iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR ) |
| | HIBELER BÖLÜMÜ | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: HIBELER BÖLÜMÜ Cuma Mayıs 07, 2010 10:49 pm | |
| 14- HİBELER KİTABI
1- Adam Çocuğuna Bir Şey Hibe Eder, Babı
2375) Numân bin Beşîr (Radtyallâhü ankümâ)'d&n rivayet edildiğine göre:
Babası kendisini alıp Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'İn yanına götürerek:
(Yâ Resûlallah!) Sen şâhid ol: Ben malımdan şu kadarını (oğlum) Numân'a hibe ettim, dedi. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (ona:)
«(Peki) Sen N um ân a hibe ettiğinin mislini diğer çocuklarının her birisine de hibe ettin (mi)»? buyurdu. Beşîr:
Hayır, dedi. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : «O halde bu işe benden başkasını şâhid et,» buyurdu. (Sonra) : «Çocuklarının sana itaat etmeleri hususunda eşit olmaları seni sevindirmez mi?- buyurdu. Beşîr:
Evet (sevindirir), diye cevab verdi. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«O halde hayır (onlara hibe etmede eşitsizlik etme)» buyurdu."
2376) Numân bin Beşîr (Radıyallâkü anhümd)'âan rivayet edildiğine göre:
Babası kendisine bir köle hibe etti ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanına giderek O'nu (bu'işe) şâhid etmek istedi Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), (Nu-mân'ın babasına) :
«Sen her çocuğuna bunun mislini hibe ettin (mi)?» buyurdu. Babası : Hayır, deyince Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : -O halde köleyi geri al,» buyurdu." [1]
İzahı
Numân (Radıyallâhü anh)'m hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir. Kütüb-i Sitte'de müteaddid yollarla rivayet olunan bu hadîsin metninde bazı değişiklikler mevcuttur. Bunların burada belirtilmesi zaruri değildir ve biraz da izah ister. Bu itibarla bu değişikliklere değinmiyeceğim.
Hadîs, hibe ve hediye hususunda evlâd arasında eşitliğin gözetilmesinin meşruluğuna delâlet eder. Anılan eşitliğe riâyet edilmesinin hükmü hususunda âlimler ihtilâf etmişlerdir. AvnÜl-Mabûd yazan Nevevi' den naklen şu bilgiyi vermektedir:
"Hadis, hibe hususunda evlâd arasında eşitlik ve adalet yapılmasının müstahablığına delâlet eder. Bu itibarla evlâd kız olsun oğlan olsun bunlara hibe verilirken eşitlik prensibinden ayrılmamaya dikkat edilmelidir. Bâzı arkadaşlarımız: Oğlan çocuğa iki kız hissesi kadar pay verilmelidir, demişler ise de birinci görüş sıhhatli olanıdır. Çünkü hadisin zahiri o görüşü teyid eder.
Şayet bir adam çocuklarının bir kısmına mal hibe edip diğerlerine bir şey hibe etmezse bunun hükmü hususunda ihtilâf vardır: Ebû Hanîfe, Mâlik ve Şafiî'ye göre bu hibe sahihtir ve böyle davranmak haram olmayıp mekruhtur.
Ahmed, Sevrî, îshâk ve başkalarına göre böyle yapmak haramdır. Bunların delillerinden ikisi bâzı rivayetlerde bulunan; *ve evlâdınız arasında adalet ediniz» ve; «Ben haksız bir şeye şâhid olmam» ifâdeleridir.
Birinci grubtaki âlimlerin delili ise hadisin;
= «Buna benden başkasını şâhid et» emridir. Eğer böyle yapmak haram veya bâtıl ve geçersiz olsaydı böyle buyurmazdı. Bir de Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), B e ş i r'e «Köleyi geri al» buyurmuştur. Eğer yapılan hibe işi geçersiz olsaydı geri almak ve hibeden rücu' etmek gereksiz kalırdı.
Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in buna şâhid olmayı kabullenmeyip haksızlık diye vasıflandırmasına gelince bu da ikinci grubun görüşünü ispatlamaz. Çünkü, eşitlik ve adaletten sapan her şeye Cevr ve haksızlık denilir. îster haram olsun ister mekruh olsun fark etmez. Yâni mekruh olan bir şey de Cevr ve haksızlıkla vasıf landırılabil ir.''
Tuhfe yazarı da şöyle der:
" E 1 - H â f ı z , el-Fetih'te şöyle der: Cumhurun görüşüne göre evlâd arasında hibe konusunda eşitlik yapmak müstahabdır. Eğer bir adam, evlâdından bir kısmına hibede bulunursa, yaptığı hibe işi sahih olmakla beraber mekruhtur. Bu nedenle hibe edilen şeyi geri almak veya diğer çocuklara da onun mislini hibe etmek müstahab'-dır. Cumhura göre hadiste gelen ve eşitliğin gözetilmesine âit emir, mendubluk içindir, keza eşitsizliğin yasaklanmasına dâir nehiy de tenzîh en mekruhluk içindir.
Hibe etme hususunda evlâd arasında eşitlik yapmanın vâcibli-ğine hükmedenler de N u m â n' in hadisini delil göstermişlerdir. Tâvûs, Sevri, Ahmed ve tshâk böyle söyleyenlerdendir. Mâlikîler'in bir kısmı da böyle demiştir. Bu grubtan alınan meşhur kavle göre eşitlik prensibine aykırı olarak evlâda verilen hibe geçersizdir. Ahmed' den yapılan rivayete göre yapılan hibe sahih olup bundan rücu' edilmesi vâcib'dir ve ev-lâddan birisinin borçluluğu ve sakatlığı gibi bir ihtiyaca binâen ona fazla hibede bulunmak caizdir.
Evlâda verilen hibenin eşitlik şekli bakımından da ihtilâf vardır. Muhammed bin el-Hasan, Ahmed, îshâk, Ş â f i i 1 e r' in bir kısmı ile M â 1 i k i 1 e r' in bâzısına göre eşitlik, erkek çocuğa kız çocuğun payının iki katını vermek suretiyle olur. Yâni mirasta olduğu gibi erkek çocuğa iki hisse verilir. Bunun gerekçesi de şudur: Eğer babanın malı, önün ölümüne kadar bekletilirse, erkek çocuğa kız çocuğun hissesinin iki katı verilir. Şu halde babanın hayatında da hibeler bu ölçüye göre verilmelidir.
Diğer âlimlere göre erkek ve kız çocuklar arasında bir ayırım yapılmaksızın hepsine eşit şekilde hibe verilmelidir. Hadîsteki eşitlik emrinin zahiri bu görüşü teyid eder. Said bin Mansur ile Beyhakî1 nin hasen bir sened ile îbn-i Abbâs (Ra-dıyallâhü anhümâ) 'dan rivayet ettikleri merfû şu hadîs de bu görüşe delîl gösterilmiştir:
«Hibe vermek hususunda evlâdınızı eşit tutunuz. Eğer ben evlâdın bir kısmını (hibe hususunda) üstün tutsaydım kızları üstün tutacaktım." [2]
2- Çocuğuna Bir Şey Hibe Edip Sonra Bundan Dönen Adamın Babı
Hâl Tercemesi
Numân (R.A.)'ın h&I tercemesi 112 nolu hadis bölümünde geçti. Bunun babası Beşlr bin Sa'd bin Sulebe (R.A.) Ens&rtn Hazreç kabilesinden olup Akabe görüşmesinde bulunan ve Bedir, Uhud, Hendek ve diğer savaşlara katılan sahâbl-lerdendir. Hicretin 13. yılı AynÜ't-Temr'de sehld edilmiştir. (Hülasa: 90)
2377) (Abdullah) bin Abbâs ve (Abdullah) bin Ömer (RadtyaUâhü ankümâyden rivayet edildiğine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Adamın bir şeyi hibe edip sonra bundan dönmesi helal değildir. Ancak çocuğuna bir şey hibe eden baba bu hükmün dışındadır. (Yâni hibesini geri alabilir.)»"
2378) Amr bin Şuayb'ın dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (Ra-dtyallâhü anhüm)'den rivayet edildiğine göre; Peygamber (Saüaüakü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
«Her hangi biriniz hibesinden rücu' etmesin, çocuğundan (hibesini istirdad eden) baba bu hükmün dışındadır." [3]
İzahı
Bu babın ilk hadîsini Tirmizl, Ebû Dâvûd ve Ne-s a î de rivayet etmişlerdir.. Diğer hadîsi N e s a î de rivayet etmiştir.
Bu hadisler kişinin, verdiği hibe ve hediyeyi geri istemesinin caiz olmadığına, fakat babanın evladına verdiği hibe ve hediyeyi geri almasının câizliğine delâlet ederler. Cumhurun görüşü de böyledir.
Tuhfe yazarının beyânına göre merhum el-Kâdı şöyle demiştir:
"îbn-i Ömer ile îbn-i Abbâs'ın hadîsi (yâni 2377 nolu hadîs) hibeden dönüş yapmanın câizliğinin sâdece babanın evlâdına verdiği hibeye münhasır olup başka kimsenin verdiği hibeden dönüş yapmasının caiz olmadığına dâir apaçık bir nass'dır. Ş â -f i İ de böyle hükmetmiştir. Fakat Sevrî ve E b û Hanî-f e ' nin arkadaşları bunun aksine hükmederek : Kişinin evlâdına, mahremi olan bir yakınma veya eşine verdiği hibeden dönüş yapması caiz değildir. Lâkin kişinin yabancı bir kimseye verdiği hibeden rücû etmesi caizdir, demişlerdir. Mâlik ise: Verilen hibeden dönüş yapmak herkes için caizdir. Ancak eşlerden birisinin diğerine verdiği hibeden dönüş yapması caiz değildir, demiştir.
Bâzı Hanefîler bu hadisi şöyle yorumlamıştır: Hadis'in «Hibeden dönmesi helâl değildir» ifâdesinden maksad, bunun caiz olmaması değildir, amaç, yapılan hibeden dönüş edilmesinin önlenmesi ve sakmdırmaktır. Nasıl ki, "Varlıklı adamın dilenciyi eli boş döndürmesi helâl değildir," denilir.
Çocuğuna hibe veren babanın bu hüküm dışında tutulmasının mânâsı ise şudur: Yâni baba, çocuğuna hibe ettiği bir şeyi geri alıp onun ihtiyaçlarına sarf etmesi caizdir. Nasıl ki, baba çocuğunun öz malını da onun nafaka ve diğer ihtiyaçlarında kullanmaya yetkilidir. Bu cümleden kasdedilen mânâ budur, hibeden dönüş yapmak ve bunu istirdad etmek değildir.
Hadisin böyle yorumlanması, zahir olan mânâsından bir dönüş olduğu gibi uzak bir yorum şeklidir." (Kadı' nın sözü bitti.)
Miftâhü'1-Hâce yazan da son hadîsin açıklaması bölümünde özetle şöyle der:
'Bu hadîs delil gösterilerek : Baba, evlâdına verdiği hibeyi geri alabilir, denilmiştir. Cumhurun görüşü de böyledir. Fakat Ahmed:
Hibe eden kişi kim olursa olsun verdiği hibeyi geri alamaz, demiştir
Bâzıları: Baba, küçük yaştaki çocuklarına hibe ettiği veya erginlik çağına varmış bulunan evlâdına hibe edip teslim ettiği bir şeyi geri alamaz, demişler ise de Muhammed bin Ali:
Böyle bir ayırımı yapmaya delil olabilecek bir mesned yoktur, demiştir.
Bu konuda ananın da baba hükmünde olup olmaması konusunda ihtilâf vardır. Fıkıhçılann ekserisi: Hadîsteki Valid = doğurucu, kelimesi anaya da şümullüdür, nasıl ki Veled kelimesi oğlan ve kız çocuğa şümullüdür. îshâk: Hak olan budur ki baba, evlâdına verdiği hibeden dönüş yapabilir. Vâlid kelimesinin din ıstılahında veya Arap dilinde anaya da şümullü olduğu sıhhat bulursa ana da baba gibidir. Yâni ana da evlâdına verdiği hibeyi geri alabilir. Aksi takdirde ana geri alamaz. Lügat kitablarmdan el-Mısbâh'ta: Vâlid, babadır. Valide de anadır, denilmektedir. [4]
3- Ömrâ (Bîr Şeyî Bir Kimseye Ömrü Boyunca Vermek) Babı
Bu bâbtaki hadîslerin tercemesine geçmeden önce Ömrâ kelimesi ve işlemi hakkında özlü bilgi vermek uygun olur. Avnü'1-Ma-bûd yazarı şöyle der:
"Ömrâ kelimesi ömür kelimesinden alınmadır. Ömür de bilindiği gibi hayat demektir. Câhiliyet döneminde adam evini arzuladığı kimseye verir ve ona: Bu evi sana ömrün boyunca helâl kıldım, derdi. O dönemde böyle bir âdet var idi. Bu işleme Ömrâ adı verilmiştir. Ömrâ işleminin aslı ve sözlük mânâsı budur. Şer-i Şerifte ise cumhura göre anılan şekilde verilen evin mülkiyetini alıcıya geçmiş olur ve ölümünden sonra mülkiyet hakkı vericiye değil alıcının mirasçılarına intikal eder. Ancak verici, evi verirken alıcının ölümü hâlinde evin kendisine âit olacağını şart koşarsa o takdirde ev kendisine iade edilir."
Tuhfe yazarının naklen beyânına göre en-Nihâye'de: Ömrâ ve Amrâ ismi verilen bu işlem câhiliyet devrinde revaçta idi. Adam evini arzuladığı kişiye, ömrü boyunca mesken olarak kullanması için verirdi ve o kişi ölünce adam evini teslim alırdı. İslâmiyet bu işlemi iptal eyledi ve ömür boyunca yararlanılmak üzere verilen ev ve benzeri eşyanın sürekli olarak alıcının mülkiyetine geçeceğini, artık vericinin o eşyayı geri alamıyacağını ve alıcının ölümünden sonra o eşyanın alıcının mirasçılarına intikal edeceğini bildirdi. Bu hususta rivayet olunan hadîsler birbirini teyid eder. Fıkıhçılar ise bu hususta ihtilâf etmişlerdir: Bâzıları bu hadislerin zahiri ile amel ederek : Bu şekilde yapılan işlemle, ilgili eşyanın mülkiyeti sürekli bir süratte alıcıya intikal eder, demişlerdir. Bir kısım fıkıhçılar da: Bu şekilde verilen eşya Âriye gibidir yâni eşyanın mülkiyet hakkı vericide kalır, alıcı karşılıksız ve ücretsiz olarak geçici bir süre için o eşyadan yararlanır alıcı ölünce eşya sahibine iade edilir, demiş ve hadisleri tevil etmişlerdir, diye bilgi verilmiştir,
2379) Ebû Hüreyre (Radtyallâhii anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
Ömrâfnm mal sahibinin yararına uygunluğu) yoktur. Çünkü kime ömrâ işlemi ile bir mal verilirse artık o mal (dâimi olarak) o kimsenindir."
Not: Bunun senedinin Buhâri ve Müslim'in şarttan Üzerine saî.ih olduğu, Zevâid'de bildirilmiştir.
2380) Câbir (bin Abdillah) (Radtyallâhii anhüntâydan rivayet edildiğine göre kendisi :
Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyururken işittim, demiştir:
«Kim Ömrâ usûlü ile bir malı bir adama ve onun nesline verirse artık (söylediği) sözü onun o maldaki hakkını kesmiş olur. Bu itibarla o mal, ömrâ usûlü ile verilen adama ve onun neslinedir.»"
2381) Zeyd bîn Sabit (Radtyallâhii anhyden rivayet edildiğine göre : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ömrâ'yı alıcının (Ölümünden sonra) vârisine vermiştir." [5]
İzahı
Zevâid yazan Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)ıın hadisini Zevâid türünden saymıştır. Bu durum nottan da anlaşılır. Ancak bu hadis N e s â i tarafından da rivayet edildiğine göre Zevâid türünden sayılmaması gerekmektedir. Bunda gözden kaçma olabilir
Câbir (Radıyallâhü anh) 'in hadisini Müslim ve Ne-s â i de rivayet etmişlerdir. Ebû Dâvûd ve Tirmizi de bunun benzerini rivayet etmişlerdir.
Zeyd (Radıyallâhü anh)'m hadisini N e s â I de rivayet etmiş, Ebû Dâvûd da bunun benzerini rivayet etmiştir.
Bu hadîsler, ömrâ usûlü ile verilen bir malın sürekli olarak alıcıya ve ölümünden sonra evlâd ve ahfadına intikal ettiğine delâlet ederler. Sonuç bu olduğu için ömrâ usûlü ile mal vermenin, vericinin yarar ve menfaatma uygun düşmediği, ilk hadîste belirtilmektedir.
Ömrâ işleminin ne demek olduğunu tercemelere geçmeden önce anlatmıştım.
Avnü'l-Mabûd yazan bu bâbtaki hadîslerin izahı bölümünde özetle şu bilgiyi verir:
N e v e v i: Bizim arkadaşlarımız ve başka âlimler demişler ki: Ömrâ şudur: Adam birisine: Örneğin şu evi ömrün boyunca veya hayatta olduğun sürece ya da yaşadığın müddetçe yahut dünyada kaldığın sürece sana kıldım, der veya bu mânâyı ifâde eden başka bir söz söyler. İşte bu söze Ömrâ denilir.
Akıb ise adamın evlâd ve torunlan, yâni nesli anlamını ifâde eder.
Arkadaşlarımız demişler ki Ömra üç durumda oluşur:
1. Adam şöyle der: Ben şu evi ömrâ usûlü ile sana verdim, sen öldüğün zaman da bu ev senin mîrasçılann veya senin neslinindir. Bu akid sahihtir ve bunun sahihliğine karşı çıkan âlim yoktur. Alıcı bu akid ile evin mülkiyetine sâhib olmuş olur ve ev kendisine hibe edilmiş sayılır. Adam öldüğü zaman ev onun mirasçılarına intikal eder. Mirasçısı yok ise ev hazineye intikal eder ve hiç bir sû-retle eski sahibine yâni verene intikal etmez. Mâlik bu görüşe muhalefet etmiştir. (M â 1 i k' e göre intifa hakkı alıcıya ve onun mirasçılarına intikal eder. Fakat mülkiyet hakkı eski sahibine aittir,)
2. Adam: Ben şu evi ömrâ usûlü ile ömrün boyunca sana kıldım, demekle yetinir ve alıcının ölümü hâlinde ne olacağını belirtmez. Bu akdin sıhhati konusunda Şafii1 nin iki kavli vardır. En sahîh olan kavline göre bu akid sahihtir ve bunun hükmü de ilk şıkkın hükmü gibidir.
3. Adam: Bu evi ömrün boyunca sana kıldım. Sen öldüğün zaman ben sağ isem ev bana aittir. Şayet ben ölmüş isem ev benim mirasçılarıma âit olacaktır. Bu akdin sıhhati hususunda da arkadaşlarımız arasında ihtilâf vardır: En sahîh görüşe göre akid gene sahihtir ve bunun hükmü de ilk şıkkın hükmü gibidir.
Hülâsa, en sahîh kavle göre Ömrâ bütün çeşitleri ile sahihtir ve mal alıcının mülkiyetine geçmiş olur. Artık alıcı dilediği gibi o malda tasarruf edebilir.
Ebû Hanife' nin görüşü de Şafii mezhebinin görüşü gibidir. Sevri, el-Hasan bin Salih ve Ebû U b e y d e ' nin kavli de böyledir. Bunların delilleri bu sahîh hadislerdir.
A h m e d' e göre geçici ömrâ sahih değildir. Fakat geçici olmayan, yâni geçici olduğuna dâir bir kayıt bulunmayan ömrâlar caizdir.
Mâlik ise: Ömrâ bütün durumlarda sâdece evin intifa hakkının verilmesinden ibarettir. Hiç bir durumda evin mülkiyet hakkının verilmesi oluşmaz, demiştir, diye bilgi verir. ( N e v e v i' nin sözü bitti.)
El-Mirkafda belirtildiğine göre Mâlik: Adam, ömrâ usûlü ile evini bir kimseye verirken: Senden sonra da senin mirasçılarına olsun, gibi bir söz söylememiş ise, o kimsenin ölümü hâlinde evin intifa hakkı vericiye, verici ölmüş ise onun mirasçılarına geri verilir, demiştir. [6]
4- Rukbâ (Bir Adamın, Kendî Evini Bîrisine Hîbe Etmesi Ve Ona: Ben Senden Önce Ölürsem Ev Sana. Sen Benden Önce Ölürsen Ev Bana Olsun Demesi) Babı
Rukbâ: Bu kelime müraRaba'dan alınmadır. Avnü'l-Mabûd yazarının beyânına göre S ü y û t î bu kelimeyi şöyle tarif etmiştir: Rukbâ şudur : Adam birisine: Ben evimi sana hibe ettim. Eğer sen benden önce ölürsen ev bana döner ve ben senden önce ölürsem ev sanadır, der. Taraflar birbirlerinin ölümünü gözettikleri için bu işleme mürakaba'dan alma Rukbâ ismi verilmiştir.
En-Nihâye'de de bu kelime böyle tarif edildikten sonra: Fıkıh-çılar bu işlemin hükmü konusunda ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları: Bu işlemle evin mülkiyeti sürekli olarak alıcıya geçmiş olur, demiştir. Bir kısım fıkıhçılar ise: Hayır, jnülkiyet hakkı vericide kalır, âriye gibi alıcı bundan yararlanır, demiştir, diye bilgi verilmiştir.
Tirmizi de: Rukbâ, adamın : Bu şey öTirün boyunca sanadır sen benden önce ölürsen bana geri geli* demesidir, diye tarif etmiştir.
2382) (Abdullah) bin Ömer (Radtydlâhü anhümâ)'âsm rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Rukbâ (nin mal sahibinin yararına uygunluğu) yoktur. Çünkü kime rukbâ usûlü ile bir şey verilirse artık o şey o kimsenin hayatında da, ölümünde de kendisine aittir.»
Râvi demiştir ki: Rukbâ, mal sahibinin: Benden ve senden hangimiz sonra ölürse bu mal onundur, demesidir."
2383) Câbir bin Abdillah (Radtyallâhü anhümâ)'dan rivayet ediMi-ğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuydu, dwniftir:
«Ömrâ, kendisine verilen İçin (dâimi olarak) geçerlidir. (Hibe eden bundan dönüş yapamaz)« Rukbâ da kendisine verilen için (sürekli biçimde) geçerlidir. (Hibe eden bundan dönüş yapamaz)." [7]
İzahı
îbn-i Ömer (Radıyallâhü anh)'m hadisi N es âi'de de rivayet edilmiştir. Ancak rukbâ'nın tarifine ait râvinin sözü orada yoktur. Bu tarifin hangi râviye ait olduğuna dâir bir kayda rastlamadım. Bu hadîsin ilk cümlesinden maksad, rukbâ'nın yasak lığı veya geçersizliği değildir. Bu cümleden maksad şudur: Rukbâ işlemini yapmak suretiyle mallarınızı zayi etmeyiniz ve mülkiyetinizden çıkarmayınız. Çünkü rukbâ işlemini yapmakla mal, mülkiyetinizden çıkar ve karşı tarafa geçer. Şu halde anılan cümleden kasde-dilen mânâ: Böyle bir işlemin yapılması, yarar açısından uygun değildir. Ama buna rağmen yapılırsa akid sahihtir. Alıcının ölümü ile mal onun mirasçılarına intikal eder.
C â b i r (Radıyallâhü anh) 'm hadîsini Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî de rivayet etmişlerdir. T i r m i z i, C â b i r (Radıyallâhü anh) 'm hadîsini rivayet ettikten sonra: Bu hadîs hasendir. Ashâb-i Kirâm'dan ve başkalarından bâzı ilim ehlinin uygulaması böyledir. Yâni Ömrâ işlemi gibi Rukbâ işlemi de caiz ve geçerlidir. Ahraed ve îshâk'ın kavli de böyledir. K û -f e 1 i bâzı âlimler ile başkaca bâzı ilim ehli ise Ömrâ işlemini caiz görüp Rukbâ işlemini caiz ve geçerli saymamışlardır, demiştir.
Avnü'l-Mabûd yazan da: C â b i r (Radıyallâhü anh) 'm hadisi, Rukbâ ile Ömrâ işlemlerinin hükümlerinin ayni olduğuna delâlet eder. Cumhurun görüşüne göre Rukbâ, Ömrâ gibidir. Fakat Mâlik, Ebû Hanîfe ve Muhammed rukbâ'yı caiz görmemişlerdir. Ebû Yûsuf ise cumhurun görüşüne katılmıştır. El-Fetih'de beyân edildiği üzere N e s â İ sahih bir sened-le îbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) 'dan mevkuf olarak; "Ömrâ ve rukbâ müsavidir" mealinde bir eser rivayet etmiştir, diye bilgi verdikten sonra H a t t â b i' den naklen şöyle der: Ebû Hanîfe demiş ki, Ömrâ usûlü ile verilen mal alıcıya (ve vârislerine) miras yolu ile intikal eder. Rukbâ ise âriyedir. (Yâni intifa hakkı alıcıya geçici olarak verilmiş olur.) Ş â f i I' ye göre Rukbâ, Ömrâ gibidir. Alıcının ölümü hâlinde mirasçılarına intikal eder. Ha* dlsin zahirinin hükmü de böyledir. [8]
5- (Verilen) Hibeden Rücû Etmek Babı
2384) Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anhyden rivayet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Verdiği hibeyi geri alan kişinin durumu köpeğin durumu gibidir. Köpek yer, nihayet doyunca kusar. Sonra kustuğuna dönüş yapıp onu yer.»"
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bu hadîs Buhârî ve Müslim'de Ebû Hüreyre (R.A.)'den başka sahabiden rivayet edilmektedir. Ebû Hüreyre"nin rivayetine âid seneddeki râviler sıka zâtlardır. Fakat bu sened munkatidir. Ahmed bin Han-bel: Hılâs bin Amr el-Hecerî, Ebû Hüreyre'den bir şey işitmemiştir, demiştir.
2385) (Abdullah) bin Abbâs (Radtyallâhü ankümâydan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, defa «Hibesini geri alan kişi. kustuğunu yiyen gibidir.»*'
2386) (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü anhümâ)'âan rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallakü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Hibesinden dönüş yapan kişi, kustuğuna dönüş yapan (yiyen) köpek gibidir.»" [9]
İzahı
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) *ın hadîsi Zevâid türün-dendir. İbn-i Abbâs (Radıyallâhü anh)'m hadîsi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde mevcuttur. Hâkim ve İbn-i Hibbân da rivayet etmişlerdir. îbn-i Ömer (Radıyallâhü anh) 'm hadîsi T i r m i z î tarafından da rivayet edilmiştir.
Nevevî, îbn-i Abbâs'ın hadisinin şerhinde: Hibe edilip teslim edildikten sonra bundan dönüş yapmanın haramlığı bu hadîsten açıkça anlaşılmaktadır. Bu hadîs, yabancılara verilen hibelere yorumlanır. Kişinin kendi evlâdına veya torunlarına verdiği hibelere gelince bundan rücû etmesi caizdir. Nitekim Beşîr bin N u m â n (Radıyallâhü anh) 'm hadîsinde — 2375 - 2376 nolu — bu durum belirtilmiştir. Kardeşlere, amcalara ve diğer yakınlara verilen hibelerden de dönüş yapmak caiz değildir. Mâlik, Şafiî ve E v z â i' nin kavli böyledir.
Ebû Hanîfe ve diğer bâzı âlimler ise: Herkes verdiği hibeden dönüş yapabilir. Ancak baba, evlâdına veya mahremi sayılan yakınlarına verdiği hibeden dönüş yapamaz, demişlerdir, diye bilgi vermektedir.
Es-Sübül yazarının naklen beyânına göre Tahâvi: Hibesinden dönüş yapanın, kustuğunu gerisin geriye yiyen adama benzetilmesi, hibeden dönüş yapmanın haramlığını gerektirir. Fakat diğer rivayette olan ziyâdede hibesinden dönüş yapan kişi köpeğe benzetilmektedir. Bu benzetiş ise hibeden dönüş yapmanın haram olmadığına delâlet eder. Çünkü köpek mükellef değildir. Kustuğunu tekrar yemesi onun için haram sayılamaz. Bu fiil haram olmayınca buna benzetilenin fiil de haram sayılmamalıdır. Hadîsten maksad, hibeden dönüş yapmaktan sakındırmaktır ve köpeğin fiiline benzeyen bir işin yapılmamasıdır, demiştir.
Es-Sübül yazan bu nakli yaptıktan sonra bu tevilin uzaklığını ve hadîsin sunuluşuna uymadığını ifâde eder ve: Bu gibi benzetmeler, Şer-i Şerifte ilgili işten şiddetle sakınmak amacıyla anılmaktadır. Nitekim namazın âdabı konusu işlenirken, tilki gibi sağa sola dönülmesin, köpek gibi oturulmasın ve secde edilirken karganın gagasıyla bir şey alması gibi çarçabuk eğilip kalkılmasın, buyurulu-yor. Anlaşılan açık mânâ, bunun haramlığıdır, uzak yorumlara iltifat edilmemelidir, demiştir.
Hibelerden dönüşle ilgili biraz bilgi bu kitabın birinci ve ikinci babında da verilmiştir. Oraya müracaat edilebilir.
El-Fetih yazarı da Ömrâ ve Rukbâ babından bir sahîfe önce verdiği bilgi meyânmda T a b e r i' nin şöyle dediğini nakleder:
"Bâzı hibe- çeşitleri vardır ki bunlardan dönüş yapmanın câiz-liği hadîslerle sabit olduğu için o tür hibeler buradaki hadîsin hükmünden istisna edilir: Karşılığında bir şey verilmek şartı ile yapılan hibe, babanın kendi evlâdına verdiği hibeler, henüz teslim edilmemiş olan hibe ve miras yolu ile hibe edenin hissesine düşen ve böylece onun eline geçen hibe, bu hadîsin hükmünün dışında kalan hibe çeşitleri için birer örnektir." [10]
6- Karşılığını Ummak Suretiyle Bir Şeyi Hibe Edenin Babı
2387) Ebû Hüreyre (Radıyattâhü ûwA>'den rivayet edildiğine göre; ResûluIIah (Sallallakü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Karşılığı verilmedikçe adam, verdiği hibeyi geri alma hakkına
sahihtir.»"
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde bulunan îbrâhlm bin İsmail bin Mücemmi' zayıftır. [11]
İzahı
Zevâid türünden olan bu hadisi Dârekutni de rivayet etmiştir.
Bu babın başlığında, hibenin karşılığının alınması umudu söz konusu edildiği halde hadîsin metninde anılan umuda dâir bir sarahat yoktur. Babın başlığı böyle olunca, müellifimizin böyle yorum yaptığı sonucuna varılır. Şu halde, kişi hibe ederken karşılığını alacağını umarak ve bu niyeti taşıyarak hibede bulunmuş ise, karşılığı kendisine verilmedikçe hibesini geri alma hakkına sâhib olduğu mânâsı ve hükmü çıkarılabilir. Tuhfe yazarının beyânına göre Mâlik, Ömer (Radıyallâhü anh)'den şu mealde bir eser rivayet etmiştir: "Kim karşılığını alacağını umarak bir hibede bulunursa, karşılığı verilmedikçe, hibesi geri verilmeye mahkûmdur." " E 1 -Hafız: Hâkim ve İbn-i Hazm bu eser sahihdir, demişlerdir, îbn-i Hazm bu hadîsin benzerini merf û olarak Ebû Hüreyre' den rivayet etmiştir. Tabarânî de bunun benzerini tbn-i Abbâs' dan gene merfû olarak rivayet etmiştir. Şevkânî bu rivayetleri naklettikten sonra: Eğer bu hadisler sahîh iseler, hibenin geri ahnamıyacağına dâir hadîslerin hükmünü hususîleştirmiş olurlar ve netice itibariyle şu hüküm çıkarılır : Karşılığı verilmemiş iken hibenin geri alınması caiz olmuş olur, demiştir.
Hadis, hibenin karşılığının alınmasının meşruluğuna da delâlet eder. Zâten Buhârî, Tirmizî ve Ebû Davud'un A i ş e (Radıyallâhü anhâ) 'dan rivayet ettikleri bir hadîste Resûl-i Ekrem'in hediyeyi kabul ettiği ve karşılığında hediye verdiği belirtilmektedir. Avnü'l-Mabûd'da belirtildiği gibi kadîm kavlinde Şafii ve bâzı Mâliki âlimler  i ş e' nin sözü edilen hadîsini delil göstererek: Karşılığının verilmesini söz konusu etmeden hediye veren, fakat hediyesinin karşılıksız bırakılmıyacağını uman kimsenin hediyesine karşılık verilmesi vâcibtir. Meselâ bir fakirin bir zengine hediye vermesi gibi. Fakat zenginin fakire verdiği hediyenin kar siliğini vermek vâcib değildir. Çünkü böylesi karşılık beklemez, demişlerdir. Hadîsin buna delâlet etmesinin yönü Resûl-i Ekrem (Aley-hi's-salâtü ve's-selâm)'in hediyeleri karşılıksız bırakmamasıdır. Fakat bu görüşte olmayan âlimler: Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'in bu prensibi bunun vâcibliğine delâlet etmez, demişlerdir.
H»aef iler ve cedid kavlinde Şafiî: Karşılık almak üzere ve bu maksadla verilen hediye geçersizdir. Çünkü meçhul bir satış hükmündedir, demişlerdir. Diğer taraftan hediyenin amacı bir bağışta bulunmaktır. Karşılık beklemek ise bağış anlamına uygun değildir. En-Neyl'de bu bilgi verilmiştir.
Turbeşti de: Fazla bir karşılık beklemek üzere verilen hediyeyi kabul etmek mekruhtur, demiştir.
Şerhü's-Sünne'de de: Karşılığının verilmesi şart koşulmaksızın verilen hediyenin hükmü hususunda âlimler ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları Â i ş e (Radıyallâhü arıhâl'nın hadisini delîl göstererek: Hediyenin karşılığını vermek gerekir, demişlerdir. Bâzıları da hediye verenleri üç kısımda mütâlâa etmişlerdir: Mâli durumu İyi olanın kendisinden dun olan bir kimseye verdiği hediye bir ikramdır, karşılığını vermek gereksizdir. Kişinin kendi emsaline verdiği hediye de böyledir. Yâni karşılık vermeye gerek yoktur. Mâlî durumu daha iyi olana verilen hediye ise karşılıksız bırakılmamalıdır. Çünkü bu durumda verilen hediyenin karşılığı beklenebilir.
Hediyenin karşılığının değeri ise örf ve âdete göre takdir ve tes-bit edilir. Bir kavle göre verilen karşılık, hediyenin değerine denk olmalıdır. Diğer bir kavle göre hediye sahibini razı edecek bir karşılık verilmelidir. [12]
7- Kocasının İzni Olmaksızın Kadının Hediye Vermesi Babı
2388) Amr bin Şuayb'in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (Ra-dtyattâhü aKÂcûnJ'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve S ette m) irâd ettiği bir hutbede şöyle buyurdu, demiştir :
«Bir erkek bir kadınla evlenince erkeğin izni olmaksızın kadının, kendi malından hediye vermesi câîz değildir,»" [13]
İzahı
Bu hadîsi Ebû Dâvûd ve Nesâî de rivayet etmişlerdir. E b û D â v û d' un iki ayrı senedle rivayet ettiği iki hadîs metni arasında biraz farklılık vardır. Bunlardan birisi meâlen şöyledir: «Kocasının izni olanaksızın kadının hediye vermesi caiz değildir.» Diğeri de meâlen şöyledir: «Kocası kendisi ile nikahlanınca kadının kendi malında bir şey yapması (yâni hediye vermesi) caiz değildir.»
Avnü'l-Mabûd yazarı bu hadîsin şerhinde şu bilgiyi verir: "Kadının malından maksad kadının kendi malı kasdedilmiş olabilir. Bu takdirde kadının hediye vermesinin caiz olmamasından maksad tenzihen mekruhluktur. Bunun hikmetide kadınların akıllarının noksanlığıdır. Bu itibarla kadın kendi malından bir hediye vermek istediği zaman önce kocasına damşmalıdır. Kocasının görüşünü alması, ona danışması ve muvafakatim alması müstahab'dır. Aksine hareket etmesi ise tenzihen mekruhtur (Bununla beraber kadın kendi malında tasarruf etme yetkisine sâhib olduğu için yapacağı hibe ve sadaka sahihtir.)
Kadının malından maksad, kadının elinde bulunan ve kocasına ait olan mal olabilir. Kadının elinde bulunduğu için mala mecazen kadının malı denilmiştir. Hadîs böyle yorumlanınca caiz olmama ifâdesi ile haramlık kasdedilmiş olur. Çünkü kadının bu malda tasarruf etme yetkisi yoktur. Bâzı âlimler bu hadîsin böylece iki şekilde yorumlanabileceğini söylemişlerdir.
En-Neyl yazarı da: Kadın akıllı ve erginlik çağma varmış olsa bile kocasmdan izin almaksızın kendi öz malından hediye veremi-yeceğini söyleyen âlimler bu hadîsi delîl göstermişlerdir. Bu hususta ihtilâf .vardır. Şöyle ki:
1. E 1 - L e y s : Bu caiz değildir. Kadının vereceği hediye onun malının üçte birisinden az bile olsa gene caiz değildir. Ancak çok cüz'î ve kıymetsiz bir şey ise caiz olur, demiştir.
2. Tâvûs ve Mâlik: Kadın, malının üçte birisine kadar, kocasının izni olmaksızın verebilir. Fakat bundan fazlasını ondan izin almaksızın veremez, demişlerdir.
3. Cumhur: Kocasının izni olmaksızın kadın kendi malından dilediği mikdan verebilir. Ancak sefih ise (yâni menfaatini zararından ayırd edemiyecek durumda ise), veremez, demiştir. El-Fetih yazarı demiş ki: Cumhurun gerek Kitâb'dan ve gerekse Sünnet'den delilleri çoktur."
Kocanın izninden maksad açıkça izin vermesi veya rızâsının bulunduğunun anlaşılmasıdır.
Sindi' nin beyânına göre Şafiî: Bu hadîs sabit değildir. Kur'an-i Kerim, Sünnet, eser ve mâkul, bu hadîsin hilâfına, (yâni kadının kendi öz malında tasarruf etme yetkisine sâhib olup kocasından izin almasına mecburiyet bulunmadığına) delâlet ettiği halde biz bu hadîsle nasıl hükmedebiliriz, demiştir.
2389) Ka'b[14] bin Mâlik (Radıyallâhü
Karısı Hayre (Radıyallâhü anhâ) kendi malı olan bir zinet eşyasını Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e götürüp t Bunu sadaka olarak verdim, dedi. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisine :
— -Kadının kendi malından sadaka vermesi caiz değildir. Meğer ki kocasının izni ola. Bu nedenle, sen (kocan) Ka'b'dan izin istedin mi?» buyurdu. Hayre:
— Evet, diye cevab verdi. Bundan sonra Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Hayre'nin kocası Ka'b bin Mâlik'e haber göndererek:
«Sen Hayre'ye kendi süs eşyasını sadaka etmesi için İzin verdin mi?» diye sordu. Ka'b (Radıyallâhü anh) :
Evet, cevâbını verdikten sonra Resulüllnh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) anılan süs eşyasını Hayre'den kabul etti."
Not : Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Yahya vardır. Halbuki, Ka'b'm evlâdı arasında böyle btr adası tanınmaktadır. Bu itibarla sened zayıftır. [15] |
| | | | HIBELER BÖLÜMÜ | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|