iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Empty
MesajKonu: İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI   İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:17 pm

HAYBER GAZASI

Gazanın Tarihi, Mevkii ve Sebepleri

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hudeybiye'den döndükten ve Zilhicce ayı ile Muharrem'in bir kısmını Medine'de geçirdikten sonra, Hicretin 7. yılında, Muharrem ayının sonuna doğru Hayber üzerine yürümüştür. [1]
Gazanın mevkii, Hayber'dir.
Hayber; Şam yolu üzerinde, Medine'ye sekiz beridlik, [2]yani 48 millik uzaklıkta, [3] birçok ekinlikleri ve hurma bahçeleri bulunan bir şehirdir.
Hayber; Yahudice, kale demektir. [4]
Amâlik kavminden, Hayber b. Kaniye b. Mehlail adında bir adam Hayber'e gelip yerleştiği için şehre Hayber ismi verildiği ve, yine bunun gibi, Semûd kavminden Vatîh b. Mazin adındaki kimseden dolayı da Vatîh kalesine Vatfh isminin verildiği rivayet edilir. [5]
Hayber şehri:
Natat,
Şıkk,
Ketibe diye üç bölgeye ayrılır ve her bölge de kalelerden meydana gelir.
Natat bölgesi:
1- Nâim,
2- Sa'b b. Muaz,
3- Zübeyr kalelerinden oluşur.
Şıkk bölgesi:
1- Übeyy (Sümran),
2- Nizar (Beriyy) kalelerinden oluşur.
Ketibe bölgesi:
1- Kamus,
2- Vatîh,
3- Sülalim kalelerinden oluşur. [6]
Hayber gazasının birçok sebepleri vardır
Benî Nadîr Yahudileri aradaki muahedeye rağmen Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine damdan kaya yuvarlamak suretiyle hayatına kasdettikleri için yurtlarından çıkarılıp sürüldükleri zaman, onlardan bir kısmı Şam'a, bir kısmı da Hayber'e gelip yerleşmişlerdi.
Sellâm b. Ebi'l-Hukayk'la Kinane b. Rebi' b. Ebi'l-Hukayk ve Huyey b. Ahtab, Hayber'deki akra¬balarının evlerine inmişlerdi. [7]
Medine'den ayrılacakları sırada, Ebu RâfT Sellâm b. Ebi'l-Hukayk hazinelerini içinde sakladıkları deve tulumunu kaldırarak:
"Bu, bizim dünyayı alçaltmak ve yükseltmek üzere hazırladığımız şeydir! Biz buradaki hurmalık¬larımızı bırakıyorsak, Hayber'in hurmalıklarına varıyoruz!" diyerek bağırmıştı. [8]
Hayber'de, hazırlıklı, cesaretli sayıda Yahudi cemaati bulunuyordu. [9]
İçlerinde Benî Nadîr Yahudileri eşrafından Sellâm b. Mişkem ile [10] Benî Nadîr reisi Huyey b. Ahtab ve Kinane b. Rebi' b. Ebi'l-Hukayk, Vâil oğullarından Hevze b. Kays ve Ebu Ammar, [11] Varr/ah b. Amr ve onun kabilesinden bazıları ile [12] Dubay'a oğullarından Ebu Âmir Abdi Amr b. Sayfî'nin de bulunduğu 19 kişilik bir heyet, [13] Mekke'ye giderek Kuneyş müşriklerini ve onlara bağlı kabileleri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet etmişler ve Kureyş müşriklerine:
"Onun işini bitirinceye kadar, biz de sizin yanınızda bulunacak ve sizinle el ve iş birliği yapacağız [14] Muhammed'e düşmanlık ve onunla çarpışmak hususunda sizinle antlaşma yapalım diye geldik!" demişler ve Kabe'nin örtüsü arasına girerek anıtlaşmışlardı. [15]
Bu Yahudi propaganda heyeti; Kays b. Aylanlardan Gatafanlara gitmişler, onları da kendileriyle bir¬likte Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ve kendilerine Hayber'in bir yıllık hurma mah¬sulünü vermeyi taahhüt etmişler, [16] çevredeki bütün Arap kabilelerine uğramışlar, hepsini ayaklandırmışlar, [17] en sonunda müşriklerin on bin kişilik ordular topluluğu ile Mekke'den gelip Medine'yi kuşat¬malarını sağlamışlardı. [18]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hendek savaşından boşalır boşalmaz Benî Kurayza Yahudilerini cezalandırması üzerine, Hayber Yahudileri korkmuşlar ve Sellâm b. Mişkem'e gidip bu yolda ne düşündüğünü sormuşlardı.
Sellâm b. Mişkem:
"O bizim üzerimize yürümeden, bütün Hayber Yahudileriyle birlikte, biz onun üzerine yürüyelim! Teymâ, Fedek ve Vâdi'l-kurâ Yahudilerini de yanımıza alalım. Yurdunun ortasında, onunla, eski ve yeni bütün hıncımızla çarpışalım!" demiş, Hayber Yahudileri de:
"İşte, yerinde görüş budur!" demişlerdi. [19]
Ebu Râfi' öldürülünce, Yahudiler, kendilerine Üseyr b. Zarim'i (veya Büseyr b. Rizam'ı) lider seçmiş bulunuyor! ardı. [20]
Üseyr (veya Büseyr), gözüpek, korkmak bilmez bir adamdı.
Bir gün, Yahudilerin meclisinde ayağa kalkarak:
"Vallahi, Muhammed ashabından her kimi Yahudilerden istediği her kime göndermişse, muhakkak onu öldürmüştür! [21] Fakat, ben ona kendisinin adamlarıma yapamadığını yapacağım!" dedi.
Yahudiler
"Onun senin adamlarına yapamadığı ve fakat senin ona yapmayı istediğin şey nedir?" diye sordu¬lar.
Üseyr:
"Gatafanların yanına gideceğim. Onları, Muhammed'le çarpışmak için toplayacağım!" dedi. [22]
Üseyr, dediğini yaptı.
Gatafanlara ve daha başkalarına başvurarak, onları Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak üzere biraraya getirdi. [23]
Gatafanları Hayber'de topladı [24] ve Yahudilere:
"Ey Yahudi cemaati! Yurdunun ortasında bulunduğu bir sırada, Muhammed'in üzerine yürüyeceğiz!
Çünkü, hiç kimse yoktur ki, yurdunun ortasında çarpışılsın da, düşmanı umduklarından bir kısmını elde etmemiş, koparmamış olsun!" dedi.
Yahudiler
"Ne güzel görüşün var!" diyerek Üseyr'i alkışladılar. [25]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber Yahudilerinin bu hazırlıklarını haber aldı.
Hicretin 6. yılında, Ramazan ayında [26] Abdullah b. Revâha'yı, üç kişinin başında, [27] gözcü olarak Hayber'e gönderdi.
Gönderirken de, Abdullah b. Revâha'ya:
"Hayberl gözetle! Halkın içine gir. Onlar ne yapmak istiyorlar, neler konuşuyorlar, öğren!" buyurdu.
Abdullah b. Revâha, arkadaşlarıyla birlikte Hayber'e gitti.
Arkadaşlarından birini Natat, birini Şıkk, birini de Ketibe kalesine gönderdi.
Üseyr'den ve başkalarından işittikleri şeyleri ezberlediler.
Hayber'de üç gün kaldıktan sonra, Ramazan'ın son gecelerinde Medine'ye dönüp, bütün gördük¬lerini, işittiklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdiler. [28]
Daha sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına Hârice b. Huseyl el-Eşcâî gelmişti.
Hârice:
"Üseyr b. Zarim'i, Yahudilerin birçok askerî birlikleriyle birlikte senin üzerine yürür bir halde gerimde bırakmış bulunuyorum!" dedi. [29]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Üseyr'i Hayber'e vali yapmayı ve böylece çarpışmayı durdurup barışı sağlamayı tasarladı ise de, [30] Üseyr buna önce isteklenir gibi olmuş, fakat sonradan hainlik yoluna sapmıştır. [31]
Yine, Hicretin 6. yılında, Sa'd b. Bekr oğulları kabilesinin de Hayber Yahudilerine yardım için Fedek'e geldikleri ve yapacakları yardıma karşılık Hayber'in hurma mahsulünü Hayber Yahudilerinden istedikleri haber alınmış, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'yi yüz kişilik askerî bir birlikle Fedek'e gönderip onları dağıtmıştı. [32]
Hayber Yahudilerinin Peygamberimiz Aleyhisselamı ve Müslümanları ortadan kaldırmak üzere Mekkelilerle aralarında yapmış oldukları antlaşmalarına göre, Peygamberimiz Aleyhisselam Hayber Yahudilerinin üzerine yürüyecek olursa, Mekke müşrikleri Medine'ye baskın yapacaklar; Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke müşrikleri üzerine yürüyecek olursa, Hayber Yahudileri Medine'ye baskın yapacak¬lardı. [33]
Bütün bunlar, Hayber'in gün geçtikçe Müslümanlık ve Müslümanlar için önlenmesi güçleşen bir tehlike teşkil ettiğini gösteriyordu.
Bununla beraber, Kureyş müşrikleriyle barış yapmadan Hayber işini halletmeye kalkmak çok tehlikeli olabilirdi.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam umre seferini düzenleyip Hudeybiye'ye kadar varmış ve Kureyş müşriklerine:
"Muhakkak ki, savaş Kureyşîleri çok yıpratmış, zayıflatmış, birçok zararlara uğratmıştır.
Eğer onlar isterlerse, yine de, kendilerine bir mütareke müddeti bel iri ey ey im . [34]
Bu müddet içinde, kendileri benden emniyet ve selamette bulunsunlar. [35] Benimle sair halk arasına girmesinler. Beni onlarla başbaşa bıraksınlar. [36]
Eğer insanlar beni yenerierse, zaten, kendilerinin istedikleri budur. Eğer Allah beni insanlara galip kılarsa, o zaman, kendileri şu iki şeyden birisini seçerler: Ya hazırlanmış olarak benimle çarpışırlar, ya da topluca selamet dairesine girerler.
Yoksa, vallahi, Yüce Allah şu İslâm dinini yeryüzüne yayacağı hakkındaki va'dini yerine getirinceye ve benim de başım gövdemden ayrılıncaya kadar, onlarla çarpışıp duracağım!" [37] buyurması üzerine, müşriklerle Hudeybiye barışını sağlamıştı. [38]
İşte, Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekkeli müşriklerle muahede yapıp onlardan gelecek tehlikeyi önledikten sonradır ki, Hayber üzerine yürü muştur. [39]

Cihad Hazırlığına Girişilmesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber gazası için hazırlanmalarını ve hakkıyla çarpışacak olanları çevresinde toplamalarını ashabına emir buyurdu. [40]
Hudeybiye umresi seferine katılmaktan çekinerek, kaçınarak geri kalmış olanlar ise, Hayber1 in yiye¬cek, yağ ürünü ve servet bakımından Hicaz'ın en verimli, bereketli ve ucuzluk bir şehri olduğunu bildik¬leri için, ganimet maksadıyla Hayber seferine katılmak istemişler ve:
"Haybefe biz de sizinle birlikte gidelim!" dem işlerdi. [41]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Cihad etmek, Allah yolunda çarpışmak isteyenlerden başkası, bizimle birlikte gidemeyecekler! [42]Onlara ganimetten de birşey verilmeyecektir!" buyurdu.
Medine içinde de:
"Allah yolunda çarpışmak isteyenden başkaları, bizimle birlikte gidemeyeceklerdir! Onlara ganimet¬ten de hiçbir şey verilmeyecektir!" diyerek nida ettirildi. [43]

Medine Yahudilerinin Telaşlanmaları, Alacakları İçin Müslümanları Sıkıştırmaları

Müslümanların Hayber'e gitmek üzere hazırlanmaları, Peygamberimiz Aleyhisselamla antlaşmalı bulunan Medine Yahudilerini çok kaygılandırdı ve harekete geçirdi.
Bunlar; Peygamberimiz Aleyhisselamın Kaynuka, Naüîr ve Kurayza oğulları Yahudilerini silip süpürdüğü gibi Hayber Yahudilerini de silip süpüreceğini anladılar.
Müslümanlarda az çok alacağı olup da onu tahsil için Müslümanların yakasına sarılmayan Medineli Yahudi kalmadı.
Yahudi Ebu'ş-Şahm'ın, Abdullah b. Ebi Hadrad el-Eslemî'de beş dirhem alacağı vardı. Abdullah, ev halkı için bu Yahudi den arpa satın almıştı.
Ebu'ş-Şahm yakasına sarılınca, Abdullah:
"Bana biraz mühlet ver! Ben inşaallah yanına gelip alacağını sana ödeyeceğimi umuyorum.
Çünkü, Yüce Allah, Peygamberine Hayber ganimetini va'd buyurmuştur.
Ey Ebu'ş-Şahm! Biz, Hicaz'ın, yiyecek ve servetçe en zengin şehrine gidiyoruz" deyince, Ebu'ş-Şahm'ın kıskançlığı ve azgınlığı kabardı ve:
"Sen Hayber savaşını Araplardan karşılaştığınız gibi mi sanıyorsun?! Tevrat üzerine yemin ederim ki; orada savaşçı on bin kişi vardır!" dedi.
Abdullah b. Ebi Hadrad:
"Ey Allah düşmanı! Sen bizim himayemiz altında bulunuyorsun!
Vallahi, seni Resûlullahın huzuruna çıkaracağım!" dedi.
Onu tutup Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna getirdi ve:
"Yâ Rasûlalları! Bu Yahudi neler söylüyor, dinle!" dedi ve Ebu'ş-Şahm'ın söylediklerini haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam sustu, ona hiçbir şey söylemedi. Yalnız, dudaklarının kımıldadığı görüldü. Fakat, ne söylediği işitilemedi.
Yahudi:
"Ey Ebu'l-Kâsım! Bu, bana haksızlık etti. Yiyeceğimi aldı, hakkımı tuttu, ödemedi!" dedi. [44]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Ebi Hadrad'a:
"Ver şunun hakkını!" buyurdu. [45]
Abdullah b. Ebi Hadrad:
"Seni hak din ve Kitab'la peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; onu ödeyecek güçte değil¬im!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Ebi Hadrad'a tekrar
"Ver şunun hakkını!" buyurdu.
Abdullah b. Ebi Hadrad:
"Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; onu ödeyecek güçte değilim!
Senin bizi Hayber'e götüreceğini, bize Hayber ganimetinden birşeyler düşeceğini umduğumu ve dönünce borcumu ödeyeceğimi kendisine haber vermiştim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ver şunun hakkını!" buyurdu.
Bunun üzerine, Abdullah b. Ebi Hadrad, kalkıp çarşıya gitti.
Başından itibaren omuzuna aldığı atkıyı çıkardı. Omuz atkısının yerine, sarığına büründü.
Yahudiye:
"Şu omuz atkısını benden satın al!" dedi.
Yahudi, atkıyı Abdullah'tan dört dirheme satın aldı. [46]
Abdullah, kalan borcunu da bulup buluşturup Yahudiye ödedi. [47]
Sarığına bürünmüş olarak gelirken, yaşlı bir kadın Abdullah b. Ebi Hadrad'a rastladı ve:
"Ey Resûlullahın sahabisi! Bu ne hal?!" diye sordu.
Abdullah b. Ebi Hadrad da, ona durumu haber verdi.
Kadıncağız hemen üzerindeki atkısını çıkarıp ona verdi ve:
"İşte sana omuz atkısı!" dedi. [48]

Abdullah b. Ebi Hadrad'la Ebu Abs b. Cebr'in Hayber Gazasına Nasıl Katılabildikleri

Abdullah b. Ebi Hadrad, Hayber gazasına, Seleme b. Eslem'in verdiği elbise ile gidebildi.
Ebu Abs b. Cebr de, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Yâ Rasûlallah! Elimizde ne çoluk çocuklar için geçimlik, ne yol azığı, ne de yolculuk elbisesi var!?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona bir elbise verdi.
Ebu Abs elbiseyi sekiz dirheme satıp iki dirhemine yol azıklığı için hurma satın aldı. İki dirhemini, geçimlik için ev halkına bıraktı. Dört dirhemine de, kendisine elbise satın aldı. [49]

Medine Yahudilerinin Müslümanların Maneviyatlarını Sarsmaya, Bozmaya Çalışmaları

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'e gitmeye hazırlandığı sırada, Medine'deki Yahudiler, Müslümanlara:
"Vallahi, Hayber'in kalelerini ve savaş erlerini görmüş olsaydınız, daha onların yanlarına varmadan, geri dönerdiniz!
Dağların tepelerinde yükselen kaleler, orada!
Hiç kesilmeyen, sürekli akan sular, orada!
Zırh gömlekli on bin savaş eri orada!
Esed ve Gatafan kabileleri de onları koruyorlar!
Siz Hayber'e nasıl dayanabileceksiniz?!" demekte;
Ashab-ı Kiram da:
"Yüce Allah, Peygamberine, Hayber ganimetini elde edeceğini va'd buyurmuştur" diyerek cevap vermekte idiler. [50]

Hayber Gazasına Katılan Mücahidlerin Sayısı ve İslâm Kadınlarının Adları

Hayber gazasına katılan Mücahidlerin 1400'ü piyade, 200'ü de, atlı idi. [51] Hayber seferine katılan Müslüman kadınları da:
1- Peygam berim iz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Ümmü Seleme,
2- Peygamberimiz Aleyhisselamın halası Hz. Safiyye binti Abdulmuttalib,
3- Peygamberimiz Aleyhisselamın dadısı Ümmü Eymen Bereke,
4- Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Ebu Râfi'in zevcesi Leyla,
5- Asım b. Adiyy'in zevcesi,
6- Ümmü Umâre Nesîbe binti Ka'b,
7- Ümmü Meni1 (Ümmü Şübas),
8- Küaybe binti Sa'd el-Eslemiyye,
9- Ümmü Muta el-Eslemiyye,
10- Ümmü Süleym binti Milhan,
11- Ümmü Dahhâk binti Amr b. Haram,
12- Hind binti Amr b. Haram,
13- Ümmü'-A'lâ el-Ensariyye,
14- Ümmü Âmir el-Eşheliyye,
15- Ümmü Atiyye el-Ensariyye,
16- Ümmü Salît,
17- Ümeyye binti Kays,
18- Abdullah b. Uneys'in zevcesi Hubla,
19- Ümmü Sinan,
20- Hazrec b. Ziyad el-Eşcâî'nin babaannesi idi. [52]
Ümeyye binti Kays der ki:
"Gıfâr oğulları kadınlarının arasında, Resûlullah Aleyhisselamın yanına ben de gittim.
'Yâ Rasûlallan! Biz yaralıları tedavi edelim ve gücümüzün yettiği şeyle Müslüman erkeklere yardım¬cı olalım diye seninle birlikte bu sefere katılmak istiyoruz1 dedik.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Allah'ın bereketi üzere, gidiniz!1 buyurdu. [53]
Sefere katılan bu Müslüman kadınları yanlarında götürdükleri ilaçlarla yaralıları tedavi etmekle kalmayacaklar, aynı zamanda mücahidlerin yemeklerini pişirecekler, ip eğirecekler.. Allah yolunda ellerinden geleni yaparak onlara yardımcı olmaktan geri durmayacaklardı. [54]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'de Yerine Siba' b. Urfuta'yı Vekil Bırakışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabdan Siba1 b. Urfutayı, Medine'de yerine vekil bıraktı. [55] Peygamberimiz Aleyhisselamın Nümeyle b. Abdullah el-Leysîyi vekil bıraktığı da rivayet edilir. [56]

Hayber Ordusunun Sancaktarı, Parolası ve Düzeni

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber gazasına çıkarken, beyaz sancağını Hz. Ali'ye verdi. [57]
Hayber gazasında kullanılacak parola "Yâ Mansur! Emit! Emit!" sözleri idi. [58]
Ukkâşe b. Mıhsan el-Esedî, ordu öncüsü olarak ileri sürüldü.
Hz. Ömer sağ kol kumandanlığına, ashabdan başka bir zât da sol kol kumandanlığına tayin edil¬di. [59]
Hayberyolculuğu için Eşca1 kabilesinden Huseyl b. Hârice ile Abdullah b. Nuaym kılavuz tutuldu. [60]
Huseyl b. Hârice derki:
"Davar satmak üzere Medine'ye gelmiştim. Davarları sattıktan sonra, Resûlullah Aleyhisselamin yanına vardım.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Sana yirmi sa' hurma vereyim de, ashabıma kılavuz olup Hayber yolunu göster!1 buyurdu.
Öyle yaptım.
Resûlullah Aleyhisselam Hayber'e varıp onu fethettikten sonra da, kendisinin yanına vardım. Bana yirmi sa1 hurmayı verdikten sonra, Müslüman oldum." [61]

Baş Münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün Hayber Yahudilerine Haber Salışı

Baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Hayber Yahudilerine:
"Muhammed size doğru geliyor! Tedbirinizi alınız! Mallarınızı kalelerinize doldurunuz! Onunla çarpışmak için dışarı çıkarsınız.
Ondan hiç korkmayınız! Çünkü, sizin hazırlığınız da, sayınız da çoktur! Muhammed'in cemaati hem az, hem de silahsızdır. Silahlan olsa bile, pek azdır!" diye haber saldı. [62]

Medine'den Sahbâ'ya Kadar Gidiş

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber'e gitmek üzene Medine'den yola çıktı.
Önce Seniyetü'l-Veda'ya vardı.
Sonra Zegabe üzerini tuttu.
Sonra Nakmâ'ya;
Nakmâ'dan sonra Müstenah'a;
Müstenah'tan sonra Asr'a (Asr veya Asar'a) vardı. [63]
Seniyetü'l-Veda; Medine'ye gelinirken giriş, Medine'den Mekke'ye gidilirken de yolcuların uğurlanış ve çıkış yolu olan yokuştur. [64]
Nakmâ; Medine'nin ağaçlık dene içlerindendir. [65] Uhud dağının yakınındadır. [66]
Isr, Medine ile Füru' arasında bir dağdır. [67]
Isr'ın Medine'ye uzaklığı bir merhaledir. [68]
Isr'da, Peygamberimiz Aleyhisselam için bir mescid yapıldı. [69]
Isr Mescidi, Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'e giderken içinde namaz kıldıkları mescidlerin meşhurlarındandır. [70]

Hayber'e Götürecek En Uygun Yolun Araştırılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam kılavuzları çağırdı. [71]
Huseyl b. Hârice ile Abdullah b. Nuaym gelince, Huseyl'e:
"Önümüze düş! Bizi öyle vadilere tutup götür ki, Hayber'le Şam arasındaki yoldan Hayber'e varalım; Hayber Yahudileriyle Şam arasına girmiş, onlarla müttefikleri olan Gatafanlar arasına gerilmiş olalım!" buy urdu. [72]
Huseyl:
"Ben seni öyle bir yere götüreceğim, ulaştıracağım ki, orada birçok yollar vardır. Yâ Rasûlallah! Orası yolların kavşağıdır. Bütün yollar oradan gelir geçer" dedi. [73]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O yolların isimlerini bana söyle!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ismin güzelini arar, sever; kötüsünden ise hoşlanmaz, onu uğurlu saymazdı. [74]
Huseyl:
"Hayberln bir yolu var ki, ona 'H azen1 denilir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O yolu tutma!" buyurdu.
Huseyl:
"Hayberln bir yolu daha var ki, ona 'Şaş' (Şe's) denilir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O yolu da tutma!" buyurdu.
Huseyl:
"Hayberln bir yolu daha var ki, ona 'Hâtıb' denilir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O yolu da tutma!" buyurdu.
Hz. Ömer, Huseyl'e:
"Ben senin Resûlullah Aleyhisselama haber vermek için bu gecede olduğu kadar kötü isimler bul¬duğunu görmedim!" dedi.
Huseyl:
"Hayberln bir yolu daha var ki, artık ondan başka yolu kalmamıştır!" deyince, Hz. Ömer:
"İsmini söyle!" dedi.
Huseyl:
"Onun ismi 'Merhab'dır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olur! O yolu tut!" buyurdu.
Hz. Ömer, Huseyl'e:
"Bu yolun ismini önce söyleseydin ya!" dedi. [75]

Âmir b. Ekvâ'ya Recez Söylettirilişi

Seleme b. Ekvâ'nın bildirdiğine göre; Seleme'nin amcası Amir b. Ekvâ (Sinan) da, Hayber seferine katılanlar arasında bulunuyordu. [76]
Kendisi, şairdi. [77]
Bir gece, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte giderlerken, [78] İslâm mücahidlerinden birisi, ona:
"Ey Âmir! Bize recezlerinden [kısa vezinli şiirlerinden] bir parça dini etsen ya!" demişti.
Bunun üzerine, Âmir hayvanından indi [79] ve:
"Ey Allah'ım! Sen bize hidayet ve rahmet ihsan etmemiş olsaydın, biz muhakkak dalâlet ve sapkın¬lık içinde kalırdık!
Bizim üzerimize yürüyen kâfirler, bizim kaçındığımız fitne ve fesadı [dinden döndürme kötülüğünü] bize yapmak istedikleri ve bizimle karşılaştıkları zaman, kalblerimize sükûnet ve metanet indir, ayak¬larımıza sebat ver! [80]
Biz bağırışlarla çarpışmaktan korkutulmak istenilsek de, çarpışmaya çağırıldığımız zaman, gelir ve ondan geri kalmayız!
Düşmana arka çevirip kaçmaktan da kaçınınz!" [81] mealli kıt'asını okuyunca, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Şiir okuyup develeri hızlandıran kimdir?" diye sordu.
Sahabiler.
"Âmir b. Ekvâ'dır!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah ona rahmet etsin!" diye dua etti. [82]
Peygamberimiz Aleyhisselam herkime rahmet ve mağfiretle dua ederse, o muhakkak şehit olurdu.
Hz. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın Âmir için rahmet dileğini işitince: [83]
"Vallahi yâ Rasûlallah! Bu duanızla, Âmir'e cennetlik gerçekleşti! Keşke onu bize bağışlasaydın da, kendisinden bir müddet daha yararlansaydık!" dedi.
Gerçekten de, Âmir b. Ekvâ, Hayber'de şehit oldu. [84]

Keşif Birliği Tarafından Yakalanan Casusun Sorguya Çekilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; bazı süvarileri, Abbâd b. Bişr'in kumandası altında, keşif ve tecessüs için öncü olarak ileri sürmüştü.
Abbâd b. Bişr; Eşca1 kabilesinden olup Yahudiler hesabına casusluk yapan bir bedevî (çöl Arabi) yakaladı ve ona:
"Sen kimsin?" diye sordu.
Bedevî:
"Ben kaybettiğim devemi arayan bir arayıcıyım!" dedi.
Abbâd b. Bişr
"Sende Hayber hakkında bir bilgi var mı?" diye sordu. [85]
Bedevî:
"Sen benden Hayber hakkında mı, yoksa Hayberliler hakkında mı; hangisinden bilgi istiyorsun?" dedi.
Abbâd b. Bişr
"Yahudilerden!" dedi.
Bedevî:
"Olur!
Kinane b. Ebi'l-Hukayk ve Hevze b. Kays, Gatafan'dan olan müttefiklerinin yanına gitti. Onlardan asker toplayıp Hayber'in bir yıllık mahsulünü onlara vermeyi va'd ettiler.
Gatafanlar, Utbe b. Bedr'in kumandası altında, atları, silahları ve hazırlıklarıyla gelip Yahudilerin kalelerine girdiler.
Onlar şimdi Yahudilerle birlikte kalelerdedirler.
Kalelerde 10.000 savaş eri bulunuyor. [86] Onlar, Muhammed ve ashabı ile çarpışmak için bekliyor-lar! [87]
Onlar, oklarla vurulmaz, başa çıkılmaz kalelilerdir!
Kendilerinin yanlarında da, pek çok silahlan ve yiyecekleri vardır.
Yıllarca kuşatılacak da olsalar, yine, bunlar kendilerine yeterlidir.
Onların kalelerinde içecekleri, devamlı akar sulan davardır.
Onlara hiç kimsenin dayanabileceğini sanmıyorum!" dedi.
Abbâd b. Bişr, kamçısını kaldırıp ona birkaç kamçı vurdu ve:
"Sen ancak onların bir casususundur! Bana doğrusunu söyle! Yoksa boynunu vururum!" dedi.
Bedevî:
"Sana doğrusunu söylersem, bana eman verir, kanımı bağışlar mısın?" diye sordu.
Abbâd b. Bişr
"Evet!" dedi.
Bunun üzerine, Bedevî:
"Onlar, Yesrib Yahudilerine (Benî Kurayza ile Benî Nadîriere) yapmış olduğunuz şeyden korkuya düşmüş bir cemaattirler.
Medine Yahudileri, Medine'ye emtia satın almaya giden amcamın oğlunu buldular. Sizin sayıca az, atlarınızın ve silahlarınızın da az olduğunu haber vermek üzere, onu Kinane b. Ebi'l-Hukayk'a gönder¬mişler.
Ona:
'Muhammed, şimdiye kadar sizin gibi iyi çarpışan bir kavimle karşılaşmamıştır.
Muhammed'in; harp malzemelerinizin, sayınızın, silahınızın çokluğunu, kalelerinizin sarplığını bile¬meyerek üzerinize yürümesine, Kureyşîler ve Araplar sevinmektedirler.
Kureyşîlerve başkaları, durumu dikkatle izliyorlar.
Kureyşîler
"Hayber Yahudileri Muhammed'i yenecektir! Eğer Muhammed muzaffer olursa, bu temelli horluk olur!' diyorlar' demişler.
Ben bütün bunları işitmiş bulunuyorum.
Kinane b. Ebi'l-Hukayk, bana:
'Sen git de, yolda onların önlerine geç!
Onlar senin ne iş üzerinde bulunduğunu anlayamazlar.
Sen onları bizim hesabımıza korkut!
Bir dilenci gibi, yanlarına sokul.
Onlara sayımızın ve yardımcılarımızın çokluğunu anlat!
Kendileri hakkında edineceğin haberlerle yanımıza dönmekte acele et!1 dedi." [88]
Abbâd b. Bişr bedevîyi Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirdi ve kendisinden aldığı bilgileri Peygamberimiz Aleyhisselama arzetti.
Hz. Ömer:
"Vurun onun boynunu" dedi.
Abbâd b. Bişr
"Ben ona eman verdim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Abbâd! İş belli oluncaya kadar, sen onu yanında tut!" buyurdu. [89]
Bedevî bir iple bağlandı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber'e varınca, Bedevîye İslâmiyeti anlattı ve:
"Seni üç kere İslâmiyete davet edeceğim. Müslüman olmazsan, boynundan ip çıkan İm ayacaktır!" buyurunca, bedevî Müslüman oldu. [90]

Hayber Yahudilerinin Gatafanların Desteğini Sağlamaları

Bedevinin dediği doğru idi:
Kinane b. Ebi'l-Hukayk ile Hevze b. Kays, yanlarına Yahudilerden 14 kişi alarak müttefikleri bulunan Gatafanlara gitmişler, Hayberln bir yıllık hurma mahsulünün yarısını vermeyi taahhüt edip onların yardımını sağlamışlardı.
Gatafanlar, Utbe b. Bedr'in kumandası altında hazırlıklı ve atlı olarak Hayber'e gelip Yahudilerle bir¬likte kalelere girmişlerdi. [91]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hayber'e gelmeden üç gün önce, Uyeyne b. Hısn da, Yahudilere yardım etmek üzere, Gatafanlardan 4.000 kişi ile gelip Natat kalesine girmiş bulunuyordu. [92]

Mücahidlerin Yolda Yüksek Sesle Tekbir Getirmekten Men Edilmeleri

İslâm mücahidleri, bir vadiye erişince:
"Allahuekber! Allahuekber! Lâ ilahe illallâhu vallâhu ekber!" diyerek hep birden yüksek sesle tekbir getirmeye başlamışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nefeslerinize acıyınız!
Çünkü, sizin dua ettiğiniz Allah ne sağırdır, ne de gaibdir!
Siz en çok işiten ve en yakın olan Allah'a dua ediyorsunuz" [93] buyurdu. [94]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Varışı ve Allah'a Dua Edişi

Kılavuz; İslâm mücahidlerini Şerir vadisine kadar götürdü. [95]
Şerir; Hayberyakınında bir vadidir. [96]
Karkara vadisine erişilince, namaz vakti girmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, vadiden çıkıncaya kadar namazı kılmadı. [97]
Karkara Hayber'e altı mildir. [98] İslâm mücahidleri, Karkaraya ininceye kadar vadiyi takip ettiler. [99]
Pegyamberimiz Aleyhisselam, Şıkk ile Natat arasında konakladı.
Oradaki böğürtlen, Sincan dikenlik ve çalılığı üzerinde namazını kıldı. Namaz kıldığı yer, çevresi taşla çevrilerek mescid haline getirildi. [100]
Sonra, doğrulup Şıkk kalesiyle Natat kalesi arasından, Hayber'e doğru ilerlediler. [101]
Peygamberimiz Aleyhisselam, o sırada "Durunuz!" buyurarak mücahidleri durdurdu ve Allah'a şöyle dua etti:
"Ey göklerin ve gölgelediklerinin Rabbi olan Allah'ım!
Ey yerlerin ve yüklenip taşıdıklarının Rabbi olan Allah'ım!
Ey şeytanların ve saptırdıklarının Rabbi olan Allah'ım!
Ey rüzgârların ve savurduklarının Rabbi olan Allah'ım!
Biz Senden bu kentin hayrını ve iyiliğini, bu kent halkının hayrını ve iyiliğini ve kentte bulunan herşeyin hayrını ve iyiliğini dileriz!
Bu kentin şerrinden, bu kent halkının şerrinden, bu kentte bulunan herşeyin şerrinden de Sana sığınırız!
Haydi ilerleyiniz, Bismillah!" [102]

Hayber Yahudilerinin Zanları, Görüşleri ve Savaşmaya Hazırlanıp Aralarında Anlaşmazlığa Düşmeleri

Hayber Yahudilerinin 10.000 kişilik savaş erleri [103] her gece tanyeri ağarmadan önce silahlarını kuşanıp savaş düzenine göre saf bağlarlar; [104] kalelerine, kalelerinin sarplığına, silahlarının ve sayılarının çokluğuna bakarak Peygamberimiz Aleyhisselamın kendileriyle çarpışamayacağını sanırlar ve:
"Muhammed mi bizimle çarpışacak?! Ne kadar uzak!" diyerek gururlanırlardı. [105]
Peygamberimiz Aleyhisselam geceleyin meydanlarına gelip konuncaya kadar, Hayber Yahudilerinin haberleri olmadı.
Hayber Yahudileri, aralarında anlaşmazlığa da düştüler.
Haris Ebu Zeyneb adındaki Yahudi kaleler dışında karargâh kurmalarını ve Peygamberimiz Aleyhisselamla kaleler dışında çarpışmalarını teklif ve tavsiye etmiş ve:
"Benim gördüğüm, Muhammed tarafından kuşatıldıktan sonra onun emrine boyun eğerek kalelerinden inmek zorunda kalanlar için hayat hakkı kalmamış, onlardan kimisi esir edilmiş, kimisi de sonradan öldürülmüştür!" demişti.
Yahudiler
"Bizim bu kalelerimiz, senin o misal getirdiğin kalelere benzemez! Bu sarp kaleler, dağların tepeleri üzerindedir!" demişler, Hâris'in görüşünü benimsememişler ve kalelerine sığınmışlardı. [106]
Yahudilerin ileri gelenlerinden Sellâm b. Mişkem Hayber'in Sa'b b. Muaz kalesinde idi.
Yahudi casuslarından birtopluluk onun evine gittiler.
Ona, kaleden dışarı çıkıp da mı, yoksa kalelere sığınarak mı çarpışılmasının uygun olacağını danıştılar.
Sellâm, onları kaleden dışarı çıkarak çarpışmaya teşvik etti ve:
"Yerinde olan görüş; Abdullah b. Übeyy'in öğüt yoluyla size işaret eylediğidir!" dedi.
Fakat, Hayberliler kalelerden dışarı çıkmaya cesaret edemeyerek kalelerinde kaldılar. [107]
Peygamberimiz Aleyhisselamın İslâm mücahidleriyle birlikte Hayber'e geldiği gece Hayberliler hep uykuya dalmışlar, hiç kımıldamamışlar, horozları bile ötmem işti. Güneş doğunca, tarlalarına gitmek üzere kalelerinin kapılarını açmışlardı. [108]
Enes b. Malik der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam bir kavimle çarpışacağı zaman, sabah olmadıkça onlara ansızın baskın yapmaz, ezan sesi işitirse baskın yapmaktan vazgeçer, ezan sesi işitmezse baskın yapardı.
Hayber'e geceleyin inmiştik.
Resûlullah Aleyhisselam orada geceyi geçirdi. [109]
Sabah namazını Hayber'in yanıbaşında, daha karanlık iken kıldık. [110]
Sabah olup Hayber'den ezan sesi işitmeyince, [111] hayvanına bindi.
Bizler de hayvanlarımıza bindik.
Ben Ebu Talha'nın terkisine bindim.
Giderken, benim dizim Resûlullah Aleyhisselamın dizine değmekte idi. [112]
Sabahleyin, Hayber işçileriyle karşılaştık. [113]
İşçiler, kaleden çıkıp, araçları, zenbilleri, kovaları ile [114] tarlalarına gidiyorlardı.
Resûlullah Aleyhisselamla askerlerini görür görmez:
İşte Muhammed ve Hamîs! [115] İşte Muhammed ve Hamîs! Vallahi, Muhammedi İşte Muhammed ve Hamîs!' [116] diyerek bağırıştılar ve hemen arkalarına dönüp kaçtılar. [117]
Resûlullah Aleyhisselam, ellerini kaldırdı [118] ve:
'Allahuekber! Allahuekber! Harab olup gitti Hayber!
Biz düşman bir kavmin yurduna baskın yapıp girdik mi, uyarılmış olan o kâfirlerin hali yaman olur!' buyurdu [119] ve bunu üç kere tekrarladı ." [120]
Hamîs; ordu, [121] büyük askerî birlik demektir.
Cahiliye çağında da, orduya hamîs denirdi. [122]
Orduya hamîs denilmesi de beş kısımdan; yani öncü, ardcı, orta, sağ ve sol yan birliklerinden oluş¬tuğu içindir. [123]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Menzile mevkiine kadar ilerledi, hayvanından indi, yürüyerek orada¬ki bir kayaya doğru gitti. [124]
Hayvanın yularını çekmek istediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayvanı kendi haline bırakınız!" buyurdu.
Hayvan kayanın yanına varıp çöktü. [125]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ağırlıklarının yanına bırakılmasını, mücahidlerin de oralara inmeleri¬ni em retti. [126]
Hayber'e, hurmaların koruk ve ham bulunduğu bir sırada gelinmişti.
Hava ise çok sıcak ve sıcaklık da tehlikeli derecede idi. [127]
Menzile karargâhında, Peygamberimiz Aleyhisselam için bir mescid yapıldı. [128]
Peygamberimiz Aleyhisselam nafile (teheccüd) namazını orada kıldı.
Menzile adını taşıyan bu mescid taştan yapılmıştı. [129]
Menzile Mescidi, içinde bayram namazları da kılınan en büyük ve geniş mesciddir.
Peygamberimiz Aleyhisselamın namaz kılarken yöneldiği kaya da bu mescidin içindedir. [130]

Hubab b. Münzir'in Karargâh Hakkında Arzettiği Görüşünü Peygamberimiz Aleyhisselamın
Benimseyip Muhammed Mesleme'ye Karargâh İçin Elverişli Bir Yer Aratışı

Hubab b. Münzir:
"Yâ Rasûlallah! Burası Natat kalesine çok yakındır. Hem de, Hayber'in bütün savaşçıları orada toplanmıştır. [131]
Ben Natat kalesi halkını çok iyi tanırım.
Onlar kadar uzaklara ok atabilen ve onlar kadar oklarını isabet ettiren bir kavim yoktur.
Bununla birlikte, onlar bizim üst tarafımızda da bulunuyorlar. [132]
Bizim bütün tutum ve davranışlarımızı görebilecek, öğrenebilecek bir mevkidedirler.
Biz ise, onların tutum ve davranışlarını görebilecek, öğrenebilecek mevkide değiliz! [133]
Onların okları, yukarıdan aşağı doğru hızla iner, [134] bizim oklarımız ise onlara ulaşmaz! [135]
Bununla birlikte, onların evlerinden sık sık çıkıp sık hurma ağaçlan içinde siperlenmeyeceklerinden de emin değilim. [136]
Burası, humna bahçeleri arasında tehlikeli bir yerdir.
Tehlikelerden, bozukluklardan uzak bir yeri karargâh edinmeyi emretseniz olmaz mı? [137]
Hiç değilse, şu kara taşlık, kayalık yeri aramızda bulunduralım.
Yahudilerin atacakları oklar bize erişemesin!" dedi. [138]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hubab b. Münzir'e:
"İşaret ettiğin görüş yerindedir!" buyurdu [139] ve Muhammed b. Mesleme'yi yanına çağırarak, ona:
"Bak! Yahudilerin kalelerinden ve bataklık hastalığından uzak, Yahudi evlerinden yapılabilecek saldırılardan emniyet ve selamette kalabileceğimiz, karargâh edinmeye elverişli bir yer araştır!" buyur¬du.
Muhammed b. Mesleme etrafı dolaşarak Reci'e kadar vardıktan sonra, geceleyin Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndü ve:
"Senin için, karargâh edinmeye elverişli bir yer buldum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ın bereketi onun üzerinde olsun!" buyurdu. [140]

Sellâm b. Mişkem'in Teşviki Üzerine Yahudilerin Savaşmaya Karar Vermeleri

Hayber Yahudileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın ordusu ile birlikte Hayber'e geldiğini görünce, kalelere çekilmişler, Sellâm b. Mişkem'e gidip durumu haber vermişlerdi.
Sellâm b. Mişkem:
"Siz benim sözümü dinlemediniz! Muhammed'in üzerine yürümekte kusur ettiniz!
Bari burada onunla çarpışmakta kusur etmeyiniz!
Onunla çarpışa çarpışa ölmeniz, sizin için, tek başınıza kalmanızdan hayırlıdır" dedi.
Bunun üzerine, Yahudiler, sonuna kadar savaşmaya kararverdiler.
Mallarını, çoluk ve çocuklarını Ketibe kalesine götürdüler.
Erzak ve yiyeceklerini de Nâim kalesinde depoladılar.
Bütün savaş erlerini Natat kalesinde topladılar.
Sellâm b. Mişkem de, hasta olduğu halde, onlarla birlikte Natat'a geldi. Yahudileri savaşmaya kışkırttı durdu ve orada da öldü. [141]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidleri Öğütleyişi ve Cihada Teşvik Buyuruşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber Yahudilerinin savaşmaya hazırlandığını anlayınca, geceleyin mücahidleri Natat kalesinde toplanan Yahudilerle çarpışmak üzere hazırladı.
Sabır ve sebat ettikleri takdirde muhakkak zafere ve ganimete ereceklerini onlara müjdeledi ve kendilerini çarpışmaya teşvik etti.
Yahudiler İslâm karargâhına ok yağdırmaya başladılar. [142]
Yahudilerin attıkları oklar İslâm karargâhının gerisine düşmekte, [143] İslâm mücahidleri de bu okları toplayıp yaylarına yerleştirerek onlara atmakta idiler. [144]
İslâm mücahidleri o gün Natat'taki Yahudi topluluğu ile akşama kadar savaştılar.
İlk günde, Natat Yahudilerinin attıkları oklarla yaralanan mücahidlerin sayısı elliyi buldu.
Hubab b. Münzir:
"Yâ Rasûlallah! Karargâhı hemen değiştirsen iyi olur" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Akşam olunca, inşaallah değiştiririz!" buyurdu.
Akşamleyin, Peygamberimiz Aleyhisselam, yakınlarındaki evlerden gelebilecek tehlikelerden ashabını korumak için, karargâhın yeni yere değiştirilmesini emretti.
Mücahidler karargâhı Reci'e taşıdılar.
Hz. Osman da Reci1 karargâhında görevlendirildi. [145]

Natat ve Nâim Kaleleri Önünde Savaşa Devam Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; her gün sabahleyin silahlanarak İslâm mücahidleri ile birlikte bayrak¬larını çekip gelmekte, Natat'ın üst tarafında akşama kadar Yahudi kuvvetleriyle savaşmakta, akşam olunca da Reci1 karargâhına dönmekte idi.
Yaralanan mücahidler, Reci1 karargâhına götürülüp tedavi edilmekte idiler.
İlk günde yaralananlar da orada tedavi edilmişlerdi. [146]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hastalanışı ve Savaşa Bazı Sahabilerin Kumandası Altında Devam Edilişi

Büreyde b. Husayb'ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, tutulup bir-iki gün süren yanm baş ve yüz ağrısından dolayı Müslümanların yanına çıkamamış, [147] aksancağını Hz. Ebu Bekir'e verip onu Yahudilerle çarpışmaya göndermişti.
Hz. Ebu Bekir mücahidi erle gitti, şiddetle çarpıştı. Fakat, kaleyi ele geçiremedi. [148] Bozguna uğradı, geri döndü. [149]
Ertesi günü, mücahidlerle birlikte Hz. Ömer gönderildi. O da, Hayber Yahudileriyle şiddetle çarpıştı. Fakat, ona da kaleyi fethetmek nasip olmadı. [150] Mücahidlerle birlikte bozulup geri döndüler ve birbir¬lerini korkaklıkla suçladılar. [151]
Hz. Ömer tekrar gitti. Yine zafer elde edemedi. [152]
Peygamberimiz Aleyhisselam, sancağını Ensardan bir zâta (Sa'd b. Ubâde'ye) verdi.
O da, gitti, bir iş yapamadan geri döndü. [153]

Yahudilerin Saldırıya Geçişi ve Mücahidleri Bozguna Uğratışı

Yahudilerin hücum birlikleri, önlerinde Haris Ebu Zeyneb olduğu halde, yerleri sarsa sarsa ilerlem¬eye başladılar.
Ensar sancaktarı, İslâm mücahidleriyle birlikte onları karşıladı, kalelerine girinceye kadar, onları geriletti.
Fakat, Merhab'ın kardeşi Üseyr, kaleden askerleriyle çıkıp Ensar sancaktarının kumandası altında¬ki Müslümanları bozguna uğrattı. Peygamberimiz Aleyhisselamın bulunduğu yere kadar gelip dayandılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlere kızdı, Allah'ın Müslümanlara dünyadaki ve ahiretteki vaadlerini hatırlattı. Üzgün olarak akşamladı.
Ensar sancaktarı Sa'd b. Ubâde de yaralandı.
Ensar ve Muhacir sancaktarlanyla arkadaşları, birbirlerini geç ve ağır davranmakla suçlamakta ve:
"Hep sizin yüzünüzden!" demekte idiler. [154]
Yedi gün, Reci1 karargâhından gelinip, Natat'a üst tarafından hücumlar yapıldı. [155]

Mahmud b. Mesleme'nin Üzerine Bırakılan Taşla Şehit Edilişi

Yazın en sıcak bir günü idi. Mahmud b. Mesleme, hararetten ve çarpışmaktan yorgun ve bitkin düşmüştü. Silahlarının hepsi de üzerinde bulunuyordu. Gölgelenmek ve dinlenmek için Nâim kalesinin dibine oturmuştu.
Nâim kalesinde savaşçı bulunmadığını, orada ancak erzak ve eşya bulundurulduğunu sanıyordu.
Merhab [156] yukarıdan Mahmud b. Mesleme'nin üzerine el değirmeni taşını bıraktı.
Taş, onun başına düşünce, miğferini ezdi, alnının derisini yüzüne kadar yüzüp indirdi.
Mahmud b. Mesleme, Reci'deki İslâm karargâhına götürüldü. Aldığı yaradan, üç gün sonra, Merhab'ın öldürüldüğü gün, dünyaya gözlerini yumdu. [157]

Âmir b. Ekvâ'nın Merhab'la Çarpışırken Kendi Kılıcıyla Yaralanıp Şehit Oluşu

Hayberli Yahudilerin kumandanlarından ve ünlü kahramanlarından Merhab, kılıcını sallaya sallaya kaleden dışarı çıktı. [158]
Merhab'ın kılıcında:
"Bu kılıç Merhab'ın kılıcıdır ki, onu kim tadarsa helak olur!" diye yazılı idi. [159]
Merhab, dışarı çıkınca:
"Hayber halkı iyi bilir ki; ben gelip çatan harplerin tutuştuğu, kızıştığı zamanlarda, tepeden tımağa kadar silahlanan, cesareti ve kahramanlığı denenip durmuş olan Merhab'ımdır!" diye övünerek, ken¬disiyle çarpışacak er diledi.
İslâm mücahidlerinden Âmir b. Ekvâ da, onunla çarpışmak için ortaya çıkıp:
"Hayber halkı iyi bilir ki; ben de, tepeden tımağa kadar silahlı, kendisini savaşın dehşetleri ve şid¬detleri içine atmaktan çekinmeyen Âmir'imdir!" dedi.
Hemen birbirleriyle vuruştular. [160]
Önce, Merhab Âmir'e kılıçla saldırdı.
Âmir kalkanı ile korundu.
Merhab'ın kılıcı kalkana saplandı.
Âmir kılıcını kaldırıp Merhab'ın bacağına, aşağıdan yukarıya doğru olanca hızıyla çaldı [161]
Âmir b. Ekvâ'nın kılıcı kısa idi. [162]
Âmir, Merhab'ın bacağına kılıcını hızla vurduğu zaman, kılıcın ağzı kendisine yönelip kendi bacağının orta damarını kesiverdi! [163]
Bu yara, kendisinin şehit olmasına sebep oldu. [164]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Reci'den Menzileye döndüğü zaman, Âmir b. Ekvâ yaralanmış bulunuyordu.
Kendisi hemen Reci'e götürüldü. [165]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu Reci'deki bir mağaraya Mahmud b. Mesleme ile birlikte gömdü. [166]
Yüce Allah, ikisinden de razı olsun! [167]

Hayber Yahudilerinin İslâmiyete Davet Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yahudilere bir şeytan gelmiş de:
'Muhammed, ancak, mallarınızı ele geçirmek için sizinle çarpışıyor!1 demiş.
Onlara:
'Öyle ise, Lâ ilahe illallah deyiniz de, mallarınızı, canlarınızı koruyunuz! Ahiretteki hesabınız ise Allah'a aittir!1 diye sesleniniz!" buyurdu.
Yahudilere seslendiler.
Yahudiler
"Musa'nın aramızdaki Kitabı olan Tevrafa yemin ederiz ki; biz ne istediğiniz şeyi yaparız, ne de din¬imizi bırakırız!" diyerek karşılık verdiler. [168]

Natat Çevresindeki Hurma Ağaçlarının Kesilişi

İslâm mücahidi eriyle Yahudi kuvvetlen arasında sık ağaçlı hurma bahçeleri bulunuyor ve Yahudilerin bunlar arasında siperleneceklerinden endişe ediliyordu. [169]
Yahudilerin yegâne iktisadî güçleri de, Medine'de yitirip Hayber'de buldukları hurma bahçeleri idi.
Nitekim, Medine'den ayrıldıkları sırada, Sellâm b. Ebil-Hukayk:
"Biz, buradaki hurmalıklarımızı bırakıyorsak, Hayber'in hurmalıklarına varıyoruz!" diyerek bağır-mışti. [170]
Bunlar, onlara, evlatlarından daha sevgili idi. [171]
Hayberliler Gatafanları ne zaman kendilerine yardıma çağımnışlarsa, onlara hep Hayber'in hurma mahsulünden vermeyi taahhüt etmişlerdi . [172]
Düşmanın iktisadî gücünü sarsmak, ona indirilecek darbenin en etkilisi ve en yenicisi idi.
Bunun için, Hubab b. Münzir, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Yâ Rasûlallah! Hurma ağaçları, Yahudilere evlatlarından daha sevgilidir. Onların hurma ağaçlarını kes de, ümitleri ve direnme güçleri kırılsın!" demişti.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, hurma ağaçlarının kesilmesini emretti.
Müslümanlar, Natat hurma bahçelerinden, dört yüz ağaçtan başka ağaç kesmediler. [173]

Yahudilerden Ayrılıp Gitmesi İçin Uyeyne b. Hısn'la Konuşulması

Gatafanların başkanı Uyeyne b. Hısn'ın Gatafan savaş erleriyle gelip Hayber kalesine girdiği ve Yahudilerin yanında bulunduğu sıralarda, Peygamberi m iz Aleyhisselam ona Sa'd b. Ubâde'yi gönderdi.
Sa'd b. Ubâde, kalenin dibine kadar varıp:
"Ben Uyeyne b. Hısn'la konuşmak istiyorum!" diyerek onlara seslendi.
Uyeyne b. Hısn Sa'd b. Ubâde'yi içeri almak isteyince, Merhab:
"Onu içeri sokma!
O, kalemizin bozuk yerlerini görür, gelinecek köşelerini öğrenir!
Fakat, sen onun yanına git!" dedi . [174]
Merhab'ın köşkü ile kardeşi Yâsir'in konağı da Natat'ta idi. [175]
Uyeyne b. Hısn:
"Kalenin sarplığını, çetinliğini ve kaledeki savaş erlerinin çokluğunu görsün diye onu içeri sokmak isterdim" dedi.
Merhab, Sa'd b. Ubâde'nin içeri sokulmasına yanaşmadı.
Bunun üzerine, Uyeyne b. Hısn, kalenin kapısına vardı.
Sa'd b. Ubâde, ona:
"Resûlullah Aleyhisselam beni sana gönderdi.
'Yüce Allah bana Hayberln fethini va'd buyurdu. Siz geri dönüp gidiniz! HayberYahudilerine galebe çaldığımız zaman, Hayberln bir yıllık hurma mahsulü sizin olsun!' buyuruyor" dedi.
Uyeyne b. Hısn:
"Biz, vallahi, müttefiklerimizi hiçbir şey için geri bırakmayız!
Biz, senin de, senin yanında bulunan kimselerin de şuracıktaki gücünün ne olduğunu çok iyi biliy¬oruz.
Şu Yahudi kavminin müstahkem kaleler halkı olduğunu, savaş erlerinin sayılarının ve silahlarının çokluğunu da biliyoruz.
Eğer sen ve yanındakiler burada daha fazla kalırsanız, mahvolacaksınız.
Eğer çarpışmak isterseniz, savaş erlerini ve silahlarını üzerinize çekmekte acele etmiş olacaksınız!
Hayır! Vallahi, şu Hayberliler ansızın baskın yapıp sizi mağlup eünek maksadıyla üzerinize yürümüş ve bunu başaramayarak geri dönüp gitmiş olan Kureyş kavmi gibi değillerdir.
Bunlar savaşta size öyle tuzaklar kuracaklar ve onu öyle uzatıp duracaklar ki, en sonunda onlara eğilmek zorunda kalacaksınız!" dedi.
Sa'd b. Ubâde:
"Ben şüphesiz olarak bilir ve sana da bildiririm ki; sana teklif ettiğimiz şeyi içinde bulunduğun şu kalede bir gün dilemek zorunda kalacaksın da, sana kılıçtan başka karşılık vermeyeceğiz
Ey Uyeyne! Yesrib Yahudilerinden yurtları yanıbaşımızda olanların neye uğradıklarını, nasıl dar¬madağın olduklarını görmüşsündür" dedi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına dönüp Uyeyne'nin söylediklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber vererek, şunları söyledi:
"Yâ Rasûlallah! Yüce Allah sana olan va'dini yerine getirecek ve sana yardım edecektir! Sen şu çöl Arabına bir tek hurma bile verme!
Yâ Rasûlallah! Onlar, kendilerine kılıçların sıyrıldığını görecek olurlarsa, daha önce Hendek'te yap¬tıkları gibi, yurtlarına kadar kaçarlar!" dedi. [176]
Gatafanlardan Benî Fezâre cemaatine de, Hayber Yahudilerine yardım etmekten vazgeçtikleri, dönüp yurtlarına gittikleri takdirde Hayber'in bir yıllık hurma mahsulünden verileceği teklif edilmiş, bun¬lar da Peygamberimiz Aleyhisselamın bu teklifine-Uyeyne b. Hısn gibi-yanaşmamışlardır. [177]

Gatafanların Acele Yurtlarına Dönüşü ve Yahudilerin Hayal Kırıklığına Uğrayışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlerin hücumlarını Gatafanların bulundukları kaleye yönelt¬melerini emir buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam bu emri zeval vakti ile akşam vakti arasında ve Gatafanların Natat, Nâim kalesinde bulundukları sırada vermişti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın seslenicisi:
"Gatafanların içinde bulundukları Nâim kalesi yanında bayraklarınızı çekip sabahlayacaksınız!" diy¬erek seslenince, Gatafanlaro gecelerini korku içinde geçirdiler.
Bu geceden sonra, gökten mi, yoksa yerden mi geldiğini pek anlayamadıkları bir bağırıcının:
"Ey Gatafan cemaatı! Hayfâ'da bulunan ev halkınız! Ev halkınız! İmdad! İmdad! Ne dere kaldı, ne mal!" diyerek üç kere bağırdığını işittiler, acele Hayber'den ayrılıp yurtlarına gittiler.
Sabaha çıkılınca, Ketibe kalesinde bulunan Kinane b. Ebi'l-Hukayk'a, Gatafanların gittikleri haber verildi.
Kinane'nin elleri yanlarına düştü, zelil oldu. Yok olunacağını anladı ve:
"Biz, şu çöl Araplanyla hep boşuna biraraya geldik durduk.
Biz onların yanına vardık. Bize yardım va'd etmemiş olsalardı, biz Muhammed'le savaşıcı olmazdık.
Sellâm b. Ebi'l-Hukayk'ın:
'Şu çöl Araplarından hiçbir zaman yardım istemeyiniz!
Biz onlan hep denemiş dumnuşuzdur.
Onlar Benî Kurayzalara yardım için çağırılmışlardı. Onları aldattılar.
Biz onlarda bize karşı hiçbir vefakârlık göremedik.
Huyey b. Ahtab da, onların yanına kadar gitmişti.
Fakat, onlar Muhammed'den barış dileğinde bulundular.
Sonra Muhammed BenîKurayzalar üzerine yürüyünce, Gatafanlar dağılarak ev halklarının yanları¬na döndüler1 dediğini unutmamalı idik" dedi. [178]

Gatafanların Hayber'den Döndüklerine Üzülmeleri

Gatafanlar, Hayfâ'daki halklarına gelip kavuştukları zaman, onları eskiden oldukları durumda bul¬dular ve onlara:
"Sizi herhangi bir sürükleyici oldu mu?" diye sordular.
"Hayır! Vallahi, biz sizin ganimet alıp getirdiğinizi sanmıştık.
Halbuki, yanınızda ne bir ganimet, ne de bir hayır görüyoruz!?" dediler.
Uyuyne b. Hısn, adamlarına:
"Vallahi, bu, Muhammed ve ashabının aldatmalarındandır!
Vallahi, biz aldatıldık!" dedi.
Haris b. Avf:
"Siz hangi şeyle aldatıldınız?" diye sordu.
Uyeyne b. Hısn:
"Natat kalesinde iken, gecenin ilk üçte biri sıralarında, bir bağırıcının:
'Hayfâ'daki ev halkınız! Ev halkınız! Ne dere kaldı, ne mal!' diyerek üç kere bağırdığını işittik.
Sesin gökten mi, yoksa yerden mi geldiğini anlayamadık!" dedi.
Haris b. Avf:
"Ey Uyeyne! Vallahi, sağlığında bundan yararlanabilirsin!
Vallahi, işitmiş olduğun ses, gökten gelmiştir!
Vallahi, Muhammed herkesi yenecek; dağların başında olanlara bile, dilerse, erişecektir!" dedi.
Uyeyne b. Hısn, ev halkının yanında birkaç gün oturduktan sonra, adamlarını Yahudilerin yardımı¬na gitmek için yanına çağırdı.
Haris b. Avf, gelip:
"Ey Uyeyne! Sen beni dinle de, evinde otur! Yahudilere yardımı bırak!
Bununla birlikte, sanıyorum ki; Hayber'e döndüğünde, Muhammed orayı fethetmiş, ele geçirmiş bulunacaktır!
Senin bu tutum ve davranışınla, hakkında iyi davranılacağından emin değilim!" dedi.
Uyeyne, Hâris'in sözlerini kabulden kaçındı ve:
"Ben müttefiklerimi hiçbir şey için geri bırakmam!" dedi. [179]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI   İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:17 pm

İki Mülteci Yahudinin Hayber ve Hayberliler Hakkında Bilgiler Vermeleri

Ka'b b. Malik der ki:
"Reci'deki karargâhımızda bulunduğumuz sırada, Natat halkından Simâk adlı bir Yahudi:
'Eğer bana eman verirseniz, yanınıza geleyim1 diyerek seslendi.
Biz:
'Olur!1 dedik, hemen onun yanına koştuk.
Kendisinin yanına ilk varan, bendim.
Ona:
'Sen kimsin?1 diye sordum.
'Yahudilerden bir adamım' dedi.
Kendisini alıp Resûlullah Aleyhisselamın yanına koyduk.
Yahudi:
'Ey Ebu'l-Kasım! Yahudilerin sakıncalı, gizli, önemli yerlerinden bazılarını sana göstermek şartıyla bana ve ev halkıma eman verir misin?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Evet!' buyurdu.
Yahudi Simâk, Yahudilerin kalelerini ele geçirmeye elverişli yerlerini Resûlullah Aleyhisselama haber verdi.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam ashabını yanına çağırdı, onları Yahudilerle çarpışmaya teşvik etti.
Yahudilerin aralarında anlaşmazlık çıktığını ve müttefikleri olan Gatafanların da kaçtıklarını bildir¬di." [180]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Reci1 karargâhında kaldığı yedi günde, geceleri ashabı arasında sıra ile karargâhı bekleme nöbeti tutturdu.
Altıncı gecede, nöbet sırası Hz. Ömer'de idi.
Hz. Ömer'in arkadaşlarıyla birlikte gece yarısı ordugâh çevresinde dolaştığı sırada, Yahudilerden bir adam bulunup getirildi.
Hz. Ömer, onun boynunun vurulmasını emretti.
Yahudi:
"Beni Peygamberinizin yanına götürünüz! Onunla konuşacağım!" deyince, Hz. Ömer onu öldürmek¬ten vazgeçti.
Yahudi ile birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamın çadırına kadar gittiler. Peygamberimiz Aleyhisselamı namazda buldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'in geldiğini işitince, selam verdi.
Hz. Ömer, Yahudi ile birlikte içeri girdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Yahudiye:
"Gerinde ne haber var ve sen kimsin?" diye sordu.
Yahudi:
"Ey Ebu'l-Kasım! Bana eman ver, sana doğrusunu söyleyeyim?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olur!" buyurdu.
Yahudi:
"Ben Natat halkının yanından geliyorum. Onların hiç düzenleri kalmamıştır.
Onları bu gece kaleden çıkıyor oldukları halde geride bıraktım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlar nereye gidiyorlar?" diye sordu.
Yahudi:
"Öteden beri içinde bulundukları Şıkk kalesine zelil olarak gidiyorlar!
Kendileri senden son derecede korkmuş bulunuyorlar!
Onların yürekleri, korkularından duracak gibi çarpıyor!
Yahudilerin silah, erzak ve yağlan bu kalede depolanmıştır.
Birbirleriyle çarpışırlarken kullanmış oldukları kale araçlarını içinde sakladıkları yeraltındaki ev de bu Natat kalelerindedir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nedir o araçlar?" diye sordu.
Yahudi:
"Bir adet mancınık [181]
İki aded debbabe (kale yapım ve yıkımında kullanılan araç), [182]
Birçok zırh gömlek,
Miğferler,
Kılıçlar., gibi silahlardır.
Yarın, kaleye girdiğinde, oraya da girersin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İnşaallah!" buyurdu.
Yahudi:
"İnşaallah, seni onun üzerine kadar götürüp durduracağım.
Orayı, Yahudilerden, benden başka hiç kimse bilmez!
Dahası da var!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nedir o dahası da?" diye sordu.
Yahudi:
"Araçları çıkardıktan sonra, onu Şıkk kalesine dikmedir!
Debbabenin de altına adamlar girip kalenin dibini kazar ve delerler! Orayı bir günde fetheder, ele geçirirsin!
Ketibe kalesinde de böyle yaparsın!" dedi.
Hz. Ömer:
"Yâ Rasûlallah! Sanırım ki, bu adam doğru söylüyor" dedi.
Yahudi:
"Ey Ebu'l-Kasım! Bana eman verecek, kanımı dökmeyeceksin, değil mi?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen emniyet ve selamettesin" buyurdu.
Yahudi:
"Nizar kalesindeki karımı da bana bağışla!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onu da sana bağışladım!" buyurdu ve ona:
"Yahudiler çoluk çocuklarını Natat kalesinden ne için ayırdılar?" diye sordu.
Yahudi:
"Serbestçe çarpışabilmek için onları yanlarından ayırdılar, çoluk çocukları Şıkk ve Ketibe kalelerine gönderdiler" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Yahudiyi İslâmiyete davet etti.
Yahudi:
"Bana birkaç gün mühlet ver!" dedi. [183]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'in Fethedileceğini Müjdeleyişi ve Onu Fethedecek Yiğidin
Vasıflarını Bildirişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabına:
"Yarın sancağı öyle bir yiğide vereceğim ki, Allah ve Allah'ın Resûlü onu sever, [184] o da Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü sever! [185]
O, Hayber'i fethetmedikçe, arkasına dönmeyecektir [186]
O, Hayber'i zorla alacaktır! [187] Allah, fethi onun eli ile gerçekleştirecektir. [188] Kendisi düşmandan yüz çevirici, kaçıcı kişi de değildir!" buyurdu. [189]

Sancağın Kime Verileceğinin Ümit ve Merakla Beklenişi

Sehl b. Sa'd'ın bildirdiğine göre; sahabiler geceyi sancağın kime verileceğini konuşarak geçirmişler, hemen hepsi de sancağın kendilerine verileceğini ummuş durmuşlardı. [190]
Büreyde b. Husayb der ki:
"Yarın Hayber'in fethi nasip ve müyesser olacak diye geceyi gönül rahatlığı ve ferahlığı içinde geçirdik.
Sabah namazı vakti olunca, Resûlullah Aleyhisselam sabah namazını kıldırdıktan sonra ayağa kalktı ve sancağın getirilmesini istedi.
Mücahidler Resûlullah Aleyhisselamın karşısında saf bağlamışlardı. [191]
Resûlullah Aleyhisselam, getirilen sancağı eline alıp salladı, sonra da:
"Bunu, hakkını yerine getirmek üzere, kim alır?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve hemen bütün Kureyş Muhacirleri, sancağı almak için boyunlarını uza¬tıp durdular.
Sa'd b. Ebi Vakkas, önce, Peygamberimiz Aleyhisselamın hizasına çöktü. Sonra da, kalkıp önünde durdu. [192]
Büreyde b. Husayb da sancağa uzananlar arasında idi. [193]
Zübeyr b. Avvam, gelip:
"Sancağı ben alır, onun hakkını yerine getiririm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Geç!" buyurdu.
Sonra, başka birisi geldi ve:
"Ben alır, onun hakkını yerine getiririm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da:
"Geç!" buyurdu.
Daha başka birisi kalkıp:
"Ben alır, onun hakkını yerine getiririm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da:
"Geç!" buyurduktan sonra:
"Muhammed'in zâtını peygamberlikle şereflendiren Allah'a andolsun ki; ben bu sancağı öyle birer kişiye vereceğim ki, o, düşmandan kaçmak nedir bilmez!" buyurdu. [194]
Hz. Ömer;
"Benim, kumandanlığı o günkü kadar arzuladığım hiç olmamıştır!" demiştir. [195]

Hayber Fatihliğinin Hz. Ali Üzerinde Gerçekleşmesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, bir müddet bekledikten sonra: "Ali nerededir?" diye sordu. "Yâ Rasûlallah! Onun gözleri ağrıyor!" dediler. [196] Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu bana çağırınız?" buyurdu. [197]
Seleme b. Ekvâ kalkıp gitti, Hz. Ali'yi elinden tutarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getir¬di. [198]
Hayber"in tozundan, Hz. Ali'nin gözleri ağrımakta idi. [199]
Ashab-ı Kiram, onun gelebileceğini hiç beklemiyorlardı. Birdenbire onunla karşılaşınca:
"İşte, Ali geldi!" dediler. [200]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İşte, bununla fetih gerçekleşecek!" buyurdu. [201]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ali İçin Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'ye:
"Yanıma yaklaş!" buyurdu. [202]
Hz. Ali:
"Yâ Rasûlallah! Görüyorsun ki; ayaklarımın bastığı yeri bile göremeyecek bir haldeyim!" dedi. [203]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'nin ağrıyan gözlerine puf diyerek püskürdü. [204] Elleri ile de gözlerini meshedip sığadı. [205]
Şifa vermesi için de, Yüce Allah'a dua etti.
Ağrı, sızı birden geçti!
Hz. Ali'nin gözleri, hiç ağrımamış gibi oluverdi! [206]
Hz. Ali derki:
"Resûlullah Aleyhisselam, gözlerim ağrıdığı ve adam salıp beni getirttiği zaman:
'Yâ Rasûlallah! Gözlerim ağrıyor!1 dedim.
Gözlerime puf diyerek püskürdükten sonra:
'Ey Allah'ım! Sıcağın, soğuğun sıkıntısını bundan gider!' diyerek dua etti.
O günden beri, sıcaktan da, soğuktan da hiç rahatsız olmadım!" [207]
Gerçekten de, Hz. Ali en sıcak günde en kalın elbise giyer, sıcaktan bunalmazdı. En soğuk günde de en ince elbise giyer, soğuktan üşümezdi.
Bunun sebebi sorulunca, Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'de kendisi için bu hususta dua etmiş olduğunu söylem iştir. [208]

Hz. Ali'nin Giydirilip Kuşattırılışı ve Görevinin Kendisine Bildirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'ye zırh gömlek giydirdi.
Zülfikah onun beline bağladı.
Ak sancağını ona uzatarak: [209]
"Al bu sancağı ! [210]
Allah sana fethi nasip edinceye kadar, [211] git, çarpış! [212] Arkana bakınma!" buyurdu. [213]
Hz. Ali biraz gittikten sonra durdu, ama arkasına bakmadı ve:
"Yâ Rasûlalları! Ben insanlarla ne üzerine çarpışacağım?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlar 'Allahtan başka hiçbir ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın kulu ve resûlüdür!1 diye şehadet getirinceye kadar, onlarla çarpış!
Onlar bunu yaptılar mı, kanlarını ve mallarını senden korudular demektir!
Ancak, hakkıyla olursa, o başka!
Kendilerinin hesaplan da Allah'a kalmıştır!" buyurdu. [214]
Hz. Ali:
"Yâ Rasûlallah! Onlarla, bizim gibi Müslüman oluncaya kadar mı çarpışacağım?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"(Kalelerine) yavaşça gir! Tâ onların sahasına in! Sonra, kendilerini İslâmiyete davet et!
İslâm'da, kendilerine vâcib olan Allah hakkını, İslâmî umdeleri onlara haberver!
Vallahi, senin sayende Allah'ın bir adama hidayet vermesi, senin için, kırmızı tüylü develerin [dünya nimetlerinin en kıymetlilerinin] sana bahşolunmasından daha hayırlıdır!" buyurdu. [215]
Hz. Ali'ye ve arkadaşlarına yardım etmesi için de, Allah'a yalvardı. [216]

Hz. Ali'nin Sancağı Kalenin Dibine Dikişi ve Yahudilerle Kale Dışında Çarpışılışı

Seleme b. Ekvâ der ki:
"Vallahi, Ali sancağı alınca, silkelene silkelene gitti.
Biz de, onun ardına, izine düşüp gittik!
Ali b. Ebu Talib, sancağını kalenin dibindeki bir taş yığınına dikti.
Kalenin üzerinden bir Yahudi, ona:
'Sen kimsin?1 diye sordu.
Ali b. Ebu Talib:
'Ben, Ali b. Ebu Talib'iml' dedi.
Bunun üzerine, Yahudi, Yahudilere:
'Musa'ya indirilmiş olanlara andolsun ki; siz yenilgiye uğrayacaksınız!' dedi." [217]
Natat kalesinin arkasına üç kat duvar örülmüştü.
Yahudiler, Müslümanlarla çarpışmak için kaleden ve duvarlardan geçerek dışarı çıktılar. [218]
Hz. Ali ve arkadaşlarıyla çarpışmak için kaleden adamlarıyla birlikte ilk çıkan da, Merhab'ın kardeşi Haris oldu.
Haris, cesareti ve yavuzluğu ile tanınırdı.
Hz. Ali onunla çarpıştı ve vurup onu öldürdü. [219]
Başına kırmızı sarıkla tuğ yapmış bulunan Ebu Dücâne, Hayber süvarilerinden Haris (EbuZeyneb) ile karşılaştı ve onu öldürdü.
Yahudi savaşçılarından Üseyr ve Âmirde, Haris gibi, başlarına tuğ yapmışlardı. [220]
"Benimle çarpışacak kim var?" diyerek haykırıyordu.
Muhammed b. Mesleme, ona doğru vardı.
Birbirlerine kılıç vuruştular.
Muhammed b. Mesleme, onu öldürdü.
Yâsir de, Yahudilerin yavuz savaşçılarındandı.
Müslümanlardan kaçacak olanları toplayıp götürmek için yanında kısa bir mızrak taşıyordu.
Hz. Ali hemen ona doğru vardı.
Zübeyr b. Avvam:
"Allah aşkına! Sen aramıza girme!" diye and verince, Hz. Ali geri durdu. [221]
Yâsir
"Hayber halkı iyi bilir ki; ben tepeden tımağa kadar silahlanıp er meydanlarında dolanan Yâsir'imdir!" diye recez söyleyerek övünüyordu. [222]
Zübeyr b. Avvam'ın annesi Hz. Safiyye binti Abdulmuttalib:
"Yâ Rasûlallan! Oğlumu öldürecek o!" diye feryad edince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Belki inşaallah oğlun onu öldürecektir!" buyurdu. [223]
Zübeyr b. Avvam da:
"Hayber halkı iyi bilir ki; ben de, güçlü, kuvvetli, hiçbir kavimden yüz çevirip kaçmaz, zaaf göster¬mez ulu bir kişiyimdir!
Şan ve şereflerini koruyanların, hayırlı kişilerin oğluyumdur!
Ey Yâsir! Kâfirlerin topluluğu seni aldatmasın!
Onların topluluğu ağır ağır çekilip giden serap gibidir!" recezini okuyarak ona doğru vardı. [224]
Çarpıştılar. Zübeyr b. Avvam, Yâsir'i vurup öldürdü. [225]

Hz. Ali'nin Âmir ve Merhab'la Karşılaşıp Onları Öldürüşü

Âmir; iri ve uzun boylu bir adamdı. Üzerine iki kat zırh gömlek giymiş, demirlere bürünmüş idi ve:
"Karşıma çıkacak kim var?" diyerek haykırıyor, kılıcını sallayıp duruyor ve Müslümanlara saldır¬maya hazırlanıyordu.
Hz. Ali onu karşıladı. Bacaklarına Zülfikarla vurup çökertti ve başını gövdesinden ayırdı. [226]
Merhab'a gelince; kendisi, HimyerYahudilerindendi. [227]
Hayberliler içinde, Merhab'dan daha cesaretli kimse yoktu. [228]
Merhab, kendisine mahsus kalenin başkanı ve kumandanı idi. [229]
Merhab, kardeşi Yâsir'in öldürüldüğünü görünce, silahlanıp askerleriyle birlikte kaleden dışarı çıktı.
Üzerine iki kat zırh gömlek giymiş, iki kılıç kuşanmış, başına da iki kat sarık sanrım işti. [230]
Başına aspur boyasıyla boyalı Yemen işi [231] bir miğfer, onun üzerine de yumurta biçiminde, taştan oyulmuş ikinci bir miğfer geçinin işti. [232]
Merhab'ın karşısında, benim diyen en babayiğit adam bile dayanamazdı. [233] Kendisi, kızmış, köpürmüş bir puğur deve gibi idi [234] Kılıcını sallayarak: [235]
"Hayber halkı iyi bilir ki, ben, gelip çatan harplerin tutuştuğu, kızıştığı zamanlarda tepeden tımağa kadar silahlanmış, cesaret ve kahramanlığı denenmiş Merhab'ımdır! [236] Ben, kükreyerek geldikleri zaman, arslanlan bile kâh mızrakla, kâh kılıçla vurup yere sermişimdir!" diyerek recez söylüyor ve övünüyordu. [237]
Hz. Ali de:
"Ben oyum ki, anam bana Haydar [Arslan] adını takmıştır.
Ben, ormanların heybetli görünüşlü arslanı gibiyimdir!
Sizi geniş ölçüde ve çarçabuk tepeleyici bir er kişiyimdir!" diye recez söyleyerek Merhab'ın karşısı¬na dikildi. [238]
Merhab; o gece, düşünde, kendisini birarslanın parçaladığını görmüştü. [239]
Belki de, Yüce Allah, Merhab'a düşünü hatırlatmak ve kendisinin kalbine korku düşürmek için, Hz. Ali'ye recezini böyle söyletmişti.
"Korkanın elinde, silah taşımaya güç kalmaz" denilir.
Hz. Ali ile Merhab, karşılaşınca, birbirlerine kılıç vurdular.
Hz. Ali Merhab'ın tepesine kılıçla öyle bir darbe indirdi ki, [240] kılıç Merhab'ın siperlendiği kalka-nını [241] ve demirden miğferini kesti. [242] Başını ikiye ayırdı! [243] Dişlerine kadar işledi!
Karargâh halkı da kılıcın çıkardığı madenî, acı sesi işittiler. [244]
Hayber karargâhında bulunan Hz. Ümmü Seleme de:
"Merhab'ın dişlerine kadar inen kılıcın çıkardığı madenî acı sesi, ben de işittim!" demiştir. [245]
Merhab, cansız olarak yere düştü! [246]
Merhab ve Yâsir öldürüldüğü zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sevininiz! Hayber işi artık rahatı aştı, kolaylaştı!" buyurdu. [247]
Hz. Ali, o gün, Yahudilerin ulu ve namlı kişilerinden sekizini öldürdü.
Müslümanlar da hücuma geçtiler. Yahudilerden, savaşan birçok kimseleri öldürdüler. Geride kalan¬lar da, bozguna uğrayarak kalelerine kaçıp sığındılar. Mücahidler de, kaçan Yahudileri takip ettiler. [248]

İslâm Mücahidlerinin Natat'a Girişi

Ümmü Sinan derki:
"Resûlullah Aleyhisselam, her sabah, üzerinde zırh gömlek olduğu halde, çarpışmak, çarpışmayı yönetmek için, Reci1 karargâhından ayrılır; akşamleyin yanımıza dönerdi. Böylece, yedi gün kalındı. Nihayet, Yüce Allah Natat'ın fethini nasip etti." [249]
Peygamberimiz Aleyhisselamın haber vermiş olduğu gibi, Yüce Allah, Hayber'in fethini Hz. Ali'nin eliyle gerçekleştirmişti. [250]
Hz. Ali başta olmak üzere, İslâm mücahidi eri kaçışan Yahudilerin arkasından Natat'a daldılar.
Ka'b b. Malik'in bildirdiğine göre; Natat boşaltılmıştı. Natat sokaklarında, bir kısım çoluk çocuktan başka kimse bulamadılar.
Yahudiler, Natat'ı boşaltmışlardı. [251]
Natatta ilk olarak ele geçirilen BenîKımme mahallesi olup, Merhab'ın kardeşi Yâsir'in konağı bura¬da idi. [252]
Natat'ın üç kalesi vardı:
1. Nâim,
2. Sa'b b. Muaz,
3. Kulle (Zübeyr kalesi). [253]

Nâim Kalesinin Kuşatılışı ve Ele Geçirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam üzerine iki kat zırh gömlek giydi, başına miğfer geçirdi. Yayı ile kalkanını eline aldı. Zarib adındaki atına bindi. Ashab-ı Kiram da, Peygamberimiz Aleyhisselamın çevresini sardılar. [254] Peygamberimiz Aleyhisselam İslâm mücahidi eriyle birlikte Natat'ın Nâim kalesine kadar ilerledi. Nâim'in müteaddit kaleleri vardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidleri savaş düzeninde sıraladı. Kendisi emir vermedikçe, çarpışma yapmayı yasakladı.
Fakat, Eşca1 kabilesinden birisi Yahudilere saldırmak istedi ve Yahudiler tarafından öldürüldü. Mücahidler:
"Yâ Rasûlallah! Filan kişi şehit edildi!" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben çarpışmayı yasaklamadım mı?" diye sordu. "Evet! Yasakladın!" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Cennet âsi olana helâl değildir!" diye ilan edilmesini emir buyurdu. [255] Yahudiler, o gün mücahidlere ok yağdırdılar, mücahidler de kalkanlanyla korundular. [256] Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidleri çarpışmaya teşvik etti. [257] Şidddetle çarpışıldı Yahudilerin en sabatlı, en cesaretli, en kahraman adamları, Nâim savaşında öldürüldü. [258] Mücahidlerden de:
1. Evs b.Habib, [259]
2. Üneyf b. Vâil şehit oldu. [260] Allah onlardan razı olsun! [261]

Müslüman ve Aynı Zamanda Şehit Olan Çoban

Hayber Yahudilerinden Amirin Yesar adında Habeşli (Zenci) bir kölesi vardı ve onun davarını güderdi. [262]
Yesar; Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber kalelerinden bazısını kuşattığı sırada [263] Hayberlilerin silaha sanldıklarını görünce, onlara:
"Siz ne yapmak istiyorsunuz?" diye sormuştu. Onlar da:
"Şu peygamber olduğunu söyleyen kişi ile çarpışacağız!" demişlerdi.
Peygamber sözü, kalbine işledi.
Davarını sürüp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi. [264]
Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Ey Muhammedi Sen neler söylüyor ve nelere davet ediyorsun?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İslâmiyete, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadete, Allahtan başkasına ibadet etmemeye ve benim de Resûlullah olduğuma şehadete davet ediyorum!" buyurdu. [265]
Yesar:
"Ben böyle şehadet getirir ve Allah'a iman edersem, bana ne var?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu iman ve şehadet üzerine ölürsen, sana Cennet var!" buyurunca, [266] Yesar:
"Yâ Rasûlallah! Bana İslâmiyet], nasıl Müslüman olacağımı anlat!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam İslâmiyeti anlatınca, Yesar Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam İslâmiyete davette hiç kimseyi hor görmez, küçümsemezdi. [267]
Yesar, Müslüman olunca:
"Yâ Rasûlallah! Ben şu davarların sahibinin işçisiyim. Bu davarlar benim yanımda bir emanettir.
Şimdi ben bunları ne yapayım?" diye sordu. [268]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onları karargâhtan dışarı çıkar, onlara bağır ve ufak taşlar at!
Muhakkak ki, Yüce Allah sana emanetini eda ettirecek, [269] onlar sahipleri yanına döneceklerdir!" buyurdu. [270]
Yesar hemen kalkıp yerden bir avuç kum aldı, davarların yüzlerine attı ve:
"Sen sahibine dön! Vallahi, ben artık sana sahip olamayacağım!" dedi. [271]
Davarlar, sanki çoban tarafından sürülüyorlarmış gibi, kaleye girinceye kadar, topluca gittiler, sahip¬lerinin yanına döndüler. [272]
Yesar'ın Müslüman olduğunu anladılar. [273]
Hz. Ali'nin sancağı çekip kaleye dalarak çarpıştığı sırada, Yesar da Hz. Ali'nin yanında çarpıştı . [274]
Daha Allah'a bir vakit bile namaz kılamadan, bir tek secde bile yapamadan şehit oldu! [275]
Yesar, Yahudilerin attıkları taşla veya okla şehit oldu.
Yesar, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirilip arkasının üzerine yatırıldı, üzerine de bir örtü örtüldü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona dönüp baktı.
Ashab-ı Kiram da, dönüp baktılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ondan, hemen yüzünü başka tarafa çevirdi.
Ashab:
"Yâ Rasûlallah! Sen ondan ne için yüzünü çevirdin?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Şimdi, onun yanında Cennet hurilerinden iki zevcesi bulunduğunu, [276] onların onun elbisesiyle vücudu arasına girmekte birbirleriyle nizalaştıklarını gördüm! [277]
Allah, bu kuluna yardım edip, onu Hayber'e şevketti" buyurdu. [278]
Huriler, Yesar'ın yüzünden tozları silerlerken:
"Allah seni toza toprağa bulayanın yüzünü toza toprağa bulasın! Seni öldüreni öldürsün!" demekte idiler. [279]

Eslemlerin Peygamberimiz Aleyhisselama Açlıktan Şikâyetlenmeleri

İslâm ordusunun erzakı çoktan tükenmişti.
Mücahidler, günlerden beri, aç olarak çarpışıyorlardı.
Eşlem kabilesi mücahidleri, toplanarak Esma b. Hârise'ye:
"Muhammed Resûlullaha git de; 'Eşlemler sana selam söylüyorlar. Biz açlığa dayanamaz hale geldik, diyorlar1 de!" dediler.
Eiüreyde b. Husayb:
"Vallahi, ben hiçbir zaman Araplar arasında bugünkü gibi yapılan birşey görmedim!" dedi.
Hind b. Harise:
"Vallahi, biz Resûlullah Aleyhisselama adam göndermenin hayır kapısını açacağını umuyoruz!" dedi.
Esma b. Harise, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip:
"Yâ Rasûlallah! Eşlemler, 'Biz açlığa ve zaafa dayanamaz hale geldik! Bizim için Allah'a dua et!1 diy¬orlar" dedi. [280]
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında, onlara verilecek birşey yoktu. [281]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Vallahi, benim elimde onlara yetecek kadar yiyecek yoktur!" buyurdu ve sonra da, herkese işittire¬cek kadar yüksek sesle:
"Ey Allah'ım! Sen onların halini, hiç yiyecekleri kalmadığını ve benim de elimde onlara verebile¬ceğim hiçbir şey bulunmadığını biliyorsundur. Onlara genişlik verecek yiyeceği ve et yağı en çok olan kalelerden en büyüğünün fethini nasip et!" diyerek Allah'a dua etti. [282]

Açlıktan Eşek Eti Yemeye Kalkılışı

Ebu Rühm el-Gıfârî der ki:
"Hurmaların koruk ve ham olduğu zamanda Hayber'e varıp konmuştuk. Hayber, çok sıcak ve sıcaklığı da tehlikeli bir yerdi. Orada, son derecede açlığa uğramıştık.
Sa'b b. Muaz kalesini kuşattığımız sırada idi ki, kaleden yirmi veya otuz kadar ehlî eşek dışarı çık¬mıştı.
Yahudiler, onları içeri sokamadılar.
Müslümanlar, onları tutup boğazladılar.
Yer yer ateş yakıp eşeklerin etlerini pişirmeye başladılar. [283]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu ateşler nedir? Bunları ne için yakıyorlar?" diye sordu.
"Et pişirmek için!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hangi eti, ne etini pişirmek için?!" diye sordu.
"Ehlî" eşeklerin etini pişirmek için!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Dökünüz onu! Onların kaplarını da kırınız!" buyurdu.
Ashabdan birisi:
"Yâ Rasûlallah! Etlerini döksek de, kaplarını yıkasak olmaz mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ya da öyle yapınız!" buyurdu. [284]
Enes b. Malik, Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:
"Eşeklerin eti yeniyor!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam sustu.
Enes b. Malik, ikinci kez gelip:
"Eşeklerin eti yeniyor!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yine sustu.
Enes b. Malik, üçüncü kez gelip:
"Eşeklerin eti yeniyor!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah ve Resûlü, sizi ehlî eşeklerin etini yemekten nehyeder.
Çünkü, o murdardır!
Onlardan hiç yemeyiniz. Onları dökünüz!" diyerek halka seslenilmesini emir buyurdu.
Et tencereleri döküldü. [285]
Seslenen zât, Ebu Talha idi. [286]

Sa’b b. Muaz Kalesinin Kuşatılışı ve Fethedilişi:

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hubab b. Münzir’e sancağı verdi., mücahidleritoplayıp savaşmaya hazırladı.
Sa’b b. Muaz kalesine varıp dayandılar.
Eslemler, kaleye kavuşanların ilki idiler.
Sa’b b. Muaz kalesinde Yahudilerin 500 savaşçısı bulunuyordu.
Onlardan Yuşa’ adındaki savaşçı, kaleden dışarı çıkıp kendisiyle çarpışacak er diledi.
Hubab b. Münzir ona karşı vardı.
Birbirlerine kılıç vurdular. Hubab b. Münzir onu öldürdü.
Zeyyal adında başka bir yahudi meydana çıktı.
Ona, Umare b. Ukbetü’l-Gıfari karşı vardı ve:
“Al bunu, benden! Ben Gıfarların uşağıyım!” diyerek Zeyyal’ın tepesine kılıçla bir darbe indirip işini bitirdi!
Müslümanlar:
“O, bu sözü söylemekle, cihadı boşa giderdi!” dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların bu sözünü işitti ve:
“Onun öyle söylemesinde bir sakınca yoktur!
Kendisi ecre erer ve övülür!” buyurdu.
Sa’d b. Ubade’nin kumandası altında çarpışıldığı gün, Müslümanlar bozguna uğradılar. [287]
Muhammed b. Mesleme der ki:
“Peygamber Aleyhisselamı kalkanlarıyla koruyanlar arasında bulunuyor, okla çarpışılırken mücahidlere:
“Kalkanlarınızla koruyunuz!” diye bağırıyordum.
Mücahidler de öyle yaptılar.
O gün öyle oka tutulduk ki, yerimizden sökülüp atılacağımızı sandım.
Ok atarken, Resûlallah Aleyhisselama bakıyordum. Rasûlallah Aleyhisselam, attığı oklardan hiçbirini boşa gidermiyordu. Bana bakıp gülümsedi.
Nihayet, yahudiler dağıldılar ve kalelerine girdiler.”
İki gün, Hubab b. Münzirin kumandası altında en şiddetli şekilde çarpıştılar.
Üçüncü gün olunca, tan yeri ağarırken, Peygamberimiz Aleyhisselam mücahitlerle birlikte Sa’b b. Muaz kalesi karşısında durdular.
Kaleden, gemi direği gibi bir Yahudi çıktı. Kendisinin elinde, mızrağı vardı.
Yahudi piyadeleri de onunla birlikte dışarı çıktılar ve çıkar çıkmaz Müslümanlara ok yağdırmaya giriştiler.
Ashab-ı Kiram, Peygamberimiz Aleyhisselamı kalkanlarıyla korudular.
Yahudiler, çekirgeler gibi oklar yağdırdıktan sonra Müslümanlara hep birden saldırdılar ve onları bozguna uğratılar.
Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın bulunduğu yere kadar gerilediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam atından inmişti.
Atı, Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlı kölesi Mid’am tutuyordu.
Sancaktar Hubab b. Münzir ise, yerinde sebat etmekte idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahitleri cihada teşvik etti.
Yüce Allah’ın Hayber fethini ve ganimetini kendilerine vaat buyurmuş olduğunu haber verdi.
Yanına toplanan mücahitleri sancaktarlarının yanına gönderdi.
Bunun üzerine, Hubab b. Münzir mücahitlerle birlikte, Yahudilere azar azar yaklaşarak onları püskürttüler, kaçırdılar.
Yahudiler, kalelerine girip kapılarını kapattılar.
Kalenin kademeli duvarlarının üzerine çıktılar, oradan Müslümanlara taş yağdırdılar.
Müslümanlar, Hubab b. Münzir’in bulunduğu yere kadar gerilemek zorunda kaldılar.
Yahudiler, aralarında, kendi kendilerini kınıyorlar:
“ Bizler ne diye sağ kalkak istedik?! ” diyorlardı.
Çünkü, sebat ve cesaret sahipleri hep Naim kalesi savaşında öldürülmüşlerdi.
Sa’b b. Muaz kalesi savaşçıları, ölüme susamış olarak kaleden dışarı çıktılar.
İslam mücahitleri de, dönüp onlarla kale kapısında en şidetli bir şekilde çarpıştılar.
Yahudilerden birçok kimseler öldürüldü.
Yahudiler, öldürülenleri kaleden içeri taşımakta idiler.
Hubab b. Münzir, mücahitlerle birlikte hücuma geçti.
Yahudiler, kalelerine girmek zorunda kaldılar.
İslam mücahitleri, Yahudilerin arkalarını bırakmayarak kaleye girdiler.
Mücahitlerin kaleden içeri girdiklerini görünce , Yahudiler şaşkına döndüler, uysallaştılar.
Onlardan karşı koyannlar öldürüldü, bir kısmı da esir edildi.
Yahudiler, her tarafta , binit hayvanlarının iyilerine binip Kulle (Zübeyr) kalesine doğru kaçmak istiyorlardı.
Fakat, İslam mücahitlerini görünce, oraya buraya kaçıştılar.
Mücahitler, duvarların üzerlerine çıkarak yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar.
Tekbirler Yahudilerin kollarını kırdı.
Eslem ve Gıfâr kabilelerinin gençleri de, kalenin üzerine çıkıp tekbir getirdiler.
Sa’b b. Muaz kalesinin kuşatılması ve alınması üç gün sürdü.
Sa’b b. Muaz kalesi savaşında mücahitlerden Ebu Dayyah Numan b. Sabit ile Haris b. Hatıb ve Adiyy b. Mürre şehit oldular. [288]
Allah onlardan razı olsun!
Ebu Dayyah Numan b. Sabit’i, Yahudilerden birisi, kılıçla vurup tepesinden: Haris b. Hatıb’ı da, bir yahudi kale üzerinden attığı okla tepesinden vurup şehit etmişti. [289]
Adiyy b. Mürre’yi ise, Yahudilerden birisi, göğsünden mızraklayarak şehit etmiştir. [290]
Yüce Allah, Peygamberimiz Aleyhisselamın duası bereketiyle, [291] Müslümanlara Sa’b b. Muaz kalesinin fethini nasib etti ki, Hayber kaleleri içinde, yiyeceği, et yağı bu kaleden daha bol olan bir kale yoktu. [292]
İslam mücahitleri, Sa’b b. Muaz kalesinde pek çok miktarda arpa , hurma, tereyağı , bal, zeytinyağı ve etten sızdırılmış yağ buldular ki, orada bu kadar ganimet elde edebileceklerini umuyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın münadisi:
“ İstediğiniz kadar yiyniz! Hayvanlarınızı da yemleyiniz! Fakat, memleketlerinize bir şey götürmeye kalkmayınız! diyerek seslendi.
Mücahitler, orada bulundukları müddetçe, kendi yiyeceklerini ve hayvanlarının yemlerini aldılar.
Kalede çok miktarda, kumaş, elbise, kab kacak , taşınamayacak kadar büyük eşya ve içkiler de bulundu. İçki küplerini kırılması emredildi. Küpler kırıldığı zaman, içkiler seller gibi aktı.
Mücahitler; Yahudilerin içinde yemek yedikleri bakır kaplar, su ve içki içtikleri toprak çanak ve bardaklar hakkında ne yapılacağını da Peygamberimiz Aleyhisselama sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Onları yıkayınız. İçlerinde yemeklerinizi pişiriniz, yiyiniz, içiniz!” buyurdu.
Sa’b b. Muaz kalesinden, çok sayıda davar, sığır, merkep gibi hayvanlardan başka; pek çok savaş araçları, mancınık, debbabe, mallardan ve silahlardan, gelecek için hazırlanıp depolanmış pek çok şeyler çıkarıldı.
Sa’b b. Muaz köşklerinden de, Yemen işi yirmi çuval kumaş ve elbise, 1500 kadife, on yük de kuru tahta çıkarıldı.
Yahudiler; kalenin zaman boyunca hep kendilerinde kalacağını ve kendilerinin malı olacağını sanmışlardı. [293]

Ganimet Malına Hıyanet Etmenin Cezası

Peygamberimiz Aleyhisselamın münadisi:
"Bölüşülmeden ganimet mallarından aldığınızı, bir iğne ve iplik bile olsa, geri veriniz!
Çünkü, ganimet mallarına hıyanet etmek çok ayıptır ve Kıyamet gününde ateştir" diyerek seslendi.
O gün, ganimet memuru Ferve b. Amr, emtia satışı yapmış, güneşten gölgelenmek için de, başına ganimet eşyasından birşey bağlamış bulunuyordu.
Başına sardığı şeyle durak yerine döndüğü zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamın emri kendisine hatırlatılınca, o da hemen gidip başına sardığı şeyi ganimet eşyası arasına bıraktı.
Ferve'nin bu hareketi Peygamberimiz Aleyhisselama haberverilince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Cehennem ateşinden bir bağı başına bağlamış!" buyurdu. [294]
Hz. Ömer der ki:
"Hayber günü, Resûlullah Aleyhisselamın ashabından bazıları gelip 'Filan kişi şehit oldu! Filan kişi şehit oldu!1 dediler.
Hatta, vurulup yere düşmüş bir adama rastladılar ki, onun hakkında, 'Filan da şehit oldu!' dediler.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
'Hayır! Öyle söylemeyiniz! Ben onu, ganimet malından aşırdığı bir hırka veya aba yüzünden, Cehennem ateşinin içinde gördüm!' buyurdu. Sonra da:
'Ey Hattab'ın oğlu! Git de, halkın arasında:
'Cennete Müslümanlardan başka girmez, diye seslen!' buyurdu.
Ben de; Resûlullah Aleyhisselamın yanından ayrılıp:
'Haberiniz olsun ki; Cennete mü'minlerden başkası girmez!' diyerek seslendim." [295]
Abdullah b. Abbastan rivayet edilen hadis-i şerife göre:
"Bir kavimde ganimet mallarına hıyanet yaygınlaştı mı, muhakkak, onların kalblerine korku düşürülür!
Bir kavimde zina yaygınlaştı mı, muhakkak, onlarda ölüm çoğalır!
Bir kavim ölçeceklerini, tartacaklarını eksik ölçmeye, eksik tartmaya başladı mı, muhakkak, onların rızıkları, geçimlikleri eksilir!
Bir kavim haksız hüküm verdi mi, muhakkak, içlerinde kan dökülmesi yaygınlaşır!
Bir kavim verdikleri sözden döndü mü, muhakkak, Allah da onların üzerine düşmanlarını musallat kılar!" [296]

Şehit Olmak İçin Müslüman Olan ve Şehit Olan Kişi

Bir çöl Arabi, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek iman edip Müslüman olmuş ve:
"Senin yanına hicret edeceğim!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onu kollamalarını bazı sahabilerine tavsiye buyurmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber gazasında ele geçirdiği ganimet hayvanlarını mücahidler arasında bölüştürürken, bu çöl Arabına da hisse ayırmıştı.
Bu zât ganimet hayvanlarını her gün karargâh arkasında gütmekte, yaymakta idi.
Karargâha geldiği, hissesini ona verdikleri zaman:
"Nedir bu?" diye sordu.
"Resûlullah Aleyhisselamın senin için ayırdığı hissedir!" dediler.
Onları alıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve:
"Yâ Rasûlallan! Nedir bu?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sana bölüştürdüğüm hissendir!" buyurunca:
"Yâ Rasûlallah! Ben sana bunun için iman ve ittiba etmedim!" dedikten sonra, boğazına işaret ederek:
"Şuramdan okla vurulayım da Cennete gireyim diye iman ve ittiba etmiştim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen Allah'ı doğrularsan, Allah da seni doğrular" buyurdu.
Bunun üzerine, bu zât hemen hazırlandı, çarpışmaya gitti, çarpıştı. Çarpışma sırasında, kendi eliyle işaret ettiği yerden (boğazından) bir okla vurulup şehit edilmiş olarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirilince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu, o garib midir?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu Allah'ı doğruladı, Allah da onu doğruladı!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu kendisinin cübbesine sardı. Cenaze namazını kıldıktan sonra:
"Allah'ım! Bu kulun, Senin yolunda muhacir olarak geldi ve şehit olarak da öldürüldü!
Ben onun böyle olduğuna şehadet ediyorum!" buyurdu. [297]

Kulle (Zübeyr) Kalesinin Kuşatılıp Fethedilişi

Yahudiler; Nâim ve Sa'b b. Muaz kalesinden ve bütün Natat'tan Külle kalesine geçtiler.
Natat kalelerinden bazılarının sarp yerlerinde ancak bir-iki Yahudi kalmıştı.
Onlar, üzerlerine varanları, muhakkak vurup öldürüyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onları gözetlemek üzere, mücahidlerden bazılarını görevlendirdi. [298]
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlerle birlikte yavaş yavaş ilerleyerek Külle kalesine yaklaştı ve onu kuşattı.
Yahudiler, kalenin kapılarını kilitlediler.
Külle kalesi, en sarp ve en sağlam bir kale idi.
Kaleye, bu sarplığından, en sağlamlığından dolayı, ne süvari, ne de piyade çıkabilirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Külle kalesini üç gün kuşattı. [299]
Yahudilerden, Gazzal adında birisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve:
"Ey Ebu'l-Kasım! Ben seni Natattan kaçan halk üzerine götürecek şeye kılavuzlasam ve sen Şıkk halkına gidecek olursan-ki, Şıkk halkı senden korkularından neredeyse helak oluverecekler-bana eman verir, kanımı dökmez misin?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona ve onun ev halkına eman verince, Gazzal:
"Sen bir ay oturup kuşatacak olsan, bu kaleyi fiethedemez, ele geçiremezsin. Fakat, onların yer¬altında su kanal ve ırmakları vardır ki, geceleri gidip oradan su alır, içerler, sonra da kalelerine döner, senden korunurlar! Eğer onların sularını kesersen, susuzluktan, bağıra bağıra helak olurlar!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hemen gidip onların su yollarını kestirdi.
Suları kesilince, kale halkı, siperlendikleri yerde daha fazla kalmaya dayanamadılar, çıkıp şiddetle çarpıştılar.
O gün, Müslümanlardan bazıları şehit oldu.
Yahudilerden de, on kişi öldürüldü.
Natat kalelerinin sonuncusu olan Külle kalesi de, böylece fethedilmiş oldu. [300]

Reci' Karargâhının İlk Karargâh Yeri Olan Menzile'ye Getirilişi ve Şıkk Kalelerinin Fethedilişi

Natat halkı, Yahudilerin en azılı ve en cesaretlilerinden oldukları için, İslâm karargâhı da Natat evlerinden ve hurma bahçelerinden uzakça bir yer olan Reci'e nakledilmek zorunda kalınmıştı.
Natat kaleleri fethedilince, Peygamberimiz Aleyhisselam karargâhın Reci'den ilk yerine (Menzileye) taşınmasını emir buyurdu. [301]
Şıkk'ın:
Übeyy (Sümran),
Nizar (Beriyy) adıyla anılan iki kalesi vardı . [302]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Külle kalesini fethettikten sonra, Şıkk kalesine geçti.
Übeyy (Sümran) kalesi üzerinde durdu.
Sümran kalesi, Şıkk'ın ilk kalesi idi. [303]
Sümran, bir dağ olup; kale onun üzerinde kurulmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sümran dağının başında namaz kıldı. [304]
Sümran kalesi halkı ile de şiddetle çarpışıldı.
Sümran kalesinden, Gazzal adında bir Yahudi çıkıp, kendisiyle çarpışacak er diledi.
Hubab b. Münzir, ona doğru vardı. Vuruştular.
Hubab b. Münzir, vurup Gazzal'ın sağ elini-kolunun yarısından-kesti!
Gazzal'ın kılıcı, elinden yere düştü.
Silahsız kalan Gazzal, kaleye doğru kaçmaya başladı.
Hubab b. Münzir onun arkasını bırakmadı, kılıçla vurup ökçesini de kesti, yere yıkılınca da başını gövdesinden ayırdı!
Başka bir Yahudi de meydana çıkıp:
"Benimle kim çarpışır?" diyerek seslendi.
Cahş hanedanından bir Müslüman ona karşı vardı. Vurulup şehit oldu.
Yahudi, yerinde durarak kendisiyle çarpışacak er diledi.
Ebu Dücâne, hemen onun karşısına çıktı. [305]
Kendisi, miğferinin üzerine kırmızı bir sarık sarmıştı,
Başka bir tarafa gider gibi yapt ve birden dönüp bir vuruşta Yahudinin bacaklarını biçti! [306]
Yere yıkılan Yahudinin başını gövdesinden ayırdı!
Önlerinde Ebu Dücâne olduğu halde, mücahidler hep birden tekbir getirerek hücuma geçtiler ve kalenin içine daldılar.
Kalede çarpışan Yahudiler, geyikler, keler ve tilkiler gibi, duvarlara doğru olanca hızlarıyla kaçmaya başladılar. Soluklarını, Şıkk'ın Nizar kalesinde aldılar!
Natat kalelerinden kaçıp kurtulabilenler de, Nizama gelip sığınmışlardı.
İslâm mücahidleri, Sümran kalesinde bir hayli ev eşyası, yiyecek, giyecek şeyler ve davarlar iğti-nam ettiler.
Sümran'dan kaçanlar, Şıkk'ın ikinci kalesi olan Nizar kalesinde üslendiler.
Orada, son derecede savundular ve korundular. [307]

Nizar Kalesine Mancınıkla Taş Yağdırılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'b b. Muaz kalesinde ele geçirilen [308] mancınığın onanldıktan sonra dikilmesini ve Nizar kalesinin taşa tutulmasını emir buyurdu.
Mancınığı hazırladılar. Nizar kalesine mancınıkla taş yağdırmaya başladılar. [309]
Yahudiler de, mücahidi eri ok ve taş yağmuruna tuttular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, çarpışan Müslümanların yanında bulunuyordu.
Yahudilerin attıkları oklardan birisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın elbisesine değdi ve üzerine asılı kaldı. [310]

Nizar Kalesinde Alınan Esirler ve Ganimetler

Peygamberimiz Aleyhisselam, yenden bir avuç kum alıp kaleye doğru attı. Yahudiler sarsıldılar ve yere serildiler. [311]

Nizar Kalesinde Alınan Esirler ve Ganimetler

Nizar kalesinden başka, ne Natat'ta, ne de Şıkkta, Yahudilerin çoluk ve çocuklarından esir edilen¬ler olmadı.
Yahudiler, Nataftan çekilince, çok sarp ve sağlam olan Nizar kalesindekiler hariç olmak üzere, bütün çoluk ve çocuklarını Ketibe kalesine göndermişlerdi.
Nizar kalesinde bulunan çoluk ve çocuklar esir edildiler. [312]

Yahudi Simâk'a Karısının Teslim Edilişi ve Kendisinin Müslüman Oluşu

Peygamberimiz Aleyhisselama Hayberln fethini çabuklaştırmaya ve gerçekleştirmeye yarayan bil¬gileri vermiş olan Yahudi Simâk'a, esirler arasında bulunan karısı Nüfeyle teslim edildi.
Vatîh ve Sülalim kaleleri fethedildiği zaman da, Simâk Müslüman oldu. Hayber'den çıkıp gitti ve bir daha adı sanı duyulmadı. [313]

Bozguna Uğrayan Yahudilerin Ketibe Kalelerinde Üslenişleri

Natat ve Şıkk kalelerinde tutu nam ayan, yenilgiye uğrayan Yahudiler, Ketibe'de, Kamus, Vatîh ve Sülalim kalelerinde üslendiler, İslâm mücahidlerine karşı savundular, korundular. [314]
Ketibe; Kamus, Vatîh ve Sülalim kalelerinden müteşekkildi. [315]
Kamus Haybefde bir dağ olup, Yahudi Ebi'l-Hukayk'ın kalesi bu dağın üzerinde bulunuyordu. [316]
Kamus kalesi, çok sarp ve sağlam bir kale idi [317] ve Hayber kalelerinin en büyüğü idi . [318]
Kinane b. Ebi'l-Hukayk, Vatîh ve Sülalim kalelerinde otururdu.
Bu kaleler, kapılan açılamaz, üzerlerinden aşılamaz kalelerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam bunların fethi için mancınık kurdurmak istedi ise de, bunun tehlikeli olacağını anlayınca, vazgeçti. Ondört gün kuşatmakla yetindi.
Bu müddet içinde, kaleden hiç kimse çarpışmaya çıkmadı. [319]
Kamus kalesinin Yahudi savaşçıları, hazırlanıp kalenin kapısında dikildiler.
Kinane b. Ebi'l-Hukayk, ok atmaya hazırlandı.
Okun yayını çekmek isteyince, elleri titremeye başladı.
Ok atmaya hazırlanan okçulara da, "Atmayınız!" diye işaret etti.
Yüce Allah, Yahudilerin kalblerine korku düşürdü. [320]
Onlar, yok olacaklarını anladılar, kanlarının bağışlanıp sürgün edilmelerini istediler. [321]
Kinane b. Ebi'l-Hukayk, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Yanına inip seninle konuşacağım!" diye, Şemmah adındaki Yahudi ile haber saldı.
Mücahidler Şemmah'ı Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirdiler.
Şemmah, Kinane'nin elçisi olarak geldiğini haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kinane'nin dileğine, "Olur!" buyurdu.
Ebi'l-Hukayk hanedanından bir cemaat:
"Hep Yesrib (Medine) Yahudilerinin kötülük ve yaramazlıkları yüzünden!" diyerek yakınmakta idiler. [322]

Üzerlerinde Anlaşmaya Varılıp Kararlaştırılan Maddeler

Kinane b. Ebi'l-Hukayk, Yahudilerden bazı adamlarla birlikte kaleden indi ve:
1. Kalede çarpışma yapmış olan Yahudilerin kanları dökülmemek,
2. Yahudilerin çocukları kendilerine bırakılmak, Hayber'den ve Hayber arazisinden çocuklarıyla bir¬likte çıkıp gitmelerine müsaade olunmak,
3-5. Yanlarında birer hayvan yükünden başka birşey götürmem ek; safra ve beyzâ (altın, gümüş), menkul ve gayrimenkul bütün malları ile, yay, miğfer, at, cübbe, zırh gömlek... gibi askerî araç ve gereç¬leri ve-üzerlerindeki elbiselerinden başka-bütün elbiseler ile kumaşları Resûlullaha bırakmak,
6. Resûlullaha bırakılması gereken herhangi birşeyi gizlememek ve gizleyecek olanlar Allah'ın ve Resûlullahın eman ve himaye taahhüdünün dışında kalmak... üzere anlaşma ve barış yapıldı. [323]
Kinane b. Ebi'l-Hukayk, bu maddelere bağlı kalacağına yemin etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer siz ganimet mallarından bana teslim etmeniz gereken herhangi birşeyi benden gizleyecek, gaib edecek olursanız, Allah'ın ve Resûlullahın eman ve himaye taahhüdünden uzak kalırsınız!" buyur-du. [324]

Vatîh ve Sülalim Kalelerinden Teslim Alınan Ganimet Malları

Peygamberimiz Aleyhisseiamm adamlar göndererek Vatîh ve Sülalim Yahudilerinden teslim aldırdığı ganimet malları:
1. Canlı mallar ve gayrimenkuller,
2. Kumaşlar ve elbiseler,
3. Yüz adet zırh gömlek,
4. Dört yüz adet kılıç,
5. Bin adet mızrak,
6. On çantalı (500 adet) Arap işi yay,
7. Çeşitli silahlar vs.den ibaretti. [325]

Hayber'in Diğer Kalelerinden Teslim Alınan Ganimet Malları

Hayber'in Natat, Şıkkve Ketibe bölgesindeki bütün ganimet malları toplandı. [326]
Bunlar:
1. Pek çok sayıda ev eşyası,
2. Kumaş ve elbiseler,
3. Saçaklı havlı kaftanlar,
4. Pek çok sayıda silahlar,
5. Davarlar,
6. Sığırlar,
7. Çeşitli yiyecekler,
8. Pek çok miktarda sahtiyan ve tabaklanmış deriler,
9. Hayvan yemleri, [327]
10. Develer, [328]
11. Müteaddit Tevrat nüshaları idi.
Yahudiler, Tevrat nüshalarının kendilerine verilmesini istediler. Peygamberimiz Aleyhisselam da, onları Yahudilere geri verdi. [329]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI   İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:18 pm

Mücahidlerin İhtiyaçlarının Ganimet Mallarından Karşılanışı

Ganimet mallan bölüşülünceye, herkese hissesi verilinceye kadar mücahidlerin katık ve hayvan yemi ihtiyacı ganimet mallarından karşılandığı gibi, gerektiğinde, mücahidlere emanet olarak silahlar da verildi . [330]

Ebi'l-Hukayk Hanedanına Ait Hazine Hakkında Soruşturma Yapılışı ve Hazinenin Gömülü
Bulunduğu Yerden Çıkarılışı

Hayber fethedilince, birçok emtia ile sığır, deve, davar vesaire ele geçirildi. Fakat, Hayber'dekilerin ne altınlarına, ne de gümüşlerine rastlanabildi. [331]
Halbuki, Benî Nadfr Yahudileri Medine'deki yurtlarından çıkıp Hayber'e giderlerken, Ebu Râfi1 Sellâm b. Ebi'l-Hukayk; içinde altın, gümüş ve kıymetli madenlerle zinet eşyası saklanılan deve tulu¬munu kaldırarak:
"Bu, bizim dünyayı alçaltmak ve yükseltmek için hazırladığımız şeydir!" diyerek bağırmıştı. [332]
Bu hazine; önce koyun tulumuna doldurulmuştu. Çoğalınca, öküz tulumuna, daha çoğalınca da deve tulumuna konulmuştu. [333]
Bu hazine; Ebi'l-Hukayk hanedanının büyüklerinden, büyüklerine devredile edile saklanmakta idi.
Mekke eşrafı, düğünleri olunca, Hayber'e gidip Ebi'l-Hukayk'ın büyüğüne başvurarak bu zinet eşyasından bazısını rehine karşılığında ondan bir ay süre ile emaneten alırdı. [334]
Hatta, bir kez, bu zinet eşyasından birşey kaybolmuştu.
Onu kaybeden kişi, bedelini 10.000 dinar (altın) olarak ödemişti.
İbn Ebi'l-Hukayk; bu hazineyi ve daha pek çok malları Peygamberimiz Aleyhisselamdan sak¬lamıştı. [335]
Kinane b. Rebi' b. Ebi'l-Hukayk ile Kinane'nin kardeşi ve amcasının oğlu Rebia, Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna getirildiler. [336]
Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna getirilenler arasında Huyey b. Ahtab'ın amcası Sa'ye (Salebe) b. Sellâm (Amr) b. Ebi'l-Hukayk da bulunuyordu. [337]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Ey Ebi'l-Hukayk oğulları! Ben sizin Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı duyduğunuz düşmanlığınızı biliyorum!
Bununla birlikte, sizin bu düşmanlığınız, adamlarınıza verdiğim eman ve himaye taahhüdünü size de vermeme engel olmamış; ganimet mallarından herhangi birşeyi benden gizlememek, kaçırmamak şartıyla size eman vermişimdir!
Benden birşey gizleyecek olursanız, kanlarınızı dökmek, bizim için helâl olur! [338] Allah'ın ve Resûlünün eman ve himaye taahhüdünden uzak kalırsınız!" buyurdu [339] ve:
"Sizi Medine'den sürüp çıkardığım zaman, Medine'den getirdiğiniz, [340] Mekkelilere emaneten veregeldiğiniz zinet eşyasıyla nakitleri içinde sakladığınız hazine tulumlarınız nerededir? [341]
Filandaki, filandaki hazine tulumlarınızı ne yaptınız?" diye sordu. [342]
"Ey Ebu'l-Kasım! Biz onları savaşlarımızda harcadık!
Vallahi, elimizde onlardan hiçbir şey kalmadı ! [343]
Bizi Medine'den çıkardığın zaman, onlarla geçindik. [344]
Savaşlar ve geçimler, onların hepsini sürüp götürdü. [345]
Onlardan, elimizde hiçbir şey kalmadı!" dediler ve bu husustaki sözlerini de yeminler ederek pekişti rdiler. [346]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Söylediklerinize dikkat ediniz! [347] (Aradan) geçen zaman az, (gizlenen) mal ise ondan çok fazladır!? (Az zamanda o kadar çok mal nasıl harcanıp tükenir?) [348] Ne dersiniz? Bu hazineyi, sizin yanınızda bulursam, sizi öldüreyim mi?" diye sordu.
"Evet! Öldür!" dediler. [349]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu hazine sizin yanınızda çıkacak olursa, Allah'ın ve Resûlünün hakkınızda vermiş olduğu eman ve himaye taahhüdü sizden uzak kalsın mı?" diye sordu.
"Evet! Uzak kalsın!" dediler. [350]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer benden birşey sakladığınızı tesbit edersem, kanlarınızı dökmeyi ve çoluk ve çocuklarınızı esir etmeyi helâl sayarım ! [351]
Bütün mallarınızı almak, kanlarınızı dökmek, bana helâl olur.
Size vermiş olduğum eman ve himaye taahhüdü ortadan kalkar!" buyurdu.
"Olur! Eğer senden birşey sakladığımız anlaşılırsa, bize verdiğin eman sözünü geri al ve kanlarımızı dök!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların bu sözlerine Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Zübeyrb. Avvam ile Yahudilerden on kişiyi şahit tuttu. [352]
Yahudilerden bir adam, kalkıp Kinane b. Ebi'l-Hukayk'a doğru vardı ve yavaşça:
"Muhammed'in senden istediği şey senin yanında ise veya bunun hakkında birşey biliyorsan ona bildir de, kanını, canını kurtar!
Aksi takdirde, vallahi, o muhakkak bunu elde etmeye muvaffak olacak, Allah onu bundan başkası¬na da, bizim bildirmediğimiz şeylere de vâkıf kılacaktır!" dedi.
Kinane b. Ebi'l-Hukayk azarlayınca, Yahudi bir köşeye çekilip oturdu. [353]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kinane b. Ebi'l-Hukayk'a:
"Ne dersin, hazineyi senin yanında bulacak olursak, senin boynunu vurayım mı?" diye tekrar sordu.
Kinane:
"Evet! Bulursan, vur!" dedi. [354]

Sa'ye b. Sellâm'ın Sıkıştırılınca Gerçeği Söylemesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Kinane b. Ebi'l-Hukayk'tan sonra Saye (Salebe) b. Sellâm b. Ebi'l-Hukayk'a da:
"Huyey b. Ahtab'ın tulum içinde saklanan hazinesi nerededir?" diye sordu.
Sa'ye:
"Savaşlar ve geçimler, onu giderdi, eritti!" dedi. [355]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'ye'yi, sıkıştırması için, Zübeyrb. Avvam'a havale etti. Zübeyrb. Avvam onu sı kıstırdı . [356]
Sa'ye, zayıf, hafif akıllı bir adamdı.
Sıkıştırılınca, eliyle bir harabeye işaret ederek:
"Ben Kinane'nin her sabah şu harabede dolaştığını görüyordum! Benim bu hususta bundan başka bilgim yok! Eğer o oraya birşeyler gömmüşse, o oradadır!" dedi. [357]
Gerçekten de, Peygamberimiz Aleyhisselam, Natat kalelerini fethetmeye başladığı ve Natat halkının kalblerine korku düştüğü sırada, Kinane b. Ebi'l-Hukayk tehlikeyi sezmiş, deve tulumu içindeki hazineyi, zinet eşyasını, geceleyin Ketibeye götürüp kazdığı bir çukura kimse görmeden gömmüş ve üzerini toprakla kapatmıştı. Sa'ye (Salebe) de, Kinane'nin her sabah o harabede dolaştığını gör¬müştü. [358]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'yeyi, Zübeyrb. Avvam ve Müslümanlardan bazılarıyla birlikte, o harabeye gönderdi.
Sa'ye de, onlara, Kinane'nin dolaştığı yeri gösterdi.
Orası kazıldı. [359] Hazinenin bir kısmı oradan çıkarıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hazinenin geri kalan kısmının da nerede olduğunu, Kinane b. Ebi'l-Hukayktan sordu.
Kinane onları da teslime yanaşmadı. [360]
Peygamberimiz Aleyhisselam; hazinenin geri kalanını getirip teslim etmesi için Kinane b. Ebi'l-Hukayk'ı sıkıştırmasını Zübeyr b. Avvam'a emretti.
O da, Kinaneyi söyletmek için, göğsünde çakmak çakıp kıvılcım çıkararak s öy I etmeye zorladı ise de, söyletemedi. [361]
Yüce Allah, Yahudilerin bu hazineyi nerede sakladıklarını Peygamberimiz Aleyhisselam a haber verdi. [362]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan bir zâtı çağırıp, ona:
"Şu tarlaya doğru, şöyle şöyle git! Sonra, hurma ağacına doğru var! Sağındaki ve solundaki hurma ağacına bak! Orada göreceğin yüksek hurma ağacının dibinde bulacağın şeyleri çıkar, bana getir!" buyurdu.
Ensârî gitti, oradaki hazine tulumunu da bulup getirdi. [363]

Çıkarılan Hazinenin Cinsi ve Miktarı

İçinde hazine bulunan tulum, Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne getirilip açıldı Bunlar:
1. Altın bilezikler,
2. Altın pazubandlar,
3. Altın halhallar (ayak bilekleri için),
4. Altın küpeler,
5. Mücevher gerdanlıklar,
6. Zümrüt gerdanlıklar,
7. Kaşlı altın yüzükler,
8. Kaşsız halka yüzükler (Bunlar, bir hayvan çulunu dolduracak kadardı),
9. Altınlı Yemen gözboncuğundan gerdanlıklar,
10. İnci gerdanlıklar vs .den ibaretti. [364]
11. Yahudi cemaati tarafından ayrıca nakit olarak 10.000 dinar (altın) getirilip teslim edildi. [365]

Ebi'l-Hukayk Oğullarının Cezalandırılmaları

Ebi'l-Hukayk oğullarının sakladıkları hazine ortaya çıkarıldığı zaman, [366] Peygamberimiz Aleyhisselam, muahede gereğince cezalandırılmak ve Mahmud b. Mesleme'ye karşı boynunu vurmak üzere, Kinane b. Rebi1 b. Ebi'l-H ukayk'ın Muhammed b. Meslemeye teslimini emretti.
Muhammed b. Mesleme de, onun boynunu vurdu. [367]
Ebil-Hukayk oğullarından diğerinin de, Bişr b. Berâ'nın velileri tarafından boynu vuruldu. [368]
Bunların çoluk çocukları da, esirler arasına katıldılar. [369]
Ebi'l-Hukayk'ın iki oğlu ile birlikte, aynı aileden daha bazıları da, ahdi bozdukları için, boyunları vuru¬larak cezalandınldılar. [370]

Uyeyne b. Hısn ile Fezârelerin Hayber Ganimetinden Pay İstemeye Gelmeleri

Uyeyne b. Hısn, Gatafan askerleriyle birlikte Hayfâ'ya gidip ev halklarıyla görüştükten sonra, tekrar Hayber'e geldi.
Hayber yakınındaki Hatam mevkiinde, gecenin bir kısmını geçirdi.
Askerlerine:
"Size müjdelerim: Bu gece, düşümde Zü'r-Rukaybe'nin bana verildiğini gördüm!
Vallahi, Muhammed'in boynundan, yakasından tutacağım!" dedi.
Uyeyne b. Hısn Hayber'e geldiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam Hayberl fethetmiş ve ganimetleri toplamış bulunuyordu.
Uyeyne b. Hısn:
"Yâ Muhammedi Müttefiklerimden aldığın ganimetlerden, bana da pay ver!
Çünkü, ben senden ve seninle çarpışmaktan vazgeçtim, müttefiklerimi yalnız bıraktım. Senin üzer¬ine, askerlerimi yığmadım. Dört bin savaş eriyle geri dönüp gittim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yalan söylüyorsun!
Seni ancak işitmiş olduğun o bağırıcı, ürkütüp ev halkının yanına kadar götürdü!" buyurdu.
Uyeyne b. Hısn:
"Öyle ise, bana bir ihsanda bulun!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Haydi, Zü'r-Rukaybe senin olsun!" buyurdu.
Uyeyne b. Hısn:
"Zü'r-Rukaybe nedir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O bir dağdır ki, onu uykuda gördüğün düşünde almıştın!" buyurunca, Uyeyne eli boş olarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrıldı. [371]
Gatafanların bir kolu olan Benî Fezâreler de Hayberlilere yardıma gelmişlerdi.
Yahudilere yardımdan vazgeçtikleri, yurtlarına dönüp gittikleri takdirde onlara da Hayber"in hurma mahsulünden verileceği hakkında haber salınmış, fakat Benî Fezâreler bu teklifi kabul etmekten kaçın¬mışlardı. [372]
Uyeyne'den sonra, Benî Fezârelerden bazı kişiler de, Peygamberimiz Aleyhisselama gelerek:
"Bize va'detmiş olduğun payımızı ver!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara da:
"Sizin payınız, Hayber dağlarından Zü'r-Rukaybe dağıdır!
Haydi, Zü'r-Rukaybe sizin olsun!" buyurdu.
BenîFezârîler:
"Öyle ise, biz de sizinle çarpışırız!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bizimle çarpışmak için buluşma yeriniz Cenefâ olsun!" buyurdu.
Fezârîler, Peygamberimiz Aleyhisselamdan bunu işitir işitmez, kaçıp gittiler. [373]
Cenefâ, Benî Fezârelerin yurtlarından bir yer, sularından bir sudur. [374]

Uyeyne b. Hısn'ın Yahudileri Kışkırtmaya Çalışması

Kendisine Hayber ganimetinden bir pay verilmesi isteği reddedildikten sonra ve Ebi'l-Hukayk oğulları öldürülmezden önce, Uyeyne b. Hısn, Yahudilerin yanına varıp onları ayartmaya çalıştı ve:
"Ben bugünkü gibi bir iş daha görmedim. Vallahi, ben Muhammed'i sizden başkasının yere sere-bileceğini sanmaz ve kendi kendime:
'Bunlar, kalelere, askere, güce ve seıvetlere sahiptirler!1 derdim.
Sizler, şu sarp ve aşılmaz kaleler içinde olduğunuz, şu bol yiyecek ve içecekler, hiç kesilmeyen sular önünüzde bulunduğu halde, demek ellerinizi ona teslim ettiniz, bağlattınız hâ?!" dedi.
Yahudiler
"Biz, Zübeyr kalesinde korunmak ve direnmek istemiştik.
Fakat, su kanalımız kesildi.
Hararet bastı. Orada tutunmak, yaşamak, bizim için mümkün olmadı!" dediler.
Uyeyne b. Hısn:
"Siz Nâim kalelerinden kaçıp Zübeyr kalesine gitmiştiniz. Orada kimler öldürüldü?" dedi.
Yahudiler, öldürülenleri haberverdiler.
Uyeyne b. Hısn:
"Vallahi, cesaret ve sebat sahipleri hep öldürülmüşler!
Artık, Hicaz'da Yahudiler için dirlik düzenlik yoktur!" dedi.
Salebe b. Sellâm b. Ebi'l-Hukayk, Uyeyne'nin söylediklerini işitti.
Kendisinin akılca zayıf ve sözlerini birbirine karıştırır bir kimse olduğu sanılırdı.
Salebe:
"Ey Uyeyne! Sen onları aldattın! Onlardan ayrıldın.
Muhammed'le yaptıkları çarpışmalarında onları yalnız bıraktın!
Sen bundan önce Benî Kurayzalara da böyle yapmıştın!" dedi.
Uyeyne b. Hısn:
"Muhammed ev halkımız hakkında bize tuzak kurdu: Biz, o bağırıcıyı işittiğimiz zaman, Muhammed'in ev halkımıza arkamızdan baskın yaptığını sanmış, hemen yanlarına dönmüştük. Fakat, kendilerinde böyle birşey göremeyince, size yardım edelim diye tekrar gelmiştik!" dedi.
Salebe:
"Kendilerine yardım edeceğin kim kaldı ki?! Öldürülenler öldürüldü, kalanlar da Muhammed'e köle oldu!
Muhammed hepimizi esir ve mallarımızı iğtinam etti!" dedi. [375]
Uyuyne b. Hısn; Müslümanların Sa'b b. Muaz kalesindeki yiyecekleri, hayvan yemlerini, kumaş ve elbiseleri taşıdıklarına bakıp:
"Ne diye hiç kimse hayvanlarımıza yem vermiyor ve bizler şu ele geçirilen yiyeceklerden yedirilmiy-oruz?!
Halbuki, bu kale halkı, yanlarına gelenlere ikramda bulunurlardı!" dedi.
Müslümanlar
"Resûlullah Aleyhisselam sana Zü'r-Rukaybeyi ayırdı ya!" deyince, Uyeyne sustu, konuşmasını kesti. [376]
Yine, elleri boş olarak ev halkının yanına döndü.
Uyeyne b. Hısn yurduna dönünce, Haris b. Avf gelip:
"Ben sana 'Eline birşey geçmez!' diye söylemedim mi?
Vallahi, Muhammed doğu ile batı arasındaki herkesi yenecektir!
Yahudiler bunu bize haber verir dururlardı.
Ebu Râfi' Sellâm b. Ebi'l-Hukayk'ın:
'Biz, peygamberlik hususunda, Muhammedi, Harun oğulları arasından çıkmamıştır diye kıskanıy¬oruz. Halbuki, o, insanlara gönderilmiş olan peygamberdir! Fakat, Yahudiler beni dinlemezler! Bizim için, iki kez boğazlanmak vardır! Biri Yesrib'de, diğeri Hayber'de!' dediğini kulaklarımla işittiğime şehadet ederim!
O zaman, Sellâm'a:
'O, yeryüzüne hakim olacak mı?' diye sormuştum.
'Musa'ya indirilmiş olan Tevrat üzerine yemin ederim ki; evet! Fakat, Yahudilerin bu hususta söylediğim şeyi öğrenmelerini istemem!' demişti" dedi. [377]

Yahudilerin Peygamberimiz Aleyhisselamı Zehirlemeye Kalkışmaları

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'i fethedip dinlenmekte bulunduğu sırada, Sellâm b. Mişkem'in karısı Zeyneb:
"Muhammed davar etinin neresini, hangi yerini yemeyi en çok sever?" diye sormuştu.
"Kol, kürek etini yemeyi çok sever!" denildi. [378]
Zeyneb, Merhab'ın da kızkardeşi idi. [379]
Zeyneb, Yahudilerle görüşüp konuştu.
Bir davar kızartılıp hepsinin zehirlenmesi hususunda söz birliği ettiler. [380]
Zeyneb, hemen dişi keçisinin yanına vardı. Onu kesti. Kızarttı, kebap yaptı.
Vakit geçirmeden, öldürücü zehirle zehirlemeye kalktı. [381]
Kebabın her yerine zehir sürdü. Kol ve küreklerini ise, daha çok zehirledi.
Akşam olunca, Peygamberimiz Aleyhisselamın akşam namazını kıldıktan sonra konak yerine dönüp oturduğu sırada, Zeyneb geldi ve Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Ey Ebu'l-Kasım! Bunu sana hediye ediyorum!" dedi. [382]
Peygamberimiz Aleyhisselam; hediye edilen şeyi yer, sadaka olarak verilen şeyi yemezdi. [383]
Kendisine ev halkından başkası yiyecek birşey getirdiklerinde sorar, eğer hediye olduğu söylenirse onu yer, "Sadakadır!" denilirse ashabına "Siz yiyiniz!" buyurur, kendisi ondan hiç yemezdi. [384]
Zeyneb, getirdiği keçi kebabını Peygamberimiz Aleyhisselamın [385] ve ashabından orada bulunan¬ların önüne koydu. [386]
Bişr b. Berâ1 b. Ma'rur da, orada bulunan sahabiler arasında idi. [387]
Peygamberimiz Aleyhisselam, davar kebabının kolundan bir parça koparıp ağzına aldı, fakat, onu yutmayarak hemen dışarı attı.
Bişr b. Berâ1 b. Ma'rur da, Peygamberimiz Aleyhisselamınki gibi bir parça koparıp ağzına aldı.
Fakat, o, ağzına aldığı et parçasını çiğneyip yuttu. [388]
Peygamberimiz Aleyhisselamın ağzına aldığı etin kürek eti olduğu da rivayet edilir. [389]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ağzına aldığı et parçasını ağzından hemen dışarı çıkarmakla beraber, sahabilerine de:
"Ellerinizi kebaptan çekiniz! [390]
Şu kürek eti, zehirlenmiş olduğunu bana haber verdi!" buyurmuştu. [391]
Bişr b. Berâ1, zehirlendikten bir yıl sonra, bu yüzden vefat etti.
Yüce Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam ise, bu hadiseden sonra, üç yıl daha yaşadı. [392]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ağzına alıp çıkardığı zehirli etin tesirinden kurtulmak için, iki omuzu-nun arasından kan aldırdı. [393]
Bişr b. Berâ'nın annesi der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam vefatıyla sonuçlanan hastalığa tutulduğu zaman, yanına varmıştım. Kendisi, humma nöbeti geçiriyordu.
Alınlarına elimle dokundum ve:
'Yâ Rasûlallah! Seni hiç kimsenin tutulmadığı hummaya tutulmuş gördüm!?' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Bize verilecek ecir ve mükâfat kat kat olduğu gibi, ibtilâlar da bize böyle kat kat olur!' buyurdu ve:
'Halk, benim hastalığıma ne diyor?' diye sordu.
Halk:
'Resûlullahtaki hastalıkzâtülcenptir diyorlar1 dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Allah bana o hastalığı musallat etmiş değildir. Bu, ancak, şeytanın bir telkini ve vesvesesidir!' buyurdu. [394]
'Yâ Rasûlallah! Sen bu hastalığın neden ileri geldiğini sanıyorsun? Ben, oğlumun ölümünün, ancak Hayber'de yemiş olduğu zehirli davar kebabından ileri geldiğini sanıyorum!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Ey Ümmü Bişr! Ben de bu hastalığımın ancak ondan ileri geldiğini sanıyorum! [395]
Hayber'de onunla birlikte tatmış olduğum zehirli etin acısından, şu anda kalb damarımın koptuğunu duymaktayım! [396]
Zaman zaman onun ağrısını ve sızısını duyuyorum!' buyurdu." [397]
Hz. Âişe de; Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatıyla sonuçlanan hastalığı sırasında, Peygamberimiz Aleyhisselamın:
"Ey Âişe! Hayber'de tatmış olduğum zehirli etin sancısını zaman zaman duyuyorum!
Şu anda, kalbimin damarının koptuğunu duymaktayım!" buyurduğunu bildirir. [398]
Enes b. Malik de:
"Resûlullah Aleyhisselamın küçük dili üzerinde bu zehrin izini görür dururdum!" demiştir. [399]
Peygamberimiz Aleyhisselam; bu zehirlenme yüzünden şehit olarak vefat etmiş, kendisini peygam¬berlikle şereflendiren Yüce Allah, şehitlikle de şereflendirmiştir. [400]

Yahudi Kadını Zeyneb ile Hayber Yahudilerinin Sorguya Çekilmeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, adam gönderip, Yahudi kadını Zeyneb binti Hâris'i getirtti. [401]
Ona:
"Bu davar kebabını, şu küreği sen mi zehirledin?" diye sordu.
Zeyneb:
"Zehirlediğimi, sana kim haber verdi?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Şu önümde bulunan kürek kemiği haber verdi" buyurdu.
Zeyneb:
"Evet! Ben zehirledim!" diyerek suçunu itiraf etti. [402]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen bunu ne için yapmak istedin?" diye sordu. [403]
Zeyneb:
"Sen benim babamı, amcamı ve kocamı öldürdün! Kavmime, senin yapmadığın kalmadı ! [404]
Senin için, kendi kendime:
'Eğer o gerçekten peygamberse, yaptığım şey, kendisine muhakkak Allah tarafından haber ver-ilir. [405] Zehir ona zarar vermez!
Eğer o bir yalancı ise, bir hükümdarsa, bu zehirden ölür de, biz böylece kendisinden kurtulmuş, rahata ermiş oluruz!1 dedim!" dedi. [406]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah, bunu bana yapacak gücü ve hakimiyeti sana vermemiştir!" buyurdu. [407]
Ashab-ı Kiram, Peygamberimiz Aleyhisselama, Yahudi kadını hakkında:
"Onu öldürelim mi?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! [408] Ona ne dokunulacak, ne de işkence yapılacaktır! [409]
Şu Hayber'de bulunan Yahudileri de benim yanımda toplayınız!" buyurdu.
Yahudiler yanında toplanınca, Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Ben sizden birşeyler soracağım. Bana doğru cevap verecek misiniz?" diye sordu.
Yahudiler
"Evet, ey Ebu'l-Kasım! Doğru cevap vereceğiz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Sizin babanız kimdir?" diye sordu.
Yahudiler
"Babamız filan, filan!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yalan söylediniz! Sizin babanız, filan, filan!" buyurdu.
Yahudiler
"Doğru söyledin!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Ben sizden birşey daha soracağım! Bana doğru cevap verecek misiniz?" diye sordu.
Yahudiler
"Evet, yâ Ebe'l-Kasım! Sana doğru cevap vereceğiz!
Biz sana yalan söylesek bile, sen, babamızın kim olduğunu bildiğin gibi, yalan söylediğimizi de bilirsin!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Cehennemlikler kimlerdir?" diye sordu.
Yahudiler
"Kısa bir müddet, Cehennemde biz bulunacağız!
Sonra, oraya ardımız sıra giren sizler olacaksınız!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Haydi oradan! Vallahi, biz hiçbir zaman Cehennemde size halef olacak değiliz!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Ben sizden birşey daha soracağım. Bana doğru cevap verecek misiniz?" diye sordu.
Yahudiler
"Evet, yâ Ebe'l-Kasım! Sana doğru cevap vereceğiz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Şu davar kebabını zehirlediniz mi?" diye sordu.
Yahudiler
"Evet! Zehirledik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Bunu yapmaya sizi sürükleyen nedir?" diye sordu.
Yahudiler
"Eğer sen bir yalancı isen, zehirli kebabı yer, ölürsün, biz de senin elinden kurtulur, rahata ereriz!
Eğer gerçekten peygambersen, zehir sana zarar vermez diye düşündük!" dediler. [410]

Hz. Safiyye'nin Kimliği ve Başkumandan Hakkı Olarak Peygamberimiz Aleyhisselam Tarafından Seçilişi

Hayber'in Kamus kalesi fethedilince, esir edilen kadınlar arasında Hz. Safiyye ile amcasının kızı da buIunuyordu. [411]
Hz. Safiyye; Benî Nadîr Yahudilerinin reisi Huyey b. Ahtab'ın kızı olup, önce Sellâm b. Mişkem'le evlenmiş, ondan ayrılınca da Kinane b. Rebi1 b. Ebi'l-Hukayk'la evlenmiş, Hayber savaşlarında esir düşmüş, Kinane b. Rebi1 b. Ebi'l-Hukayk'ın öldürülmesiyle de, dul kalmıştı. [412]
İslâm mücahidlerinden Dıhye b. Halife, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Esir alınan kadınlardan, bana bir kadın ver" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, ona:
"Git, bir kadın al!" buyurdu.
Dıhye b. Halife de, Hz. Safiyye'yi aldı.
Mücahidlerden birisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek:
"Yâ Rasûlallah! Beni Kurayza ve Benî Nadirlerin reisi Huyey'in kızı Safiyye'yi Dıhyeye vermen, val¬lahi doğru olmaz! Onu ancak sen almalısın!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Dihye'yi yanına çağırdı.
Ona:
"Safiyye'nin yerine, başka bir kadın al!" buyurdu [413] ve Hz. Safiyye'nin amcasının kızını ona verdi. [414]
Bilal-i Habeşî Hz. Safiyye ile amcasının kızını Yahudi erkeklerinden öldürülmüş iki kişinin yanından geçirirken, Hz. Safiyye'nin amcasının kızı onları görür görmez, çığlık kopardı, yüzünü yırttı, toprakları başına saçtı . [415]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Bilal! Senden acıma duygusu sökülüp atıldı mı ki, bu kadıncağızları ölülerinin yanından geçirdin?!" buyurdu. [416]
Hz. Safiyye'nin amcasının kızı için de:
"Bu, şeytandan başka birşey değildir. [417] Onu yanımdan uzaklaştırın!" buyurdu ve Hz. Safiyye'yi arka tarafına almalarını emretti ve onun üzerine omuz atkısını örttü.
Bunun üzerine, Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın ganimet arasından başkumandan hakkı olarak Hz. Safiyye'yi seçtiğini anladılar. [418]
Peygamberimiz Aleyhisselam; ganimet içinden-geleneğe göre-başkumandan hakkı olarak, ya bir köle, ya bir cariye, ya da bir at alır ve buna Safiyy denirdi. [419]
Hz. Safiyye'nin asıl adı Zeyneb olup, Peygamberimiz Aleyhisselam onu ganimet içinden seçip aldığı için Safiyye adıyla anıldı. [420]

Hz. Safiyye'nin Gerdek Gecesinde Gördüğü Rüyası ve Müslüman Oluşu

Hz. Safiyye; Peygamberimiz Aleyhisselamın Haybefe gelişinden birkaç gün önce Kinane b. Ebi'l-Hukayk ile nişanlanarak develer boğazlanıp Yahudilere ziyafetler çekilmiş ve Sülalim bölgesine gelin götürülmüştü . [421]
Hz. Safiyye, gerdek gecesinde, düşünde; bir ayın Medine tarafından gelip kucağına düştüğünü gör¬müş, bunu Kinane b. Ebi'l-Hukayk'a anlatınca, Kinane öfkelenmiş:
"Sen ancak Hicaz hükümdarı Muhammed'e varmak istiyorsun!" diyerek yüzüne bir tokat vurup gözünü gövertmiş, morartmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirildiği zaman, Hz. Safiyye'nin gözünde o tokatın izi duruyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nedir bu?" diye sorunca, Hz. Safiyye Peygamberimiz Aleyhisselama hadiseyi anlattı . [422]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona İslâmiyeti anlatıp:
"Biz seni kendi dininde bulunuyorsun diye zorlayacak veya senin bu halini hoş görmeyecek değiliz [423]
Eğer sen Müslümanlığı, [424] Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü tercih edersen, [425] ben seni kendime alıkoyacak, zevce edineceğim! [426]
Eğer Yahudiliği tercih edecek olursan, ben seni azad ederim, sen de gider, kavmine kavuşursun!" buyurdu. [427]
Hz. Safiyye; böyle azad edilip Peygamber zevcesi olarak kalmak veya kavminin yanına dönmek hususlarından birini seçmekte serbest bırakılınca, azad edilip Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi olmayı tercih etti, seçti [428] ve:
"Yâ Rasûlallah! Sen beni İslâmiyete davet etmeden önce, konak yerine geldiğim zaman, ben Müslüman olmayı özlemiş ve seni doğrulamış bulunuyordum.
Benim ne Yahudilikte bir emelim, ne de Hayber'de bir babam veya kardeşim var!
Sen beni küfür ile İslâmiyetten birini seçmekte serbest bırakıyorsun!
Allah ve Allah'ın Resûlü, bana, azadlanmamdan ve kavmimin yanına dönmemden daha sevgi-lidir! [429]
Evet! Ben Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü tercih ediyorum!" dedi. [430]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam onu azad edip zevceliğe kabul buluyordu. [431]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'de Mücahidlere Yasakladığı Şeyler

Ensardan Rüveyfi' b. Sabit'in bildirdiğine göre; Hayber günü, Peygamberimiz Aleyhisselam ayakta dikilerek yaptıkları bir hitabelerinde şöyle buyurdular:
"Allah'a ve ahiret gününe inanan bir erkek için, dölsuyu ile yabancı bir tarlayı sulaması (yani esir kadınlarla temasta bulunması) helâl olmaz!
Allah'a ve ahiret gününe inanan bir erkek için, esir bir kadına-hayızlı ise, hayızdan temizlenmedikçe, hamile ise doğurmadıkça-dokunmak da, helâl olmaz!
Allah'a ve ahiret gününe inanan bir erkek için, bölüşülmedikçe, Müslümanların ganimet mallarından bir hayvana zayıflatıp iade edinceye kadar binmek helâl olmaz!
Allah'a ve ahiret gününe inanan bir erkek için, Müslümanların ganimet mallardan bir elbiseyi, eski¬tip iade edinceye kadar giymek helâl olmaz!" [432]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber günü:
Ehlî eşeklerin etini yemeyi,
Her yırtıcı, azı dişli hayvanın etini yemeyi,
Ganimet mallarını, bölüşülmeden, satmayı veya satın almayı da yasakladı. [433]
Hayber"de muahede yapıldıktan sonra, bazı Yahudilerin Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip:
"Bize ait bahçelere ashabından bazıları girerek oradan hububat ve sarımsak aldılar!?" diye şikâyetlenm eleri üzerine de, Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından Abdurrahman b.Avf'a emir verilip:
"Resûlullah Aleyhisselam, 'Muahedeyapmış olanların mallarından, hakkınız olandan başka, hiçbir şey size helâl kılınmamıştır!1 buyuruyor!" diyerek mücahidlere seslenildi. [434]

Hayber Şehitleri

Hayber savaşında İslâm mücahidi erinden şehit olanlar, yirmiden fazla idi [435]
1. Rebia b. Eşlem b. Sahbere, [436]
2. Sakf (Sıkaf) b. Amr b. Sumeyt, [437]
3. Rifâa b. Mesruh, [438]
4. Abdullah b. Ebi Ümeyye b. Vehb (Hübeyb veya Hubeyb), [439]
5. Bişr b. Berâ1 b. Ma'rur, [440]
6. Fudayl b. N um an, [441]
7. Mes'ud b. Sa'd. [442]
8. Mahmud b. Mesleme, [443]
9. Ebu Dayyah Sabit b. Numan, [444]
10. Haris b. Hâtıb, [445]
11. Urve (veya Adiyy) b. Mürre b. Sürâka, [446]
12. Evs b. Fâid (veya Fâke veya Fâtik),
13. Evs b. Habib (veya Cebr el-Ensârî),
14. Üneyf veya Hubeyb b. Vâile, [447]
15. Sabit b. Esle. [448]
16. Talha, [449]
17. Umâre b. Ukbe b. Abbâd b. Müleyl, [450]
18. Âmir b. Ekvâ, [451]
Âmir, Hayber Nâim kalesinde Merhab'la çarpışmış, kısa olan kılıcı ile Merhab'ın bacağına aşağıdan yukarı doğru hızla vurunca kılıcın ağzı kendisine yönelip kendi kılıcıyla yaralanmış ve şehit olmuştu. Kendisinin bu biçimde ölüşü bazılarınca hayra yorulmamış, şehit sayılmayacağı sanılmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Hatta, ona iki ecir vardır!" buyurmuştur. [452]
19. Zenci köle çoban Yesar, [453]
20. Mes'ud b. Rebia, [454]
21. Evsb.Katâde, [455]
22. İsmi bilinmeyen bir bedeu\ [456]
Yüce Allah hepsinden razı olsun!
Hayber'de öldürülen Yahudilerin sayısı ise 93 idi. [457]

Hayber Ganimetlerini Toplamak ve Bölüştürmekle Görevlendirilenler

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hayber ganimetlerini toplamak ve korumak görevini Ferve b. Amr el-Beyâzîye vermiş, o da, Hayber ganimetlerini üç bölgede:
1. Natat,
2. Şıkk,
3. Ketibe kalelerinde toplamış bulunuyordu. [458]
Mücahidler, emaneten aldıkları silahların hepsini Ferve b. Amr'a getirip teslim ettiler. [459]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd b. Sabit'i de, Hayber gazasına katılan mücahidleri saymakla görevlendirdi. [460]
Hayber ganimetini hesaplamaya ve ayırmaya, Zeyd b. Sabitten başka, Selime oğullarından Cebbar b. Sahr'ın da görevlendirildiği de rivayet edilir. [461]

Hayber Ganimetinin Kimlere ve Nasıl Bölüştürüldüğü

Hayber ganimeti, Hayber'de bulunsun bulunmasın, Hudeybiye seferine katılmış olanlar arasında bölüştürüldü. [462]
Çünkü, Hayber ganimeti, Hudeybiye seferine katılan Müslümanlara Yüce Allah tarafından Feth sûresinde (âyet: 20) va'd edilmiş bulunuyordu. [463]
Onlarda, 1400 kişi idiler. [464] Ayrıca, 200 de atlı vardı. [465]
Menkul ganimet malları ilk önce beş parçaya ayrıldı.
Beş parçadan birisinin üzerine "Allah'a ait,"
Diğer parçaların üzerlerine de "Ağfal" sözleri yazıldı.
Allah'a ait olan beşte bir parça, Peygamberimiz Aleyhisselama teslim edildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, diğer dört parçanın satışa çıkarılmasını, satın almak istedikleri şey¬lerin mücahidlere arttırma yoluyla satılmasını emretti.
Ferve b. Amr el-Beyâzîyi de, satış memuru yaptı. [466]
Satılacak mallar hakkında da:
"Allah'ım! Bunlara sürüm ihsan et!" diyerek dua etti.
Ferve b. Amr der ki:
"Halkın, başıma üşüşüp satılacak mallan iki günde tükettiklerini gördüm!
"Halbuki, malın çokluğundan, başa çıkamayacağımızı, kolay kolay satıp kurtulamayacağımızı san¬mıştım.
Resûlullah Aleyhisselam da, kendisine teslim edilen beşte bir hisseden ev halkı ile Abdulmuttalib oğulları hanedanının erkek ve kadınlarına, Müslümanların yetimlerine ve isteyenlerine elbise, boncuk ve ev eşyası verdi. [467]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ganimet mallarından satılanların paralarını mücahidler arasında bölüştürdü. [468]
Hayber"e gelen Devsîlerle Eş'arîlerin Hayber ganimetinden yararlandırılmalarını ashabıyla konuş¬tuktan sonra, onlara da hisse verdi. [469]
Menkul ganimetten beşte dört parçası 1400 piyade ve 200 süvariye göre ve piyadelere birer; soy at ve develere de ikişer hisse verilmek üzere 1800 parçaya bölündü.
Bunlar da, yüzer hisselik 18 kümede toplandı. [470]
Peygamberimiz Aleyhisselam; savaşa iki atla katılanlara dördü iki at, biri de at sahibi olmak üzere beş hisse verdi.
İki attan fazlası için bir at hissesi verdi.
Süveyd b. Numan, at üzerinde geceleyin Hayber evlerini gözetlerken attan düşüp eli kırılmış, Hayber'in fethine kadar, karargâhtan çıkamamıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da süvari hissesi verdi. [471]
Medine Yahudilerinden olup Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte Hayber savaşına katılan on Yahudiye de, Hayber ganimetinden birşeyler verildi.
Yahudi Ebu'l-Lahm'ın azadlı kölesi Umeyr:
"Bana Hayber ganimetinden hisse ayrıldı. Ancak, ev eşyası verildi. Ben Hayber'de köle olarak bulundum. Peygamber Aleyhisselam, Hayber'i fethettiği zaman, bana bir kılıç verdi ve 'Bunu kuşan!' buyurdu" demiştir. [472]
İslâm ordusuna katılan yirmi kadına da ganimetten hisse ayrılmamış, ancak kendilerine ganimetten birşeyler verilmiştir. [473]
Bu cümleden olmak üzere;
Ümeyye binti Kays'a bir gerdanlık, [474]
Ümmü'l-A'lâ'ya üç boncuk,
Başka birisine bir altın küpe,
Ümmü Sinan'a boncuktan ve gümüşten takılar,
Ümmü Umâre'ye kırmızı boncuk...
Hâsılı, yirmi kadından her birine boncuklar, kadife ve Yemen kumaşları ve ikişer dinar (altın) veril¬di.
Hayber'de bulunan veya orada doğan Müslüman çocuklarına da, Hayber ganimetinden az çok birşeyler verildi. [475]

Gayrimenkul Ganimetlerin Bölüştürülüşü

Hayber arazisi ve varidatı; Şıkk, Natat ve Ketibe mülkleri olarak bölüştürüldü.
Şıkkve Natat mülkleri, Müslümanların (beşte dört) hisselerine karşılık tutuldu.
Ketibe mülkleri ise, Allah'a ait (beşte bir) hisse olarak Peygamberimiz Aleyhisselama bırakıldı. [476]
Başka rivayete göre; batan Hayber mülkleri, ilk önce her biri yüzer hisselik 36 kümeye ayrıldı.
Bundan, Natat ve Şıkk mülkleri, yüzer hisselik 18 küme halinde Müslümanlar arasında bölüştürüldü.
Vatîh, Ketibe ve Sülalim mülklerini ise Peygamberimiz Aleyhisselam işletip; gelirlerinden, kendi ev halkının geçimleri ile karşılaşılacak önemli hadiseleri, musibet ve felaketleri, halkın umumî ihtiyaçlarını, Medine'ye gelecek heyetlerin masraflarını karşılamak üzere vakıf olarak elinde tuttu. [477]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bundan, akrabaları ile yetimlerin, yoksulların, yolcuların ve sulh için Medine'ye gidip gelmiş olanların yiyeceklerini de karşılamakta idi.
Nitekim, Muhayyısa b. Mes'ud'a verdiği otuz vesk (deve yükü) arpa ile otuz vesk hurma bu mülk¬lerin gelirierindendi. [478]
Ganimetin Allah'a ve Allah'ın Resûlüne ayrılan beşte bir parçası da, dörde bölünüp:
Dörtte biri Allah ve Resûlü ve Resûlullahın akrabaları için,
İkinci dörtte biri yetimler için,
Üçüncü dörtte biri miskinler, yoksullar için,
Dördüncü dörtte biri Müslümanların yanlarına gelen fakir konuklar için ayrılırdı. [479]
Natat mülkleri 5'e,
Şıkk mülkleri de 13'e bölündü.
Bunlar da, 1400 piyade ve 200 süvari hissesi olmak üzere yüzer hisselik 18 gruba ayrıldı.
Hisse sahiplerine hisselerini dağıtmak üzere, heryüz hisse için de birer başkan, yönetici tayin edil¬di.
Yüzer hisselik onsekiz grubun isimleri:
1. Hz. Ali grubunun hisseleri,
2. Zübeyr b. Avvam grubunun hisseleri,
3. Talha b. Ubeydullah grubunun hisseleri,
4. Hz. Ömer grubunun hisseleri,
5. Abdurrahman b. Avf grubunun hisseleri,
6. Asım b. Adiyy grubunun hisseleri,
7. Useyd b. Hudayr grubunun hisseleri,
8. Belharis b. Hazrec grubunun hisseleri,
9. Benî Beyâzâlar grubunun hisseleri,
10. Benî Ubeydler grubunun hisseleri,
11. Benî Selimelerden Benî Haramlar grubunun hisseleri,
12. Benî Hâriselerden Ubeyd es-Sehham b. Evs'in hissesi (rivayete göre; Ubeyd bu hisseyi Hayber
ganimet hisselerinden satın almıştı),
13. Benî Sâideler grubunun hisseleri,
14. Benî Neccarlar grubunun hisseleri,
15. Harise b. Hâriseler grubunun hisseleri,
16. Evsîler grubunun hisseleri,
17. Gıfârve Eşlemler gruplarının hisseleri, [480]
18. Nâim'deki hisseler (Avf b. Hazrec oğulları ile Müzeynelere ve ortaklarına ait) idi. [481] Peygamberimiz Aleyhisselam; Natat'ta Hav ve Süreyr mevkiinde ilk önce Zübeyr b. Avvam'ın hiss¬ esini ayırdı.
İkinci olarak Beyâzâların,
Üçüncü olarak Useyd b. Hudayr'ın
Dördüncü olarak Benî Haris b. Hazreclerin,
Beşinci olarak Benî Avf b. Hazreclerie Müzeynelerve ortaklarının Nâim'deki hisselerini ayırdı.
Bundan sonra, Şıkk'a çıktılar.
Şıkkta ilk ayrılan hisse, Benî Aclanların kardeşi Asım b. Adiyy'in hissesi idi ki, Peygamberimiz Aleyhisselamın hissesi de onun yanında idi.
Sonra, Abdurrahman b. Avf'ın,
Sonra, Sâidelerin,
Sonra, Neccariarın,
Sonra, Hz. Ali'nin,
Sonra, Talha b. Ubeydullah'ın,
Sonra, Gıfârlarla Eşlemlerin,
Sonra, Hz. Ömer'in,
Sonra, Seleme b. Ubeyd ve Haram oğullarının,
Sonra, Hâriselerin hisselerini,
Sonra, Abdu's-Sehham'ın hissesini,
Sonra, Evslerin (ki, Ellefif diye anılan ve Cüheyneler ile sair Araplardan, Hayber savaşına katılan¬lara ait bulunan) hisseler topluluğunu ayırdı.
En sonra da, Peygamberimiz Aleyhisselamın onların sırasındaki hissesi aynldı ki, Asım b. Adiyy'in hissesi içine düşmüş bulunuyordu. [482]

Hâs (veya Hals) Vadisi Mahsullerinin Bölüştürülüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam, mülkleri bölüştürdükten sonra, Ketibe'nin Hâs (veya Hals) vadisin¬deki mülklerin buğday, arpa, hurma ve hurma çekirdeği vesair mahsullerini, ihtiyaçlarına göre, akra¬baları, zevceleri, Müslüman erkek ve kadınlar arasında şöyle bölüştürdü:
1. Hz. Fâtıma'ya 200 vesk (yük, yani 12.000 sa1),
2. Hz. Ali'ye 100 vesk (yük),
3. Üsâme b. Zeyd'e 200 vesk (yük),
4. Hz. Âişeye 200 vesk (yük),
5. Hz. Ebu Bekir'e 100 vesk (yük),
6. Akîl b. Ebu Talib'e 100 vesk (yük),
7. Hz. Cafer'in oğullarına 50 vesk (yük),
8. Rebia b. Hâris'e 100 vesk (yük),
9. Salt b. Mahreme ile iki oğluna 100 vesk (bunun 40 veski Salt'a aitti),
10. Ebu Benîk'a 50 vesk (yük),
11. Rükâne b. Abdi Yezid'e 50 vesk (yük),
12. Kays b. Mahremeye 30 vesk (yük),
13. Ebu'l-Kasım b. Mahreme'ye 40 vesk (yük),
14. Ubeyde b. Hâris'in kızlarına 40 vesk (yük),
15. Benî Ubeyd b. Abdi Yezid'e 60 vesk (yük),
16. Evs b. Mahremeye 30 vesk (yük),
17. Mıstah b. Üsâse'ye ve İbn İlyas'a 50 vesk (yük),
18. Ümmü Rümeyseye 40 vesk (yük),
19. Nuaym b. Hind'e 30 vesk (yük),
20. Buhayne binti Hâris'e 30 vesk (yük),
21. Uceyr b. Abdi Yezid'e 30 vesk (yük),
22. Ümmü Hakim binti Abdi Yezid'e 30 vesk (yük),
23. Cümâne binti Ebu Talib'e 30 vesk (yük),
24. İbn Erkam veya Ü mmü'l-Erkam'a 40 vesk (yük),
25. Abdurrahman b. Ebu Bekir'e 40 vesk (yük),
26. Hamne binti Cahş'a 30 vesk (yük),
27. Ümmü'z-Zübeyr'e 40 vesk (yük),
28. Dubâa binti Zübeyr'e 40 vesk (yük),
29. İbn Ebi Huneys'e 30 vesk (yük),
30. Ümmü Talib binti Ebu Talib'e 40 vesk (yük),
31. Ebu Basra'ya 20 vesk (yük),
32. Nümeyletü'l-Kelbî'ye 50 vesk (yük),
33. Abdullah b. Vehb'e ve iki kızına 90 vesk (yük) (bunun 40 veski iki oğluna aitti),
34. Ümmü Habibe binti Cahş'a 30 vesk (yük),
35. Melkü b. Abde'ye 30 vesk (yük),
36. Peygamberimiz Aleyhisselamm Hz. Aişe'den başka olan bütün zevcelerine 700 vesk (yük), [483]
37. Abbas b. Abdulmuttalib'e 200 vesk (yük),
38. Kasım b. Mahreme b. Muttalib'e 50 vesk (yük),
39. Hind b. Üsâseye 30 vesk (yük),
40. Safiyye binti Abdulmuttalib'e 40 vesk (yük),
41. Husayn, Hatice ve Hind b. Ubeyde b. Hâris'e 100 vesk (yük),
42. Ümmü Hani binti Ebu Talib'e 40 vesk (yük),
43. Muhayyısa b. Mes'ud'a 30 vesk (yük),
44. Ebu Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib'e 100 vesk (yük),
45. Mikdad b. Amr'a 15 vesk (yük), (Mikdad b. Amr'ın heryıl Hayber'den aldığı bu 15 vesk arpa
hakkı, Muaviye b. Ebu Süfyan tarafından 100.000 dirheme satın alınmıştır)
Hz. Fâtıma ile Hz. Ali'nin 300 vesk hissesinden 85 veski arpa idi.
Üsâme b. Zeyd'in hissesinden 40 veski arpa, 50 veski hurma çekirdeği idi.
Salt b. Mahreme'nin hissesi, Vâkıdî'ye göre 40 değil, 30 vesk idi.
Kays b. Mahreme'nin hissesi, VâkıdPye göre, 30 vesk değil, 50 vesk idi.
Ümmü Rümeyse'nin hissesinden 5 veski arpa idi.
Ebu Basra'nın hissesi, 20 vesk değil, 40 vesk idi.
Peygamberimiz Aleyhisselamm zevcelerinden her birinin hissesine 80 vesk hurma, 20 vesk arpa düşmüştü. [484]
Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından yazdırılmış olan bir belgeye göre de; heryıl Hayber'in buğ¬day mahsulünden:
Peygamberimiz Aleyhisselamm zevcelerine 180'er vesk,
Hz. Fâtıma'ya 85 vesk,
Üsâmeye 40 vesk,
Mikdad b. Amr'a 15 vesk,
Ümmü Rümeyse'ye 5 vesk buğday verilmiştir. [485]
İhtimal ki, aradaki fark, arpa yerine buğday ekilmiş olmasından ileri gelmiştir.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Abdullah es-Sakaff'nin zevcesi Zeyneb'e de 50 vesk hurma, 20 vesk arpa vermiştir. [486]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI   İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:19 pm

Hisse Satışları

Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Gıfârlardan, hissesini satmak isteyen bir kimsenin hissesini iki deveye satın aldı. Sonra, ona:
"Ben, senden alacağım hissenin sana vereceğimden hayırlı ve sana vereceğimin alacağım hisseden düşük olduğunu biliyorum.
Hal böyle olduğuna göre, sen istersen develeri alıp hisseni bana devret, istersen hisseni elinde tut, bana devretme!" buyurarak uyardı.
Gıfârî develeri aldı.
Hz. Ömer de, Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabından satın almış olduğu Evsîlerin Lefif diye anılan 100 kişilik ganimet hissesini Peygamberimiz Aleyhisselamdan satın aldı.
Muhammed b. Mesleme de, Eşlemlerle Gitarların her ikisinin hisselerini kendilerinden satın aldı ki, Eşlemler yetmiş küsur, Gitarlar da, yirmi küsur kişi olup her ikisi yüz kişiyi bulmakta idiler. [487]

Hayber Yahudilerinin Hayber Topraklarını Yarıcı Olarak İşletmeleri

Hayber Yahudileri, hususan Vatîh ve Sülalim Yahudileri, kendilerine Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından verilen eman ve söz üzerine, bütün mallarını, mülklerini bırakarak Hayber'den çıkıp gideceklerdi. [488]
Peygamberimiz Aleyhisselamın onları Hayber'den sürüp çıkarmak istediği sırada, Yahudiler:
"Bizi Hayber'de bırak da, şu Haybertoprağında bulunalım, onları imar edelim, görüp gözetelim. [489]
Yâ Muhammedi Biz mal mülk sahipleriyiz. [490] Mülk bakımını, işletmesini, biz sizden daha iyi bilir ve başarı rız. [491]
Sen bu mülkleri bize işlettir!" dediler. [492]
Hayber mülkleri üzerinde yarıcı olarak çalışmak istediler. [493]
Gerçekten de, ne Peygamberimiz Aleyhisselamın, ne de ashabının Hayber mülklerine bakabilecek işçileri bulunmadığı gibi, kendilerinin orayı bizzat görüp gözetmeye de vakitleri yoktu. [494]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İstiyorsanız, şu mallan işlemek üzere size vereyim, mahsul ve meyveler aramızda bölüşülsün!
Sizi bu mallar üzerinde Allah'ın durdurduğu müddetçe durdurayım!" buyurdu.
Hayber Yahudileri kabul ettiler. [495]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sizi çıkarmak istediğimiz zaman, çıkarmamız şartıyla!" diyerek ve mahsulü yarı yarıya bölüşmek üzere, onlarla anlaşma yaptı.
Hayber arazisini, böylece, onlara işletti. [496]
Buna göre; Yahudiler çalışacaklar, ekecekler, dikecekler, elde edilecek ekin ve hurma mahsullerinin yansını hizmetlerinin karşılığı olarak alacaklardı. [497]
Abdurrezzak'ın İmam Zührî'den rivayetine göre de; Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber Yahudilerini, Hayber'den çıkıp gidecekleri sırada yanına çağırdı.
Mahsulünü yarı yanya bölüşmek üzere Hayber hurmalık ve ekinliklerini onlara teslim etti ve kendi¬lerine:
"Allah sizi durdurdukça, bu iş üzerinde duracaksınız" buyurdu.
Hayber'de, ne Peygamberimiz Aleyhisselam, ne de ashabı hesabına, Yahudilerden başka işçi çalıştın İm amıştır. [498]
Ketibe'de yetişmiş 400.000 hurma ağacı vardı. [499]
Peygamberimiz Aleyhisselam, mahsul zamanında Abdullah b. Revâha'yı, sonra da Cebbar b. Sahr'ı Hayber'e gönderir, mahsul ve meyveleri adalet ve hakkaniyet üzere tahminlettirip yan yarıya bölüştürürdü.
Abdullah b. Revâha, mahsulü tahminleyip ikiye böldükten sonra, istedikleri bölüğü almakta Yahudileri serbest bırakır, yahut onlara:
"Siz tahminleyip bölünüz, birisini almakta beni serbest bırakınız" derdi. [500]
Buna rağmen, Yahudilerin Abdullah b. Revâha'ya:
"Bize haksızlık ettin!" diyecek kadar ileri gittikleri olur, Abdullah b. Revâha:
"İsterseniz, bize düşen sizin olsun! Size düşen de bizim olsun!" diyerek olgunluk gösterirdi. [501]
Yahudiler, kadınlarının zinet takıntılarını toplayıp Abdullah b. Revâha'ya:
"Bunlar senin olsun da, bize bölüştürmede iyilik et! Göz yum!" dediler.
Abdullah b. Revâha:
"Ey Yahudi cemaati! Vallahi, siz bana Allah'ın yaratıklarının en sevimsizi ve iğrencisinizdir!
Sizin bana teklif ettiğiniz ücret, bir rüşvettir. Rüşvet ise haramdır! Biz onu ağzımıza koymayız, yemeyiz!" dedi. [502]
Yahudiler
"Gökler ve yer durdukça, hak ve gerçek olan da budur!" diyerek, rüşvetin kendilerince de haram olduğunu itiraf ettiler. [503]
Abdullah b. Revâha, mahsulü 40.000 vesk olarak tahminlemiş, her iki tarafa yirmişer bin vesk düşmüştü. [504]
Hayber Yahudileri, Abdullah b. Süheyl'i öldürünceye kadar, Müslümanlardan hiçbir sert muamele görmediler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatından sonra, Hz. Ebu Bekir de, Hayber Yahudileri hakkında aynı şekilde hareket etti.
Hz. Ebu Bekir'in vefatından sonra da, Hz. Ömer, Hayber Yahudileri hakkında, onlar işi azıtıncaya kadar, böyle hareket etti. [505]
Hz. Ömer'in devrinde Müslümanların elinde işçiler çoğalmış, toprağı işlemek kolaylaşmış, Yahudilere pek ihtiyaç kalmam işti. [506]
Ketibe'nin yıllık hurma mahsulü tahminen S.OOOvesk idi. Bunun yarısı olan4.000 vesk hurma yarıcı olan Yahudilere bırakılıyordu.
Ketibe'de ekilen arpanın yıllık hasılatı 3.000 sa' idi. Bunun yarısı olan 1.500 sa' arpayı Peygamberimiz Aleyhisselam alıyor, 1.500 sa'ını da Yahudilere bırakıyordu.
1.000 sa' tutan hurma çekirdeğinin de yarısı Peygamberimiz Aleyhisselama aitti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bütün bu arpa ve hurma mahsulleriyle hurma çekirdeğinden, Müslümanlara vermekte idi. [507]

Kureyş Müşriklerinin Hayber Savaşında Yahudilerin mi, Yoksa Müslümanların mı Kazanacağı
Hakkında Birbirleriyle Bahse Girişmeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam Hayber üzerine yürüdüğü zaman, savaşın sonucu hakkında Kureyş müşrikleri aralarında bahse girişmişlerdi.
Huvaytıb b. Abduluzzâ der ki:
"Hudeybiye sulhundan Mekke'ye döndüğümde, Muhammed'in bütün halka galebe çalacağına kanaat getirmiştim.
Fakat, şeytan beni Muhammed'e tâbi olmaktan kaçındırdı ve dinime 5 an İttirdi!
Abbas b. Mirdas es-Sülemî Mekke'ye, yanımıza gelip Muhammed'in Hayberliler üzerine yürüdüğünü ve Hayberier halkının pek çok askerler topladığını ve Muhammed'in onların elinden kolay kolay kurtulamayacağını bize haber verdi ve:
Kim isterse, Muhammed'in kurtulamayacağı hakkında, onunla bahse girerim!' dedi.
Ona:
'Ben de, seninle bahse girerim!1 dedim.
Safvan b. Ümeyye ile Nevfel b. Muaviye:
'Ey Abbas! Ben senin yanında ve görüşündeyim!' dediler.
Kureyşflerden bazıları, benim görüşüme meylettiler.
Aramızda, arttıra artüra, 100 deveye kadar bahse giriştik!
Ben ve benim tarafımı tutanlar
'Muhammed galebe çalacaktır!' diyorduk.
Abbas ve onun tarafını tutanlar ise:
'Yahudilerve müttefiki Gatafanlar, galebe çalacaktır!' diyorlardı.
Sesler yükselmeye başladı.
E bu Süfyan b. Harb:
'Lât üzerine yemin ederim ki; Abbas b. Mirdas tarafını tutanların bahsi kaybedeceklerinden korkuy¬orum!' dedi.
Safvan b. Ümeyye kızdı ve:
'Senin korkak olduğunu anladım!' dedi.
E bu Süfyan sustu."
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayberlileriyendiği haberi gelince, Huvaytıb b. Abduluzzâ, kesiştik¬lerini, [508] yani 100 deveyi aldı. [509]

Haccac b. Ilâtü's-Sülemî'nin Peygamberimiz Aleyhisselamdan İzin Alıp Mekke'deki Mallarını
Toplamaya Gidişi

Hayber'in fethedildiği sırada, Haccac b. Ilâtü's-Sülemî, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Yâ Rasûlallah! Benim gerek Mekke'deki karım Ümmü Şeybe binti Ebi Talha'nın yanında, gerek Mekkeli tüccarlarda dağınık bir halde mallarım var. [510]
Yâ Rasûlallah! Bana izin ver de, [511] gidip bu mallarımı alayım.
Eğer Müslüman olduğumu anlarlarsa, mallarımdan hiçbir şeyi ele geçiremem" dedi. [512]
Peygamberimiz Aleyhisselam ona izin verince, Haccac:
"Yâ Rasûlallah! Mallarımı kurtarabilmem için, senin hakkında uygunsuz birşeyler söylemem de gerekecektir. [513]
Senin hakkında uygunsuz şeyler söylemem de bana helâl olur mu?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kendisi hakkında istediğini söylemesine de izin verdi. [514]
Haccac derki:
"Mekke'ye gittim. Seniyetü'l-Beyzâ-ki, Ten'im'dedir-mevkiine erişince, orada Kureyş müşriklerinden bazı kişiler buldum ki, onlar Resûlullah Aleyhisselamın Hayber üzerine yürüdüğünü haber almışlardı.
Hayberln Hicaz ülkesinde en mamur, en bol mahsul veren, ucuzluk, aynı zamanda sarp ve sağlam, savaş erleri çok olan bir yer olduğunu da biliyorlar; giden, gelen yolculardan, harekât sonucu hakkında¬ki haberleri işitmek ve öğrenmek istiyorlardı.
Hayber harekâtının sonucu hakkında aralarında mal koyup bahse de girişmiş bulunuyorlardı.
Onlar, beni görünce:
'Vallahi, haber bundadır!1 dediler.
Bana:
'Ey llât'ın oğlu! Hoşgeldin! Şu akrabalık bağlarını kesen kişi hakkında sende bir haber var mı?1 dedil¬er.
Onlara:
'Söyleyeceklerimi gizli tutmak şartıyla, evet!1 deyince, gizli tutacaklarına söz verdiler ve:
'Yâ Ebâ Muhammedi Haydi, bize haber ver! Biz, o akrabalık bağlarını kesip atmış olan kişinin Hayber üzerine yürüdüğünü işittik.
Hayber bir Yahudi memleketidir ve Hicaz'ın en mamur ve mahsuldar bir yeridir1 dediler. [515]
Onlar, benim Müslüman olduğumu bilmiyorlardı. [516]
Onlara:
'Muhammed'in Hayber üzerine yürüdüğünü, ben de işittim. [517] Bu hususta edindiğim, getirdiğim haber, sizi sevindirecek mahiyettedir!' der demez, devemin yanını sardılar, üzerime örüldüler, sabırsız¬landılar:
'Ey Haccac! Haydi, ne olduğunu bize tezce söyleyiver! Bildiriver!' dediler. [518]
Kendilerine:
'Muhammed'le ashabı, şimdiye kadar, çarpışmayı, savaşmayı Hayberlilerden daha iyi bilen başka bir kavimle karşılaşmamıştı.
Hayberiiler, asker toplamak üzere Arap kabilelerine de başvurmuşlar, on bin kişilik bir ordu toplamışlardı. [519]
Muhammed'le ashabı, hiçbir zaman bir benzerini daha işitmediğiniz bir bozguna, yenilgiye uğradı ! [520]
Muhammed'in ashabı, hiçbir zaman bir benzerini daha işitmediğiniz bir öldürülüşle öldürüldüler! [521]
Muhammed de, esaretin en biçimsizi ile esir edildi! [522]
Hayberiiler
'Muhammed'i biz öldürmeyelim, Mekkelilere gönderelim de, onu Mekkeliler, öldürülmüş olan adamlarına karşılık, kendileri, gözleri önünde öldürsünler! [523]
Yahut, onu bizden ve onlardan öldürülenlere karşılık, Mekkelilerin gözleri önünde, biz öldürelim!
Onlar, eski hallerinin iadesi için kavim ve kabilelerine başvurarak sizden eman dileyecek olurlarsa, onların size yaptıklarını siz de onlara yapmadıkça, dileklerini kabul etmeyiniz!' dediler1 dedim. [524]
Sonra, Mekke'ye geldik. Müşrikler, Mekke'de:
'Bu Haccac, size haber getirdi. Muhammed esir edilmiş! [525] Onun yanınıza getirilmesini bekleyiniz! Mekke'ye getirilince, kendisi, gözlerinizin önünde öldürülecek!1 diyerek bağırdılar." [526]

Haccac'ın Mekke'de Müşriklerdeki Alacağını Müşriklere Toplatışı

"Kureyş müşriklerine:
'Mekke'deki mallarımı, bonçl ulardaki alacaklarımı toplamak hususunda siz de bana yardım ediniz ki, hezimete uğrayan Muhammed ile ashabının satılacak ganimet mallarını satın almakta başka tüccarlar benden önce davranmadan Hayber'e kendim yetişmek istiyorum!1 dedim.
Mekkeliler, hemen kalkıp Mekke'deki mallarımı (alacaklarımı) toplayıp verdiler. [527]
Müşrikler, sevine sevine içkiler içtiler. [528]
Sonra, karımın yanına vardım.
Onun yanında da, bana ait mallar bulunuyordu. [529]
Ona:
'Haydi, yanındaki mallarımı [530] toplayıp yanıma getiriver! [531] Tüccarlar benden önce davranmadan Hayber'e yetişeceğim! [532] Muhammed ile ashabının satılacak ganimetlerinden biraz şeyler satın almak istiyorum.
Çünkü, onlar Hayberliler tarafından yenilgiye uğratılarak kanlan helâli eştirilmiş, malları da yağ-malanmıştır!' dedim.
Bu acı haber, Mekke'de çabucak yayılmıştı.
Müslümanlar, tasalarından, mahvoldular!
Müşrikler ise, sevinçlerinden, kaplarına sığmadılar." [533]

Hz. Abbas'ın Üzüntüden Bayılışı

Hz. Abbas, bu haberi işitir işitmez, arkasının üzerine yi kıldı. [534] Evine güçlükle götürüldü. [535]
Hz. Abbas'ı, oğlu Kusem, sedirine yatırdı. [536]
Hz. Abbas, kapısının açık tutulmasını emretti.
Kapının önünde toplanan kadın erkek Müslümanlar, işittikleri haberi doğru sanarak, küfür ve azgın¬lığın bu galebesinden mahvolmuş gibi idiler.
Hz. Abbas ise, üzüntüsünü, tasasını belli etmemek için, düşmanlara duyuracak derecede sesini yükselterek recez söylüyordu.
Müslümanlar Hz. Abbas'ın durumunun iyi olduğunu görünce, ferahladılar, zindeleştiler ve güçlendiler. [537]

Hz. Abbas'ın Acı Haberi Haccac'dan Soruşturuşu

Hz. Abbas, kölesi Ebu Zübeybe'yi [538] yanına çağırdı ve ona:
"Haccac'a git! Abbas, sana 'Sânı en yüksek, en yüce olan Allah aşkına! Senin ağzından verilmiş olan haber gerçek midir? [539] Senin getirdiğin haberin mahiyeti nedir? Senin söylediğin nedir? Allah'ın (Resûlüne ve Müslümanlara) va'd ettiği hayır, senin getirdiğin haber olamaz! (Getirdiğin haberle bağ¬daşamaz!)1 diyor, de!" dedi.
Haccac, Hz. Abbas'ın kölesine:
Ebu'l-Fadl'a benden selam söyle!
Evlerinden, ıssız, tenha bir yer hazırlasın!
Ben kendisinin yanına geleceğim.
Vereceğim haber kendisini sevindirecektir. [540]
Yalnız, benden işittiklerini gizli tutsun!" dedi. [541]
Ebu Zübeybe, Hz. Abbas'ın kapısının önüne gelip kavuşunca:
"Müjde yâ Ebel-Fadl!" diyerek seslendi.
Hz. Abbas, sevincinden sıçrayıp kalktı ve Ebu Zübeybe'nin alnından öptü.
Ebu Zübeybe Haccac'ın söylediklerini bildirince, sevincinden, Ebu Zübeybe'yi azad etü [542] ve:
"On köle daha azad etmek boynuma borç olsun!" dedi. [543]
Haccac der ki:
"Tüccar çadırlarından bir çadırın içinde bulunduğum sırada, Abbas b. Abdulmuttalib gelip yanımda durdu ve:
'Ey Haccac! Senin şu getirmiş olduğun haberin içyüzü nedir?1 diye sordu.
Kendisine:
'Sana onu emanet olarak söyleyecek olursam, gizli tutabilecek misin?1 diye sordum.
'Evet! Gizli tutacağım!' dedi.
'Öyle ise, şimdi sen benden biraz geri dur! Ben seninle bir tenhada buluşurum!
Görüyorsun ki; şimdi ben halk üzerinde alacağım olan mallarımı toplamaya uğraşıyorum.
Ben bu işlerden boşalıncaya kadar, yanımdan ayrılıp git!' dedim.
Mekke'deki bütün mallarımı toplama işini bitirdikten ve yola çıkmak üzre derlenip toparlandıktan sonra Abbas'la bul ustum." [544]

Haccac'ın Hz. Abbas'a Hayber'in Fethedilmiş Olduğunu Bildirişi

Haccac, bir gün, öğle vaktinde Hz. Abbas'ın yanına gelip, ona:
"Allah aşkına! Benden işiteceğin haberleri, üç gün, hiç kimseye söylemeyeceksin!" diye yemin verdi.
Hz. Abbas da, üç gün içinde bu hususta hiç kimseye hiçbir şey söylemeyeceğine yemin etti. [545]
Haccac:
"Yâ Ebe'l-Fadl! Sana söyleyeceklerimi muhakkak gizli tutmalısın. Üç gün içinde Mekkelilerin arkam¬dan gelip beni yakalamalarından korkarım.
Üç gün sonra, istediğini söyleyebilirsin" dedi.
Hz. Abbas:
"Öyle yaparım" diye söz verdi. [546]
Haccac:
"Ben Müslüman olmuşumdur.
Karımın yanında ve Mekke halkı üzerinde de bir hayli alacaklarım vardı.
Eğer Müslüman olduğumu anlasalardı, bana hiçbir şey vermez I erdi. [547]
Vallahi, ben Resûlullah Aleyhisselamı, o kardeşinin oğlunu, Hayberl fethetmiş, orada Hayber ganimetinden Allah ve Resûlünün hisselerini ayırıp almış, sahabilerine hisselerini dağıtmış, Hayber hükümdarının kızı Safiyye ile de evlenmiş olarak gerimde bırakmış bulunuyorum!" dedi. [548]
Hz. Abbas:
"Ey Haccac! Sen neler söylüyorsun?! [549]
Ben Hayber'i iyi bilirim. Orası, Hicaz'ın en mamur, en verimli, en ucuzluk ve bolluk bir yeridir.
Hayberliler ise sayıca çoklukturlar, savaş için çok hazırlıklı ve güçlüdürler!
Gerçek mi dersin bu söylediklerin?!" dedi. [550]
Haccac:
"Evet! Vallahi, iş böyledir! [551]
Ebil-Hukayk'ın oğlu öldürüldü! [552]
Resûlullah Aleyhisselam, Huyey'in kızı Safiyye'yi kendisine ayırdı ve azad edip zevceliğe kabul olunmak veya ev halkına iade edilmek arasında serbest bıraktı.
O da, azadlanıp zevce olmayı tercih etti.
Ben, buraya, alacaklarımı toplayıp götürmek için gelmiş bulunuyorum.
Resûlullah Aleyhisselamdan izin istedim. İstediğimi söylemem için de, kendisi bana izin verdi.
Sen benden işittiklerini üç gün gizli tut, sonra istediğini söyle! [553] İşini açıkla!
Vallahi, o, senin hoşuna gidecek bir halde ve durumdadır!" dedi.
Hz. Abbas, üç gün geçince, üzerine kaftanını giydi, koku süründü, asasını eline aldı. [554] Haccac b. I lâfın evine kadar gitti. Kapıyı çaldı ve:
"Haccac nerede?" diye sordu.
Haccac'ın karısı:
"Yahudilerin hezimete, yenilgiye uğrattıkları Muhammed ile ashabından aldıkları ganimet mallarını başka tüccarlardan önce davranıp satın almak üzere Hayber'e gitti. [555]
Ey Ebe'l-Fadl! Allah seni hor ve hakîr etmesin!
Sana erişmiş olan haber, bize de çok ağır ve çetin geldi!" dedi.
Hz. Abbas:
"Evet! Allah beni hor ve hakîr etmemiştir ve hamdolsun, vâki olan da ancak hoşlandığımız, arzu¬ladığımız şeyden ibarettir
Yüce Allah, Resûlüne Hayberln fethini müyesser kılmış, onların ganimet mallan Müslümanlar arasında bölüşülmüş, Resûlullah Aleyhisselam Safiyyeyi kendisine seçmiştir! Eğer sana kocan lazım¬sa, git, ona kavuş! [556] Kocan Haccac Müslüman olmuş ve Resûlullah Aleyhisselamla Hayber'in fethinde bulunmuştur.
Sen, onun dinini istemedikçe, karısı değilsindir!
O, buraya malını alıp götürmek için gelmiş, malını alınca da, senden ve senin ailenden kaçmıştır!" dedi.
Kadın:
"Yâ Ebe'l-Fadl! Gerçek mi söylüyorsun?!" diye sordu.
Hz. Abbas:
"Evet! Vallahi, söylediklerim gerçektir!" dedi. [557]
Kadın:
"Vallahi, sanırım ki, sen herhalde doğru söylüyorsun d ur" dedi.
Hz. Abbas:
"Ben vallahi doğru söylüyorum! İş, sana haber verdiğim şekildedir" dedi. [558]
Kadın:
"Bunları sana kim haber verdi?" diye sordu.
Hz. Abbas:
"Sana acı haberi veren, haber verdi!" dedi. [559]
Kadın:
"Söylediklerin, inanılabilecek, güvenilebilecek şeylerdir. Sen herhalde doğrusundur, doğru söylüy-orsundur!" dedi, kalkıp durumu ailesi halkına haber verdi. [560]

Hz. Abbas'ın Kâbe'yi Tavaf Etmesi ve Kureyş Müşrikleriyle Konuşması

Hz. Abbas, Haccac b. Ilât'ın evinden dönüp Kabe Mescidine kadar gitti.
Kureyş müşrikleri, o sırada, Haccac'ın işini konuşuyorlardı. [561]
Hz. Abbas, Kabe'yi tavaf etti. [562]
Müşrikler Hz. Abbas'a ve onun haline bakıyorlar; kaslarıyla, gözleriyle birbirlerine işaret ederek ken¬disinin felâket ve musibet karşısındaki soğukkanlılığına ve dayanıklığına şaşıyorlardı.
Beytullah'ı tavaf sırasında, [563] ona:
"Yâ Ebe'l-Fadl! Senin bu halin, vallahi, musibet ve felaket ateşine karşı son derecede bir dayanık-lılıkve soğukkanlılıktır! [564]
Sen üç günden beri hiç görünmedin, nerede idin? [565]
Sana, senin başına (bir daha) hayırdan başka birşey gelmesin!" dediklerinde, Hz. Abbas:
"Evet! Allah'a hamdolsun ki, bana hayırdan başka birşey de gelmemiştir. [566]
Hayır! Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederek size bildiririm ki; Muhammed Aleyhisselam Hayber'i fethetmiş ve (fethi gerçekleştirmek üzere de) onların reisi Huyey b. Ahtab'ın kızı Safiyye ile orada evlenmiş, Hayber'deki mallara ve herşeye el koymuştur! Şimdi, Hayber'deki bütün mal¬lar onun ve ashabınındır! [567]
Yesrib ve Hayber'de Nadir oğulları Yahudilerinin görmüş bulunduğunuz elebaşıları Ebi'l-Hukayk oğullarının boyunları vurulmuş, [568] Hayber ganimetleri Müslümanlar arasında bölüştürülmüştür!" dedi. [569]
Kureyş müşrikleri:
"Bunu sana kim haber verdi? [570] Bu haberi sana kim getirdi?" diye sordular.
Hz. Abbas:
"Size o haberi getirmiş olan kişi, bu haberi de getirmiş; [571] bunu üç gün gizli tutmamı, açıklama-maklığımı benden istemiştir.
Kendisi, buraya, Müslüman olarak ve buradaki mallarını alıp götürmek üzere gelmiştir. [572]
Malını alıp Muhammed Aleyhisselamla ashabına kavuşmak ve onun yanında bulunmak üzere, buradan savuşup gitmiştir. [573]
İsterseniz, karısına haber salar, gidip gitmediğini sorabilirsiniz!" dedi.
Kureyş müşrikleri, Haccac'ın karısına hemen bir adam saldılar.
Haccac'ı, karısının bile haberi olmadan, malını alıp gitmiş buldular.
Yaptıkları soruşturma neticesinde, Hz. Abbas'ın söylediklerinin hepsinin doğru olduğunu anladılar.
Aradan beş gün bile geçmemişti ki, bu hususta Kureyş müşriklerine haber geldi: Hayberln gerçek¬ten fethedildiği öğrenildi. [574]
Kureyş müşrikleri, Mekkelilere:
"Ey Allah'ın kulları! Allah düşmanı [575] Haccac bizi aldatmış! [576] Mallarını toplayıp kaçmış!
Vallahi, biz bunun böyle olduğunu bilseydik, bizimle onun arasında iş olur biterdi!" dediler. [577]
Hz. Abbas Müslümanların yanlarına gitti, durumu onlara haber verdi.
Evlerinden tasalı ve kaygılı çıkan Müslümanların yüzlerini güldürdü, kendilerini sevince boğdu.
Yüce Allah, Mekke'deki Müslümanların üzerlerindeki bütün tasaları, kaygıları müşriklerin üzerlerine itiverdi. [578]






________________________________________
HAYBER'DEN SONRA

Devsîlerin Medine'ye Gelişi ve Kendilerine Hayber Ganimetinden Hisse Verilişi

Devs kabilesinden ilk Müslüman olan kişi, Tufeyl b. Amr idi ve onun İslâm'la şeneflenişi İslâm'ın ilk yıllarında gerçekleşmişti.
Hicretin 7. yılında, Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'de bulunduğu sırada, Devs kabilesinden, Tufeyl b. Amr'a uyup Müslüman olan 70 veya 80 ev halkı, Medine'ye hicret edip geldi. [1]
Gelenlerin 80 veya 90 ev halkı oldukları da rivayet edilir. [2]
Devsîler, Hayber'e kadar giderek, orada Peygamberimiz Aleyhisselamla buluştular. [3]
Devsîler:
"Yâ Rasûlallah! Bize savaşta sağ yanında yer ver ve Yâ Mebrûrl' sözünü de bize savaş parolası yap!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, öyle yaptı. [4]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Devsîlere, Hayber ganimetinden hisse verdi. [5]

Ebu Hureyre'nin ve Annesinin Müslüman Oluşu

Devs kabilesinden Tufeyl b. Amr'ın İslâmiyete davetine ilk icabet eden, Ebu Hureyne idi. [6] Ebu Hureyre, Devsîlerle Medine'ye gelirken, uzayıp giden gece yolculuğundan sıkılıyor, (Medine'ye bir an evvel kavuşmak için) sabırsızlanıyor ve:
"Ey yolculuk gecesi! Ben bıktım onun uzunluğundan ve sıkıntısından!
Fakat, kurtaran da odur beni küfürve inkâr yurdundan!" mealli beyti okuyordu. [7]
Ebu Hureyre, Devsîlerle birlikte Hayber'e vardığı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam Natat kalesini fethetmiş, Ketibe kalesini de kuşatmış bulunuyordu. [8]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Hureyreyi görünce, ona:
"Sen kimlerdensin?" diye sordu.
Ebu Hureyre:
"Devs'tenim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben, Devs içinde kimi gördümse, onda hayır gördüm!" buyurdu. [9]
Ebu Hureyre, gelirken, yolda kölesini kaybetmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselamla oturduğu sırada, köle oraya çıkageldi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Hureyreye:
"İşte, kölen geldi!" buyurdu.
Ebu Hureyre:
"Sen şahit ol ki, o hürdür! Ben onu Allah nzası için azad ettim!" dedi. [10]

Ebu Hureyre'nin "Ebu Hureyre" Künyesiyle Anılışının Sebebi

Ebu Hureyre, "Kedicik Babası" demektir. Kendisine:
"Sen ne için Ebu Hureyre künyesini aldın?" diye sorulmuştu. Ebu Hureyre:
"Ben ev halkıma ait davarları güderdim.
Benim bir de kediciğim vardı. Onu geceleri otların içine koyardım. Gündüz olunca, onu yanımda taşır, onunla oynardım.
Beni 'Ebu Hureyre1 diye bununla künyelediler. [11]
Medine'de de, bir gün, kaftanımın yeninin içinde bir kedicik taşıyordum.
Resûlullah Aleyhisselam beni gördü ve bana:
'Nedir bu?' diye sordu.
'Bir kediciktir!' dedim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam, bana:
'Yâ Ebâ Hureyre! Ey Kedicik Babası!' buyurdu" demiştir.
Bundan sonra, o hep Ebu Hureyre künyesiyle anılmış, [12] asıl adı unutulmuştur.
Ebu Hureyre der ki:
"Anam müşrik bir kadındı.
Kendisini İslâmiyete davet ettikçe, hep bundan kaçınır dururdu.
Yine, bir gün, onu İslâmiyete davet etmiştim.
Bana, Resûlullah Aleyhisselam aleyhinde, hoşlanmayacağım sözler işittirdi.
Ağlayarak, Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım ve:
'Yâ Rasûlallah! Ben anamı İslâmiyete davet edip duruyorum. O ise, hep bana karşı koyuyor.
Bugün, onu tekrar İslâmiyete davet etmiştim. Kendisi bana senin aleyhinde, hoşlanmayacağım şeyler söyledi.
Ebu Hureyre'nin anasını hidayete erdirmesi için Allaha dua et!' dedim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
'Allah'ım! Ebu Hureyre'nin anasına hidayet ver, doğru yolu göster!' diyerek dua etti.
Ben hemen Allah'ın Peygamberinin bu duasını anama müjdelemek için gittim.
Kapının önüne geldiğim zaman, kapı kilitlenmiş bulunuyordu.
Anam, ayaklarımın sesini iş itmişti. Bana:
'Ey Ebu Hureyre! Dur olduğun yerde!' diye seslendi.
İçeriden, su çağıltısı işittim.
Anam yıkanıp gömleğini giydi, başörtüsünü başına almadan kapıyı açtı ve:
'Gir içeri ey Ebu Hureyre!' dedi.
İçeri girdim. Anam:
'Eşhedü en lâ ilahe illallah! Ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh=Ben şehadet eder¬im ki; Allahtan başka hiçbir ilah yoktur! Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed, Allah'ın kulu ve resûlüdür!' dedi.
Hemen, dönüp Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım. Sevincimden ağlamakta idim.
'Yâ Rasûlallah! Müjde! Allah senin duanı kabul etmiş! Ebu Hureyre'nin anasını İslâmiyete hidayet buyurmuş!' dedim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam, Allah'a hamd ü sena etti ve:
'Hayırlı olsun!' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Beni ve anamı bütün mü'min kullarına sevdirmesi, onlan da bize sevdirmesi için Allah'a dua etsen!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Allah'ım! Şu kulcağızını ve anasını mü'min kullarına sevdir. Mü'minleri de onlara sevdir!' diyerek dua etti.
Artık, beni işiten ve gören hiçbir mü'min halk olunmadı ki, beni veya anamı sevmiş olmasın!" [13]

Hz. Cafer ve Arkadaşlarının ve Eş'arîlerin Habeşistan'dan Medine'ye Gelişi

Peygamberimiz Aleyhisselamın amcası Ebu Talib'in oğlu Hz. Cafer ile arkadaşlarının ve Eş'arîlerin Habeş ülkesinden Medine'ye gelişleri, Hudeybiye muahedesinden sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'de bulunduğu sırada. [14] Hicretin 7. yılında idi. [15]
Eş'arîler, 52 veya 53 kişi idiler. [16]
Ebu Musa el-Eş'arî der ki:
"Biz Eş'arîler Yem en'de iken, Peygamber Aleyhisselamın ortaya çıkışı haberi bize erişmişti.
Bunun üzerine, biz, ben ve iki kardeşim-ki, onların biri Ebu Bürde, diğer Ebu Rühm olup, ben onların en küçüğüyüm dür-kavm im izden 53 veya 52 kişi ile birlikte, Resûlullah Aleyhisselam tarafına muhacir olarak yola çıktık, bir gemiye bindik.
Gemimiz, bizi, havanın elverişsizliği yüzünden, Habeş Necaşîsinin ülkesine bıraktı. [17]
Cafer b. Ebu Talib'le arkadaşları, Necaşî'nin yanında idiler. [18]
Orada, Cafer b. Ebi Talib [19] ve yanındaki arkadaşlarıyla buluştuk.
Cafer:
'Resûlullah Aleyhisselam bizi buraya yolladı ve burada bir müddet oturmayı bize emretti.
Siz de bizimle birlikte burada bir müddet oturun!1 dedi. [20]
Bunun üzerine, biz de, orada, Cafer'in yanında oturduk. [21]
Nihayet, oradan, gemiye bindirilerek Resûlullah Aleyhisselama gönderildik. [22]
Hep birlikte Medine'ye geldik.
Hayberl fethettiği sırada, Resûlullah Aleyhisselama kavuştuk. [23]
Peygamber Aleyhisselam, bizlere de, Hayber ganimetinden pay ayırdı veya o ganimetten birşeyler vendi.
Halbuki, Hayber fethinde bulunmayan hiçbir kimseye, ganimetten hiçbir şey vermedi, ancak Hayber'de kendisiyle birlikte olanlara pay verdi.
Bundan, Cafer ve arkadaşlarıyla birlikte gemimizde bulunanları müstesna tutup, Hayber mücahid-leriyle birlikte onlara da bir pay verdi." [24]

Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hayber üzerine yürüdüğü ve Hayber'e yaklaştığı sırada, Muhayyısa b. Mes'ud'u, Hayberiilerle olduğu gibi, Fedeklilerle de çarpışacağını bildirerek kendilerini korkutmak ve İslâmiyete davet etmek üzere, elçi olarak Fedek'e göndermişti. [25]
Muhayyısa'nın, Hayber'den dönüldüğü sırada gönderildiği de rivayet edilir. [26]
Benî Kurayza Yahudileri Hendek savaşında görülen hıyanetleri üzerine cezalandırıldıkları zaman, Hayber Yahudileri; Fedek, Vâdi'l-kurâ ve Teymâ Yahudilerini yanlarına alarak Medine üzerine yürümeyi kararlaştırmışlardı. [27]
Hicretin 6. yılında, Sa'd b. Bekr oğulları kabilesi de, Peygamberimiz Aleyhisselama karşı girişecek¬leri askerî harekatta Hayber Yahudilerine yardım etmek üzere, Fedek'te toplanmışlardı. [28]

Fedek'in Mevkii ve Tarihçesi

Fedek, Şam'ın Hicaz bölgesinde ve Hayber tarafındadır. [29] Fedek, Hicaz karyelerinden olup, Medine'ye iki veya üç günlüktür. Fedek'te yerden fışkıran sular ve pek çok hurma bahçeleri vardır.
Buraya, Nuh Aleyhisselamın torunu Fedek b. Hâm gelip konan ilk kişi olduğu için, Fedek ismi ver-ilmiştir. [30]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI   İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:20 pm

Fedekli Yahudilerin Direnişleri

Muhayyısa, Fedek'e vanp, Fedekli Yahudilere söyleyeceklerini söyledi. [31]
İki gün onların yanlarında oturdu.
Fedekliler durumu dikkatle gözetliyorlar ve:
"Natatta, Âmir, Yâsir, Umeyr, Haris ve Yahudilerin seyyidi, ulu kişisi Merhab var!
Muhammed'in onlara yaklaşabilecek, dayanabilecek güçte olduğunu sanmıyoruz!
Çünkü, onların yanında 10.000 savaş eri bulunuyor!" diyorlardı. [32]
Muhayyısa, onlarda barış meyli göremeyince, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına dönmek iste¬di.
Fedek Yahudileri:
"Biraz sabırlı ol! Durumu kavmimizin büyükleriyle görüşüp konuşuncaya kadar buradan ayrılma! [33]
Bizim için banş sağlamak üzere, seninle bazı adamlar gönderelim" dediler. [34]
Fedekliler, Hayber Yahudilerinin Peygamberimiz Aleyhisselama karşı kolayca savunabileceklerini, korunabileceklerini sanıyorlardı.
Çok geçmeden, Fedeklilere, Nâim halkının ve onların en babayiğitlerinin öldürüldükleri, [35] Nâim kalesinin Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından fethedildiği [36] haberi geldi.
Fedeklilerin kolları kırıldı ! [37] Yüce Allah, onların kalblerine büyük korku düşürdü. [38]
Muhayyısa'ya:
"Sana söylemiş olduğumuz şeyleri bizden işitmemiş ol! Gizli tut! Şu takılar senin olsun!" diyerek, kadınlarından topladıkları birçok takıları vermek istediler!
Muhayyısa:
"Hayır! Sizden işitmiş olduğum sözler, Resûlullah Aleyhisselama haber verilecektir!" dedi.
Fedekli Yahudiler; yok edileceklerini anlayan Hayberli Yahudilerin, kanlan bağışlanıp bütün mal ve mülklerini bırakarak yurtlarından çıkıp gitmeyi istediklerini işitince, bunlarda, kanlan bağışlanmak, bütün mal ve mülklerini bırakarak yurtlarından çıkıp gitmek üzere anlaşma yapmaya isteklendiler. [39]
Fedek Yahudilerinin başkanı Nun b. Yûşa, Fedekli Yahudilerden bazılarını yanına alarak, Muhayyısa ile birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.
Bütün gayrimenkul mallarının ürünlerini toplayıp yurtlarından gitmek, Peygamberimiz Aleyhisselama birşey bırakmamak, geride bir kırık malları kalacak olsa gelip onu da almak şartıyla barış teklifinde bulundu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Fedekli Yahudilerin bu teklifini kabul etmedi.
Muhayyısa, onlara:
"Sizin korunabilecek ne gücünüz, ne savaş erleriniz, ne de kaleleriniz var!
Resûlullah Aleyhisselam üzerinize yüz kişi gönderecek olsa, hepinizi kendisinin yanına sürer, getirirler!" dedi. [40]
Yahudiler, birçok konuşmalardan sonra, [41] Fedek arazisinin yarısı kendilerine bırakılmak, yarısı da Peygamberimiz Aleyhisselama ait olmak üzere anlaşma yapmaya razı oldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam da bunu kabul etti ve buna göre anlaşma yaptı. [42]
Yapılan anlaşmaya göre; Fedek arazisinin ve hurmalıklarının yarısı Peygamberimiz Aleyhisselama ait oluyordu. [43]
Fedek; Haşr sûresinin 6. âyetine göre, hiçbir askerî harekat yapılmadan barış yoluyla fethedildiği için, Hayber'de olduğu gibi Müslümanlar arasında bölüştürülmeyip, Peygamberimiz Aleyhisselama ait olmak üzere kaldı. [44]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Fedek gelirlerinden, konuklara harcardı. [45]

Hakem b. Saîd b. Âs'ın Fedek ve Çevreleri Valiliğine Atanışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hakem (Abdullah) b. Saîd b. Âs'ı, Fedekve çevreleri valiliğine tayin etti. [46]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Fedek Yahudileriyle de anlaşma yaptıktan sonra, Hayber'den ayrılıp Vâdi'l-kurâya doğru yollandı. [47]

Vâdi'l-kurâ Gazası

Seferin Tarihi, Mevkii, Tarihçesi ve Sebebi

Vadi11-kura seferi, Hicretin 7. yılında, Cumâde'l-âhire ayında, Peygamberimiz Aleyhisselamin Hayber'den dönüşü sırasında vuku bulmuştur. [48]
Vâdi'l-kurâ, Şam'la Medine arasında uzun bir vadidir.
Teymâ ile Hayber arasında bulunan Vâdi'l-kurâ'd a birçok karyeler bulunduğu için, oraya Vâdi'l-kurâ adı verilmiştir. [49]
Vâdi'l-kurâ, Medine'ye 7 geceliktir. [50]
Vâdi'l-kurâ, Hıcr ve Cinab, önce Kudâaların, sonra da Cüheyne ve Uzrelerin konak yerlerinden olmuştu.
Şam hacıları, oradan gelir geçerler.
Vâdi'l-kurâ; eskiden, Semûd ve Âd kavimlerinin konak yerleri idi.
Yüce Allah, onları yolsuzlukları yüzünden orada yok etmişti.
Vâdi'l-kurâ'da, hâlâ onların eserlerinin kalıntıları vardır.
Semûd veÂd kavminden sonra, oraya Yahudiler gelip yerleştiler, kapanmış su kuyularının ağızlarını açtılar. Oraya hurma ağaçları diktiler.
Vâdi'l-kurâ'ya kabileler gelip konmaya başlayınca, Yahudiler onlarla aralarında anlaşma yaptılar.
Yapılan anlaşmaya göre; Yahudiler kabilelerin yıllık yiyeceklerini üzerlerine alacaklar, onlar da Araplara karşı Yahudileri koruyacaklardı.
Kudâa kabileleri, böylece, Yahudileri Arapların saldırılarından korumuşlardı.
Rivayete göre; Muaviye b. Ebu Süfyan, halifeliği devrinde Vâdi'l-kurâ'ya uğradığında, Yüce Allah'ın:
"Sizler, buradaki nimetlerin içinde, bağların, su kaynaklarının içinde, ekinlerin ve tomurcukları nazik, yumuşak hurma ağaçlarının içinde hep öyle emîn emîn bırakılacak mısınız?" (Şûra: 146-148) mealli âyetlerini okuduktan sonra:
"Bu âyetler, bu memleket halkı hakkında inmiştir. Burası da, Semûd kavminin memleketlerindendir. Âyetlerde haber verilen su kaynakları, hani nerededirler?" diye sormuştu.
Bir adam, ona:
"Allah, o sözünde doğrudur.
Su kaynaklarının ortaya çıkarılmasını istiyor musun?" dedi.
Muaviye b. Ebu Süfyan:
"Evet!" deyince, hemen kazıya başlanıp seksen tane su kaynağı ortaya çıkarıldı.
Bunun üzerine, Muaviye b. Ebu Süfyan:
"Allah, Muaviye'den daha doğrudur!" dedi. [51]
Vâdi'l-kurâ seferinin sebebine gelince; Benî Kurayza Yahudileri, Hendek savaşında görülen hıyanetleri üzerine cezalandırıldıkları zaman, Hayber Yahudileri, Vâdi'l-kurâ, Fedek ve Teymâ Yahudilerini yanlarına alarak Medine üzerine yürümeyi kararlaştırmışlardı. [52]
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber dönüşünde Vâdi'l-kurâ Yahudileri üzerine de yürümeyi gerekli gördü ve yürüdü. [53]
Önce Sibar'da, sonra da, Sahbâ'da konakladı. [54]
Akşam üzeri, güneş batarken, Vâdi'l-kurâya kavuşup orada konakladı. [55]
Vâdi'l-kurâ'da konakladığı sırada, Vâdi'l-kurâ Yahudilerinin yanında Araplardan bazı konuklar bulunuyordu. [56]
Vâdi'l-kurâ Yahudileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın geldiğini işitince, çarpışmak için hazır-landılar. [57]
Köşklerinin üzerlerinden, bağırmaya, çağırmaya başladılar ve Peygamberimiz Aleyhisselamı oklar¬la karşıladılar! [58]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidleri Savaş Düzenine Koyuşu ve Yahudileri İslâmiyete Davet Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanları çarpışmak için düzenledi, sıraladı.
Sa'db.U badeye sancak, Sehl b. HuneyfileAbbâdb.Bişr'e [59]ve Hubabb.Münzir'e de birer bayrak verdi. [60]
Sonra da, Vâdi'l-kurâ Yahudilerini İslâmiyete davet etti.
Müslüman oldukları takdirde, mallarını iğtinam edilmekten ve kanlarını dökülmekten koruyacak¬larını, kalblerinde taşıdıklarının hesabının ise Allah'a ait olduğunu kendilerine bildirdi. [61]

Vâdi'l-kurâ Yahudilerinin Bir Müddet Çarpıştıktan Sonra Teslim Olmaları

Vâdi'l-kurâ Yahudileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın teklifini kabule yanaşmadılar, Peygamberimiz Aleyhisselamla savaşmaya kalktılar. [62]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onları bir gün kuşattı, çember içine aldı. [63]
Vâdi'l-kurâlılardan bir adam, çarpışmak için meydana çıktı.
Zübeyr b. Avvam, onu karşılayıp öldürdü.
Yahudilerden başka birisi daha çarpışmaya çıktı, Zübeyr b. Avvam onu da öldürdü.
Yahudilerden çıkan üçüncüsünü ise, Hz. Ali öldürdü. [64]
Yahudilerden çarpışmaya çıkan dördüncüsünü ve beşincisini ise, Ebu Dücâne öldürdü. [65]
O gün, öldürülen Yahudilerin sayısı 11'i buldu. [66]
Namaz vakti girince, Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabına namaz kıldırdı.
Vâdi'l-kurâ Yahudilerini tekrar Allah'a ve Resûlüne imana davet etti, sonra da onlarla akşama kadar çarpıştı.
Ertesi günü, erkenden, Vâdi'l-kurâ Yahudilerinin üzerlerine yürüdü.
Güneş daha bir mızrak boyu yükselmemişti ki, Vadi 1-kurâlılar teslim olmak zorunda kaldılar. [67]
Vâdi'l-kurâ'dan, pek çok ev eşyası, mal, yiyecek ve giyecek şeyler iğtinam edildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, menkul ganimet mallarını beşe böldürüp, beşte dördünü mücahidler arasında bölüştürdü.
Hurma bahçeleriyle arazileri ise, Hayberiiler gibi işletip mahsulünü yarı yanya bölüşmek üzere, Vâdi'l-kurâ Yahudilerinin ellerinde bıraktı. [68] Peygamberimiz Aleyhisselam, Vâdi'l-kurâ'da dört gün oturdu. [69]

Amr b. Saîd'in Vâdi'l-kurâ Valiliğine Atanışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; Amr b. Saîd'i, Vâdi'l-kurâ valiliğine tayin etti, atadı. [70]

Vâdi'l-kurâ'da Peygamberimiz Aleyhisselama Sorulan Sorular ve Cevapları

Peygamberimiz Aleyhisselamın Vâdi'l-kurâ'da bulunduğu sırada, bir adam gelerek: "Yâ Rasûlalları! Sen nelerle emrolundun?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam:
"'Allah'a, hiçbir şeyi şerik koşmaksızın ibadet edesiniz, namazı kılasınız, zekatı veresiniz!' diye emrolundum" buyurdu. Adam:
"Yâ Rasûlallah! Şunlar (Yahudiler), nasıl kişilerdir?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Gazaba uğramış kişilerdir!" buyurdu. Adam:
"Ya şunlar (Hıristiyanlar) nasıl kişilerdir?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onlar da, doğru yoldan sapmış olanlardır!" buyurdu. "Ganimet malları, kimler içindir?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bir hisse Allah için, dört hisse de, şunlar, şu mücahidler içindir!" buyurdu. "Ganimete bu kimselerden daha lâyık kimseler yok mudur?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır! Yoktur!" buyundu. [71]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi

Hz. Safiyye Haybefde iken âdetinden temizlenmiş ve kendisiyle evlenilmesinde dinen bir engel kalmamış bulunuyordu.
Fakat, Peygamberimiz Aleyhisselam Hayber'de onunla evlenmemiş; [72] bu evlenme işi, Hayber'den altı mil uzaklaşıldığı ve Sibar mevkiine gelindiği zaman da Hz. Safiyye istemediği için, geri kalmıştı.
Hayber'den bir beri d (oniki mil) uzaklaşıldığı, Sahbâ mevkiine gelindiği zaman ise, Hz. Safiyye muvafakat etmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"İlk durak olan Sibar'da konmak istediğim zaman bana aykın davranışının sebebi ne idi?" diye sordu.
Hz. Safiyye:
"Yâ Rasûlallah! Yahudilerin yakınında sana bir zarar gelebileceğinden korkmuştum. Onlardan uza¬klaşınca, emniyete kavuştum!" dedi.
Kendisinin Peygamberimiz Aleyhisselama bağlılığı anlaşıldı, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanın¬da itibarı arttı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ümmü Süleym Hatuna:
"Arkadaşın Safiyye'nin yanına git! Onun saçını, başını tara!" buyurdu ve orada Hz. Safiyye ile evlen¬mek istedi.
Ümmü Süleym Hatun der ki:
"Yanımızda, ne çadır, ne de siperlenecek duvar dibi vardı.
İki elbise alıp, onları bir ağacın üzerine gererek kapattım.
Safiyye'nin saçını, başını orada taradım ve kendisine koku sürdüm." [73]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Safiyye için bir çadır kurdurdu. [74]
Ümmü Sinan el-Eslemiyye de, Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile evlenmesi sırasında kendisinin de hazır bulunduğunu, Hz. Safiyye'yi birlikte tarayıp kokuladıklarını, onun süslendiği zaman son derecede güzelleştiğini, o gecedeki kadarda güzel bir koku koklamamış olduklarını ve Hz. Safiyye'yi hazırladıktan sonra Peygamberimiz Aleyhisselamın geldiğini ve ona doğru vardığını, yapılmış olan tavsiyeye uyarak Hz. Safiyye'nin Peygamberimiz Aleyhisselam için ayağa kalktığını ve o sırada yan¬larından ayrılıp ikisini başbaşa bıraktıklarını bildirir. [75]

Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensârî'nin Peygamberimiz Aleyhisselamın Çadırını Bekleyişi

Benî Neccar oğullarının kardeşi Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensârî ise, kılıcını kuşanıp, kendiliğin¬den, sabaha kadar Peygamberimiz Aleyhisselamı çadırının çevresinde dolaşarak bekledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam erkenden çadırından çıkınca, Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensârîtek¬bir getirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu elinde kılıç olduğu halde çadırının yanında görünce:
"Ey Ebu Eyyûb! Nedir bu halin?" diye sordu.
Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensârî:
"Yâ Rasûlallah! Şu yanına girdiğin kadından sana birzarar gelebileceğinden korktum. Bu kadından ki, babasını, kardeşini, kocasını, amcasını ve bütün kavim ve kabilesini öldürmüştün!
Kendisi de, biraz önce küfür üzere idi, yeni Müslüman olmuştu.
Bunun için, senin hakkında ondan korktum! [76]
Sana ondan zarar gelmeyeceğinden emin olamadım!" dedi. [77]
Peygamberimiz Aleyhisselam, gülümsedi [78] ve:
"Allah seni hayra erdirsin! [79] Ey Allah'ım! Beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebu Eyyûb'u koru!" diyerek dua etti. [80]
Ümmü Süleym el-Eslemiyye'nin bildirdiğine göre; ertesi günü, sabahleyin, erkenden, arkadaşlarıy¬la birlikte vanp Hz. Safiyyeye guslettirdiler.
Kendisinin Peygamberimiz Aleyhisselamdan hoşnut olduğunu ve Peygamberimiz Aleyhisselam m bütün gece uyumayıp onunla konuşup durduğunu öğrendiler.
Sabaha çıkınca, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kimin yanında fazla yiyecek varsa, onu bize getirsin!" buyurdu.
Ashabdan birisi, yanında bulunan fazla un kavurmasıyla hurma ve tereyağını getirdi.
Başkaları da, yanlarındaki fazla yiyecekleri getirdiler. Bir hayli yiyecek toplandı . [81]
Böylece, ashabdan kimi keş peyniri (çökelek), kimi tereyağı, kimisi de hurma getirince, bunlardan hays yapıldı. [82]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Safiyye için, küçük deri sofra üzerinde düğün yemeği hazırlattı ve Enes b. Malik'e:
"Çevredekilere haber ver!" buyurdu. [83]
Davetlilere, tereyağı, keş peyniri ve hurmanın birbirleriyle karıştırılarak yapılmasından meydana gelen hays ile un kavurması ve hurma ikram edildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, sofrada bulunup onlarla birlikte yemek yedi. [84]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sahbâ'da üç gün oturdu. [85]

Teymâ Yahudilerinin Haraca Bağlanışı

Teymâ Seferinin Tarihi, ilfievfûi ve Sebebi

Teymâ seferi, Vâdi'l-kurâ Yahudilerinin teslim oldukları tarihi müteakip vuku bulmuştur. [86]
Teymâ; Şam'la Vâdi'l-kurâ arasındadır.
Şam ve Dımaşk hacılarının yollan üzerindedir.
Teymâ arazisi, geniş ise de, bol sulu değildi. [87]
Dağın dibinden çıkan bir tek su kaynağı vardır. [88]
Teymâ, Medine'ye sekiz merhale uzaklıkta ve Medine ile Şam arasında olup, sonradan Medine'ye bağlanmıştir. [89]
Teymâ Yahudileri de, Vâdi'l-kurâ ve Fedek Yahudileri gibi Hayber Yahudilerinin Medine'ye saldırmak için yanlarına almayı kararlaştırdıkları Yahudilerdendi. [90]

Teymâ Yahudilerinin Haraca Bağlanarak Yerlerinde Bırakılmaları

Teymâ Yahudileri; Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber, Fedek ve Vâdil-kurâ Yahudilerini hâkimiyeti altına aldığını işitince, cizye, haraç vermek üzere, Peygamberimiz Aleyhisselamla anlaşma yaptılar.
Böylece, yurtlarında oturmak ve topraklarını ellerinde tutmak imkânını buldular. [91]

Yezid b. Ebu Süfyan'ın Teymâ Valiliğine Atanışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; Yezid b. Ebu Süfyan'ı, Mekke'nin fethinde Müslüman olunca, Teymâ valiliğine tayin etti. [92]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Çarpışmak İçin Benî Fezârelere Haber Salışı

Gatafanların bir kolu olan Benî Fezâreler de, Gatafanlar gibi, Hayber Yahudilerine yardıma gelmiş bulunuyorlardı.
Yahudilere yardımdan vazgeçtikleri, yurtlarına dönüp gittikleri takdirde, kendilerine de Hayber'in humna mahsulünden verileceği hakkında haber gönderilmiş, fakat Benî Fezâreler bu teklifi kabul etmek¬ten kaçınmışlardı.
Gatafanların başkan ve kumandanı Uyeyne b. Hısn'dan sonra, bunlardan bazı kişiler de, Peygamberimiz Aleyhisselama gelerek:
"Bize va'd etmiş olduğun payımızı ver!" demişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunlara da, Uyeyne b. Hısn'a dediği gibi:
"Sizin payınız, Hayber dağlarından Zü'r-Rukaybe dağıdır! Haydi, Zü'r-Rukaybe sizin olsun!" buyur-m ustu.
Fezârîler:
"Öyle ise, biz de sizinle çarpışırız!" diye çıkışmak istemişler, Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Bizimle çarpışmak için buluşma yeriniz, Cenefâ olsun!" buyurmuştu.
Fezârîler, Peygamberimiz Aleyhisselamdan bu cevabı işitir işitmez, kaçıp gitmişlerdi. [93]
Cenefâ; Benî Fezârelerin yurtlarından ve sularındandır. [94]
Benî Fezâreler, Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak istemişler ve bunun için de toplanmış bulunuyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Haybefden dönerken, çarpışmak için haber salınca, onlar birden tedirgin olmuşlar, her tutulacak yolu tutmuşlar, her kaçılacak yere kaçmışlardır. [95]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'den Medine'ye Yönelişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hayber, Fedek, Vâdi'l-kurâ ve Teymâ Yahudilerinin işlerinden boşaldıktan sonra, alınmış olan ganimetlerle Medine yolunu tuttu. [96]
Medine'ye yaklaştı. Sabah namazından biraz önceye kadar, bütün gece yola devam etti.
Dinlenmek için bir yerde konaklayıp:
"Sabah namazı vaktimizi gözIeriyle-bizim için-kollayacak (uyumayacak) elverişli ve koruyucu kim var? [97] Belki biz uyuyup kalabiliriz" buyurdu. [98]
Bilal-i Habeşî:
"Ben varım yâ Rasûlallah!" dedi. [99]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam da, mücahidler de, başlarını yere koyup uyudular. [100]
Bilal-ı Habeşî, namaz kılmaya durup, Yüce Allah'ın dilediği kadar namaz kıldı. Sonra, çökmüş deve¬sine dayanarak sabah namazı vaktini gözlemeye başladı. [101]
Hz. Ebu Bekir, vakit vakit:
"Ey Bilal! Gözlerine sahip ol! Sakın uyuyup kalma hâ!" diyordu.
Bilal-i Habeşî der ki:
"Abama bürünmüş, dizlerimi dikmiş, iki elimi kavuşturup oturmuş, sabah namazı vaktini gözlemeye başlamıştım.
Yanımı ne zaman yere koyduğumu, nasıl uyukladığımı pek bilemiyorum!
Halkın:
'İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn!' diye okuduklarını işitmedikçe, [102] güneşin sıcaklığını duymadıkça, uyanamadım ! [103]
İlk uyanan ve telaşlanan da, Resûlullah Aleyhisselam oldu [104] ve:
'Ey Bilal! Nedir bu yaptığın bize?!' diye sitem etti. [105]
'Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Senin ruhunu tutan, bırakmayan Kudret, benim de ruhumu tuttu, bırakmadı!' dedim. [106]
Resûlullah Aleyhisselam gülümsedi [107] ve:
'Doğru söyledin!' buyurdu. [108]
Ashab, beni dillediler durdular.
Bu hususta onların bana en katı ve sert davrananı da, Ebu Bekir'di.
Halkın beni en hafif kınayanı ise, Resûlullah Aleyhisselamdı. [109]
Uyukladığımız vadiden yürünerek çıkılınca, Resûlullah Aleyhisselam:
'Burası, şeytanların eğleştiği birvadidir! [110] Haceti olanlar, hacetini gidersin!' buyurdu.
Halk, ağaçların altlarına dağıldılar. [111]
Resûlullah Aleyhisselam, devesini çöktürüp abdest aldı.
Halk da, abdest aldılar. [112]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Ey Bilal! İlk ezanı oku!' buyurdu.
Seferlerin hepsinde böyle yapardım.
Ezanı okuduğum zaman, halk toplandı.
Resûlullah Aleyhisselam, onlara:
'Sabah namazının sünnetini kılınız!' buyurdu.
Halk, sünneti kıldılar. Sonra, bana:
'Ey Bilal! Kamet getir!1 buyurdu.
Kamet getirdim.
Resûlullah Aleyhisselam, öne geçip halka namaz kıldırdı.
Namaz kılarken, insan, güneşin sıcağından, alnının terini silecek dereceye gelmişti.
Resûlullah Aleyhisselam, selam verince, cemaate yöneldi ve:
'Bizim ruhlarımız, Allah'ın Kudret avucundadır!
İsterse onu tutar, alıkor. Buna, bunu yapmaya, O en lâyıktır.
Ruhlarımızı bize geri çevirdiği zaman, bizim için, namazımızı kılmak mümkün olur. [113]
Herhangi biriniz uyur veya unutur da namazını geçirirse, onu nasıl vaktinde kılıyor idiyse, yine öylece kılsın, kaza etsin! [114] Çünkü, Yüce Allah 'Beni anmak için, namaz kıl!' buyurmuştur' dedi ." [115]
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir'e dönüp:
"Şeytan Bilal'e geldi. O sırada, Bilal namaz kılıyordu.
Onu yanının üzerine yatırdı. Uyuyuncaya kadar, kendisini, çocuk tıpışlar gibi tıpışlamaktan geri dur¬madı!" buyurdu.
Sonra da, Bilal-i Habeşî'yi yanına çağırdı.
Ona, başından geçeni sordu.
Bilal-i Habeşî de, Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ebu Bekir'e haber verdiği gibi haberverdi. [116]
Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Senin Resûlullah olduğuna şehadet ederim!" dedi. [117]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'ye girerken:
"Bizler, Rabbimize yönelici; günahlarımızdan tevbe, Rabbimize kulluk edici olarak dönüyoruz!" diy¬erek dua etti.
Müslümanlarda, Medine'ye varıp ininceye kadar, bunu tekrarlamaktan geri durmadılar. [118]

Devsîlerin Deccac Harresine Yerleştirilişi

Devsîler, Hayber"in fethinden sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte Medine'ye geldiler.
Devsîlerin başkanı Tufeyl b. Amr:
"Yâ Rasûlallah! Benimle kavmimin arasını ayır: Onları, Deccac Harresine kondur!" dedi.
Devsîlerden Abdullah b. Üzeyhir de:
"Yâ Rasûlallah! Benim kavmim içinde soy sop ve mevkice bir üstünlüğüm vardır. Bunun için, beni onlara başkan yap!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Üzeyhir'e:
"Ey Devsli kardeş! İslâmiyet garib, yapayalnız ve yadırganır olarak başlamıştır. O, bir gün gelecek, yine başladığı gibi garib, yapayalnız ve yadırganır hale dönecektir! Cennet, o gariblere mahsustur.
Allah'ı tasdik eden kurtulmuş, bundan başkası ise helak olmuştur!
Şüphe yok ki, senin kavminin sevab cihetinden büyüğü, iman ve sadakati büyük olandır!
Çok sürmeyecek, hakkın bâtıla galebesi gerçekleşecektir!" buyurdu. [119]
Gerçekten İslâmiyetin başlangıcında olduğu gibi, Müslümanlar, zamanın sonunda da az olacaklar, garib, yapayalnız kalacaklardır.
Cennete, mutluluğa ise, zamanın sonundaki Müslümanlar da müstahak olacaklardır.
Bu da, onların, evvel ve âhir, imansızlara karşı koyup, karşılaştıkları işkence ve güçlüklere göğüs germelerinin ve İslâm dinine sarılmalarının mükâfatı dır. [120]
Devsîler içinde bulunan Ebu Hureyre, Medine'ye gelince, Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidinin Suffasındaki Muhacirler arasına katılmıştır. [121]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Cafer'in Gelişine Sevinişi ve Ona Mescidin Yanında Ev Yaptırışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber'den döndüğü zaman, Hz. Cafer'le karşılaşıp onun iki gözünün arasından, alnından öptü, kucakladı, bağrına bastı.
O kadar sevinç duydu ki:
"Ben hangisine; Hayber'in fethine mi, yoksa Cafer'in gelişine mi sevineceğimi bilemiyorum!" buyur¬du. [122]
Mescidin yanında, onun için bir ev yaptırdı. [123]
Enes b. Malik'in bildirdiğine göre; Rum hükümdarı, Peygamberimiz Aleyhisselama, atlastan, altın sırmalı, uzun yenli bir kürk hediye etmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu sırtına giyince, halk:
"Yâ Rasûlalları! Bu, sana semadan mı indirildi?!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Pek mi hoşunuza gitti bu? Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; Sa'd b. Muaz'in Cennetteki peşkirlerinden bir peşkir (havlu) bile bundan daha hayırlı, daha güzeldir!" buyurmuş; sonra da, onu sırtından çıkarıp Hz. Cafer'e göndermiştir.
Hz. Cafer onu sırtına giyince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben bunu sana giyesin diye göndermemiştim!" buyurdu.
Hz. Cafer:
"Onu giymeyip de ne yapacağım?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kardeşin Necaş?ye gönder!" buyurdu. [124]

Habeş Ülkesinden Gelen ve Müslüman Olan Din Adamları

Habeş Necaşîsi; Medine'ye Hz. Cafer'le birlikte 62'si Habeşli, B'i de Şamlı 70 kişi yollamıştı. [125] Onların hepsi de, kilise ve din adamlarının en iyilerinden ve yürekleri yufka, gözleri yaşlı olanların¬dan idiler. [126]
Hepsinin üzerlerinde softan cübbeleri vardı. [127]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara Yâsîn sûresini okudu. [128]
Onlar, sûreyi sonuna kadar dinlediler. [129] Ağladılar. [130] Gerçeği anladılar. [131]
"Bu, İsa Aleyhisselama indirilenin en çok benzeridir!" dediler, iman ettiler, Müslüman oldular. [132]

Ensarın Muhacirlere Bağışladıkları Hurma Bahçeleri ve Ağaçların Ensara Geri Verilişi

Hayber ganimetinden Muhacirlerin hisselerine mal ve hurmalıklar düştüğü ve artık malî durumları oldukça düzeldiği için, Ensarın onlara önceden bağışlamış veya yararlanmak üzere emaneten vermiş oldukları hurma bahçeleri ve hurma ağaçlarını, Peygamberimiz Aleyhisselam Ensara geri verdi.
Enes b. Malik'in annesi Ümmü Süleym, Peygamberimiz Aleyhisselama hurma ağaçları vermiş, Peygamberimiz Aleyhisselam da onları dadısı ve Üsâme b. Zeyd'in annesi Ümmü Eymen'e bağışlamıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam bu hurma ağaçlarını da Ümmü Süleym'e geri verip, Ümmü Eymen'e, kendi hissesine düşen hurma bahçesinden her on hurma ağacı yerine, hurma ağaçlan verdi. [133]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Sıkıntıya Düşen Mekkeli Müşriklere Yardımda Bulunuşu

Peygamberimiz Aleyhisselam; Mekkelilerin kuraklık, kıtlık ve ihtiyaç içinde kıvrandıklarını haber alınca, Mekke'ye Amr b. Ü meyye ile arpa, altın veya altınla hurma çekirdeği gönderdi.
Bunların, Ebu Süfyan b. Harb ile Safvan b. Ümeyye b. Halef ve Süheyl b. Amfin her üçüne teslim edilmesini emir buyurdu.
Safvan'la Süheyl b. Amr, bunları almaktan kaçındılar.
Fakat, Ebu Süfyan hepsini teslim alıp Kureyşîlerin fakirlerine dağıttı ve:
"Allah kardeşimin oğlunu hayırla mükâfatlandırsın! Çünkü, o, akrabalık hakkını gözetti!" diyerek, duyduğu memnunluğu dile getirdi. [134]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Süfyan'a da, yine Amr b. Ümeyye ile hediye olarak Acve hur¬ması gönderip, buna karşılık kendisine meşin hediye etmesi için yazı yazdırmış; Ebu Süfyan da, Peygamberimiz Aleyhisselamın istediği meşini hediye olarak göndermişti. [135]

Hz. Ömer'in Türebe'ye Gönderilişi

Seferin Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Tünebe seferi, Hicretin 7. yılında, Şaban ayında yapılmıştır. [136]
Türebe; Mekke'ye dört gecelik uzaklıkta bir vadidir. Mekke'den San'â ve Necran'a giden yol üzerindedir. [137]
Türebe'nin Medine'ye uzaklığı altı mildir. [138]
Hilal oğulları ile Âmir b. Rebiaların ortaklaşa oturdukları bu vadi, Taif'teki Serat'tan başlayıp Necd'e kadar uzanan, yirmi günde gidilebilecek büyüklükte bir vadidir.
Türebe'nin çevresinde Yesum ve Ferkad dağları bulunmaktadır.
Türebe vadisinde hurma ve çeşitli meyve bahçeleri ile ekinlikler vardır. [139]
Hevâzinlerden dört oymak:
1- Cüşem b. Muaviye b. Bekr,
2- Nasr b. Muaviye b. Bekr,
3- Sa'd b. Bekr,
4- Sakf b. Münebbih b. Bekr b. Hevâzin oğulları [140] Türebe'de toplanmış bulunuyorlardı. [141]
Sa'd b. Bekr oğulları, Hicretin 6. yılında da Hayber Yahudilerinin Medine'ye yapacakları baskında onlara yardımcı olmak üzere Fedek'te toplanmışlar ve yardımlarına karşılık olarak da bir yıllık hurma mahsulünün kendilerine verilmesini istemişlerdi. [142]
Peygamberimiz Aleyhisselam; onların böyle Türebe'de toplanmış olduklarını haber alınca, Hz. Ömer'i 30 kişilik bir birliğin başına geçirerek Türebeye gönderdi.
Hz. Ömer, Hilal oğullarından bir kılavuzla yola çıktı.
Geceleri yürüdüler, gündüzleri gizlendiler.
İslâm birliğinin kendilerine doğru gelmekte olduğunu haber alınca, Hevâzinler kaçülar. [143]
Hz. Ömer, Hevâzinlerin yurtlarında hiç kimseye rastlayamadığından, Medine'ye dönmek üzere Necd yolunu tuttu.
Cedr nahiyesine eriştiği sırada, kılavuz, Hz. Ömer'e:
"Has'am oğullarından başka bir topluluğu bırakıp gidecek misin-ki, onlar, yurtlarındaki kuraklık yüzünden, buralara kadar gelmiş bulunuyorlar?" dedi.
Hz. Ömer:
"Resûlullah Aleyhisselam onlarla çarpışmamı bana emretmemiş, ancak Türebe'de Hevâzinlerle çarpışmayı gaye edinmemi emretmiştir!" dedi ve Medine'ye döndü. [144]

Hz. Ebu Bekir'in Necd'deki Hevâzinlere Gönderilişi

Seferin Tarihi ve Sebebi

Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi, Hicretin 7. yılında olup, [145] Hz. Ömer'in Türebe seferinin devamı sayılabilir.
Seleme b. Ekvâ'nın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir'i de askerî bir bir¬liğin başına geçirerek Necd'e doğru yola çıkardı.
Geceleri parolaları "Emit! Em it!" sözü idi.
Mücahidler, Hevâzinlerin yurduna geceleyin ansızın baskın yaptılar.
Hevâzinlerden bazılarını öldürdüler. [146] Bazılarını da, esir aldılar. [147]
Hevâzinlerin mallarından ellerine geçirebildiklerini iğtinam ettiler. [148]

Beşir b. Sa'd'ın Fedek'te Benî Mürrelere Gönderilişi

Seferin Tarihi ve Sebebi

Sefer Hicretin 7. yılında Şaban ayında idi. [149]
Hicretin 5. yılında, Peygamberim iz Aleyhisselamı ve İslâmiyeti yok etmek üzere Kureyş müşrik-erinden Ebu Süfyan b. Harb'in kumandası altında gelip Medine'yi kuşatan on bin kişilik askerî harekatın 100 kişisini, Haris b. Avf'ın kumandası altındaki Mürre oğulları teşkil etmişlerdi. [150]
Peygamberimiz Aleyhisselam, otuz kişilik askerî bir birliği, Beşirb. Sa'd'ın kumandası altında Mürre oğullarına gönderdi. [151]
Mürre oğulları, Fedek'e komşu idiler. İşleri güçleri orası ile olurdu. [152]
Beşir b. Sa'd, rastladığı davar çobanlarına Mürre oğullarının nerede bulunduklarını sordu. Çoban-ar:
"Onlar vadilerindedirler!" dediler. [153]
Gerçekten de, o sırada, susuzluk yüzünden, Mürre oğulları, kışlık vadilerine çekilmiş bulunuyorardı. [154]
Mücahidler, Mürre oğullarının oralarda bulabildikleri davar, deve ve sığırlarını Medine'ye doğru îürüp yol almaya başladılar.
Çobanlardan birisi "İmdad! İmdad!" diye koşup giderek, durumu Mürre oğullarına haber verdi.
Mürre oğulları, Medine'ye yönelen İslâm birliğinin ardından, pek çok sayıda adamlarını koşturdular, geceleyin İslâm birliğine yetiştiler ve birden baskın yaptılar.
Sabah oluncaya ve Müslümanların okları tükeninceye kadar çarpıştılar.
Sabahleyin, hep birden Müslümanların üzerlerine saldırdılar.
Beşir b. Sa'd'ın arkadaşları şehit oldular. [155]
İçlerinden, kurtulup dönebilenler döndü. [156]
Beşir b. Sa'd, çarpışa çarpışa yere baygın düştü.
Canlı olup olmadığı anlaşılmak için ayak topuğuna vuruldu, kımıldamayınca "Ölmüştür!" denilip bırakıldı.
Mürre oğulları, davar, deve ve sığırlarını geri çevirip yurtlarına döndüler.
İslâm birliğinden, sağ olarak Medine'ye gelip başlarına geleni Peygamberimiz Aleyhisselama ilk ıaber veren, Ulbe b. Zeyd el-Hârisî oldu. [157]
Beşir b. Sa'd ise, şehitler arasında akşama kadar kaldı. [158]
Akşam olunca, canını dişine takarak Fedek'e kadar gelip ulaştı. Orada, birYahudinin yanında gün-erce kaldı. [159] Yaraları iyileşti. [160] Yola gidebilecek gücü kazandı. [161] Dönüp Medine'ye geldi. [162]

Galib b. Abdullah el-Leysî'nin Meyfaa'ya Gönderilişi

Seferin Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Meyfaa seferi, Hicretin 7. yılında, Ramazan ayında yapılmıştır. [163]
Meyfaa veya Minfaa; Necd taraflarında, Batn-ı Nahl'in arkasına düşen Nakra doğrultusunda bir yerdir.
Meyfaa'nın Medine'ye uzaklığı sekiz berid (merhale)dir. [164]
Uval ve Abdi Sa'lebe oğulları, Meyfaa'da otururlardı. [165]
Hicretin 4. yılında, Sa'lebe ve Enmar kabilelerinin Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak üzere toplandıkları haber alınınca, Zâtü'r-rikâ'ya kadar gidilmişti. [166]
Medine yaylımındaki hayvanları yağmalamaya hazırlanan ve Muhammed b. Mesleme kuman¬dasındaki on kişilik keşif birliğini Zülkassa'da kuşatarak şehit etmiş olan Sa'lebe ve Uval oğulları na [167] Hicretin 6. yılının Rebiü'l-âhir ayında Ebu Ubeyde b. Cerrah Zülkassa'da baskın yapmışsa da, onlar dağlara kaçmışlardı. [168]
Aynı yılda, Cumâde'l-âhire ayında Tarifte Zeyd b. Hârise'nin onbeş kişilik keşif birliğini görünce Peygamberimiz Aleyhisselamın büyük bir kuvvetle geldiğini sanarak kaçışan Sa'lebe oğulları, işin böyle olmadığını anlayınca, Zeyd b. Hârise'nin arkasına düşmüşlerdi. [169]
Sa'lebe oğulları, Gatafanlardandı. [170]
Gatafanlar ise, Hayber Yahudilerinin yardımına koşmuşlar, yardımdan vazgeçmeleri için yapılan teklifi de reddetmişlerdi. [171]
Uval ve Abdi Sa'lebe oğullarına bir darbe indirmek sırası gelmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Galib b. Abdullah'ı 10 kişilik askerî bir birlikle Uval ve Abdi Sa'lebe oğullarının üzerine gönderdi. [172]
Çoban köle Yesar, Küdr gazvesinde esir alınmış ve Müslüman olunca, Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından azad edilmişti. [173] Yesar Habeşli idi. [174]
Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Yâ Rasûlallah! Ben Abdi Sa'lebe oğullarına ansızın saldırmanın yolunu bilirim. Beni, onlara gön¬dereceğin birlikle birlikte yolla!" demişti. [175]
Yesar, böylece, Meyfaa seferinde mücahidi ere kılavuz oldu. [176]
Yesar, mücahidleri başka bir yoldan götürdü.
Azıklar tükendi. Mücahidler açlık sıkıntısı çekmeye, hurmaları sayı ile bölüşmeye başladılar.
Bütün gece yola devam ettikten sonra, kılavuz Yesar hakkında yanlış zanna düştüler. Kendisinin gerçek ve sağlam Müslüman olmadığını sandılar.
Sellerin oyduğu bir yere eriştiler.
Yesar orayı görünce tekbir getirdi ve:
"Vallahi, umduğunuzu elde ettiniz! Şu çukuru geçinceye kadar yola devam ediniz!" dedi.
Mücahidler, gizli bir duygu ve sezgi ile hiç konuşmadan ve ses çıkarmadan, kara taşlık yerdeki tepeciğe kadar yürüdüler. Yesar, arkadaşlarına:
"Sesini o cemaate eriştirecek kadar gür sesli bir adam olsa da, gidip bağırsa, uygun görür müsünüz?" diye sordu.
Galib b. Abdullah:
"Ey Yesar! Ben ve sen, ikimiz gidelim, gizlenmiş olarak onlan çağıralım!" dedi.
Öyle yaptılar. Düşmanı gözleriyle görebilecekleri, halkın, çobanların ayaklarının takırtısını, sağılan sütlerin fısırtısını duyabilecekleri bir yere kadar sokuldular.
Acele, mücahidlerin yanına dönüp hep birlikte geldiler, düşmanın bir kabilesinin yakınına kadar ilerlediler.
Birliğin kumandanı Galib b. Abdullah, mücahidleri öğütledi ve cihada teşvik etti. Kaçanları, yakala¬mak için izlemekten, araştırmaktan nehyetti.
Mücahidlerin aralarındaki anlaşmazlık ve kırgınlıkları giderdi ve:
"Ben tekbir getirince, siz de tekbir getiriniz!" dedi ve hemen tekbir getirdi.
Mücahidler de, hep birlikte tekbir getirdiler. [177] Hep birlikte saldırdılar. [178] Meydanlarının ortasına vardılar. Düşmanların ileri gelenlerinden bazılarını öldürdüler. Ele geçirebildikleri davar, deve ve sığırları Medine'ye doğru sürdüler. Hiçbir esir alamadılar. [179]

Beşir b. Sa'd'ın Cinab'a Gönderilişi

Seferin Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Sefer, Hicretin 7. yılında Şevval ayında yapılmıştır. [180]
Cinab; Gatafanların topraklarından, [181] Fezâre oğullarının Medine ile Feyd arasındaki yurtların-dandır. [182]
Hayber seferi sırasında kılavuzluk yapmış olan Eşca1 kabilesinden Huseyl b. Nüveyre, Medine'ye gelmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Arkanda bıraktığın yerlerden ne haber var?" diye sormuş, Huseyl de:
"Gatafanları Cinab'da toplanmış olarak bırakmış bulunuyorum! [183]
Uyeyne b. Hısn, onlara:
'Siz mi bizim yanımıza gelirsiniz? Yoksa biz mi sizin yanınıza gelelim?' diye haber salmış!
Onlar da:
'Sen bizim yanımıza gel de, hep birlikte Muhammed'in üzerine yürüyelim!' diye haber salmışlar!
Onlar, ya seni, ya da senin yanındakilerden bazılarını öldürmek istiyorlar!" demişti.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'i yanına çağırdı. Aldığı haberi onlara anlattı.
Her ikisi de:
"Beşirb. Sa'd'ı yolla!" dediler. [184]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Beşir b. Sa'd'ı çağırdı.
Ona bir sancak bağladı.
Yanına 300 kişi katarak, onu hemen yola çıkardı. [185]
Huseyl b. Nüveyreyi de, kılavuz olarak yanlarına kattı. [186]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI   İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:20 pm

Geceleri yürüyüp gündüzleri gizlenmelerini, kendilerine emretti.
Mücahidler, Hayberln aşağılarına kadar ilerlediler. [187]
Cinab taraflarında Fedek'le Vâdi'l-kurâ arasındaki Yümn veya Cebar'a eriştiler. [188]
Cebar, Gatafanların Cenab tarafındaki topraklarındandır. [189]
Mücahidler, Selah mevkiinde konakladılar. [190]
Selah, Hayber'in aşağısında biryerdir. [191]
Mücahidler, Selah'tan ayrılarak ilerlemeye devam ettiler, Gatafanlara yaklaştılar.
Kılavuz Huseyl:
"Gatafanlarla aranızdaki uzaklık, bir günün üçte biri veya yarısı kadardır.
İsterseniz siz gizlenin, ben sizin casusunuz olarak gidip edineceğim haberleri size getireyim, isters¬eniz hep birlikte gidelim" dedi.
Mücahidler:
"Hayır! Önce seni ileri gönderelim!" dediler, Huseyl'i gönderdiler.
Huseyl, bir müddet ortadan kaybolduktan sonra, geri döndü ve:
"Onların yaylım hayvanlarının ilk kısımları şuradadır. Baskın yapıp onları ele geçirmek ister misiniz?" dedi.
Mücahidler:
"Önce ganimet mallarını ele geçirelim, sonra da Gatafanları araştıralım" dediler.
Deve, sığır gibi büyükbaş yaylım hayvanlarına baskın yaptılar. Çobanlar, dağılarak hızla uzak¬laştılar. Pek çok hayvan ele geçirildi. Mücahidlerin elleri, ganimet mallarından, dolup taştı . [192]
Gatafan cemaatleri önce çarpışmaya hazırlandılar, sonra da dağıldılar.
Sonra, tekrar hazırlanıp yurtlarının yüksek yerlerine sığındılar.
Beşir b. Sa'd, mücahidlerle birlikte Gatafanların konak yerlerine gitti. Fakat, orada hiç kimse bula¬madılar.
Ele geçirdikleri ganimet mallarıyla geri döndüler. [193]
Selah mevkiine geldikleri sırada, Uyeyne b. Hısn'ın casusuna rastladılar, onu tutup öldürdüler.
Sonra, Uyeyne b. Hısn'ın cemaatine rastladılar.
Uyeyne, mücahidlerin Gatafanları kaçırıp mallarını iğtinam ettiklerini bilmiyordu.
Mızrak ve kargılarla çarpışmaya giriştiler.
Uyeyne b. Hısn'ın cemaati bozuldu ve dağıldı.
Mücahidler onların arkalarına düştüler, iki kişi yakaladılar. [194]
Uyeyne b. Hısn ile adamları, her tarafa kaçışıp kurtuldular. [195]
Mücahidler, aldıkları esirleri Medine'ye getirdiler. Kendileri Müslüman olunca, Peygamberimiz Aleyhisselam onları yurtlarına gönderdi. [196]

Hâris'in Uyeyne'yi Öğütlemesi ve Birlikte Müslüman Olmaya Niyetlenmeleri

Uyeyne b. Hısn; bozguna uğrayarak, yakalanmamak için Atîk adlı atının üzerinde hızla kaçıp giderken, Haris b. Avf'la karşılaştı. [197]
Haris b. Avf, ona:
"Dur!" dedi. [198] Onu durdurmak istedi.
Uyeyne:
"Hayır! Durmaya gücüm yetmez! Muhammed'in ashabı beni yakalamak için arkamdan geliyor!" diyor ve durmadan atını tepiyordu. [199]
Haris b. Avf:
"Senin için, durum ve tutumunu gözönünde tutup düşünmek zamanı daha gelmedi mi?! [200]
Ey Uyeyne! Sen bu kısa görüşlülüğünden daha vazgeçmeyecek misin? [201]
Muhammed memleketler fethedip duruyor, sen ise başka konular üzerinde bulunuyorsun!?" dedi.
Haris b. Avf der ki:
"Muhammed'in süvarilerinin yolundan, öyle bir köşeye çekildim, sindim ki, ben onları görebiliyor¬dum, onlar beni göremiyorlardı. [202]
Güneşin zevalinden geceye kadar, orada oturdum.
Ne bir kimseyi görebildim, ne de Uyeyne'yi yakalamak isteyeni!
Görebildiğim, ancak, onun kalbine dolmuş olan korku idi." [203]
Haris b. Avf, Uyeyne'nin yanına vanp, ona:
"Seni arayan bir kimse gördün mü?" diye sordu.
Uyeyne:
"Benim bu kaçışım, şunun içindir: Ben esir düşmekten korktum!
Sen başka bir yerde benim nasıl tutulacağımı bilebilir misin?" dedi.
Haris b. Avf:
"Be adam! Benî Nadirlerin, Hendek günü Benî Kurayzaların, ondan önce de Benî Kaynukaların ve nihayet Hayberlilerin işlerini sen de açıkça gördün, biz de açıkça gördük!
Halbuki, bunların hepsi de, Hicaz Yahudilerinin en şereflileri ve en güçlüleri idiler. Kendilerinin cesaret ve sehavetleri dillerde destandı.
Onlar, geçilmez, aşılmaz kalelere sahiptiler. Hurmalıklar sahipleri idiler.
Vallahi, bütün Araplar onlara sığınsalardı, kendileri Arapları koruyacak güçte idiler.
Harise b. Evs, kavmiyle aralarında çıkan savaştan dolayı onlara sığınınca, onlar bütün halka karşı onları korumuşlardı.
Fakat, onlar kuşatılıp teslim oldukları zaman, bu yiğitlik ve kahramanlıklarının nasıl tükenip gittiğini, nasıl ağır şartlar yüklendiklerini görmüşsündür!" dedi.
Uyeyne b. Hısn:
"Evet! Bütün bunlar vallahi öyle oldu. Fakat, bir türlü içime sinmiyor" dedi.
Haris b. Avf:
"Git, Muhammed'le birlikte bulun!" dedi.
Uyeyne:
"Ben ona tâbi olurum, ama ona benden önce tâbi olmuş bulunanlar, kendilerinden sonrakilere:
'Biz Bedir'de ve başka savaşlarda bulunmuşuzdur!' diyerek övünmeye kalkacaklardır!" dedi.
Haris b. Avf:
"Bu, ancak senin görüşündür.
Eğer ona tâbi olmakta önce davranmış olsaydık, biz de, muhakkak onun yüksek sahabilerinden olurduk.
Bununla birlikte, onlardan sonraya kalan, yalnız biz değiliz.
Onun kendi kavminden de, onlardan sonraya kalıp, muahede ile bulundukları hali devam ettirenler de vardır" dedi.
Uyeyne b. Hısn:
"Vallahi, bu görüşü benimsedim!" dedi.
Her ikisi, Medine'ye hicret etmeye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gitmeye hazırlandılar.
Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf, yolda Ferve b. Hübeyretü'l-Kuşeyrîye rastladılar.
Ferve, umre yapmak için Mekke'ye gidiyordu.
Uyeyne ile Haris, Ferve ile konuştular.
Üzerinde durdukları işi, yapmak istedikleri şeyi ona haber verdiler.
Ferve:
"Bence, şu Hudeybiye musalahası süresi içinde, kavminin ona ne yapacağını görünceye ve onlar¬dan edineceğim haberi size getirinceye kadar, acele etmeseniz iyi olur!" dedi.
Bunun üzerine, Haris b. Avf'la Uyeyne b. Hısn, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gitmeyi geri bıraktılar.
Ferve b. Hübeyre, Mekke'ye vardı.
Kureyşîlerin haberlerini araştırıp incelediği zaman, onların Peygamberimiz Aleyhisselama karşı son derecede düşmanlık beslediklerini, kendisine hiçbir zaman boyun eğmek istemediklerini gördü.
Onlara Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayberlileri nasıl yere serdiğini haber verdi ve:
"Oraların ileri gelenlerini de, sizin Muhammed'e karşı beslediğiniz düşmanlık kadar düşman olarak geride bıraktım!" dedi.
Kureyşîler
"Ya senin görüşün nedir? Sen göçebe halkın ulususun!" dediler.
Ferve:
"Sizinle onun aranızdaki şu musalaha müddeti içinde dâvamızı halledeceğiz. Bütün Arapları kendimize çekeceğiz! Sonra da, yurdunun ortasında onunla çarpışacağız!" dedi.
Ferve, Mekke'de oturduğu müddetçe, Kureyşîlerin danışma meclislerine katıldı.
Nevfel b. Muaviye ed-Di'lî, Ferve'nin Mekke'ye geldiğini ve Kureyşîlerin meclislerine katıldığını işit¬ince, Ferve'nin çölüne indi.
Ferve, Kureyşîlere neler söylediğini Nevfel'e haber verdi.
Nevfel:
"O halde, ben sizde muhakkak birşeyler bulacağım demektir.
Bizim için, düşman, yurdu yakın olandır! Onlar, Muhammed'in samimî heybesi gibidirler. İşlerimiz¬den bir harf bile, onlara gizli kalmaz" dedi.
Ferve:
"Kimdir bunlar?" diye sordu.
Nevfel:
"Kim olacak? Huzâalar! Hayırsız, kötü Huzâalar, Muhammed'in sağ yanına oturdular" dedi.
Ferve:
"Bu da ne demek?!" diye sordu.
Nevfel:
"Sen, Huzâalara karşı Kureyşîlerin bize yardım etmelerini sağla! Ötesine karışma!" dedi.
Ferve:
"Ben size bu hususta yeterim!" dedi ve Nevfel'e yardımlarını sağlamak için Kureyşîlerin Safvan b. Ümeyye, Abdullah b. Rebia ve Süheyl b. Amr gibi başkan ve liderleriyle buluştu.
Onlara:
"Başınıza neler geldiğini görüyor musunuz?
Siz, Muhammed'in selametle gelip gitmesini sağlamayı kabul ettiniz!?" dedi.
Kureyşîlerin bu başkan ve liderleri:
"Bizler, böyle yapmasaydık, başka ne yapabilirdik? Ne yapabiliriz ki?" dediler.
Nevfel:
"Size düşman olan Huzâalara karşı, Nevfel b. Muaviye'ye pekâlâ yardım edebilirsiniz?" dedi.
Kureyşîlerin lider ve başkanları:
"O zaman, Muhammed bizimle çarpışır, bize galebe çalar. Çiğnenirve onun hükmüne boyun eğmek zorunda kalırız!
Halbuki, biz şimdi barış süresi içinde ve dinimize bağlı bulunuyoruz!" dediler.
Ferve, Kureyşîleıie görüştükten, konuştuktan sonra Nevfel ile buluşup ona:
"Kureyş kavminde iş yok!" dedi ve obasına döndü.
Sonra, Uyeyne b. Hısn ve Haris b. Avf'la buluştu. Onlara, Kureyş müşriklerinin durumunu bildirdi ve:
"Gördüm ki; Muhammed'in kavmi, onun muzaffer olacağına kesin olarak kanaat getirmişler, onun üzerine yürümeye yeltenir gibi oluyorlar, fakat işin sonucunu düşünüp geri duruyorlar! Ayaklarının birini ileri atarlarsa, diğerini geriye atıyorlar!" dedi. [204]

Abdullah b. Sehl'in Hayber'de Öldürülüşü

Ensardan Abdullah b. Sehl b. Zeyd ile Muhayyısa b. Mes'ud b.Zeyd Hayber'e gitmişlerdi. [205]
O sırada, Hayber Yahudileriyle barış yapılmış bulunuyordu. [206]
Peygamberimiz Aleyhisselamın, kaza umresi için Mekke'ye gidişinden biraz önce idi.
Gerek Abdullah b. Sehl'in, gerek Muhayyısa'nın ev halkları, son derecede yoksulluğa düşmüşler¬di. [207]
Bunlar, ev halkları için, Hayber'den hurma tedarik edeceklerdi. [208]
Muhayyısa b. Mes'ud der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam Hayber'i fethedip Medine'ye geldikten sonra, arkadaşlarıma:
'Siz ne diye Hayber'e gitmek ihtiyacını duymazsınız? Yoksulluğa, açlığa uğramış bulunuyoruz!' dedim.
Arkadaşlarım:
'Oralar, şimdi eskisi gibi değildir. Bizler, Müslüman cemaatindeniz. Bundan önce ise, birşeye tap¬ın azdık.
Şimdi gidersek, İslâmiyete ve Müslümanlara düşman olan, kin besleyen bir cemaatin yanına vara¬cağız demektir!?' dediler.
Biz yola çıktık, Hayber'e vardık.
Öyle bir kavmin yanına vardık ki, topraklar, hurmalıklar, eskiden olduğu gibi kendilerinin ellerinde değildi.
Resûlullah Aleyhisselam, toprak ve hurmalıkları, mahsulünü yarı yarıya bölüşmek üzere, onlara (Yahudilere) teslim etmişti.
Yahudilerin Ebi'l-Hukayk, Sellâm b. Mişkem, Ka'b b. Eşref gibi ululan ve zenginleri öldürülmüşlerdi.
Ancak, malsız, servetsiz, ellerinin emeğiyle geçinen işçi takımları kalmıştı.
Şıkkta bir gün, Natat'ta bir gün kaldık. Ketibe'de de bir gün kaldıktan sonra, orayı bizim için daha hayırlı ve yararlı gördüğümüzden, orada günlerce kaldık.
Arkadaşım Abdullah b. Sehl, Şıkk'a gitti. Orada, yanında ben olmaksızın geceledi.
Doğrusu, onun hakkında, Yahudilerden korkmaya başladım. Sabahleyin, hemen izine düştüm. Onu sora sora Şıkk'a kadar vardım.
Yahudilerin ev halkları:
'O, güneş battığı zaman bize uğramıştı. Natat'a gitmek istiyordu' dediler.
Natat'a eriştim.
Yahudi uşaklarından birisi:
'Gel, sana arkadaşını göstereyim!' dedi.
Beni susuz bir kuyu başına kadar götürüp orada durdurdu.
Çukurdan kara sinekler çıkıp duruyordu.
Arkadaşım öldürülmüştü! [209]
Boynu kırılmış, [210] kanlara bulanmış, [211] oradaki derin olmayan, ağzı geniş bir çukura bırakılın ıştı. [212]
Şıkk halkına:
'Onu siz öldürdünüz!1 dedim.
'Hayır! Vallahi onu biz öldürmedik! [213] Bizim bu hususta hiçbir bilgimiz de yok!' dediler.
Yahudilerden bazı kimselerin bana yardım etmelerini istedim.
Arkadaşım Abdullah b. Sehl'in cesedini oradan çıkardım. Kefenledim ve gömdüm.
Sonra, acele Medine'ye gelip onun başına geleni kavmime haber verdim.
O sırada, Resûlullah Aleyhisselamı Umretü'l-kazıyye (kaza umresi) maksadıyla yola çıkmak üzere buldum.
Kalkıp Resûlullah Aleyhisselamın yanına gittik.
Bizim büyüğümüz, kardeşim Hu^ayyısa idi.
Öldürülen Abdullah b. Sehl'in kardeşi Abdurrahman da, yanımızda bulunuyordu.
Abdurrahman, benden daha gençti.
Kendisi Resûlullah Aleyhisselamın önünde diz çöktü. Biz de, çevresinde oturduk.
Resûlullah Aleyhisselam, cinayet haberini işitmiş bulunuyordu.
Abdurrahman:
'Yâ Rasûlallah! Kardeşim öldürüldü!' dedi [214] ve amcalarının oğullarından önce konuşmaya başladı. [215]
Resûlullah Aleyhisselam, ona:
'Sözü, ilk önce, yaşı büyük olana bırak!' buyurdu. [216]
Abdurrahman sustu, geri durdu. [217]
Ben konuşmak istedim. Bana da:
'Sözü, ilk önce, büyük olana bırak!' buyurdu.
Ben de sustum. Büyük kardeşim Huvayyısa konuştu." [218]
Huvayyısa:
"Yâ Rasûlallah! Biz, Abdullah'ı, Hayber"in kör kuyularından bir kuyuda, çukurda, öldürülmüş olarak bulduk!" dedikten sonra, Yahudileri ve onların kötülüklerini, düşmanlıklarını anlattı. [219]
Huvayyısa'dan sonra, Muhayyısa konuştu, [220] hadiseyi anlattı. [221] En sonra, Abdurrahman konuş¬tu: [222]
"Yâ Rasûlallah! Adamımız Hayber'de saldırıya uğramış ve öldürülmüştür!
Hayber"de ise, Yahudilerden başka bir düşman yoktur!" dedi. [223]

Diyet Hakkında Kasâme Usûlüne Göre Hüküm Verilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Adamınızı kimin öldürdüğü hakkında açık bir delil getirebilir misiniz?" diye sordu.
"Bizim elimizde hiçbir delil yok!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Katilinizin ismini bildiriniz, sonra adamınızı onun öldürdüğüne de elli defa yemin ediniz!
Bundan sonra, onu, kısas edilmek üzere size teslim edeyim!" buyurdu. [224]
"Yâ Rasûlallah! Biz iyice bilmediğimiz, [225] hazır bulunmadığımız ve gözlerimizle görmediğimiz birşey hakkında nasıl yemin edebiliriz?" dediler. [226]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyle ise, Yahudiler, adamınızı öldürmedikleri ve öldüreni de bilmedikleri hakkında elli defa yemin eder, iddianızdan beraat ederler!" buyurdu. [227]
"Yâ Rasûlallah! Onlar [Yahudiler) Müslüman değiller ki! [228]
Yâ Rasûlallah! Kâfir olan bir cemaatin yeminlerini nasıl kabul ederiz? [229] Ki, günah üzerine yemin edip en büyük küfrü işlemekten çekinmeyenler, onlar arasındadır!" dediler. [230]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Adamınızı öldürdükleri sabit olursa, onlar ya onun kan bedeli olan diyetini öderler, ya da hük¬münüze boyun eğmekten kaçınmış, ahidlerini bozmuş, bize karşı savaş açmış sayılacakları kendilerine bildirilir!" buyurdu ve bunu HayberYahudilerine de böylece yazdı, yazdırdı. [231]
Yazılan yazıya:
"Öldürülen kişinin cesedi, sizin evlerinizin arasında bulunmuştur!" cümlesi de eklendi. [232]
Hayber Yahudileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın yazısına:
"Biz vallahi onu öldürmedik! [233] Onu öldüreni de bilmiyoruz!" diye cevap yazdılar. [234]

Kasâme Ne Demektir ve Nasıl Olur?

Bu cinayet dâvasında, İslâmiyetten önceki çağlarda uygulanmakta olan ve kasâme diye anılan muhakeme usulüne başvurulmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu usulü olduğu gibi bıraktı. [235]
Kasâme; lügatta, güzel olmak, Müslümanlarla düşmanları arasında barış yapılmak mânâlarına geldiği gibi, birşey hakkında yemin edip onu almak, veya o şey hakkında tanıklık etmek mânâsına da gelir. [236]
Şeriat teriminde; sadece belli sebeple belli sayıdaki belli kişilerin usulüne göre yaptıkları yeminde kullanılmıştır. [237]
Buna da, ya öldürülenin velileri tarafından kan bedeline hak kazanılmak için, ya da kendilerinin tale¬pleri üzerine, karşı taraftan, içlerinde çocuk, kadın, deli ve köle bulunmamak şartıyla seçilecek elli kişiye yemin ettirilip kan bedelinden kurtulmak için başvurulur.
Meselâ; öldürülen kişinin cesedi bir kavmin yurdunda bulunur ve onu kimin öldürdüğü bilinmez ve fakat o kavmin öldürdüğü iddia edilir ve elli kişi de bu hususta yemin ederse, diyet almaya hak kazanılır.
Eğer davacı karşı taraftan elli kişi seçerek onları yemin etmeye davet eder, onlar da öldürülenin kendileri tarafından öldürülmediğine ve öldüreni de bilmediklerine yemin edecek olurlarsa, diyet öde¬mekten kurtulurlar.
Yemin edecek tam elli kişi bulunmazsa, mevcut kişiler yeminlerinin sayısını elliye doldururlar. [238]

Abdullah b. Sehl'in Diyetinin Zekat Develeriyle Ödenişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Abdullah b. Sehl'in kanının boşa gitmesini uygun gömnedi. [239]
Onun kan bedelini, zekat develerinden yüz deve vererek ödedi. [240]
Bu yüz devenin
25'i beş yaşına,
25'i dört yaşına,
25'i üç yaşına basmış;
25'i de bir yaşını doldurmuştu.
Sehl b. Ebi Hasme der ki:
"Abdullah b. Senl'in vereselerine yüz devenin teslim edildiğini görmüşüm dür.
Ben o zaman gençtim. [241] Vallahi, içlerinden, kızıl tüylü bir devenin beni teptiğini de daha unut¬mam ışı m dır !" [242]
Abdullah b. Sehl'in diyetini Peygamberimiz Aleyhisselamın kendisinin ödemesi; gerginliği gidermek, arayı bulmak, [243] çıkacak karışıklığı önlemek, barışıklığı sağlamak hususundaki ince siyasetinden ileri geliyordu. [244]




________________________________________
UMRETÜ'L-KAZÂ SEFERİ

Umrenin Mânâları, Hükmü ve Fazileti

Umre; lügatta, ziyaret mânâsına gelir. [1]
Şeriat teriminde, Beytü'l-Haram olan Kabe'yi, hususî şartlarına ve usulüne göre ziyaret etmek demektir. [2]
Umre, sünnettir. [3]
Peygamberimiz Aleyhisselam; umrenin yoksulluğu ve günahları gidereceğini, [4] bir umrenin, gelecek umreye kadar, aralarında işlenmiş günahlara keffâret olacağını haber vermiştir. [5]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Yaptığı Umrelerin Sayısı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'ye hicretten sonra, dört umre yapmıştır:
1- Hudeybiye umresi,
2- Hudeybiye muahedesine göre, ertesi (7.) yılda yapılması kararlaştırılmış ve yapılmış olan umretü'l-kazâ,
3- Huneyn ganimetinin taksiminden sonra, Ci'râne'den gelip yaptığı umre,
4- Veda Haccıyla birlikte yaptığı umre.
Veda Haccıyla birlikte yapılan umre hariç olmak üzere, diğer umrelerin hepsi Zilkade ayında yapılmıştır. [6]

Umretü'l-Kazâ Seferi Ne Zaman ve Nasıl Hazırlandı ve Yapıldı?

Hicretin 6. yılında, Hudeybiye'de Kureyş müşriki eriyle yapılan muahede uyarınca, ertesi yılda yapılacak umrenin zamanı gelmişti.
Hicretin 7. yılı Zilkade ayı girince, Peygamberimiz Aleyhisselam, Hudeybiye seferine katılanlardan, şehit olan veya ölenler hariç, hiçbiri geri kalmaksızın umreye hazırlanmalarını ashabına emretti. [7]
Umreye hazırlanmalar için de, halka seslenildi. [8]
Çevrelerden gelip de o sırada Medine'de bulunan Araplar:
"Vallahi, yâ Rasûlallah! Bizim ne azığımız, ne de bizi doyuracak bir adamımız var!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ihtiyacı olanlara Allah için sadaka vermelerini, yardım etmelerini Medine halkına duyurdu. [9]
Umre için hazırlanan Müslümanların sayısı 2.000'i bulmuştu. [10]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'de Kimleri Vekil Bıraktığı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'de yerine Uveyf b. Azbetü'd-Di'lî'yi vekil bıraktı. [11] Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'de yerine Ebu Rühm el-Gıfârî'yi [12] veya Ebu Zerri'l-Gıfârî'yi vekil bıraktığı da rivayet edilir. [13]

Hazırlanan Kurbanlık Develer ve Sürücüleri

Kurban edilmek üzere 60 deve hazırlandı. [14]
Naciye b. Cündüb el-Eslemî de, kurbanlık develeri yayarak sürüp götürmekle görevlendirildi. [15]
Naciye'nin yanına da, Eşlemlerden dört genç yardımcı olarak verildi.
Ubeyd b. Ebu Rühm ile Ebu Hureyre de, sürücü yardımcıları arasında idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kurbanlık devesine kendi eli ile nişan vurdu. [16]

Hazırlanan Silahlar ve Süvarilerle Yola Çıkılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; yanlarına miğfer, zırh gömlek ve mızrak... gibi askerî silahlarla yüz de at aldı.
Yüz atlı süvariyi önceden yola çıkardı ve onların başına da Muhammed b. Meslemeyi kumandan tayin etti.
Beşir b. Sa'd'ı da, silah kafilesiyle görevlendirdi.
"Yâ Rasûlallah! Kureyşîler, yolcu silahı olan, kınlarında sokulu kılıçlardan başka silahlarla yanları¬na girmem ekliğim izi bize şart koşmuşlardı. Halbuki, sen silah taşımaktasın?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Biz, o silahlan Harem'de Kureyşîlerin yanlarına sokacak değiliz.
Fakat, onlar yakınımızda, elimizin altında olacak!
Kureyş cemaatinden, bize yapılabilecek bir saldırıya karşı, silahlar yakınımızda bulunacaktır!" buyurdu.
"Yâ Rasûlallah! Bu hususta Kureyşîlerden korkuyor musun?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam cevap vermedi, sustu.
Zü'l-huleyfie'y6 gelindiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam süvarileri ileri sürdü.
Silah yükleriyle kurbanlık develeri de ileri gönderdi. [17]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Zü'l-huleyfe'de, mescidin kapısında ihrama girdi [18] ve telbiyeye başladı. [19]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanlarla birlikte telbiye ederekZü'l-huleyfe'den ayrılıp yolları¬na devam ettiler. [20]

Kureyş Müşriklerinin Korkuya ve Telaşa Düşmeleri

Muhammed b. Mesleme, kumandası altındaki süvari birliğiyle Merru'z-zahran'a vardı, Orada, Kureyş müşriklerinden bazı adamlara rastladı. [21] Onlar, süvarilerle gelişinin sebebini Muhammed b. Meslemeye sordular. [22]
Muhammed b. Mesleme:
"Bunlar, Resûlullah Aleyhisselamın süvarileridir.
İnşaallah, kendileri de, yarın sabah burada, bu yerde bulunacaklardır!" dedi. [23]
Onlar, Beşir b. Sa'd'ın yanında da pek çok silahlar bulunduğunu görünce, acele Mekke'ye gittiler, gördükleri süvarileri ve silahlan Kureyş müşriklerine haber verdiler.
Kureyş müşrikleri çok korktular ve birbirlerine:
"Vallahi, biz hiçbir hadise çıkarmadık ki!
Yazımıza ve anlaşmamıza bağlı bulunuyoruz da!
Hal böyle iken, Muhammed ne diye ashabıyla gelip bizimle çarpışacak?! Anlayamadık!" dediler. [24]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Merru'z-zahran'a gelince, bütün silahları, Batn-ı Ye'cec'e (veya Ye'cic'e) gönderdi. [25]
Batn-ı Ye'cec'e konulan silahlar arasında oklar, yaylar ve kalkanlarda bulunuyordu. [26]
Batn-ı Ye'cec; Mekke'ye 3 mil yakınlıkta bir yer olup, [27] onun neresinden bakılsa Mekke Hareminin dikili taşları görünür.
Peygamberimiz Aleyhisselam silahlara sahip olmak üzere, 200 kişiyi de orada bıraktı ve başlarına da Ensardan Evs b. Havlîyi dikti. [28]
Peygamberimiz Aleyhisselam Merru'z-zahran'a gelip konduğu zaman, sahabiler, kendileri hakkında müşriklerin "Onlar, zayıflıktan, geceleri hiç uyuyamıyorlarmış!" dediklerini işittikleri için:
"Keşke yük develerimizden bazısını kesseydik, etinden yiyip çorbasından içseydik de, yarın sabah o Kureyş cemaatinin yanına olanca gücümüz ve zindeliğimizle varsaydık!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Böyle yapmayınız! Azıklarınızdan, kalanları, benim yanımda toplayınız!" buyurdu.
Azıkları topladılar ve deriden sofralar üzerine yaydılar ve yediler.
Her biri, dağarcıklarında kalanları da, kurtlara, kuşlara bıraktılar. [29]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kureyş Temsilcileriyle Konuşması

Peygamberimiz Aleyhisselam, Batn-ı Ye'cec'de ashabıyla birlikte bulunduğu ve kurbanlık develerle silah yüklerinin oraya gelip kavuştukları sırada idi ki, Kureyş müşrikleri, Mikrez b. Hafs'ı, yanına Kureyşîlerden bazılarını katarak, Peygamberimiz Aleyhisselama göndermişlerdi.
Kureyş temsilcileri Peygamberimiz Aleyhisselamla buluşunca;
"Yâ Muhammedi Herhalde, bizim sana küçük veya büyük herhangi bir hıyanetimiz, vefasızlığımız haber verilmiş değildir.
Buna rağmen, Harem'e, kavminin yanına böyle silahla mı gireceksin?!
Halbuki, oraya, yolcu silahı olan, kınlarına sokulu kılıçlardan başkasıyla girmemek şartını kabullen¬miş bulunuyordun!?" dediler. [30]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yine de, öyledir! Biz oraya kınlarına sokulu kılıçlardan başkasıyla girecek değiliz! [31]
Onların (kavmimin) yanına da silahla girmeyeceğim! [32]
Ben çocukluğumda da, olgunluğumda da ancak vefakârlıkla tanınmışı m dır.
Onların (kavmimin) yanına silah sokmak istiyor da değilim!
Fakat, silahların bana yakın bir yerde bulunmasını isterim!" buyurdu. [33]
Mikrez b. Hafs:
"Zaten, senden beklenen, sana yaraşan da budur; iyilik ve vefakârlıktır!" dedi. [34]

Mikrez b. Hafs'ın Durumu Müşriklere Duyuruşu ve Kâbe Tavafı İçin Mekke'nin Boşaltılışı

Mikrez b. Hafs, acele Mekke'ye, adamlarının yanına döndü [35] ve:
"Muhammed, Mekke'ye silahla girmeyecektir.
O, bize vermiş olduğu söz ve şart üzerinde duruyor!" dedi. [36]
Mikrez Peygamberimiz Aleyhisselamdan bu haberi getirince, Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri Mekke'yi boşalttılar, dağ başlarına çıkıp gittiIer [37] ve:
"Ne onu, ne de onun ashabını görmeyelim!" dediler. [38] Müşrik ulularının, böyle Mekke'den çıkıp git¬meleri, Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı besledikleri düşmanlıktan; Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabının Beytullah'ı tavaflarını görmeye katlanamamalarından; 37 kin, kızgınlık ve kıskançlıklarından ileri geliyordu. [39]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Muhacir Sahabilerine Emir ve Tavsiyeleri ve Mekke'ye Girişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Mekke'ye girmek için hazırlandığı sırada, Muhacir sahabilerine:
"Kavminiz olan Kureyş müşrikleri, yarın sizi görmek isteyeceklerdir. Onlar sizi muhakkak güçlü ve dayanıklı görmelidirler" buyurdu [40] ve kurbanlık develerin de öne geçirilip Zî Tuvâ'ya götürülmesini ve orada bırakılmasını emrettti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, devesi Kasvâ'nın üzerinde, sahabileri de kılıçlarını kuşanmış, Peygamberimiz Aleyhisselamı ortalarına almış oldukları halde, yüksek sesle:
"Lebbeyk! Allâhümme lebbeyk! Lebbeyk! Lâ şerike leke lebbeyk! İnnel hamde ve'n nîmete leke vel mülke lâ şerîke lek!" diye telbiye ederek Zî Tuvâ'ya kadar ilerlediler. [41]
Peygamberimiz Aleyhisselam, T\ Tuvâ'ya gelince, durdu.
Sonra, yine, kendisi devesi Kasvâ'nın üzerinde bulunduğu ve Kasvâ'nın yuları Abdullah b. Revâha'nın elinde olduğu, Müslümanlarda çevresinde yürüdükleri halde, Hacun tepeciği üzerine çıkılan Seniye'den, yokuştan Mekke'ye girdiler. [42]
Zaten, Mekke'ye giriş, Mekke'nin yukansındaki Bathâ'daki Seniyetü'l-ulyâ'dan; Mekke'den çıkış da, Mekke'nin aşağı tarafındaki Seniyetü's-süflâ'dan yapılır. [43]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke'nin gölgelik barakalarına gelinceye kadar telbiyeye devam etti. [44] Umrede, Mescid-i Haram'a girilince, telbiye kesilir. [45]

Abdullah b. Revâha'nın Recez Söyleyerek Peygamberimiz Aleyhisselamın Önünde Yürümesi ve Hâşim Oğulları Çocuklarının Sevinçlerinden Koşuşmaları

Abdullah b. Revâha; Peygamberimiz Aleyhisselamın devesi Kasvâ'nın yularını çekerek Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde yürümekte ve:
"Ey kâfirlerin dölleri! Onun (Resûlullahın) yolundan çekiliniz! Çekiliniz ki, Rahman olan Allah ona Kur'ân'ı indirmiştir.
Her hayır ve iyilik, Resûlullahta ve onun yolundadır!
En hayırlı ölüm de, onun yolunda çarpışarak ölmektir!
Ben, onun gerçekten Resûlullah olduğuna şehadet etmişimdir.
Yâ Rab! Ben onun sözlerine, buyruğun üzere, inanmış; onun sözlerini kabul etmenin ilahî bir gerçek olduğunu anlamışımdır!
Kur'ân'ın Allah tarafından indirildiğini inkâr ettiğinizde, başları boyun ve gövdelerden ayıran, dosta dostunu unutturan darbeleri size indirdiğimiz gibi, onun mânâsını inkâr ettiğinizde de, size darbeler indir¬iriz!" diyerek recez söylemekte idi. [46]
Peygamberimiz Aleyhisselamı sevinçle karşılayan Haşim oğullarının küçük çocuklan ise, Peygamberimiz Aleyhisselamın gâh önünden, gâh arkasından koşuşmakta idiler. [47]

Müşriklerin Peygamberimiz Aleyhisselam ve Ashabı Hakkındaki Konuşmaları

Kureyş müşrikleri, geçen yıl Hudeybiye'de muahede yapıldığı sıralarda, birbirlerine:
"Burunları kurtlanıp ölesiye kadar, Muhammed'i de, ashabını da kendi hallerine bırakınız! [48]
Yanımızdan çıkıp gittikten sonra, Muhammed'in ashabı yoksulluğa ve hastalığa uğramışlar! [49]
Muhammed ve ashabı, darlık, yokluk ve sıkıntı içinde imişler! [50]
Yanınıza bir cemaat gelecek ki, Yesrib'in (Medine'nin) humması (sıtması) onları çok zayıf düşür-müş! [51]
Yesrib'in humması, Muhammed'i de, ashabını da çokzayıflatmış! [52] Onlar, zayıflıktan, geceleri hiç uyuyamıyoriarmış!" [53] diyerek konuşmaktan geri durmamakta idiler.
Yüce Allah, müşriklerin bütün bu konuşmalarını Peygamberimiz Aleyhisselama bildirmiştir! [54]
Müşriklerin ileri gelenleri, Peygamberimiz Aleyhisselamla Müslümanları görmemek için dağ başları¬na çıkmışlardı. [55]
Mekkeli halkın erkek, kadın, çoluk çocukları ise, Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabını seyret¬mek için Dârü'n-Nedve'de sıralanmışlardı. [56]
Bazıları da, Hicr (Hatfm)'in bir tarafında oturmakta idiler. [57]

Beytullah'ın Silkelene Silkelene Çalımlıca Tavaf Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Mescid-i Haram'a girince, omuz ihramının bir ucunu sağ koltuğunun altından alıp sol omuzunun üzerine attı ve sağ om uzunu açtı. Sonra da:
"Bugün kendisini şu müşriklere güçlü ve zinde gösterecek olan er kişileri Allah rahmetiyle yarlı-gasın, esirgesin! [58]
Sakın Kureyş cemaati sizde bir gevşeklik ve eksiklik görmesinler! [59]
Müşriklerin gücünüzü görmeleri için, Beytullah'ı tavafın ilk üç devresinde remel yapınız!" buyurdu. [60]
Yani, tavafın ilk üç devresinde omuzlarını açık bulundurmalarını; [61] adımlarını kısaltıp omuzlarını silkeleyerek hızlıca ve çalımlıca, [62] iki rükün arasında ise ağır ağır yürümelerini ashabına emir buyurdu. [63]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kasvâya bindi.
Abdullah b. Revana, Kasvâ'nın yularından tuttu.
Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselam gibi, sağ omuzlarını açtılar, tavaf için sıralandılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hacerü'l-Esved'e yaklaştı. Elindeki değneğin ucuyla ona dokunarak istilam etti [64] ve değneğin ucunu öptü. [65]
Sahabiler de, Hacerü'l-Esved'e ellerini ve yüzlerini sürdüler. [66]
Kabe'yi tavafa, silkelene silkelene, hızlıca ve çalımlıca dolaşmaya başladılar. [67]
Kabe'nin Yemen köşesine eriştiler; oradan, Hacerü'l-Esved köşesine kadar ağır ağır yürüdüler.
Sonra, tekrar, Yemen köşesine kadar, silkelene silkelene, çalımlıca ve hızlıca; oradan, Hacerü'l-Esved köşesine kadar ağır ağır yürüdüler. Üç tavafı böylece yaptlar. [68]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Mecsid-i Haram'a yürüyerek girdiği, tavaf ve koşmaları yaya olarak yaptığı da rivayet edilir. [69]
Abdullah b. Revâha, tavafta da recez okumaya başlayınca, Hz. Ömer, ona:
"Sen Resûlullah Aleyhisselamın önünde, Allah'ın Hareminde bu şiiri söyleyip duracak mısın?!" dedi. [70]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'e:
"Ona engel olma! Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; onun sözleri, bu Kureyş müşriklerine ok yağdırmaktan daha çabuk, daha çok tesirlidir! [71] İbn Revâha! Devam et!" buyurduktan sonra, [72] Abdullah b. Revâhaya:
"'Allah'tan başka hiçbir ilah ve mabud yoktur! Bir olan O'dur!
Va'dini gerçekleştiren O'dur!
Bu kuluna yardım eden O'dur!
Askerlerini güçlendiren O'dur!
Toplanmış olan kabileleri bozguna uğratan da yalnız O'dur!' de!" buyurdu.
Abdullah b. Revâha bunu söylemeye başlayınca, Müslümanlar da, onun söylediği gibi söylemeye başladılar. [73]

Müslümanların Tavafta Yaptıkları Remellerin Müşrikleri Hayal Kırıklığına Uğratması

Müslümanlar tavafın üç dolaşımında remel yaptıkları, silkelene silkelene, çalımlıca ve hızlıca yürüdükleri zaman, müşrikler:
"Demek, Medine'nin humması onları hiç de zayıflatmam iş [74] Demek, bunlar hâlâ zinde, sapasağlam imişler! [75] Size, bunların sıtmadan zayıf düştükleri anlatılmıştı. Halbuki, bunlar, bizden daha zinde, daha diridirler! [76] Baksanıza! Bunlar, yürümeye razı olmuyorlar, kanaat etmiyorlar da, geyiklerin sıçrayışı, zıplayışı gibi sıçrıyorlar!" dediler. [77]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Tavafta Okudukları ve Okunmasını Tavsiye Buyurdukları Dualar

Tavafın geri kalan dört dolaşımı ise, ağır ağır yürünerek yapıldı. [78]
Peygamberimiz Aleyhisselam tavafta Hacerü'l-Esved köşesine geldikçe, orada durup Hacerü'l-Esved'e elindeki değnekle işaret etmekte ve tekbir getirmekte idi. [79]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kabe'yi tavaf ederken, Yemen köşesinde 'Allâhümme innî es'elüke'l-afve vel âfiyete fid dünyâ vel âhire! Rabbena âtinâ fid dünyâ ve fil âhireti haseneten ve kına azâbennâr!1 diye dua eden kişiye, vaz¬ifeli yetmiş melek 'Amîn' derler" buyurdu. [80]
Peygamberimiz Aleyhisselamın, tavaf sırasında, Hacerü'l-Esved'le Hatîm arasında:
"Rabbena âtinâ fid dünyâ ve fil âhireti haseneten ve kına azâbennâr!" diyerek dua ettiği de işi¬til mistir. [81]

Tavaf Namazı Kılınışı ve Sa'y Yapılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Kabe'yi yedi defa tavaf ettikten ve iki rekat namazı kıldıktan sonra, say yapmak üzere Safa tepeciğine gitti. [82]
Safa tepeciği ile Merve tepeciği arasında, yine, Kasvâ'nın üzerinde olduğu halde, yedi kere sa'y yaptı.
Yedincisinde, Merve üzerinde sayini tamamladı. [83]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Safa ile Merve arasında say yaparken Kasvâ'yı hızlandırması, Kureyş müşriklerine, güçlülüğünü ve zindeliğini-ashabı gibi-göstermek içindi. [84]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Safâ ve Merve Tepeciklerindeki Tekbir, Tehlil ve Duaları

Peygamberimiz Aleyhisselam, Safa ve Merve tepeciklerinde durdukları zaman üç kene tekbir getir¬miş, üç kere "Lâ ilahe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr" demiş ve dua etmiştir. [85]
Ashabdan Abdullah b. Ebi Evfâ der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamla birlikte umre yaptığımız zaman, kendisi, Kabe'yi tavaf etti. Onun yanın¬da, biz de tavaf ettik.
O Makam-ı İbrahim'in arkasında namaz kıldı. Biz de, onun yanında (tavaf namazı) kıldık. [86]
O, Safa ile Merve arasında say yaptı. [87] Biz, onu Mekkeli müşriklerin ve onların akılsız delikan¬lılarının herhangi birşeyle rahatsız etmelerinden koruduk! [88]
Ona hiçbir kimse birşey yapamadı ." [89]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI   İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:21 pm

Kurbanların Kesilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, sa'y'ini Merve'de tamamladığı zaman, kurban kesmek için orada durdu ve:
"Burası, kurban kesim yeridir. Mekke'nin her caddesi de, kurban kesim yeridir" buyurdu ve kurbanını orada, Merve'de kesti. [90]
Müslümanlara da, kurbanlarını kesmelerini emretti.
Deve bulan, deve kesti. Bulamayanların da, sığır kesmelerine müsaade edildi. [91] O sırada, bir adam, Mekke'ye sığır getirmişti. Sığır kesecek olanlar da, ondan sığır alıp kestiler. [92]
Hudeybiye'de bulunmuş olanlar, kesilen kurbanlara ortak oldular. Hudeybiye seferine katılmamış olanlar ise, kurban kesmediler. [93]

Kurban Kesiminden Sonra Tıraş Olunuşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, Merve'de kurbanını kestikten sonra, orada başının saçını kazıttı. [94]
Peygamberimiz Aleyhisselamın başının saçını kazıyan, Hıraş b. Ümeyye idi. Bu işi yapanın Ma'mer b. Abdullah el-Adevî olduğu da rivayet edilir. [95] Müslümanlar da tıraş oldular. [96]

Ye'cec'deki Sahabilerin Umrelerini Yapmak Üzere Getirilip Yerlerine Başkalarının Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ye'cec vadisinde bulunan sahabilerinin de gelip umrelerini yapmaları için, Müslümanlardan bazılarının Ye'cec'deki silahları beklemeye gitmelerini emretti. Peygamberimiz Aleyhisselamın bu emri hemen yerine getirildi. [97]

Kâbe Üzerinde Okunan Ezanın Müşrikleri Tedirgin Edişi


Peygamberimiz Aleyhisselam Bilal-i Habeşî'ye emretti, Kabe'nin üzerinde öğle ezanını okuttu. [98] Bilal-i Habeşî'nin ezanını işitince, Kureyş müşriklerinden İkrime b. Ebu Cehil: "Allah, Ebu'l-Hakem'e [Ebu Cehil'e], bu kölenin söylediğini işittirmemek lutfunda bulunmuştur!" dedi. Safvan b. Ümeyye:
"Allah'a şükürler olsun ki; bunları görmeden önce, babamı alıp götürdü!" dedi. Halid b. Esîd de:
"Allah'a şükürler olsun ki; babamı öldürdü de, o bugünü, Ümmü Bilal'in oğlu Bilal'in Kabe'nin üzer¬ine dikilip anırdığı (hâşâ) zamanı görmedi!" dedi.
Süheyl b. Amr ile yanında bulunan kişiler ise, bu ezanı işittikleri zaman, yüzlerini kapadılar! [99]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'de Bulunduğu Müddetçe Çadırdan Başka Yerde Oturmayışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke'de üç gün oturdu. [100] Mekke evlerinden hiçbir evin çatısı altına girmedi. Zaten, seferi erinde evlerde oturmazdı.
Bu umre seferinde de, Mekke'den ayrılıncaya kadar, Ebtah'ta kendisi için kurulmuş bulunan deri çadırda kaldı. [101]

Hz. Abbas'ın Tavsiye ve Teklif Ettiği Hz. Meymûne'yi Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevceliğe Kabul Edişi

Hz. Meymûne; Hz. Abbas'ın zevcesi Ümmü'l-Fadl ile Hz. Cafer'in zevcesi Esmâ binti Umeys'in kızkardeşi olup, [102] İslâmiyetten önce Mes'ud b. Amr es-Sakaff ile evli iken ondan ayrılıp Ebu Rühm b. Abduluzzâ ile evlenmiş; Ebu Rühm'ün ölümü ile de dul kalmıştı. [103]
Hz. Abbas, Hz. Meymûne'yi Peygamberimiz Aleyhisselama övmüş; [104] Peygamberimiz Aleyhisselam da umre için Medine'den yola çıkmadan önce, Ebu Rafı1 ile Ensardan bir zâtı (Evs. b. Havlî'yi) dünürlük etmek üzere Mekke'ye göndermiş bulunuyordu. [105]
Peygamberimiz Aleyhisselam umre için yola çıkıp Cuhfe'de bulunduğu sırada da, Hz. Abbas'la buluşunca, Hz. Abbas:
"Yâ Rasûlallah! Meymune binti Haris dul kaldı. Onu kendine zevceliğe alsana" demişti. [106]
Hz. Meymûne, Peygamberimiz Aleyhisselamın kendisiyle evlenmek istediği haberini deve üzerinde bulunduğu sırada alınca:
"Deve de, üzerindeki de Resûlullah Aleyhisselamındır!" dedi. [107]
Kendisini Peygamberimiz Aleyhisselama bağışladı [108] ve gereğinin yapılmasını da, kızkardeşi Ümmü'l-Fadl'a, o da zevci Hz. Abbas'a bıraktı. Bunun üzerine, Hz. Abbas, Peygamberimiz Aleyhisselamdan 400 dirhem mehir alarak Hz. Meymûneyi Peygamberimiz Aleyhisselama nikah¬ladı. [109]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'de Üç Gün Daha Kalma Teklifinin Müşriklerce Kabul Edilmeyişi

Hudeybiye anlaşmasına göre; Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'de kalacağı üç günlük müd¬det dolmuş bulunuyordu. [110]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kureyş müşriklerine:
"İsterseniz, zevcemle evlenme törenini yapmak üzere burada üç gün daha oturayım ve çekeceğim düğün ziyafetine sizi de çağırayım" diye Hz. Osman'la haber saldı. [111]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu vesile ile onları kendisine ısındırmak istemişti.
Kureyş müşrikleri, Hz. Ali'nin yanına geldiler ve:
"'Artıkyanımızdan ayrılıp git! Müddet dolmuştur!1 diye sahibine söyle!" dediler. [112] Peygamberimiz Aleyhisselama Hz.Ali ile haber saldılar. [113]
Kureyş müşrikleri, Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabını Mekke'den çıkarma işini Huvaytıb b. Abduluzzâ'ya havale etmişlerdi. [114]
Huvaytıb b. Abduluzzâ ile Süheyl b. Amr, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler. [115]
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, Medineli Müslümanların meclislerinden bir mecliste oturup konuşuyor ve yanında da Sa'd b. Ubâde bulunuyordu. [116]
Kureyş temsilcileri:
"Yâ Muhammed! [117] Müddetin dolmuştur! Çık, git artık yanımızdan!" dediler. [118]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben sizden bir kadını nikâhlamışüm. Onunla evlenme törenini yapıncaya kadar bırakılmamdan size ne zarar gelirdi" [119]
Ne olurdu, beni bıraksaydınız da, evlenme törenimi aranızda yapsaydım, sizin için yapacağımız düğün yemeğimizde de bulunsaydınız?
Böyle yapmak, size düşmez, yaraşmaz mıydı?" dedi.
Kureyş temsilcileri:
"Senin düğün yemeğinde bulunmak, bize gerekmez! [120]
Bize ne sen, ne de düğün yemeğin gerek! [121]
Hemen çık git artık yanımızdan! [122]
Yâ Muhammedi Allah aşkına söyle! 'Toprağımızdan muhakkak çıkıp gideceksin!' diye aramızda seninle muahede yapmadık mı?
İşte, o üç günlük müddet de dolmuştur!" dediler.
Sa'd b. Ubâde, onların Peygamberimiz Aleyhisselama karşı böyle kaba ve sert konuştuklarını görünce, son derecede kızdı [123] ve Süheyl b. Amfa:
"Ey anasının bilmem nesini yiyesice! [124] Sen yalan söylüyorsun! Burası ne senin toprağındır, ne de senin babanın toprağıdır! [125] Resûlullah Aleyhisselam, buradan, kendisi istemedikçe çıkmaz! [126] Vallahi, o buradan ancak muahedeye uyarak rızasıyla çıkar gider. Yoksa, zorla çıkıp gitmez!" dedi.
Sa'd b. Ubâde'nin bu sözleri üzerine, Huvaytıb b. Abduluzzâ ile Süheyl b. Amr sustular ve sindiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi, sonra da:
"Ey Sa'd! Konak yerimizde, kavmimizden bizi ziyarete gelenleri incitme!" buyurdu. [127]

Akşama Kadar Mekke'yi Terketmelerinin Müslümanlara Duyuruluşu ve Yola Çıkılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Müslümanlardan hiç kimse burada akşamlamayacak, yola çıkacaktır!" diyerek göç halkına seslen¬mesini Ebu Râfi'e emir buyurdu. [128]
Peygamberimiz Aleyhisselam da, hemen devesine bindi. Derlenip toparlanabilen Müslümanlarla birlikte Mekke'den ayrılarak Şerif mevkiinde konakladı.
Arkadan gelen Müslümanlar da orada toplandılar, tamamlandılar. [129]

Hz. Meymûne'nin Mekke'den Çıkarılıp Serif'e Getirilişi ve Evlenme Töreninin Serif'te Yapılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke'den ayrılmadan önce, Ebu Râfi'i Hz. Meymûne'nin göç hazır¬lığını görüp Şerife getirmekle görevlendirmişti. [130]
Ebu Râfi' akşama kadar Hz. Meymûne'nin işiyle uğraştı. Akşamleyin, Peygamberimiz Aleyhisselamın arkasından, Hz. Meymûne ve yanındakiler de yola çıktılar.
Yolda, Anâ' mevkiinde, müşriklerin ayaktaki m I arıyla karşılaştılar. Onlar, Peygamberimiz Aleyhisselama [131] ve Hz. Meymûneye [132] dil uzatmaya başladılar.
Ebu Râfi1, onlara:
"Siz bizden ne istiyorsunuz?!
İşte, vallahi, süvariler ve silahlar, Batn-ı Ye'cec'de bekliyor! [133]
Siz anlaşmayı bozmak mı istiyorsunuz?!" deyince, müşrikler başlarını önlerine eğdiler, hemen dönüp gittiler. [134]
Ebu Râfi' ve yanında bulunanlar Batn-ı Ye'cec'e vardılar. Oradaki süvarilerle birlikte, bütün gece yola devam ederek Şerife geldiler. [135]
Hz. Meymûne'nin Mekke'de yapılamayan evlenme töreni Şerifte yapıldı. [136]

Fetih ve Umre Hakkındaki İlahî Vaadlerin Gerçekleşmesi

Yüce Allah, Hudeybiye muahedesinden sonra indirdiği âyette (Feth: 27) vaad buyurduğu fethi Hayber'i fethettirmek suretiyle yerine getirdiği gibi, Resûlünün umre hakkında gördüğü rüyayı da yap¬tırdığı bu umre ile doğru çıkarmıştır. [137]

Hz. Hamza'nın Kızı Ümâme'nin Medine'ye Getirilişi

Hz. Hamza'nın kızı Ümâme, Mekke'de bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'ye vardığı sırada, Hz. Ali, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Amcamızın biricik yetim kızını müşriklerin arasında ne diye bırakalım?" demiş, Peygamberimiz Aleyhisselam da bu teklifi olumsuz karşılamamıştı. [138]
Hz. Ali, Ümâme'yi erkeklerin arasında Kabe'yi tavaf ederken görüp elinden tutarak Hz. Fâtıma'nın yanına getirmiş: [139]
"Amcanın kızı senin yanında dursun!" demiş, [140] Hz. Fâtıma'nın hevdecine koymuştu. [141]
Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke'den ayrılırken de, Ümâme:
"Amca! Amca!" diye seslenerek Peygamberimiz Aleyhisselamın arkasından koşmuştu. [142]
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onu Mekke'den Medine'ye getirmişti. [143]

Ümâme'ye Kimin Bakması Gerekeceğinin Belirlenişi

Zeyd b. Harise ile Hz. Cafer ve Hz. Ali, Umâmeye bakmak için isteklendiler.
Aralarında tartışmaya başladılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu hususta, aralarında kendisinin hüküm vereceğini bildirdi ve:
"Ey Cafer! Ümâme'yi görüp gözetmeye, sen daha lâyıksın! Çünkü, onun teyzesiyle evli bulunuyor¬sun! Kadın, ne teyzesi, ne de halası üzerine nikahlanıp gelemez!" buyurdu, Ümâme'yi Hz. Cafer'in görüp gözetmesine hüküm verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam bu hükmü verince, Hz. Cafer sevincinden ayağa kalkıp, Peygamberimiz Aleyhisselamın çevresinde, tek ayağı üzerinde seke seke yürümeye başladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Cafer! Nedir bu?!" diye sordu. [144]
Hz. Cafer:
"Bu, Habeşlilerin sevinçlerinden krallarına yaptıklarını gördüğüm birşeydir. [145]
Yâ Rasûlallah! Necaşî de, bir kimseden hoşlandı mı, kalkar, onun çevresinde, tek ayağı üzerinde seke seke yürürdü!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ümâme'yi, Hz. Ümmü Seleme'nin oğlu Seleme b. Ebu Seleme ile evlendirmiştir. [146]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Umre seferinden Zilhicce ayında Medine'ye dönmüştür. [147]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İSLAM TARİHİ 6-BEDİR GAZÂSI
» İSLAM TARİHİ 14-HUNEYN GAZASI VE TAİF KUŞATMASI
» İSLAM TARİHİ 7-UHUD SAVAŞI
» İSLAM TARİHİ 9-HUDEYBİYE SEFERİ
» İSLAM TARİHİ 13-MEKKE'NİN FETHİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ( SAV) Hakkında Herşey

 :: Peygamber Efendimizin Soy Agacı Ve Hayatı Ve Mucizeleri
-
Buraya geçin: