iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 AV BÖLÜMÜ...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




AV BÖLÜMÜ... Empty
MesajKonu: AV BÖLÜMÜ...   AV BÖLÜMÜ... Icon_minitimeC.tesi Mayıs 08, 2010 4:27 am

28- AV KİTABI



1- Av Veya Zirâat Köpeği Dışında Kalan Köpekleri Öldürmek Babı





3200) Abdullah bin Muğaffel (Radtyallâhü onAj'den rivayet edil­diğine göre:

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) köpekleri öldürmeyi em­retmiş. Sonraı

İnsanların köpeklerle ne işleri var? buyurmuş. Daha sonra insan­lara av köpeğini edinmeleri için ruhsat (yâni izin) vermiştir."



3201) Abdullah bin Muğaffel (Radtyalâhü a»A)'den rivayet edildi­ğine göre :

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), köpekleri öldürmeyi emretmiş. Sonra:

İnsanların köpeklerle ne işleri var? buyurmuş. Daha sonra insan­lara zirâat köpeği ye el-îyn köpeği edinmeleri için ruhsat vermiştir.

Bindâr (Yâni müellifin şeyhi Muhammed bin Beşşâr) dedi ki: El-îyn Medîne-i Münevvere'nin bahçeleridir." [1]



İzahı





Müellifimizin iki ayrı senedle rivayet ettiği Abdullah bin Muğaffel (Radıyallâhü anh) 'in hadîsi Müslim, Nesâi, Ahmed, Dârekutnî, Beyhaki ve başkaları tarafından da rivayet edilmiştir.

Hadisin;cümlesi iki şekilde yorumlanmıştır. Bi­rinci yorum "İnsanlar niçin köpek edinip saklıyorlar?" Bu takdirde cümle, köpek edinmeyi yasaklar.

İkinci yorum: "İnsanlar niçin köpekleri öldürüyorlar?" Bu yoruma göre cümle, köpekleri öldürmeyi yasaklar. Anılan cümle yukarda işaret edildiği gibi iki biçimde yorumlandığından dolayı terceme ederken her iki yorumu da dikkate almaya çalıştım.

N e v e v i bu cümleyi "Yâni insanlar köpekleri bıraksınlar" bi­çiminde yorumlamıştır.

Sindi cümleyi ikinci biçimde yorumlamıştır. EI-Menhel ya­zan ise birinci yorumu tercih ederek: 'Bu cümle köpek edinip sak­lamayı yasaklar. Âlimler, ihtiyaç olmaksızın köpek edinmenin ha-ramlığı hususunda ittifak etmişlerdir. Meselâ bir kimse sırf köpeği sevdiği veya onunla böbürlendiği için saklayıp edinirse, bununla gü­nah işlemiş sayılır. Köpek edinmeyi mubah kılan ihtiyaç ise, bu ve benzeri hadislerde belirtildiği gibi avcılık, davar sürüsünü ve zirâati korumaktır, der.

Müellifimizin rivayetine göre edinilmesi mubah kılınan köpek­ler av köpeği, tanm ve bahçe koruma köpeğidir.

Müellifimizin şeyhi Bindâr, yâni Muhammed bin Beşşâr, hadîste geçen "El-îyn" kelimesini Medine-i Mü­nevvere bahçeleri mânâsına yorumlamıştır. Fakat S i n d î' -nin beyânına göre ed-Dümeyri bu kelime ile ilgili ola­rak : Müslim ile Nesâî'nin rivayetinde; "Sonra av köpeği ve davar (koruma) köpeği için ruhsat buyurdu" biçiminde vârid olmuştur. Bu iti­barla müellifin rivâyetindeki "el-lyn" kelimesi bir rivayet - okuyuş

hatâsı eseridir. Doğrusu; = "el-Gânem, yâni davar"dır. Diğer

taraftan el-îyn, kelimesinin bahçe mânâsma yorumlanması da, bili­nen, asıl mânâya muhaliftir. Çünkü en-Nihâye'de şöyle denilir: îyn kelimesi A'yan kelimesinin çoğuludur. A*yan ise büyük gözlü demek­tir, diye bilgi vermiştir.

M ü s 1 i m' in bir rivayetinde; fyjM "Davar, av ve zirâat köpeği için" ifâdesi vârid olmuştur.

Bu hadîsin fıkıh hükümleri ile ilgili bilginin bir kısmı da bundan sonra gelen hadîslerin izahı bölümünde verilecektir.

Abdullah bin Muğaffel (Radıyallâhü anh) 'm hâl tercemesi 17. hadis bölümünde geçmiştir.



3202) İbn-i Ömer (Radtyalâhü anhümâ)'dan; Şöyle demiştir:

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) köpekleri öldürmeyi etti"

emretti."



3203) Sâlim'in babası (Abdullah bin Ömer) (Radtyallâhü anhüm)'.

den; Şöyle demiştir :

Ben ResüluHah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den sesini yüksel-te rek köpekleri öldürmeyi emrettiğini işittim ve av köpeği ile davar kö-pegı dışında kalan köpekler öldürülüyordu." [2]


İzahı





îbn-i Ömer (Radiyallâhü anh) 'in ilk hadîsini Müslim e N e s a ı de rivayet etmişler. îkinci hadisi bunlarla beraber kırmızı de rivayet etmiştir.

rai 'u""* Ö m e r (*adıyallâhü anh), ilk hadiste Resûl-i Ekrem (Aleyhi s-salâtu ve's-selâm) 'in köpekleri öldürmeyi emrettiğini ikin­ci Hadiste ise av köpeği ile davar köpeğinin bu hükmün dışında tutul­duğunu rivayet etmiştir.

Abdullah bin Mujıffel (Radıyallâhü anh) 'in yu-Karoa geçen hadislerinde ise ResûM Ekrem (Aleyhf s-salâtü ve's-selâm)'in, köpekleri öldürmeyi emrettiği, sonra zirâat köpeği ile av köpeği edinmeye izin verdiği belirtilmektedir. Yukarda da ifâde et­tiğim gibi onun bâzı rivayetlerinde koyun köpeğini de edinmeye izin verildiği vârid olmuştur.

Abdullah bin Muğaffel (Radıyallâhü anh) 'in aşa­ğıda gelecek 3205. hadîsine göre Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), yalnız tamamen siyah olan köpeği öldürmeyi emretmiştir.

El-Menhel yazarı "Köpeğin su artığı ile abdest almak" babında

rivayet edilen Abdullah bin Muğaffel (Radıyallâhü anh)'in 3201. hadîsin izahı bölümünde; köpekleri öldürme emrinin ilk zamanlarda olduğunu, sonra siyah köpek ile ısırıcı köpek dışında kalan köpekler hakkındaki bu hükmün neshediîdiğini, yâni yürür­lükten kaldırıldığım beyân ederek buna delil olarak M ü s 1 i m' in rivayet ettiği Câbir (Radıyallâhü anh)'in bir hadisi ile İbn-i Ömer (Radıyallâhü anh)'in bir hadîsini delil göstermiştir.

Gerek el-Menhel yazarının bu bölümde ve gerekse Tekmile ya­zarının "Av" kitabında naklen beyanlarına göre Kadı Iyâz özetle şöyle demiştir:

"Âlimlerin çoğu av köpeği gibi istisna edilenler hâriç, köpekle­rin öldürülmesi konusunda anılan hadîsle amel etmişlerdir. Mâlik ve cumhurun görüşü budur. Diğer bir kısım ilim adamlarına göre tamamen siyah olan köpekler hâriç, diğer köpekleri öldürme emri oî-sun, tutup saklama ve edinme yasağı olsun neshedilmiştir. Yâni si­yah köpek öldürülmelidir. Diğer köpekler zararlı olmadıkça öldürü­lemez ve ihtiyaç hâlinde edinilebilir.

Kadı Iyâz daha sonra : Bence durum şöyle olmuştur: Re­sûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), önce ne maksatla olursa ol­sun her çeşit köpeği saklamayı yasaklayıp öldürmeyi emretmiştir. Sonra siyah renkli köpeği öldürmeyi emredip diğer köpekleri öldür­meyi yasaklamış ve av, zirâat ve koyun köpekleri dışında kalan kö­pekleri tutup saklamayı yasaklamıştır, der.

Tekmile yazarı da : Âlimler ısırıcı köpek ile kuduz köpeği öldür­menin meşruluğu hususunda ittifak etmişlerdir. Hiç bir zararı olma­yan köpekleri öldürmek hükmü hakkında ise ihtilâf vardır. I m a -mü'I-Haremeyn'e göre hiç bir zararı olmayan köpeği öldürmek yasaktır. Siyah köpek zararsız ise bu hüküm onun hakkında da uygulanır. Şer-i Şerîf bu şekil üzerinde karar kılmıştır. Fa­kat siyah köpek zararsız olursa öldürülmesinin yasaklığı hakkında bir şeye rastlayamadım. Îmamü'l-Haremeyn siyah kö­pek hakkında neye istinaden böyle söylediğini bilmiyorum, der. [3]


2- Av Köpeği, Zirâat Köpeği Ve Davar Köpeği Dışında Köpek Edinmenin Yasaklığı Babı





3204) Ebû Hüreyre (Radıyallâkü ankyden. rivayet edildiğine göre; Resûllulah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

Kim bir köpek edinirse, her gün o kimsenin İyi ameli (nin seva­bı) ndan bir kırat eksilir. Meğer ki o köpek ziraat köpeği veya davar köpeği ola.*'



3205) Abdullah bin Muğaffel (Radıyallâkü anh)'âen rivayet edildi­ğine göre; Resûllulah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

Köpekler, topluluklardan bir topluluk olmasaydı, ben onları Öl­dürmeyi emredecektim. Artık siz onlardan tamamen siyah olanı Öl­dürünüz. Davar köpeği veya av köpeği, ya da zirâat köpeği dışında köpek edinen hiç bir topluluk yoktur ki, her gün onların sevabla-ruıdan iki kırat eksilmesin/*



3206) Süfyân bin Ebî Züheyr (Radıyallâkü ankyden; Şöyle de­miştir :

Ben, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyu­rurken işittim:

Kim ne ekinine ne de davarına yararı olamayan bir köpek edi­nirse o kimsenin amelin (in ecrin) den her gün bir kırat eksilir.

Süfyân bin Ebî Züheyr'e: (Bunu) Peygamber (Sallallahü Aley­hi ve Sellem)'den sen işittin (mi)? denildi. Süfyân:

Şu Mescİd'in Rabb'ına yemin ederim ki, evet (ben O'ndan işit­tim) diye cevab verdi." [4]



İzahı





Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anhî'm hadîsini Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizi ve Nesâî de rivayet etmişler­dir. Müellifimizin rivayetinde ekin veya davar korumak için edinilen köpek istisna edilmiştir. Diğer bâzı rivayetlerde ise bunlarla bera­ber av köpeği de istisna edilmiştir.Abdullah bin Muğaffel (Radıyallâhü anh) 'in ha­dîsini Nesâî ve Ahmed de rivayet etmişlerdir. T i r m i z i, Ebû Dâvûd ve Dârimi de hadîsin baş kısmını, yâni kö­pekleri öldürmekle ilgili bölümünü rivayet etmişlerdir.

Bu hadîste köpekler bir ümmet olarak vasıflandırılmıştır. Biz ümmet kelimesini topluluk mânâsına yorumladık. Hadîsin bu cüm­lesi E n' â m sûresinin 38. âyetine bir işarettir. Âyet'in meali şöy­ledir :

"Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmetler (topluluklar) dır. Kitâb'ta biz hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Onlar sonra Rablerine toplanacaklardır."

Köpekler hakkında kullanılan ümmet kelimesi, bir takım yarar­lar için yaratılmış ve yaratıcının varlık ve büyüklüğüne delâlet eden topluluk manasınadır. Hayvanlar ve kuşlar hakkında Âyette kulla­nılan ümmet kelimesi de bu şekilde yorumlanmıştır. Daha geniş bilgi için tefsir kitablarına müracaat edilmelidir.

H a 11 â b i bu hadîsin açıklaması bölümünde : Yâni Resûl-i Ek­rem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) bir yaratığın türünü yok etmeyi ar-zulamamıştır. Çünkü Allah Teâlâ'nın yarattığı her yaratığın yaratı­lışının bir hikmeti vardır. Bu itibarla köpek türünün en fenası olan siyah renklisinin Öldürülmesi emredilmiş ve ekin bekçiliği gibi hiz­metlerde kullanılmak üzere diğerlerinin bırakılması istenmiştir, der.

Siyah köpeğin öldürülmesi hikmeti ile ilgili olarak Tekmile ya­zarı :

Çünkü siyah köpek; pek yararlı değil, uykuya düşkün olduğun­dan bekçiliği verimli olmaz ve avcılıkta da başarılı değildir, der.

Köpeklerin öldürülmesi hükmü ile ilgili bilgi bundan önceki bâb-ta geçen hadîslerin izahı bölümünde verilmiştir.

Süfyânbin Ebî Züheyr (Radıyallâhü anh) 'm ha­disini Buhâri, Müslim ve Nesâi de rivayet etmişlerdir. [5]



Hadîslerin Fıkıh Yönü:





1. Ekin veya davarın korunması için köpek edinmekte bir sa­kınca yoktur.

Evlerin korunması ve benzeri ihtiyaçlar için köpek edinmeye ge­lince. Tekmile yazarı bu konuda şöyle der: Bir kavle göre caiz değil­dir. Çünkü hadîsler yalnız ekin, davar ve av için köpek edinmeyi meşru saymıştır. Hadislerin zahirine göre bunların dışında kalan ih­tiyaçlar için köpek edinmek meşru sayılmaz. Fakat en sıhhatli kav­le göre hadislerde sayılan üç nevi ihtiyaç dışında kalan ihtiyaçlar için de köpek edinmek caizdir. Diğer ihtiyaçlar, hadîslerde sayılan ihtiyaçlara kıyaslanır.

2. Köpekler türü bir topluluk olduğu için bu türün kökünü ka­zımak ve yok etmek caiz değildir. Ancak siyah köpekleri öldürmek meşrudur.

Bu maddedeki hükümle ilgili geniş bilgi yukarda da işaret etti­ğim gibi bir önceki bâbta geçmiştir.

3. Zararlı olmayan ve kimseye eziyeti dokunmayan hayvanları öldürmek caiz değildir. Fakat zararlı olan hayvanları öldürmek caiz­dir.

4. Ekin, davar ve av köpekleri dışında kalan köpekleri edinmek işi, ilgilinin iyi amellerinin her gün bir veya iki kırat kadar sevabı­nın eksilmesine sebeb olur.

lbn-i Abdilberr bu son hükmü ifâde eden hadîs cüm­lesi ile ilgili olarak: Bu ifâde hadîste sayılan amaçlar olmaksızın kö­pek edinmenin haram olmadığına ve caiz olduğuna delâlet eder. Çün­kü haram olan bir şeyi edinmek, amellerin sevabının eksilmesine se­bep olsun veya olmasın, edinilmesi yasaktır. Sevabın eksilmesi, kö­pek edinmenin haram değil, mekruh olduğuna delâlet eder, demiş­tir.

E 1 - H â f ı z ise, Ibn-i Abdilberr'in bu görüşüne karşı çıkarak: Anılan ifâde köpek edinmenin haram olmamasını ge­rektirmez. Bilâkis haram olması muhtemeldir. Bu ifâde ile kasdedi-len mânâ şöyle olabilir: Köpek edinme günâhı, bir veya iki kırat se­vaba denk gelir. Bu itibarla köpek edinen şahsın günlük günâhına karşın onun iyi amelinin sevabından bir veya iki kırat eksilir, der.

Köpek edinen şahsın iyi ameline âit sevabından günde eksilen miktarı birinci ve sonuncu hadislere göre bir kırat, ikinci hadîse göre ise iki kırattır. Hadîs şerhlerinde Kırat ile kasdedilen mikdarın Al­lah katında malum olduğu ifâde edilmekte ve burada kasdedilen mikdarın ne olduğu belirtilmemektedir. Hatırlanacağı üzere cenaze namazına katılmak ve cenazeyi uğurlamanın sevabı ile ilgili hadîs­lerde bir kırât'ın U h û d dağı kadar olduğu belirtilmişti. Burada­ki kıratın U h û d dağı kadar olması muhtemel olduğu gibi bun­dan az olması da muhtemeldir. Çünkü oradaki hadîs mükâfat ile bu­radaki hadis ise ceza ile ilgilidir. Allah'ın mükâfat'ı ve ikramı büyük­tür.

Bir kırât'a dâir rivayet ile iki kırât'a dâir rivayet arasında zahi­ren görülen ihtilâf ve değişiklikle ilgili olarak şöyle denilmiştir:

Bu durum, edinilen köpeklerin türlerine ve zararlılık derecesine göre olabilir. Şöyle de olabilir: Resûl-i Ekrem (Aleyhi 's-salâtü ve's-selâm), önce bir kırât'a dâir hükmü beyân buyurmuştur. Daha son­ra halkın köpek edinmekten iyice sakınmasını sağlamak üzere eksi­len sevabın iki kırat olduğuna dâir hükmü buyurmuştur.

Bu değişikliğin sebebi eri başka şekillerde de anlatılmıştır. Ge­niş bilgi için şerhlere başvurulabilir.

Gereksiz yere köpek edinmenin mekruhluğu veya haramhğı se­bebine gelince, bu hususta da müteaddid görüşler beyân edilmiştir. Şöyle ki:

Köpekler, misafirleri rahatsız eder, yardım dilemeye gelen fakir­leri korkutur, gelip geçenlere eziyet eder, meleklerin eve girmelerine mâni olur, kap kaçakları pisler, bir çok hastalıkların yayılmasına ve bulaşmasına sebep olabilir.

Özellikle sağlık açısından köpeklerin gerek ev halkına ve gerek­se çevreye ne derece zararlı olduğunu bu gün tıp âlimleri basın yo­luyla ve bazen TRT aracılığıyla duyururlar.

Bir Hâl Tercemesi

Süfyân bin Ebİ ZÜheyr (R.A.). sahâbldir. Beş aded hadisi vardır. Buhârl ile Müslim onun iki hadisini müttefikan rivayet etmişlerdir. Râvllerl es-Sâib bin Ye-zld, tbn-i Zübeyr ve Urve bin Zübeyr'dir. Buhârf, Müslim, Nesâl ve Îbn-İ Maceh onun hadislerini rivayet etmişlerdir. (Hulâsa, 145) [6]


3- Köpeğin Avladığı Av Hayvanı (Hakkında Gelen Hadîsler) Babı





3207) Ebû Salebe el-Huşenî (Radıyallâhü ank)'den; Şöyle demiştir:

Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına vararak: Biz Ehl-i Kitâb bir kavmin memleketinde (Şam'da) bulunuyo­ruz. Onların k abların d a yemek yiyiyoruz. Ve biz av diyaıındayız, ben okumla av avlıyorum, eğitilmiş köpeğimle av avlıyorum ve eği­tilmemiş köpeğimle de av avlıyorum, (Ne buyuruyorsunuz?) dedim. Ebû Sa'lebe demiştir ki: Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahü Aley­hi ve Sellem) (bana) şöyle buyurdu t

Ehl-i Kitâb bir kavmin memleketinde bulunduğunuza dâir anlat­tığın hususa karşı hüküm şudur: Ehli Kitab'm kablanndan başka kablan bulabildiğiniz sürece onların kablannda yemek yemeyiniz.

Eğer onların kablanndan başka kap bulamazsanız onların kablarım yıkayıp içinde yeyiniz. Anlattığın av işine gelince •. Okunla avladığı­nı, Allah adını anarak avla ve ye. Eğitilmiş köpeğinle avladığını da Allah adını anarak avla ve ye. Eğitilmemiş köpeğinle avladığın avı da (diri iken) yetişip boğazlarsan ye."



3208) Adî bin Hatim (Radtyaüâhü anâj'den; Şöyle demiştir:

Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e: Biz köpeklerle av avlayan bir topluluğuz, diyerek bunun hükmü­nü sordum. Buyurdular ki:

Sen eğitilmiş köpeklerini av peşine Allah adını anarak salıverdi­ğin zaman (avı) öldürürlerse, senin için tuttuklarını ye. Meğer ki köpek (o avdan bir şey) yiye. Eğer köpek (ondan bir şey) yiyerse, artık sen yeme. Çünkü ben köpeğin avı kendi nefsi için yakaladığın­dan korkarım. Şayet başka köpekler senin ava saldığın köpeklere karışırsa öldürdükleri avı yeme.

İbn-i Mâcete dedi ki: Ben Ali bin el-Münzir'den şöyle dediğini işittim: Ben elli sekiz defa hac ettim. Bunların çoğuna yaya olarak gidip geldim/'[7]



İzahı





Ebû Sa'Iebe (Radıyallâhü anh)'ın hadisini B u h â r i ve Müslim de rivayet etmişler. Ebü Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve Ahmed de bunu kısa metin hâlinde rivayet etmişlerdir.

Ebû Sa'Iebe (Radıyallâhü anh) bu hadiste Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'e, E h 1 - i Kit âb, yâni Hıris­tiyan ve Yahudi ler'in kablarında yemek yemenin hük­münü ve av avlamaya dâir hususları sormuştur.

Birinci soruya verilen cevabta, başka kab bulunduğu takdirde Ehl-i Kitâb'm kablarında yemek yenilmemesi ve başka kab bulunmadığı takdirde Ehl-i Kitâb'ın kablarım yıkadıktan sonra içinde yemek yenilmesi emrolunmuştur.

Bu cevab, başka kab varken Ehl-i K i t â b' in kablarında yemek yemenin mekruhluğuna ve onların kablarım yıkamanın mek-ruhluğu gidermediğine delâlet eder. Halbuki fıkıhçılar, başka kab bu­lunsun veya bulunmasın, Ehl-i Kitâb'ın kablarım yıkadık­tan sonra içinde yemek yemenin mekruh olmadığına hükmetmişler­dir.

Bu itibarla hadis ile fıkıhçılarm görüşü arasında zahiren bir mu­halefet görülmektedir.

Görülen muhalefete şöyle cevab verilmiştir: Hadisteki yasakla­ma Ehl-i Kitâb'ın, domuz etini pişirmek ve şarap içmek işinde kullandıktan kablar hakkındadır. Bu nevî kablar yıkatılsa bi­le zaruret olmadıkça yemek işinde kullanılmamalıdır. Çünkü müs-lümana tiksinti verir. Nitekim hacâmet işinde kullanılan kab yıka­tılsa bile yemek işinde kullanılmamalıdır, kullanılması mekruhtur.

Fıkıhçıların maksadı ise Ehl-i Kitâb'm necaset işinde kullanmadıkları kablarıdır. Bu nevî kabları yıkamadan kullanmak mekruhtur ve yıkadıktan sonra kullanılmasında bir mekruhluk yok­tur. Ama domuz etini pişirmek gibi necis işlerde kullanılan kablar yıkatılsa bile yemek işinde kullanılmaz, kullanılması mekruhtur.

Bu konu 2831. hadîsin izahı bölümünde geçmiştir. Oraya da bakı­labilir.

Ebû Sa'Iebe (Radıyallâhü anh) "m av ile ilgili sorusuna verilen cevabtan şu hükümler çıkarılır:

1. Besmele çekerek okla av avlamak meşrudur. Besmele ile atı­lan okla vurulup öldürülen av hayvanı murdar sayılmaz. Şayet avcı yetiştiğinde av henüz ölmemiş ise boğazlaması gerekir.

Bu konu, bundan sonra gelecek 5 ve 7. bâbta tekrar ele alına­caktır.

Şu noktayı da belirteyim: Müellifimizin rivayetinin zahirine göre besmele çekmek avın etini yemek zamanı matlubtur, Fakat diğer ri­vayetler, besmelenin ok atılırken veya av köpeği salıverilirken çekil­mesi matlup olduğuna delâlet eder.

Gerek ok atılırken ve gerekse köpek avın peşine gönderilirken besmele çekmenin hükmü ise, bir hayvanı boğazlarken besmele çek­me hükmü gibidir. Eti yenen bir hayvanı boğazlarken besmele çek­menin hükmü ile ilgili gerekli bilgi 3173 ve 3174. hadîslerin izahı bö­lümünde verilmiştir. Oraya müracaat edilmelidir.

2. Besmele çekerek eğitilmiş köpekle av avlamak meşrudur. Bes­mele çekmenin hükmüne yukarda işaret edildi. Av köpeğinin eğitil­miş sayılmasının üç şartı vardır: Sahibinin; onu av peşine gönder­diği zaman gitmesi, geri çağırdığı zaman dönmesi ve avı tuttuğu za­man yememesi.

Köpeğin eğitilmiş sayılması anılan üç şartın gerçekleşmesine bağ­lıdır. Bunun gerçekleşmiş olduğu, nasıl anlaşılır?

Bu hususta ihtilâf vardır: Ebû Hanife, Mâlik ve Şâfiîler'e göre, bilirkişilerin görüşlerine müracaat etmekle veya köpek sahibinin kuvvetli kanaati ile anlaşılır. Ebû Yûsuf, Muhammed ve Ahmed'e göre ise bu şartları tahakkuk etmiş sayılması için; köpeğin yakaladığı avı yememesi ve bu duru­mun ard arda üç kez tekerrür etmesi gerekir.

Eğitilmiş köpek av peşine besmele ile gönderildiğinde, o köpeğin yakalayıp öldürdüğü av, okla öldürülen av gibidir, yâni eti yenilir ve murdar sayılmaz. Şayet avcı yetiştiği zaman av, henüz ölmemiş ise boğazlamak gerekir. Aksi takdirde murdar sayılır.

3. Eğitilmemiş köpekle avlanan av, ölü olarak ele geçirildiği takdirde murdar sayılır, eti yenilmez. Fakat diri olarak yetişilip bogazlanırsa eti yenilir. Bu hüküm hususunda mezhep imamları itti­fak halindedir.

Adi bin Hatim (Radıyallâhü anh) 'm hadîsini B u h â -r i, Müslim, Ebû Dâvûd ve Ahmed de rivayet et­mişlerdir.

Bu hadîse göre köpeğin avlayıp öldürdüğü avın etinin yenilebil-mesi için aşağıdaki şartlar aranır:

1. Köpeğin eğitilmiş olması

2. Köpeğin avcı tarafından av peşine gönderilmesi

3. Avcının köpeği gönderirken besmele çekmesi

4. Köpeğin yakaladığı avdan bir şeyi yememesi

5. Başka köpeklerin gönderilen köpeğe iştirak etmemesi. Yukardaki maddelerde belirtilen şartlara bir daha göz atalım: Birinci maddedeki şart, bundan önceki hadiste de geçti. Ölü ola­rak ele geçirilen avın helâl olması için bu şart aranır. Âlimler bu hu­susta ittifak halindedir.

İkinci maddedeki şart, dört mezheb imamları ve Ebû Sevr tarafından aranır. Yâni eğitilmiş bir köpek kendiliğinden gidip yaka­ladığı avı öldürürse, o av yenilmez. Fakat Atâ ve Evzâi'ye göre avcı, avlamak niyetiyle köpeği evden çıkardığı zaman, köpeğin kendiliğinden gidip yakaladığı av yenilir.

Üçüncü şart, yâni köpeği av peşine gönderirken besmele çekme hükmü ile ilgili bilgi 3173, 3174. hadislerin izahı bölümünde geçen hü­küm gibidir. Hulâsası şöyledir: Hanefi mezhebine göre besme­le çekmek şarttır. Bilerek çekilmediği takdirde boğazlanan veya ölü olarak ele geçirilen avın eti yenmez. Mâliki ve Hanbelî mezheblerinin meşhur görüşleri de böyledir. Şâfiîler'e göre ise besmele çekmek şart değil, müstehabtır.

Dördüncü şart, yâni köpeğin yakaladığı avdan bir şey yememe­si Tâvûs, Şa'bi, İbrahim Nahai, İkrime, Said bin Cübeyr, Hanefiler, Dahhâk ve Katide'-nin mezhebidir. Şafiî ve Ahmed'in kuvvetli görüşleri de böyledir. Bunlara göre köpek, yakaladığı avdan bir şey yerse, o avıneti yenilmez, murdar sayılır. M â 1 i k' e göre bu şart aranmaz. Yâ­ni eğitilmiş köpek, yakaladığı avdan bir şey yese bile o av murdar sa­yılmaz. Mâlik, avla ilgili âyetin umûmî hükmüne ve E b û Sa'lebe (Radıyallâhü anh) 'in Ebû Dâvûd tarafından rivayet edilen bir hadîsine dayanmıştır.

Beşinci şart, yâni başka köpeklerin gönderilen köpeğe iştirak et­memesi meselesine gelince, bundan maksad durumu bilinmeyen bir köpeğin söz konusu avı tutma işine katılmamış olmasıdır.

Bunu bir misal ile anlatalım: Meselâ bir avcı besmele çekerek eğitilmiş köpeğini av peşine gönderir. Sonra avı öldürülmüş olarak ele geçirir ve fakat köpeğinin beraberinde durumunu bilmediği baş­ka bir köpeği de orada görür. Yabancı köpeğin, aranan şartları taşı­yıp taşımadığını bilmez ve avın yabancı köpek veya kendisinin kö­peği tarafından öldürüldüğünü bilmez veya her iki köpek tarafın­dan Öldürüldüğünü bilir, ya da yabancı köpek tarafından öldürüldü­ğünü bilirse, işte bu durumlarda o avın eti yenmez. Ancak av yaralı olarak ele geçirilip boğazlanırsa yenilir.

Hanefiler, Mâlik, Şafiî ve Ebû Sevr böyle hükmetmişlerdir. Bunlara muhalefet edeni bilmiyoruz.

Yukarda verilen örnekte, avcı avın yalnız kendisinin köpeği ta­rafından öldürüldüğünü, veya yabancı köpeğin aranan şartlan taşı­dığını biliyor ise öldürülmüş olarak ele geçirdiği avın eti yenilir.

Adî bin Hatim (Radıyallâhü anh) 'in hâl tercemesi 87. hadîs bölümünde geçmiştir. [8]



4- Mecûsinin Köpeği Ve Tamamen Siyah Köpeğin Avladığı Av (Hükmünün Beyânı) Babı





3209) Câbir bin Abdillah (Radtyallâhü anhümâydan; Şöyle de­miştir :

Biz, onların, yâni mecûsîlerin köpeğinin ve kuşunun avından men edildik."

Not: Zevftid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Haccâc bin Ertât bulu­nur. Bu râvl, tedllsçidir ve an'ane ile rivayet etmiştir. Tirmizî de bu hadisi rivayet

etmiştir. Ancak onun rivayetinde; «Ve kuşu» parçası yoktur.



3210) Ebû Zer(r-ı Gıfârî) (Radtyallâhü anhyden: Şöyle demiştir:

Ben tamamen siyah olan köpeği (n durumunu) Resûlullah (Sal-lallahü Aleyhi ve Sellem) 'e sordum. Buyurdu ki: Bir şeytandır." [9]


İzahı





Câbir (Radıyallâhü anh)'in hadisi Zevâid nevindendir. An­cak notta belirtildiği gibi hadîsin baş kısmı, yâni mecûsilerin köpek­lerinin avladığı avın müslümanlar için haram olduğuna dâir bölü­mü, Tirmizî tarafından da rivayet edilmiştir.

Mecûsi, güneş, ay ve ateş gibi bir yaratığa tapan kimse demek­tir. Şu halde bir müşrikin, yâni Allah'a ortak koşan bir kâfirin av pe­şine gönderdiği köpek veya kuşun tutup öldürdüğü av müslümanlar için helâl değildir. Fakat bir müslümanın bir mecûsiye âit köpeğiveya kuşu av peşine göndermek suretiyle avladığı av helâldir. Önem­li olan husus, köpeğin veya kuşun müslümana veya mecûsiye ait ol­ması değil, avcının müslüman veya mecûsî olmasıdır. Hadisten mak-sad budur.

Tuhfe yazarı T i r m i z i' nin rivayet ettiği Câbir (Radı-yallâhü anh) in hadisinin izahı bölümünde özetle şu bilgiyi verir:

"Bu hadis, kestiği hayvanın eti haram olan bir kâfirin, avının da haram olduğuna delâlet eder. Yâni av, kesilen hayvan gibidir. Şerhü's-Sünen'de: Müslüman kimsenin, mecûsînin köpeğiyle avla­dığı av helâldir. Fakat mecûsînin müslümanın köpeğiyle avladığı av haramdır. Ancak bu ava bir müslüman yetişip boğazlarsa helâl olur. Şayet bir müslüman ile bir mecûsî beraberce bir köpeği veya kuşu av peşine gönderirlerse veya beraberce ava ok atarlarsa, bu şekilde öldürülen av da haramdır, denilmektedir."

Ebû Davud'un süneninin "Av bâbı"nda rivayet olunan Ad i bin Hatim (Radıyallâhü anh) 'in hadisinin izahı bölümün­de Tekmile yazan da konu ile ilgili olarak şu bilgiyi verir:

"Avcının da hayvanı kesende aranan niteliği taşıması şarttır. Yâ­ni müslüman veya E h I - i K i t â b olması gerekir. Şayet avcı, puta tapan veya mürted olan, yâni müslüman iken dinden çıkan, ve­ya mecûsi ya da deli bir kimse ise onun avı haramdır. Çünkü avla­ma işi, hayvan kesme işi gibidir ve avı öldüren köpek veya kuş da bıçak hükmündedir. Hanefîler, Şafiî ve Ahmed böy­le hükmetmişlerdir. Mâlik ise: Ehli Ki tâ b'ın kestiği hayvan helâldir. Fakat avı helâl değildir, yâni köpek veya kuş gön­dermek, ya da ok atmak suretiyle avlayıp ölü olarak ele geçirdiği av, murdar sayılır, demiştir."

Eh 1 - i Ki t â b'ın kestiği hayvan helâldir veya onların avı helâldir, diyen âlimlere göre, onların hayvanı keserken veya av pe­şine köpeği veya kuşu gönderirken, Allah'ın ismi ile beraber başka bir ismi anmamaları gerekir. Şayet Allah'ın ismi ile beraber I s â (Aleyhisselâm) veya U z e y r (Aleyhisselâm)'in ismini anarlar­sa ne kestikleri ne de avladıkları hayvan helâl olur.

Ebû Zer (Radıyallâhü anh) 'in hadîsine K ü t ü b - i S i t -t e ' nin diğerlerinde rastlayamadım. Bu hadîste tamamen siyah olan köpeğin şeytan olduğu bildiriliyor. Âlimler bunun bir benzetme ol­duğunu açıklayarak: Yâni siyah köpek, zararlı ve eziyet edici ol­ması açısından şeytan gibidir. Çünkü avlama, davarları koruma ve uyanık durma bakımından yaran en az olan köpek siyah renkli ola­nıdır, derler.

Ahmed, îshâk ve bâzı Ş â f i i 1 e r bu ve benzeri ha­disleri delil göstererek: Tamamen siyah olan köpeğin öldürdüğü av helâl değildir, demişlerdir. Onlar: E h 1 - i K i t â b olmayan kâ­firlerin avladığı av haram iken şeytan olduğu bildirilen siyah köpe­ğin avı nasıl helâl olur, demekle gerekçelerini beyân etmişlerdir.

Hanefiler, Mâlik, Şafii ve Cumhur: Siyah köpe­ğin avı, diğer köpeklerin avı gibi helâldir. Bu hadisten maksad siyah köpeğin, köpekler türünden çıkanlması değil, bir benzetmedir ve si­yah köpeğin edinilmesinden müslümanlan sakındırmaktır, derler. [10]



5- Ok İle Avlanan Av (İn Hükmünün Beyânı) Babı





3211) Ebû Salebe el-Huşenî (Radtyallâhü anhyâen rivayet edildi­ğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (kendisine) :

Okunla avladığın avı ye, buyurmuştur."



3212) Adî bin Hatim (RadtyaUâkü ö«A>'den; Şöyle demiştir: Ben bir kere:

Yâ Resûlallah! Biz şüphesiz ok atıcı (yâni okla avcılık eden) bir kavimiz, dedim. O buyurdu ki:

(Ava) ok atıp (onu) deldîğin zaman deldiğin (av)ı ye."

Not: ZevsUd'de şöyle denilmiştir: Bu hadisin senedinde Mücalid bin Satd vardır. Bu râvl zayıftır. Fakat hadîsin aslı Buhârî, Müslim ve diğer hadis kitab-lannda mevcuttur. Ancak ifâde tarzı değişiktir. [11]



İzahı





Ebû Sa'lebe (Radıyallâhü anh)'in hadîsini E b û D â-vûd, Nesâi ve Ahmed de rivayet etmişlerdir.

Adi bin Hatim (Radıyallâhü anh) 'm hadîsinin bir ben­zeri 7. bâbta gelecektir. Diğer hadîs kitablannda da onun benzeri­nin rivayet olunduğunu, orada belirteceğim.

Bu bâbta rivayet edilen iki hadîsten çıkan hüküm şudur:

Avcının attığı okun keskin ucuyla yaralayıp Öldürdüğü av ölü olarak ele geçirildiği takdirde helâldir. Şayet avcı yetiştiğinde av hayvanı henüz ölmemiş ise boğazlaması gerekir.

Avcının attığı okun başka tarafının değmesiyle öldürülen av ise taş, sopa ve benzeri bir cismin ağırlığıyla öldürülen av gibi ölü ola­rak ele geçirildiği zaman murdardır, yenmez.

Bu konu 7. bâbta rivayet edilen 3214 ve 3215. hadislerin izahı bö­lümünde tekrar ele alınıp gerekli i^ah yapılacağından burada bu ka-darhk bilgi ile yetiniyorum.



3212) Adî bin Hatim (Radtyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir: Ben bir kere:

Yâ Resûlallah! Biz şüphesiz ok atıcı (yâni okla avcılık eden) bir kavimiz, dedim. O buyurdu ki:

(Ava) ok atıp (onu) deldiğin zaman deldiğin (av)ı ye."

Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bu hadisin senedinde Mücâlid bin Sald vardır. Bu râvi zayıftır. Fakat hadîsin aslı Buhârî, Müslim ve diğer hadis kitab-lannda mevcuttur. Ancak ifâde tarzı değişiktir. [12]



İzahı





Ebû Sa'lebe (Radıyallâhü anh)'m hadîsini E b û Dâ-vûd, Nesâi ve Ahmed de rivayet etmişlerdir.

Adi bin Hatim (Radıyallâhü anh) 'in hadîsinin bir ben­zeri 7. bâbta gelecektir. Diğer hadîs kitablannda da onun benzeri­nin rivayet olunduğunu, orada belirteceğim.

Bu bâbta rivayet edilen iki hadisten çıkan hüküm şudur t

Avcının attığı okun keskin ucuyla yaralayıp öldürdüğü av ölü olarak ele geçirildiği takdirde helâldir. Şayet avcı yetiştiğinde av hayvanı henüz ölmemiş ise boğazlaması gerekir.

Avcının attığı okun başka tarafının değmesiyle Öldürülen av ise taş, sopa ve benzeri bir cismin ağırlığıyla öldürülen av gibi ölü ola­rak ele geçirildiği zaman murdardır, yenmez.

Bu konu 7. bâbta rivayet edilen 3214 ve 3215. hadîslerin izahı bö­lümünde tekrar ele alınıp gerekli izah yapılacağından burada bu ka-darlık bilgi ile yetiniyorum. [13]



6- Av (Vurulup Da) Bir Gece Bulunamaz, Babı





3213) Adî bin Hatim (Radtyallâhü anAJ'den; Şöyle demiştir:

Ben bir kere:

Yâ Resûlallah! Ben ava (ok) atarım da avı bir gece bulamam

(yâni bir-iki gün sonra bulurum. Ne buyurulur)? dedim. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki t

Sen avda kendi okunu bulduğun ve onun vücûdunda (ölümüne sebeb olabilecek) başka bir şey (in izini) bulamazsan onu ye, bu­yurdu." [14]



İzahı





Bu hadisin benzerini Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, Ahmed ve Tahâvi de riva­yet etmişlerdir.

Ebû Dâvûd1 un rivayetine göre Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

"Sen Allah'ın ismini anarak okunu (ava) atıp da onu ertesi gün bulduğun zaman onu su içinde bulmazsan ve onun vücûdunda okun­dan başka (ölümüne sebeb olabilecek) bir iz bulmazsan onu ye/* bu­yurmuştur.

Bu hadîs, avcının okla vurup da sonradan ölü olarak ele geçir­diği av hayvanını suyun dışında ve vücûdunda okundan başka ölü­me sebeb olabilecek başka bir ize rastlamazsa o avı yiyebileceğine delâlet eder.

A h m e d' in meşhur kavline, Şafii ve Mâlik' den rivayet edilen bir görüşe göre bu âlimler böyle hükmetmişlerdir.

Hanef İler'e göre yukarda anlatılan durumda ele geçiri­len avın helâl olması aşağıdaki şartları gerçekleşmesine bağlıdır:

1. Avcının o avı su içinde bulmaması,

2. Avcının onun vücûdunda attığı oktan başka ölüme sebeb olabilecek bir şeyin izine rastlamaması,

3. Avcının zaruri bir mazeret olmaksızın avı aramayı ihmal et­memesi.

N e v e v i: Yukarda durumu anlatılan av su içinde ölü olarak bulunduğu takdirde âlimlerin ittifakı ile haramdır, der. Çünkü vu­rulan avın aldığı yaradan değil de suda boğulmak suretiyle ölmüş olması muhtemeldir.

H a 11 â b i: de: Şer-i Şerif bir takım şartlar dâhilinde bir şe­ye ruhsat ve izin vermiş, yâni helâl kılmış ise o şartlara riâyet etmek gerekir. Koşulan şartlardan biri gerçekleşmeyince helâl olma hükmü kalkar ve haramlık hükmü gelir. Bir av hayvanı, ok gibi keskin ve yaralayıcı bir şeyle vurulup öldürüldüğü zaman helâl sayılır. Vuru­lan av hayvanı kayıb olup sonradan su içinde bulunursa veya bu­lunduğunda ölümüne sebeb olabilecek başka bir şeyin izine rastlanı-lırsa, onun atılan okla öldüğü kesinlik kazanamaz ve bu yüzden helâl sayılmaz, der. [15]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




AV BÖLÜMÜ... Empty
MesajKonu: Geri: AV BÖLÜMÜ...   AV BÖLÜMÜ... Icon_minitimeC.tesi Mayıs 08, 2010 4:27 am

7- Mi'râz (Ucu Sivri Deynek Veya Bir Nevî Ok) İle Avlanan Av (İn Hükmünün Beyânı) Babı





3214) Adî bin Hatim (Radtyollâkü anhyden; Şöyle demiştir:

Ben mi'râz ile avlama hükmünü Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e sordum. O buyurdu ki t

Mi'râz'ın keskin tarafıyla vurduğun avı ye ve enli tarafıyla vurdu­ğun av, mevkûz (yâni taş ve* sopa gibi bir cisimle öldürülmüş hay­van hükmünde) dır."



3215) Adî bin Hatim (Radtyaltâhü anA/den; Şöyle demiştir:

Ben mi'râz (ile av vurma meselesin) i Resûlullah (Sallallahü Aley­hi ve Sellem) 'e sordum. O buyurdu ki:

(Mi'raz ile vurduğun avı) yeme. Meğer ki mi'râz (avı) yarala­yıp vücûdunu dele. (Yâni o takdirde ye.)" [16]



İzahı





Müellifimizin iki senedle rivayet ettiği bu iki hadisin benzeri Kü-tüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet olunmuştur.

Mi'râz t Bu kelimenin mânâsı hakkında değişik açıklamalar ya­pılmıştır. Bâzılarına göre Mi'raz, iki tarafı ince, sivri olup orta kıs­mı kalın ve enli olan ok zan ve kalemidir. Bâzılarına göre ise ağır bir ağaç parçası veya sopadır, çoğunlukla ucunda sivri demir parça­sı bulunur.

Mi'râz hangi şekilde tarif edilirse edilsin hüküm şudur: Böyle bir âlet ava atıldığı zaman sivri ucu avın vücûdunu delip yaralamak suretiyle öldürürse, avın eti helâldir. Âletin başka bir tarafı ava de­ğip öldürürse av murdar sayılır. Bir taş veya sopanın değmesiyle öl­dürülen hayvan gibidir. Böyle öldürülen hayvan'a Mevkûze ve Vakiz denilir.

Dört mezheb imamları ve Cumhur bu hadîsle amel ederek yukar-daki hükmü vermişlerdir. [17]



Ok, Bıçak, Kılıç, Ucu Sivri Ve Keskin Herhangi Bir Âlet, Saçma, Mermi, Ağaç Ve Taş İle Avlanan Avın Hükmü





Yukarda sayılan cisimlerle avlanan avın hükmü hakkında, Ab-durrahman el-Cezerî' nin dört mezheb fıkhına âit ese­rinden aşağıdaki bilgiyi aktarmayı uygun buldum.

Avcı hayvanlarla avlama nevî yanında ok gibi cansız cisimler­le av avlamak da meşrudur. Cansız cisimlerle avlanan avın helâl ol­ması için bâzı şartlar aranır. Şartlardan birisi, ava atılan cismin kes­kin tarafı veya sivri ucuyla avı vurup yaralamaktır. Şu halde avcı, bıçak, kılıç hançer ve ok gibi bir âleti ava attığı zaman, onun keskin tarafı veya sivri ucu ava isabet edip yaralamak suretiyle öldürür­se, av helâl sayılır. Şayet attığı âletin başka bir tarafı ava değip ağır­lığıyla öldürürse ve avcı onu ölü olarak ele geçirirse, o av haram­dır. Ancak av henüz ölmemiş iken avcı yetişip boğazlarsa o zaman helâl sayılır.

Keza avcı, taş, sopa ve tahta parçası gibi keskin olmayan bir cismi atıp avı öldürürse o av murdardır.

Keza saçma veya mermi ile vurulup öldürülen ve ölü olarak ele geçirilen av da haramdır. Av hayvanı büyük olup atılan kurşunla hemen ölmeyip diri iken avcı yetişip boğazlarsa o zaman helâl olur. Şu halde saçma ve mermi ile avlamak isteyen avcı mehâretli olup av hayvanı aldığj saçma veya kurşunla hemen ölmeyip dayanabile­cek güçte olur ve avcı yetişip boğazlarsa bu şartlarla bu nevî av­lamak caizdir. Aksi takdirde caiz değildir.

suretiyle öldürürse, avın eti helâldir. Âletin başka bir tarafı ava de­ğip öldürürse av murdar sayılır. Bir taş veya sopanın değmesiyle öl­dürülen hayvan gibidir. Böyle öldürülen hayvan'a Mevkûze ve Vakûs denilir.

Dört mezheb imamları ve Cumhur bu hadîsle amel ederek yukar-daki hükmü vermişlerdir.

Saçma veya mermi ile avlanıp öldürülen avm haramlığının se­bebi şudur: Vurulan avın atılan kurşunun değmesi şiddetiyle mi, ya­ralanmasıyla mı öldüğü bilinmez. Değmesiyle ölmesi hâlinde taşın değmesiyle ölmesi gibi sayılır ki Mevkûze hükmüne girer.

Hanef iler: Saçma ve mermi ile avlama hükmünün dö­nüm noktası şudur -. Vurulan avın aldığı yaradan dolayı mı, atılan kurşunun şiddetli değmesiyle mi öldüğünün kesinlikle bilinmesi ve­ya bunda tereddüt edilmesidir. Eğer avın ölümünün, atılan kurşu­nun değmesinden dolayı olduğu bilinir veya muhtemel ise ölü ola­rak ele geçirilen av haramdır. Şayet bundan dolayı olmadığı ve kur­şunun açtığı yaradan dolayı olduğu kesinlikle bilinir ise o zaman ölü olarak ele geçirilen av helâl sayılır.

Avlanan hayvanın büyük gövdeli ve güçlü olduğundan dolayı, kurşunun değmesiyle değil vücûdunda açılan yaradan dolayı öldüğü bilinirse helâl sayılır. Ama keklik gibi zayıf bir av hayvanının saçma­ların değmesiyle ölmesi düşünülebildiği için böyle bir av hayvanı ölü olarak ele geçirildiği zaman haramdır, yenilmez, demişlerdir.

M â 1 i k î 1 e r ise -. Saçmalarla avlanan hayvanlar hakkında ilk âlimler tarafından beyân edilen bir kesin hüküm yoktur. Son âlim­lerden güvenilir zâtların çoğu ise demişler ki, saçmalarla vurulup öl­dürülen av hayvanının eti yenir. Çünkü saçmalar avın kanını akıtır ve ok gibi âletlerden daha hızlı öldürücüdür. Avm helâl sayılması için vücûdunun yarılması şart değildir, vücûdunun delinmesi de kâ­fidir, derler.

Âletle avlanan hayvanın helâl olmasının şartlarından birisi de vurulan avın yaralanması ve kanının akıtılmasıdır. Diğer bir şart da avın, atılan ok ve benzeri keskin veya sivri bir cismin isabet etme­siyle öldüğünün bilinmesi ve ölmesinde başka bir sebebin etkisinin bulunmadığının bilinmesidir. Avcının okla vurduğu bir av henüz Öl­memiş iken bir suya düşerse ve suyun içinde ölürse eti yenmez. Çün­kü aldığı yaradan mı, suda boğulmaktan mı öldüğü bilinemez.

Bu konu hakkında geniş bilgi için fıkıh ki tabi arma başvurmayı tavsiye ederek konuyu böylece kapatalım. [18]


8- (Etî Yenen) Hayvan Hayatta Olduğu Halde Vücûdundan Kesilen Parça (Nın Murdar Olduğunu Beyân Eden Hadisler) Babı





3216) İbn-i Ömer (Radtyalâhü anhümâ)'âa.n rivayet edildiğine gö­re; Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

(Eti yenen) hayvan hayatta iken vücûdundan bir parça kesilir­se, kesilen kısım murdardır.1'



3217) Temîm-i Dârî (Radtyatlâkü anh)'6en rivayet edildiğine göre: Kesûlullah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

Zamanın sonunda develerin hörgüderini ve koyunların kuyruk­larını (diri iken) kesen bir topluluk olacaktır. Bilmiş olun ki bir di­riden ne kesilirse, kesilen kısım murdardır."

Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Ebû Bekir el-Hüzell vardır. Bu r&vl zayıftır. [19]



İzahı





İbn-i Ömer (Radıyallâhü anhl'ın hadisini Ebû Dâ-vûd, Tirmizi, Dârimî, Hâkim ve Ahmed, Ebû Vâkıd (Radıyallâhü anh)'ın hadisi olarak rivayet etmişlerdir.

Temim (Radıyallâhü anh)'m hadisi ise Zevâid nevindendir.

Bu hadisler, eti yenen hayvan hayatta iken vücûdundan kesilen parçanın murdar hükmünde olup yenmesinin haramhğına delâlet eder. Avlanan hayvan da bu hükme tâbidir. Bu itibarla avlanan hay­van henüz ölmemiş iken vücûdundan kesilen parça murdar sayılır. Hattâ av hayvanı bu parçanın kesilmesinden dolayı ölse bile hüküm budur.

Tekmile yazan konu ile ilgili özetle şu bilgiyi verir: Ebû Hanîfe (Radıyallâhü anh) 'in rivayetine göre t b r â -h i m N a h a i şöyle demiştir: Sen bir hayvanı avlarken onu iki eşit parçaya ayırmak suretiyle avladığın zaman, o avın tamamını ye. Şayet avın baş tarafı diğer parçadan büyük ise, başın bulunduğu tarafı ye ve diğer tarafı at. Şayet avlarken avın bir parçasını kesip koparmış isen, hepsini ye, yalnız kestiğin parçayı yeme. Eğer kesti­ğin parçanın deri kısmı, diğer deriden tamamen kesilmemiş ise ke­silen parçayı da ye.

Yukardaki rivayeti Ebü Yusuf ve Muhammed nakletmişler ve Mu hammed, el-Asar da bunu rivayet et­tikten sonra: Biz bununla amel ederiz, demiştir.

Şafii de: Avlanan hayvan, avlanma esnasında kesilip ko­parılan parçanın kesilmesinden dolayı ölürse, kesilen parça da he­lâldir, murdar sayılmaz. Avlanma esnasında kesilen parça tamamen kesilmeyip bitiştirilmesi mümkün ise veya kesilip tamamen ayrılan kısım olmaksızın hayvanın yaşamaya devam etmesi mümkün olmaz­sa, meselâ hayvan ikiye bölünmüş veya başı ile vücûdunun bir par­çası bir tarafa, vücûdunun çoğu da diğer tarafa ayrılmış, ya da hay­vanın başının yarısı kesilmiş ise bütün bu şekillerde avın bütün par­çaları yenir, hiç bir parçası murdar sayılmaz. Çünkü anlatılan şekil­de bir bölümü kesilmiş durumdaki av hayvanının yaşamını devam ettirmesi düşünülemez. Bu nedenle bu meseleler, bu hadisin şümulü­ne girmez. Ama vücûdun üçte ikisi başla beraber olup kalanı kalça ile beraber kesilmiş ise veya başın yansından azı kesilmiş ise, kesi­len kısım murdar sayılır. Çünkü bu takdirde, kesilen parça, diri bir hayvandan kesilmiş durumdadır ve o av yenir, demiştir.

Hattâbi de Ebû Vâkıd (Radıyallâhü anh)'ın hadi­sinin şerhinde: Bu hadîs, eti yenen hayvanın eti ve ona bitişik or­ganları hakkındadır. Hayvanın kılı, yünü tüyü hakkında değildir. Av köpeğinin avdan kestiği ve atılan okun avdan kopardığı parça da diri hayvanın vücûdundan kesilen parça gibidir. Meselâ av peşine gön­derilen, köpek yakaladığı avın bir parçasını önce kesip sonra avı öl­dürürse veya atılan ok avın bir parçasını kopardıktan sonra av ölür­se, avın ölümünden önce vücûdundan kesilen parça murdadır. Çün­kü av henüz hayatta iken bu parça onun vücûdundan kesilmiştir. Şayet köpek veya atılan ok, avı ikiye bölerse, bu kesim, hayvanı bo­ğazlama hükmündedir. Dolayısıyla iki taraf da yenir. Ebû Ha-n î f e : Bu takdirde avın başının bulunduğu taraf, diğer parçadan küçük olursa, murdar sayılır, eşit iseler ikisi de yenir, demiştir. Ş â -f i î' ye göre ise fark yoktur. Yâni başın bulunduğu taraf diğer ta­raftan küçük de olsa her iki taraf yenir. Çünkü, ruh iki taraftan da beraber çıkınca, diri bir hayvanın bir parçasını kesmek durumu oluş­maz. Bu parçalayış, bir boğazlama hükmündedir. Çünkü avın tama­mı bu parçalama ile öldürülmüş olur. Artık avın bir tarafının diğer tarafa tâbi tutulması söz konusu değildir, hepsi ayni hükme tâbidir. [20]



Yün, Kıl Ve Tüy İle İlgili Hükümler





Eti yenen hayvan hayatta iken kesilen yünü, kılı ve tüyü helâl­dir, temizdir. Kesen, kırpan kişi müslüman olsun, gayri müslim ol­sun farketmez. Âlimler bu hususta ittifak halindedir. İmâmü'l-

Haremeyn'in beyânına göre bu hususta müslümanlann icmâ'ı vardır.

Yün, kıl ve tüy murdar bir hayvanın vücûdundan kesilirse bu­nun hükmü hakkında ihtilâf vardır. Şöyle ki:

1. Mâlikîler'e göre bunlar yolmak suretiyle değil de kesmek ve kırmak suretiyle alındığı takdirde temiz sayılır. Eti yen­meyen hayvan ister diri, ister ölü iken kesilen yünü, kılı ve tüyü te­miz sayılır. Hattâ köpek ve domuzun kılı da olsa hüküm aynidir. Eti yenmeyen herhangi bir hayvanın kılı, yünü veya tüyü yolmak sure­tiyle alınırsa, bunların deri tarafında olan uclan necis ve pistir, di­ğer kısmı temiz sayılır.

2. Hanefî ve Hanbeli mezheb âlimleri de Mâliki-ler gibi hükmetmişlerdir. Şu farkla ki domuzun kılları necistir, pis­tir, îster yolmak suretiyle, ister kırpmak suretiyle almcin. Keza ister domuz diri iken kılları alınsın, ister ölü iken alınsın hüküm aynidir. Hanbeliler'e göre köpek de domuz gibidir.

3. Ş â f i i 1 e r' e göre yün, kıl ve tüy, murdar bir hayvandan alınma veya eti yenmeyen diri bir hayvandan alınma olduğu zaman ister yolmak suretiyle, ister kesmek suretiyle elde edilsin mutlaka ne­cis ve pistir. Onlara göre köpek ve domuz ile bunlardan doğma hay­vanlar necistir. [21]



9- Balıkları Ve Çekirgeleri Avlamak Bâbı





3218) Abdullah bin Ömer (Radıyallâhü anhümâ)'âan rivayet edil­diğine göre; Resûlullah (Sallatlakü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

Biz (mü'minler) e iki ölü hayvanın yenilmesi helâl kılındı: Balık ve çekirge."

Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Abdurrahmân bin Zeyd bin Eşlem bulunur. Bu, zayii bir râvidir.



3219) Selmân (RadıyaHâhü anh)'âen rivayet edildiğine göre; Re-sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)7e çekirge (yi yemenin hükmü) soruldu ve O. şöyle buyurdu :

(Çekirge) Allah'ın (kuşlardan olan) askerlerinin çoğudur. Ben çekirgeyi yemem ve yenilmesini haram kılmam."



3220) Enes bin Mâlik (Radtyattâhü a«/t>'den rivayet edildiğine göre: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in zevceleri çekirgeleri tabaklar üstünde birbirlerine hediye ederlerdi."

Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Ebû Sald el-Bakkal bu­lunur. Bu zâtın ismi Said bin el-Merzibân el-Abesi el-Kûfi'dir, zayıf bir râvidir[22]



İzahı





t b n-i Ömer (RadıyaHâhü anh)'ın hadisi Zevâid nevinden olup Darekutnî ve Ahmed tarafından da rivayet edil­miştir. Onların rivayet ettikleri metin biraz uzun olup meali şöyle­dir-

dir:

"Biz (mü'minler)e İki ölü hayvanın ve iki kanın yenilmesi helal kılındı: (Bunlar) Balık, çekirge, karaciğer ve dalak (tır)."

Selmân (RadıyaHâhü anh)'ın hadisini Ebû Dâvûd da rivayet etmiştir.

Bu hadiste Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selam), çekirge­lerin Allah'ın askerlerinin ekseriyetini teşkil ettiğini buyurmuştur. Avnü'I-Mabûd yazarının e 1 - K a r i' den naklen beyânına göre maksad, Allah'ın kuşlardan olan askerlerinin ekserisinin çekirge ol­duğunu belirtmektir. Çünkü bilindiği gibi melekler bütün yaratıklar­dan fazladır. Allah Teâlâ bir kavme gazab ettiği zaman onların başına çekirgeleri musallat eder. Çekirgeler onların ekinlerini, sebze ve meyvelerini yiyip kıtlık meydana getirir. O kavim böylece hak et­tiği cezayı bulur.

Bu hadiste Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm). "Çekirge­yi yemem, haram da etmem" buyurmuştur. Bu ifâde Onun çekirge etinden tiksindiğini ifâde eder. Lâkin Ebû Davud'un bir ri­vayetinde bu hadis mürseldir. Diğer taraftan Buhârî, Müs­lim, Tirmizî, Ebû Dâvûd ve Nesâî' nin rivayet ettikleri bir hadîste; "Abdullah bin Ebî Efvâ (RadıyaHâhü anhümâ) meâlen şöyle der: Biz Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in beraberinde altı veya yedi savaşta bulunduk, O'nunla beraber çekir­ge yedik."

îbn-i Ebi E v f a' nın hadîsi ve benzeri hadîsler daha kuvvetli bulunduğundan dolayı çekirgenin balık gibi yenmesinin he­lâlliği hususunda icmâ vardır.

N e v e v i: Müslümanlar çekirgenin yenilmesinin helâlliği hak­kında icmâ etmişlerdir. Ebû Hanîfe, Şafiî, Ahmed ve Cumhur demişler ki: Çekirge kim tarafından tutulursa tutulsun, kendi kendine ölsün veya boğazlanmak suretiyle öldürülsün veya baş­ka şekilde öldürülsün mutlaka helâldir. Ahmed bir rivayetin­de ve Mâlik meşhur kavlinde demişler ki: Çekirge kendi ken­dine ölürse veya bir kab içinde ölürse yenmez. Fakat herhangi bir şekilde öldürülürse yenir, diye bilgi vermiştir.

îbn-i Ömer (RadıyaHâhü anhî'ın hadîsinden çıkan diğer bir hüküm de ölü balığın helâl olduğudur. Balık ve diğer deniz hay­vanları ile ilgili geniş bilgi 386 - 388 nolu hadislerin izahı bölümünde verildiği için bunu tekrarlamaya gerek yoktur.



3221) Câbir ve Enes bin Mâlik (Radıyallâhü anhümâ )'âa.n rivayet edildiğine göre :

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) çekirge aleyhinde bed­dua ettiği zaman:

A11 ah im! Çekirgenin büyüklerini helak et, küçüklerini öldür, yu­murtalarını boz, sonunu kes (yâni hepsini yok et) ve ağızlarım mai­şetlerimizden ve rızıklarımızdan tutup bağla. Şüphesiz sen duayı işi-ticisin, buyururdu. Bir adam i

Yâ Resûlallah! Allah'ın askerlerinden biri (olan çekirge) aley­hinde sonunun kesilmesi (yâni türünün yok edilmesi) için nasıl duâ edersin? diye (bunun hikmetini) sordu. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Çekirge, balığın denizde saçtığı bir yaratıktır, buyurdu. (Râvî) Hâşim demiş ki: (Râvî) Ziyâd dedi ki: Balığın çekirge­yi saçtığım gören bir adam bana durumu anlattı."

Not : Ed-Dümeyrî demiş ki : Zevâid yazan bu hadisi Zevâid hadisler arasın­da anmamış ise de bu hadis, yalnız İbn-1 Mâceh'in rivayet ettiği hadîslerdendir, [23]



İzahı





Zevâid nevinden olan bu hadîste Resül-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) çekirge belâsının defi için duada bulunmuştur. Soru sâhibine verdiği cevabla ilgili olarak Sindi: Yâni çekirge aslında bir deniz hayvanıdır. Buyurulan duadan maksad çekirgenin karadan temizlenmesidir. Doğrusunu Allah daha iyi bilir, der.

Bu hadisin sırrını ancak ehli bilir. Ben ancak şunu ifâde edebi­leyim. Çekirgenin tahribatına müstehak olan topluluklara ibret der­sini vermek üzere Allah Teâlâ bu askeri gönderir. Müslümanlar, bu cezanın kaldırılmasını Allah'tan dileyebilirler. Bu vesile ile tevbe ve istiğfar ederler. Anılan cezanın verilmesine sebep olan hatâlardan da rücû ederler. Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), buyurduğu duâ ile müslümanlara rehberlik ederek duâ şeklini beyân buyurmuş olabilir.



3222) Ebû Hüreyre (Radıyaltâkii anhyden; Şöyle demiştir:

Biz, Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) in beraberinde bir hac veya bir um re'ye çıktık. Sonra yolda bir çekirge topluluğu kar­şımıza çıktı. Biz de kamçılarımızla ve ayakkabılarımızla onlara vurma­ya başladık. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Çekirgeyi (ihramda olduğunuz halde) yeyiniz. Çünkü çekirge de­niz avındandır, (Yâni ihrâmlı kimseye yasak değildir), buyurdu." [24]



İzahı





Bu hadisi T i r m i z i de rivayet etmiş ve : Ebü'l-Mühez-z i m ' in adı Yezid bin Süf yân' dır. Ş u ' b e onun aleyhinde konuşmuştur, tlim ehlinin bâzısı hirâmh kimsenin çekirgeyi avlamasına ve yemesine ruhsat vermiştir. Bâzı âlimlere göre ise ihrâmh kimse çekirgeyi avladığı veya yediği zaman bir sadaka öde­mesi gerekir, demiştir.

Allah Teâlâ M â i d e sûresinin 96. âyetinde deniz avını avla­mayı ve yemeyi ihrâmlı olan ve olmayan her müslümana helâl kıl­mış ve kara avını ihrâmlı kimselere haram kılmıştır. Âyet-i Kerîme'-nin meali şöyledir:

"Deniz avı ve taamı size de yolculara da geçimlik olarak helâl kılındı. İhrâmlı bulunduğunuz sürece kara avı da size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız Allah'tan sakının."

Çekirge deniz avmdan sayıldığında ihrâmlı kişinin bunu avlama­sı ve yemesi helâl sayılır. Kara avından sayıldığında ise ihrâmh kim­senin onu avlaması veya yemesi haram sayılır.

Bu hadîse göre çekirge deniz avından sayılır. E b û D â -vûd'un başka bir senedle rivayet ettiği bir hadiste, Ebû H ü -r e y r e (Radıyallâhü anh) :

"Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : 'Çekirge deniz avın-dandır* buyurdu," demiştir. Fakat ordaki hadîsin senedinde bulunan râvî Meymûn bin Câbân da zayıf sayılmıştır. [25]



Hadîsin Fıkıh Yönü





1. Çekirge deniz avından sayılır.

2. Çekirge diğer deniz avı gibi ihrâmlı kimse tarafından avla-nılabilir ve yenilebilir.

3. Çekirge, balık gibi boğazlanmaksızın yenilebilir. [26]



Çekirgenin Deniz Avı Mı, Kara Avı Mı Sayıldığına Dâir İlmî Görüşler:





Urve bin Zübeyr (Radıyallâhü anh) ile Ebû S a î d-i H u d r i (Radıyallâhü anh) *a göre çekirge deniz avından sayılır. Do­layısıyla ihrâmlı kimsenin onu avladığı veya yediği zaman herhangi bir cezaya müstehak olması da söz konusu değildir.

Ömer, Osman, îbn-i Abbâs, Mâlik, Hane-filer, Ahmed ve Şafiî (Radıyallâhü anhüm) 'a göre çe­kirge kara avından sayılır ve ihrâmlı kimse avladığı veya yediği za­man cezaya çarpılır. Hanefîler'e göre bu ceza bir çekirge­ye karşılık bir sadakadır. Mâlik, Şafii ve Ahmed'e göre ise ceza, çekirgenin değeri kadardır. îhrâmlının öldürdüğü veya yediği çekirge kaç para değerinde ise bu takdir edilir ve bedelinin beher fitre mikdan bir fakire verilir veya beher fitre yerine bir gün oruç tutulur. [27]


10- Öldürülmesi Yasak Kılınan Hayvanlar (İn Beyânı) Babı





3223) Ebû Hüreyre (Radıyallâhü a«A/'den; Şöyle demiştir:

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), göçegen kuşu, kurba­ğa, karınca ve çavuş kuşu öldürmeyi yasakladı."

Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde İbrâhtm bin el-Fadl el-Mahzûml bulunur. Bu râvî zayıftır.



3224) İbn-i Abbâs (Radtyallâhü ankümâ)'dan; Şöyle demiştir:

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (şu) dört hayvanı öldür­meyi yasakladı: Karınca, bal ansı, çavuş kuşu ve göçegen kuşu."



3225) Ebû Hüreyre (Radıyallâhü ü»A>'den rivayet edildiğine göre:

Allah'ın Peygamberi (Hz. Muhammed) (Sallallahü Aleyhi ve Sel­lem) şöyle buyurmuştur:

Peygamberlerden birini bir karınca ısırmış. Bunun üzerine o pey­gamber karıncaların köyü (yâni yuvalarının yakılmasını emretmiş de yakılmış. Bunun üzerine Allah (Azze ve Celle) o Peygamber'e s

Bir karıncanın seni ısırması nedeniyle sen (Allah'ı) teşbih eden ümmetlerden bir ümmeti (yâni karınca topluluğunu) helak ettin? di­ye (ayıplayıcı) vahiy indirdi." [28]



İzahı





Bu babın ilk hadisi Zevâid nevindendir. îkinci hadîsi Ebû Dâ-v û d da rivayet etmiştir. Bu iki hadîs, göçegen kuşu, kurbağa, ka­rınca, çavuş kuşu ve bal arısını öldürmenin yasak olduğuna delâlet eder,

Avnü'l-Mabûd yazan tbn-i Abbâs (Radiyallâhü anh) *ın hadîsinin izahı bölümünde özetle şu bilgiyi verir:

"Ed-Dümeyri: Maksad S ü 1 e y m â n İ diye tanınan büyük karıncalardır. Nitekim el-Hattâbî ve el-Bağavî de böyle demişlerdir. Küçük tip karıncaların ise Öldürülmesi caizdir. M â 1 i k ' e göre karıncayı öldürmek mekruhtur. Ancak zarar verir ve öldürmekten başka hiç bir çâre bulunmazsa o zaman mekruh de­ğildir. İbn-i Ebi Zeyd'e göre ise zarar verdikten sonra ka­rıncayı öldürmekte kerahat yoktur, diye bilgi vermiştir.

H a t t â b î de : Karıncayı öldürme yasağı sadece iri yapılı ve uzun ayaklı nevine mahsustur. Çünkü bu nevî karıncanın zararı az­dır ve pek eziyet etmez. Bal arısını öldürme yasağı sebebi ise ondaki yarardır. Göçegen kuşu ile çavuş kuşunu öldürme yasağının sebebine gelince, bu iki kuşun etini haram kılmak içindir. Çünkü bir hayvanı öldürmek yasaklandığı ve bu yasaklama ondaki zarar veya yararla ilgili olmadığı zaman, etini yemenin haram kılınması için olur. Ayrı­ca çavuş kuşu etinin fena kokulu olduğu da söyleniyor. Göçegen ku­şunu ve sesini de Araplar uğursuz sayarlar, diye bilgi vermiştir." (Avnü'l-Mabûd'dan naklen verilen bilgi burada bitti.)

İlk hadîs, kurbağayı öldürmenin de yasak olduğuna delâlet eder. Bu hadîsin senedi zayıf ise de Ebû D â v û d ve N e s â î ile başkasının rivayet ettikleri Abdurrahman bin Osman (Radıyallâhü anh)'m bir hadîsine göre bir tabîb kurbağayı bir ilâç­ta kullanmak için Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'den izin istemiş. Fakat Resûl-İ Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) o tabibi kurbağayı öldürmekten men etmiştir. Bu iki hadis, kurbağanın eti­nin helâl olmadığına ve kurbağanın deniz avından sayılmadığına de­lâlet eder.

Bu babın son hadîsini Buharı, Müslim, Ebû D â -vûd ve Nesâî de rivayet etmişlerdir. Avnü'l-Mabûd yazan bu hadîsin izahı bölümünde şu bilgiyi verir:

"Kurtubî hadîste sözü edilen peygamber'in M û s â (Aley-hisselâm) olduğunu söylemiştir. Diğer bir kavle göre D â v û d (Aleyhisselâm) 'dır.

N e v e v î de: Bu hadis, sözü edilen peygamberin şeriatında kanncayı öldürmenin ve ateşte yakmanın câizliği anlamında yorum­lanır. Buna göre Allah Teâlâ o peygamber'! kendisini ısıran karıncayı öldürmesi ve ateşte yakması nedeniyle değil de diğer karıncalan öl­dürüp yakmasından dolayı kınamıştır, der.Kurtubi: Hadîste sözü edilen peygamber, M û s â bin İ m r â n (Aleyhisselânı) 'dır. M û s â bir kere : Allahım! Sen köy halkım işledikleri günahlar nedeniyle tazîb ve helak ediyorsun. Hal­buki aralarında sana itaat eden kulların da vardır, itaatkâr olanları bu meyanda helak ediyorsun, demiş. Bunun üzerine Allah (Azze ve Celle), M û s â' ya bir örnek göstermeyi dilemiş olacak ki, M û -s â' nın başına bir sıcak havayı musallat etmiş, nihayet M û s â bir ağacın gölgesinde serinlenmek istemiş. Ağacın yanında da karın­ca yuvası bulunuyormuş. M û s â tatlı bir uykuya daldıktan son­ra bir karınca onu ısırmış. Bunun üzerine M û s â da karıncaları öldürüp yuvalarını ateşe vermiş. Allah böylece, ilâhî azabın günah' kâr kullar ile itaatkâr kullara şümullü olmasının bir örneğini ona göstermiştir. Bir toplumu kaplayan ilâhî azap itaatkâr kullar için rahmet, mağfiret, bereket ve hatâlardan arınma, ve ilâhî mükâfata vesîle olurken, günahkâr kullar için ceza, hüsran ve felâket olur.

Durum bu olunca bu hadîs, kanncayı öldürmenin yasaklığına de-lîl sayılmaz. Çünkü sana zarar veren kimsenin zararını defetmek se­nin meşru hakkındır. Bu nedenle zaran dokunan hayvanı öldürmek­te bir sakınca yoktur, der.

Hadîsin bâzı rivayetlerinde; "Niçin yalnız bir karıncayı (yâni seni ısıran karıncayı) öldürmekle yet inmedin" bu-yurulmuştur. Bu cümle eziyet eden hayvanı öldürmenin câizliğine de­lâlet eder.

Eziyet eden hayvanı ateşte yakmak suretiyle cezalandırmak o peygamber'in şeriatında var ise de bizim Peygamberimizin şeriatin-de yoktur. Çünkü bir hadiste; "Allah'tan baş­ka hiç kimse ateşle tazîb yetkisine sâhib değildir" buyurulmuştur Bu itibarla herhangi bir hayvanı ateşte yakmak caiz değildir.

Yukardaki bilgi ed-Dümeyrî' den naklen verilmiştir. [29]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




AV BÖLÜMÜ... Empty
MesajKonu: Geri: AV BÖLÜMÜ...   AV BÖLÜMÜ... Icon_minitimeC.tesi Mayıs 08, 2010 4:28 am

11- Fiske Ve Sapanla Taş Atma Yasaklığı Babı





Hazf: Fiske taşı veya hurma çekirdeği gibi bir cismi iki şehâdet mağı veya baş parmak ile şehâdet parmağı arasında tutup atmak­ N e v e v î böyle açıklamıştır. En-Nihâye'de bu mânâ yanında sapanla fiske taşı atma mânâsı da eklenmiştir. Şu halde Hazf, fiske taşını veya benzerini sözü edilen parmaklar arasında tutup atmak veya sapanla fiske taşı atmaktır. Bu bâbtaki hadis, böyle taş atmayı yasaklamıştır.



3226) Saîd bin Cübeyr (Radtyallâhü anhümâydan rivayet edildiği­ne göre:

Abdullah bin Muğaffel (Radıyallâhü anh)'ın bir akrabası bir kere sapanla fiske taşı attı (veya fiske taşı parmakları arasında tu­tup attı). Abdullah bin Muğaffel de adamı (bu işten) menetti ve de­di ki:

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sapanla taş atmayı (veya fiske taşı parmaklan arasında tutup fırlatmayı) yasakladı ve s Şüphesiz bu fiske taşı ne bir av avlar ne de düşmanı yaralayıp öldü­rür ve lâkin bu taş diş kırar, göz çıkarır, buyurdu.

Abdullah bin Muğaffel'in akrabası bir süre sonra taş atma işini tekrar yapınca (gören) Abdullah bin Muğaffel (ona) :

Be adam, ben sana Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bunu yasakladığını anlattım. Sen bu işi yine yaptın? Artık bundan sonra seninle hiç konuşmayacağım, dedi."



3227) Abdullah bin Mugaffel (Radıyallâhii ank)Jden; Şöyle demiştir:

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sapanla (veya iki şe-hâdet parmağıyla, ya da şehâdet parmağı ve büyük parmakla) fiske taşı atmayı yasakladı ve şöyle buyurdu •.

Şüphesiz bu taş avı öldürmez ve düşmanı paralayıp öldürmez ve lâkin gözü yarıp giderir ve dişi kırar." [30]



İzahı





Müellifimizin iki senedle rivayet ettiği Abdullah (Radı-yallâhü anh) 'in bu hadislerini Buharı, Müslim ve Ebû D â v û d da rivayet etmişlerdir. Müellifimizin 17 nolu hadisi de bu babın ilk hadîsine benzer. Hadîsin mânâsı ile ilgili gerekli bilgi ora­da verilmiştir.

Nevevi, bu hadîsin izahı bölümünde : Bu hadîs, şehâdet par­maklan veya bir şehâdet parmağı ile bir büyük parmak arasında taş tutup fırlatmanın yasaklısına delâlet eder. Çünkü böyle taş atmak­ta hiç bir yarar yoktur, bilâkis zararı olabilir. Yararının olmayışı ve zararlı oluşu bakımından buna benzer durumunda olan diğer işler de böyledir, ayni hükme tâbidir.

Hadîsten çıkan diğer bir hüküm: Düşmanla savaşmakta veya av avlamakta işimize gelen, faydalı şeyler meşrudur, caizdir. Bü­yük kuşları saçmayla avlamak buna örnek gösterilebilir. Av tüfe­ğiyle ateş edildiğinde genellikle öldürülmeyip yaralı olarak ele geçi­rilmesi kuvvetle muhtemel olan dayanıklı büyük kuşları bu şekilde avlamak caizdir. Avcı kuşa yetişip yaralı olarak ele geçirip henüz ölmemiş iken boğazlarsa o av helâldir. Fakat saçmaların değmesiyle can veren küçük kuşları bu şekilde avlamak haramdır. Çünkü eti yenemez ve dolayısıyla yararsız bir iş yapılmış olur.

Abdullah1 m: Artık ebedî olarak seninle konuşmayacağım, sözü bile bile Resül-i Ekrem CAleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in yolunu bırakan, fâsık ve bid'at düşkünü kimselerle ilişkiyi kesmenin onlar­la konuşmamanın câizliğine delâlet eder. Üç günden fazla bir süre müslümana küs durmanın yasaklığma dâir hadis, kişisel mes'eleler ve dünya işleri yüzünden küs kalan kimseler hakkındadır. Bid'at eh­lini ve benzerlerini terketmek ve onlarla konuşmamak yasak değildir, diye bilgi verir. [31]



12- Vezağ (Yâni Alaca Kelerleri) — [32] — Öldürme (Hükmünün Beyânı) Babı





3228) Ümmü Şerîk (Radıyallâhü anhâ)'düTi rivayet edildiğine göre: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) alaca kelerleri öldür­meyi kendisine emretmiştir."



3229) Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlîulah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

Kim bir alaca keleri ilk darbede (vuruşta) öldürürse o kimse için şu kadar sevab vardır. Kim bir alaca keleri ikinci darbede öldürürse o kimse için (birincisinden az) şu kadar cevab vardır. Ve kim bir alaca keleri üçüncü darbede öldürürse o kimse için (ikinci defada-kinde anlattığı sevabtan az) şu kadar sevab vardır."



3230) Âişe (Radıyallâhü anhâ)'dan rivayet edildiğine göre:

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) alaca kelere fâsıkcık buyurdu."



3231) Fâkih bin el-Müğîre'nin âzadh cariyesi Sâİbe (Radıyallâhü ankâ) 'dan rivayet edildiğine göre :

Kendisi bir kere Âişe (Radıyallâhü anhâ)'mn yanına girmiş ve odasında bir tarafa konulmuş bir mizrâk görmüş. Bunun üzerine (Hz. Âişe'ye) :

Ey mü'minlerin anası! Sen bu mizrakla ne yapıyorsun? diye sor­muş. Âişe (Radıyallâhü anhâ) da t

Biz bununla şu alaca kelerleri öldürüyoruz. Çünkü İbrahim (Pey­gamber) ateşe atıldığı zaman alaca kelerler hâriç, yer yüzünde olan bütün hayvanların o ateşi söndürdüklerini, fakat alaca kelerlerin İb­rahim aleyhine (ateşe) üfürdüğünü Allah'ın Peygamberi (Hz. Mu-hammed) (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize haber verdi. Sonra Re­sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) alaca keleri öldürmeyi em­retti."

Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Âişe (R.A.)'nın hadîsinin senedi sahih ve râvileri sıka zâtlardır. [33]



İzahı





Ümmü Şerik (Radıyallâhü anh) 'in hadisini B u h â r i, Müslim ve Nesâî de rivayet etmişlerdir. Buharı' nin rivayet ettiği metin şöyledir :

"Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem! alaca keleri öldürmeyi emretti ve buyurdu ki: Alaca keler, İbrahim (Aleyhisselâm) 'm üze­rine ateşi üfûrüyordu."

Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini Müslim, Tirmizİ ve Ebû Dâvûd da rivayet etmişlerdir. Sindi bu hadîsin izahı bölümünde şöyle der:

"Müslim'in bir rivayetine göre "Kim alaca keleri birinci darbede öldürürse o kimse için yüz sevab vardır..." buyurulmuştur. Yine Müslim' deki diğer bir rivayete göre "Kim alaca keleri bi­rinci darbede öldürürse o kimse için yetmiş sevab vardır..." buyurul­muştur. Âlimler; Alaca kelerleri öldürme emrinin hikmeti bunun zararlı ve eziyet edici olmasındandır. îlk darbede öldürme sevabının çokluğunun hikmeti ise, alaca keleri öldürmeye önem vermek ve bir an önce öldürmeye teşviktir. Çünkü ilk vuruşta isabet almaması hâ­linde kaçırılması kuvvetle muhtemeldir. Bir rivayette yetmiş sevab buyurulmuş iken diğer rivayette yüz sevab buyurulmuş olması me­selesine gelince, muhtemelen Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-seîâm), önce yetmiş sevab hükmünü beyân etmiş. Sonra Allah Teâlâ bu sevabı yüze çıkarınca Resül-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) son hükmü de beyân buyurmuştur, derler."

N e v e v İ de: Âlimler, kelerin eziyet edici hayvanlardan ol­duğu noktasında ittifak halindedir. Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), bu sebeble alaca keleri öldürmeyi emretmiş ve müslü-manları teşvikte bulunmuştur, der.

A i ş e (Radıyallâhü anhâ)'nın 3230 nolu hadîsini Müslim de rivayet etmiştir. Bu hadiste alaca kelere fâsıkcık sıfatı verilmiş­tir. Fâsıkhğın lügat mânâsı, çıkmaktır. Alaca keler, fazla zarar ver­mek ve eziyet etmekle diğer bir çok hayvanın karekterinden ve hu­yundan ayrıldığı, çıktığı için ona bu sıfat takılmıştır.

S â i b e (Radıyallâhü anhâ)'nın hadisini Zevâid yazarı, Zevâid nevinden, yâni yalnız müellifimizin rivayet ettiği hadislerden saymış­tır. Fakat e 1 - M ü n z i r i 'nin et-Terğîb'te beyân ettiğine göre bu hadîsi Nesâî ve İbn-i Hibbân da rivayet etmişlerdir, t b r â h i m (Aleyhisselâm) 'in ateşe atılması meselesi malum ve meşhurdur. Alaca keler, İbrahim (Aleyhisselâm) 'in ateşine üfürmekle, insan nesline karşı beslediği düşmanlığı ve kini açığa vur­muştur,

İbrahim (Aleyhisselâm)'in ateşe atılması olayı Enbiyâ sûresinin 68, 69 ve 70. âyetlerinde bildirilmiştir. Konu ile ilgili ge­rekli bilgi için bu âyetlerin tefsirlerine bakılmalıdır. [34]



13- Azı Dişi Olan Yırtıcı Hayvanları Yemek Babı





Sibâ: Sebü'ün çoğuludur. Sebü: Dört ayaklı, yırtıcı hayvandır. Kamus sahibi böyle tarif etmiştir.

Nâb: Azı dişi manasınadır. Bunun çoğulu ise Enyâb'dır. Mıhleb : Kuş ve yırtıcı hayvanların pençesi manasınadır.

Bu bâbta rivayet edilen hadisler, azı dişi bulunan yırtıcı hayvan­lar ile tırnaklı ve pençeli kuşları yemenin haramhğını beyân eder.



3232) Ebû Salebe el-Huşenî (RadtyaUâhü anlı)'âen rivayet edildiği­ne güre :

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) azı dişi olan yırtıcı hay­vanları yemeyi yasaklamıştır.

(Râvi) Zühri: Ben Şam'a girinceye kadar bu hadîsi (Hicaz âlim­lerinden) işitmemiştim, demiştir."



3233) Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)y(\en rivayet edildiğine göre, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Azı dişi olan yırtıcı hayvanların hepsinin etini yemek haramdır, buyurmuştur."



3234) İbn-İ Abbâs (Radtyallâhü anhüntâ)'dan; Şöyle demiştir:

Resuluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yırtıcı hayvanlardan azı dişi olanların hepsini yemeyi ve kuşlardan tırnaklan, pençeleri olan­ların hepsini (yemeyi) Haybertin fethi) günü yasak kıldı." [35]


İzahı





Ebû Sa'lebe (Radıyallâhü anh)'in hadîsi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet olunmuştur. Ebû Hüreyre (Radıyallâ­hü anh) 'in hadîsini Müslim de rivayet etmiştir.. ibn-i Ab­bâs (Radıyallâhü anh) 'in hadisi Ebû Dâvûd ve Nesâi tarafından da rivayet edilmiştir. Müslim de bunun benzerini rivayet etmiştir.

Bu hadîsler, azı dişi olan yırtıcı hayvanların ve pençesi olan kuş­ların yenmesinin yasak olduğuna delâlet eder. Ebü Hanîfe, Şafiî, Ahmed, Dâvûd ve Cumhura göre bu yasaklık ha-ramlık manasınadır. Yâni anılan hayvanların ve kuşların yenmesi haramdır. M â I i k' e göre ise bu hüküm mekruhluk manasına­dır. Fakat Cumhurun görüşü kuvvetli olan görüştür. Çünkü Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)'in hadîsinde haramlık hükmü açık­ça belirtilmiştir.

Sebü\ yâni yırtıcı hayvan kapsamı hakkında şu ihtilâf vardır: Ebû Hanîfe'ye göre et yiyen hayvanların hepsi, Sebü*. yâni haram olan yırtıcı hayvanların şümulüne girer. Hattâ, Fil, Keler, Tarla Faresi ve Kedi bile Sebü' sayılır. Şu halde azı dişi bulunan ve et yiyen bütün dört ayaklı hayvanlar yırtıcı hayvanlar hükmüne tâ­bidir. Ve hadislerdeki Sebü' bu şekilde yorumlanır.

Ş â f i î' ye göre Sebü', insanlara saldıran yırtıcı hayvan mana­sınadır. Arslan, kurt ve kaplan gibi. Ş â f i i' ye göre sırtlan ve tilki, Sebü* sayılmaz ve etleri yenilebilir. Çünkü bu iki hayvan insana saldırmaz. [36]


14- Kurt Ve Tilki (Etini Yemenin Hükmünün Beyânı) Babı





3235) Huzeyme bin Cez' (Radtyallâhü ank)'âen; Şöyle demiştir: Ben (bir kere) :

Yâ Resûlallah! Ben kara hayvanların hükmünü sormak üzere hu­zura geldim. Tilki hakkında ne buyurursunuz? dedim. Resûl-i Ekrem

(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Tilkiyi kim yiyer? buyurdu. Ben t

Yâ Resûlallah! Kurt hakkında ne buyurursunuz? dedim. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Kendisinde hayır (takva) bulunan bir kimse kurt yiyer (mi)? bu­yurdu."

Tirmlzl'nin anlattığı gibi bu hadls'In senedi zayıflıktan boş değildir. Zevâİd'de de bunun zayıflığına işaret edilmiştir. [37]



İzahı





Bu hadis Zevâid nevindendir. T i r m i z i bu hadisin kurt ile ilgili parçasını ayni raviden, yâni Huzeyme bin Cez' (Radıyallâhü anh) 'den rivayet etmiş ve râvi Abdülkerim bin Ebi'l-Muhârık'ın zayıflığına işaret etmiştir.

Bu hadîs kurt ve tilkinin etinin haramlığma delâlet eder. Ancak hadisin senedi zayıftır. Kurt, Sebu', yâni azı dişi bulunan, yırtıcı ve et yiyen hayvanlardan olduğu için bundan önceki bâbta rivayet edi­len sahih hadislerden çıkan hükme tâbidir. Yâni Hanefî, Şa­fiî, H a n b e 1 i mezheblere ve Cumhura göre haram olan hay­vanlardandır. M â 1 i k ' e göre ise diğer Sebu'lar gibi mekruh hay­vanlardandır.

Tilkiye gelince, Hanefi mezhebine göre tarif edilen Sebu' sözcüğünün anlamının şümulüne girer. Çünkü azı dişi olup et yi­yen hayvanlardandır. Bu itibarla eti haramdır.

Bundan önceki bâbta anlattığım gibi Ş â f i i' ye göre Sebu', azı dişi olup insanlara saldıran yırtıcı hayvan demektir. Bu duruma göre tilki Sebu' sözcüğünün anlamı kapsamına girmez ve sırtlan gibi tilki de helâldir. Yâni eti yenebilir.

Huzeyme bin Cez' (Radıyallâhü anh), sahâbidir. T i r -mizî ve İbn-i Mâceh onun hadisini rivayet etmişlerdir. Râvileri ise kardeşleri Halid ve Hibbân' dır. [38]



15- Sırtlan (İn Etinin Yenip Yenmeyeceğine Dâir Hadîsler) Babı





3236) Abdurrahman bin Ebî Ammâr (Radtyallâhü anhyden; Şöyle demiştir:

Ben, Câbir bin Abdillah (Radıyallâhü anhümâ) 'ya sırtlanın hük­münü sorarak: Sırtlan bir av mıdır? dedim. Câbir; evet, dedi. Ben: Onu yiyebilir miyim? dedim. Câbir; evet, diye cevab verdi. Ben: Bu, Re-sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve SellemJ'den işittiğin bir şey mi? diye sordum. Câbir; evet, dedi."



3237) Huzeyme bin Cez' (Radtyallâhü anhyûçn; Şöyle demiştir: Ben (bir kere) :

Yâ Resülallah! Sırtlan hakkında ne buyurursunuz? dedim. Re-sûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : Sırtlanı kim yiyer? buyurdu." [39]



İzahı





îbn-i Ebî Ammâr (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini T i r -mizi, Ebû Dâvûd, Nesâi, îbn-i Hibbân ve Beyhakî de rivayet etmişlerdir. T i r m i z i bu hadîsin ha-sen-sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadîse göre sırtlan av hayvanı sayılır ve eti yenir.

Huzeyme (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini Tir mizi de rivayet ederek, senedinin kuvvetli olmadığını söylemiştir. Çünkü râ-vî Abdülkerim bin Ebi'l-Muharık zayıftır. Bu hadise göre ise sırtlanın eti yenmez. [40]



Âlimlerin Görüşleri:





Avnü'l-Mabûd yazan bu babın ilk hadisinin izahı bölümünde özetle şöyle der:

"Bu hadis, sırtlanın etini yemenin helâl olduğuna delâlet eder. Şafiî ve Ahmed bu hadisle amel etmişlerdir. Şafiî: Halk öteden beri Safa ile M e r v e arasında sırtlan etini satagel-mişler ve yemişlerdir. Kimse onlara itiraz etmemiştir. A r a b 1 a r da onun etini güzel kabul edip övmüşlerdir, der.

Alimlerin ekserisi ise sırtlanın etini haram sayarak: Sırtlan Se-bu\ yani azı dişi olup et yiyen yırtıcı hayvanlardandır. Resûl-i Ek­rem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) de azı dişi olan Sebu\ yâni yırtıcı hayvanların etini yemeyi yasak kılmıştır, diye delil göstermişlerdir. Ayrıca Huzeyme bin Cez' (Radıyallâhü anh) 'in (3237 no-lu) hadisini delil göstermişlerdir.

Şâfİİ ve A h m e d ise bu delillere karşı: Bu hadîs, yâni İbn-i Ebî Ammâr (Radıyalâhü anh) 'm hadîsi, azı dişi olup yırtıcı olan hayvanların etinin yasaklığına dâir hadîslerin hükmünü husûsîleştirmiştir. Esasen sırtlan saldırgan hayvanlardan olmadığı için Sebu* nevinden sayılmaz. Huzeyme (Radıyallâhü anh) 'in hadisi ise zayıftır, demişlerdir.

H a 11 â b i de: Sırtlanın etini yemek hususunda âlimler ihti­lâf etmişlerdir. Sa'd bin Ebi Vakkas (Radıyallâhü anh) 'm sırtlanın etini yediği ve İbn-i Abbâs (Radıyallâhü anh) 'm sırtlanın etini helâl saydığı rivayet olunmuştur. A t â , Şa­fii, Ahmed, îshâk ve Ebû Sevr, sırtlanın etini helâl sayan âlimlerdendir. Re'y ehli ile Mâlik ve S e v r İ bun­dan kerâhat edenlerdendir. Said bin el-Müseyyeb (Ra­dıyallâhü anh) 'den de bu hüküm rivayet olunmuştur, der."

Hanefiler'in re'y ehli olduğunu belirtmeyi uygun buldum. Yâni Hanefi mezhebine göre sırtlanın eti yenmez. Çünkü, et yiyen ve azı dişi bulunan hayvanlardandır, kurt ve arslan gibi sa­yılır.

Müellifimizin 3085 nolu hadisi ile 3236 nolu hadîsi arasında bir ilgi vardır. Oraya da bakılmalıdır. [41]



16- Dabb (Yâni Bir Nevî Kelerin Etînî Yemenîn Hükmünün Beyânı) Babı





Bu bâbta rivayet edilen hadislerin tercemesine geçmeden önce bu babın başlığında bulunan "Dabb" kelimesi ile 12. babın başlığın­da geçen "Vezağ" kelimesi hakkında kısa bilgi verelim.

12. babın başlığında ve hadîslerinde geçen Vezağ kelimesini "Alaca keler" diye terceme ettim. Ve izah esnasında bazen de yalnız keler kelimesini kullanmakla yetindim.

Dabb da Türkçemizde keler diye ifâde edilir. Şimdi bu iki hayvancağızın isimleri olan Vezağ ve Dabb kelime­lerinin anlamı hakkında naklen açıklamada bulunalım :

Kamusun tercemesi Okyanus'ta: Vezağa: Sâmm-ı Ebras ismi­dir ki, alaca keler ve ağulu keler dedikleri kelerdir. Dabb t Haşarat­tan, yâni sürüngenlerden keler dedikleri hayvana denir, diye bilgi ve­rilmiştir,

Ebû Davud'un süneninin şerhi Avnü'l-Mabûd yazarı da: Vezağ, eziyet edici, dört ayaklı küçük bir hayvandır. Samm-ı Ebrâs onun irileridir, der. N e v e v i de ayni şeyi söyler.

Avnü'l-Mabûd yazarı Dabb kelimesinin anlamı ile ilgili olarak da: Dabb, kertenkeleye benzeyen, fakat ondan büyük olan, dört ayaklı bir hayvancıktır. Bu hayvancağız yedi yüz yıl yaşar, hiç su içmez, kırk günde bir damla idrar yapar ve dişleri düşmez. Hattâ dişlerinin hepsinin tek bir parça ve bütün hâlinde olduğu söylenir, der.

Tuhfe'de beyân edildiğine göre e 1 - H â f ı z da Dabb, kerten­keleye benzeyen fakat ondan büyük olan dört ayaklı bir hayvanca­ğızdır. Künyesi Ebû H ı s 1' dır. Bu hayvancağız kış mevsimin­de yuvasından çıkmaz. Farsça'da buna susmâr denilir, der.

Yukardaki bilgilerden edinilen sonuç Vezağ ile Dabb denilen hayvancıkların birbirine benzemelerine rağmen ayrı ayrı neviden ol­masıdır. Her ikisi de sürüngenler familyesindendir. Vezağ in eti ke­sinlikle yenmez. Dabb'ın etinin yenilmesi ise bâzı âlimlere göre he­lâldir, bâzılarına göre mekruhtur. Bu mesele ile ilgili bilgi bu bâbta rivayet edilen hadîslerin izahı bölümünde verilecektir.

Türkçemizde ise Vezağ'a alaca keler veya ağulu keler denilir. Dabb'a da keler ismi verilmiştir. Vezağ'a zehirli keler de denilir, Dabb'ın kuyruğu bir çok boğumlardan oluşur.

Bu bâbta rivayet edilen hadisleri terceme ederken Dabb kelime­sini keler diye terceme edeceğim. Ama bundan kasdedilen mânâ yukardaki izahın ışığında düşünülmüştür. Terceme ederken bunu baş­ka şekilde ve özlü olarak ifâde etmek güçtür.



3238) Sabit bin Yezîd el-Ensârî (Radıyallâhü anh)'6en; Şöyle de­miştir :

Biz (bir askerî birlik içinde) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in beraberinde (bir yolculukta) bulunuyorduk. (Yolculuk esnasında) halk Dıbâb (kelerler) i yakaladılar ve kebab edip yediler. Ben de bir Dabb (keler) yakaladım ve kebab ettikten sonra Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanına götürdüm. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), yapraklan soyulmuş bir hurma dalı­nı alıp onunla kelerin parmaklarını saymaya başladı. Sonra:

İsrail oğullarından bir grup yerde yürüyen dört ayaklı hayvan­lar suretine çevirilmiştir. Ben gerçekten bilemeyeceğim, onların ke­lerler olması umulur, buyurdu. Ben:

Halk bunları kebab edip yediler, dedim. Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) (bundan) yemedi ve yasak da etmedi."



3239) Câbir bin Abdillah (Radtyallâhü anhümâ)'âan; Şöyle demiştir:

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Dabb' (keler) i haram kılmadı ve lâkin ondan tiksindi. Şüphesiz o, tüm çobanların yiyece­ğidir. Şüphesiz Allah (Azze ve Celle) bâzı kimseleri ondan yararlan­dırır. Eğer o benim yanımda olsaydı yiyerdim.

... Câbir (Radıyallâhü anh),Ömer bin el-Hattâb (Radıyallâhü anh) aracılığıyla bunun mislini Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet etmiştir."

Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedindeki râviler sıka (güveni­lir) zâtlardır. Fakat sened munkati (kesik)dir. Tirmizi, el-Câmiinde Katâde'nin Sü­leyman bin Kays el-Yeşkürİ'den hadîs işitmediğini Buhârî'den naklen anlatmıştır.



3240) Ebû Saîd-i Hudrî (Radtyallâhü anhyden; Şöyle demiştir:

Besûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bir defa) namazdan dönünce Soffa ehlinden bir adam O'na seslenerek t

Yâ Resûlallah! Bizim arazimiz Dabb (keler) leri bol olan bir ara­zidir. Kelerler (in etini yemek) hakkında ne buyurursun? dedi. Re-sûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Kelerin meshedilmiş bir ümmet olduğu (bilgisi) bana ulaşmıştır, buyurdu. Sonra kelerin etini yemeyi emretmedi ve yasak da etmedi.*'



3241) Hâlid bin el-Velîd (Radtyaüâhü ank)'âen; Şöyle demiştir:

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e kebab edilmiş bir ke­ler getirilip yakınma konuldu. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de ondan yemek için elini uzattı. Orada hazır bulunan dar­dan biri veya birkaçı) :

Yâ Resûlallah! Bu, keler etidir, dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ek­rem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) elini ondan çekti. Sonra Hâlid

(bin el-Velid) :

Yâ Resûlallah! Dabb (keler) haram mıdır? diye sordu. Resûl-İ Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Hayır. Lflkin bu hayvan benim memleketimde yoktu. Ben kendi­mi ondan tiksinir durumda buluyorum, buyurdu. Râvi demiştir ki: Bunun üzerine Hâlid, • Dabb (keler) e eğildi ve ondan yedi. Resûlul­lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de ona bakıyordu."



3242) İbn-i Ömer (Radtyallâhü ankümâydan rivayet edildiğine gö­re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Ben haram etmem, buyurmuştur. Yâni Dabb (keler) i." [42]



İzahı





Sabit (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini Ebû Dâvûd ve N e s â î de rivayet etmişlerdir. C â b i r {Radıyallâhü anh)'in ha­disi Zevâid nevindendir. Fakat Mü s 1 i m de bunun bir benzeri­ni rivayet etmiştir. Müslim' deki rivayet meâlen şöyledir:

"... Câbir (Radıyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre Ömer bin el-Hattâb {Radıyallâhü anh) şöyle demiştir:

Şüphesiz, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Dabb (ke­ler)! haram etmedi. Allah (Azze ve Celle) bâzı kimseleri kelerden yararlandırıyor. Hakikaten çobanların tümünün yiyeceği bundandır. Ve eğer benim yanımda olsaydı yiyerdim."

Ebû S a i d (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini Müslim ve Ahmed de rivayet etmişlerdir. Hâlid bin el-Velîd

(Radıyallâhü anh) 'in hadisini Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî de rivayet etmişlerdir. Ibn-1 Ömer

(Radıyallâhü anh) 'in hadîsi ise T i r m i z i tarafından da rivayet olunmuştur.

Bu bâbta rivayet edilen hadîsler Dabb'ın, yâni bir nevi kelerin etini yemenin helâl olduğuna delâlet eder. Nevevi Müslim'in şerhinde: Müslümanlar, Dabb denilen keler nevinin etini yemeninhelâl olduğu ve bunda bir mekruhluğun bulunmadığı hususunda it­tifak etmişlerdir. Ancak Ebû Hanîfe' nin arkadaşlarına gö­re bunun etini yemek mekruhtur. Kadı İyâz'ın naklen be­yânına göre bâzıları da bunun haram olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşün sıhhatli bir kaynağa dayandığım sanmıyorum. Dayansa bile bu nasslara karşı zayıf kalır. Ve daha önceki ilim ehlinin icmâına muhalif olur, der.

El-Hâfız da Nevevi' nin yukardaki sözlerini naklet­tikten sonra : İbnü'l-Münzir bunun etini yemenin haram-lığı hükmünü A 1 i (Radıyallâhü anhVden nakletmiştir. A 1 i (Radıyallâhü anh) muhalif olunca onsuz icmâ oluşur mu? der.

Hanefî âlimlerden imâm T a h â v i de Maânı'l-Âsâr'da: Bu hadîsler, Dabb'ın etini yemekte bir sakınca bulunmadığına delâ­let eder. Ben de bununla hükmederim, demiştir.

Kelerin meshedilmiş israil oğullarının neslinden olması ihtimâline dâir hadis ile ilgili olarak Îzzü'd-Dîn bin Ab-disselâm şöyle der:

Meshedilen bir topluluğun üç günden fazla yaşamadığı ve neslini devam ettiremediği yolunda vârid olan hadis ile bu hadîs arasında görülen ihtilâfa cevaben şöyle denilir: Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-sa-lâtü ve's-selâm) bazen bir konu hakkında özlü haber verirdi. Sonra da bunu açıklığa kavuştururdu. Nitekim D e c c â 1 hakkında önce "Ben aranızda iken Deccâl çıkarsa onu ben mağlûp ederim" buyur­muş. Sonra D e c c â 1' in son zamanlarda çıkacağını haber ver­miştir. Bu mesele de böyledir. Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) önce mesih durumunu bildirmiş; o sıralarda meshedilmiş ümmetin üç günden fazla yaşıyamadığını ve neslini devam ettiremediğini bile­memiş. O'nun kelerle ilgili buyruğundaki zannı böyle idi. Sonra mes­hedilmiş ümmetin üç günden fazla yaşamadığı ve neslini devam et­tiremediği bilgisi Allah tarafından O'na verilmiştir.

Bir Hâl Tercemesi

İlk hadisin râvisi Sabit bin Yezid (R.A.), bâzı rivayetlerde Sabit bin Vedia, diğer bâzı rivayetlerde Sabit bin Yezid bin Vedia şeklinde geçmektedir. Tirmizî; Vedia, Sâbit'in anasıdır, Yezîd de onun babasıdır. Hazreç kabilesinden olup künye­si Ebû Said'dir. Büyük sahâbîlerdendir. İki tane hadisi vardır. Râvileri de Berâ ve Zeyd bin Veheb'tir. Ebû Dâvüd, Nesâl ve îbn-i Mâceh onun hadîslerini rivayet etmişlerdir. (Hulâsa, 57) [43]



17- Tavşan (Eti Hakkında Gelen Hadîsler) Babı





3243) Enes bin Mâlik (Radıyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir: Biz (bir yolculukta) Merr-i Zahrân (denilen semt) den geçerken bir tavşanı ürkütüp kaçırdık. Yolcular onun arkasından koştularsa da yorulup âciz kaldılar. Bunun üzerine ben koştum ve nihayet hay­vana yetiştim ve yakalayıp Ebû Talha'ya getirdim. Ebû Talha da tavşanı kesti ve kuyruk çevresi ile oyluğunun üst tarafını (benimle) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemî'e gönderdi. Peygamber de bu hediyeyi kabul etti."



3244) Muhammed bin Safvân (Radıyallâhü anh)'den rivayet edildi­ğine göre:

Bir kere kendisi (avlayıp boğazladıktan sonra) astığı iki tavşan­la birlikte Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanından geç­ti de:

Yâ Resulallah! Ben bu iki tavşanı tuttum da onlan boğazlamak için to demir (bıçak) bulamadım. Bu nedenle hayvanları bir merve (yânı bıçak gibi keskin, ak ve berrak bir taş parçası) üe boğazladım Ben (bunların etini) yiyebilir miyim? dedim. O *

Ye, buyurdu."



3245) Huzeyme bin Cez' (Radtyallâhü anhyâen; Şöyle demiştir:

Ben (bir kere) :

Yâ Resulallah! Bâzı yer hayvanları hakkında sana soru sormak üzere yanına geldim. Dabb (bir nevî keler) hakkında ne buyurursun? dedim.

Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Ben onu yemem ve haram da kılmam, buyurdu. Huzeyme de­miştir ki: Ben:

Şüphesiz ben senin haram kılmadığın şeyden yiyerim (haram kılmadığın bir şeyi) niçin (yemezsin) ? Yâ Resulallah, dedim. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Ümmetlerden biri kaybolmuş (hayvan şeklinde çevirilmiş) tir. Ve beni şüpheye düşüren bir yaratık gördüm (Yâni meshedilmiş ümme­tin keler şekline çevirilmiş olması muhtemeldir), buyurdu. Ben t

Yâ Resulallah! Tavşan hakkında ne buyurursun? dedim. Resül-İ Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Ben onu yemem ve yenmesini haram da etmem, buyurdu. Ben: Senin haram kılmadığın şeyden şüphesiz yiyerim ve (tavşan eti­ni) niçin (yemezsin)? Yâ Resulallah, dedim. Resûl-i Ekrem (Sallal­lahü Aleyhi ve Sellem) :

Tavşanın kan attığı (yâni kadın gibi hayız âdeti gördüğü) bana haber verildi, buyurdu." [44]



İzahı





E n e s (Radıyallâhü anh)'ın hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir. Muhammed bin Safvân (Radıyal­lâhü anh) 'in hadîsi Tirmizi, Ebû Dâvûd, Nesâi, îbn-i Hibbân ve Hâkim tarafmdan da rivayet edilmiş-tir. Huzeyme (Radıyallâhü anh)'m hadîsine başka yerde ras-lamadım.

E n e s (Radıyallâhü anh) 'm hadîsinde geçen "Merrü'z-Zahrân" Nevevi' nin beyânına göre Mekke-i Mükerreme'ye yakın bir semtin ismidir.

"Verik" oyluğun üst tarafıdır. "Acüz" da bir şeyin arkası, sonu ve kalçası mânâlarına gelir. Burada tavşanın budlannın üst tarafı mânâsı kasdedilmiştir.

Bu babın ilk iki hadisi tavşan etini yemenin helâllığına delâlet eder. Son hadise göre Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) «Ben tavşan etini yemem» buyurmuştur. Fakat bu hadisin senedi za­yıftır. Çünkü râvî Abdülkerim bin Ebi'l-Maharik kuvvetli değildir. Bu durum 3235. hadîs bölümünde anlatılmıştır. Bu itibarla bu hadis sabit sayılamaz.

E 1 - H â f ı z : Âlimler tavşan etini yemenin câizliği üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak sahâbîlerden Abdullah bin Ömer (Radıyallâhü anhî, tabiîlerden tkrime ve fıkıhçılardan M u-hammed bin Ebl Leylâ' dan naklen beyân edildiğine göre bu üç zât tavşan etini yemeyi mekruh görmüşlerdir, der. [45]



İlk İki Hadîsten Çıkan Hükümler;





1. Tavşanı avlamak meşrudur. Bir kaç kişi bir hayvanı avlama­ya çalışırken hangisi yakalarsa av onun hakkıdır.

2. Eti yenen hayvanı bıçak gibi keskin olan başka bir âletle bo­ğazlamak caizdir. Merve ismi verilen ve bıçak gibi keskin olan çak­mak taşı da böyledir.

3. Kişinin sevdiği kimseye az bir şeyi hediye etmesi meşrudur.

4. Tavşan etini yemek meşrudur.

5. Kişi tereddüt ettiği dîni meseleyi ehil zâtlara sormalıdır.

Bu babın son hadîsinde sözü edilen Dabb, yâni bir nevî kelerin etini yemekle ilgili izah bundan önceki bâbta geçtiği için oraya mü­racaat edilmelidir. [46]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




AV BÖLÜMÜ... Empty
MesajKonu: Geri: AV BÖLÜMÜ...   AV BÖLÜMÜ... Icon_minitimeC.tesi Mayıs 08, 2010 4:28 am

18- Deniz Avından Bir Sebep Olmaksızın Ölüp Su Yüzünde Duran (Kısım Hakkında Gelen Hadîsler) Babı





Tâfi: Su yüzüne çıkıp da batmayan şey manasınadır. Tâfî balık ise, bir sebep olmaksızın denizde ölen balığa denilir. N e v e v İ böyle tarif etmiştir. El-Menhel yazarı "Deniz suyu ile abdest almak" babında rivayet edilen (3246) nolu Ebû Hüreyre (Radıyal-lâhü anhJ'ın hadisinin izahı bölümünde Tâfi balık ile ilgili olarak özetle şöyle der: Hanefi âlimlere göre bir sebep olmaksızın ölüp su yüzünde duran ve karın kısmı yukarda kalan balık helâl de­ğildir. Buna Tâfî balık denilir. Bir sebep olmaksızın ölüp su yüzüne çıkan, fakat sırt kısmı yukarda duran balık tâfî sayılmaz ve suyun soğukluğu veya sıcaklığı gibi bir sebeple ölen balık gibi yenir. Bu hükmün dayanağı ise C â b i r (Radıyallâhü anh) 'in — 3247 nolu — hadisidir. Ölen balık şişmiş vaziyette olup da zararlı hâle gelmiş ise tüm âlimlere göre haramdır, eti yenmez.

Bir sebep olmaksızın, yâni kendiliğinden ölüp de su yüzünde du­ran ve tâfî diye isim verilen balığın etinin yenip yenmeyeceği hak­kındaki ilmi görüşleri bu bâbta rivayet edilen hadîslerin izahı bölü­münde verilecektir.



3246) Ebû Hüreyre (Radıyaliâhü anft/den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve S eli em) :

Denizin suyu temizleyici (yâni abdestsizliği ve pisliği giderici) -dir, meytesi (yâni boğazlanmadan ölen avı) helâldir, buyurmuştur.

(Müellifimiz) Ebû Abdillah dedi ki: Ebû Ubeyde el Cevâd'dan bana ulaştığına göre kendisi şöyle dedi: Bu hadîs ilmin yarısıdır. Çünkü dünya kara ve denizdir. Bu hadîs, sana deniz hakkında fetva verdi. Kara (ya âit fetva) kaldı



3247) Câbir bin Abdillah (Radtyallâhü anhümâyâan rivayet edildi­ğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

Deniz suyunun sahile attığı ve geri çekilmekle sahilde bıraktığı avı yeyiniz. Denizde ölüp de su yüzüne çıkan (av)ı yemeyiniz."

Not: Ed-Dümeyrî şöyle demiştir: Bu hadis, hafızların ittifakı ile zayıftır, delil olmaz, çünkü Yahya bin Süleym et-Tâifî'nin rivâyetindendir. [47]



İzahı





E b û Hüreyre (Radıyallâhü anh) 'in hadisi Mâlik, Ebû Dâvûd, Nesâi, Tirmizî, Ahmed, İbn-i Hibbân, Hâkim, Bey haki, Dârekutni ve baş­kaları tarafından da rivayet edilmiştir.

C â b i r (Radıyallâhü anh)'m hadisini Ebû Dâvûd da rivayet ederek: Bu hadisi Süfyan-i Sevrî, Eyyüb ve Hammâd da Ebü'z-Zübeyr' den rivayet ederek C â -bir üstünde durdurmuşlardır. Yâni mevkuf olarak rivayetle bu eseri C â b i r' in sözü olarak rivayet etmişlerdir. Bu hadis, başka bir zayıf senedle de îbn-i Ebi Zi'b aracılığıyla Câbir'-den rivayet edilerek Peygamber (AleyhiVsalâtü ve's-selâm)'in buy­ruğu biçiminde nakledilmiştir, der.

Tafî, yâni sebebsiz olarak denizde ölüp su yüzüne çıkan ve ka­rın kısmı yukarda kalmak suretiyle su yüzünde duran balık etinin yenip yenmeyeceği hakkındaki ilmi görüşlere gelince Avnü'l-Mabûd yazarı konu hakkında özetle şöyle der;

" H a 11 â b İ: Birden fazla sah âb i'n in Tâfİ balığın helâl olduğu­na hükmettiği sabittir. Ebû Bekr-i Sıddik ile Ebû Eyyûb el-Ensârî (Radıyallâhü anhümâ) 'nın böyle hükme­den sahâbîlerden olduğu sabittir. İbn-i Ebî Rabâh, M e k -hûl, îbrâhîm-i Nahaî, Mâlik, Şafiî ve Ebû Sevr böyle hükmetmişlerdir.

Câbir bin Abdillah ile İbn-i Abbâs (Radı­yallâhü anhüm)'ün Tâfi balığın etini yemenin mekruhluğuna hük­mettikleri bilinmektedir. Câbir bin Z e y d, Tâvüs ve re'y ehlinin de böyle hükmettikleri malumdur. { H a n e f i 1 e r re'y ehlidir.), diye bilgi vermiştir."

El-Menhel yazarı da "Deniz suyu ile abdest almak'* babında Ebû Dâvûd'un rivayet ettiği Ebû Hüreyre (Radı­yallâhü anh) 'in 3246. hadisinin izahı bölümünde özetle şu bilgiyi ve­rir:

"Hanefiler'e göre Tâfi balığın eti yenmez. Tâfi balık: Bir sebeb olmaksızın denizde öldükten sonra su yüzüne çıkıp karnı yukarda duran balıktır. Sırtı yukarda duran balık ise Tâfi sayılmaz ve eti yenir. Suyun soğukluğu ve sıcaklığı gibi bir sebebten dolayı ölen balığın eti de yenir. Bu hükmün dayanağı Ebû Dâvûd'un Atıma kitabında rivayet ettiği Câbir (Radıyallâhü anh)'in ha­disidir. — 3247. hadîsimiz —

Tâfi balığın helâl olduğuna hükmedenlerin delili ise Ebû Hü­reyre (Radıyallâhü anh)'in hadisidir. —3246. hadîsimiz— Sahabîlerin ve tabiîlerin Cumhuru da; "Deniz avı ve taamı sizin için helâl kılındı" âyetindeki "Taam" kelimesini bir sebep olmaksızın ölüp de su yüzüne çıkan balık mânâsına yorum­lamışlardır. Bu da Tâfi balığın helâllığına hükmedenler için bir da­yanaktır.

Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) 'den rivayet edilen ha­dîsteki "Meyte" şer'î usûle göre boğazlanmaksızın ölen hayvan ma­nasınadır.

Hadisteki Tahûr da abdestsizlik hâlini giderici ve necaseti, yâni

pisliği giderici anlammadır.

Bu hadîsten çıkan fıkıh hükümleri ise : Deniz suyunun abdest ve boy abdesti almakta keza necaseti gidermekte kullanmaya dînen el­verişli olduğuna delâlet eder. Yâni deniz suyu ile abdest alınır, gu-sül edilir ve pisliği giderir. Diğer bir hüküm de, deniz avı boğazlan­madan yenir, murdar sayılmaz.

Müellifimizin 386 - 388 nolu hadisleri bu hadisin benzeri olup yu-kardaki hükümlerle ilgili izah orada yapıldığı için burada tekrarla­maya gerek yoktur. [48]



Câbir (Radıyallâhü Anh)'İn Hadîsinden Çıkan Hükümler:





1. Deniz suyunun sahile attığı ve sahilde ölen deniz avı helâl­dir, murdar sayılmaz.

2. Deniz suyunun geri çekilmesi suretiyle sahilde susuz kalıp ölen deniz avı helâldir, murdar sayılmaz.

3. Tâfi balık, yâni suda sebebsiz olarak ölüp su yüzünde kalan balık helâl değildir. Bu hükümle ilgili bilgi ve ilim ehlinin görüşleri yukarda anlatıldı. [49]



19- Karga (Etînîn Hükmünü Beyân Eden Hadîsler) Babı





3248) İbn-i Ömer (Radıyallâhü anhümâ)'da.n; Şöyle demiştir:

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Karga'ya fâsık adını taktığı halde kim etini yiyer? Allah'a and olsun ki, karga temiz (yi­yecek) lerden değildir."

Not: Zevâld'de bunun senedinin sahih ve râvilerinin sıka olduğu belirtil­miştir.



3249) Âişe (RadtyaUâhü anhâydan rivayet edildiğine göre; Resûlul­lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

Yılan fâsıktır, akrep fâsıktır, fare fâsıktır ve karga fâsıktır." (Bu hadîsi Âişe'den rivayet eden yeğeni) Kasım'a: Karga yenir mi diye soruldu. Kasım: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), (karga'ya) fâsık dedikten sonra kim onu yiyer? dedi."

Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bu hadîsin senedindeki râvîler sıka zât­lardır. Fakat şu var ki: (Râvî) el-Mes'ûdi'nin hafızası son zamanlarında zayıfla­mıştı. El-Ensâri'nln bu hadisi el-Mes'ûdî'den, hafızasının zayıflığı döneminden ön­ce mi, sonra mı rivayet ettiğini bilemedik. Bu itibarla el-Mes'ûdi'nin hadîsinde du­raklamak gerekir, El-Ensârî'nin adı Muhammed bin Abdillah bin el-Müsennâ'dır. [50]



İzahı





Bu babın iki hadisi de Zevâid nevindendir, karganın etini yeme­nin haramlığına delâlet eder. Müellifimizin 3087 ve 3088. hadîslerin­de öldürülmesi emrolunan hayvanlardan birisi de kargadır. Karga'ya ve hadîste anılan hayvanlara fâsık denilmesi sebebi ve karga'mn öl­dürülmesi hükmü ile ilgili bilgi orada verildiği için burada tekrarlan­masına gerek görmüyorum.

tik hadîste Ömer (Radıyallâhü anh) 'in: "Allah'a and olsun ki karga temiz yiyeceklerden değildir" sözü M ü' m i n û n sûre­sinin 51. âyetine işarettir. Bu âyette Allah Teâlâ;"£y Resuller temiz (yiyecek) lerden yeyiniz...*' buyurmuştur. Ümmetler de peygamberlerinin izlerini takip etmek durumundadır. Dolayısıyla temiz sayılmayan yiyeceklerden yi­yemezler. [51]



20- Kedinin Etini Yemenin Yasaklığı) Babı





3250) Câbir (Radıyallâhü anh)'<]en; Şöyle demiştir:

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kediyi yemeyi ve baha&shy;sını (yâni satıp bedelini almayı) yasakladı." [52]


İzahı





Bu hadîsi Tirmizî ve Beyhakî de rivayet etmiştir. Ebû Dâvûd ve Nesâi de bunun benzerini rivayet etmiş&shy;lerdir. Bu hadîs kedi etini yemenin haramhğına ve kediyi satmanın yasakhğına delâlet eder. Kedi etinin yasaklığı hükmü hususunda ilim ehlinin ittifakı vardır. Kedinin satışı konusu ise müellifimizin 2161. hadîsinin izahı bölümünde işlenmiştir. Oraya bakılmalıdır. [53]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
AV BÖLÜMÜ...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» TALAK BÖLÜMÜ
» TIB BÖLÜMÜ
» ŞUF’A BÖLÜMÜ
» Dua Bölümü
» HIBELER BÖLÜMÜ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ( SAV) Hakkında Herşey

 :: Hz. Peygamber Efendimiz'in Hadisi Şerifleri Hakkındaki Eserler :: İbni Mace
-
Buraya geçin: