iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI) Empty
MesajKonu: İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI)   İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI) Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:22 pm

MU'TE GAZASI

Gazanın Tarihi, İsmi ve Sebebi

Mute gazası, Hicretin 8. yılında Cumâdelûlâ ayında vuku bulmuştur. [1]
Bu gaza, Mute gazası, Ceyşü'l-ümerâ (Kumandanlar ordusu) gazası diye de anılır. [2]
Bu da, ya orduya müteaddit kumandanların katılışından veya orduya katlan mücahidlerin başka gaza ve seriyyelere nazaran daha çok sayıda oluşundan, ya da, düşmanlarla karşılaşınca, son dere¬cede çarpışma yapılışından dolayı idi. [3]
Mute; Şam sınırlarından Belka1 köylerinden bir köy, Şam yaylalarından bir yayla olup, kılıçların en iyisi orada yapılır ve ora kılıçlarına da, oraya izafetle, Meşârif yapısı kılıç denilirdi. [4]
Meşârif; Belka1 köylerindendir. [5]
Mute; Belka1 yakınındadır. Beytü'l-Makdis (Kudüs)'e iki merhaleliktir. [6]
Belka1 ise; Dımaşk nahiyelerinden olup Şam'la Vâdi'l-kurâ arasındadır. Amman'ın kasabasıdır.
Belka'da, birçok köyler ve geniş ekinlikler vardır. Buğdayının iyiliği, dillere destandır. [7]
Mute halkı, Gassanlarla Rumlardan karışıktı. [8]
Mute gazasının sebebine gelince; Peygamberimiz Aleyhisselam Benî Lehblerden Haris b. Umeyr el-EzdPyi, Busrâ hükümdarına bir mektupla göndermişti. [9]
Rivayete göre; Haris b. Umeyr, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu Şam'a, Rum Kayserine götürmekte idi. [10]
Haris b. Umeyr, Mu'teye varınca, durdurulup Şurahbil b. Amr el-Gassânî'nin huzuruna çıkarıldı. [11]
Şurahbil b. Amr, Kayser'in Şam ülkesi valilerindendi. [12]
Şurahbil, Haris b. Umeyr'e:
"Sen nereye gitmek istiyorsun?" diye sordu.
Haris b. Umeyr
"Şam'a!" dedi.
Şurahbil:
"Sen Muhammed'in elçilerinden olmayasın (olabilirsin)?" dedi.
Haris b. Umeyr
"Evet! Ben Resûlullahın elçisiyim!" dedi. [13]
Şurahbil emretti; Haris b. Umeyr bir iple bağlandıktan sonra, götürülüp boynu vuruldu! [14]
O güne kadar, Hâris'in şehit edilişi, Peygamberimiz Aleyhisselama çok ağır geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hemen Müslümanları topladı. [15] Onlara, Haris b. Umeyr'in şehit edildiği yeri ve kendisini kimin şehit ettiğini haber verdi. [16] Kendilerini, Cüruf ordugâhında toplanmaya davet etti. [17]
Müslümanlar, hemen Cüruf ordugâhında toplandılar. [18]
Peygamberimiz Aleyhisselam, daha önce, Ka'b b. Umeyr'in kumandası altında 15 kişilik İslâm pro¬paganda heyetini Şam'ın Zât-ı Atlah nahiyesinde şehit edenlere askerî bir birlik göndermeye niyetlenmiş ise de, oradaki halkın başka bir yere çekip gittiklerini haber alınca, bundan vazgeçmiş bulunuyordu. [19]
Zât-ı Atlah halkı, Kudâalardan olup, Sedus adında bir liderin idaresi altında idiler. [20]

Mu'te Mücahidlerinin Sayısı ve Orduya Kumanda Edeceklerin Belirlenişi

Silahlanıp yola çıkmaya hazırlanan İslâm mücahidlerinin sayısı 3.000 idi. [21]
Peygamberimiz Aleyhisselam, öğle namazını kıldırdıktan sonra, oturdu. Ashab da, çevresinde, ken¬disiyle birlikte oturdular.
O sırada, Numan b. Funhus (Mahs) adındaki Yahudi de, gelip halk ile birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamın başucunda durdu. [22]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Cihada çıkacak olan şu insanlara, Zeyd b. Harise kumandandır!
Zeyd b. Harise öldürülürse, Cafer b. Ebu Talib kumandandır!
Cafer b. Ebu Talib öldürülürse, Abdullah b. Revâha kumandandır! [23]
Abdullah b. Revâha da öldürülürse, Müslümanlar, aralarından münasip birini seçsinler ve onu kendilerine kumandan yapsınlar!" buyurdu. [24]
Peygamberimiz Aleyhisselam ordunun kumandanlığına Zeyd b. Hârise'yi tayin buyurduğu zaman, Hz. Cafer sıçrayıp kalktı ve:
"Anam, babam sana feda olsun ey Allah'ın Peygamberi! Zeyd'i benim üzerime kumandan tayin ede¬ceğini sanmamıştım!?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen emre göre hareket et! Hangisinin hakkında daha hayırlı olduğunu bilmezsin!" buyurdu. [25]
Bunun üzerine, Müslümanlar ağlamaya başladılar ve:
"Yâ Rasûlallah! Keşke sağ kalsalar da, kendilerinden yararlansaydık!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, cevap vermeyip sustu. [26]
Yahudi Numan b. Funhus:
"Ey Ebu'l-Kasım! Eğersen gerçekten peygambersen, az veya çok adlarını andığın kişilerin hepsi ölürler.
Çünkü, İsrail oğulları içinde zuhur eden peygamberler bir adamı bir cemaat üzerine kumandan tayin ettikleri ve 'Filan, filan öldürülecek!' dedikleri zaman, yüz kişinin bile adını anmış olsalar, onların hepsi ölürler, sağ kalmazlardı!" dedi.
Sonra da, Zeyd b. Hâriseye dönüp:
"Vedanı, vasiyetini yap!
Eğer Muhammed gerçekten peygamberse, artık sen hiçbir zaman onun yanına geri dönemeye¬ceksin!" dedi.
Zeyd b. Harise ise:
"Ben şehadet ederim ki; o, hiç şüphesiz, gerçek peygamberdir!" dedi. [27]
Mücahidlerin Medine'den yola çıkacakları sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam beyaz bir sancak, bayrak bağlayıp Zeyd b. Hârise'ye verdi. [28]
Haris b. Umeyr'in öldürüldüğü yere kadar gitmesini ve orada bulunanları İslâmiyete davet etmesini, Müslümanlığı kabul ederlerse, ne âlâ; kabul etmedikleri takdirde, Allah'ın yardımına güvenerek onlarla çarpışmasını emir buyurdu.
Uğurlamak üzere, Veda yokuşuna kadar, mücahidlerle birlikte gitti ve orada durdu [29] ve:
"Ben size Allah'ın buyurduklarını yerine getirmenizi, yasakladıklarından sakınmanızı, Müslümanlardan yanınızda bulunanlara karşı hayırlı olmanızı, iyi davranmanızı tavsiye ederim!
Allah yolunda ve Allah'ın ismiyle gaza ediniz. Allah'ı tanımayanlarla çarpışınız!
Ganimet mallarına hıyanet etmeyiniz!
Ahde vefasızlık göstermeyin iz!
Küçük çocukları öldürmeyiniz!
Müşriklerden, düşmanınla karşılaştığın zaman, onları üç husustan birisine davet et! Onlardan hangisine icabet ederlerse, icabetlerini kabul et, onlardan elini çek!
Sonra, onları, Muhacirler yurdu olan Medineye, yurtlarını değiştirmeye davet et!
Onlar davetine icabet eder, senin dediğini yaparlarsa, Muhacirlerin sahip oldukları haklara kendi¬lerinin de sahip olacaklarını ve onların mükellef bulundukları vazifelerle kendilerinin de mükellef olacak¬larını bildir!
Eğer Müslüman olup yurtlarında oturmayı tercih ederlerse, Müslümanlardan, göçebe Araplar gibi olacaklarını ve onlar hakkında uygulanan ilahî hükmün kendileri hakkında da uygulanacağını, harp ganimetinden kendilerine birşey verilemeyeceğini ve ganimetten ancak Müslümanların yanında savaşmış olanların yararlanacağını haber ver!
Eğer Müslüman olmaya yanaşmazlarsa, onları cizye vermeye davet et! Onlardan, bunu yapanlar¬dan elini çek!
Cizye vermeye de yanaşmazlarsa, Allah'ın yardımına sığınarak onlarla çarpış.
Eğer kuşattığın kale veya şehir halkı, senden, kendileri için Allah'ın ve Resûlünün emanını ister¬lerse, sen onlara Allah ve Resûlü adına eman verme! Fakat, kendi emanını, babanın emanını ve arkadaşlarının emanını ver!
Çünkü, siz kendinizin ve babalarınızın vermiş olduğunuz eman sözünü bozacak olursanız, bu, Allah ve Resûlü adına vermiş olduğunuz eman sözünü bozmanızdan, sizin için, vebal bakımından daha hafiftir!" buyurdu. [30]
Birçok halk da, ordugâha kadar gelip, kumandanlarla vedalaştılar ve onlara dua ettiler.
Mücahidlerden bazıları da, halktan bazılarıyla vedalaştılar. [31]
Ordu karargâhtan hareket ettiği zaman, Müslümanlar:
"Allah sizleri hertehlikeden korusun! Yine, sağ salim ve ganimetler elde etmiş olarak geri çevirsin!" diyerek seslendiler. [32]

Abdullah b. Revâha'nın Vedalaşırken Ağlaması ve Ağlamasının Sebebi

Abdullah b. Revâha, yanındaki kumandan arkadaşlarıyla birlikte vedalaştıkları sırada ağladı.
Ona:
"Ey Revâha'nın oğlu! Ne için ağlıyorsun?" diye sordular.
Abdullah b. Revâha:
"Vallahi, ben ne dünya sevgisinden, ne de sizleri özleyeceğimden ağlıyor değilim!
Fakat, ben, Yüce Allah'ın Kitabından, içinde Cehennem ateşi anılan; 'İçinizden, Cehenneme uğra¬mayacak yoktur! Bu, Rabbinin yapmayı üzerine vacib kıldığı bir gerçektir!1 [Meryem: 71] âyetini okurken, Resûlullah Aleyhisselamdan işitmisimdir.
Cehenneme uğradıktan sonra, oradan selametle nasıl geri dönebileceğimi bilmiyorum ve bunun için ağlıyorum!" dedi.
Müslümanlar
"Allah sizin yardımcınız olsun! Sizleri her tehlikeden korusun! Sizi sağ salim geri çevirsin!" dediler.
Abdullah b. Revâha, onlara:
"Fakat, ben, Rahman olan Allah'tan, yarlıganmak, kanları fışkırtıp köpürten bir kılıç darbesiyle, yahut ciğer ve barsakları kasıp kavuran bir kargı saplamasıyla şehit olmak isterim ki; kabrime uğrayan¬lar, 'Allah, bu savaşçıya doğru yolu göstermiş, o da doğru yolu bulmuştur!1 desinler" mealli beyitleri okudu.
Ordunun gitmeye hazırlandığı sırada, Abdullah b. Revâha Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vanp Peygamberimiz Aleyhisselamla vedalaştıktan sonra:
"Allah, Musa'ya olduğu gibi, sana olan ihsanlarını da sabit ve devamlı kılsın! Yardım olunan ve zafere kavuşturulanlar gibi, sana da yardımını ihsan buyursun!
Ben, sana Allah tarafından hayır (peygamberlik) ihsan olunduğunu hemen anlamı sırrıdır. Allah bilir ki, ben keskin görüşlüyümdür. Sen, hiç şüphesiz, Allah'ın Resûlüsün!" mealli beyitleri okudu. [33]
Abdullah b. Revâha:
"Allah sana olan ihsanını sabit ve devamlı kılsın!" dediği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam da, ona:
"Ey Revâha'nın oğlu! Allah seni de iyilikte en güzel şekilde sabit ve devamlı kılsın!" diyerek cevap verdi. [34]
Abdullah b. Revâha:
"Yâ Rasûlallah! Bana nasihatini arttır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ı daima zikret! Çünkü, Allah'ı zikr, umduğuna ermende sana yardımcı olur!" buyurdu. [35]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Seniyetü'l-Veda'da mücahidlerle vedalaştı. [36]
Onlara:
"Haydi, Allah'ın ismiyle gaza ediniz!
Allah'ın ve sizin Şam'da olan düşmanlarınızla çarpışınız!
Orada, Nasranîlerin kiliselerinde, halktan ayrılmış, kendilerini ibadete vermiş birtakım kimseler bula¬caksınız. Sakın onlara dokunmayınız!
Onların dışında, başlarında şeytanların yuvalandıkları daha bir takım kimseler de bulacaksınız. Onların başlarını kılıçla koparınız!
Siz, ne bir kadını, ne süt emen bir çocuğu, ne yaşlanmış birpîr-i f anîyi öldürecek; ne bir ağaç yaka¬cak veya kesecek, ne de bir ev yıkacaksınız!" buyurdu [37] ve kendilerini sis bürüdüğü ve hiçbir yeri göre¬mez bir halde bulundukları sırada, sabahlamadıkça, Mu'teye girmekten de nehyetti. [38]
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlerle vedalaşıp Medine'ye dönerken, Abdullah b. Revâha Peygamberimiz Aleyhisselamı şu beyitle selamladı:
"Geride kalan hurmalıkta kendisine veda ettiğim zâta, o en hayırlı uğurlayıcıya, en hayırlı dosta selam olsun!" [39]
İslâm mücahidleri Medine'den ayrıldılar. [40]

Şurahbil'in Savaşmaya Hazırlanışı

Şurahbil b. Amr, İslâm mücahidlerinin kendisine doğru gelmekte olduklarını haber alınca, pek çok asker topladı. [41]
Topladığı askerlerin sayısı 100.000'i aşkındı. [42]
Şurahbil, Müslümanların geleceği yollara gözcüler (casuslar) çıkardı. [43]
İslâm mücahidleri, Vâdi'l-kurâya gelip konakladılar ve orada günlerce oturdular.
Şurahbil b. Amr, kardeşi Sedus'u veya Vebr b. Amr1!, ileri birliği olarak ileri sürmüştü. [44]
Mücahidler, Sedus'un 50 kişilik birliğini bozguna uğrattılar. [45]
Sedus öldürülünce, Şurahbil korktu, kalesine sığındı. [46]
Mücahidler, yollarının üzerindeki bir köye uğramışlardı.
Kale halkı, mücahidlerden birini vurup şehit ettiler. [47]

Mücahidlerin Maan'da Durup Durumu Gözden Geçirmeleri

İslâm mücahidleri yollarına devam ederek Şam topraklarından Maan (Muan)'a vardılar.
Kayser Herakliyus'un 100.000 askerle Belka' topraklarından Meab'a gelip konduğunu ve Beliyy kabilesinden Malik b. Zafile adında birinin kumandası altında Lahm, Cüzam, Kayn, Behra1, Vâil, Bekrve Beliyy Hıristiyan Araplarından 100.000 kişilik bir kuvvetin de gelip onlara katıldığını haber aldılar. [48]
Başka rivayete göre; toplanan düşmanların sayısı 150.000 veya 200.000'i Rumlardan ve 50.000'i Hıristiyan Araplardan olmak üzere 250.000 idi. Bunların yanlarında atlar ve silahlar da bulunuyordu. Müslümanlar ise, bunlardan ımahrumdu. [49]
Lahm ve Cüzam, çöl Arapları olup Hıristiyandılar.
Behra1, Beliyy ve Kayn da, Kudâa kabilelerinden idiler. [50]
Kudâa kabileleri; Benî Mehre, Benî Behra1, Benî Beliyy, Benî Cüheyne, Benî Selaman, Benî Selih ve Benî Huşeyş kabileleridir. [51]

Benî Ganmlerden Rum Ordularına Katılmayanların Çoğalmaları, Katılanların Azalıp Küçülerek Yoksul Düşmeleri

Rumlara katılan Arap kabilelerinden Lahmlar:
Beni'd-Dârlar, Benî Nadrlar, Benî Râşideler, Benî Hadesler ve BenîZu'rlar gibi dallara ayrılmakta idiler. [52]
Benî Hadeslerin kâhin bir kadınları vardı.
Kadın, Peygamberimiz Aleyhisselamın askerinin gelmekte olduğunu işitince, Benî Hadeslerden olan kavmi Benî Ganmlere:
"Ben sizi gollerinin ucuyla, hınçla bakan, atlarını yedeklerinde taşıyan ve kanlar döken bir kavme karşı koymaktan sakındırırım!" diyerek onlan uyardı.
Benî Ganmler de, onun sözünü tutup Lahmlerden ayrıldılar.
Benî Hadeslerden bir kol olup o zaman Müslümanlarla savaşan Benî Sa'lebeler ise, bundan sonra gitgide azaldılar, küçüldüler, küçüldüler ve yoksul düştüler. [53]

İslâm Mücahidlerinin Maan'da Durum Değerlendirmesi Yapmaları

İslâm mücahidleri, durumu gözden geçirmek üzere Maan'da iki gece (iki gün) oturdular. [54]
Zeyd b. Harise; Rumların İslâm mücahidleriyle çarpışmak için pek çok asker toplamış olduklarını haber verip, bu yolda ne yapmak gerektiğini mücahidlere sordu.
Mücahidler:
"Rumlarla karşılaşmaktan vazgeçip memleketlere akın yap! Halklarını esir al, Medine'ye dön!" dedil¬er.
Abdullah b. Revâha susuyor, konuşmuyordu.
Zeyd b. Harise, ona bu hususta ne düşündüğünü sordu.
Abdullah b. Revâha:
"Biz, ganimetler elde etmek için yola çıkmadık. Fakat, Rumlarla karşılaşmak için yola çıktık!" dedi. [55]
Diğer mücahidler ise:
"Resûlullah Aleyhisselama yazı yazıp düşmanımızın sayısını bildirelim. Bize savaş erleri yetiştirmesini, ya da bu yolda yapmak istediği şeyi bize emretmesini isteyelim" dediler.
Bu hususta söz ve görüş birliğine vardılar. [56]
Abdullah b. Revâha:
"Ey kavmim! Vallahi, sizin şimdi istememiş olduğunuz şey, arzulayıp elde etmek için sefere çık¬tığınız şehitliktir! [57]
Biz, insanlarla, ne sayıca, ne silahça, ne de at ve süvarice çokluk olduğumuz için değil, Allah'ın bizi şereflendirdiği şu din kuvvetiyle savaşıyoruz!
Gidiniz, çarpışınız! Bunda muhakkak iki iyilikten biri; ya zafer, ya da şehitlik vardır! [58]
Vallahi, Bedir savaşı gününde yanımızda iki at, Uhud savaşı gününde de bir tek at bulunuyordu.
Eğer bu seferimizde düşmana galip gelmek kaderde varsa, zaten Allah'ın ve Peygamberimizin bize va'di de böyledir, Allah va'dinden cayar değildir.
Eğer kaderde şehitlik varsa (şehit olur, daha önce şehit olan) kardeşlerimize böylece Cennetlerde kavuşmuş oluruz!" dedi.
Abdullah b. Revâha'nın bu sözleri, mücahidleri cesaretlendirdi: [59]
"Vallahi, Revâha'nın oğlu doğru söyledi!" dediler, yollarına hızla devam ettiler. [60]

Abdullah b. Revâha'nın Şehitlik Özlemi

Zeyd b. Erkam der ki:
"Ben, Abdullah b. Revâha'nın terbiyesi altında bir yetimdim.
Kendisi Mu'te seferine çıktığında, beni de devesinin terkisine bindimnişti.
Vallahi, geceleyin, biraz gidince, onun şu beyitleri okuduğunu işittim:
'Ey devem! Beni ve yükümü, Kumluktaki kuyuya vardıktan sonra dört konak daha götürsen, artık seni başka sefere çıkarmayacağım!
Sen sahipsiz, kendi başına, serbest kalacaksın!
Ben herhalde geriye, ailemin yanına dönmeyeceğim!
Umarım ki, şehit olacağım!
Müslümanlar geldiler, beni kalmaya iştiyaklı olarak Şam topraklarında bıraktılar.
Artık, ne hurması zahir olmuş, yağmur suyu ile sulanan ağaçlar, ne de suya kanmış, diplerinden sulanan hurma ağaçlan umurumda değildir!1
Kendisinden bunları işitince, ağladım.
Abdullah b. Revana, bana kamçısıyla dokunarak:
'Ey yaramaz! Allah'ın bana şehitlik nasip etmesinden ve senin de hayvan üzerinde, yolculuk eşyalarının iki yanı arasında geri dönüp gitmenden sana ne zarar olur? [61]
Ben, böylece, şu dünyanın dert ve tasalarından, üzüntülerinden, hadiselerinden kurtulmuş, rahata kavuşmuş olurum!1 dedi.
Geceleyin inip iki rekat namaz kıldı. Namazının sonunda uzunca bir dua etti ve bana:
'Ey çocuk!' diye seslendi.
'Buyur!' dedim.
'Bu seferde, inşaallah, bana şehitlik nasip olacak!1 dedi." [62]

İbn Ebi Sebre'nin Mu'te'de Kalesini İslâm Mücahidlerine Açışı ve Mücahidlerin Meşârif Köyünde Düşman Ordularıyla Karşılaşmaları ve Savaş Düzenine Girmeleri

İslâm mücahidleri, Mu'te'de İbn Ebi Sebretü'l-Gassânî ile buluştular.
İbn Ebi Sebııe, kalesini üç gün Müslümanlardan başkasına kapalı tutup, içeriye kimse almadı. [63]
Mücahidler, ilerleyerek Belka1 sınırlarına varıp dayandıkları zaman, Belka1 köylerinden, Meşârif diye anılan köyde, Herakliyus'un Rum ve Hıristiyan Araplardan mürekkep ordularıyla karşılaştılar. Düşmanlar, mücahidlere doğru yaklaşmaya başladılar.
İslâm mücahidleri de, Mu'te köyüne doğru yönelip, onun yanında, düşmanlarla çarpışmak için hazır¬landılar.
Sağ kol, Benî Uzrelerden Kuttıe b. Katâde'nin;
Sol kol da, Ensardan Ubâye (Ubâde) b. Malik'in kumandası altında idi. [64]

Düşman Ordularının Göz Kamaştıran Güçleriyle Çarpışmaya Başlanılışı

Ashabdan Ebu Hutıeyre derki:
"Mute savaşında ben de bulundum.
Müşrikleri gördüğümüz zaman, sayı, silah, at... (gibi askerî), atlas, ipek ve altın gibi (malî güç) bakımından, bizimle karşılaştırılamayacak, karşılarında hiç kimse dayanamayacak derecede olduklarını gördük! Gözüm kamaştı!
Sabit b. Erkam, bana:
'Ey Ebu Hureyre! Sana ne oldu? Sen, galiba, pek çok orduların toplandığını görünce, şaşırmış gibisin?1 dedi.
'Evet!' dedim.
Sabit b. Erkam:
'Bizi Bedir'de görmedin mi? Biz orada çokluk sebebiyle mansur ve muzaffer olmuş değildik!' dedi." [65]

Düşman Ordularıyla Çarpışmaya Girişilmesi ve Zeyd b. Hârise'nin Şehit Oluşu

İki taraf askerleri, başlarında kumandanları olduğu halde, [66] şiddetle çarpışmaya başladılar! [67]
Peygamberimiz Aleyhisselamın haberverdiğine göre; şeytan hemen gelip Zeyd b. Hârise'ye hayatı ve dünyayı sevdirmek, ölümü çirkin ve sevimsiz göstermek istedi.
Zeyd b. Harise:
"Bu an, mü'minlerin kalblerinde imanı berkiştimnekzamanıdır!
Halbuki, sen bana dünyayı sevdirmek istiyorsun!?" dedi [68] ve sırtında zırh gömleği, altında atı, Peygamberimiz Aleyhisselamın bayrağı elinde olduğu halde, çarpışmaya girişti. [69]
Vücudu Rumların mızraklanyla delik deşik edilip kanları saçılıncaya kadar, çarpışmaktan geri dur¬madı. [70]
En sonunda, cansız olarak yere düştü, şehit oldu. [71]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Zeyd b. Harise, şehit olduğu zaman, ellibeş yaşında idi. [72]

Hz. Cafer'in Kumandayı Ele Alışı ve Şehit Oluşu

Zeyd b. Harise şehit olunca, sancağı Hz. Cafer aldı. [73]
Zeyd b. Harise'nin zırh gömleğini sırtına giydi ve atına bindi. [74]
Şeytan gelip ona da hayatı ve dünyayı sevdirmek, ölümü çirkin ve sevimsiz göstermek istedi.
Hz. Cafier:
"Bu an, mü'minlerin kalblerinde imanı berkiştimnekzamanıdır!
Halbuki, sen bana dünyayı sevdirmek istiyorsun!?" dedi, [75] ilerledi. Düşmanlar
"Bunu arkadaşının yanına ulaştıracak kim var?" diye birbirlerine seslendiler.
İçlerinden birisi:
"Ben ulaştırırım!" dedi. [76]
Hz. Cafier, çarpışa çarpışa, düşmanların ortalarına kadar dalmış bulunuyordu.
Kurtuluş yolu olmadığını görünce, atından yere atladı ve onu sinirledikten sonra, son nefesine kadar çarpıştı. [77]
"Cennet kokusundan daha güzel koku yoktur!" diyerek [78] çarpışırken, düşmanlartarafından vurulup bir eli kesildi. Sancağı öbür eline aldı.
O eli de vurulup kesilince, sancağı koltuğunun altına kıstırdı. [79]
O sırada, Rumlardan bir adam, varıp mızrağını sapladı. [80]
Sonra da, kılıçla vurarak onu ikiye ayırdı. [81]
Hz. Cafier, cansız olarak yere düştü, şehit oldu. [82]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Abdullah b. Ömer der ki:
"Cafer b. Ebu Talib'i ölüler arasında aradık, kendisinin vücudunda doksandan fazla mızrak, ok, kılıç yarası bulduk!" [83]
Hz. Cafier, şehit olduğu zaman, otuzüç yaşında idi. [84]

Abdullah b. Revâha'nın Kumandayı Ele Alışı ve Şehit Oluşu

Hz. Cafer şehit olunca, Ebu'l-Yeser Amr el-Ensârî, bayrağı (sancağı) alıp Abdullah b. Revâha'ya vendi. [85]
Abdullah b. Revana, sancağı alınca, atının üzerinde olduğu halde, düşmanlara doğru ilerledi.
İlerlerken de, nefsini kendisine boyun eğdirmeye ve bazı tereddütlerini gidermeye uğraşıyor ve şöyle diyordu:
"Ey nefis! Ben seni indirmeye (kendime boyun eğdirmeye) yemin ettim!
Sen ya kendiliğinden ineceksin, ya da zorla inersin!
İnsanlar, toplanmış, bağırıyor ve ağlamaklı olarak terci1 ediyor ('İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun=B izler Allah'ın [kullany]ız ve O'na dönücüleriz!1 diyor) iken, sana ne oluyor ki, seni Cennetten pek hoşlanmıyor görüyorum?!
İtmi'nanlı, huzurlu zamanların epey oldu.
Sen, eski bir su kırbasında azıcık safi bir su damlasından başka nesin ki?
Ey nefis! Sen şimdi öldürülmesen, er geç öleceksin ya!
Bu öyle bir ölüm ateşidir ki; sen ona girmiş bulunmaktasın!
İşte, özleyip durduğun şey sana verilmiş bulunmaktadır!
Eğer sen o iki kişinin (Zeyd b. Harise ile Cafer b. Ebu Talib'in) yaptıkların yapar (şehitliği tercih eder)sen, doğru bir iş yapmış (muradına ermiş) olursun! [86]
Eğer gecikirsen, bedbaht olursun!" [87]
Abdullah b. Revâha, nefsinin tereddüdünü hâlâ giderememiş olmalı ki, ona:
"Ey nefis! Şehitlikten seni çekindiren, sakındıran hangi şeylerdir?
Eğer çekinmen zevcem filanca hatundan mahrum kalmaktan ileri geliyorsa, o üç talakla boşan-m iştir!
Eğer çekinmen filan filan kölelerimden mahrum kalmaktan ileri geliyorsa, onlar zaten azad edilmişler, hürriyetlerine kavuşturulmuşlardır.
Yok eğer çekinmen bakımsız, verimsiz hale gelmiş bulunan bahçemden, bostanımdan mahrum kalmaktan ileri geliyorsa, o, Allah'a ve Resûlullaha bırakılmış (vakfedilmiş) bulunuyor!" dedi. [88]
Abdullah b. Revâha, çarpıştıktan sonra, iki dostunun yaptığı gibi, atından indiği, zırh gömleğini sırtından çıkardığı sırada, [89] amcasının oğlu, ona üzeri kurumuş etli bir kemik getirdi ve:
"Al, bunu ye de, biraz güçlen!
Çünkü, sen, hayatında hiç karşılaşmadığın şeyle bugün karşılaştın!" dedi. [90]
Abdullah b. Revâha, üç günden beri hiçbir şey yememişti. [91]
Kurumuş etli kemiği amcasının oğlundan alıp ondan azıcık ısırmıştı ki, o sırada, Müslümanların bulundukları köşede bir kargaşalık koptu, sınma ve bozulma oldu.
Abdullah b. Revâha, kendi kendine:
"Sen hâlâ dünyadasın! Dünyada yiyip içmekle uğraşıyorsun!?" diyerek kendisini kınadı ve hemen elindeki etii kemiği yere attı. Kılıçla, çarpışmaya girişti. [92]
Vücuduna saplanan mızraklarla yaralandı.
Müslümanlarla düşmanların safları arasında yere yıkıldı ve:
"Ey Müslümanlar topluluğu! Kardeşinizin cesedini (düşmanlar tarafından kesilip biçilerek) oyuncak ettirmeyin!" dedi ve çok geçmeden de, kaldırıldığı yerde can verdi. [93]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Abdullah b. Revâha şehit olup sancak yere düşünce, Müslümanlar, müşrikler birbirlerine kanştılar! [94]
Müslümanlar görülmedik bir bozguna uğradılar, darmadağın oldular. [95]
İki kişi birarada görülmez oldu. [96]
Müşrikler Müslümanların arkalarına düştüler. Müslümanlardan bazıları şehit oldular. [97]

Kutbe b. Âmir'in Müslümanları Öğütleyişi ve Sabit b. Akrem'in Sancağı ve Kumandayı Halid b.
Velid'e Tevdi Edişi

Kutbe b. Amir:
"Ey kavmim! İnsanın yüzyüze öldürülmesi, arkasından vurulup öldürülmesinden daha iyidir!" diy¬erek arkadaşlarına sesleniyor, fakat hiçbir dinleyen, onun davetine icabet eden olmuyordu. [98]
Abdullah b. Revâha şehit olunca, [99] Ebu'l-Yeser Ka'b b. Umeyr, sancağı alıp BenîAclanlardan Sabit b. Akrem'e vermişti. [100]
Sabit b. Akrem, sancağı alır almaz [101] koştu ve mücahidlerin önüne geçti. Sancağı yere dikti [102] ve:
"Ey insanlar! Ey Ensar hanedanı! Bana doğru geliniz!" diyerek seslenmeye başladı.
Müslümanlar, her taraftan, sıçraşıp Sabit b. Akrem'in başında toplandılar. [103] Sabit b. Akrem:
"Ey Müslümanlar topluluğu! Siz, içinizden birini kendinize kumandan olarak seçiniz ve onun çevresinde toplanınız!" dedi.
Mücahidler:
"Biz seni kumandan seçtik. Biz sana razıyız!" dediler.
Sabit b. Aknem:
"Ben bu işi yapamam!" dedi. [104]
Halid b. Velid'e bakıp:
"Ey Ebu Süleyman! Al sen şu sancağı!" dedi.
Halid b.Velid:
"Ben bu sancağı senden alamam. Sen buna benden daha lâyıksın! Çünkü, daha yaşlısın ve Bedir savaşında da bulunmuş bulunuyorsun!" dedi.
Sabit b. Akrem:
"Al şunu be adam! Vallahi, ben onu ancak sana vermek için aldım!" dedi. [105]
Halid b.Velid:
"Gel, sen bunu bana verme!" dedi.
Sabit b. Aknem:
"Sen çarpışma usulünü benden daha iyi bilirsin!" dedi ve Müslümanlara da:
"Halid'i kumandan seçme hususunda görüş ve söz birliği ediyor musunuz?" diye sordu.
Müslümanlar, hep birden, "evet!" dediler. [106]
Müslümanlar Halid b. Velid'in kumandanlığı üzerinde böyle söz ve görüş birliğine varınca, [107] Halid b.Velid sancağı aldı. [108]

Müslümanların Saldırıya Geçip Düşmanlardan Bir Kısmını Bozguna Uğratmaları

Halid b. Velid, sancağı alır almaz saldırıya geçti.
Düşmanlar da saldırıya geçtiler. Halid b. Velid'in yerinden kımıldamadığını görünce, şaşırdılar.
Saldırıya geçen Müslümanlar ise, Rumların topluluklarından bir topluluğu bozguna uğrattılar ve dağıttılar. [109]
Sağ kol kumandanı Kutbe b. Katâde, Hıristiyan Arapların kumandanı Malik b. Zafile'yi mızrakla yaraladıktan sonra, boynuna kılıçla vurup başını gövdesinden ayırdı . [110]

Halid b. Velid'in Düşmanları Şaşırtan ve Maneviyatlarını Sarsan Bir Tedbire Başvuruşu

Halid b. Velid; geceyi geçirip sabaha çıkınca, mücahidlerin önde bulunanlarını arkaya, arkada bulu¬nanlarını öne, sağ yandakilerini sol yana, sol yandakilerini de sağ yana geçirdi.
Rumlar, sabahleyin, daha önce tanıdıkları o bayraklı, şekil ve kıyafetli Müslümanlardan başkalarıy¬la karşılaşınca, hoşlanmadılar ve:
"Herhalde, bunlara yardımcı kuvvetler gelmiş!" dediler.
Yüreklerine korku düştü. [111]
Halid b. Velid:
"O gün, benim elimde yedi kılıç parçalandı! Elimde, ağzı enli Yemen yapısı kılıçtan başka dayanan kalmadı!" demiştir. [112]
Müslümanlar, bozguna uğrattıkları düşmanlardan, az çok ganimet de aldılar. [113]
Nitekim, Huzeyme b. Sabitin Rumlardan kendisiyle çarpışan bir adamı öldürünce onun miğferinden aldığı yakutu Hz. Ömer'in (veya Hz. Osman'ın) halifeliği devrinde 100 dinara satıp bir hurma bahçesi satın aldığı; [114]
H i my eril erden bir mücahidin de, Rumlarla Kudâaların Hıristiyan Araplarından karışık bir toplulukla çarpışıldığı sırada, eğeri altın sırmalı bir at üzerinde bulunan ve kını altın sırmalı kılıçlı bir Rumu öldürüp atını ve silahını aldığı bildirilmektedir. [115]

Mu'te'de Kaç Gün ve Ne Kadar Düşmanla Çarpışıldığı ve Halid b. Velid'in Bir Avuç Mücahidi Savaş Yerinden Nasıl Bir Ustalıkla Geri Çekmeyi Başardığı

3.000 İslâm mücahidi, Mute'de 200.000 [116] veya 250.000 [117] kişilik mücehhez düşman ordularıyla yedi gün çarpıştılar. [118]
Gerek sayı, gerek savaş araç ve gereçleri bakımından yetmiş seksen kat fazla güce sahip bulunan düşman orduları, her an, umumî bir saldırıyla Müslümanları kuşatıp son neferlerine kadar hepsini yok edebilirlerdi. [119]
İşte, Halid b. Velid, böyle bir avuç İslâm mücahidi için, çok nazik ve tehlikeli bir sırada, önce İslâm mücahidlerinin savaş düzenindeki yerlerini birbirleriyle değiştirip düşmanların karşısına yeni şahıslar çıkarmak suretiyle takviye kuvvetleri alındığı hissini verdirerek gözlerini yıldırdıktan, korkuttuktan, maneviyatlarını sarstıktan [120] ve ardarda yaptığı hücumlarla da onları arkalarına düşmeyi göze ala¬mayacak derecede şaşkına çevirdikten sonra, mücahidleri, tereyağdan kıl çeker gibi, savaş alanından geri çekmek ve İslâm'ın biricik savaş gücü ve varlığı olan bir avuç ordusunu topluca yok olmaktan kur¬tarmak becerikliliğini göstermiştir ki; bu, zafer kadar büyük ve önemli bir başarı idi.
İşte, Yüce Allah, Mu'te'de ona ve Müslümanlara böyle birfetih ihsan etti. [121] O kadar güçlü olmaları¬na rağmen, düşmanları, bozguna uğramanın en kötüsüyle, hiç görülmedik bir bozguna uğrattı. [122]
Mute savaşında, yedi günde, mücahidlerden ancak ondört kişi şehit oldu. [123]
Düşmanlardan öldürülenler ise, pek çoktu. [124]
Müslümanlardan sonra, düşmanlar da savaş alanından ayrıldılar. [125]

Mu'te Savaşında Şehit Olan Mücahidler

1- Zeyd b. Harise,
2- Hz. Cafer b. Ebu Talib,
3- Abdullah b. Revana,
4- Vehb b. Sa'db.Ebi Şerh,
5- Abbâd (veya Ubâde) b. Kays,
6- Haris b. Numan b. İsaf (veya Yesaf),
7- Sürâka b. Amr b. Atiyye b. Hasnâ,
8- Ebu Küleyb (veya Kilâb) b. Amr b. Zeyd b. Avf,
9- Cabir b. Amr b. Zeyd b. Avf,
10- Amr b. Sa'd b. Haris b. Abbâd,
11- Âmir b. Sa'd b. Haris b. Abbâd, [126]
12- Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh, [127]
13- Süveyd b. Amr, [128]
14- Mes'ud b. Süveyd b. Harise b. Nadle. [129]
Yüce Allah hepsinden razı olsun! [130]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mu'te'de Kumandanların Nasıl Şehit Olduklarını Medine'de Müslümanlara Bildirişi

İslâm kumandanlarının Mu'te'de şehit oldukları saatte Peygamberimiz Aleyhisselama haber gelmiş, bu da kendilerini son derecede üzmüş bulunuyordu. [131]
Ashab-ı Kiram, Peygamberimiz Aleyhisselamı üzgün görünce:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Sende olan üzüntüyü gördüğümüzden beri duyduğumuz üzüntünün dere¬cesini ancak Allah bilir!?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bende görmüş olduğunuz, beni hüzün içinde bırakan şey, ashabımın şehit düşmeleri idi.
Bu hal, onları Cennette karşılıklı tahtlar üzerinde oturmuş kardeşler olarak görünceye kadar sürdü!" buyurdu. [132]
Peygamberimiz Aleyhisselam, minbere çıkıp oturdu. Namaz için toplanılmak üzere seslenilmesini, ezan okunmasını emir buyurdu. [133]
Şam'la aradaki uzaklıklar, engeller kalkmıştı: Peygamberimiz Aleyhisselam, Mute savaş meydanı¬na bakıyordun. [134] Müslümanlar Mescidde toplanınca, [135] Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'tan, onlara hayır ve sevab kapısının açılmasını dilerim! [136]
Allah'tan, onlara hayır ve sevab kapısının açılmasını dilerim!
Allah'tan, onlara hayır ve sevab kapısının açılmasını dilerim! [137]
Şu gazaya çıkan ordunuzdan size haber vereyim [138]
Onlar gittiler, düşmanla karşılaştılar. [139]
Zeyd b. Harise bayrağı eline aldı. Şeytan, hemen onun yanına geldi. Ona hayatı ve dünyayı sevdirmek, ölümü çirkin ve sevimsiz göstermek istedi.
Zeyd ise:
'Bu an, mü'minlerin kalblerinde imanı berkiştirecekzamandır!
Sen ise bana dünyayı sevdirmek istiyorsun!?' dedi ve ilerledi. [140]
Çarpıştı ve nihayet şehit olarak öldürüldü! [141] Onun için, Allah'tan mağfiret dileyiniz!" buyurdu. [142]
Müslümanlar, ona Allahtan mağfiret dilediler. [143]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O şimdi Cennete girdi. Orada koşup duruyordun [144]
"Sonra, bayrağı Cafer b. Ebu Talib aldı. [145] Şeytan hemen onun yanına vardı. Ona da hayatı ve dünyayı sevdirmek ve ölümü çirkin ve sevimsiz göstermek istedi.
Cafer ise:
'Bu an, mü'minlerin kalblerinde imanı berkiştirmek zamanıdır!' dedi ve ilerledi, [146] çarpıştı ve nihayet şehit olarak öldürüldü. [147]
Kardeşiniz için, Allah'tan mağfiret dileyiniz! [148]
O, şehit olarak Cennete girdi. Şimdi o Cennette yakuttan iki kanadıyla dilediği gibi uçup duruyor-dur. [149]
Cafer'i Cennette meleklerle birlikte iki kanadıyla uçuyor gördüm!" buyurdu. [150]
Müslümanlar, onun için de Allahtan mağfiret dilediler. [151]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Cafer'den sonra, bayrağı Abdullah b. Revâha aldı!" buyurdu. [152]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir müddet sustu.
Ensarın (Medineli Müslümanların) yüzleri değişti, sarardı. Abdullah b. Revâha'nın, hoşlarına git¬meyen bazı işler yaptığını sandılar. [153]
Peygamberimiz Aleyhisselam, sözlerine şöyle devam etti:
"Abdullah b. Revâha iki ayağını berkiştirdi. [154] Elinde bayrak olduğu halde düşmanlarla çarpıştı, şehit olarak öldürüldü. [155]
Tereddütlü olarak Cennete girdi. [156]
Onun için de, Allah'tan mağfiret dileyiniz!" buyurdu. [157]
Abdullah b. Revâha'nın Cennete tereddütlü olarak girişi, Ensarın ağırlarına gitti. [158]
"Yâ Rasûlallah! Onun tereddüdü ne idi?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kendisi, yaralandığı zaman, düşmanla çarpışmaktan çekindi. Sonra nefsini kınadı. Cesaretlendi ve şehit oldu. [159] Cennete girdi" buyurunca, Ensar sevindiler. [160]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlar, Cennette altın tahtlar üzerinde oturur oldukları halde bana gösterildi!
Abdullah b. Revâha'nın tahtının arkadaşlarınınkinden engin ve eğri olduğunu gördüm.
'Bununki neden böyledir?1 diye sordum.
'Abdullah çarpışmaya giderken bazı tereddütler geçirmiş, sonra da, çarpışmaya gitmiştir!' denil¬di. [161]
Rüyada Cennete girdiğimde, Cafer'i kana boyanmış iki kanatlı, Zeyd'i de onun karşısında gördüm. Revâha'nın oğlu da onların yanında bulunuyordu. Kendisinin, onlardan yüz çevirir gibi bir hali vardı.
Bunun sebebini de, size haber vereyim:
Cafer, savaş meydanına ilerlediği ve ölümü gördüğü zaman, ondan hiç çekinmedi ve yüz çevirme¬di.
Zeyd de öyle yaptı.
Revâha'nın oğlu ise, ölümden çekingen davrandı. [162]
Kendisinin kılıçtan hoşlanmıyor gibi bir hali vardı" buyurdu. [163]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bu Şehitler Hakkındaki Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam.Zeyd b. Harise, Cafer b. Ebu Talib ve Abdullah b. Revâha'nın şehit olduklarını böylece haberverdikten sonra:
"Ey Allah'ım! Zeyd'i yarlığa! Ey Allah'ım! Zeyd'i yarlığa! Ey Allah'ım! Zeyd'i yarlığa! Ey Allah'ım! Cafer'i ve Abdullah b. Revâha'yı da yarlığa!" diyerek dua etti. [164]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Halid b. Velid Hakkındaki Takdiri ve Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam; Müslümanlara, Mu'te'de şehit olan üç kumandan hakkındaki müşa¬hedelerini gözleri yaşararak haber verdikten sonra:
"Nihayet, bayrağı [165] Allah'ın kılıçlarından bir kılıç, [166] Halid b. Velid aldı. [167] İşte, şimdi tandır tutuştu, savaş kızıştı [168] Allah, mücahidlere fethi müyesser kıldı!" buyurdu. [169]
"Allah'ım! Halid senin kılıçlarından bir kılıçtır! Sen ona nusret ihsan buyur!" diyerek dua etti. [170]

Ya'lâ b. Ümeyye'nin Mu'te Haberini Medine'ye Getirişi

Musa b. Ukbe'nin Megâzî'sinde bildirildiğine göre; Mu'te haberini Peygamberimiz Aleyhisselama ilk getiren zât, Ya'lâ b. Ümeyye idi.
Ya'lâ b. Ümeyye, Mu'te savaşını ve sonucunu daha anlatmaya başlamadan, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"İstersen onu sen bana haber ver, istersen onu ben sana haber vereyim?" buyurdu.
Ya'lâ:
"Yâ Rasûlallah! Sen bana haber ver!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Mu'te'de mücahidlerin başlarından geçenlerin hepsi¬ni Ya'lâ'ya vasıflarıyla birer birer haber verince, Ya'lâ:
"Seni hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; sen mücahidlerin hadis¬elerinden anlatmadık bir harf bile bırakmadın! Onların işini size ben anlatsaydım, ben de bu kadar anlatırdım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah benim için yeryüzünü aradan kaldırdı da, onların savaş meydanlarını gözlerimle gördüm!" buyurdu. [171]

Hz. Cafer'in Şehitlik Haberinin Ev Halkına Duyuruluşu

Hz. Cafer'in zevcesi Esma binti Umeys der ki:
"Cafer ve arkadaşları şehit oldukları zaman, Resûlullah Aleyhisselam yanıma geldi.
O gün kırk deri dabaklamıştım.
Ekmeklik hamurumu yoğurduktan sonra, çocuklarımın yüzlerini yıkamış, başlarını tarayıp yağlamıştım. [172]
Resûlullah Aleyhisselam, bana:
'Ey Esma! Cafer'in çocukları nerede? [173] Beni Cafer'in oğullarının yanına götür!' buyurdu. [174]
Ben de, kendisini onların yanına götürdüm. Onları bağrına basıp öptü ve kokla di.
Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
'Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun! Seni ağlatan nedir? [175]
Sen, ne için, oğullarıma, yetimlere yaptığın gibi yapıyorsun? [176]
Yoksa, Cafer ve arkadaşlarından sana acı bir haber mi erişti? [177]
Herhalde, Cafer'den sana birşey erişmiş olmalı?' dedim. [178]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Evet! Onlar bugün şehit oldular!' buyurdu. [179]
'Vâh efendim! Vâh Cafer'im!' diyerekferyad etmeye başladım. [180] Kadınlar başıma toplandılar. [181]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Ey Esma! Sakın ağzından kaba ve uygunsuz sözler kaçırma ve göğsünü de dövme!' buyurdu. [182]
Abdullah b. Cafer de der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam, benim ve kardeşimin başımızı okşarken, ben onun yüzüne bakıyordum: Gözlerinden süzülen yaşlar sakalından damlıyordu. [183]
'Ey Allah'ım! Cafer hiç şüphesiz sevabın en güzeline doğru ilerleyip vardı, kavuştu.
Sen iyi kullarından ol anları nzürriyetlerine halef olduğun en güzel şeylerle onun zürriyetine de halef ol!' diyerek dua etti." [184]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Cafer'in Ev Halkı İçin Yemek Hazırlatışı

Esmâ binti Umeys der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam kalkıp evine gitti. [185] Kızı Fâtıma'nın yanına vardı.
Fâtımâ:
'Vâh amcacığım!' diyerek ağlıyordu.
Resûlullah Aleyhisselam, ona:
'Sen, ağıtçı olarak Cafer üzerine, Cafier gibisine ağla!1 buyurdu. [186]
Sonra da:
'Cafer ailesi için yemek yapmayı ihmal etmeyin! [187] Onlar için yemek yapın [188]
Onlar bugün başlarının derdiyle, kaybettikleri aile büyüklerinin acısıyla uğraşıyorlar. [189]
Onların başına, kendilerine bakamayacak hal geldi!' buyurdu." [190]
Üç gün, Hz. Cafer'in ev halkına yemek yapılıp yedirildi.
Bu, Hâşim oğulları hanedanı arasında sünnet, âdet oldu. [191]
Bu, İslâm'da, ölünün ev halkı için yapılan ilkyemekti. [192]
Abdullah b. Cafer de, o günlere ait hatıralarını şöyle anlatır:
"Resûlullah Aleyhisselam evine girdi ve beni de içeri aldı ve emretti, benim ve ev halkım için yemek yapıldı.
Adam gönderip kardeşimi de getirtti.
Kendisinin yanında yemek yedik.
Vallahi, yediğimiz, tatlı ve mübarek bir yem ekti.
Hizmetçisi Selma hemen arpa kabının yanına vardı. Onu öğütüp kepeğinden ayırdı, pişirdi. Zeytinyağı katüktan sonra, üzerine biber ekti.
Onu, ben ve kardeşim, Resûlullah Aleyhisselamla birlikte yedik.
Resûlullah Aleyhisselamın evinde üç gün oturduk.
Resûlullah Aleyhisselamın kadınlarının evlerinden her birinde kendisiyle birlikte kalıyorduk.
Sonra, evimize döndük.
Resûlullah Aleyhisselam, benim ve kardeşim için bir davar işaretleyip gönderdi ve onun üzerine bereket duası yaptı. Ben, o davar kadar bereketli ve verimli ne birşey sattım, ne de satın aldım. [193]
Resûlullah Aleyhisselam, Cafer'in ev halkının yanına üç gün uğramadı, onları kendi hallerine bırak¬tı.
Sonra, onların yanına vardı ve:
Kardeşime ağlamayınız artık! Bugünden ve yarından sonra, kardeşimin iki oğluna bakmak da, bana aittir!' buyurdu.
Bizi, kuş yavrusu gibi, evine getirtti ve:
'Bana bir berber çağırın!' buyurdu.
Berber çağrıldı. Berber, gelip başımızı tıraş etti.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Muhammed, amcamız Ebu Talib'e daha çok benziyor!
Abdullah ise, yaratıldığı fizikî yapıca ve huyca, bana daha çok benziyor1 buyurduktan sonra, elleri¬ni kaldırdı ve:
'Ey Allah'ım! Cafer'in ev halkına hayırla halef ol!
Abdullah'ın sağ elini, alışverişte mübarek ve verimli kıl!' diyerek dua etti ve bunu üç kere tekrarladı.
Annemiz gelince, ona bunu anlattım, çok sevindi.
Resûlullah Aleyhisselam da, kendisine:
'Sen bu çocukların geçim ve bakımları hakkında hiç endişelenme! Dünyada ve ahirette onların velîsi benim ! [194]
Sen de bugünden sonra kardeşime ağlama!' buyurdu." [195]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI) Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI)   İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI) Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:23 pm

Hz. Cafer'e Ağlamanın Yasaklanışı

Hz. Âişe der ki:
"Cafer'in şehit edildiği haberi geldiği zaman, Resûlullah Aleyhisselamın çok üzüntülü olduğunu yüzünden anladık. [196]
Resûlullah Aleyhisselam Mescidinde oturuyor, ben de kapının Resûlullah Aleyhisselamı görebile¬ceğim bir aralığından kendisine bakıyordum. [197]
O sırada, Resûlullah Aleyhisselamın yanına bir adam geldi ve:
'Yâ Rasûlallah! [198] Cafer'e kadınlar ağlayıp duruyorlar. [199] Bizi fitneye düşürdüler!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Yanlarına dön de, sustur onları!' buyurdu.
Adam gitti ve geri dönüp geldi. [200]
Onları çığlık koparmaktan nehyettiğini ve fakat kendisini dinlemediklerini söyledi. [201]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Dön de, sustur onları1 buyurdu. [202]
Adamcağız tekrar gitti. İzi sıra geri dönüp geldi ve:
'Vallahi, kadınlar galebe çaldılar!' dedi. [203]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Dön de sustur onlan! Susmaktan kaçınırlarsa, [204] onların ağızlarına doğru toprak saç!' buyurdu.
Kendi kendime, o adama:
'Allah cezanı versin! [205]
Yüzünü, bumunu yere sürtsün! [206] Sen, vallahi, böyle yapmakla Resûlullah Aleyhisselamın buyruğuna boyun eğmeyi terkettin!?' diyerek söylendim. [207]
Anladım ki, adam onların ağızlarına toprak saçacak güçte değil!" [208]

Mu'te Mücahidlerinin Medine'de Nasıl Karşılandıkları

Mu'te mücahidleri, Medine'nin yakınına gelmişlerdi. [209]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'deki Müslümanlara:
"Toplanınız da, kardeşlerinizi karşılayınız!" buyurunca, çok sıcak bir gün olmasına rağmen, geride hemen hiç kimse kalmaksızın, Medine'deki Müslümanlar toplandılar. [210]
Peygamberimiz Aleyhisselam da, hayvanına binip, onlarla birlikte mücahidleri karşılamaya gitti. Çocuklar arkalarından gelip karşılayıcılara kavuşunca, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Çocukları da binitlerinize alınız! Cafer'in oğlunu bana veriniz!" buyurdu.
Abdullah b. Cafer getirilince, Peygamberimiz Aleyhisselam onu alıp önüne bindirdi. [211]
Mute'den dönen orduya Medine'nin Cüruf mevkiinde kavuştular. [212] Halktan bazıları, gazilerin üzer¬lerine toprak saçarak:
"Ey kaçaklar! Demek siz Allah yolunda savaşmaktan kaçtınız ha?!" diyerek kınamaya başladılar. [213]
Mücahidler, halkın bu davranışından, Peygamberimiz Aleyhisselama şikâyet]endiler [214] ve:
"Yâ Rasûlalları! Biz kaçaklar mıyız?" dediler. [215]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sizler Allah yolunda savaşmaktan kaçanlar değil, dönüp dönüp vuruşanlarsınız!" buyurdu [216] ve halka da:
"Onlar, Allah yolunda savaşmaktan kaçanlar değil, belki, inşaallah, döne döne çarpışanlardır!" buyurdu. [217]
Bunun üzerine, halk mücahidleri kınamaktan vazgeçtiler. [218]
Mute gazilerinden, evine, ev halkına dönüp kapılarını çaldıkları halde, ev halkı tarafından:
"Demek sen arkadaşlarınla birlikte ilerleyip şehit olmadın ha?!" diye kınanarak kapılan açılmayan, içeri alınmayanlar bile olmuştu. Büyük sahabilerden bazıları utandıklarından dolayı dışarı çıkamayıp evlerinde oturdukları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Sizler Allah yolunda döne döne çarpışanlarsınız!" diye haber göndermişti . [219]
Seleme b. Hişam b. Muğîre'nin hanımı, Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Ümmü Seleme'yi ziyarete gelmişti. [220]
Hz. Ümmü Seleme, ona:
"Ben Seleme b. Hişam'ın Resûlullah Aleyhisselam ve Müslümanlarla birlikte namaz kıldığını göremiyorum!
Bana bu hususta verebileceğin bir bilgi var mı? [221]
Yoksa, bir rahatsızlığı mı var?" diye sordu.
Seleme'nin hanımı:
"Hayır! Vallahi, bir hastalığı yok! [222] Fakat, o dışarı çıkamıyor.
Dışarı çıktığı zaman, ona ve arkadaşlarına, halk:
'Ey kaçaklar! Demek, siz Allah yolunda çarpışmaktan kaçtınız ha?!1 diyerek bağırıyorlar! Bunun için, o evinde oturuyor, oturmak zorunda kalıyor" dedi. [223]
Hz. Ümmü Seleme, bunu Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Onlar, Allah yolunda döne döne çarpışanlardır! Evinden dışarı çıksın!" buyurdu. [224]






________________________________________
EN BÜYÜK FETHİN AREFESİNDE

Amr b. Âs'ın Zâtü's-Selâsil'e Gönderilişi

Seferin Tarihi, İsmi, Mevkii ve Sebebi

Zâtü's-Selâsil seferi, Hicretin 8. yılında Cumâde'l-âhire ayında vuku bulmuştur. [1]
Selsil veya Sülsil, Cüzamların toprağındaki bir suyun ismidir. [2] Suya Selsil veya Silsal ismi de, içimi tatlı ve hoş olup boğazdan kolayca geçtiği için verilmiştir.
Kum yığınlarının birbirleri üzerine zincir gibi sıralanmış bulunmalarının o yere bu ismin verilmesine sebep olduğu da rivayet edilir. [3]
Bu sefere de, müşrikler kaçmaktan korkup birbirlerine bağlandıkları için Zâtü's-Selâsil ismi ver-ilmiştir. [4]
Lahm ve Cüzam gazvesi denildiği de vardır.
Zâtü's-Selâsil; Beliyy, Uzre ve Benî Kaynların beldelerindendir. [5] Zâtü's-Selâsil, Uzrelerin toprak¬larından olup, [6] Vâdi'l-kurâ'nın gerisinde, Medine'ye on günlük uzaklıktadır. [7]
Peygamberimiz Aleyhisselam;
Kudâa. [8]
Beliyy, [9]
Cüzam, [10]
Benî Uzre ve Yemen kabilelerinin [11] Medine'yi kuşatmak maksadıyla toplandıklarını haber aldı. Bunun üzerine, Amr b. Âs'ı yanına çağırdı. [12]
Ona:
"Ey Amr! Silahını kuşan, yolculuk elbiseni üzerine giy ve hemen yanıma gel!" buyurdu.
Amr b. Âs der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamın emrini yerine getirdim ve yanına vardım. O sırada, kendisi, gölge bir yere çıkmış, abdest alıyordu. Sonra aşağı indi ve:
'Ey Amr! Allah seni selamete ve ganimete erdirsin diye askerî bir birliğin başında bir yere gönder¬mek istiyor, en iyi dileğimle, senin için ganimet diliyorum!' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Ben ganimet için Müslüman olmadım. Ancak, Müslüman olmayı, cihadlara katılmayı ve senin yanında bulunmayı arzulayarak Müslüman oldum!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Ey Amr! Ganimetin yararlısı, insanın yararlısına ne güzel yaraşır!' buyurdu." [13]
Beliyy oğulları, Âs b. Vâil'in dayıları oluyordu. [14] Amr b. Âs'ın babaannesi, Beliyy kabilesindendi. Peygamberimiz Aleyhisselam, bunun için, göndereceği birliğin başına Amr b. Âs'ı komutan yapmak suretiyle Benî Beliyy kabilesini ısındırmak, yumuşatmak istemişti. [15]
Giderken de, Beliyy, Uzre ve Belkayn kabilelerine uğrayıp, aradaki akrabalıktan, yardımlarını sağla¬maya çalışmasını, [16] aynı zamanda, kendilerini İslâmiyete davet etmesini de Amr b. Âs'a emir buyur¬du. [17]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Amr b. Âs için beyaz bir sancak bağladı. Kendisine, bir de siyah bayrak verdi. [18]
Kendisini; içlerinde Muhacir ve Ensarın ileri gelenleri ve seçkinleri de bulunan 300 kişinin başına geçirdi. Yanlarında 30 at da bulunuyordu. [19]
Mücahidler, Amr b. Âs'ın kumandası altında yola çıktılar. Gündüzleri gizleniyorlar, geceleri yürüyor¬lardı.
Aradıkları kavme yaklaştıkları zaman, onların kendileri için büyük bir yığınak yaptıklarını haber aldılar. [20]
Akşamleyin, onların yakınlarına varıp kondular. [21] Cüzamların yurdundaki Selsil suyunun üzerinde bulunuyorlardı.
Düşmanların çokluğu, Amr b. Âs'ın gözünü korkuttu. [22]

Amr b. Âs'a Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın Kumandası Altında Takviye Birliği Gelişi

Amr b. Âs, Râfi' b. Mekîs el-Cühenî'yi Peygamberimiz Aleyhisselama gönderip. [23] acele yandım istedi. [24]
Râfi1 b. Mekîs Medine'ye gelip düşmanların büyük bir yığınak yapmış olduklarını ve bunun için yandım istediklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. [25]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, ilk Muhacirlerden Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı içlerinde Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in de bulunduğu, [26] Muhacir ve Ensarın ileri gelenlerinden ve seçkinlerinden 200 kişinin başına geçirip, yardımcı savaş birliği olarak yola çıkardı.
Amr b. Âs'la buluşup hep birlikte hareket etmelerini ve aralarında anlaşmazlığa düşmemelerini de sıkı sıkı emir ve tenbih etti. [27]
Ebu Ubeyde b. Cerrah Amr b. Âs'ın karargâhına varınca, Amr b. Âs, ona:
Sizin de kumandanınız benim! Çünkü, Resûlullah Aleyhisselama haber salıp bana yardım etmenizi kendisinden ben istedim. [28] Sen bana ancak yardımcı olmak üzere geldin!" dedi.
Ebu Ubeyde b. Cerrah:
"Hayır! İş öyle değildir. Ben kumandanı bulunduğum birliğin kumandanıyım, sen de kumandanı bulunduğun birliğin kumandanısın!" dedi. [29]
Muhacirler de, Amr b. Âs'a:
"Sen ancak maiyyetindeki arkadaşlarının kumandanısın! Ebu Ubeyde de maiyyetindeki Muhacirlerin kumandanıdır!" diyerek, Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı desteklediler.
Amr b. Âs, onlara da:
"Siz ancak bana yardım etmelerini istediğim biryardım birliğisiniz!" dedi. [30]
Ebu Ubeyde b. Cerrah imam olup halka namaz kıldırmak istediği zaman da, Amr b. Âs, ona:
"Sen benim yanıma ancak yardım için gelmiş bulunuyorsun. Peygamber Aleyhisselam seni bana sadece yardım etmek üzere gönderdi. Başkumandan benim! Sen bana imamlık yapmaya yetkili değilsin!" dedi.
Muhacirler:
"Hayır! Sen ancak maiyyetindeki arkadaşlarının kumandanısın! O da (Ebu Ubeyde de), kendi maiyyetindeki arkadaşlarının kumandanıdır!" dediler.
Amr b.Âs:
"Hayır! Sizler ancak bize yardımcılarsınız!" diyerek direndi. [31]
Ebu Ubeyde b. Cerrah; güzel, yumuşak huylu, [32] dünya işlerinde uysallık gösteren, güçlük çıkar¬mayan bir zât idi. Amr b. Âs'ın "Sen ancak benim yardımcımsın!" diyerek direndiğini görünce: [33]
"Ey Amr! Bilesin ki, Resûlullah Aleyhisselamın bana en son sözü:
'Arkadaşının yanına varınca, birbirinize karşı itaatli olunuz! Aranızda anlaşmazlığa düşmeyiniz!1 emir ve tavsiyesi olmuştur. [34]
Eğer sen bana itaat etmezsen, ben sana itaat eder, boyun eğerim!" dedi. [35]
Amr b.Âs:
"Öyleyse, ben senin de kumandanınım! Sen benim yardımcımsın!" dedi.
Ebu Ubeyde b. Cerrah:
"Peki!" dedi, [36] kumandanlığı Amr b. Âs'a bıraktı. [37]
Bunun üzerine, namazı da Amr b. Âs kıldırdı. [38]
Amr b. Âs'ın arkasında namaz kılanların sayısı 500 idi. [39]

Ebu Ubeyde'nin Amr b. Âs'a Uyuşundan Dolayışı İtirazlara Uğrayışı

Muğîre b. Şube, Ebu Ubeyde b. Cetrah'ın yanına vararak:
"Resûlullah Aleyhisselam bize seni kumandan yaptı.
Yanında sana karşı hiçbir yetki bulunmayan filanın oğluna, halkın işi ne diye bırakılıyor?!" dedi.
Ebu Ubeyde b. Cerrah:
"Resûlullah Aleyhisselam, bize birbirimize karşı itaatli olmayı emretmiştir.
Ben Resûlullah Aleyhisselamın emrine itaat ederim-Amr ona âsi olsa da!" dedi. [40]
Amr b. Âs her iki birliğin kumandanı olunca, Hz. Ömer'in de buna canı sıkıldı.
Ebu Ubeyde b. Cerrah'a:
"Demek, sen Nâbiga'nın oğluna itaatla, onu hem kendine, hem Ebu Bekir'e, hem de bizlere kuman¬dan yaptın hâ?!
Bu ne biçim görüş?!" dedi.
Ebu Ubeyde b. Cerrah:
"Ey anamın oğlu! Resûlullah Aleyhisselam, bana ve ona, birbirimize itaatsizlik etmemeyi emir ve tavsiye buyurdu.
Ben eğer Amr b. Âs'a itaat etmeyecek olursam, Resûlullah Aleyhisselam a âsi olmuş olacağımdan korktum!" dedi. [41]

Amr b. Âs'ın Bazı Emir ve Tedbirlerinin Tepkiyle Karşılanışı

İslâm mücahidlerinin vardıkları yer soğuk olduğu için, mücahidler odun toplayarak ateş yakıp ısın¬mak istediler.
Amr b. Âs onlara engel oldu [42] ve:
"Hiç kimse ateş yakmayacaktır! [43] Her kim ateş yakarsa, onu yaktığı ateşin içine atacağım!" dedi. [44]
Amr b. Âs'ın bu davranışı, mücahidlerin çok ağırına gitti. [45]
Hz. Ömer, Hz. E bu Bekir'e:
"Amr b. Âs halkın ateş yakmalarına izin vermiyor!
Onun halka yaptığı şeyi göremiyor musun? Halkın ateşten yararlanmalarına nasıl engel oluyor?!" dedi.
Hz. Ebu Bekir, gidip Amr b. Âs'la konuştu. [46]
Amr b.Âs:
"Sen beni dinlemek ve bana itaat etmekle emrolündün, değil mi?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
"Evet!" dedi. [47]
Amr b.Âs:
"Öyle ise, emrolunduğunu işle!" dedi. [48]
Hz. Ömer bunu işitince çok kızdı, hemen yanına varıp ona çatmak istedi. [49]
Hz. Ebu Bekir engel oldu ve:
"Bırak onu kendi haline! Resûlullah Aleyhisselam, onu ancak savaştaki üstün bilgisi yüzünden başımıza kumandan dikti!" dedi. [50]
Hz. Ömer sustu. [51]

Mücahidlerin Düşman Yurtlarına Akın ve Baskın Yapmaları

Amr b. As, 500 kişilik ordusuyla, gece gündüz ilerleyip Beliyylerin yurtlarına akın ve baskın yaptı.
Fakat, her nereye erişseler, oradaki cemaati dağılmış ve kaçmış buldular.
Beliyy, Uzre ve Belkaynların yurtlarının sonuna kadar varıp dayandılar.
Orada az bir düşman topluluğuna rastladılar. [52]
Onlarla bir müddet çarpıştılar, ok atıştılar.
O çarpışmada, Âmir b. Rebia, kolundan okla vuruldu.
Müslümanlar hep birden hücuma kalkınca, düşmanlar dağılıp her tarafa hızla kaçışmaya başladılar. [53]
Mücahidler kaçışan halkı takip etmek istedilerse de, Amr b. Âs engel oldu. [54]
Amr b. Âs orada günlerce oturdu.
Düşmanların ne topluluklarından, ne de bulundukları yerlerden haber alabildi.
Ancak, etrafa gönderdiği süvariler, bulabildikleri davar ve develeri sürüp getirmekte idiler.
Getirilen deve ve davarlar da, kesilip yenilmekte idi. [55]
Kudâa, Âmile, Lanın ve Cüzamlardan biraraya toplanmış olanlardan, çarpışma sırasında pek çok¬larının öldürüldüğü ve mallarının iğtinam edildiği, [56] ayrıca, kadın erkek pek çok esirler alındığı ve bun¬dan dolayı bu gazveye Zâtü's-Selâsil denildiği bildihlmektedir. [57]

Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'in Yedikleri Etten Telaşa ve Korkuya Düşmeleri

Avf b. Malik el-Eşcaî, bu gazada Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'e arkadaş olmuş, [58] konak yerlerinde onlarla birlikte bulunmuştu.
Avf b. Malik, bir gün ordugâha gitmiş, orada deve kesmek ve etlerini on parçaya ayınp bölüşmek isteyen ve fakat bunu bir türlü beceremeyen bir cemaate rastlamıştı.
Kendisi bu işin ustası idi.
Onlara:
"Bu devenin etini on parçaya ayırıp aranızda bölüştürmek üzere, bana bundan bir parçasını verir misiniz?" dedi.
Onlar:
"Olur! Sana ondan bir parçasını verelim" dediler.
Avf b. Malik eline iki büyük bıçak aldı. Deveyi kesti, parçaladı ve aralarında bölüştürdü. Ondan bir parçasını da kendisi alıp, arkadaşlarının yanına getirdi. Pişirdiler ve yediler.
Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer, eti yedikten sonra:
"Ey Avf! Bu et sana nereden geldi?" diye sordular.
Avf b. Malik hadiseyi anlatınca:
"Vallahi, sen bize bunu yedirdiğine iyi etmedin!" dediler ve karınlarına girenden dolayı, korka korka ayağa kalktılar. [59]

Hz. Ebu Bekir'in Râfi' b. Ebi Râfi'e Öğütleri

Zâtü's-Selâsil seferine katılan mücahidler arasında bulunan Rafi1 b. Ebi Râfi1 et-Tâî der ki:
"Ben Hıristiyan dininde bulunan bir adamdım, Sercis adıyla anılırdım.
Halka kılavuzluk eder, onlara, şu kum yığınlarının yerlerini gösterirdim.
Cahiliye devrinde, devekuşu yumurtalarının içine su koyar, kum yığınlarının bir köşesine saklardım.
Sonra, halkın develerini yağmalar, kum yığınlarına sokardım. Beni arayıp bulmaya kimse güç yetine¬mezdi.
Devekuşu yumurtalarının içine koyduğum sulara uğrar, onları çıkarır, içerdim.
Müslüman olduğum zaman, Resûlullah Aleyhisselamın Amr b. Âs'ı gönderdiği Zâtü's-Selâsil sefer¬ine ben de katılmıştım.
Kendi kendime:
'Vallahi, ben kendime bir arkadaş seçeceğim!' dedim.
Ebu Bekir'i arkadaş edindim. Hep onun yanında bulunuyordum.
Kendisinin üzerinde, Fedek işi kalın birharmanisi, abası vardı.
İnip konakladığımız yere onu serer, hayvanımıza bineceğimiz zaman, onun uçlarını dikenle iliştirip, elbise yerine üzerine onu giyendi.
Bunun için, kendisine 'Zâtü'l-Abâet= Abalı' denirdi.
Kafile ile Medine'ye yaklaştığımız sırada:
'Yâ Ebâ Bekri Allah'ın senin arkadaşlığını bana yararlı kılması için bana bazı öğütler ve bilgiler versen ya?' dedim.
Ebu Bekir
'Benden sormamış olsan bile, sen şunları muhakkak yapmalısın:
1. Kendisine hiçbir şeyi şerik koşmaksızın Allah'ı tevhid etmeni, bir bilmeni,
2. Namazı kılmanı,
3. Zekatı vermeni,
4. Ramazan orucunu tutmanı,
5. Şu Beytullah'ı hacc ve ziyaret etmeni,
6. Cünüplükten gusledip yıkanmanı,
7. Müslümanlardan iki kişinin bile başına geçmek arzusunda bulunmamanı sana emir ve tavsiye ederim!' dedi.
Kendisine:
'Ey Ebu Bekir! Vallahi, ben hiçbir zaman Allah'a kimseyi şerik koşmayacağımı umarım.
İnşaallah, namazı da hiçbir zaman bırakmayacağım.
Malım olursa, inşaallah, onun zekatını da öderim.
İnşaallah, Ramazan orucunu da tutacak, hiç bırakmayacağım.
Haccı da, gücüm yeterse, inşaallahu teâlâ yapacağım.
Cünüplük oldukça, inşaallah yıkanıp ondan arınacağım.
İnsanların başına geçmeye gelince; ey Ebu Bekir! Görüyorum ki, halk, Resûlullah Aleyhisselam yanında da, insanlar yanında da, ancak bununla şerefleniyorlar!
Sen ise beni ondan nehyediyorsun!?' dedim.
Ebu Bekir
'Sen benden görüşümü sondun, öğüt istedin. Ben de sana gönüşümü anlatmaya çalıştım.
Sana şunu da haber vereyim ki; Yüce Allah, Muhammed Aleyhisselamı, şu İslâm dini ile peygam¬ber gönderdi.
O da, bu din uğrunda, olanca gücü ile çalıştı.
Nihayet, halk ister istemez ona girdiler. Girince de, Allah'a sığınmış, O'nun komşuluğuna ve himaye¬sine girmiş oldular.
Sakın, Allah'ın komşuları hakkındaki ahdini bozayım deme!
Allah ahdini bozanları ukubete uğratır!
Allah'ın, komşuluğundan dolayı gazabı ise çok şiddetlidir!' dedi.
Yanından ayrıldım.
Resûlullah Aleyhisselam vefat edip Ebu Bekir halkın başına getirildiği zaman, yanına vardım ve ona:
'Ey Ebu Bekir! Sen beni Müslümanlardan iki kişinin bile başına geçmekten nehyetmemiş miydin?!' diye sondum.
Ebu Bekir
'Evet! Ben bu sözümün üzerinde duruyor, seni şimdi bile ondan nehyediyorum' dedi.
Kendisine:
'Ya seni halkın işini üzerine alıp yürütmeye sürükleyen şey ne ola?' diye sordum.
Ebu Bekir
'Muhammed ümmetinin ihtilaf ve tefrikaya düşüp helak olmalarından korktum. Bunun için, bana tevdi ve emanet ettikleri vazifeden kaçmak, kurtulmak yolunu bulamadım!' dedi." [60]

Amr b. Âs'ın Zâtü's-Selâsil'den Dönerken İhtilam Oluşu ve Gusül Yerine Teyemmümle Namaz Kıldırışı

Mücahidler Zâtü's-Selâsil'den Medine'ye dönerlerken, yolda, çok soğuk bir gecede, Amr b. As ihtil-am oldu.
Arkadaşlarına:
"Siz bana ne dersiniz? Vallahi, ihtilam oldum, düşüm azdı!
Eğer bu soğukta gusleder, yıkanırsam, helak olurum!" dedi.
Su getirtip taharetlendi, abdest aldı. Gusül yerine de, teyemmüm yaptı. [61] Kalkıp arkadaşlarına sabah namazını kıldırdı. [62]
Avf b. Malik el-Eşcâîyi de, selametle dönüşlerini ve gazaları sırasında olup bitenleri Peygamberimiz Aleyhisselama haber vermek üzere, postacı olarak önden gönderdi. [63]
Avf b. Malik der ki:
"Halkın bu seferden dönüşlerinde, Resûlullah Aleyhisselamın yanına ilk varan ben oldum. [64] Seher vakti idi. [65] Resûlullah Aleyhisselam evinde namaz kılıyordu.
'Esselâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh1 diyerek selam verdim.
Selam verince, Resûlullah Aleyhisselam:
'Sen, Avf b. Malik hâ?1 buyurdu. [66]
'Evet! Babam, anam sana feda olsun! Benim, Avf b. Malik yâ Rasûlallah!' dedim. [67]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Sahibü'l-cezur=Deveyi kesip etini bölüştüren deveci hâ?' buyurdu. [68]
'Evet!' dedim. [69]
Resûlullah Aleyhisselam, selamımı alıp, bana daha fazla birşey söylemedi. [70]
'Olan bitenleri bana haber ver!' buyurdu.
Ben de, giderken bütün olan bitenleri, Ebu Ubeyde b. Cerrahla Amr b. Âs arasında geçenleri ve Ebu Ubeyde'nin ona itaat edişini, uysal davranışını birer birer haberverdim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Allah, Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı rahmetiyle esirgesin!' buyurdu.
Sonra, Amr b.Âs'ın, cünüb olduğu halde, yanında edeb yerlerini yıkamaya yetecek miktardan fazla su bulunmadığı için bize teyemmümle namaz kıldırdığını; [71] Müslümanları ateş yakmaktan ve düşman¬ları takipten men ettiğini haber verdim. [72]
Resûlullah Aleyhisselam sustu. [73]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Amr b. Âs'ı Sorguya Çekişi

Medine'ye döndükleri, geldikleri zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabına:
"Amr'ı nasıl buldunuz?" diye sordu.
Sahabiler, onu hayırla andıktan sonra:
"Yâ Rasûlalları! O, cünüb olduğu halde bize namaz kıldırdı!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, haber salıp Amr b. Âs'ı yanına çağırttı . [74]
Gelince, ona, Zâtü's-Selâsil seferi sırasında cünüb olduğu halde teyemmümle kıldırmış olduğu namazı sordu.
Amr b.Âs:
"Seni hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; gusletseydim, ölürdüm.
Ben hiçbir zaman soğuğun öylesini görmemisimdir!
Yüce Allah, 'Kendinizi öldürmeyiniz! Şüphe yok ki, Allah sizi çok esirgeyici bulunuyor1 (Nisa: 29) buyuruyor" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam güldü.
Başka birşey söylemedi. [75]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Amr b. Âs'ın yaptığını yerinde gördüğünden, kıldırmış olduğu namazı ne iade ettirdi, ne de kendisinden daha fazla izahat istedi. [76]
Amr b. Âs, Müslümanlara ateş yaktırmadığı ve düşmanları takip ettirmediği hakkında yapılan şikâyet üzerine de:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Müslümanlar azlık idiler. Düşmanın onları az görmelerinden korktum.
Düşmanları takip etmekten de, onları nehyettim. Çünkü, onlar için pusu kurulmuş olmasından, kendilerinin pusuya düşürülmelerinden korktum!" dedi.
Amr b. Âs'ın bu davranışı da Peygamberimiz Aleyhisselamın hoşuna gitti [77] ve Amr b. Âs'tan şikâyetlenenlere:
"Görüyor musunuz, arkadaşınız hem kendisini, hem sizi nasıl düşünüyor?" buyurdu. [78]
Amr b.Âs da, namaz kıldırma hadisesini ve Peygamberimiz Aleyhisselamın bu husustaki sorusunu nasıl cevapladığını şöyle anlatır
"Zâtü's-Selâsil Gazvesinde soğuğu pek şiddetli olan soğuk bir gecede ihtilam olmuştum.
Gusledersem ölürüm diye korktum. Teyemmüm ettim. Sonra, arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım.
Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardığım zaman:
'Ey Amr! Sen arkadaşlarına cünüb iken namaz mı kıldırdın?' diye sordu.
'Evet yâ Rasûlallah! Ben soğuğu pek şiddetli olan bir gecede ihtilam oldum. Eğer gusledersem ölürüm diye korktum.
Yüce Allah'ın, 'Kendinizi öldürmeyiniz. Şüphe yok ki, Allah, sizi çok esirgeyici bulunuyor' [Nisa: 29] buyurduğunu hatırladım, teyemmüm ettim. Sonra, namaz kıldırdım!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam güldü, başka birşey söylemedi." [79]

Amr b. Âs'ın Peygamberimiz Aleyhisselama En Çok Kimi Sevdiğini Soruşu

Yine Amr b. Âs der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam beni askerî bir birliğin başında Zâtü's-Selâsil'e göndermişti. Askerî birliğin içinde Ebu Bekir ve Ömer de bulunuyordu.
'Resûlullah Aleyhisselamın katında benim yerim daha üstün olmasa, herhalde Ebu Bekir ve Ömer'in başına beni kumandan dikerek göndermezdi!' diye içime doğdu. [80]
Hemen Resûlullah Aleyhisselamın yanına varıp:
'Yâ Rasûlallah! Halkın sana en sevgilisi hangisidir?' diye sordum.
'Âişe'dirl' buyurdu.
'Erkeklerden kimdir?' diye sordum.
'Âişe'nin babasıdır!' buyurdu.
'Ondan sonra kimdir?' diye sordum.
'Ondan sonra Ömer'dir!' buyurdu.
Birtakım erkeklerin isimlerini daha saydı. [81]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI) Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI)   İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI) Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:24 pm

Kendi kendime:
'Artık bu sorumu tekrarlamayayım' dedim. [82]
Beni en sonraya bırakmasından korkup sustum. [83]

Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın Sîfu'l-Bahr'e (Habat'a) Gönderilişi

Seferin Tarihi, ismi, Mevkii ve Sebebi

Sefer, Hicretin 8. yılında Recep ayında vuku bu I muştur. [84]
Bu sefıere, Sîfu 1-Bahr= Deniz Sahili ve Habat gazvesi denilir. [85]
Sefer sırasında askerler açlıktan ağaç yaprakları yedikleri için, Ceyşü'l-habat=Yaprak Askerleri seferi denildiği de vardır. [86]
Habat; lugatta, silkilmiş yapraklar demektir ki, kurutup un gibi incelttikten veya başka birşeyle karıştırılarak su katıldıktan sonra devenin ağzına dökülür. [87]
Habat, deniz sahilinde, Kabeliyye nahiyesinde Cüheynelere ait biryer olup, Medine'ye beş günlük¬tü r. [88]
Kabeliyye de, Cüheynelerin Benî Arek kabilesine ait bir dağdır. [89]
Peygamberimiz Aleyhisselam; Ka'b b. Umeyrln başkanlığı altında 15 kişilik bir irşad birliğini, Şam topraklarından Zât-i Atlah'a göndermişti. [90]
Zât-ı Atlanta oturan halk Kudâalardandı ve Sedus adındaki liderin idaresi altında idiler.
İslâm irşad birliği, Zât-ı Atlah'a vardıkları zaman, orada pek çok halkı toplanmış bulmuşlardı. [91]
Benî Kudâalar atlar üzerinde gelerek Müslümanları ok yağmuruna tutmuşlar ve hepsini yerlere ser¬mişlerdi.
Benî Kudâaların bu tutum ve davranışları Peygamberimiz Aleyhisselama çok ağır gelmiş, onlara askerî bir birlik göndermeye niyetlenmiş ise de, başka biryere çekip gittiklerini haber alınca, onları kendi hallerine bırakmıştı. [92]
Cüheyneler, Kudâa kabilelerinden bir kabile idi. [93]
Mute savaşında düşmanın 200.000 kişilik ordular topluluğunun yansını teşkil eden yardımcı Arap askerleri arasındaki Behra, Beliyy, Belkayn gibi kabilelerde Kudâalardan idiler. [94]
Amr b. Âs'ınZâtü's-Selâsil'e geldiğini işitince, bunlarda etrafa dağılmışlar, ele geçirilememişlerdi. [95]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sîfu'l-Bahr'e göndereceği askerî birliğe Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı kumandan tayin etti. [96]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Muhacir ve Ensarla karışık olan 300 kişilik birliği, deniz sahilinde Cüheynelerden bir kabileye doğru yola çıkardı. [97]
Bunların 310'dan fazla olduğu da rivayet edilir. [98]
Bunların içinde Hz. Ömer de bulunuyordu. [99]

Mücahidlere Yol Azıklarının Bölüştürülüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlere yol azığı olmak üzere bir dağarcık dolusu hurma verdi. [100]
Yola devam edildiği sırada azık tükenmeye başlayınca, Ebu Ubeyde b. Cerrah, askerlere, yan¬larında ne kadar azık varsa getirmelerini emretti.
Getirilen azıkları bir iki kapta topladı. [101]
Onları mücahidlere her gün, azar azar, [102] o da tükenmeye yüz tutunca, birer birer dağıtmaya başladı. [103]
Mücahidler her gün aldıkları birer hurmayı küçük çocuğun emişi gibi emiyor, sonra da üzerlerine su içiyorlar, bu da onlara geceye kadar günlük gıdalarının yerine geçiyordu. [104]
Sonra, bir tek hurma da bölüştürülmeye başlandı. [105]
Nihayet, o da bitti. [106] Onun yokluğunun da acısını çektiler. [107]
Abdullah b. Âmir'in bildirdiğine göre; babası Âmirb. Rebia:
"Yavrucuğum!" demiş, "Resûlullah Aleyhisselam bizi askerî bir birlik içinde göndermişti.
Bizim bir dağarcık hurmadan başka azığımız da yoktu.
Kumandanımız, bu hurmaları aramızda birer avuç birer avuç bölüştürüyordu. Sonra, birer birer bölüştürür oldu!"
Abdullah b.Âmir:
"Babacığım! Bir tek hurmanın size ne yararı olabilir?" deyince, Âmir b. Rebia:
"Böyle söyleme yavrucuğum! Tükendikten sonra, ona da ihtiyaç duyduk!" demiştir. [108]

Mücahidlerin Açlıktan, Ağaç Yaprakları Yemeye Başlamaları

Mücahidler yolda son derecede açlık sıkıntısı çektiler. [109] Hatta habat (develerin yedikleri selem ağacının yapraklarını) düşürerek su ile ıslatıp yemeye başladılar. [110]
Bundan dolayı, kendilerine "Ceyşü'l-habat" adı verildi. [111]
Mücahidlerin avurtları, diken yiyen develerin avurtlarına döndü. [112]
Ağızları ve diş etleri cerahatlandı ve iltihaplandı. [113]

Mücahidlerden Kays b. Sa'd b. Ubâde'nin Borçla Develer Satın Alarak Mücahidleri Doyuruşu

Mücahidler açlıktan sıkışık duruma düşünce, Kays b. Sa'd b. Ubâde:
"Benden deve karşılığında hurma satın alacak kim var ki, kendisi şuradaki develerinden bana versin de, ben ona Medine'de hurma vereyim?" dedi. [114]
Hz. Ömer:
"Ne kadar şaşılır şu gence ki, kendisinin hiçbir malı yok iken, başkasının malı üzerinde tasarrufa ve ihsana yeltenmektedir?!" dedi.
Kays b. Sa'd, Cüheynelerden bir adam buldu. [115] Adam, sahil halkındandı. [116] Kays, ona:
"Bana deve sat! Bedelini Medine'de sana yüklerle hurma vererek ödeyeyim!" dedi. [117]
Cühenî:
"Ben bu alışverişi yaparım, [118] ama vallahi ben seni hiç tanımıyorum. Sen kimsin?" dedi.
Kays:
"Ben Kays b. Sa'd b. Ubâde b. Düleym'im" dedi.
Cühenî:
"Sen bana nesebini, Sa'd b. Ubâde'nin oğlu olduğunu ne diye önceden bildirmedin.
Yesrib halkının ulusu olan o Sa'd'la aramızda dostluk, kardeşlik vardır!" dedi.
Bunun üzerine, Kays her deveye iki vesk (deve yükü) hurma vermek üzere beş deve satın aldı.
Cühenî, hurmaların Düleym hanedanına ait depolanmış kuru hurmalardan olmasını şart koştu.
Kays:
"Olur!"dedi. [119]
Cühenî:
"Sen bunları kabul ettiğine ve yerine getireceğine dair, bana şahit de göster!" dedi.
Kays'ın yanında, Ensardanve Muhacirlerden bazı zâtlar vardı. Hz. Ömer, onların arasında bulunuy¬ordu.
Kays:
"Bunlardan, istediğini şahit tut!" dedi.
Hz. Ömer:
"Ben bu muameleye şahit olmam! Çünkü, bunun ne ödeme gücü, ne de malı vardır. Mal ancak babasına aittir" dedi.
Cühenî:
"Vallahi, Sa'd b. Ubâde, oğlunun taahhüt ettiği on deve yükü hurma hakkında herhalde bana karşı ahdini yerine getirmezlik etmez! [120] Ben, karşımdakinde güzel bir yüz ve şerefli işler görüyorum!" dedi. [121]
Hz. Ömer ile Kays arasında ileri geri sözler söylendi. Kays, Hz. Ömer'e karşı, sert ve ağır konuştu.
Kays, Cühenî'den aldığı develerden, üç yerde üç gün kesip, etini askerlere dağıttı.
Dördüncü gün, yine, develerden kesip etini askerlere dağıtmak istediği zaman, kumandan Ebu Ubeyde b. Cerrah, Hz. Ömer'le birlikte Kays'ın yanına varıp:
"Artık bunları kesmemeni sana tavsiye ederim. Senin ödeyecek şahsî bir malın bulunmadığına göre, sen taahhüdünü yerine getirmemek mi istiyorsun?!" dedi.
Kays b. Sa'd:
"Ey Ebu Ubeyde! Babam Ebu Sabit halkın borcunu öder, yorulanların yük ve ağırlıklarını taşır, açlık zamanlarında yemekler yedirir dururken, Allah yolunda cihada çıkmış bir cemaat için borçlanılmış olan on deve yükü hurmayı ödemeyeceğini mi sanırsın?!" dedi. [122]
Ebu Ubeyde b. Cerrah yumuşayıp onu kendi haline bırakmak üzere iken, Hz. Ömer
"Onun üzerine düş! Develeri kesmekten vazgeçir!" dedi.
Ebu Ubeyde b. Cerrah ısrar edince, Kays da kalan develeri kesmekten vazgeçti. [123] Kays b. Sa'd'ın Cühenîden aldığı develerin beş değil, daha çok olduğu anlaşılmaktadır. [124] Çünkü, üç defada üçerden dokuz deve kesildiğine ve kesim işi dördüncüde durdurulduğuna [125] ve Kays da Medine'ye iki deve ile döndüğüne göre, Cühenîden satın alınmış olan develerin onbir olması gerekmektedir. [126]

Mücahidlere İkram Edilen Dev Balık

Mücahidler Sîfu'l-Bahr'e, deniz sahiline eriştikleri zaman, [127] orada Yüce Allah mücahidler için denizden dalgalarla bir hayvan çıkarıp sahile attı. [128]
Bu, kum tepesi gibi, kocaman bir balık idi. [129]
Yanına varınca, onun anber diye anılan kocaman bir deniz hayvanı olduğunu gördüler. [130]
Mücahidler, balığın böylesini hiç görmemişlerdi. [131]
Bu, karnı yuttuğu balıklarla dolu, bale denilen balina balığı olup, 50 zira (arşın) uzunluğunda idi. [132]
Anber, deniz balıklarının en büyüğü idi. Derisinden kalkan yapılırdı. [133]
Ebu Ubeyde b. Cerrah:
"Bu, bir hayvan ölüsüdür. [134] Yemeyiniz!" dedi. [135]
Sonra da:
"Hayır! Muhakkak ki, biz Resûlullah Aleyhisselamın elçileriyiz. [136] Resûlullah Aleyhisselamın asker¬leriyiz. Allah yolunda cihada çıkmış ve açlıktan güç duruma düşmüş bulunuyoruz. [137] Bundan yeyiniz!" dedi. [138]
Orada kaldıkları sürece, yarım ay [139] veya onsekiz gece [140] veya yirmi gece, [141] ondan öküz büyüklüğünde parçalar kestiler, [142] yediler, karınlarını doyurdular. Açlıklarını giderdiler. Yağından da yararlandılar. Bedenleri semizleyip, güçleri yerine geldi. [143]
Balığın etinden bir kısmı da, yol azığı olmak üzere, su ile haşlanıp güneşte kurutuldu. [144]
Kumandan Ebu Ubeyde b. Cerrah, balığın kaburga kemiklerinden ikisini alıp diklemesine birbirine çattı. [145] Sonra da, en uzun boylu deveye baktı ve onu semerledi. Askerler içinde bulunan en uzun boylu adamı da [146] o en uzun boylu devenin üzerine bindirdi. [147]
Deve üzerindeki adam, dikili kaburga kemiğinin altından geçip gittiği halde, başı dikili kaburga kemiğine dokunmadı! [148]
Ebu Ubeyde b. Cerrah, balığın göz çukuruna da, onüç kişi oturtmuştu. [149]

Mücahidlerin Yedikleri Balık Hakkındaki Hükmün Ne Olduğunu Peygamberimiz Aleyhisselamdan Sormaları

Mücahidler, Sîfu'l-Bahr'de deniz dalgalarının sahile attığı balığı ve ondan kumandanın emriyle yiyip yararlandıklarını anlatarak, [150] onu yediklerinden dolayı ne yapmak gerektiğini Peygamberimiz Aleyhisselamdan sordular. [151]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yiyiniz! O, Allah'ın sizin için denizden çıkardığı bir rızıktır. Yanınızda onun etinden az çok birşey varsa, bize de yedirseniz olmaz mı?" buyurdu. [152] "Olur!" dediler. [153] Bir parça getirdiler. Ondan Peygamberimiz Aleyhisselam da yedi. [154]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kays b. Sa'd'ı ve Onun Hanedanının Cömertliğini Övüşü

Mücahidler, Kays b. Sa'd’ ın açlıkla karşılaşan askerler için develer satın alıp boğazladığını anlattıkları zaman Peygamberimiz Aleyhisselam: “Cömertlik zaten bu hanedanın haslet ve adetlerindendir!” buyurdu. [155]
Gerçekten de Kays, babası Sa'd, onun babası Ubade, onun babası Düleym, onun babası Harise, onun babası Ebu Huzeyme, onun babası Salebe, onun babası Tarif de çok cömert idiler. [156]
Bunlar, Cahiliye çağında, hergün, köşklerinin kulesine çıkıp: “Et yağı ve et isteyen buraya gelsin!” diyerek seslenirlerdi.
Urve b. Zubeyr der ki :
“ Ben Sa'd b. Ubade ye yetiştim ki, o, köşkünün üzerinde: Et yağı ve et isteyen ye gelsin!” diyerek sesleniyordu.
Ben ondan sonra oğluna da yetiştim. O da aynen babası gibi, halkı Et yağına ve ete davet ediyordu.
Ben gençtim. Medinede yolda yürüyüp gittiğim sırada, Abdullah b. Ömer, Aliye mevkiindeki arazisine giderken, bana rastladı ve :
“ ey delikanlı gel bakalım: Sa'd b. Ubadenin köşkünün üzerinde bir kimsenin seslendiğini görebiliyor musun? dedi.156
“ Hayır! Göremiyorum ! ” dedim.
“Doğru söyledin!” dedi. [157]

Sa'd b. Ubâde'nin Oğlundan İzahat Alarak Ona Dört Hurma Bahçesi Bağışlaması

Sa'd b. Ubâde, mücahidlerin yolda açlıkla karşılaştıklarını haber aldığı zaman:
"Eğer Kays benim bildiğim Kays ise, onlara muhakkak deve bulup boğazlar!" demişti.
Kays b. Sa'd, yolda kesip mücahidlere yediremediği iki deveyi Medine'ye getirmişti.
Kays babası Sa'd'ın yanına varınca, Sa'd b. Ubâde, ona:
"Askerler açlığa uğradıklarında, onların açlıklarını gidermek için sen ne yaptın?" diye sordu. [158]
Kays b. Sa'd:
"Develer boğazladım!" dedi. [159]
Sa'd b. Ubâde:
"Develer boğazladığına iyi etmişsin!" dedi. [160]
Kays b. Sa'd:
"Sonra, yine açlığa uğradılar!" dedi. [161]
Sa'd b. Ubâde:
"Peki! Sen neyaptın? [162] Yine develer boğazı asaydın ya!" dedi. [163]
Kays b. Sa'd:
"Boğazladım!" dedi. [164]
Sa'd b. Ubâde:
"Boğazladığına iyi etmişsin!" dedi. [165]
Kays b. Sa'd:
"Sonra, yine açlığa uğradılar" dedi. [166]
Sa'd b. Ubâde:
"Peki! Sen ne yaptın? [167] Yine develer boğazlasaydın ya!" dedi. [168]
Kays b. Sa'd:
"Boğazladım!" dedi. [169]
Sa'd b. Ubâde:
"Boğazladığına iyi etmişsin!" dedi. [170]
Kays b. Sa'd:
"Tekrar açlığa uğradılar!" dedi. [171]
Sa'd b. Ubâde:
"Peki, sen neyaptın? [172] Yine develer boğazlasaydın ya!" dedi.
Kays b. Sa'd:
"Develer boğazlamaktan men edildim!" dedi. [173]
Sa'd b. Ubâde:
"Seni bundan kim men etti?" diye sordu.
Kays b. Sa'd:
"Kumandan Ebu Ubeyde b. Cerrah!" dedi.
Sa'd b. Ubâde:
"Niçin men etti?" diye sordu.
Kays b. Sa'd:
"Benim malım bulunmadığını söyledi ve 'Mal ancak babana aittir1 dedi. Ben de:
'Babam, kendisine en uzak olanların bile borçlarını öder,yorulanların yüklerini taşır, açlığa uğrayan¬ları yedirir dururken, bana gelince mi, bunu yapmayacak?' dedim" dedi.
Sa'd b. Ubâde:
"Dört hurma bahçesi senindir!" dedi.
Bu hususta, Kays için bir de tapu senedi yazdı.
Senedi Ebu Ubeyde b. Cerrah'a götürdü ve onu senede şahit yazdı.
Hz. Ömer'e de gitti.
Hz. Ömer şahit yazılmaktan kaçındı.
Bu bahçe ve bostanlardan en az 50 deve yükü hurma çıkardı.
Cühenî, Kays'la birlikte Medine'ye gelmişti. Kays, ona borçlu bulunduğu hurma yüklerini yükledi ve sırtına bir de elbise giydirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kays'ın bu tutum ve davranışını işitince: [174]
"Muhakkak ki, onun kalbinde ve onun ev halkı ndal [175] cömertlik vardır!" buyurdu. [176]
Kays b. Sa'd hastalanıp, ziyaretine gelenlerin gelmekte geciktikleri ve 'Onlar, sana olan borçların¬dan dolayı yanına gelmeye utanıyorlar!" denildiği zaman:
"Kays'ın herkimde alacağı varsa, Kays o borcu ona helâl kılmış, bağışlamıştır!" diye nida ettirmiş; bunun üzerine, gelen giden ziyaretçilerin çokluğundan, merdiveninin basamakları kırılmıştır! [177]
Yüce Allah ondan da. onun babasından da razı olsun! [178]

Ebu Katâde'nin Hadıra'ya Gönderilişi

Seferin Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Hadıra seferi, Hicretin 8. yılında Şaban ayında vuku bulmuştur. [179] Hadıra; Necd'de Muhariblerin yurtları ndandır. [180] İbnÂmir'in bostanının yanındadır ve Medine'ye uzaklığı yirmi mildir. [181]
Benî Gatafanlar, Necd'de Muhariblerin yurdu olan Hadıra'da oturmakta idiler. [182] Hicretin 7. yılında, BenîFezârelerle Cinab'da toplanıp Medine'ye baskın yapmak istedikleri haber alınınca, Beşirb. Sa'd 30 kişilik bir birlikle üzerlerine gönderilmişse de, onların etrafa dağıldıkları görülmüştü. [183]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Katâdeyi de, 15 kişilik bir birliğin başında, Hadıraya gönder¬di. [184]
Abdullah b. Ebi Hadrad'ın bildirdiğine göre, gönderirken de:
"Geceleri yürüyünüz, gündüzleri gizleniniz! Dağınık düzenle dört taraftan kuşatarak Gatafanlara bir¬den baskın yapınız. Kadınları ve çocukları öldürmeyiniz!" buyurdu.
Gatafanların nahiyesine varınca, Ebu Katâde, Allah'ın buyruklarını yerine getirmelerini, yasakladık¬larından sakınmalarını mücahidlere tavsiye etti. [185]
Herkesi, ikişer ikişer arkadaş yaptı . [186]
Kumandanın verdiği direktife göre, ölmedikçe, hiç kimse arkadaşından ayrılmayacak, dönünce, arkadaşı hakkında kumandanına bilgi verecek, "Onun hakkında bir bilgim yok!" diyemeyecekti. [187]
Kumandan tekbir getirdiği zaman bütün mücahidi er tekbir getirecekler, kumandan hücuma geçtiği zaman da, bütün mücahidler hücuma geçeceklerdi. Kaçan düşmanları yakalamak için arkalarına düşülüp birlikten uzakl aşı İm ayacaktı. [188]
Gatafanların yurduna geceleyin varıldı.
Birliğin kumandanı Ebu Katâde, mücahidleri ikişer ikişer keşfe gönderdi. Gönderirken:
"Birbirinizden hiç ayrılmayacaksınız!
Herhangi birinizin yanında arkadaşını göremediğim zaman, ona, arkadaşının ne olduğunu sora¬cağım!
Sakın, kaçanı yakalamak için ardına düşüp birbirinizden uzaklaşmayınız!" dedi. [189]
Mücahidler, Gatafanların konak yerini öğrendiler. [190]
Yatsı vakti olunca, kumandanı [191] Ebu Katâde kılıcını sıyırdı. Mücahidler de kılıçlarını sıyırdılar. [192]
Kumandan tekbir getirdi. Mücahidler de tekbir getirdiler. [193]
Kumandan hücuma geçti. Mücahidler de hücuma geçtiler. [194]
Benî Gatafanların konak yerindeki büyük bir topluluğa saldırdılar.
Gatafanların savaş erleri mücahidlerle çarpışmaya başladılar.
Gatafanların en şerefli kişileri öldürüldüler. [195]
Benî Gatafanlardan, uzun boylu bir adam, kılıcını sıyırıp parlatarak geri geri gidiyor ve:
"Ey Müslüman! Cennete gel! Cennete!" diyordu. [196]
Abdullah b. Ebi Hadrad, onun ardına düştü. [197]
Abdullah'a, arkadaşı:
"Kumandanımız, kaçanı yakalamak için arkasından gitmeyeceğimiz hakkında bize tenbihatta bulunmuştu. Geri dön!" dedi.
Arkadaşı, Abdullah'ın düşmanın arkasını bırakmadığını görünce de:
"Vallahi, ya geri döneceksin, ya da seni kumandana haber vereceğim!" dedi.
Abdullah, arkadaşının tavsiyesine yanaşmadı ve:
"Vallahi, ben onu takip edeceğim!" dedi ve takip etmeye devam etti. [198]
Adam, yine:
"Cennete gel, Cennete!" diyor, mücahidlere hakaret ediyordu. [199]
Arkadaşı, Abdullah'a:
"Uzaklaşma! Kumandanımız, kaçanı kovalamaktan bizi men etti!?
Yâhû! Nereye gidiyorsun?!
Vallahi, Ebu Katâde'nin yanına gittiğim ve seni benden sorduğu zaman, bu yaptığını ona haber vereceğim!" diyerek seslenmekte idi. [200]
Abdullah, adama yaklaştı, yetişti ve bir ok atıp onu kafasından vurdu.
Adam, yine:
"Ey Müslüman! Cennete yaklaş!" dedi. [201]
Abdullah ona yaklaşmadı. Bir ok daha attı, adamı ölü olarak yere düşürdü. Adamın kılıcını aldı. [202] Başını gövdesinden ayırdı.
Pek çok deve ve davar iğtinam edildi. [203]
Abdullah b. Ebi Hadrad, Ebu Katâde'nin yanına varmadan önce, arkadaşıyla buluşup, ona:
"Kumandanım beni senden sordu mu?" diye sordu.
Arkadaşı:
"Evet! Bana ve sana çok kızdı!" dedi ve ganimetlerin biraraya toplandığını, Benî Gatafanların ileri gelenlerinin öldürüldüğünü haber verdi.
Ebu Katâde, Abdullah'ı çok kınadı.
Abdullah; bir adamın ardına nasıl ve niçin düşüp gittiğini, onun söylediklerini, kendisini nasıl öldürdüğünü Ebu Katâdeye birer birer haber verdi.
Esir alınan kadınları hayvanlara bindirdiler. Kınlarına sokulu kılıçları devenin semerine astılar. [204] Medine'ye yöneldiler. [205]
İğtinam edilen deve ve davarlar sürülüp Medineye getirildi. Mücahidler arasında bölüştürüldü. [206] İğtinam edilen mallar, 200 deve ile [207] 1.000 [208] veya 2.000 davardı. [209]
Ganimetin beşte biri ayrıldıktan sonra, kalan beşte dördü mücahidler arasında bölüştürüldü.
Her hisseye ya 12'şerdeve veya bir devenin karşılığı olarak 10 davar hesabıyla tutarları olan davar¬lar düşmüştü . [210]
Benî Gatafanlardan, ayrıca esirler de alınmıştı. [211]
Esirler arasında dört de kadın vardı. [212] Bunlar, Benî Gatafanların eşraf ve ileri gelenlerinin kadın¬ları idiler. [213]
Esirler mücahidler arasında bölüştürüldüğü zaman, Ebu Katâde'nin hissesine bir kadın düşmüştü. [214]
Mahmiyye b. Cez, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek:
"Ebu Katâde'nin hissesine bir kadın düşmüş... Allah'ın nasip edeceği ilk ganimetten bana birkadın vermeyi vaad buyurmuştun!" dedi. [215]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Katâde'ye haber gönderip:
"Senin hissene bir kadın mı düştü?" diye sordu.
Ebu Katâde de:
"Esir kadınlardan bir kadını, ganimetin beşte biri çıkarıldıktan sonra, kendim için almıştım!" dedi. [216]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onu bana bağışla!" buyurdu.
Ebu Katâde de:
"Olur yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, o kadını Ebu Katâde'den alıp Mahmiyye b. Cez'e verdi. [217]

Abdullah b. Ebi Hadrad'ın Gâbe'ye Gönderilişi

Seferin Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Gâbe seferi, Hicretin 8. yılında Şaban ayında vuku bulmuştur. [218]
Gâbe; Şam yolu üzerinde, Medine yakınında, Medine'ye bir beridlik, 12 millik uzaklıktadır. [219]
Sel1 dağına uzaklığı 8 mil olup, Medinelilerin mallarının bulunduğu, sık ağaçlı bir yerdir.
Hz. Abbas gecenin sonuna doğru Sel1 dağına çıkıp Gâbe'deki uşaklarına seslenir, sesini onlara duyururdu. [220]
Gâbe, bol suludur. [221]
Abdullah b. Ebi Hadrad der ki:
"Benî Cüşem [222] kabilesinden büyük bir oymağa mensup bulunan Rifaâ b. Kays (veya Kays b. Rifâa) adındaki kişi, kavmi ve kendi adamlarıyla birlikte gelip Gâbe'ye konmuştu. Kaysları [223] Resûlullah Aleyhisselamla savaştırmak istiyordu. Kendisi, Cüşem kabilesi içinde ad ve şan sahibi idi.
Resûlullah Aleyhisselam beni çağırdı. Yanıma da, Müslümanlardan iki kişi [224] kattı ve:
'Şu adamın yanına kadar gidiniz! Ya onu, ya da ondan bana bir haber ve bilgi getiriniz!1 buyurdu.
Bize yaşlı ve ank bir deve verip, birimizi onun üzerine bindirdi.
Vallahi, adamlar arkasından elleriyle itmedikçe, deve ayağa kalkamadı, ayağa da güçlükle kalkabil¬di.
Bundan sonra, Resûlullah Aleyhisselam:
'Bunun üzerine nöbetleşe bininiz ve o (adam)a erişiniz!' buyurdu.
Hemen yola çıktık.
Yay, ok ve kılıç gibi silahlarımız da yanımızda idi.
Güneş batarken, Benî Cüşemlerin konak yerlerinin yakınında hayvan otlattıkları bir yere vardık.
Ben orada bir köşeye sindim.
İki arkadaşıma da, Benî Cüşemlerin konak yerine yakın bir köşeye sinmelerini emrettim ve:
"Benim konak yerine hücuma geçip tekbir getirdiğimi işittiğiniz zaman, ikiniz de tekbir getiriniz ve benimle birlikte hücum ediniz!1 dedim.
Vallahi, biz böylece Benî Cüşemlerin uykuya dalma veya onlardan bazılarını ele geçirme fırsatını, gece karanlığı bizi bürüyüp açılıncaya kadar bekledik durduk.
Benî Cüşemlerin bu bölgede hayvanlarını otlatan bir çobanları vardı.
Çobanları yanlarına dönmekte gecikince, onun hakkında endişelenmeye başladılar.
Benî Cüşem lerin başkanı olan Rifâa b. Kays kalktı, kılıcını alıp boynuna astıktan sonra:
'Vallahi, ben bu çobanımızın izini izleyeceğim! Muhakkak, onun başına birfelâket gelmiştir!' dedi.
Yanında bulunan kimselerden bazıları:
'Vallahi, onu izlemeye sen gitme! Senin yerine bizim gitmemiz yeter!' dediler.
Rifâa b. Kays:
'Vallahi, onu izlemeye benden başkası gitmeyecektir!' dedi.
'Öyleyse, seninle birlikte biz de gelelim!' dediler.
Rifâa b. Kays:
'Vallahi, sizden hiç kimse de benim izimden gelmesin!' dedi ve benim bulunduğum yerden kendi¬sine atacağım okumu yetiştirebileceğim bir yere kadar geldi.
Geçeceği sırada, oku atıp kalbine sapladım.
Vallahi, hiç konuşturmadan üzerine atıldım ve başını kestim.
Konak yerine saldırdım ve tekbir getirdim.
İki arkadaşım da saldırdılar ve tekbir getirdiler.
Vallahi, konak yeri halkı ancak kadınları ve çocuklarıyla yanlarındaki mallarından binecek veya taşınabilecek hafiflikte olanlarını alarak kaçıp kurtulabildiler.
Kendilerinin pek çok deve ve davarlarını sürüp Resûlullah Aleyhisselamın yanına getirdik.
Resûlullah Aleyhisselam, bu develerin onüçünü bana verdi." [225]

Uyeyne b. Hısn ile Hâris b. Avf'ın Müslüman Olmak Üzere Yola Çıkışları

Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf; Müslüman olmaya karar vererek, Medine'ye gitmek üzere hazır¬lanıp yola çıkmışlardı.
Yolda Ferve b. Hübeyretü'l-Kuşeyrîye rastladılar.
Ferve, umre yapmak üzere Mekke'ye gitmekte idi.
Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf, Ferve ile konuştular. Üzerinde durdukları işi, yapmak istedikleri şeyi ona haber verdiler.
Ferve:
"Bence, şu Hudeybiye musalahası içinde, kavminin ona (Muhammed Aleyhisselama) ne yapacağını görünceye ve Kureyşîlerden edineceğim haberi size getirinceye kadar, acele etmeseniz, ağırdan alsanız iyi olur" deyince, Medine'ye gitmeyi geri bıraktılar.
Ferve b. Hübeyre; Kureyş müşrikleriyle görüşüp konuştuktan sonra, Mekke'den dönüşünde, Uyeyne b. Hısn ve Haris b. Avf la buluştu. Onlara Kureyş müşriklerinin durum ve tutumunu bildirdi:
"Gördüm ki; Muhammed'in kavmi, onun muzaffer olacağına kesin olarak kanaat getirmişler!
Onun üzerine yürümeye yeltenir gibi oluyorlar. Fakat, işin sonucunu düşünüp geri duruyorlar! Ayaklarının birini ileriye atarlarsa, diğerini geriye atıyorlar!" dedi. [226]
Uyeyne b. Hısn, Ferve ile konuştuktan sonra, Hicretin 8. yılında, Mekke'nin fethinden biraz önce, Medine'ye gelip Müslüman oldu. [227]

Benî Süleymlerden Medine'ye Gelip Müslüman Olanlar

Benî Süleymlerden Kays b. Nuseybe, Medine'ye gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın konuşmasını dinledi.
Peygamberimiz Aleyhisselama bazı şeyler sordu. Aldığı cevaplan ezberledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından İslâmiyete davet edilince de, Müslüman oldu.
Kays b. Nuseybe, kavmi olan Benî Süleymlerin yanına döndüğü zaman:
"Ben, Rumların tercemelerini, Farsların fısıltı ve mırıltılarını. Arapların şiirlerini, kâhinlerin kehânet¬lerini, Himyer dilbazlarının sözlerini dini em isimdir.
Onların sözlerinden, Muhammed'in söylediklerine hiçbir uyanı, benzeyeni yoktur!
Siz beni dinleyiniz de, ondan nasibinizi, payınızı alınız!" diyerek onları İslâmiyete davet ve teşvik etti.
Râşid b. Abdi Rabbih de, Süleymlerin putlarının bakıcısı idi.
Bir gün, iki tilkinin gelip putun üzerine işediğini görünce:
"Üzerine tilkilerin işeyerek horlamış olduğu birşey nasıl Tanrı olabilir?" dedi ve onu kırıp attıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"İsmin nedir?" diye sordu.
"Gavîb. Abduluzzâ'dır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Senin ismin Râşid b. Abdi Rabbih'tir" buyurdu.
Râşid, Müslüman oldu. Müslümanlığını İslâm amelleriyle güzeli eştirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun hakkında:
"Râşid, Benî Süleymlerin hayırlısıdır!" buyurdu ve onu Benî Süleymlerin sancaktarı yaptı.
Süleymlerin Şerid oğullarından Kıdrb. Ammar da, Medine'ye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanı¬na gelip Müslüman oldu.
Kavminden 1.000 atlı getirmek üzere, Peygamberimiz Aleyhisselama söz verdi.
Kavminin yanına dönünce, durumu onlara anlattı. Kavminden yüz kişi geri kaldı. Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gitmek maksadıyla 900 kişiyi yanına alarak yola çıktı. Yolda ölüm döşeğine düştü.
Kavminden üç kişiye vasiyette bulundu:
Abbas b. Mirdas'ı 300 kişinin başına geçirdi.
Cebbar b. Hakem'i 300 kişinin başına geçirdi.
Ahnes b. Yezid'i 300 kişinin başına geçirdi ve:
"Boynumdaki va'di yerine getirmek üzere, şu zâtın (Muhammed Aleyhisselamın) yanına gidiniz!" dedikten sonra öldü.
Yüce Allah ondan razı olsun.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'nin fethine gittiği ve Kudeyd'de bulunduğu sırada, Süleym oğulları, aralarında Abbas b. Mirdas, Enes b. lyaz ve Raşid b. Abdi Rabbih de olduğu halde, 900 kişilik bir kafile halinde Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler ve Müslüman oldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Güzel yüzlü, tatlı dilli, doğru yeminli, imanlı zât nerede?" diye sordu.
Benî Süleymler:
"Yâ Rasûlallah! Allah onu katına davet, o da Allah'ın davetine icabet etti" dediler ve onun hakkında Peygamberimiz Aleyhisselama bilgi verdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bini tamamlayacak olan ve haklarında bana söz verilmiş bulunan o kişiler nerede?" diye sordu.
"Kabileden yüz kişi Kinanelerle aramızda çıkacak savaştan korkarak geri kaldılar!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"'Bu yılınızda size Kinanelerden hoşlanmayacağınız hiçbir şey, hiçbir zarar gelmeyecektir!1 diye onlara haber salınız!" buyurdu.
Münakka b. Malik'in kumandası altında, yüz kişi olarak, onlar da Hedde'ye geldiler.
Atların kişnemelerini işitince, Süleym oğulları:
"Yâ Rasûlallah! Bize mi geldiler?!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Gelenler lehinizedir, aleyhinize değil! Süleym b. Mansur geldi!" buyurdu.
Süleym oğulları, Abbas b. Mirdas'ın kumandası altında, Mekke'nin fethinde ve Huneyn savaşında bulundular. [228]
Yüce Allah hepsinden razı olsun! [229]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İSLAM TARİHİ 7-UHUD SAVAŞI
» İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI
» İSLAM TARİHİ 9-HUDEYBİYE SEFERİ
» İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI
» İSLAM TARİHİ 13-MEKKE'NİN FETHİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ( SAV) Hakkında Herşey

 :: Peygamber Efendimizin Soy Agacı Ve Hayatı Ve Mucizeleri
-
Buraya geçin: