu ve resûlüdür!" dedi.
Safvan ona bir kelime ile bile cevap vermedi, sustu. [620]

Hz. Zeyneb'in Medine'ye Getirilişi

Bedir esirlerinden Ebu'l-As, serbest bırakılıp Mekke'ye ulaşınca, Hz. Zeyneb'in yolunu açtı.
Bedir savaşından bir ay veya biraya yakın bir müddet sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam Zeyd b. Harise ile Ensardan bir zâtı göndererek, onlara:
"Zeyneb yanınıza gelinceye kadar, siz Ye'cec vadisinde bulununuz.
Zeyneb size orada rastlayacaktır, siz onu bana getirirsiniz" buyurdu.
Görevliler, Ye'cec vadisine gittiler.
Ebu'l-Âs, Hz. Zeyneb'e, babasının yanına gitmesini emretti.
O da hazırlığını görüp yola çıkacağı zaman, Ebu'l-Âs'ın kardeşi Kinane b. Rebi1, Hz. Zeyneb'in bineceği deveyi getirdi.
Hz. Zeyneb devenin üzerindeki hevdecin içine girdi.
Kinane; yayını ve ok çantasını aldıktan sonra, güpegündüz devenin yularını çekerek Mekke'den yola çıktı.
Bu hadise Kureyş müşrikleri arasında konuşulmaya başlayınca, birtakım kimseler, Hz. Zeyneb'i geri çevirmek için acele yola çıktılar. Zftuvâ mevkiinde ona yetiştiler.
İlk yetişen de, Hebbar b. Esved ile Nâfi1 b. Abdi Kays idi.
Hebbar, hevdec içinde bulunan Hz. Zeyneb'i mızrağı ile korkuttu.
Hz. Zeyneb, o zaman hamile idi.
Korkusundan, kamındaki çocuğu düştü.
Kinane yere çöküp ok çantasını açtı.
"Vallahi, bana hiçbir adam yaklaşmasın! Yoksa, ona bir ok saplarım!" deyince, gelenler dönüp takip etmekten vazgeçtiler.
Ebu Süfyan b. Harb, Kureyş müşriklerinin büyüklerinden bazılarıyla birlikte, oraya kadar geldi. Kinaneye:
"Ey adam! Bize ok atmaktan vazgeç. Seninle konuşacağız!" dedi.
Kinane ok atmayı bıraktı.
Ebu Süfyan, Kinane'nin yanına gelip üzerine dikildi ve:
"Sen doğru yapmadın!
Bir kadını halkın gözü önünde apaşikâryola çıkardın.
Halbuki, sen zahmet ve meşakkatlerimizi ve Muhammed'den başımıza gelenleri biliyorsun!
Onun kızını halkın gözü önünde böyle açıktan açığa aramızdan çıkarıp ona götürdüğün zaman, halk bunu uğradığımız musibetten ileri gelen bir zillet eseri, zaafımızın ve güçsüzlüğümüzün bir netice¬si sanacaktır.
Hayatıma yemin ederim ki; Zeyneb'in babası yanına gönderilmeyip Mekke'de tutulmasına bizim için hiçbir hacet ve zaruret yoktur.
Bunda, bizim için, bir öç alma da sözkonusu değildir.
Sen beni dinle de, kadını şimdi geri çevir!
Söylentiler, sesler kesildikten, bizim onu geri çevirdiğimiz halk arasında konuşulmaya başladıktan sonra, gizlice Mekke'den çıkar, babasına kavuştur!" dedi.
Kinane de böyle yaptı.
Birkaç gece Mekke'de oturduktan ve itiraz seslerinin ardı arkası kesildikten sonra, bir gece, Hz. Zeyneb'le birlikte yola çıktı.
Onu, Ye'cec'de bulunan Zeyd b. Harise ile arkadaşına teslim etti. Onlar da, Hz. Zeyneb'i Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirdiler. [621]

Velid b. Velid'in Mekke'de Tutuklu Bulunan Ayyâş b. Ebi Rebia İle Seleme b. Hişam'ı Kurtarıp
Medine'ye Getirişi

Bedir esirleri arasında bulunup kurtulmalık akçesi ödendikten sonra, kardeşleri tarafından Mekke'ye götürülürken Cuhfe'den Medine'ye kaçarak Müslüman olan Velid b. Velid b. Mugîre'ye, Peygamberimiz Aleyhisselam Ayyaş b. Ebi Rebia ile Seleme b. Hişam'ın durumunu sormuştu. [622]
O da:
"Ben onları birinin ayağı diğerinin ayağına bağlanmış oldukları halde [623] bırakmıştım!" dedi. [624]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Benim için, Ayyaş b. Ebi Rebia ile Seleme b. Hişam'a kim gider?" diye sordu.
Velid b. Velid:
"Senin için, onlara ben giderim yâ Rasûlallah!" dedi. [625]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Velid! [626] Sen Mekke'ye kadar [627] git!
Demirci filanın evine in!
O, Müslüman olmuştur. Onun evinde gizlen! [628]
Ayyaş ve Seleme ile buluşmaya çalış! [629]
Onlara, senin benim elçim olduğunu ve kendilerine benim yanıma gelmelerini emrettiğimi, Allah'ın hiç şüphesiz bu yolda onlara yardım ve kolaylık ihsan buyuracağını haber ver!" buyurdu. [630]
Velid b. Velid, Mekke'ye gitmek üzere, hemen yola çıktı.
Gizlice, Mekke'ye vardı.
Mekke'de rastladığı, yemek taşıyan bir kadına:
"Sen, nereye gitmek istiyorsun?" diye sordu.
Kadın da:
Ayyaş ve Seleme'yi kastederek:
"Şu iki tutukluya gidiyorum!" dedi.
Velid b. Velid, kadının ardından gitti ve onların yerlerini öğrendi. Ayyaş b. Ebi Rebia ile Seleme b. Hişam, tavansız bir odanın içinde hapsedilmiş idiler.
Velid b. Velid, akşam olunca, onların yanlarına indi.
Aldığı taşı ayaklarının altına koyup kılıçla ayak bağlarını kestikten sonra, onları devesinin üzerine bindirerek Medine yolunu tuttu. [631]
Kureyş müşriklerine onların kaçtıkları haberi gelince, Halid b. Velid, kavminden bazı kişilerle birlik¬te hemen aramaya çıktı. Usfan'a kadar gittilerse de, ne izlerine rastladılar, ne de kendileri hakkında bir haber alabildiler.
Velid b. Velid ve arkadaşları, deniz yolunu tutarak Emec'in üzerine ulaştılar ki, bu, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'ye hicret ederken tutmuş olduğu yoldu.
Müşrikler tarafından yakalanmak ve dinlerinden döndürülmek korkusu ile, hiç durmadan dinlen¬meden yola devam ettiler. [632]
Velid b. Velid, hep yaya olarak yürüdüğü için, ayaklan yarıldı. [633]
Medine'nin Harre mevkii arkasına gelip kavuştukları zaman, [634] Velid b. Velid'in ayağı sürçtü (kaydı), parmağı yarıldı, kanamaya başladı.
Velid b. Velid:
"Sen ancak kanayan bir parmak değil misin?
Başına gelen ise, Allah yolunda olan birşeydir!" dedi. [635]
Medine'ye bir mil uzaklıktaki Ebu İnebe kuyusu yanında vefat etti. [636]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Ümmü Seleme, akrabası olan Velid b. Velid hakkında¬ki mersiyesinde şöyle demiştir:
"Ey göz, ağla Velid b. Velid b. Mugîre'ye ki, onun gibi bir zât kavim ve kabileye yeter!" [637]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Ümmü Seleme! Böyle söyleme! Fakat, 'Bir gün bakarsın ki, ölüm baygınlığı gerçek olarak gelmiş, İşte bu, senin kaçıp durduğun şeydir (denilmiştir)' [Kaf: 50/19] de!" buyurdu. [638]



________________________________________
BEDİR'DEN SONRA

İşkence ile Dinlerinden Döndürülenler Hakkında İlahî Af Çıkışı ve Hişam b. Âs'ın Medine'ye Gelişi

Hz. Ömer der ki:
"Fitneye uğratılarak dinlerinden döndürülenler hakkında:
'Allah artık bu kavmin ne fidyelerini, ne de tevbesini kabul eder.
Çünkü, bunlar, Allah'ı öğrendikten sonra, uğradıkları işkence üzerine küfre döndüler' derdik.
Onlar da, kendileri hakkında tıpkı böyle söylerler, İslâmiyete bir daha kabul olunmayacaklarını sanırlardı.
Resûlullah Aleyhisselam Medine'ye gelince, Yüce Allah'ın bu hususta gerek bizim söylediğimiz ve gerek onların kendileri hakkında söyledikleri söz üzerine indirdiği şu:
'(Tarafımdan) de ki: Ey nefislerine karşı hadden aşırı davranan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümi¬dinizi kesmeyiniz! Çünkü Allah bütün günahları yarlıgar! Şüphesiz ki O çok yarlıgayıcıdır, çok esirgeyi¬cidir.
Size azab gelip çatmadan, Rabbinize dönün, O'na teslim olun; sonra, yardıma mazhar olamazsınız!
Rabbinizden size indirilenin en güzeline-kendiniz farkında olmayarak ansızın başınıza azab gelme-den-tâbi olunuz!' (Zümer: 53-55) âyetlerini kendi elimle bir sahifeye yazıp Hişam b. Âs'a gönderdim."
Hişam b. Âs da der ki:
"Mektup bana geldiği zaman, onu Zîtuvâ'da okuyup anlamaya çalışıyor, çabalıyor, fakat bir türlü anlayamıyordum. Nihayet 'Allah'ım! Bundakini, bana anlat!' dedim.
Yüce Allah bunun ancak bizim hakkımızda indiğini; gerek bizim kendimiz hakkında söylediklerimiz, gerek bizim hakkımızda söylenenler hakkında olduğunu kalbime düşürdü, doğdurdu.
Hemen devemin yanına döndüm, üzerine oturdum, Medine yolunu tutup Resûlullah Aleyhisselama kavuştum ." [1]
Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Sevban da:
"Resûlullah Aleyhisselamdan işittim: 'Bana dünyadan ve dünyadakilerden daha sevgilisi, şu 'Ey nefislerine karşı hadden aşın davranan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz! Çünkü Allah bütün günahları yarlıgar! Şüphe yok ki, Allah çok yarlıgayıcı ve çok esirgeyicidir âyetidir buyurdu" demiştir. [2]

Cündeb b. Damrâ'nın Medine'ye Hicret Ederken Ten'im'de Vefat Edişi

Cündeb b. Damrâ, Mekke'de otururdu. Hasta [3] ve çok yaşlı idi. [4] Kendisinin dört oğlu vardı. [5]
Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye hicret etmiş, [6] Mekke'de kalan Müslümanların da Medine'ye hicret etmelerini emir buyurmuştu. [7]
Cündeb b. Damrâ ise hicrette gecikmişti. [8]
Nisa sûresinin 97. âyeti nazil olunca:
"Ey Allah'ım! Sen, mazeret sebep ve delillerini tebliğ ettin. [9]
Mekke'deki yerimde bulunduğum müddetçe, [10] benim için ne bir mazeret sebebi var, ne de mazeret delili! [11]
Allah'ım! Beni müşriklerin yurdundan çıkarıp hicret yurduna, Muhacirlerle Ensar'ın yurduna kavuş¬tur da, Peygamber Aleyhisselamın yanında bulunayım ve ona yardım edeyim" diyerek yalvardı. [12]
Oğullarına da: [13]
"Beni buradan, [14] Mekke'den [15] çıkarın! [16] Belki biraz rahatlık bulurum!" dedi. [17]
Oğullan:
"Seni nereye götürelim? [18] Hangi tarafa götürmemizi istersin?" diye sordular.
"Ten'im'e doğru!" dedi [19] ve Medine'ye doğru eliyle işaret ederek: [20]
"Beni hicret yurduna taşıyın! Ben Peygamber Aleyhisselamın yanında bulunayım" dedi. [21]
Oğullan, onu Ten'im'e kadar götürdüler. Cündeb b. Damrâ, oraya ulaşınca:
"Allah'ım! Ben Sana hicret ediyorum!" dedikten sonra [22] sağ elini sol elinin üzerine koydu ve:
"Allah'ım! Şu Senin, şu da Resûlünün elidir. Resûlün Sana nasıl bey'at etti ise, ben de Sana öyle bey'at ediyorum!" diyerek, orada vefat etti.
Allah ondan razı olsun!
Ashab, onun halini haber alınca:
"Medine'ye kavuşup vefat etmiş olsaydı, ecri tastamam olurdu!" dediler. [23]
Bunun üzerine, inen âyette [24] şöyle buyuru I m ustur:
"... Her kim, Allah'a ve Peygamber'e hicret niyetiyle evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, muhakkak ki, onun ecri Allah'a düşer.
Allah çokyariıgayıcı ve çok esirgeyicidir!" [25]

Münafıkların Teşhir ve Mescidden Tard Edilişi

Münafıklar, bir gün toplanıp, İslâmiyet ve Müslümanlar aleyhinde konuşmuşlardı. [26]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mescidde irad buyurduğu hutbesinde, Allah'a hamd ü senada bulun¬duktan sonra, [27] münafıklara hitaben:
"Sizlerden bazı kimseler toplandılar, şöyle şöyle söylediler!
Kalkın! Allahtan yarlıganmanızı dileyin! Ben de sizin için yarlıganmanızı dileyeyim" buyurdu.
Hiçbiri yerlerinden kımıldamadılar, ayağa kalkmadılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Siz niçin kalkmıyorsunuz? Kalkın ve Allah'tan yariıganmanızı dileyin! Ben de sizin için Allah'tan mağfiret dileyeyim" buyurdu ve sözünü üç kere tekrarlayıp
"Siz ya kendiliğinizden kalkarsınız, ya da ben sizi isimlerinizi anarak kaldıracağım!" buyurduktan sonra: [28]
Münafıklardan, ismini andığım ayağa kalksın!
Kalk ey filan!
Kalk ey filan!
Kalk ey filan!
buyurarak 36 kişinin ismini andı. [29]
İsimleri anılanlar, hor ve hakîr bir halde, ayağa kalktılar. [30]
Peygamberimiz Aleyhisselam onlara:
"Allah'tan korkunuz!" buyurdu. [31]
Yine bir gün, münafıklardan bazıları Mescidde toplanmışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların birbirlerine apışmış bir halde fısıldaştıklarını görünce, Mescidden dışarı çıkarılmalarını emir buyurdu.
Onlar Mescidden itilerek, sürüklenerek dışarı çıkarıldılar.
Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensarî kalkıp Ganm b. Neccar oğullarından, Cahiliye devrinde onların putlarının bakıcısı olan Amr b. Kays'a doğru vardı.
Onu ayağından tutup sürükleyerek Mescidden dışarı çıkardı. Çıkarılırken, o, Ebu Eyyûb'a:
"Ey Ebu Eyyûb! Beni Salebe oğullarının hurma kurutma yerinden mi çıkarıyorsun?" diyordu.
Bundan sonra, Neccar oğullarından bir kimse olan Râfi1 b. Vediaya doğru vardı, onu boynundan ridasıyla tutup şiddetli bir şekilde çektikten ve yüzüne bir şamar indirdikten sonra, Mescidden dışarı çıkardı. Dışarı çıkarırken de, ona:
"Ey habîs münafık! Yuh sana! Ey münafık! Resûlullah Aleyhisselamın Mescidinden, geldiğin yoldan geri dön!" diyordu.
Umâre b. Hazm kalkıp Zeyd b. Amr'a doğru vardı. Zeyd, uzun sakallı bir adamdı. Umâre onu sakalından tutup şiddetle çekti, mescidden dışarı çıkardıktan sonra, iki avucunu birleştirip göğsüne hızlı¬ca bir yumruk indirdi.
Zeyd b. Amr, yere serildiği zaman:
"Ey Umâre! Beni çok hırpaladın!" dedi.
Umâre de, ona:
"Ey Zeyd! Allah seni rahmetinden uzak kılsın! Allah'ın senin için hazırladığı azab bundan daha şid¬detlidir! Sen bir daha sakın Resûlullah Aleyhisselamın Mescidine yaklaşma!" dedi.
Neccar oğullarından Ebu Mes'ud b. Evs kalkıp Kays b. Amr b. Sehl'e doğru vardı.
Kays genç biriydi, ondan başka genç münafık yoktu.
Ebu Mes'ud kafasını sürterek onu Mescidden dışarı çıkardı.
Belhadre b. Hazreclerden Ebu Saîd el-Hudrînin kavminden Abdullah b. Haris kalkıp Haris b. Amr'a doğru vardı ki, Haris perçemli bir adamdı, onu perçeminden hızlıca tutup çekti. Yerden sürükleyerek Mescidden dışarı çıkardı.
Haris b. Amr, çıkarılırken, Abdullah b. Hâris'e:
"Ey Hâris'in oğlu! Andolsun ki, sen bana çok katı davrandın!" diyordu.
Abdullah b. Haris ise ona:
"Sen buna lâyıksın! Ey Allah düşmanı! Allah senin hakkında 'Resûlullah Aleyhisselamın Mescidine asla yaklaşma!' diye âyet indirdi. Çünkü sen necissin, pissin!" dedi.
Amr b. Avf oğullarından bir adam kalktı, kardeşi Züveyy b. Hâris'e doğru vardı. Onu şiddetli bir şek¬ilde Mescidden dışarı çıkardı, ve: "Yuh sana! Şeytan ve şeytanın işi sana hâkim olmuş!" dedi.
İşte bunlar, o gün Mescidde bulunan ve dışarı çıkarılmaları Peygamber Aleyhisselam tarafından emirbuyurulan münafıklardandı. [32]

Sevık Gazası

Kureyş müşrikleri Bedir savaşında hezimete uğrayıp Mekke'ye döndükten sonra, Ebu Süfyan Sahr b. Harb;
Peygamberimiz Aleyhisselamla bir çarpışma yapıncaya, [33] Bedir'de Kureyş kavminden öldürülen¬lerin öcü [34] Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabından alınıncaya, [35] Medinelilerin hurmalık ve ekin¬liklerini ateşe verip yakıncaya kadar [36] başına su değdimnenneyi, yıkanmamayı, [37] başına yağ sürün-memeyi, [38] ailesine yaklaşmamayı [39] adamış, [40] bütün bunları kendisine yasaklamıştı . [41]
Ebu Süfyan, bu yeminini yerine getirmek üzere, Kureyşlilerden 200 kişilik bir süvari birliğiyle [42] Mekke'den korka korka yola çıktı . [43]
Necdiye'yi tuttu. Medine'ye bir beridlik veya buna yakın bir yerde konakladı. Gece karanlığından yararlanarak Benî Nadîr Yahudilerinin yurtlarına kadar ileriedi. [44]
Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabının haberlerini almak için, [45] Huyey b. Ahtab'ın kapısını çaldı.
Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan'a kapısını açmaktan çekindi ve korktu.
Ebu Süfyan oradan ayrılıp Sellam b. Mişkem'in kapısına vardı.
Sellam b. Mişkem, o zaman, Benî Nadîr Yahudilerinin lideri ve hazine bakanı idi.
Ebu Süfyan, yanına girmek için, ondan izin istedi.
Sellam b. Mişkem izin verip Ebu Süfyan'ı evine aldı .yedirip iç irip ağırladı. Kendisine Müslümanların bazı gizli hususları hakkında bilgiler verdi.
Ebu Süfyan, geceleyin Sellam b. Mişkem'in yanından ayrılıp arkadaşlarının yanına geldi. Onlardan bir kısmını Medine'nin Urayz [46] mevkiine saldı. [47] Rivayete göre; kendisi de, birlikte gitti. [48]
Urayz'daki hurmalığı yaktılar. Orada buldukları iki Müslümanı da şehit ettiler. [49]
Ebu Süfyan bununla kendisini yeminini yerine getirmiş sayarak ve takip edilmekten de korkarak hemen geri döndü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hadiseyi haber alınca, ashabını savaşa çağırdı. [50] Ebu Lübabe Beşir b. Münzirl Medine'de yerine vekil bırakarak, [51] 200 kişilik bir askerî birlikle [52] Ebu Süfyan'ı takibe çıktı. Karkaratü'l-küdr'e ulaşıldığı zaman, Ebu Süfyan ve arkadaşlarının, yüklerini hafifletmek, sür'atle kaçıp kurtulmak için yiyecekleri olan kavutlarını azık dağarcıklarıyla birlikte ekinler arasına atarak kaçıp gittik¬leri anlaşıldı.
Müslümanlar, bırakılan pek çok sevık dağarcıklarını almaya koşuştuklarından, bu gazaya Sevık Gazası adı verildi. [53]
Sevık gazasına Zilhicce ayından 5 gece geçtikten sonra çıkılmış, 5 gün sürmüştür. [54]
Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanlarla birlikte geri döndükleri zaman, Müslümanlar:
"Yâ Rasûlallah! Bizim için bir gazvenin olmasını umuyor musun?" diye sormuşlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet" buyurdu. [55]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI   İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 5:48 pm

Ebu Âfek'in Öldürülüşü

Ebu Âfek'in Kimliği, Öldürülüş Sebebi ve Tarihi

Ebu Âfek, Amr b. Avf oğullarından olup, [56] 120 yaşındaydı [57] ve Yahudi idi . [58]
Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye geldiği zaman, [59] şiirler söyler, [60] halkı Peygamberimiz Aleyhisselama karşı [61] düşmanlığa [62] tahrik ve teşvik eder, [63] Peygamberimiz Aleyhisselamı incitir dururdu. [64]
Peygamberimiz Aleyhisselam Bedir savaşına çıktığı ve Yüce Allah'ın ihsan buyurduğu zaferle Medine'ye döndüğü zaman, Ebu Âfek kıskançlık ve azgınlığını [65] söylediği bir şiirde şöyle açığa vurdu:
"Ben, uzun bir zamandan beri, yüzyıldan fazla yaşamış bulunuyorum.
İnsanlardan, fert ve cemaat olarak, çağrıldıkları zaman, akidleştikleri kimselere Kayle oğullarından [Evs ve Hazreclerden] daha sadık ve daha vefalı ne bir ev halkı, ne de bir cemaat gördüm!
Onların içinde dağlan devirenler, hiç kimseye boyun eğmeyenler vardır!
Onlara deve üstünde bir kimse geldi, onları darmadağın etti! Kendisiyle birlikte türlü helâller ve haramlar da geldi.
Siz izzet veya saltanatı benimser, doğrular olsaydınız [Yemen hükümdarlarından] Tübba'a tâbi olur, ona boyun eğerdiniz!" dedi. [66]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Benim için, şu pis adamın hakkından kim gelir?" buyurdu.
Bunun üzerine, Amr b. Avf oğullarının kardeşi [67] Salim b. Umeyr.
"Andım olsun ki; ben ya Ebu Âfiek'i ya öldüreceğim, ya da onun yanında öleceğim!" diyerek adakta bulundu [68] ve Şevval ayında [69] fırsat kollamaya başladı.
Salim b. Umeyr, Ebu Âfek'in bir yaz gecesinde Amr b. Avf oğulları mahallesindeki evinin önünde uyuduğu sırada, [70] yavaşça yanına vardı, göğsünün üzerine kılıcını koyup üstüne bastırdı. Kılıç ciğerini kesti, döşeğe işledi.
Ebu Âfek acı bir çığlık kopardı. [71]
Salim b. Umeyr hemen oradan uzaklaşıp kayboldu. [72]
Ebu Âfek'in çığlığını işitenler koşup yanına geldiler.
"Acaba kim öldürdü bunu? Vallahi bunu kimin öldürdüğünü bilseydik, biz de muhakkak onu öldürürdük!" dediler. [73]
Onu kimin öldürdüğünü bilemediler. [74]
Ebu Âfek'in ölüsü evinin içine alındı ve gömüldü. [75]
Salim b. Umeyr böylece adağını yerine getirmiş, Peygamberimiz Aleyhisselamı Ebu Âfek'in dilinden kurtarmış oldu.
Allah ondan razı olsun! [76]

Asma' binti Mervan'ın Öldürülüşü

Asma'ın Kimliği, Öldürülüş Sebebi ve Tarihi

Asma' binti Mervan, Ümeyye b. Zeyd oğullarından Yezid b. Zeyd'in karısı idi. [77]
Bu Yahudi kadın, [78] söylediği şiirlerle İslâmiyeti, [79] Müslümanları [80] ayıplar, [81] Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde kışkırtmalarda bulunmaktan geri durmaz. [82] hatta Peygamberimiz Aleyhisselamı öldürmeye de teşvik eder, [83] onu incitir, üzer dururdu. [84]
Ebu Âfek öldürüldüğü zaman, Asma1 içini ve içinde taşıdığı niyeti şöyle açığa vurdu: [85]
"Düşman üzerine seğirterek birbirinizle yarışırcasına yürüyünüz Malik, Nebit, Avf oğulları! Düşman üzerine seğirterek birbirinizle yarışırcasına yürüyünüz Hazrec oğulları! Sizler, sizden olmayan, yanınıza gelen bir kimseye itaat ettiniz, boyun eğdiniz ki, o ne Mudar'dandır, ne de Mezhic'dendir! Başlan kestik¬ten sonra, hâlâ ondan pişmiş çorba umulduğu gibi umuyorsunuz! Ondan birşey uman aldanır, umudun¬dan kesilir" dedi. [86]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Asma'ın bu sözlerini haber alınca:
"Benim için Mervan'ın kızının hakkından gelecek bir kimse yok mu?" buyurdu.
Hatma oğullarından olup onlardan ilk önce Müslüman olmuş bulunan Umeyr b. Adiyy, Peygamberimiz Aleyhisselamın bu sözünü işitti ve:
"Nezrim olsun ki, o kadını öldüreceğim!" diyerek adakta bulundu. [87]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Bedir savaşından dönüşünden sonra, [88] geceleyin Asma'ın evine girip yatağında onu öldürdü.
Sabahleyin Medine'ye gelip sabah namazını Peygamberimiz Aleyhisselamla kıldı. [89]
Peygamberimiz Aleyhisselam, namazdan sonra ona bakıp: [90]
"Mervan'ın kızını öldürdün mü?" diye sordu.
Umeyr b. Adiyy:
"Evet [91] yâ Rasûlallah! Anam babam sana feda olsun, [92] o kadını öldürdüm" dedi. [93]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'a ve Resûlullaha yardım ettin!" buyurdu. [94]
Umeyr b. Adiyy, Asmâ'ı öldürmekte Resûlullaha karşı bir kusur işlemiş olmaktan korkuyordu.
"Yâ Rasûlallah! Bana bunda birşey, bir sorumluluk var mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onun hakkında sana iki dişi keçi bile lâzım gelmez! [95] [Yani, bu hususta sana ne bir itirazda bulunulabilir, ne de birşey sorulabilir.] Çünkü onun kanı heder kılınmıştır" buyurdu. [96]
Peygamberimiz Aleyhisselam, çevresindekilere dönüp:
"Allah'a ve Resûlullaha gizlice yardım eden bir adama bakmak istediğiniz zaman, Umeyr b. Adiyy'e bakınız!" buyurdu. [97]
Umeyr b. Adiyy'in gözleri zayıftı. [98]
Hz. Ömer:
"Allah'a ibadet ve tâatta bulunan şu âmâya bakınız hele!" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ona âmâ deme! [99] O basîrdir, çok iyi görüşlüdür!" buyurdu. [100]
Umeyr b. Adiyy, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılıp Hatma oğulları yurduna döndüğü zaman, oğullarıyla birlikte bir topluluk, Asmâ'ı gömmekte idiler.
Onlar, Umeyrl görünce:
"Bunu sen mi öldürdün?" dediler.
U m eyr:
"Evet! Ben öldürdüm! [101] Ey Hatma oğulları! Mervan'ın kızını ben öldürdüm! [102] Bana istediğinizi yapınız! Haydi, beni bekletmeyiniz! [103]
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; 'Bunu sen mi öldürdün?' sözünü bütününüz söylüyor olsanız da, ya kendim ölünceye kadar, ya da sizin tümünüzü öldürünceye kadar şu kılıcımı size vuracağım!" dedi. [104]
İşte o gün, İslâmiyet Hatma oğulları yurdunda açıklığa kavuştu, yaygınlaştı.
Halbuki, Müslüman oldukları halde, kavim ve kabilelerinden korkarak Müslümanlıklarını gizleyenler vardı ki, onlarda o gün ortaya çıkabildiler. [105]
Umeyr b. Adiyy, Hatma oğulları içinde Müslümanlığı kabul edenlerin ilki idi. [106] Ondan başka, Abdullah b. Evs ile Huzeyme b. Sabit de Müslüman olmuşlardı. [107]
Umeyr b. Adiyy, Huzeyme b. Sabitle birlikte Hatma oğullarının putlarını kırmışlardır. [108] Umeyr b. Adiyy, Kâri' diye anılır. [109] Hatma oğullarına imamlık eder, namaz kıldırırdı. [110] Allah ondan razı olsun!
Mervan'ın kızının öldürüldüğü gün, artık, İslâmiyetin güçlendiğini gördükleri için, Hatma oğulların-dan bazı kimseler daha Müslüman olmuşlardır. [111]

Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları

Peygamberimiz Aleyhisselam; mal zekatı farz kılınmadan önce. [112] Ramazan Bayramına bir-iki gün kala irad buyurduğu huttıesinde: [113]
"Küçük-büyük, hür-köle, [114] erkek-kadın, [115] zengin-fakir [116] her Müslüman için. [117] bayram namazına çıkmadan önce. [118] yoksullara [119] kuru hurmadan bir sa1 (1040 dirhem),
Veya arpadan bir sa', [120]
Veya buğdaydan iki müdd (yanm sa'), [121]
Veya kuru üzümden bir sa', [122]
fitir sadakası verilmesini teşri ve vacib kıldı . [123]
"Onları bu günde aç dolaşmaktan müstağni kılınız!" buyurdu. [124]
Fitir sadakasının; küçük veya büyük,
Erkek veya kadın,
Hür veya köle,
Şehirde veya çölde oturan her Müslümanın üzerine düşen bir hak ve vacib (borç) olduğunu ilan da ettirdi. [125]
Yoksulların yiyeceğini sağlayan, oruçluyu söylediği boş sözlerden, işlediği çirkin işlerden arıtan fitir sadakasının bayram namazından önce verilirse makbul bir sadaka olacağı, namazdan sonra verilirse fitir sadakası dışındaki sadakalardan bir sadaka sayılacağı da açıklandı. [126]
Enes b. Malik'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye geldiği zaman, Medinelilerin Cahiliye devrinden iki günleri vardık, onlar o günlerde oyun oynarlardı. [127]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ne yaparsınız bu iki günde?" diye sordu.
Onlarda:
"Cahiliye devrinde bu iki günde oyun oynardık!" dediler. [128]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yüce Allah, size, iki bayramınıza bedel, onlardan daha iyilerini, hayırlılarını; Fitir [Ramazan] ve Kurban Bayramı günlerini tahsis kıldı" buyurdu. [129]

Bayram Namazlarının Kılınışı

Şevval ayının hilali zevalden sonra görülürse oruç açılır, fakat bayram namazının ertesi gün sabahleyin güneş doğduktan sonra kılınması gerekir. [130]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Necran'da vazifeli bulunan Amr b. H azm'a gönderdiği yazıda:
"Kurban Bayramı namazını acele edip hemen kıldır.
Ramazan Bayramı namazını ise, biraz geciktirip halka vaz ve nasihatta bulun!" buyurmuştur. [131]
Bunun için, Kurban Bayramı namazı güneş bir mızrak boyu yükselince, Ramazan Bayramı namazı ise güneş iki mızrak boyu yükselince kılınır. [132]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan Bayramında birşey yemeden namaza çıkmaz, Kurban Bayramında ise namazı kılmadıkça birşey yemezdi. [133] Namazı kıldırıp eve dönünce de, kurbanın etinden yerdi. [134]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ramazan Bayramında namazgaha çıkmadan önce yediği de, tek sayıda birkaç hurmadan ibaretti. [135]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı için, namazdan önce guslederdi. [136]
Hz. Ali de böyle yapar [137] ve:
"Biz ancak Muhammed Aleyhisselamdan yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız!" derdi. [138]
Peygamberimiz Aleyhisselam bayram namazını daima Kesîr b. Sait'in evinin yanındaki Musalla (namazgâh)'da kıldırırdı. [139]
Yalnız, bir defa, bayram günü yağmur yağdığı için, bayram namazını Mescidde kıldırmıştır. [140]
Namazgaha gidilirken, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde bir mızrak taşınır, [141] namazgahta sütre olarak önüne dikilir, Peygamberimiz Aleyhisselam bayram namazını ona doğru yönelerek kıldınrdı. [142]
Mızrağı taşıma vazifesi Bilal-i Habeşî tarafından yerine getirilirdi . [143]
Peygamberimiz Aleyhisselam bayram namazlarını bayramın birinci gününde iki rekat olarak kıldırır, bu iki rekattan ne önce, ne de sonra hiçbir namaz kılmazdı. [144]
Hz. Ali'nin bildirdiğine göre; bayram namazları için namazgaha yürüyerek gitmek sünnettendir. [145] Peygamberimiz Aleyhisselam; Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarına bir yoldan gider, başka bir yoldan dönerdi. [146]
Cabir b. Semûre de:
"Ben Resûlullah Aleyhisselamla birlikte bayram namazlarını, bir değil, iki değil, birçok defalar, ezan-sız ve ikametsiz olarak kiImısırrıdır" buyurur. [147]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarının birinci rekatında 7, ikin¬ci rekatında ise 5 defa: "Allahuekber!" diyerek tekbir alırdı. [148]
7 tekbiri kıraattan önce, 5 tekbiri ise kıraattan sonra alırdı. [149]
Peygamberimiz Aleyhisselam; bayram namazının birinci rekatında Fâtiha'dan sonra Kaf sûresini,
İkinci rekâtında Fâtiha'dan sonra Kamer sûresini okurdu. [150]
Peygamberimiz Aleyhisselamın bayram namazının birinci rekatında Fâtiha'dan sonra A'lâ sûresini,
İkinci rekatında Fâtiha'dan sonra Ğaşiye sûresini okuduğu da olurdu. [151]
E bu Saîd el-Hudrî der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı gününde namazgaha çıkar, ilk başladığı şey namaz kıldırmak olurdu.
Sonra, namazdan çıkıp, cemaat oldukları yerde saflarında otururlarken kendisi ayakta onlara dönüp vaz eder, tavsiyelerde bulunur, ne emredecekse emrederdi.
Hatta, o sırada kimleri nereye gönderecek olursa gönderir, yahut başka birşeyin yapılmasını emre¬decek olursa emreder, bundan sonra namazgahtan döner, evine giderdi." [152]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Zilhicce ayının onuncu günü, namazgaha gitti.
Ezansız ve ikametsiz olarak iki rekat Kurban Bayramı namazını kıldırdıktan sonra irad buyurduğu hutbede kurban kesmelerini Müslümanlara emretti. [153]
Bu, Peygamberimiz Aleyhisselamın kıldırdığı ilk Kurban Bayramı namazı, [154] o gün kestiği kurban da ilk kurbandı. [155]
O gün, Selime oğulları mahallesinde kesilen kurbanların sayısı 17 idi. [156]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Medine'de on yıl her Kurban Bayramında kurban kesti. [157]
Peygamberimiz Aleyhisselam kestiği kurbanları çift çift keser, birisini kesemeyen ümmeti için, diğerini de hem kendisi, hem ev halkı için keserdi. [158]
Hz. Ali de, kendisinin Peygamberimiz Aleyhisselamdan sonra iki koçu birden kurban ettiğini gören ve "Nedir bu?" diye soran Haneş'e:
"Resûlullah Aleyhisselam, vefatından sonra, kendisi için de kurban kesmemi bana vasiyet buyur¬muştu.
İşte, ben onun vasiyetini yerine getirmek üzere kesiyorum! [159] Daima da keseceğim!" demiştir. [160]

Teşrik Tekbiri ve Alınışı

Kurban Bayramının arefe sabah namazından bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, 23 vakitte, yalnız başına veya cemaat]e kılınan farzların arkasından birer defa "Allahuekber! Allahuekber! La ilâhe illallâhu vallahu ekber! Allahuekber ve lillâhilhamd!" diyerek tekbir getirmek, erkek kadın, imam cemaat, mukim misafir... her Müslümana vacibdir.
Buna, teşrik tekbirleri denir. [161]

Kurbana Ait Bazı Hükümler

1- Peygamberimiz Aleyhisselam malî durumu elverişli olan [162] her Müslüman ev halkının her yıl Kurban Bayramında kurban kesmelerini emretmiştir. [163]
2- Kurban; bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günleri kesilir. [164] Kurbanı, bayramın birinci günü kesmek daha faziletli ve sevaplıdır. [165]
3- Kurban, bayram namazı kılınmadan önce, kesilmez. Kesilecek olursa, onun yerine, bir kurban daha kesilmesi gerekir. [166]
4- Kurban, ancak deveden, sığırdan ve davardan olur. [167] Kurbanlık hayvanların yaş ve diş cihetinden kurban olabilecek yaşta bulunmaları şarttır. [168]
5- Devenin beş yaşını, sığırın iki yaşını, davarın da bir yaşını tamamlamış bulunmaları gerekir. [169] Ancak, davarın bir yaşını tamamlayanını bulmak kolay olmazsa, gösterişli 6-7 aylık toklusu da kurban
edilebilir. [170]
6- Deve ve sığır, yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir. [171]
7- Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensarî; bir Müslümanın kurban olmak üzere keseceği bir koyunun hem kendisi, hem ev halkı için yeterli olduğunu söylem iştir. [172]
8- Körlüğü açıkça belli olan tekgözlü,Hastalığı açıkça belli olan hasta, Topallığı açıkça belli olan topal,
İlikleri kurumuş, zayıf, cılız hayvanların kurban edilmeleri caiz değildir. [173]
Kurbanlık hayvanların kulaklarının ön ve arka taraflarının kesik ve kesiklerin yarıdan fazla olup
olmadıklarına, kulaklarının uzunlamasına ve enlemesine delinmiş olup olmadıklarına da dikkat edilme-
lidir. [174]
9- Peygamberimiz Aleyhisselam; kurbanın, keskin, bilenmiş bıçakla, zahmet vermeksizin kesilmesi¬ni emir buyurmuştur. [175]
10- Kurban kesilirken "Bismillâhi vallâhu ekber!" denilmesi gerekir. [176]
11- Kurbanın eti hem yenir, yedirilir, hem de fakirlere dağıt lir. Azıklık olmak üzere, evde de bir mik¬tar bırakılabilir. [177]
12- Kurbanın ne eti, ne de derisi satılmaz. Ancak derisi evde kullanılabilir. [178]
13- Peygamberimiz Aleyhisselam bir hadis-i şeriflerinde:
"Âdemoğlu, Kurban Bayramı gününde, Allah katında, Allah için kurban kesip kan akıtmaktan daha sevgili bir amel işlememiştir.
Muhakkak ki, o kurban, Kıyamet günü, boynuzları, tüyleri, tımakları ve herşeyiyle dirilip Mahşere gelir! Kesilen kurbanın kanı, daha yere düşmeden, Yüce Allah'ın kabul ve rıza dergâhına düşer!
O halde kurbanınızı Yüce Allah'ın kabul buyurup sevabını bol bol vereceği bilinci ve inancıyla, gönüllü olarak, gönlünüzden kopa kopa kesiniz!" buyurmuşlardır. [179]

Karkaratü'l-küdr Gazası: Seferin Tarihi, Mevkii, Niçin ve Nasıl Yapıldığı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Bedir savaşından döndükten yedi gece kadar sonra idi ki, [180] Süleym ile Gatafanların Medine'ye 8 beridlik mesafedeki Karkaratü'l-küdr mevkiinde toplandıklarını haber alınca, Abdullah b. Ümmi Mektum'u Medine'de yerine vekil bırakarak 200 kişilik bir kuvvetle Medine'den yola çıktı.
Beyaz sancağını Hz. Ali'ye taşıttı.
Küdr suyunun başına geldikleri zaman, hiç kimseyi bulamadılar. Fakat birçok hayvan izleri gördüler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabından bazılarını keşifle görevlendirip vadinin yukarı kısmına gönderdi. Kendisi de vadinin içine doğru ilerledi. Orada Yesar adında genç bir çobana rastladı. Ona halkın nerede olduklarını sordu.
Yesar:
"Benim onların nerede bulundukları hakkında bir bilgim yok! Ben ancak beş günlüğüne, develeri suya bırakmamak üzere buraya inmiş bulunuyorum. Bugün, dördüncü gündür. Halk su başlarına doğru çıkıp gitmişlerdi. Biz bekârlar, hayvanları görüp gözetmekle görevliyiz!" dedi. [181]
Gatafanlarla Süleymler, Peygamberimiz Aleyhisselamın hareketini haber alır almaz, dağılmışlardı. [182]
Onlarla hiçbir çarpışma olmadı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, orada üç gece kaldı. [183]
Süleymler ile Gatafanların orada bulunan develeri iğtinam edilerek oradan dönüldü.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Medine'ye 3 mil uzaklıktaki Sirer mevkiine geldiği zaman, develerin beşte birini ayırdıktan sonra, kalan beşte dördünü mücahidler arasında bölüştürdü. [184] Mücahidlerden her birine 2'şer deve düştü. [185]
Peygamberimiz Aleyhisselam; develerin esir edilen çobanı Yesar'ın Müslümanlarla namaz kıldığını görünce, kendisini azad etti, serbest bıraktı. [186]
Peygamberimiz Aleyhisselam, kısa bir müddet sonra, Galib b. Abdullah el-Leysî'nin kumandası altındaki bir askerî birliği de, Süleym oğulları ile Gatafanlar üzerine gönderdi.
Mücahidler yaptıklan çarpışmada onlardan bazılarını öldürdüler. Müslümanlardan da, üç kişi şehit oldu.
İğtinam ettikleri bir miktar deve, sığır ve davarla Medine'ye döndüler. [187]

Kaynuka Oğulları Yahudileri Medine'den Niçin ve Nasıl Sürüldüler?

Medineli olmayan ve Ensardan birisiyle evli bulunan, [188] Araplardan bir kadın; Kaynuka oğulları Yahudilerinin çarşısına gelip satacağı malı satmış, [189] ziynet eşyasını yaptırmak için de [190] bir kuyum¬cu Yahudinin dükkanına oturmuştu. [191]
Yahudiler kadının yüzünü açmasını istediler. Kadın ise yüzünü açmaktan kaçındı. [192] Kuyumcu [193] veya Kaynuka oğulları Yahudilerinden bir adam, kadının haberi olmadan, arka tarafına oturup kadının eteğini bir dikenle sırtına iliştirdi. [194] Kadıncağız ayağa kalkıp edeb yeri açılınca, Yahudiler gülüşmeye başladılar.
Kadının feryadı üzerine, Müslümanlardan bir zât sıçrayıp [195] kuyumcunun ardına düştü [196] ve onu öldürdü. Yahudiler de, toplanıp o Müslümanı şehit ettiler. [197] Müslümanlar da, Yahudilere karşı, Müslümanları imdada çağırdılar.
Böylece, Müslümanlarla Kaynuka oğulları Yahudilerinin araları bozuldu. [198]
Kaynuka oğulları Yahudileri, Yahudilerin en cesaretlileri idiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'ye hicret edip geldiği zaman, onlarla da anlaşma yap-mışü. [199]
Yüce Allah'ın Peygamberimiz Aleyhisselama Bedir'de ihsan buyurduğu fetih ve zafer onların kıskançlıklarını ve taşkınlıklarını açığa vurdurdu.
Aradaki anlaşmayı bozdular. [200]
Kaynuka oğulları Yahudileri, Bedir'le Uhud arasında andlaşma bozan ve Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya kalkan Yahudilerin ilki idi. [201]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu haber alınca, [202] onları Kaynuka çarşısında topladı ve:
"Ey Yahudi topluluğu! Allah'ın Kureyş'e indirdiği ukubet ve musibet gibi bir ukubet ve musibetin sizin başınıza da gelebileceğinden sakınınız ve Müslüman olunuz!
Çünkü, siz benim gönderilen peygamber olduğumu biliyor ve bunu Kitabınızda ve Allah'ın size gön¬derdiği Ahd'de bulmuş bulunuyorsunuz" buyurdu.
Kaynuka oğulları Yahudileri:
"Ey Muhammedi Sen bizi kendi kavmin mi zannediyorsun?!
Kendilerinde harp ilmi olmayan bir kavimle karşılaşman seni mağrur etmesin, aldatmasın!
Sen onlardan bir fırsata nail oldun (onları yenmiş bulundun).
Vallahi, biz eğer seninle harp edersek, muhakkak, bizim nasıl insanlar olduğumuzu o zaman öğrenirsin!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselama meydan okudular.
Bunun üzerine, inen âyet]erde [203] şöyle buyuruldu:
"O küfreden (Yahudi)lere de ki: Yakında, siz de mağlup olacaksınız ve (toptan) Cehenneme sürüle¬ceksiniz! O ne kötü yataktır!
(Bedir'de) karşılaşan iki cemiyet hakkında sizin için muhakkak bir ibret vardır.
Onlardan bir cemiyet Allah yolunda dövüşüyordu. Diğeri ise kâfirdi.
Onlar, öbürlerini (Müslümanları) dış gözleriyle kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı.
Allah, kimi dilerse, onu yardımı ile destekler.
Şüphe yok ki, bunda kalb gözleri açık olanlar için kesin bir ibret vardır." [204]
Kaynuka oğulları Yahudilerinin ne arazileri, ne ziraatları, [205] ne de hurmalıkları vardı. [206] Hepsi kuyumcu [207] ve tüccar idiler. [208]
Kaynuka oğulları Yahudileri hakkında ne yapılacağı da, bu hususta nazil olan âyette [209] şöyle açık¬landı:
"Muahede eden bir kavmin hainliğini (anlar), kesin olarak endişeye düşersen, önce hak ve adalet üzere keyfiyeti kendilerine bildir ve ahitlerini at! Çünkü Allah hainleri sevmez!" [210]
Kaynuka oğulları Yahudilerinin 700 savaş erleri vardı. [211] Bunların 300'ü zırhlı, 400'ü zırhsızdı. [212]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben, Kaynuka oğulları Yahudilerinden korkuyorum!" buyurdu. [213]
Şevval ayının ortasında, Cumartesi günü, [214] Ebu Lübabe b. Abdulmünzir'i Medine'de yerine vekil bıraktı. [215]
Beyaz sancağını Hz. Hamza'nın eline verip, [216] Kaynuka oğulları Yahudilerinin üzerine yürüdü. Yahudiler kalelerine çekildiler. Ne ok attılar, ne de çıkıp çarpıştılar. [217]
Kalelerine çekilip sığınmalarını Kaynuka oğullarına Abdullah b. Übeyy b. Selûl emretmiş ve kendi¬lerinin de onlarla birlikte kaleye gireceklerini söylemişse de, girmemişlerdir. [218]
Peygamberimiz Aleyhisselam onları on beş gece sıkı bir muhasara altında tuttu. [219]
Yüce Allah onların kalblerine korku düşürdü. [220] Peygamberimiz Aleyhisselamın emir ve hükmüne boyun eğerek kalelerinden inip teslim oldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların bağlanmalarını emretti ve Münzir b. Kudâme'yi bununla görevlendirdi. Hepsinin elleri arkalarına çekilip bağlandı. [221] Kaynuka oğulları Yahudileri Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün andlaşmalısı idiler. [222]
Abdullah b. Übeyy, Münzir b. Kudâme'ye bağlanmış Kaynuka Yahudilerinin yanında rastlayınca:
"Çözün bağlarını ve serbest bırakın onlan!" dedi.
Münzir b. Kudâme:
"Resûlullah Aleyhisselamın bağlattığı bir kavmi mi çözdüreceksin?! Vallahi, onlardan hiçbir adam, boynu vurulmadıkça çözülemez!" dedi.
Bunun üzerine, Abdullah b. Übeyy b. Selûl fırlayıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardı, arkasından, elini zırh gömleğinin cebine soktu. [223] Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Ey Muhammedi Andlaşmalarım hakkında ihsanda bulun (affet onları)!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam kızdı, yüzünü ondan çevirdi. Yüzünün rengi değişti. Ona:
"Yazıklar olsun sana! Bırak beni!" buyurdu.
Abdullah b. Übeyy:
"Hayır! Vallahi, [224] beni Hadâikve Buas günü [225] aklara ve karalara karşı savunmuş olan 300 [veya 400] zırh gömlekli, 400 [veya 300] zırh gömleksiz andlaşmalılarım hakkında ihsanda bulunmadıkça, seni bırakmam! [226]
Sen onları bir tek sabahta öldüreceksin, [227] öldürmek istiyorsun! [228]
Ey Muhammedi Sen devrin aleyhimize dönmesinden, başa musibetler gelmesinden korkmaz mısın? [229]
Vallahi, ben devrin aleyhimize dönmesinden ve başımıza musibetler gelmesinden korkan bir kim¬seyim. [230] Ben devrin aleyhimize dönmeyeceğinden, başımıza musibetler gelmeyeceğinden emin değil¬im!" dedi. [231]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy'in onları affettirmek için direnip durduğunu görünce: [232]
"Çözün onların bağlarını! Allah onlara lanet etsin ve onlarla birlikte olanlara da lanet etsin!" diyerek, Medine'den sürülüp çıkarılmalarını emir buyurdu. [233]
Abdullah b. Übeyy b. Selûl Kaynuka oğulları Yahudilerini öldürülmekten böylece kurtardıktan sonra, onları Medine'den sürülmekten de affettirip yerlerinde bıraktırmak için, Yahudilerle birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamla konuşmak istedi.
Kapıda Uveym b. Sâideyi buldu.
İçeri girmek isteyince, Uveym b. Sâide, onu geriye itip:
"Resûlullah Aleyhisselam sana izin vermedikçe içeri giremezsin!" dedi.
Abdullah b. Übeyy içeri girmek için Uveym'i itti.
Uveym de kızıp onu itince, Abdullah b. Übeyy'in duvara çarpan yüzünden kan akmaya başladı.
Yahudi andlaşmalılarından, yanında bulunanlar, bağırarak:
"Ey Ebu Hubab! Biz senin yüzünü bu musibete uğratan bir yurtta hiçbir zaman oturmayız ve duru¬mu değiştirmeye de gücümüz yetmez!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam Kaynuka oğulları Yahudilerinin mallarını teslim almaya Ubâde b. Sâmit'i memur etti. [234] Ubâde b. Sâmit de, Abdullah b. Übeyy b. Selûl gibi, Kaynuka oğulları Yahudilerinin andlaşmalısı idi.
Kaynuka oğulları Yahudileri Peygamberimiz Aleyhisselamla andlaşmalarım bozup savaşmaya kalkıştıkları zaman, Abdullah b. Übeyy onların işleriyle ilgilenmiş, onların yanında yer almış; Ubâde b. Sâmit ise Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:
"Yâ Rasûlallah! Ben Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü ve mü'minleri dost edindim! Kaynuka oğulları kâfir¬lerinin andlaşmalısı olmaktan ve onların dostluklarından kendimi uzak kıldım!" demiştir.
Bunun üzerine inen âyetlerde [235] şöyle buyurulmustur:
"Ey iman edenler! Yahudileri de, Nasranîieri de kendinize yârve dost edinmeyiniz! Onlar ancak bir birlerinin yaranıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır! Şüphesiz ki, Allah o zalimler güruhuna muvaffakiyet vermez.
İşte, kainlerinde bir maraz bulunan kimselerin 'Musibetin aleyhimize dönmesinden korkuyoruz!1 diy¬erek onların arasında koşuştuklarını görürsün. Belki Allah fetih veya kendi katından bir emir getirecek de, onlar yüreklerinde gizledikleri şeye karşı pişman olacaklardır.
İman edenler de, diyecekler ki: 'Her halde, sizinle beraber olduklarına dair yeminlerini te'kide çalışarak Allah'a and içenler, bunlar mı? Onların bütün yaptıkları boşa gitmiş, bu suretle onlar en büyük zarara uğrayan kimseler olmuşlardır!1
Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah mü'minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, Kendisinin onları seveceği, onların da Kendisini seveceği bir kavim getirir ki, onlar Allah yolunda savaşırlar ve hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmezler.
Bu, Allah'ın lütuf ve inayetidir ki, onu, kime dilerse ona verir. Allah ihsanı bol olan, en çok bilendir.
Sizin yârınız ancak Allah'tır, onun Resûlüdür, Allah'ın emirlerine boyun eğici olarak namazı dos¬doğru kılan, zekatı veren o mü'minlerdir. Kim Allah'tan, Peygamberinden ve iman edenlerden yüz çevirirse, hiç şüphe yok ki, galebeyi kazanacak olanlar, Allah'ın yardımcılarının ta kendisidirler." [236]
Kaynuka oğulları Yahudileri, Ubâde b. Sâmit'e:
"Ey Velid'in babası! Biz senin andlaşmalın idik. Sen bize ne diye böyle yaptın?!" dediler.
Ubâde b. Sâmit, onlara:
"Siz Resûlullah Aleyhisselama savaş açtığınız zaman, ben Resûlullah Aleyhisselama gidip:
'Yâ Resûlullah! Ben onlardan ve onlarla yapmış olduğum andlaşmadan uzağım!' dedim" dedi.
Abdullah b. Übeyy de,
"Sen andlaşmalılarından uzaklaşün ha?! Onların bu hususta sende tutuştuğu eli vardı!?" dedi.
Ubâde b. Sâmit:
"Ey Hubab'ın babası; kalbler değişti. İslâmiyet ahidleri yok etti!" dedi.
Kaynuka oğulları Yahudileri ne üç gün içinde Medine'yi terketm eleri emredildi.
Verilen üç günlük mühlet bitince, Kaynuka oğulları Yahudileri Şam'a doğru yola çıktılar.
Ubâde b. Sâmit onlarla birlikte Zübab'ın arkasına kadar gidip oradan geri döndü.
Kadınlar ve çocuklar develere bindirilmişlerdi. Erkekler yaya yürümekte idiler.
Vadi'I-kura'ya varınca, orada bir ay oturdular.
Vâdi'l-kurâ Yahudileri onların yayalarına binek, kendilerine de yiyecek verdiler.
Kaynuka oğulları Yahudileri Ezriat'a kadar gidip orada yerleştiler. [237] Orada yaşamları da pek az sürdü. [238] Yok olup gittiler. [239]
Kaynuka oğulları Yahudilerinin kalelerinde pek çok silah ve kuyumculuk âlet ve edevatı bulunuyor¬du.
Peygamberimiz Aleyhisselam; kendisi için: Ketum, Revha', Beyzâ diye anılan 3 yay ile,
adet zırh gömlek,
adet kılıç,
3 adet de mızrak aldı.
Muhammed b. Mesleme ile Sa'd b. Muaz'a da birer zırh gömlek hediye etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Kaynuka oğulları Yahudilerinin bıraktıkları mallarından başkuman¬danlık hakkı olarak beğendiği yay, kılıç ve zırh gömlekler ve mızraklarla beşte birini ayırdıktan sonra, kalan beşte dördünü Müslümanlar arasında bölüştürdü. [240]
Sağdıye diye anılan zırh gömlek, Davud Aleyhisselamın Calut'la çarpışmaya çıktığı zaman üzerinde bulunan zırh gömlekti. [241]

Osman b. Maz'un'un Vefat Edişi

Ensar kadınlarından Ümmül-A'lâ'nın bildirdiğine göre; Mekkeli Muhacirler Medine'ye hicret edip geldikleri zaman, Ensar (Medineli Müslümanlar) onları evlerine indirip ağırlamak için paylaşamadılar, nihayet kur'a çekiştiler.
Kur'ada Osman b. Maz'un kendilerine düştü. [242]
Osman b. Maz'un, onların yanlarında iken hastalanıp, [243] Bedir savaşından sonra, [244] Hicretin 30. ayında, Şaban ayının başlarında [245] vefat etti. [246]
Vefat ettiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onun yanına girdi. [247] İki gözünün arasından [248] öptü. [249] Ağladı. [250] Gözlerinden akan yaşlar onun yanağına damladı . [251]
Osman b. Maz'un yıkandı, giydiği elbisesi ile de kefenlendi. [252]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun üzerine dört tekbirle namaz kıldı. [253]
Ümmü'l-A'lâ, Osman b. Maz'un'a:
"Ey Ebu Sâib! Allah seni rahmetine kavuşturdu! Allah'ın sana ikramda bulunduğuna ben şehadet ederim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ın ona ikramda bulunduğunu sen nereden biliyorsun?" diye sordu.
Ümmü'l-A'lâ:
"Bilmiyorum! Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Allah ona ikram etmez de, kime eder?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ona Rabbinden ölüm gelmiş, şimdi o ölmüş bulunuyor.
Vallahi, ben onun hakkında ancak hayır dilerim.
Ben, Allah'ın Resûlü olduğum halde, bana ne yapılacağını ben bilmem!" buyurdu. [254]
Osman b. Maz'un'un zevcesi de:
"Osman b. Maz'un! Cennet sana kutlu olsun!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona hiddetli bir bakışla bakıp:
"Sen bunu nereden biliyorsun?!" diye sordu.
Kadın:
"Yâ Rasûlallah! O senin süvarin ve sahabin ya!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Vallahi, ben onun iyiliğinden başka birşey bilmiyorum!
Ben Resûlullah olduğum halde, bana ne yapılacağını ben bilmem! [255]
Onun hakkında, 'O Allah'ı ve Resûlünü severdi' demen yetişir!" buyurdu. [256]
Ümmü Hârice de Osman b. Maz'un'un vefatında onun mutluluğa erdiğini tebrik ve tebşir edince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kim bu konuşan?" diye sordu.
Ümmü Hârice:
"Yâ Rasûlallah! Osman b. Maz'un'durbu!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet! Osman b. Maz'un'dur bu! Onda biz hayırdan başka birşey görmedik!
Bununla birlikte, Resûlullah olduğum halde, vallahi bana ne yapılacağını ben bilmem!" buyurdu. [257]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Osman b. Maz'un gibi faziletli bir sahabi hakkında böyle buyurması ashaba çok ağır geldi, onları kaygılandırdı. [258]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Osman b. Maz'un için:
"Sen dünyadan hiçbir şeye bürünmeden çıkıp gittin!" buyurdu ve onu Bakiyy kabristanında hazır¬lanan kabrine gömdürdü. [259]
"Osman b. Maz'un; o, bizim ne güzel selefimizdir!"' buyurdu. [260]
Allah ondan razı olsun!
Osman b. Maz'un'un kabrinin başında, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte, Osman b. Maz'un'un oğlu Sâib, Osman b. Maz'un'un iki kardeşi Abdullah ve Kudâme ile Hâris'in oğlu Ma'mer de ayakta dik-ildiler. [261]
Bakiyy kabristanına Muhacir Müslümanlardan ilk gömülen, Osman b. Maz'un oldu. [262]
Peygamberimiz Aleyhisselam kızı Hz. Rukayyeyi kabre koydururken de:
"Hayırlı selefimiz Osman b. Maz'un'a katıl!" buyurmuştur. [263]
Ümmü'l-A'lâ der ki:
"Osman b. Maz'un'dan dolayı mahzun bir halde uyuduğum zaman, rüyamda ona ait akar bir su gördüm. Gidip bunu Peygamber Aleyhisselama haberverdim. Peygamber Aleyhisselam 'Bu, onun ame¬lidir!' buyurdu." [264]

Hz. Fâtıma'nın Hz. Ali ile Nikâhlanışı ve Evlenişi

Hz. Fâtıma'nın Talipleri

Hz. Fâtıma'ya ilk önce Hz. Ebu Bekir talip oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Ey Ebu Bekir! Ben onun hakkında ilahî hükmü bekliyorum" buyurdu.
Hz. Ömer Hz. Ebu Bekir'in yanına gelince, Hz. Ebu Bekir bunu ona haber verdi.
Hz. Ömer:
"Ey Ebu Bekir! Resûlullah Aleyhisselam seni reddetmiş!" dedi.
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'e:
"Fâtıma'yı Peygamber Aleyhisselamdan sen de iste!" dedi.
Hz. Ömer gidip isteyince, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ebu Bekir'e söylediği gibi:
"Ben onun hakkında ilahî hükmü bekliyorum!" buyurdu.
Hz. Ömer Hz. Ebu Bekir'e haber verdi.
Hz. Ebu Bekir ona:
"Ey Ömer! Resûlullah Aleyhisselam seni reddetmiş!" dedi . [265]
Kureyş eşrafından daha başka zâtlar da, Hz. Fatma'yı Peygamberimiz Aleyhisselamdan istediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hepsine de, Hz. Ebu Bekir'e verdiği cevap gibi cevaplar verdi. [266]
Hz. Ali der ki:
"Azadlı kadın kölem, bana:
'Fâtıma'nın Resûlullah Aleyhisselamdan istenildiğini biliyor musun?' diye sormuştu. Ona:
'Bilmiyorum!' dedim.
'Resûlullah Aleyhisselama gidip Fâtımayı sana nikahlamasını istemekten seni alıkoyan nedir?' diye sordu.
'Yanımda, onunla evlenebileceğim birşeyim yok!' dedim.
'Resûlullah Aleyhisselama gidersen, onu muhakkak sana nikâhlar!' dedi.
Vallahi, bu hususta bana yalvarmaktan geri durmadı." [267]
Hz. Ali'ye akrabaları (Hâşim oğulları) da:
"Fâtıma'yı, Resûlullah Aleyhisselama gidip, bir de sen iste bakalım!" dediler.
Hz. Ali:
"Ebu Bekir ve Ömer'den sonra ha!? [268] Ebu Bekir ve Ömer reddedildikten sonra benim de red¬dedilmeyeceğimden emin değilim! [269] Resûlullah Aleyhisselam, Fâtıma'yı, isteyen Kureyş eşrafından hiçbirine nikahlamadı" dedi. [270]
Hz. Ali'ye, akrabaları, kendisinin Resûlullah Aleyhisselamla olan yakın akrabalığını ileri sürerek [271] Hz. Fâtıma'yı ondan istemesi için baskı yaptılar. [272] Sa'd b. Muaz da, bu hususta Hz. Ali'yi teşvik ve ikna etti. [273]
Hz. Ali derki:
"Nihayet, Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna girdim. Kendisinin bütün manevî vakar ve heybeti üzerindeydi.
Önüne oturdum, susup durdum, konuşmaya kadir olamadım.
Bana:
'Sen neye geldin, senin bir hacetin mi var?
Herhalde Fâtıma'yı istemeye geldin! buyurdu.
'Evet!' diyebildim." [274]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'ye:
"Fâtıma'ya mehir olarak verebileceğin, yanında birşey var mı?" diye sordu.
Hz. Ali:
"Atım ve küçük bir zırh gömleğim var!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Atın sana lâzımdır. Zırh gömleğini sat!" buyurdu. [275]
Bunun üzerine, Hz. Ali zırh gömleğini Hz. Osman'a [276] 480 dirheme sattı. [277] Hz. Osman da, onu hediye olarak Hz. Ali'ye geri verdi.
Hz. Ali dirhemlerve zırh gömlekle gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Osman'a dua etti. [278]
Hz. Ali, 480 dirhemi Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne koydu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ondan bir avuç alarak Bilal-i Habeşî'ye verip koku alınmasını ve Hz. Fâtıma'ya çeyiz hazırlamalarını emir buyurdu. [279]

Hz. Fâtıma'nın Çeyizi ve Ev Eşyası

1- 1 adet kadife yorgan, [280]
Bunu uzunluğuna örtündükleri zaman sırtları açılır, enine örtündükleri zaman başları açılırdı. [281]
2- Yüzü deri, içi lif dolu, dayanılacak, yaslanılacak 1 adet yüz yastığı , [282]
3- İkisinin içi lif, ikisinin içi de yün dolu 4 adet yastık,
4- Birinin yüzü keten bezi içi lif, diğerinin yüzü keten bezi içi ot dolu 2 adet döşek, [283]
5- Tabaklanmamış 1 adet koç postu. [284]
Uyuyacakları zaman, bu postun yünlü tarafını üstüne çevirip döşek yaparlar, başlarını da yüzü deri¬den, içi lif dolu yastığa koyarlardı. [285]
6- Hurma yaprağından bükülü iple örülmüş 1 adet şerir (somya), [286]
7- Gönden dikilmiş 1 adet su kırbası (tulumu), [287]
8- Topraktan (saksıdan) yapılmış 2 adet çanak çömlek,
9- Gönden dikilmiş 1 adet su bardağı , [288]
10- 1 adet elek,
11- 1 adet silgi bezi. [289]
12- 2 adet el değirmeni. [290]
13- Ensar kadınlarından birisi tarafından Hz. Fâtıma ile Hz. Ali'ye hediye edilen, eski Yemen işi,
sanatlı, üzerleri gümüşle işlenmiş 2 kat elbise [291]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Nikâhta Hutbe İrad Edişi ve Nikâh Kıyışı

Enes b. Malik der ki:
"Günlerce sonra, PeygamberAleyhisselam, beni yanına çağırıp:
'Ey Enes! Git, bana Ebu Bekri's-Sıddık'ı, Ömerb. Hattab'ı, Osman b. Affan'ı, Abdurrahman b. Avf'ı, Sa'd b. Ebi Vakkas'ı, Talhayı, Zübeyr'i ve Ensardan bir hayli sayıda Ensarı benim yanıma çağır!1 buyur¬du.
Ben de gidip onları çağırdım.
Onlar Peygamber Aleyhisselamın yanında toplandıkları zaman, Peygamber Aleyhisselam:
'Hamd olsun Allah'a ki, verdiği nimetlerle övülen O'dur!
Kuvvet ve kudretinden dolayı kendisine ibadet edilen O'dur!
Mülk ve saltanatından dolayı kendisine boyun eğilen O'dur!
Azabından korkulan, yanındaki nimetleri umulan O'dur!
Yerde ve göklerde hükmünü yürüten O'dur!
Kudretiyle halkı yaratan, hikmetiyle mümtaz kılan, izzetiyle sağlamlaştırman O'dur!
Gönderdiği dini ve Peygamberi Muhammed'le halkı şereflendiren O'dur!
Yüce Allah karşılıklı hısımlıkla nesebleri birbirine katmayı emir buyurmuş, Tarz kılmış ve bununla günahları ortadan kaldırmıştır.
Yüce Allah kazanın kadere göre, kaderin de kazaya göre cereyanını emir buyurmuştur.
Her kaderin eceli, her ecelin de Kitab'da yeri vardır.
Yemhullâhü mâ yeşâu ve yusbitu ve indehû ummu'l-kitâb [Ra'd: 39= Allah ne dilerse (onu yapar. Bazısını) imha eder (vücûda getirmez, bazısını da) vücuda getirir. Ana Kitab (LevM Mahfuz) O'nun nez dindedir].
Yüce Allah, Hatice'nin kızı Fatma'yı Ebu Talib'in oğlu Ali'ye nikahlamamı bana emir buyurdu.
Sizler şahit olunuz: Fâtıma'yı 400 miskal gümüş mehirle Ali'ye nikahladım1 buyurdu.
Sonra da, bir tabak hurma koruğu, çağlası getirtip önümüze koydurdu ve kapıştırdı.
Fâtıma ile Ali hakkında da:
'Allah sizin dağınık işlerinizi toplasın! Nikâhınızı mübarek kılsın! İkinizden güzel ve pek çok nesil çıkarsın! [292] Allah'ım! Bu evliliği ikisi hakkında da mübarek kıl!' diyerek dua etti." [293]

Gerdek Töreni ve Dua

Peygamberimiz Aleyhisselamın dadısı Ümmü Eymen Bereke Hatunun anlattığına göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Fâtıma'yı gerdeğe koyacağı zaman, kendisi gelinceye kadar Hz. Fâtıma'nın yanına girmemesini Hz. Ali'ye emir buyurmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam gelip kapıyı çaldı.
Ümmü Eymen Hatun karşıladı.
Peygamberimiz Al eyhisselam selam verdi. İçeri girmek için izin istedi. İzin verilince, içeri girdi ve:
"Kardeşim burada mı?" diye sordu.
Ümmü Eymen Hatun:
"Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Senin kardeşin kim?" dedi.
Peygamberimiz Al eyhisselam:
"Ali b. Ebi Talib!" buyurunca, Ümmü Eymen Hatun:
"Sen kızını onunla nikahladığına göre, o senin nasıl kardeşin olur?" dedi.
Peygamberimiz Al eyhisselam:
"Evet! Bu, böyledir! [Yâni, o benim dinde kardeşim olur, Fâtıma ile evlenmesinde dinen sakınca yok¬tur]" buyurdu. [294]
Sonra da, bir kapla su getirtti, abdest aldı. [295]
Hz. Ali'yi çağırdı. Abdest suyundan onun göğsüne ve iki omuzunun arasına serpti.
Sonra Hz. Fâüma'yı çağırdı.
Ona da aynısını yaptıktan, göğsüne ve iki omuzunun arasına su serptikten sonra, kendisini ev halkının en hayırlısına nikahladığını söyledi. [296]
Peygamberimiz Al eyhisselam, Hz. Fâtıma için, önünden ve ardından:
"Ey Allah'ım! Fâtıma ve zürriyeti hakkında, kovulmuş şeytandan sana sığınırım!" diyerek dua etti.
Hz. Ali için de aynı şekilde dua ettikten sonra, ona:
"Allah'ın ismi ve bereketiyle gir zevcenin yanına!" buyurdu. [297]
Peygamberimiz Al eyhisselam, evlenen bir kimseyi tebrik edeceği zaman :
"Allah bunu senin için mübarek kılsın!
Allah'ın bereketi senin üzerinde olsun!
Allah ikinizi hayırda birleştirsin!" diyerek dua ederdi. [298]

Velime Cemiyeti ve Ziyareti

Peygamberimiz Aleyhisselam, Bilal-i Habeşî'ye:
"Ey Bilal! Ben evlenme sırasında ümmetimin yemek yedirmelerini sünnet edinmelerini arzu ediyo¬rum [299] Ali için bir velime ziyafeti gerekir!" buyurunca, Ensardan Sa'd b. Muaz:
"Benden bir koç var!"
Kimisi
"Benden şu var!"
Kimisi de:
"Benden şu kadar dan var!" dedi. [300]
Hz. Ali yarım ölçek arpa almak için zırh gömleğini birYahudiye rehin olarak bıraktı . [301]
Düğün yemeği hays diye anılan tatlı biryemekti [302] ki, çekirdeği çıkarılmış hurma, saf yağ ve yoğurt kurusu ile iyice karılıp karıştırılmak, bazan içine sevık (kavut) da katılmak suretiyle yapılan bir yemek-ti. [303]
Muhacirler ile Ensar takım takım gelerek yemek yiyip dağıldılar. [304]
Hz. Fâtıma'nın Hz. Ali ile evlenişi Hicretin 2. yılında, Bedir savaşından sonra, [305] Zilhicce ayında idi. [306]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI   İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 5:49 pm

Peygamberimiz Aleyhisselama Ev Halkı İçinde En Sevgili Olanları

Peygamberimiz Aleyhisselama, ev halkı içinde kadınlardan en sevgilisi Hz. Fâtıma, erkeklerden de
Hz. Ali idi. [307]
Peygamberimiz Aleyhisselam bir gazadan, bir seferden dönüp Medine'ye geldiği zaman, ilk önce Mescide gidip iki rekat namaz kılar, sonra Hz. Fâtıma'ya uğrar, daha sonra zevcelerinin yanına gider¬di. [308]

Yeni Evlilerin Dilekleri

1- Yeni evliler bir müddet sonra Peygamberimiz Aleyhisselama başvurarak kendilerine bir ev ver¬mesi için Neccar oğullarından Harise b. Numan'a söylemesini rica ettiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların bu isteğini Hârise'ye duyurmaktan utandı.
Fakat, Harise b. Numan bunu haber alınca, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve:
"Yâ Rasûlallah! Haber aldım ki, F âtım a ayn bir eve taşınmak için sana başvurmuş. Neccar oğulları evlerinin en yakını olan benim şu evlerim, senindir! Benim canım ve malım ancak Allah'ın ve Resûlünündür!
Vallahi yâ Rasûlallah! O mülkü benden alman, bana bırakmandan daha hoş, daha makbuldür" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam;
"Doğru söyledin! Allah senin mallarını bereketlendirsin!" buyurdu. Verilen eve Hz. Fâtıma'yı yer¬leştirdi. [309]
2- Hz. Ali, bir gün, Hz. Fâtımaya:
"Vallahi, değirmen taşı dişemek, bilemekten göğsüm rahatsızlaştı, ağnr oldu.
Yüce Allah babana esir göndermiştir. Gitsen de, esirin bana yardım etmesini babandan istesen!" dedi.
Hz. Fâtıma:
"Vallahi, benim de un öğütmekten ellerim kabardı" dedi ve kalkıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gitti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Fâtımaya:
"Ey kızcağızım! Ne için geldin?" diye sordu.
Hz. Fâtıma:
"Sana selam vereyim diye geldim!" dedi, isteğini dile getirmekten utanıp geri döndü.
Hz. Ali, ona:
"Ne yaptın?" diye sordu.
Hz. Fâtıma:
"İsteğimi dile getirmekten utandım" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına ikisi birlikte gittiler.
Hz. Ali:
"Vallahi yâ Rasûlallah! Değirmen taşı dişemek, bilemekten göğsüm rahatsızlaştı, ağnr oldu" dedi.
Hz. Fâtıma da:
"Ün öğütmekten ellerim kabardı. Allah'ın sana gönderdiği esiri bize hizmet ettirsen de, biraz fer-ahlasak, güçlensek!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Vallahi, onu size hizmet ettirmek için veremem!
Ben daha Ehl-i Suffayı çağırıp da karınlarına sokacak, kendilerini giyindirecek birşey bulamadım.
Ben onu satıp Ehl-i Suffayı geçindireceğim!" buyurdu.
Hz. Fâtıma ve Hz. Ali, evlerine döndüler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların yanlarına vardı ve:
"Ben size benden istediğiniz şeyden daha hayırlısını haber vereyim mi?" diye sordu.
"Olur! Haber ver!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Döşeğinize gireceğiniz zaman 33 defa 'Sübhânallah' diyerek teşbih ediniz.
defa 'Elhamdülillah' diyerek Allah'a hamd ediniz.
defa da 'Allahuekber!1 diyerek Allah'ı tekbir ediniz. [310]
Ey Fâtıma! Allah'tan kork! Rabbinin emrini yerine getir! Kocanın hizmetini de gör!" buyurdu. [311]
Bunun üzerine, Hz. Fâtıma:
"Ben Allahtan ve Allah'ın Resûlünden razıyım!" dedi [312] ve bunu iki kere tekrarladı. [313]

Yeni Evlilerin Altı Ay Sabah Namazlarına Kaldırılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; altı ay, sabah namazına çıkarken Hz. Fâtıma'nın kapısının önünde durup:
"Ey Muhammed'in ev halkı! Haydi namaza!" buyurmuş ve Ahzab sûresinin "...Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günah kirini gidermek, sizi tertemiz yapmak ister!" mealindeki 33. âyetini okumuştur. [314]

Ziynet Eşyası Hususunda Hz. Fâtıma'nın Uyarılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam bir gün Hz. Fâtıma'nın kapısına geldiği zaman, Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in üzerlerine gümüşten birer bilezik dikildiğini görür görmez, içeri girmeden geri döndü.
Hz. F âtıma, Peygamberimiz Aleyhisselamın bu bileziklerden dolayı içeri girmediğini tahmin ederek, onları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in üzerlerinden söktü.
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ağlaşmaya başlayınca, onları aralarında bölüştürdü. Ağıtları dinleme¬den, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam bilezikleri alıp Sevban'a:
"Ey Sevban! Şunları filan oğullarına götür!
Fâtıma'ya deniz hayvanı dişlerinden yapılan bir gerdanlıkla fil kemiğinden yapılan iki bilezik satın al!
Çünkü, bunlar benim ev halkımdır!
Onların dünya hayatlarında, dünya metal arının üstünlerinden nasiplenmelerini arzu etmem!" buyur-du. [315]
Resûlullah Aleyhisselam bir gün Hz. Fâtıma'ya gelmişti. Kapının işlemeli, süslü perde ile perdelen¬miş olduğunu görünce, içeriye girmeden dönüp geri gitti. Hz. Ali gelip Hz. Fâtıma'yı üzüntülü görünce: "Sana ne oldu?" diye sordu. Hz. Fâtıma da:
"Resûlullah Aleyhisselam bana gelmişti. Fakat içeri girmedi. Buna üzülüyorum! dedi. Hz. Ali hemen Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardı ve:
"Yâ Rasûlallah! Sen Fâtıma'ya gelmiş, içeriye girmemişsin. Bu onu son derece üzmüş!" dedi. Resûlullah Aleyhisselam:
"Benim dünya ile ne işim var? Benim işlemeli perde ile ne işim var?" buyurdu. Hz. Ali Hz. Fâtıma'ya gelip Resûlullah Aleyhisselamın sözünü haberverdi. Hz. Fâtıma:
"Resûlullah Aleyhisselama sor: O perdeyi ne yapmamı emrediyor?" dedi. Resûlullah Aleyhisselam: "Fâtıma'ya söyle! O perdeyi filan oğullarına göndersin!" buyurdu.. [316]

Zekat Farizası

Zekat ve Sadakanın Anlam ve Hikmetleri

Zekat; lugatta, temizlik, nema (artma, çoğalma), medih (övgü) demek olup, Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadis-i şeriflerde bütün bu anlamlarda kullanılmıştır. [317]
Zekata zekat denilmesi, zekatı verilen malın dünyada halefi ile çoğalıp artmasından, ahirette de sevaba vesile olmasından dolayıdır. [318]
Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de:
"...(Hayır için), ne harcarsanız, O (Allah), bunun ardından (daha iyisini) lutfeder;" [319]
"Onların mallarından bir sadaka al ki, bununla kendilerinin (günahlardan) temizlenmelerine ve hasenelerinin çoğalarak muhlisler derecesine yükselmelerine sebep olur" buyumnuştur. [320]
Mallar zekatla, bedenler de fitır sadakası ile arınır. [321]
Sadaka da, zekat gibi, insanın malından bir kısmını Allah'a yakınlık maksadıyla ayırıp yoksullara verdiği şeye denilmekle birlikte; zekat, genel olarak farzlarda, sadaka ise nafilelerde kullanılagelmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de bazan zekat yerine sadaka sözü de kullanılmıştır. [322]

Zekatın Daha Önceki Peygamberlerin Şeriatlarında da Yer Alışı

Kur'ân-ı Kerîm'de açıklandığına göre; İbrahim, İshak ve Yâkub Aleyhisselamlara da zekat emredilmiş; [323] İsrail oğullarından da zekat için kesin söz alınmış, [324] zekat verenler azaptan kurtulup ilahî rahmete ermişlerdir. [325]
İsmail Aleyhisselamın da kavmine zekatı emrettiği; [326] İsa Aleyhisselama da zekatın emmiunduğu görülür. [327]

İslam Dininin Beş Temelinden Birisi Olan Zekatın Mahiyeti ve Farz Kılınış Tarihi

Zekat ve sadaka aslında zenginlerin fakirlere bir bağışlan değil, Yüce Allah'ın zenginlerin mallarına yoksullar için koymuş olduğu bir haktır, [328] İslâm dininin beş temelinden birisini oluşturan bir zenginlik vergisidir. [329]
Zekat, zengin Müslümanlara farz olarak emredilmiş, [330] Kur'ân-ı Kerîm'de 32 defa namazla birlikte anılmıştır.
Zekat, Hicretin 2. yılında, Ramazan'dan ve fıtır sadakasının vacib kılınmasından sonra farz kılın-mıştir. [331]
Zekat, farz ve vacib olmak üzere ikiye ayrılır. Farz olan zekat, mal zekatıdır. Vacib olan zekat da, fıtır sadakasıdır. [332]

Zekatın Nelerden ve Ne Kadar Verileceğinin Allah'ın Emriyle Peygamberimiz Aleyhisselam
Tarafından Bir Yazı ile Tesbit ve Tahsil Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Yüce Allah'tan telakki eylediği emir üzerine, [333] zekat (in nelerden, kaçta kaç verileceği ve ne kadar malı olana farz kılındığı) hakkında yazdırdığı yazıyı kılıcına bağladı, vefatına kadar yanında bulundurdu ve ona göre amel etti.
Peygamberimiz Aleyhisselamdan sonra Hz. Ebu Bekir, Hz. Ebu Bekir'den sonra Hz. Ömer de ona göre amel etti. [334]
İmam Zührî (vefatı: 124 Hicrî) şöyle der
"Bu, Resûlullah Aleyhisselamın zekat hakkında yazdırdığı yazının bir nüshasıdır ki, (aslı) Ömer b. Hattab ailesi yanında bulunmaktadır.
Onu bana Salim b. Abdullah b. Ömer okuttu da, hepsini olduğu gibi ezberledim.
O, Ömer b. Abdülaziz'in, Abdullah b. Abdullah b. Ömer ile Salim b. Abdullah b. Ömer'e istinsah ettirdiği nüshadır." [335]
Ömer b. Abdülaziz; Medine valisi olduğu zaman, buna göre amel etmelerini zekat memurlarına emretmiş, Halife Velid b. Abdülmelik'e de bu hususta bir yazı yazmış, o da bu hususta yazılanlara göre amel etmelerini zekat memurlarına emretmiştir.
En sonunda, Hişam b. Hâni1, bütün zekat memurlarına bu zekat yazısından birer nüsha göndererek buna göre amel etmelerini ve bunun dışına çıkmamalarını onlara emretmiştir. [336]
Hz. Ali de, Peygamberimiz Aleyhisselamın zekat hakkındaki yazısından yazdığı yazıyı kılıcına bağlamıştı. [337]

Deve Zekatı

1- Beş devede bir koyun,
2- On devede iki koyun,
3- Onbeş devede üç koyun,
4- Yirmi devede dört koyun verilir.
5- Develerin sayısı yirmibeşe erişince, otuzbeşe kadar, bir tane bint-i mehad (bir yaşını doldurmuş, iki yaşına basmış dişi deve),
6- Develerin sayısı otuzaltıya erişince, kırkbeşe kadar, bir tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve),
7- Develerin sayısı kırkaltıya erişince, altmışa kadar, bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşı¬na basmış, puğur basacak dişi deve),
8- Develerin sayısı altmışbire erişince, yetimibeşe kadar, bir tane cezea (dört yaşını doldurmuş, beş yaşına basmış dişi deve),
9- Develerin sayısı yetmişaltıya erişince, doksana kadar, iki tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve),
10- Develerin sayısı doksanbire erişince, yüzyirmiye kadar, iki tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve)'yi zekat olarak vermek vaciptir.
11- Develerin sayısı yüzyirm iden fazla olunca, her kırk devede, zekat olarak bir tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve),
12- Her elli devede de, bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve)'yi zekat olarak vermek vardır. [338]
13- Sayısı dörtten fazla olmayan develer için zekat yoktur. Fakat, sahibi kendiliğinden vermek isterse, verir.
14- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat olarak bir tane cezea (dört yaşını doldurmuş, beş yaşına basmış dişi deve) vermeyi gerektirir de develeri arasında bu yaşta dişi deve bulunmaz ve fakat hıkka
(üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve) bulunursa, zekat olarak bunu ve bununla birlikte ya
iki tane koyunu ya da yirmi dirhemi daha verir.
15- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat olarak bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve) vermeyi gerektirir de, develeri arasında hıkka bulunmaz, cezea (dört yaşını doldur¬
muş, beş yaşına basmış dişi deve) bulunursa-zekat tahsil memuru tarafından tahsil olunduğuna göre-
memurmal sahibinden cezeayı kabul eder, aradaki fark için mal sahibine ya yirmi dirhem ya da iki koyun
verir.
16- Bir kimsenin develerinin sayısı bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve)'yi zekat olarak vermeyi gerektirir de, develeri arasında böylesi bulunmaz, bint-i lebun (iki yaşını
doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve) bulunursa, bunu zekat olarak vermekle birlikte aradaki fark için
de ayrıca ya iki koyun daha ya da yirmi dirhem daha verir.
17- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat olarak (1) tane bint-i lebun (İki yaşını doldurmuş üç yaşı¬na basmış dişi deveyi vermeyi gerektirirde, develere arasında hıkka (üç yaşını doldurmuş dört yaşına
basmış dişi deve) bulunursa-zekatın zekat memuru tarafından tahsil olunduğuna göre-bu hıkka kabul
olunur, aradaki fark için de mal sahibine ya yirmi dirhem ya da iki koyun verilir.
18- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat olarak bir tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşı¬na basmış dişi deve) vermeyi gerektirir, develeri arasında böylesi bulunmaz da bint-i mehad (bir yaşını
doldurmuş, iki yaşına basmış dişi deve) bulunursa, mal sahibi zekat olarak onu ve aradaki fark için de
ya yirmi dirhem ya da iki koyunu daha verir. [339]
19-Bir kimsenin develerinin sayısı zekat olarak bir tane bint-i mehad (bir yaşını doldurmuş, iki yaşı¬
na basmış dişi deve) vemneyi gerektirir de, yanında böylesi bulunmaz, ibn lebun (iki yaşını doldumnuş,
üç yaşına basmış erkek deve) bulunursa, zekat olarak o verilir, onunla birlikte başka birşey verilmez. [340]

Sığır Zekatı

1- Her otuz sığırda zekat olarak bir tane tebi1 veya tebia (bir yaşını doldurmuş erkek ve dişi buza¬ğı),
2- Sığırların sayısı kırka erişince; bir tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve), [341]
3- Sığırların sayısı altmışa erişince; iki tane tebi1 veya tebia (biryaşını bitirmiş erkekveya dişi buza¬ğı).
4- Sığırların sayısı yetmişe erişince; bir tane tebi1 (bir yaşını doldurmuş erkek buzağı) ile bir tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve),
5- Sığırların sayısı seksene erişince; iki tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve),
6- Sığırların sayısı doksana erişince; üç tane tebi' (bir yaşını bitirmiş buzağı),
7- Sığırların sayısı yüze erişince; iki tane tebi1 (bir yaşını bitirmiş erkek buzağı) ile birtane müsinne
(üç yaşına girmiş dişi düve),
8- Sığırların sayısı yüzona erişince; iki tane tebi1 (bir yaşını bitirmiş erkek buzağı) ile bir tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve),
9- Sığırların sayısı yüzyirmiye erişince; üç tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve) verilir.
10- Mandaların zekatları da böyle hesaplanır. [342]

Koyun Zekatı

Koyun zekatı; kırk koyundan yüzyimni koyuna kadar, bir tane koyundur.
Yüzyimni koyundan ikiyüz koyuna kadar, iki tane koyundur.
İkiyüz koyundan üçyüz koyuna kadar, üç tane koyundur.
Üçyüz koyundan sonra, her yüz koyunda bir tane koyundur.
Üçyüz koyundan sonra, her yüzden eksik olan miktar yüze doluncaya kadar birşeyvermek lazım gelmez. [343]
Bir kimsenin otlakta yayılan koyunları kırktan bir tane eksik olursa, zekat vermek gerekmez. [344]
Fakat, kendiliğinden vermek isterse, verir. [345]
Yaşlı, kör, ağır derecede kusurlu hayvanlar, zekat olarak verilmez. [346]
Zekata tâbi malların zekatları, sahibinin yanında bir yıl bulunduktan sonra, verilir. [347]
Zekatlık hayvanların ne en iyisi, ne de en kötüsü verilmeyip, orta hallisi verilir. [348]

Altın ve Gümüş Zekatı

İkiyüz dirhem güm üsten-kırkta bir hesabıyla-beş dirhem zekat olarak verilmesi gerekir.
İkiyüz dirhemden az olanından birşey verilmesi gerekmezse de, sahibi kendiliğinden vermek isterse, verir. [349]
İkiyüz dirhemden ziyadesinin zekatı da kırkta bir esasına göre hesaplanır. [350]
Her kırk dinar altında bir dinar, [351]
Her yirmi dinar altında da zekat olarak yarım dinar (altın) verilmesi gerekir. [352]
Yirmi dinar (altın)
dan, [353] yirmi miskalden [354] az olanından zekat vermek gerekmez. [355]
Kırk dinardan fazlasının zekatı ise, kırkta bir esasına göre hesaplanır. [356] Mücevherat, [357] yakut, parlak inci, zeberced gibi madenierden-ticaret maksadıyla olmadıkça-zekat vermek gerekmez. [358] Boncuklar da böyledir. [359]

Ticaret Malları, Hububat ve Meyve Zekatı

Bakara sünesinin:
"Ey iman edenler! İnfakı, kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın! Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pek adi, bayağı şeylerden vermeye yeltenmeyin! İyi bilin ki, hiç şüphesiz, Allah herşeyden müstağnîdir, asıl hamde, övülmeye lâyık olan O'dur!" mealli 267. âyeti ile; [360]
En'am sûresinin:
"O çardaklı ve çardaksız, Cennet gibi (üzüm) bağlarını, o meyveleri ve tatları çeşitli hurmaları, mezruatı, zeytinleri, narları, birbirine hem benzer, hem benzemez bir halde yaratıp yetiştiren O'dur (Allahtır). Her biri mahsul verdiği zaman, mahsulünden yiyin! Onlar devşirildiği, toplandığı gün de, hakkını (sadakasını, zekatını) verin! İsraf etmeyin! Çünkü, O (Allah), israf edenleri sevmez!" mealli 141. âyeti, ticaret mallan, hububat ve meyve zekatları hakkında nazil olmuştur. [361]
Semüre b. Cündüb'ün bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam da, "satmak için hazırladık¬ları şeylerin zekatını vermelerini sahabilerine emrederdi." [362]
1- Her çeşit ticaret malının üzerlerinden bir yıl geçince, altın veya gümüş nisabından-fukaranın lehinde olanına göre-zekatlan hesaplanarak verilir. [363]
2- Zekata tâbi hububat ve meyvelerden başlıcaları; buğday, arpa, kuru üzüm, kuru hurma...dır. [364]
3- Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke valisi [365] Attâb b. Esîd'e [366] Taif halkının [367] üzüm asmalarındaki yaş üzümlerin zekatı hakkında:
"Yaş hurmayı ağacında tahmin ettiğin gibi, yaş üzümü de tahmin et! Sonra da, ağacından tahmin-lenen yaş hurmanın kuru hurma olarak zekatını aldığın gibi, yaş üzümün zekatını da kuru üzüm olarak al!" buyurdu. [368]
Peygamberimiz Aleyhisselam; asmalardaki yaş üzümlerden tahmin edilirken, üçte birinin, hiç olmazsa dörtte birinin tahmin dışında bırakılmasını da emretti. [369]
4- Peygamberimiz Aleyhisselam, Muaz b. Cebel'e de, vazife mahallinde; buğdaydan, arpadan, kuru üzümden, kuru hurmadan zekat almasını emir buyurdu: [370]
a-Yağmurun, pınar (ırmak gibi akar sular)'ın ya kökünü ya da ince damarlarını suladığı ağaçlar ve ekinlerde vacib olan zekatın uşr (onda bir),
b- Dolapla sulananlarda ise yarım uşr (yirmide bir) olduğunu bildirdi. [371]

Zekatın Sarf Yerleri

Zekatın nerelere harcanacağı hakkında da, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle Duyurulur "Sadaka (zekat)lar, Allah'tan, bir farz olarak, ancak:
Fakirlere,
Miskinlere,
Zekat, sadaka tahsil memurlarına,
Kalbleri İslâmiyete ısındırılmak istenilenlere,
Kölelere,
Esirlere,
Borçlulara (borç içinde boğulup kalmış olanlara),
Allah yolunda harcamalara ve yolda kalmış yolculara mahsustur. Allah, herşeyi bilen ve heryap-
tığını, yerli yerince yapandır." [372]

Zenginliğin ve Fakirliğin Ölçüsü

Elli dirhem gümüşü veya bunun değerinde altını bulunan kimseler, zekat vermekle mükellef olmasalar bile, dinen zengin sayılırlar.
"Yâ Rasûlallan! Zenginliğin ölçüsü nedir?" sorusuna, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Elli dirhem gümüş veya bunun değerinde altın!" [373]
"Kırk dirhem gümüş veya bunun değerinde altın!"
"Elli dirhem gümüşü veya bunun değerinde altını olana, sadaka, zekat almak helal olmaz!" buyurdu. [374]

Zenginin ve Güçlü Kuvvetli Olan Fakirin Zekat Almasının Doğru Olmadığı

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Zengine, ve güçlü kuvvetli ve sağlam vücutlu olana, zekat almak helal olmaz!" buyurmuştur. [375]
Enes b. Malik'in bildirdiğine göre; Ensardan bir adam Peygamberimiz Aleyhisselamdan birşeyler istemeye gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
"Evinde hiçbir şeyin yok mu?" diye sordu.
Adam:
"Hayır! Ancak bir çul var ki, onun bir kısmını örtünüyor, bir kısmını da altımıza seriyoruz. Bir de, su içtiğimiz bir bardak var!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onları bana getir!" buyurdu.
Adam onları getirince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bunları kim satın alır?" diye sordu.
Bir adam:
"Ben bunlan bir dirheme alırım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, iki ve üç kere:
"Bunlara kim bir dirhemden fazla verir?" diye sordu.
Bir başka adam:
"Onları ben iki dirheme alırım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam onları o adama verip ondan iki dirhemi aldı, Ensarîye verdi ve kendi¬sine:
"Dirhemin biri ile yiyecek satın al da ailene götür, ver; diğer dirhemle de bir keser satın alıp bana getir!" buyurdu.
Ensarî keseri getirince, Peygamberimiz Aleyhisselam kesere bir sap taktı ve Ensarîye:
"Git, odun topla ve sat! Seni, onbeş güne kadar, görmeyeyim!" buyurdu.
Adam gitti. Odun toplayıp satmaya başladı. On dirhem biriktirmiş olarak geldi. Onun bir kısmıyla elbise, bir kısmı ile de yiyecek satın aldı.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu, senin için, Kıyamet gününde yüzünde dilencilik lekesiyle gelmenden hayırlıdır. Dilencilik ancak şu üç kişi için:
1- Şiddetli fakirlik çeken,
2- Çok ağır bir borç altında bulunan,
3- Can yakıcı kan diyeti ödemeyi yüklenen kişi için caiz olabilir!" buyurdu. [376]

Zekatı Verilen veya Verilmeyen Mallar Hakkında İki Meleğin Duaları

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kulların sabahladıkları hiçbir gün yoktur ki, iki melek inerek, [377] birisi:
'Allah'ım! Malını infak edene halef ver,'
Diğeri de:
'Allah'ım! Malını vermeyene telef ver' demesin!" buyurmuştur. [378]

Miskin Sözünün Anlamı ve Miskinin Durumu

Miskin; geçimlikten hiçbir şeyi bulunmayan kimseye cienir. [379]
Yüce Allah, bunlar hakkında indirdiği âyette şöyle buyurur:
"Sadakalar (zekatlar), Allah yoluna kendilerini vakfetmiş yoksullar içindir. Onlar yeryüzünde dolaş¬maya güç yetiremezler.
Bilmeyen; iffet ve istiğnalarından dolayı, onları zengin sanır. Sen onları simalarından tanırsın. Onlar yüzsüzlük edip de insanlardan birşey istemezler.
Siz ne mal harcarsanız, şüphesiz ki, Allah onu hakkıyla bilicidir." [380]
Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Miskin, bir-iki hurma veya bir-iki lokma ile geri çevrilen dilenci değildir. Miskin, insanlardan birşey istemeyen, onlar tarafından hali bilinmediği için kendisine birşey verilmeyen kimsedir" buyumnuştur. [381]

Zekatı Geciktirilen Zinet Eşyasından Dolayı Azaba Uğranılacağı

Hz. Aişe der ki:
"Bir gün, Resûlullah Aleyhisselam yanıma geldi. Ellerim(in parmaklarındaki büyük gümüş yüzükleri gördü ve:
'Nedir bu yâ Âişe?1 diye sordu.
Ben de:
'Yâ Rasûlallah! Onlan senin için süsleneyim diye yaptım!' dedim
Resûlullah Aleyhisselam:
'Onların zekatını veriyor musun?' diye sordu.
Ben:
'Hayır!' dedim veya buna benzer, Allah'ın söylememi dilediği birşey söyledim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
'Bu, ateşten (nasiplenmen için) sana yeter!1 buyurdu." [382]

Malının Zekatını Vermekten Kaçınan Sa'lebe'nin Akıbeti

Medineli Müslümanlardan Salebe b. Hâtıb, [383] Peygamberimiz Aleyhisselama gelip: [384]
"Yâ Rasûlallah! [385] Bana mal vermesi için, Allah'a dua et!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yazıklar olsun sana ey Salebe! Şükrünü yerine getirdiğin az, şükrünü yerine getiremeyeceğin çok¬tan hayırlı dir. [386] Ey Salebe! Hakkını ödeyeceğin az, hakkını ödemeye güç yetiremeyeceğin çoktan hayırlıdır!" buyurdu. [387]
Salebe, dönüp gittikten sonra, geri geldi. [388]
"Yâ Rasûlallah! Bana mal vermesi için, Allah'a dua et!" diyerek [389] dileğini tekrarladı. Bunun üzer¬ine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen Allah'ın Peygamberi gibi davranışlı olmaya razı değil misin? [390] Ben sana en güzel ömek değil miyim? [391]
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; dağların altın ve gümüş olarak benimle bir¬likte yürümüş olmalarını istemiş olsaydım, muhakkak yürürlerdi!" buyurdu. [392]
Salebe:
"Yâ Rasûlallah! Sen, bana mal vermesi için, Allah'a dua et! [393] Seni hak ile peygamber gönderen Allah'a andolsun ki; [394] sen bana dua edecek olursan, [395] Allah da bana mal verecek olursa. [396] her hak sahibine hakkını vereceğim!" dedi. [397]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Allah'ım! Salebeye mal ver!" diyerek dua etti.
Salebe bir koyun edindi.
Koyun bereketlendi.
Küçük böceklerin, kurtların üreyip çoğaldıkları gibi, çoğaldığı zaman, Medine ona dar geldi. Medine'den uzaklaşmak zorunda kaldı. Medine vadilerinden bir vadiye gidip kondu.
Öğle ve ikindi namazlarını cemaatle kılıp diğerlerini terketmeye başladı.
Koyunlar daha da arttıkları zaman, Salebe Medine'den büsbütün uzaklaştı.
Cuma namazları dışında bütün namazları bıraktı.
Koyunlar küçük böceklerin, kurtların üreyip çoğaldıkları gibi çoğalınca, Salebe Cuma namazını da bıraktı.
Cuma günü, oradan geçen yolculardan, Medineliler hakkında haberler sormakla yetinir oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ashaba:
"Salebe ne yapıyor?" diye sordu.
Ashab:
"Salebe bir koyun edinmişti. Koyun üreyip çoğalınca, Medine ona dar geldi. O da Medine'den uza¬klaşmak, Medine vadilerinden birine gidip konmak zorunda kaldı..." diyerek, Sa'lebe'nin işini haber verdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Vâh Salebeye! Vâh Salebe'ye! Vâh Salebe'ye!" buyurdu. [398]
Yüce Allah:
"Onların mallarından bir sadaka (zekat) al ki, bununla kendilerini (günahlarından) temizlemiş, bununla onlan(n mallarını, hasenelerini) bereketlendirmiş olasın!.." mealindeki âyeti indirdi. [399]
Bu sadaka ve zekat âyeti inince, Peygamberimiz Aleyhisselam; biri Cüheyne, diğeri de Süleyım kabilesinden iki kişiyi zekat tahsildarı olarak çevredeki mal sahiplerine gönderdi.
Müslümanların mallarından zekat ve sadakalarını ne kadar alacakları hakkında bir yazı yazdırıp onlara:
"Sa'lebeye ve Süleym oğullarından da filan zâta uğrayınız! Onlardan, zekat ve sadakalarını, buna göre alınız!" buyurdu.
Tahsildarlar gittiler, Salebeye vardılar. Ona Resûlullah Aleyhisselamın yazısını okuyup, kendisin¬den mallarının
sadaka ve zekatını istediler.
Salebe:
"Bu da ne?! Bu ancak bir cizyedir! Onun kızkardeşidir! Bu da ne? Bu, cizyeden başka birşey değil! Ben bilmiyorum bu nedir? Hele siz şimdi gidin! İşinizi bitirdikten sonra yanıma dönün!" dedi.
Tahsildarlar, Sa'lebe'nin yanından ayrılıp, Sülemî'nin yanına vardılar.
Sülemî, sadaka ve zekat hakkındaki yazıyı dinledikten sonra, develerinin en iyisine baktı ve onu sadaka ve zekat olarak ayırıp teslim etmek üzere tahsildarları karşıladı.
Tahsildarlar zekat için ayrılan deveyi gördükleri zaman:
"Senin bunu vermen gerekmez! Biz bunu senden almayı istemiyoruz!" dediler.
Sülemî:
"Hayır! Alınız bunu! Ben bunu gönül hoşluğuyla (gönlümden koparak) veriyorum. O da benimdir (Allah'ın emriyle verildiği için, benim demektir)," dedi.
Bunun üzerine, tahsildarlar Sülemî'nin ayırdığı zekat ve sadakasını aldılar.
Zekat toplama işini bitirince, dönüp Sa'lebe'ye tekrar uğradılar.
Salebe:
"Yazınızı bana gösterin!" dedi.
Yazının içine baktı:
"Nedir bu?! Ancak cizyedir!
Nedir bu? Ancak cizyenin kızkardeşi!
Siz, hele şimdi birdönüp gidin! Ben birdüşüneyim bakayım!" dedi.
Tahsildarlar, Sa'lebe'nin yanından ayrılıp, Peygamberimiz Aleyhisselam in yanına geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, daha onlar konuşmadan:
"Vâh Salebeye! [400] Vâh Sa'lebe'ye!" buyurdu. [401]
Sülemî için de, bereket duası yaptı.
Tahsildarlar Sa'lebe'nin yaptığını da, Sülemî'nin yaptığını da, Peygamberimiz Aleyhisselam a haber verdiler.
Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyetlerde meal olarak şöyle buyurdu:
"İçlerinden kimi de, Allah'a şöyle ahdetmişti:
'Bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, andolsun, zekatını vereceğiz! Muhakkak, salihlerden ola¬cağız!'
Allah, kendilerine fazi ve inayetinden verince de, onunla cimrilik edip arka çevirdiler. Onlar öyle dönektirler."
"Nihayet, Allah'a karşı va'd ettiklerini tutmadıkları, yalan söylemekte oldukları için, O da (bu fiil¬lerinin) akıbetini kalblerinde, Kendisinin huzuruna çıkarılacakları güne kadar sürecek bir nifak yaptı." (Tevbe: 75-77)
Sa'lebe'nin akrabalarından olup Resûlullah Aleyhisselamın yanında bulunan bir zât, bunu işitince, Sa'lebe'nin yanına vardı ve:
"Yazıklar olsun sana ey Salebe! Allah senin hakkında şöyle şöyle âyetler indirdi!" dedi.
Salebe, hemen kalkıp Peygamberimiz Aleyhisselama geldi. Zekatını kabul buyurmasını istedi.
Peygamber Aleyhisselam:
"Allah senin zekatını kabul etmekten beni men etti!" buyurdu.
Salebe başına toprak saçınca, Resûlullah Aleyhisselam:
"Bunu sen kendin yaptın. Ben sana emretmiştim, beni dinlemedin!" buyurdu, onun zekatını almaya yanaşmadı, vefatına kadar da ondan hiçbir şey kabul etmedi.
Hz. Ebu Bekir halife olunca, Salebe onun yanına geldi:
"Sen benim Resûlullah Aleyhisselamın yanındaki mevkiimi, Ensar içindeki yerimi biliyorsun, zekatımı kabul et!" dedi.
Hz. Ebu Bekir:
"Resûlullah Aleyhisselamın kabul etmediğini ben kabul edeceğim ha!" dedi ve vefatına kadar onun zekatını kabul etmedi.
Hz. Ömer, halife olunca, Salebe ona geldi ve:
"Ey mü'minler emîri! Zekatımı kabul et!" dedi.
Hz. Ömer:
"Resûlullah Aleyhisselam senin zekatını kabul etmemiş, Ebu Bekir de etmemiş! Ben kabul ede¬ceğim ha! Ben senin zekatını kabul edemem!" dedi ve vefatına kadar da, onun zekatını kabul etmedi.
Hz. Osman halife olunca, Sa'lebe onun yanına geldi ve zekatını kabul etmesini istedi.
Hz. Osman:
"Resûlullah Aleyhisselamın da, Ebu Bekir'in de, Ömer'in de kabul etmedikleri zekatı, ben de senden kabul edemem!" dedi ve kabul etmedi.
Sa'lebe, Hz. Osman'ın halifeliği devrinde ölüp gitti. [402]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Münafıkın alâmetleri üçtür
Söz söylerken, yalan söyler,
Va'd ettiği zaman, sözünde durmaz,
Kendisine birşey emniyet edildiği zaman, hıyanet eder!" buyurmuslardır. [403]

Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesine Karar Verilmesi

Ka'b b. Eşrefin öldürülmesi hükmüne, şu sebepler yol açmıştı:
1- Ka'b b. Eşref, Benî Nadîr Yahudilerinden ve yöneticilerinden olup, [404] Yahudi şeytanlarındandı. "Onlar iman edenlerle karşılaştıkları zaman, 'Biz de iman ettik!1 derler, ayrılıp şeytanlarıyla başbaşa
kaldıklarında ise 'Biz gerçekten sizinleyiz! Biz ancak alay ediyoruz!1 derler" âyetindeki (Bakara: 14) şey¬tanlardan maksat:
a- Ka'b b. Eşref,
b- Huyey b. Ahtab,
c- Ebu Bürdetü'l-Eslemî,
d- İbnü's-Sevdâ,
e- Abduddar b. Hudayb idi. [405]
2- Ka'b b. Eşref şairdi. Söylediği hiciv şiirleriyle Peygamberimiz Aleyhisselamı ve Ashabı yererek incitir, müşrikleri Peygamberimiz ve Ashabı aleyhine kışkırtır dururdu. [406]
3- Ka'b b. Eşref, Yahudilerden bir cemaata yemek hazırlatmış, öldürtmek için, Peygamberimiz Aleyhisselamı davet ettirmişti.
Cebrail Al eyhisselam onların maksatlarını haber verince, Peygamberimiz Aleyhisselam onların yan¬larından hemen ayrılmıştı. [407]
4- Ka'b b. Eşref, Bedir zaferini öğrenince:
"Vallahi, eğer Muhammed bu ulu kişileri öldürmüş ise, [408] bugün [409] yerin altı üstünden daha hayır¬lıdır!" diyerek [410] Mekke'ye çekip gitti. Bedir'de öldürülmüş olan müşrikler üzerine söylediği mersiyeler¬le ağladı ve Mekkelileri ağlattı.
Peygamberimiz Aleyhisselama karşı ayaklandırmaya çalıştı [411] Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmalarını onlara emretti ve:
"Biz de, sizin yanınızda, onunla çarpışırız!" dedi.
Kureyş müşrikleri:
"Siz Kitablısınız, o da Kitab sahibidir. Bu sözünüzün bize karşı bir hileniz olmayacağından emin değiliz! Bizim seninle birlikte gitmemizi istiyorsan, şu iki puta secde ve onlara iman et!" dediler.
Ka'b b. Eşref, onların istediklerini yaptı. [412]
5- Ka'b b. Eşref, Mekkeli müşrikleri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya kararverdirmedikçe Mekke'den ayrılmadı. Medine'ye gelince de, düşmanlığını açığa vurmaktan, [413] Müslüman kadınlarını hicvederek incitmekten geri durmadı. [414]
6- Ka'b b. Eşref, bütün bu kötü tutum ve davranışlarıyla; aradaki anlaşmayı bozmak, çiğnemek ile, öldürülmeyi haketmişti. [415]
Kendisinin bu cezayı çarptırılması, Yahudilerin kutsal kitapları Tevrat'ın hükmüne de uygun bulunuyordu. [416]

Ka'b b. Eşref'in Öldürülüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ım! Beni, dilediğin şekilde, Eşrefin oğlundan kurtar! Çünkü o kötülüğünü şiirleriyle ilan ve neşr etmektedir" diyerek Allah'a dua etti. [417]
"Benim için, [418] Ka'b b. Eşrefin hakkından gelecek kim var? Çünkü o Allah'ı ve Resûlünü incit-miştir. [419] Bizim için, kim Eşrefin oğlunun hakkından gelir? Çünkü o bize karşı düşmanlığını ve hiciv¬lerini açığa vurmuş, Kureyş müşriklerine gidip onları bizimle çarpışmaya hazırlamış bulunmaktadır. Bunu, Yüce Allah bana haber verdi" buyurdu. [420]
Abduleşhel oğullarının kardeşi Muhammed b. Mesleme:
"Yâ Rasûlallah! Senin için, onun hakkından gelecek, ben varım! [421] Onu öldürmemi istiyorsan, [422] onu ben öldürürüm" dedi. [423]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Buna gücün yeterse, [424] evet, [425] yap!" buyurdu. [426]
Muhammed b. Mesleme, evine döndü. Üç gün bekledi. Birşey yemedi, içmedi. Kendi kendine düşündü durdu.
Bu durum Peygamberimiz Aleyhisselama anılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam onu çağırdı ve kendisine:
"Sen ne için yemeyi içmeyi bıraktın?" diye sordu.
Muhammed b. Mesleme:
"Yâ Rasûlallah! Sana bir söz söylemiştim. Onu yerine getirebilecek miyim, yoksa getiremeyecek miyim; bilemiyorum" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sana ancak gücünün yetebileceğini yapmak düşer! [427]
Sen onun işini Sa'd b. Muaz'la bir istişare et!" buyurdu. [428]
Muhammed b. Mesleme:
"Yâ Rasûlallah! Her halde, Ka'b'a, senin aleyhinde birşeyler de söylememiz gerekecek!?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İstediğinizi söyleyiniz! Siz bu hususta serbestsiniz!" buyurdu. [429]
Muhammed b. Mesleme Sa'd b. Muaz'a gidip durumu anlatınca, Sa'd b. Muaz:
"Allah'ın bereketiyle git!
Kardeşimin oğlu Haris b. Evs b. Muaz ile Abbâd b. Bişr, Ebu Abs b. Cebr ve Ebu Naile b. Silkân'ı da yanına al!" dedi. [430]
Bunun üzerine;
Muhammed b. Mesleme,
Ebu Naile Silkân b. Selâme (Ka'b'ın sütkardeşi idi),
Abbâd b. Bişr,
Haris b. Evs b. Muaz,
Ebu Abs b. Cebr toplanarak Ka'b b. Eşrefi öldürme işini konuşup kararlaştırdılar. [431]
Muhammed b. Mesleme, Ka'b'ın yanına vardı. Ona (Peygamberimizi kasdederek):
"Şu kişi, bizden sadaka istedi ve bize ağır vergi teklif etti. Ben de, ödünç birşey almak için sana geldim!" dedi.
Ka'b b. Eşref de, Muhammed b. Mesleme'nin dediği gibi söylendi ve:
"Muhakkak, o, sizin usancınızı daha da arttıracaktır!" dedi.
Muhammed b. Mesleme:
"Ne yapalım ki, bir kez ona uymuş bulunduk!
Kendisini derhal bırakmak istemiyoruz.
Bakacağız: Onun hali ne olur? Sonuna kadar bekleyeceğiz!
Şimdi, biz senin bir vesk veya iki vesk [432] ödünç hurma vermeni istiyoruz!" dedi.
Ka'b b. Eşref:
"Peki! Siz bana bu hususta rehin veriniz!" dedi.
Muhammed b. Mesleme ile arkadaşlan:
"Rehin olarak ne istersin?" diye sordular.
Ka'b b. Eşref:
"Kadınlarınızı!" dedi.
Muhammed b. Mesleme ve arkadaşları:
"Kadınlarımızı sana nasıl rehin verebiliriz?! Sen bugün Arabın en yakışıklı simasısın!" dediler.
Ka'b b. Eşref:
"Öyle ise, oğullarınızı rehin ol arak veriniz!" dedi.
Muhammed b. Mesleme ve arkadaşları:
"Oğullarımızı nasıl rehin olarak verebiliriz?! Sonradan, bunlardan herhangi biri 'Bir-iki deve yükü hurmaya rehin olundu!' diye yerilir ki, bu, bizim için temelli bir ayıp olur.
Fakat, biz sana silahlarımızı, zırhlarımızı terhin edelim [433] Silahta, borcu ödemede yeterlilik vardır" dediler.
Ka'b b. Eşref de:
"Silahta, borç ödeme yeterliliği var!" dedi. [434]
Kendisine gelmeleri için bir zaman da tayin etti.
Muhammed b. Mesleme, belirlenen gece, Ka'b b. Eşrefe geldi, kale dışarısından seslendi.
Yanında Ka'b'ın sütkardeşi Ebu Naile de vardı.
Ka'b, onlan kale içine davet etti ve karşılamak için de yanlarına indi.
Ka'b'ın karısı, Ka'b'a:
"Sen bu saatte nereye çıkıyorsun?!" diye itiraz etti ise de, Ka'b:
"Bu seslenen, Muhammed b. Mesleme ile sütkardeşim Ebu Nâile'dir!" diye karşılık verdi.
Kadın:
"Emin ol; ben bir ses işittim ki, ondan kan damlıyor!" dedi.
Ka'b:
"O, benim kardeşim Muhammed b. Mesleme ile sütkardeşim Ebu Nâile'dir!
Hem, kerim olan genç, geceleyin kılıç darbesine çağrılsa bile, o çağrıya muhakkak icabet eder!" dedi.
Muhammed b. Mesleme, kendisiyle birlikte Ebu Abs b. CEbii, Haris b. Evs'i ve Abbâd b. Bişr'i de kaleye soktu.
Muhammed b. Mesleme bu arkadaşlarına önceden şöyle direktif vermişti:
"Ka'b gelince, ben onun başını tutup saçını koklarım. Siz, Ka'b'ın başını benim sıkıca yakaladığımı görünce, hemen kılıçlarınızı sıyırıp Ka'b'a vurun!"
Ka'b b. Eşref; üstün giyimli, kuşamlı, hamâilli (kayışlı) olarak, etrafına güzel kokular saçarak mis¬afirlerin yanına inince, Muhammed b. Mesleme:
"Bugünkü gibi güzel koku duymadım!" diyerek ona yaklaştı.
Ka'b b. Eşref:
"Sen ne sanıyordun? Arabın en güzel kokulu kadınlan benim göğsümde yaşıyor!" dedi.
Muhammed b. Mesleme:
"Senin başını, saçını koklamama müsaade eder misin?" diye sordu.
Ka'b b. Eşref:
"Evet! Ederim" dedi.
Muhammed b. Mesleme, onun saçını kokladı.
Arkadaşlarına da koklattıktan sonra, Ka'b b. Eşrefe:
"Senin saçını bir kez daha koklamama müsaade eder misin?" diye sordu.
Ka'b b. Eşref:
"Evet! Ederim" dedi.
Muhammed b. Mesleme, Ka'b'ın başını sımsıkı yakalar yakalamaz, arkadaşlarına:
"Vurun!" dedi.
Vurup öldürdüler. [435]
Ka'b vurulup yere düştüğü zaman öyle bir çığlık kopardı ki, çevredeki kalelerden, çıralarını yak¬mayan kalmadı.
Fedailer hemen oradan uzaklaştılar.
Haris b. Evs b. Muaz, Ka'b'a vurulan kılıçlardan birisinin dokunmasıyla yaralanmıştı. Arkadaşlarına yetişmekte güçlük çekiyor, gittikçe geride kalıyordu.
İslâm mücahidleri; Benî Ümeyye b. Zeyd mahallesi üzerinden, Benî Kurayzalara doğru gittiler, Buas mevkii üzerinden, Urays namesine yükseldiler.
Gerilerinde kalan Haris b. Evs'i orada biraz beklediler.
Onu taşıyarak gecenin sonuna doğru Medine'ye eriştiler. [436]
Yahudiler kaleden inip mücahidleri takipte başka bir yola saptıklarından, onları yakalamaya muvaf¬fak olamadılar. [437]
Mücahidler, Allah düşmanı Ka'b'ı öldürdüklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdiler.
Ka'b b. Eşrefin öldürülüşü, Yahudileri korkuttu. [438]
Peygamberimiz Aleyhisselam, sahabilerine:
"Yahudi ricalinden, öldürmeye fırsat bulabildiklerinizi öldürün!" buyurdu. [439]
Çünkü, onlar Peygamberimiz Aleyhisselam ve ashabıyla yapmış olduklan anlaşmayı bozmuş, Allah ve Resûlullahla çarpışma yolunu tutmuşlardı. [440]
Ka'b'ın öldürülüşü, yalnız Yahudileri değil, [441] aynı zamanda, onlarla işbirliği yapan müşrikleri de [442] korkuttu. [443]
Ka'b b. Eşrefin öldürüldüğü gecenin sabahı olunca, Yahudilerden bir topluluk, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler [444] ve:
"Büyüklerimizden birisi olan adamımız geceleyin [445] hiç sebepsiz ve suçsuz olarak öldürüldü!?" dediler. [446]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Ka'b b. Eşrefin yaptıklarını, [447] Kureyş müşriklerini Müslümanlarla çarpışmaya kışkırtıp hazırladığını, Müslümanlan rahatsız etmekten geri durmadığını hatırlattı [448] ve:
"O, kendinden olan diğer kimseler gibi yerinde ve kabında durmuş olsaydı, öldürülmezdi. Fakat, o bizi hep rahatsız eder, şiirle yerer dururdu. Sizden her kim böyle yaparsa, cezası kılıçtır!" buyurdu [449] ve onlan Müslümanlarla aralarında bir musalaha yazısı yazmaya davet etti. [450]
Bunun üzerine, Remle binti Hâris'in evinde, hurma ağacının altında bir musalaha yazısı yazıldı. [451]
Bu yazı, Hz. Ali'nin yanında bulunduruldu. [452]
Ka'b b. Eşref, Hicretin 25. ayında, [453] Rebiülevvel ayından 14 gece geçtikten sonra öldürülmüştür. [454]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI   İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 5:50 pm

Gatafan Gazâsı: Tarihi, İsimleri ve Sebebi

Peygamberimiz Aleyhisselamın bu sefere çıkışı, Hicretin 3. yılındaydı. [455]
Bu gaza; kaynaklarda Gatafan, Enmar, Zu Emerr, Necid gibi türlü isimlerle anılmış ve bazısı ayrı seferler sanılmıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Gatafan kabilesinden Salebe oğulları ile Muhariblerin Necid böl¬gesindeki Zu Emerr'de toplanıp Medine çevresini vurmaya, yağmalamaya hazırlandıkların haber aldı.
Bu baskını düzenleyen de, Du'sur (Gavres) b. Haris b. Muharib idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, durumu Müslümanlarla görüşüp konuştuktan sonra, Hz. Osman'ı Medine'de yerine vekil bırakarak, aralarında atlılar da bulunan 450 kişilik bir kuvvetle yola çıktı . [456]
Münakka'yı ve Hubeyt boğazını geçtikten sonra Zülkassa'ya vardı. [457] Zülkassa'da, Benî Sa'lebelerden Cebbar adında bir adama rastladılar. [458]
Ona:
"Sen nereye gitmek istiyorsun?" diye sordular.
Cebbar
"Yesrib'e (Medine'ye) gitmek istiyorum" dedi.
Ona:
"Sen Yesrib'e gidip de ne yapmak istiyorsun?" diye sordular.
Cebbar
"Kendime bir elbise çaresine bakacağım" dedi.
Ona:
"Sen bir topluluğa rastladın mı?" diye sordular.
Cebbar
"Hayır! Ancak, Du'sur b. Hâris'in kavminden birtakım kişilerle ayrılıp gittiklerini haber aldım" dedi. [459]
Bunun üzerine, Cebbar'ı Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna çıkardılar. [460]
Cebbar, Gatafanların haberlerini Peygamberimiz Aleyhisselama da verdi [461] ve:
"Yâ Muhammedi Onlar senin geldiğini işitirlerse, seninle karşılaşamazlar, korkarlar, dağ başlarına kaçarlar!
Ben seninle birlikte gidip onların gizlendikleri yerleri sana göstereyim mi?" dedi. [462]
Peygamberimiz Aleyhisselam Cebbar'ı İslâmiyete davet etti.
O da hemen Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Bilal-i Habeşî'yi Cebbar'a İslâmiyeti öğretmekle görevlendirdi. [463]
İslâm mücahidleri, Cebbardın kılavuzluğu ile, Muhariblerin üzerlerine kadar uzanan kum tepeleri yol¬unu tuttular.
Muharibler, daha önce, bütün hayvanlarını dağ kuytularına gizlemişler, çoluk çocuklarını da dağ başlarına yerleştirmişlerdi. [464]
Peygamberimiz Aleyhisselam, orada, onlardan hiçbir kimseye rastlamadı. Ancak, onların dağ başlarında bulunduklarını gördü. [465]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Zu Emerr'de konakladı, karargâhını kurdu. [466] Orada, şiddetli bir yağmura tutuldular ve ıslandılar. [467]

Du'sur'un Peygamberimiz Aleyhisselama Suikastı

Peygamberimiz Aleyhisselam, kazâ-yı hacet için, vadinin içerilerine kadar gitti. Islak elbisesini, kurutmak için, bir ağacın üzerine gerdi. Kendisi de, ağacın altına uzandı. [468]
Dağ başlarındaki çöl Arapları, Peygamberimiz Aleyhisselamın bütün yaptıklarını görüyor, seyrediy¬orlardı.
Seyyidleri ve en cesaretlileri olan Du'sur'a:
"İşte, Muhammed'i öldürme fırsatı eline geçti: O, ashabının yanından ayrılıp yalnız başına kaldı. Ashabı kurtarmaya gelip yetişinceye kadar, sen onu öldürürsün!" dediler. [469]
Du'sur, Muhariblerin kılıçlarından en keskinini seçip kuşandı.
Yavaş yavaş ilerleyerek Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kadar vardı. Kılıcını sıyırıp, [470] üzerine dikildi. [471]
"Yâ Muhammedi Bugün [472] seni benden savunacak kim var?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah!" buyurunca, Gavres'in (Du'sur'un) kılıcı elinden yere düştü! [473]
Peygamberimiz Aleyhisselam yere düşen kılıcı hemen eline alıp Gavres'in üzerine dikildi [474] ve:
"Bugün, [475] seni benden savunacak kim var?" buyurdu. [476]
Gavres:
"Hiçbir kimse! [477] Sen kılıç tutucunun hayırlısı ol!" dedi. [478]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim de Resûlullah olduğuma şehadet ediyor musun?" diye sordu.
Du'sur
"Hayır! Fakat, hiçbir zaman seninle çarpışmamak ve seninle çarpışan toplulukların yanlarında da bulunmamak üzere, sana söz veriyorum!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam onu serbest bıraktı. [479]
Du'sur
"Vallahi, sen benden daha hayırlısın!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Elbette, ben, böyle olmaya senden daha layı ki m!" buyurdu. [480]
Du'sur, kavminin yanına varırken de:
"Ben, sizin yanınıza, insanların en hayırlısının yanından geliyorum!" dedi. [481]
Du'sur'un Müslüman olduğu ve kavmini İslâmiyete davet ettiği de rivayet edilir. [482] Gatafen seferi 11 gece sürmüş ve hiçbir çarpışma olmadan Medine'ye dönülmüştür. [483]
Bu Du'sur'un her ne kadar Gavres olduğu ve bu hadisenin Zâtü'r-Rika' gazasında vuku bulduğu da rivayet edilmekte ise de, [484] Gavres'in Müslüman olduğuna dair bir kayda rastlanmamakta; bu hususta¬ki zan, kesinlik kazanmam aktadır. [485]

Ebu Râfi'in Öldürülüşü

Ebu Râfi'in Kimliği

Ebu Râfi' Sellam b. Ebi'l-Hukayk; Benî Nadîr Yahudilerinin din adamlarından olup, [486] Hayber'de kendisine mahsus kalede otururdu. [487] Hicaz'ın baş faizcisi idi. [488]

Ebu Râfi'in Öldürülüşünün Sebepleri

1- Ebu Râfi'; Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabına düşmanlıktan, oyalamak için birtakım soru¬
lar sormaktan, İslâmiyeti önlemek ve söndürmek için çalışmaktan geri durmayan kötü kişilerdendi. [489]
2- Peygamberimiz Aleyhisselamı üzer, incitir ve,
3- Peygamberimiz aleyhindeki her harekete malî yardımda bulunurdu. [490]
4- Ka'b b. Eşref gibi, bu da, düşmanlık, münkirlik ve yaramazlıktan geri durmazdı. [491]
5- Gatafanlaria çevredeki Arap müşriklerini Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak üzere toplam işti. [492]
Evs kabilesinden olan sahabiler Uhud savaşından önce Ka'b b. Eşrefi Resûlullah Aleyhisselama olan düşmanlıkları [493] ve müşrikleri onunla çarpışmaya kıskırtmaları [494] yüzünden öldürdükleri zaman, Hazrec
kabilesine mensup sahabiler, kendi kendilerine:
"Acaba hangi adam, Resûlullah Aleyhisselama, Ka'b b. Eşref gibi düşmandır?" dediler ve böyle bir adamın ancak Hayber'de oturan İbn Ebu'l-Hukayk olacağını hatırladılar, onu öldürmek için Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istediler,
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onların onu öldürmelerine izin verdi. [495]

Ebu Râfi' Ne Zaman, Kimler Taratmdan ve Nasıl Öldürüldü?

Hicretin üçüncü yılında Cumâde'l-âhire ayının ortasında, [496]
Abdullah b. Atîk,
Mes'ud b. Sinan,
Abdullah b. Üneys,
Ebu Katâde Haris b. Rib'î,
Ve müttefikleri olan Huzâî b. Esved'den oluşan beş kişilik bir birlik, Abdullah b. Atîk'in kumandası
altında Hayber'e gitti. [497] Bu harekette, küçük çocuklarla kadınların öldürülmesinden sakınılması da
emir buyuruldu. [498]
Abdullah b. Atîk ile arkadaşları Hayber'e yaklaştıklarında güneş batmış, Hayber halkı da yaylım yerinden yaylım hayvanlarıyla birlikte dönmüşlerdi.
Abdullah b. Atîk, arkadaşlarına:
"Siz yerinizde durunuz da, ben Ebu Râfi'in kalesine gideyim ve kale kapıcılarına nezakette bulu¬nayım. Bu suretle kaleye girebileceğimi umuyorum" dedi.
Kale kapısına doğru yürüdü ve kalenin kapısına yaklaşt. Kendisini belirsiz etmek için maşlahına büründü, sanki hacetini gideriyordu!
Halk, tamamıyla kaleye girmişti.
Bu sırada, kale kapıcısı:
"Ey Allah'ın kulu! Sen kaleye girmek istiyorsan, hemen gir! Ben kalenin kapısını kapamak istiyorum" dedi.
Abdullah b. Atîk hemen içeri girdi ve merkep ahırına gizlendi.
Halk kaleye girince, kapıcı kalenin kapısını kilitleyip anahtarları bir direğe astı.
Abdullah b. Atîk, kalkıp anahtarları alarak kapıyı açtı.
Ebu Râfi'in yanında, akşamdan sonra, gece sohbeti yapılırdı.
Bu sohbet, kalenin üst katlarında yapılırdı.
Bu gece sohbeti sona erip dostları Ebu Râfi'in yanından ayrılınca, Abdullah b. Atîk hemen onun yanına çıktı.
Ebu Râfi'in adamlarının kendisinin onun yanına girdiğini anlarlarsa onu öldürmesine fırsat ver¬meyeceklerini, engel olacaklarını düşünerek, her kapıyı açtıkça, içeriden sürgüledi.
Abdullah b. Atîk, böylece, Ebu Râfi'in yattığı odaya kadar vardı.
Ebu Râfi', karanlık bir oda içinde, ailesinin arasında uykuya yatmış bulunuyordu.
Abdullah b. Atîk; Ebu Râfi'in odanın neresinde olduğunu kestiremediğinden, anlamak için:
"Ebu Râfi'!" diyerek seslendi.
Ebu Râfi':
"Kim o?" dedi.
Abdullah b. Atîk, ses gelen tarafa yaklaşıp ona kılıçla ilk darbeyi indirdi. Fakat, bir iş görememiş olmanın heyecanı ve dehşeti içinde kaldı.
Ebu Râfi' çığlık koparınca, Abdullah b. Atîk, hemen dışarı çıktı.
Kısa bir müddet sonra, tekrar içeri girip sesini değiştirerek:
"Nedir bu feryad ey Ebu Râfi'?" dedi.
Ebu Râfi':
"Anan Cehenneme! Sen seslenmeden önce, birisi bana oda içinde kılıçla vurdu!" dedi.
Abdullah b. Atîk, ona kılıçla bir darbe daha indirip iyice yaraladı. Fakat, yine öldüremedi.
Sonra, kılıcın keskin ucunu kamına basınca, Ebu Râfi' arkasına devrildi.
Abdullah b. Atîk, onu öldürdüğünü anlayıp hemen kapıları birer birer açmaya ve kaçmaya başladı.
Kale merdivenlerinin son basamağına eriştiğini sanarak ayağını atınca merdivenden düşüp bacağı kırıldı.
Kınlan bacağını bir sargı ile sarıp kapıya kadar vardı. Orada oturdu.
Kendi kendine:
"Şu adamı öldürüp öldürmediğimi iyice anlayıncaya kadar, bu gece kaleden çıkmam!" dedi.
Horoz ötmeye başlayınca, ölü Hancısı, kale surunun üzerine durup:
"Hicaz ahalisinin taciri Ebu Râfi'in ölümünü bildiririm!" diyerek ilanatta bulundu.
Abdullah b. Atîk de, hemen arkadaşlarının yanına gitti ve:
"Artık halâs! Allah Ebu Râfi'i öldürdü! Haydi, yürüyün!" dedi. [499]
Kalede hemen ışıklaryandı. Yahudiler her tarafı aradılar. Umutlan kesilince, dönüp kalelerine girdil¬er.
Mücahidler de, Medine'ye gelip Allah düşmanı Ebu Râfi'i öldürdüklerini Peygamberimiz Aleyhisselama müjdelediler. [500]

Hassan b. Sabit’in Mücahidieri Övüşü

Şair Hassan b. Sabit de, Ebu Râfi' ile Ka'b b. Eşref hakkında söylediği bir şiirde; İslâm mücahid-lerinin Peygamberimiz Aleyhisselama yardım için herşeyi göze alarak zağlı kılıçlarla orman arslanlan gibi gidip kendilerine ölüm şerbetini içirdiklerini dile getirmiştir. [501]

İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü

İbn Süneyne Ka'b b. Yehuza, Yahudi tüccarlarındandı. [502]
Ensardan Muhayyısa b. Mes'ud, Peygamberimiz Aleyhiselamin:
"Yahudilerin ileri gelen adamlarından, öldürmektirsatını bulduğunuzu öldürünüz!" buyurduğunu işitince, [503] İbn Süneyne'yi öldürdü.
Muhayyısa'nın henüz Müslüman olmayan ağabeyi Huvayyısa b. Mes'ud ona vurmaya başladı ve:
"Ey Allah düşmanı! Onu öldürdün ha?! Vallahi, senin kamında onun malından pek çok içyağı vardır!" dedi.
Muhayyısa:
"Vallahi, onun öldürülmesini bana öyle birzât emretti ki, eğer o seni öldürmemi de bana emretsey-di, muhakkak senin boynunu da vururdum!" dedi.
Huvayyısa'nın İslâmiyete girmesine ilk sebep, bu cevap oldu.
Huvayyısa:
"Şaşılacak şey! Eğer Muhammed öldürülmemi sana emretse, gerçekten beni öldürür müsün?" dedi.
Muhayyısa:
"Evet! Vallahi, o senin boynunu vurmayı bana emretseydi, muhakkak, senin de boynunu vururdum!" dedi.
Huvayyısa:
"Vallahi, seni bu duruma getiren bir din, hayrete şayandır!" dedi ve Müslüman oldu. [504]
Allah ondan da, kardeşinden de razı olsun! [505]

Hz. Hafsa ve Hz. Ümmü Külsûm'un Evlenmeleri

Hz. Ömer'in kızı Hz. Hafsa; ashabdan Huneyş b. Huzafe ile evli iken onun Bedir savaşında yarala¬narak Medine'de vefat etmesi üzerine, dul kalmıştı. Hz. Ömer; Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Rukayye'nin vefatından dolayı son derecede üzüldüğünü görünce, [506] ona:
"İstersen, Ömer'in kızı Hafsayı sana nikahlayayım?" dedi.
Hz. Osman:
"Ben bu işi bir düşüneyim" diyerek cevap verdi.
Hz. Osman, aradan birkaç gün geçtikten sonra, karşılaştıklarında, Hz. Ömer'e:
"Ben, şu günümde evlenmemin doğru olmadığını anladım" dedi.
Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'e rastladığı zaman, ona da:
"İstersen, Ömer'in kızı Hafsayı sana nikahlayayım?" dedi.
Hz. Ebu Bekir susup hiç cevap vermeyince, ona, Hz. Osman'a kızdığından daha çok kızdı.
Çünkü, Hz. Osman hiç olmazsa cevap vermiş, özür dilemişti.
Hz. Ebu Bekir, bundan sonra, Hz. Ömer'e rastlayınca:
"Ey Ömer! Hani sen Hafsa'yı bana teklif etmiştin de, sana cevap vermediğime darılmıştın sanırım, öyle mi?" dedi.
Hz. Ömer:
"Doğrudur!" dedi.
Hz. Ebu Bekir:
"Senin teklifine cevap vermekten beni birşey men edemezdi. Ancak, şu var ki, ben Resûlullah Aleyhisselamın Hafsa'yı almak istediğini bana söylediğini biliyordum da, Resûlullah Aleyhisselamın sır¬rını duyurmak istememiştim.
Eğer Resûlullah Aleyhisselam Hafsa hakkındaki düşüncesini bırakmış olsaydı, onu muhakkak ben kabul ederdim" dedi. [507]
Hz. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardığı zaman:
"Yâ Rasûlallah! Ben Osman'a şaşıyorum. Hafsa'yı kendisine teklif ettim de, kaçındı, yanaşmadı!?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben sana Osman'dan daha hayırlı bir damat, Osman'a da senden daha hayırlı bir kayınpeder salık vereyim mi?" buyurdu.
Hz. Ömer:
"Salık veryâ Rasûlallah!" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen kızın Hafsa'yı bana nikâhlarsın, ben de kızım Ümmü Külsûm'u Osman'a nikâhlarım.
Çünkü, Allah Osman'ı senin kızından daha hayırlısına, senin kızını da Osman'dan daha hayırlısına nikahladı!" buyurdu.
Zâten, Hz. Osman da Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz. Ümmü Külsûm'la evlenmeyi umduğu için Hz. Ömer'in teklifini kabul etmekten kaçınmıştı. [508]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Hafsa ile, Uhud savaşından önce evlendi. [509]
Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz. Ümmü Külsûm, Hz. Fâtıma'nın büyüğü idi. [510]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir gün, Hz. Osman'a:
"Ben seni son derece üzgün görüyorum!?" buyurdu.
Hz. Osman:
"Yâ Rasûlallah! Bana olan, hiç kimseye olmadı. Resûlullah Aleyhisselamın yanımdaki kızının vefatıyla aramızdaki hısımlık, akrabalık ilişkisi kesilmiş oldu!" dedi. [511]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Osman! Şu Cebrail; Rukayye'nin kızkardeşi Ümmü Külsûm'u da aynı miktarda mehirle sana nikahlamamı, Yüce Allah tarafından, bana emretti" buyurdu [512] ve Hz. Ümmü Külsûm'u Hicretin 3. yılın¬da Hz. Osman'a nikahladı. [513]

Buhran Gazası

Gazânın Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Buhran gazasına Hicretin 3. yılında, [514] Hicretin 27. ayının başlarında Cumâde'l-ûlâ ayının [515] 6'sında çıkılmıştır. [516]
Buhran; Hicaz'ın Füru1 nahiyelerinden olup. [517] Medine'ye uzaklığı 8 beridlik (konaklık)tır. [518]
Büyûtu's-sukyâ'nın solunda ve Mekke yolu üzerindedir.
İsmail Aleyhisselamla annesi Hz. Hacer'in Mekke'ye giderken uğramış oldukları ilkyerdir. [519]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Süleym oğullarının Buhran'da büyük bir toplantı yaptıklarını haber alınca, [520] hemen hazırlandı. Medine'de yerine İbn Ümmi Mektum'u vekil bırakarak, ashabından 300 kişilik bir kuvvetle yola çıktı. [521] Peygamberimiz Aleyhisselam bu gazada Kureyş müşrikleriyle de karşılaşmayı istiyordu. [522]
Buhran'a doğru hızla ilerlediler. [523] Buhran yakınlarında, bir gece, Süleym oğullarından bir adama rastladılar. Kendisinden, Süleym oğulları ve toplantılarının sebebi hakkında bilgi istediler.
Adam; Süleym oğullarının bir gün önce dağıldıklarını ve sularının başlarına döndüklerini haber verdi. [524]
Buhran'a ulaştıkları zaman, gerçekten de, Süleym oğullarını oradan su başlarına dağılmış buldular. [525]
Hiçbir karşılaşma ve çarpışma olmaksızın oradan Medine'ye döndüler. [526] Buhran seferi on gece sürdü. [527]

Zeyd b. Hârise'nin Karde Seferi

Seferin Tarihi, ilffevkii ve Sebebi

Karde (Karade) seferi, Hicretin 28. ayının başında Cumâde'l-âhire ayında [528] ve kış mevsiminde idi. [529]
Karde (Karade) Necid sularından bir sudur [530] ve Rebeze ile Zât-i Irk'ın nahiyesi Gamer arasın-dadır. [531]
Kureyş müşrikleri Bedir hezimetinin öcünü almak üzere yapılacak savaşa Ebu Süfyan'ın Bedir'den kaçırıp kurtardığı ticaret kervanındaki mallarıyla yardımcı olmaya hazırlanmışlardı [532] ve yapacakları her ticaret seferiyle savaş güçlerini arttırmaya yönelmiş bulunuyorlardı.
Fakat, Bedir'de uğradıkları hezimetten sonra, korkarak, Şam'a gidemez, ticaret yapamaz olmuşlardı. [533]
Bir gün, Safvan b. Ümeyye:
"Muhammed ile ashabı ticaretimizi felce uğrattı. Onlara karşı ne yapacağımızı, nasıl hareket ede¬ceğimizi bilmiyoruz.
Onun adamları sahil yollarını tutmuşlar, hiç bırakmıyorlar. Sahil boyu halkı da anlaşıp onlarla birlik olmuşlar, birlikte hareket ediyorlar. Nereye gideceğimizi bilmiyoruz! Yurdumuzda oturup duracak olur¬sak, şu sermayelerimizi yiyip tüketeceğiz.
Halbuki, biz bu sermayeleri yazın Şam, kışın da Habeşistan ticaretinde işletirdik!" diyerek şikâyetlendi.
Esved b. Muttalib:
"Sahil yolu tehlikeli ise, sen de Irak yolunu tut, ticaretine o yolla devam et!" dedi.
Safvan:
"Ben o yolu biliyor değilim ki!" dedi.
Esved b. Muttalib:
"Ben sana bir kılavuz salık vereyim mi ki, o seni gözü yumulu olarak oraya hiç şaşmadan götürü versin?" dedi.
Safvan b. Ümeyye:
"Kimmiş o?" diye sordu.
Esved b. Muttalib:
"Furat b. Hayyânü'l-İclî'dir!" dedi.
Safvan b. Ümeyye:
"Öyle ise, sen şimdi onu bana gönder!" dedi.
Furat gelince de, ona:
"Ben Şam'a gitmek istiyorum. Muhammed bizim Şam ticaretimizi felce uğrattı. Ticaret kervanımızın oraya gidecek yolunu kapattı. Şimdi ben oraya Irak yoluyla gitmek istiyorum" dedi.
Furat:
"Ben seni öyle bir Irak yoluyla götüreyim ki, oraya Muhammed'in ashabından hiçbiri inmeyi göze alamaz. Çünkü orası Necid arazisidir, susuz çöllerdir!" dedi.
Safvan, çölü kışın geçeceklerini ve suya pek az ihtiyaçları olacağını gözönünde tutarak hemen hazırlandı.
Hazırlanan ticaret kervanına Esved b. Muttalib 300 miskal altın ve ayrıca gümüş külçeleriyle,
Safvan b. Ümeyye 30.000 dirhem tutarında pek çok mal, gümüş külçeleri ve kaplarla,
Öteki Kureyşliler de çeşitli ticaret mallarıyla katılmış bulunuyorlardı. [534]
Ebu Süfyan da bu kervana külliyetli miktarda gümüşle katılmıştı. Zaten, Kureyş müşriklerinin ticaret¬lerinin büyük bir kısmını gümüş ticareti teşkil ediyordu. [535]
Kureyş müşriklerinden Salvan b. Ümeyye,
Abdullah b. Ebi Rebia,
Huvaytıb b. Abduluzzâ, [536]
Ebu Süfyan b. Harb de, kervanla birlikte gidenler arasında idi. [537]
Kureyş müşriklerinin ticaret kervanı, kiraladıkları Furat b. Hayyân'ın kılavuzluğumla Irak yol unu tutup gitti. [538]
O zaman müşrik olan Nuaym b. Mes'ud el-Eşcâî Medine'ye gelmiş, Nadîr oğulları Yahudilerinden Kinane b. Ebi'l-Hukayk'ın evine inmişti.
Nuaym b. Mes'ud ev sahibiyle içki içmiş, Müslümanlardan S al ît b. Numan da içki meclisinde bulun-m ustu.
Nuaym b. Mes'ud, konuşma sırasında, Safvan b. Ümeyye'nin ticaret kervanıyla yola çıktığını, yanın¬da pek çok ticaret malı bulunduğunu ağzından kaçırmıştı.
Salit b. Numan, hemen gelip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama haberverdi. [539] Peygamberimiz Aleyhisselam da Zeyd b. Hârise'nin kumandası altında 100 kişilik bir askerî birliği yola çıkardı. [540]
Zeyd b. Harise Kureyş müşriklerinin ticaret kervanını Necid sularından Karde'de yakaladı.
Kervandaki adamlar kaçtılar, yakalanamadılar. [541]
Yalnızca kılavuz Furat b. Hayyân, yakalanıp esir edildi. Medine'ye getirildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Müslüman olursan, seni öldürmeyelim" buyurdu.
O da Müslüman oldu. [542]
El konulan ticaret kervanındaki malın beşte biri 20.000 dirhem tutmuştu.
Kalan beşte dördü de, askerî birliğe katlan mücahidler arasında bölüştürüldü. [543]

Hz. Hasan'ın Doğumu

Hz. Hasan, Hz. Ali ile Hz. Fâtıma'nın oğlu olup, [544] Hicretin 3. yılında, Şaban ayının ortasında doğ¬muştur. [545]

Hz. Hasan'ın Ümmü'l-Fadl Hatun Tarafından Emzirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselamın amcası Hz. Abbas'ın zevcesi Ümmü'l-Fadl Hatun, önce Hz. Hasan'ı, sonra da Hz. Hüseyin'i, oğlu Kuşem ile bir müddet emzirdi. [546]

Hz. Hasan'a Akîka Kurbanı Kesilişi ve İsim Takılışı

Doğan erkek ve kız çocukları için, doğumlarının 7. gününde kurban kesilir ve buna akîka kurbanı denir, çocuğun saçı kesilir ve ismi takılır.
Kesilecek kurban, erkek çocuklar için iki, kız çocuklar için bir koyundur. [547]
Abdullah b. Ömer'e göre; erkek veya kız çocukları için akîka kurbanı birer koyun kesilir. [548]
Akîka kurbanı doğumun 14. ve 21. günü de kesilebilir.
Kurban kesilirken, "Bismillâhi vallâhu ekber! Allah'ım! Bu, senin rızan için kesilen, ...nın akîka kur¬banıdır" denir.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in akîka kurbanlarından bir but gönder¬ilmesini, kalanının da kemikleri kırılmaksızın yenilmesini ve başkalarına da yedirilmesini tavsiye buyur¬muştur.
Akîka kurbanı pişirilerek konuya komşuya hediye edilebilir. [549]
Hz. Ali derki:
"Ben harbi darbı sever bir adamdım. [550]
Hasan doğduğu zaman, ona Hart ismini koydum.
Resûlullah Aleyhisselam geldi ve:
'Oğlumu gösteriniz banal' buyurup, 'Ne isim koydunuz ona?' diye sordu.
Ben:
'Harb ismini koydum' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Hayır! O, Hasan'dır1 buyurdu." [551]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Koyacağınız isimleri, peygamberlerin isimlerinden koyunuz!
İsimlerin Allah'a en sevimli olanı Abdullah ve Abdurrahman'dır.
İsimlerin güzeli, Haris ve Hemmam'dır.
Çirkini de, Harb ve Mürre'dir." [552]
"Muhakkak ki, siz, Kıyamet günü, kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleri ile çağrılacaksınız!
Öyle ise, isimlerinizi güzel koyunuz!" buyurmuştur. [553]
Hz. Fâtıma:
"Yâ Rasûlallah! Oğlum için, akîka kurbanı olarak bir deve veya iki koç kesmeyeyim mi?" diye sor¬muştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Sen onun saçını kes! Saçının ağırlığında gümüşü, yoksullara sadaka olarak dağıt!" buyur-du. [554]
Hz. Hasan'ın kesilen saçının ağırlığınca gümüş, sadaka olarak dağıtıldı. [555]
Dağıtılan gümüş, bir dirhem veya bir dirhemin bir kısmı kadardı. [556]
Hz. Hasan'ın doğumunun 7. günü de iki koç kesildi. [557]
Hz. Hasan, aynı zamanda sünnet de ettirildi. [558]
Çünkü, erkekler için sünnet, sünnettir [559] ve fıtrat hasletlerindendir. [560]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Hasan'ın kulaklarına ezan okudu. [561]

Hz. Hasan ve Hz. Fâtıma'nın Peygamberimiz Aleyhisselama Benzerlikleri

Hz. Fâtıma ile Hz. Hasan kadar Peygamberimiz Aleyhisselama benzeyen hiç kimse yoktu [562] Hz. Hasan, Peygamberimiz Aleyhisselama çok benzerdi. Hiç kimse, Peygamberimiz Aleyhisselama onun kadar benzer değildi. [563]
Hz. Ebu Bekir, bir gün, Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidinde ikindi namazını kıldırdıktan sonra, çıkıp Hz. Ali ile birlikte biraz yürümüşler, Hz. Hasan'ın çocuklarla oynadığını görünce, Hz. Ebu Bekir onu tutup omuzuna almış ve:
"Babam feda olsun buna ki, bu, Peygamber'e benzer, Ali'ye değil!" demiş; Hz. Ali de, onlara bakarak gülümsemiştir. [564]
Hz. Fâtıma da, Hz. Hasan'a:
"Peygamber'e benzeyen, Ali'ye benzemeyen yavru!" derdi. [565]
Hz. Ali'nin bildirdiğine göre; Hz. "Hasan'ın Resûlullah Aleyhisselama benzerliği başında göğsüne kadar olan kısmında, Hüseyin'in benzerliği ise bundan aşağı kısmında idi." [566]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e Sevgisi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında:
"Bunlar, benim oğullarım ve kızımın oğullarıdır." [567]
"Allah'ım! Ben onları seviyorum, onlan Sen de sev!" [568]
"Onları seveni de sev!" [569]
"Onlar benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanımdır!" [570]
"Hasan ve Hüseyin'i seven beni sevmiş, onlara kin besleyen de bana kin beslemiş olur!" [571]
"Hasan ve Hüseyin, Cennetlik gençlerin iki seyyididir!" buyurmuştur. [572]
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'yi, Hz. Fâtımayı, Hz. Hasan'ı ve Hz. Hüseyin'i yanına çağırıp:
"Ey Allah'ım! Bunlar, benim Ehl-i Beytim, ev halkımdır!" buyurmuştur. [573]
Hz. Âişe de der ki:
"Peygamber Aleyhisselam; üzerinde siyah yünden dokunmuş nakışlı bir örtü olduğu halde, sabahleyin evden çıktı.
Derken, Hasan b. Ali geldi.
Peygamber Aleyhisselam, onu örtünün içine aldı.
Sonra Hüseyin geldi.
O da Hasan'ın yanına girdi.
Sonra Fâtıma geldi.
Peygamber Aleyhisselam, onu da örtünün içine aldı.
Sonra Ali geldi.
Peygamber Aleyhisselam, onu da örtünün içine aldıktan sonra, Ahzâb sûresinin 33. ayetinden:
'Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister!' [mealli] bölümünü okudu." [574]
Yüce Allah, hepsinden razı olsun! [575]

Zekat ve Sadaka Yemenin Peygamberimiz Aleyhisselam ile Ehl-i Beytine Helâl Olmayışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, bir gün, Hz. Hasan'ın Beytülmâl'e aitzekat, sadaka hurmasından bir tane alıp ağzına götürdüğünü görünce: [576]
"Kaka! Kaka! Kaka!" diyerek ağzından dışarı çıkarttırdı ve:
"Zekat, sadaka bize; [577] ne Muhammed'e, ne de Muhammed hanedanına helâl değildir! [578] Sen bizim zekat, sadaka yemediğimizi bilmiyor musun?" buyurdu. [579]
Hz. Hasan da, bu husustaki hatırasını şöyle anlatır:
"Zekat, sadaka hurmasından bir tane hurma alıp ağzımda çiğnerken, Resûlullah Aleyhisselam hemen onu ağzımdan ıslak ıslak çıkardı, hurma kümesinin içine attı.
'Yâ Rasûlallah! Şu yavrucuğun aldığı şu birtek hurmadan sana ne sorumluluk olacak?!1 denildi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Biz Muhammed hanedanıyız! Bize zekat, sadaka helâl değildir!' buyurdu. [580]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI
» İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI
» İSLAM TARİHİ 13-MEKKE'NİN FETHİ
» İSLAM TARİHİ 16-VEDA HACCI
» İSLAM TARİHİ 19-PEYGAMBERİMİZİN AHLAKI

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ( SAV) Hakkında Herşey

 :: Peygamber Efendimizin Soy Agacı Ve Hayatı Ve Mucizeleri
-
Buraya geçin: