iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Empty
MesajKonu: İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI   İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:01 pm

HENDEK (AHZAB) SAVAŞI

Hendek Savaşının Tarihi ve Sebebi

Hendek (Ahzab) savaşı, Hicretin 5. yılında, [1] Şevval [2] ile Zilkade arasında vuku buldu. [3]
Benî Nadîr Yahudileri yurtlarından sürülüp çıkarıldıkları zaman, onlardan bir kısmı Şam'a, bir kısmı da Hayber'e gelip yerleşmişlerdi.
Sellâm b. Ebi'l-Hukayk ile Kinane b. Rebi1 b. Ebi'l-Hukayk ve Huyey b. Ahtab, Hayber'deki akra¬balarının yanına inmişlerdi. [4]
Hayber'de hazırlıklı, cesaretli, çok sayıda Yahudi cemaati bulunuyordu. [5]
İçlerinde Sellâm b. Ebi'l-Hukayk en-Nadrî ile Huyey b. Ahtab en-Nadrî, Kinane b. Rebi' b. Ebi'l-Hukayk en-N adrîve Hevze b. Kays el-Vâilî ve Ebu Ammarel-Vâilîve BenîNadîrve BenîVâillerden bazı kimseler, [6] Vahvah b. Amrve onun kabilesinden bazıları, [7]
Dubay'a oğullarından Ebu Âmir (Fâsık) Abdi Amr b. Sayfî'nin de bulunduğu 19 kişilik bir heyet; Mekke'ye giderek Kureyş müşriklerini ve onlara bağlı bulunan kabileleri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ettiler
"Onun işini bitirinceye kadar, biz de sizin yanınızda bulunacak, sizinle el ve iş birliği yapacağız!" dediler. [8]
Ebu Süfyan, onlara:
"Siz bu işte azimli ve kararlı mısınız?" diye sordu.
Heyet:
"Evet! Muhammed'e düşmanlık ve onunla çarpışmak hususunda sizinle antlaşma yapalım diye geldik!" dediler.
Ebu Süfyan:
"Öyle ise, hoşgeldiniz, safa geldiniz! Muhammed'e düşmanlıkta yardımcı olanlar, bizim katımızda insanların en sevgilisi ve makbulüdür!" dedi. [9]

Kâbe Örtüsü Arasında Antlaşma Yapılışı ve Müşrikliğin İslâmiyetten Üstün Gösterilmek İstenilişi

Heyetten bazıları, Ebu Süfyan'a:
"Kureyş'in her kabilesinden 50 kişi getir ve sen de içlerinde bulun!
Siz ve biz, Kabe örtüsünün arasına girip göğüslerimizi Kabe'ye yapıştırarak; birbirimizden ayrılma¬mak, birbirimizi bırakmamak üzere, hepimiz birden Allah'a ant içelim. Bizlerden tek adam kalmayıncaya kadar, şu adam [Peygamberimiz Aleyhisselam kastediliyor] hakkında sözbirliği yapalım!" dediler.
Öyle yaptılar ve antlaştılar.
Kureyş müşrikleri, birbirlerine:
"Medine'nin reisleri, bilgi ve ilk kitab sahipleri, ayağınıza kadar gelmiş bulunuyorlar.
'Biz mi, yoksa Muhammed mi; hangimiz daha doğru yolda?' Onlardan bir sorun bakalım?" dediler.
"İyi olur!" diyerek bu tavsiyeyi benimsediler. [10]
Bunun üzerine, Ebu Süfyan, onlara:
"Ey Yahudi cemaati! Sizler, kendilerine ilk semavî kitab inmiş, ilim sahibi bir kavimsiniz!
Muhammed'le anlaşamadığımız meselede bizi aydınlatın: Bizim dinimiz mi, yoksa, onun dini mi daha hayırlı? [11]
Biz, Beytullah'ı imar ve ona develer kurban ederiz.
Hacca gelenlerin su ihtiyaçlarını karşılarız!
Putlara taparız!
Buna göre, biz mi daha doğru yoldayız, yoksa Muhammed mi daha doğru yolda?" diye sordu.
H eyet:
"Allah için söylenecekse, siz hakka ondan daha yakınsınız:
Çünkü, siz şu Beytullah'a hürmet ve tazimde bulunuyorsunuz.
Hacıların su ihtiyaçlarını karşılıyorsunuz.
Develerden kurbanlar kesiyorsunuz.
Atalarınızın tapageldikleri putlara tapıyorsunuz. [12]
Evet! Sizin dininiz onun dininden daha hayırlıdır ve siz hakka ondan daha yakınsınız!" dediler.
Yahudi heyetinin bu sözleri Kureyş müşriklerini çok sevindirdi.
Yahudi heyeti Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ettiği zaman, Kureyş müşrikleri bunu sevinerek benimsediler; bu yolda hemen derlenip toparlandılar ve hazırlıklara giriştiler.
Kureyş müşriklerinin sorularına Yahudi heyetinin verdiği cevaplar üzerine inen âyetlerde şöyle buyuruldu:
"Görmedin mi şu kendilerine Kitab'dan biraz nasip verilmiş olanları?!
Kendileri haça, şeytana inanıyorlar, diğer kâfirler için de 'Bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır!' diyorlar.
Bunlar, Allah'ın kendilerine lanet ettiği kimselerdir!
Allah kime lanet ederse, artık ona gerçek hiçbir yardımcı bulamazsın!
Yoksa onların yeryüzünün mülk ve saltanatından bir hissesi mi var?!
Fakat, öyle olsaydı, insanlara çekirdeğin arkasındaki minicik bir tomurcuğu bile vermezlerdi.
Yoksa onlar Allah'ın fazi u kereminden insanlara verdiği şeylere, nimetlere karşı haset mi ediyorlar?
Biz gerçekten İbrahim hanedanına da kitab ve hikmet vermişizdir. Onlara başkaca büyük bir mülk ve saltanat da bahşetmişizdir.
İşte, onlardan kimi ona (Muhammed Aleyhisselama) iman etti, kimi de ondan yüz çevirdi!
Çılgın bir ateş olarak Cehennem yeter bunlara (bu yüz çevirenlere)!" [13]

Yahudi Propaganda Heyetinin Arap Kabilelerini Dolaşarak Peygamberimiz Aleyhisselamla
Çarpışmaya Davet ve Teşvik Etmeleri

Yahudi propaganda heyetinden bazı kimseler Kays b. Aylanlardan Gatafanlara giderek, onları Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ettiler.
Çarpışmaya kalktıkları zaman kendilerinin yanlarında bulunacaklarını ve Kureyşîlerin de bu yolda kendilerine tâbi olacaklarını biİdirdiler. [14]
Bu yolda kendilerine yardımcı oldukları ve KureyşIilerMuhammed Aleyhisselamın üzerine yürüdük¬leri zaman onlarla birlikte hareket ettikleri takdirde, Hayberin bir yıllık hurma mahsulünü onlara bıraka¬caklarını va'd edince, Gatafanlarla anlaştılar.
Yahudilerin bu davetine Uyeyne b. Hısn'dan daha çabuk icabet eden olmadı. [15]
Mürre oğullarının kardeşi Ebu Haris b. Avf, önce Uyeyne b. Hısn ile kendi kavminden olan Gatafanlara:
"Ey kavmim! Beni dinleyiniz! Şu adamla [Peygamberimiz Aleyhisselamla demek istiyor] çarpışmaya kalkmaktan vazgeçiniz! Siz onu Araplardan düşmanı olanlarla başbaşa bırakınız, aralarına girmeyiniz!" diyerek öğüt vermişti.
Fakat, şeytan onlan da tamaha düşürdü.
Esed oğulları ile Gatafanlar, müttefik idiler. Gatafanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak için, Esed oğullarına yazı yazdılar. [16]
Yahudi heyeti, Gatafanlardan sonra, Süleym b. Mansur oğullarına başvurdular, kararlarını bildirdil¬er ve bu yolda onların da yardımlarını istediler. [17]
Süleym oğulları, Kureyşliler harekete geçtiği zaman onlarla birlikte hareket edecekleri hakkında, Yahudi heyetine söz verdiler. [18]
Yahudi heyeti, çevredeki bütün Arap kabilelerine uğradılar ve hepsini ayaklandırdılar. [19]
Benî Sa'dlardan, müttefikleri olanlara da, Kureyş müşriklerinin yardımına gelmeleri için yazı yazdılar. [20]

Kureyş Müşriklerinin Arap Kabilelerini Peygamberimiz Aleyhisselamla Çarpışmak Üzere
Kendilerine Yardıma Çağırmaları

Kureyş müşrikleri de, aralarında akrabalık bulunan Süleym oğullarının ileri gel enlerine yazı yazarak, Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak üzere kendilerine yardım etmelerini istediler. [21]
Hatta, bütün Arap kabilelerine başvurarak, onları bu hususta kendilerine yardımcı olmaya çağırdılar. Ehâbiş ile bunlara bağlı bulunan kabileler, Kureyş müşriklerinin davetine hemen icabet ettiler. [22] Kureyş müşrikleri, Arap kabilelerinden bazılarını da, ücretle kiraladılar. [23]

Kureyş Müşrikleri ile Yardımcılarının Hazırlanıp Yola Çıkmaları

Kureyş müşrikleri, hazırlıklarını tamamladılar. [24]
Ehâbiş ile onlara bağlı kabileler biraraya toplanmış, 4000 kişilik bir ordu meydana gelmişti. Kureyş ordusu için Dârü'n-Nedve'de sancak bağlandı. [25] Sancaktar, Osman b. Talha b. Ebi Talha idi. [26] Kureyş ordusunda 300 at, 1500 deve bulunuyordu. Ordu, Ebu Süfyan b. Harb'in kumandası altında yola çıktı. [27]

Yolda Gelip Kureyş Ordusuyla Birleşen Arap Birlikleri ve Sayıları

Kureyş ordusunun Merru'z-zahran'da bulunduğu sırada, Süleym oğulları gelip onlara kavuştular-ki, 700 kişi idiler. Süleym oğullarına, Harb b. Ümeyye'nin müttefiki olan ve Sıffîn'de Hz. Ali'ye karşı Muaviye b. Ebu Süfyan b. Harb'in yanında yer almış bulunan Ebu Aver es-Sülemî'nin babası Süfyan b. Abduşşems kumanda ediyordu.
Bunlarla birlikte, Esed oğulları kabilesi de, Tulayha b. Huveylid el-Esed?nin kumandası altında gelip kavuştular.
Fezâre oğulları kabilesi, bütün cenk, savaş erleri ile yola çıktılar ve 1000 kişi idiler. Kendilerine Uyeyne b. Hısn kumanda etmekte idi. Bunların hemen hepsi hecinsüvar idiler. [28]
Eşca1 kabilesi 400 kişilik cenkçi, savaşçı ile yola çıktılar. Bunların kumandanları, Mes'ud b. Ruhayla idi.
Mürre oğulları da, Haris b. Avf'ın kumandası altında 400 cenkçi, savaşçı ile yola çıktılar. [29]
Kinanelerden, Sakîflerden ve daha başka kabilelerden birçok cenk, savaş birlikleri de, başlarında kumandanları, liderleri olduğu halde, Ebu Süfyan'ın ordusuna gelip katıldılar. [30]
Çeşitli kabilelerden toplanan ve sayıları 10.000'i aşan bu orduların başlıca üç ordugâhı vardı; üçü de, Ebu Süfyan'ın emrine bağlı bulunuyordu. [31]

Müşrik Ordularının Hareketleri Hakkında Alınan Haber Üzerine Alınacak Tedbirlerin Konuşulması

Kureyş müşriklerinin Medine'ye yürüme hazırlıklarına giriştikleri sırada, Huzâa kabilesinden bir süvari dört gecede Medine'ye yetişip Kureyş müşriklerinin Mekke'den Medine üzerine yürüme hazırlık¬ları içinde bulunduklarını Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanları acele toplayıp, düşmanlarının kararlarını onlara bildir¬di. Müşriklerle nasıl savaşılacağını Müslümanlarla konuştu.
Allah'ın emirlerine aykırı davranışlardan sakındıkları, güçlüklere katlandıkları takdirde, kendilerine Allah'ın yardımının erişeceğini vaad etti.
Allah'ın ve Resûlünün emirlerine boyun eğmelerini emir ve tavsiye buyurdu.
Yapılacak işi onlara danıştı.
Çünkü, savaş konusunda ashabına danışmak, onların görüşlerini almak, Peygamberimiz Aleyhisselamın âdeti idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam bu sefer de onlara:
"Medine dışında çarpışalım mı, yoksa Medine'de kalarak kazacağımız hendeklerin arkasına mı çek¬ilelim? Yahut düşmanların yakınına varıp arkamızı şu dağa vererek müdafaa savaşı mı yapalım?" diye sordu.
Ashab, birbirine aykırı görüşler ileri sürdüler. [32]

Müdafaa Hendekleri Kazılmasının Kararlaştırılması

Yüce Allah, hendek kazılması hususunu Peygaım berim iz Aleyhisselama ilham etti. [33]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, müdafaa hendekleri kazılmasını Müslümanlara emir ve tavsiye buyurdu. [34]
Selman-ı Fârisî de:
"Yâ Rasûlallah! Biz de Fars toprağında düşman süvarilerinin baskınlarından korktuğumuz zaman etrafımızı hendekle çevirip savunurduk.
Yâ Rasûlallah! Hendek arkasına çekilip savunmamızı emretme işi sana ait değil midir?" dedi.
Selman-ı Fârisî'nin Medine'nin hendekle savunulması hakkında Peygamberimiz Aleyhisselamin tavsiyesini destekleyen bu görüşü, Müslümanların hoşuna gitti.
Uhud günü, Peygamberimiz Aleyhisselamın, Medine dışına çıkmayıp Medine'de savunmada kalmaya kendilerini davet etmiş olduğunu da hatırladılar.
Bunun için, kendileri de, Medine dışına çıkmak istemediler ve Medine'de müdafaada kalmayı ben¬imsediler. [35]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hendek ve Karargâh Keşfine Çıkışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, hemen atına bindi. Muhacir ve Ensarın ileri gelenlerinden bazılarını yanına aldı. [36]
Medine'nin savunulması için hendek kazılması gereken yerleri tayin ve tesbit etmek üzere keşifte bulundu. [37]
Medine, yalnız bir tarafından açık ve tehlikeli idi. [38]
Medine'nin diğer tarafları ise, birbirine girmiş binalarla, kale gibi çevrili idi. [39]
Ayrıca, sık hurma ağaçları ile de, geçit vermez bir halde idi. [40]
Peygamberimiz Aleyhisselam, hendek kazılmak üzere, düşmana açık olan tarafı seçti. [41]
Peygamberimiz Aleyhisselam ordugâh için de elverişli biryer aradı. Buna en uygun, en elverişli yer, Sel' dağının eteği idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, karargâhını oraya kurmayı ve arkalarını ona dayamayı uygun gördü [42]

Hendek Kazılacak Yerin Belirlenişi ve Her Cemaate Kazacakları Yerin Gösterilişi

Kazılacak hendekler Mezad'dan başlayacak, Zübab'a uğrayacak, oradan da Ratic'e kadar uzanacaktı. [43]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Şeyheyn hisarlarından Mezad'a kadar uzanan bir çizgi çizip, her on kişiye kırk arşın uzunluğunde yer ayırdı. [44]
Muhacirlere de, Ensara da, kazacakları yerleri "Şuradan şuraya kadar!" diyerek ayrı ayrı belli etti. [45]
Muhacirler, Ratic'den Zübab'a kadar olan kısmı;
Ensar da, Zübab'dan Benî Ubeyd dağına kadar uzanan kısmı kazacaklardı , [46]
Zübab, Sel1 ve Benî Ubeyd, Medine dağlarındandır. [47]
Ratic; Medine'de Yahudi kulelerinden bir kule idi [48] ve birkaç el değiştirmiş, en sonunda ZaVerâ oğullarına geçmişti. [49]
Ratic'in sekenesi, içlerinde henüz Müslüman olmayan bazı kişiler bulunmakla beraber, Amrb. Malik b. Evs oğulları, Mürre b. Malik b. Evs oğulları idi. [50]
Bunlar, Abduleşhel oğullarının kardeşi ve müttefiki idiler.
Bunun için, Abduleşhel oğulları, kendilerine ayrılan hendeği, Ratic'den, Benî Hâriseler tarafında bulunan kayalıklara doğru kazmıslandı. [51]

Benî Kurayza Yahudilerinden Emaneten Araç ve Gereçler Alınışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, hendek kazma işinde kullanılmak üzere, Benî Kurayza Yahudilerinden emaneten balta, zenbil, keser, ip, kürek gibi birçok araçlar aldı.
O zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamla Benî Kurayza Yahudileri arasında bansıklık vardı. Bunlar, Kureyş müşriklerinin Medine'ye gelmesini istemiyorlardı. [52]

Hendek Kazma İşine Hızla Girişilişi

Hendek kazı işine nezaret etmek üzere, Peygamberimiz Aleyhisselama, kıldan bir Türk cadın kuruldu. [53]
Kurulan çadır, Zübab dağı üzerinde idi. [54]
Hendek kazma işine, Muhacirler, Ensar, genç ihtiyar., bütün Müslümanlar katıldılar.
Kazılan topraklar zenbillere doldurulup başlarda taşınıyor, dönerken dezenbillere Sel1 dağından taş doldurulup getiriliyordu.
Topraklar Peygamberimiz Aleyhisselamın bulunduğu tarafa yığılıyor, taşlar diziliyordu.
Taşlar, düşmanlara atmak için, Müslümanların en büyük silahlarındandı. [55]
Müslümanlardan, hendek kazmayan veya toprak taşımayan bir kimse yoktu. [56]
Bizzat Peygamberimiz Aleyhisselam da, zenbille toprak taşımakta ve yer kazmakta idi. [57]
Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi sahabiler de, bir an bile çalışmaktan geri durmuyor, zenbil bula¬madıkları zaman etekleriyle toprak taşıyorlardı.
Berâ1 b. Âzib der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamı, Ahzab günü, bizimle toprak taşırken gördüm ki; yüklendiği toprak kamının beyazlığını örtmüş olduğu halde, Abdullah b. Revâha'nın:
'Allah'ım! Sen bize doğru yolu göstermemiş olsaydın, biz ne hidayete erebilir, ne sadaka verebilir, ne de namaz kılabilirdik! [58]
Bize tecavüz eden, bizim çekindiğimiz fitne ve fesadı bize yapmak isteyen düşmanlarımızla karşılaştığımızda, kalblerimize sükûnet indir! [59] Ayaklarımızı sabit kıl! [60] mealli recezini okuyor ve son kısmını okurken de, sesini yükseltiyordu." [61]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanları ahiret sevabına teşvik için, onlarla birlikte çalışmaktan geri durmuyordu. [62]
Soğuk bir günün sabahında Ensar ve Muhacirler hendek kazmaya devam ettikleri sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ım! Gerçek hayır, ahiret hayrıdır! Ensar ile Muhacirleri mağfiret eyle!" diyerek dua etmişti.
Ensar ve Muhacirler de:
"Bizler, sağ oldukça, yaşadıkça, Muhammed Aleyhisselam a, İslâmiyet ve cihad üzere söz vermiş kişileriz!" diyerek mukabelede bulundular. [63]
Peygamberimiz Aleyhisselamın:
"Allah'ım! Gerçek hayır, ahiret hayrıdır! Onu Ensar ve Muhacirlere hayırlı kıl!" diyerek dua ettiği de olmuştur. [64]

Selman-ı Fârisî'ye Göz Değişi

Selman-ı Fârisî; içlerinde Amr b. Avf, Huzeyfe b. Yeman, Numan b. Mukarrin ile Ensardan altı kişinin bulunduğu takıma ayrılmış bulunuyordu.
Kendisi çok güçlü, kuvvetli idi. [65]
Hendek kazma işinde bilgili ve becerikli idi. On kişinin kazdığı yeri yalnız başına kazardı.
Kendisine ayrılan beş arşın uzunluğunda, beş arşın derinliğindeki yeri vaktinde kazıp bitirince, Kays b. Sa'saa'nın ona gözü değmiş, Selmân-ı Fârisî'nin birdenbire yere yıkıldığı görülmüştü!
Ne yapmak gerektiği Peygamberimiz Aleyhisselama sorulmuş, Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Kays b. Sa'saa'ya uğrayınız! Selman için bir kapta abdest alsın! Selman, o abdest suyu ile yıkan¬sın! Su kabı, Selman'ın arkasında, başaşağı çevrilsin!" buyurmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın buyurduğu yapılınca, Selman-ı Fârisî, devenin diz bağından boşalıp kurtuluverdiği gibi kurtulmuş, açılmıştı. [66]

Selman-ı Fârisî'nin Ehl-i Beyt'ten Sayılışı

Selman-ı Fârisî hendekte çalışırken, Ensar.
"Selman bizdendir!"
Muhacirler de:
"Selman bizdendir!" diyorlar, onu kendilerinden başka takıma vermek istemiyorlardı. [67]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Selman bizdendir, Ehl-i Beyttendir!" buyurarak, tartışmaya son verdirdi. [68]

Müslümanların Birbirlerini Korkutacak Şakalardan Sakındırılışı

Zeyd b. Sabit toprak taşırken, Sa'd b. Muaz Peygam berim iz Aleyhisselamın yanında oturup din¬leniyordu.
Zeyd b. Sabit'in çalıştığını görünce:
"Yâ Rasûlallah! Allah'a hamd olsun ki, beni sağ bıraktı da, sana iman etme şerefini bana nasip etti.
Buas kavgası günü, ben bunun babası Sabit b. Dahhâkile boğaz boğaza boğuşmuştum!" dedi.
Peygam berim iz Aleyhisselam:
"Fakat, onun bu oğlu ne iyi çocuktur!" buyurdu.
Zeyd b. Sabitin bir ara gözlerini uyku bürümüş, kendisi uyuyakalmıştı! Kendisinin kalkanı, oku, yayı ve kılıcı yanında olduğu halde; hendekte çalışmakta olan Müslümanlar onu hendeğin kenarında uyurbir halde bırakarak hendeği dolaşmaya gitmişlerdi.
Yanına varan Umâre b. Hazm şaka için onun silahını alıp saklamış, Zeyd b. Sabit'in bundan hiç haberi olmamıştı.
Zeyd b. Sabit uyanıp silahlarını bulamayınca, çok heyecanlandı ve korktu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu işitince, Zeyd'i yanına çağırttı ve ona:
"Ey uykucu! Sen uykuya daldın! Nihayet, silahların da kaybolup gitti!" buyurduktan sonra:
"Bu çocuğun silahlarının nerede olduğunu kim biliyor?" diye sordu.
Umâre b. Hazm:
"Yâ Rasûlallah! Ben biliyorum. Silahlar benim yanımdadır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Silahlarını teslim et ona!" buyurdu ve şaka olarak da olsa Müslümanları korkutmayı veya onların herhangi bir şeyini alıp saklamayı yasakladı. [69]

Bir Avuç Hurmanın İslâm Ordusunu Doyuruşu

Beşir b. Sa'd'ın kızı, Nunnan b. Beşir'in kızkardeşi der ki:
"Annem Amre binti Revâha beni çağırdı. Eteğime iki avuç hurma koyduktan sonra: 'Kızcağızım! Git de, baban ile dayın Abdullah b. Revâha'nın gıdalarını kendilerine ver!1 dedi. Giderken, Resûlullah Aleyhisselama rastladım, babamla dayımın nerede olduklarını sordum. Resûlullah Aleyhisselam: 'Kızcağızım! Beri gel! Yanındaki nedir?' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Bu, hurmadır! Annem bunu yesinler diye babam Beşir b. Sa'd ile dayım Abdullah b. Revâha'ya gönderdi' dedim. Resûlullah Aleyhisselam: 'Getir onu!' buyurdu.
Ben de, onu Resûlullah Aleyhisselamın iki avucuna döktüm, avuçlarını doldurmadı. Sonra, bir örtü getirilmesini emretti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı örtünün üzerine yayıp dağıttıktan sonra, yanındakilere: "Yemeğe geliniz!1 diyerek hendek halkına sesleniniz!1 buyurdu. Hendek halkı toplanıp ondan yemeye koyuldular. Hurmalar yendikçe artmış, örtünün etrafından dolup taşmıştı." [70]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kazma İşlemezYeri Bir Darbe ile Kum Haline Getirişi

Cabirb. Abdullah derki:
"Hendek kazma günü, biz kazarken, çok sert bir yere rastlamıştık.
Peygamber Aleyhisselamin yanına varıp, hendekte kazma kürek işlemez sert bir yer tabakasına rastladıklarından şikâyetlendiler.
Resûlullah Aleyhisselam, bir kap içinde su istedi.
Ağzına aldığı suyu onun içine püskürdükten ve Allah'ın dilediği kadar dua ettikten sonra, bu suyu o sert yerin üzerine serpti.
Orada bulunanlar:
'Onu hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a andolsun ki, o sert yer öyle dağıldı ki, sanki kum haline geldi!
Artık ne kazmaya, ne de demir küreğe karşı koyariığı, dayanırlığı kalmadı!1 demişlerdir." [71]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hendekte Parçaladığı Kaya Münasebetiyle Verdiği Fütuhat Müjdesi

Amr b. Avf der ki:
"Ben, Selman, Huzeyfe b. Yeman, Numan b. Mukarrin ve Ensardan alt kişi, kendimize ayrılmış olan kırk arşınlık yeri kazıyorduk.
Zübab'ın dibinden kazarak nemli tabakaya kadar inmiştik ki, Allah hendeğin kamından karşımıza ak ve parlak bir kaya çıkardı.
Onunla uğraşırken, balyoz, kazıma, kürek, külünk.. gibi demir araçlarımız kırıldı, kazı işinden aciz kaldık.
Bunun üzerine, Selman'a:
'Ey Selman! Resûlullah Aleyhisselama git de, şu kayadan dolayı çektiğimizi haber ver!1 dedik.
Resûlullah Aleyhisselam o sırada kıldan dokunmuş bir Türk çadırının içinde dinleniyordu.
Selman:
'Yâ Rasûlallah! Babalarımız, analarımız sana feda olsun!
Hendeğin kamından, karşımıza ak bir kaya çıktı.
Onunla uğraşırken, bütün demir araçlarımız kırıldı, kazmaktan aciz kaldık!
Çizmiş olduğun çizgiden sapılacak olan yer yakın olduğuna göre, o kayanın yanından biraz sapıverelim mi, yoksa bu hususta bize vereceğin bir emir var mı?
Biz senin çizdiğin çizgiyi aşmak istemiyoruz?' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Ver bana balyozu ey Selman!' buyurdu.
Selman'ın balyozunu aldıktan sonra, hendeğin içine, yanımıza indi.
Biz, dokuz kişi, hendeğin bir tarafına çekildik.
Resûlullah Aleyhisselam kayaya elindeki balyozla öyle bir darbe indirdi ki, kaya yarılıverdi!
Ondan bir şimşek çıkıp Medine'nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlattı!
Resûlullah Aleyhisselam Allahuekber!' diyerek fetih ve zafer tekbiri getirdi.
Biz de tekbir getirdik.
Sonra, kayaya balyozla ikinci bir darbe daha indirdi.
Yine, ondan karanlık bir evdeki kandil gibi Medine'nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlatan bir şimşek çaktı.
Resûlullah Aleyhisselam Allahuekber!' diyerek fetih tekbiri getirdi.
Biz de tekbir getirdik.
Resûlullah Aleyhisselam balyozla üçüncü darbeyi indirince, kayayı parçaladı.
Darbeyi indirdiği zaman, yine, ondan Medine'nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlatan bir şimşek çaktı.
Resûlullah Aleyhisselam, yine Allahuekber!1 diyerek fetih tekbiri getirdi.
Biz de tekbir getirdik.
Selman, elinden tutarak, Resûlullah Aleyhisselamı hendekten yukarı çıkardı.
Selman:
'Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Ben şimdiye kadar hiç görmediğim şeyi gördüm!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam, yanındakilere:
'Selman'ın gördüğünü siz de gördünüz mü?1 diye sordu.
'Evet! Babalarımız, analarımız sana feda olsun yâ Rasûlallah!
Sen vurduğun zaman kayadan dalga gibi şimşek çaktığını biz de gördük!
Sen tekbir getirdin, biz de tekbir getirdik.
Biz bu ışık parıltısından başka birşey görmedik!' dediler.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Doğru söylediniz!
Ben kayaya ilk darbeyi indirdiğim zaman çıkan, sizin de gördüğünüz şimşek, bana Hîre şehrinin köşklerini ve Kisrâ'nın Medâin'ini aydınlattı da, onlar bana köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi göründü! Cebrail de, ümmetimin oralara hakim olacaklarını haber verdi.
Kayaya ikinci darbeyi indirdiğim zaman çıkan, sizin görmüş olduğunuz şimşek, bana Rum ülkesinin kızıl köşklerini, saraylarını aydınlattı da, onlar bana köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi gözüktüler! Cebrail de, ümmetimin oralara hakim olacaklarını bana haber verdi!
Sonra, kayaya üçüncü darbeyi indirdiğim zaman, sizin de görmüş olduğunuz şimşek, bana San'a diyarının köşklerini, saraylarını aydınlattı da, onlar bana köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi gözüktüler!
Cebrail de, ümmetimin oralara hakim olacaklarını bana haber verdi.
Sevininiz ki; ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!
Sevininiz ki; ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!
Sevininiz ki; ümmetim, yardıma ve zafere nail olacaklardır!' buyurdu.
Buyandım va'di kendilerine müjdelenince, Müslümanlar
'Allah'a hamd olsun ki, O, va'dinde sâdıktır. Kuşatıldıktan sonra yardıma nail olacağımızı bize va'd buyuruyor!' diyerek sevindiler." [72]
Selman-ı Fârisî de der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam kayaya bir darbe indirince, balyozun altından bir şimşek parıldadı!
Sonra, ona bir darbe daha indirdi.
Yine, balyozun altından bir şimşek daha parıldadı!
Daha sonra, kayaya üçüncü darbeyi indirdi!
Yine, balyozun altından bir şimşek daha parıldadı!
'Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Kayaya balyozu vurduğun zaman balyozun altından çıkan şu görmüş olduğum parıltılar nedir?'diye sordum.
Bana:
'Ey Selman! Sen onları gördün mü?' buyurdu.
'Evet! Gördüm!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Birinci parlamada, Allah bana Yemen'i fethetti, açtı!
İkinci parlamada, Allah bana Şam ve Mağrib'i fethedip açtı!
Üçüncü parlamada, Allah bana Maşnk'ı fethedip açtı!1 buyurdu." [73]
Orada bulunan sahabiler de, her defasında:
"Yâ Rasûlallah! Oraları fethetmeyi bize nasib etmesi için Allah'a yalvar!" diye ricada bulundular.
Resûlullah Aleyhisselam da, Allah'a yalvardı. [74]
Berâ' b. Âzib de, bu mucizeli hadiseyi şöyle anlatır
"Resûlullah Aleyhisselam balyozu alıp 'Bismillah!' diyerek kayaya bir darbe indirdi.
Kayanın üçte biri parçalandı!
'Allahuekber! Bana Şam'ın anahtarları verildi!
Vallahi, şu bulunduğum yerden, oranın kızıl köşklerini görüyorum!' buyurdu.
Sonra 'Bismillah!' deyip kayaya ikinci darbeyi indirdi.
Kayanın üçte biri daha parçalandı!
'Allahuekber! Bana Fars'ın anahtarları verildi!
Vallahi, şu bulunduğum yerden, Medâin'i ve onun beyaz köşkünü görüyorum!' buyurdu.
Daha sonra 'Bismillah!' diyerek kayaya üçüncü darbeyi indirdi.
Kayanın kalan son kısmını da parçaladı.
'Allahuekber! Bana Yemen'in anahtarları verildi!
Vallahi, şu bulunduğum yerden San'a'nın kapılarını görüyorum!' buyurdu." [75]
Peygamberimiz Aleyhisselam Kisrâ'nın Medâin'deki beyaz köşkünü tarif edince, Selman-ı Fârisî:
"Doğru buyurdun!
Seni hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; onun vasfı aynen böyledir! Senin Resûlullah olduğuna şehadet ederim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Selman! Bu fetihler ki, Allah onları benden sonra size nasib edecektir!
Şam muhakkak fethol una çaktır!
Herakliyus ülkesinin en uzak yerine kadar kaçacak, çekilecek!
Siz bütün Şam'a hakim olacaksınız!
Hiç kimse size karşı koyamayacaktır.
Yemen muhakkakfetholunacaktır!
Ondan sonra, Kisrâ öldürülecektir!" buyurdu.
Selman-ı Fârisî:
"Ben bütün bunların vuku bulduğunu gömnüşümdür!" demiştir. [76]
Resûlullah Aleyhisselamın anmış olduğu yerler, Hz. Ömer'in, Hz. Osman'ın devrinde ve onlardan sonraki devirlerde birer birer fetholundukça, ashabdan Ebu Hureyre:
"Bu fetihleriniz, sizin için birer başlangıçtır! Ebu Hureyre'nin varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; fethedeceğiniz veya Kıyamete kadarfetholunacak hiçbir şehir yoktur ki, sânı yüce olan Allah onların anahtarlarını Muhammed Aleyhisselam a önceden vermiş olmasın!" derdi. [77]

Münafıkların Fetih Müjdeleriyle Sevinen Mü'minlerin Maneviyatını Bozmaya Çalışmaları

Peygamberimiz Aleyhisselamin fetih tebşirlerine karşı, münafıklar:
"O size Yesrib (Medine)'den Hîne'nin köşklerini ve Kisrâ'nın Medâin'ini gördüğünü ve oraları fethedeceğinizi haber veriyor, sizler ise düşmanlarınıza karşı ortaya çıkmaya güç yetiremiyor, hendek kazmaya çalışıyorsunuz!?" diye söyleniyorlardı. [78]
Amr b. Avf oğullarının kardeşi olan Muattib b. Kuşeyr de bu bozguncu münafıklar arasında idi ve:
"Muhammed, Kisrâ ve Kayserin hazinelerinden yararlanacağımızı bize va'd edip duruyor!
Halbuki, bugün hiçbirimiz abdest bozmaya gidip de sağ döneceğinden emin bulunmuyor!" demişti. [79]
"Allah ve Allah'ın Resûlü, bize bir aldatıştan başka birşey va'd etmemiştir!" diyenler, ancak bu gibi münafıklar ile kalblerinde hastalık bulunan kimselerdi. [80]
.
Kazılan Hendeğin Vasıfları

Hendek kazma işi, altı gün sürdü. [81]
Selman-ı Fârisî'nin günde 5 arşın derinliğinde ve 5 arşın uzunluğunda yer kazdığı bildirildiğine göre; hendek, boydan boya beş arşın derinliğinde kazılmıştı. [82] En ünlü süvarilerin bile kolay kolay atlayıp geçemeyecekleri, şaşırıp kalacakları kadarda geniş tutulmuştu. [83]
Yalnız, hendeğin bir tek yeri, aceleye geldiğinden, derin ve geniş kazılamamış, dar kalmıştı.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Müşriklerin buradan başka bir yerden geçip gelebileceklerinden korkmuyorum" buyurarak endişesini açıklar ve o gediği de, nöbet tutturup bekletirdi. [84]
Peygamberimiz Aleyhisselam, hendeğin münasip yerlerine giriş çıkış kapıları da koymuş, [85] kapılara her kabileden bekçiler dikmiş, onların üzerine Zübeyr b. Avvam'ı kumandan tayin etmiş, bir çarpışma yapıldığını görür görmez çarpışmaya katılmasını da kendisine emir buyurmuştu. [86]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kazdırdığı Hendeğin Asırlarca Sonraki Durumu

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hicretin 5. yılında kazdırmış olduğu bu büyük hendek, İbnü'n-Neccahn (d. 578, ö. 643 Hicrî) zamanına kadar kalmıştı.
Fakat, sonradan, Küba köyünden getirilen su hendek harabesinin içinden geçirilerek Medine'nin alt tarafından ve Feth Mescidi havalisinde Sîh hurma bahçelerine akıtılmış, zamanla hendekler doldurulup oralara hurma ağaçlan dikilmiş olduğundan, hendeklerin duvarları yıkılmış ve bugün, oraları düz bir arsa haline gelmiştir. [87]

Hendek Savaşında Müslümanların Parolası

Hendek kazı işine devam edildiği ve Ebu Süfyan'ın gece gelip baskın yapmasından korkulduğu sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer siz geceleyin baskına uğrarsanız, parolanız 'Hâ Mîm Lâyünsarûn=Andolsun ki, onlar yardım olunmayacaklarl'dır.
Müşriklerin size ancak geceleyin baskın yapacaklarını sanıyorum. Parolanız 'Hâ Mîm Layünsarûn1 olsun!" buyurdu. [88]

Müşrik Ordularının Karargâhlarını Kurdukları Yerler

1. Peygamberimiz Aleyhisselam hendek kazma işini tamamlamak üzere bulunduğu sırada, Kureyş müşrikleri, Ehâbiş ile Kinane ve Tihâme halkından kendilerine bağlı bulunan 10.000 kişilik ordularla gelip Rûme kuyusu mevkiindeki sellerin, suların toplandığı, Cüruf ve Zegabe arasındaki yere, Akik vadisine kondular. [89]
Kureyş müşriklerinin Cüruf ile Zegabe arasında kondukları yere Rûme denir. Hz. Osman'ın Medine'ye hicret edince satın alıp vakfetmiş olduğu Rûme kuyusu da buradadır. [90] Cüruf, Medine'ye 3 mil uzaklıkta, Şam tarafına düşen biryerdir. Hz. Ömer'in ve Medinelilerin mülk¬leri orada idi. Orada, Cüşem ve Hamel adıyla anılan iki su kuyusu bulunuyordu. [91] Zegabe; Akik, Kanat ve Bathan vadileri sularının toplandığı yerdir. [92]
Akik; Medinelilerin mülkleri bulunan bir vadi olup, orada kuyular ve hurma bahçeleri bulunmaktadır. Akik, yerine göre, Medine'ye 2, 3, 6, 7 mil kadar uzaklıktadır. [93]
2. Gatafanlar da, Necd halkından kendilerine bağlı bulunanlarla birlikte gelip Nakmâ'nın ucundan, Zegabe'den Uhud tarafına doğru uzanan mevkide ordugâhlarını kurdular. [94]
Gatafanların Necdlilerle birlikte gelip kondukları Nakmâ, Ebu Talib hanedanına ait Medine arazisin-dendi. [95]

Düşman Ordularının Hayvanlarını Doyurmakta Güçlüklerle Karşılaşmaları

Kureyş müşrikleri, develerini, Akik vadisindeki dikenli ağaçlardan yayılsınlar diye saldılar.
Orada atların yiyecekleri, yayılacakları birşey yoktu. Ancak, yanlarında taşıdıkları bir miktar yem, dan bulunuyordu.
Gatafanlar da develerini, Zegabe'deki ılgın ağaçlarından ve Cüruf teki dikenli ağaçlardan yayılsın¬lar diye saldılar.
Müşrikler Irz'a, Cüruf'e geldikleri zaman, Müslümanlar ekin mahsullerini biran önce yolmuş, biçmiş, zahirelerini anbarlarına, samanlarını da samanlıklarına koymuş bulunuyorlardı.
Gatafanlar, kendilerine ait 300 ati, Irz'daki ekinlerin kalıntılarını, döküntülerini yayılmaya bıraktılar.
Bir müddet sonra, develer, karınlarını doyuracak birşey bulamadıkları için arıklamaya ve ölmeye yüz tuttular.
Müşrikler Medine'ye geldikleri sırada, Medine'de kıtlık hüküm sürüyordu. [96]

İslâm Ordusunun Hendekte Toplanıp Savaş Düzenine Konuluşu ve Tedbirler Alınışı

Müşrikler gelip karargâhlarını kurunca, Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'de yerine İtin Ümmi Mektum'u vekil bırakarak, sayıları 3.000'i bulan İslâm mücahidleriyle birlikte acele hendeğe hareket etti.
Arkaları Sel1 dağına gelmek üzere, karargâhını Sel1 dağının eteğinde kurdu. Kazılmış bulunan hen¬dek önlerinde bulunuyor, düşmanla aralarını ayırıyordu. [97]
Muhacirlerin sancağını Zeyd b. Harise, Ensarın sancağını da Sa'd b. Ubâde taşıyordu. [98]
Müslümanların 36 süvarisi vardı.
Sel1 dağında, Feth Mescidinin bulunduğu yerde, İslâm askerleri Peygamberimiz Aleyhisselama arzedildi. [99]
Peygamberimiz Aleyhisselam onbeş yaşına basmamış çocukları evlerine geri çevirdi. Onbeş yaşı¬na basmış olanların savaşa katılmalarına izin verdi. [100] Bütün çocuklarla kadınların kalelere ve hisarlara yerleştirilmelerini emretti. [101]
Medine'de, Harise oğullarının kale ve hisarlarından daha sağlam ve emniyetli bir kale ve hisar bulunmadığından, Peygamberimiz Aleyhisselam kadın ve çocukları oraya gönderdi. [102] Bazılarını da Fari' hisarına yolladı. [103] Kale ve hisarlara çıkarılmayan Müslüman kadın ve çocukları kalmadı.
Harise oğulları, çocuklarını kendi kale ve hisarlarına kaldırdılar. Çünkü, orası çok sağlam bir sığı¬naktı. Hz. Âişe de oraya götürülmüştü.
Amr b. Avf oğulları da, kadın ve çocuklarını kale ve hisarlara kaldırdılar.
Bazıları, Küba'da kale ve hisarlarının çevresine hendek kazdılar.
Amr b. Avf oğulları ve cemaatleri, Küba'da kalelerine sığındılar.
Hatma, Ümeyye, Vâil ve Vâkıf oğullarının çoluk ve çocukları da, kendi kale ve hisarlarında bulunuy¬or! ardı. [104]

Benî Kurayza Yahudilerinin Peygamberimiz Aleyhisselamla Olan Muahedelerini Bozup
Müşriklerle İşbirliği Yapmaları

Benî Nadîr Yahudilerinin başkanı Huyey b. Ahtab, Medine'ye doğru gelmekte oldukları sırada, Ebu Süfyan ile diğer Kureyş müşriklerine:
"Benim kavmim olan Benî Kurayza Yahudileri sizinle birlikte bulunacaklardır! Onların pek çok zırhlıları ve 750 savaş erleri vardır" demişti.
Ebu Süfyan, Medine'ye yaklaştığı zaman, ona:
"Kavminin yanına git! Muhammed ile aralarındaki muahedeyi bozsunlar!" dedi. [105]
Ka'b b. Esed, Benî Kurayza Yahudilerinin muahede yapmaya yetkili adamı ve başkanı idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun kavmi olan Benî Kurayza ile de, onunla da muahede ve mukavele yapmış bulunuyordu. [106]
Peygamberimiz Aleyhisselam, daha önce, Medine'ye geldiği zaman da, Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında umumî bir muahede ve mukavele yapmıştı.
Bu muahede hükümleri arasında:
"Yahudilerin Müslümanlarla bir topluluk teşkil ettikleri kabul olunmakta, Peygamberimiz Aleyhisselamın izni ve müsaadesi olmadıkça kendilerinin herhangi bir askerî harekatta bulunamaya¬cakları, ne Kureyşîleri, ne de onlara yardım edenleri hiçbir suretle korumayacakları, Medine'ye bir taar¬ruz vukuunda elbirliği ile Medine'nin savunulacağı hükmü yer almakta idi. [107]
Huyey b. Ahtab müşriklerden Zü'l-huleyfe mevkiinde ayrılıp Usbe yolunu tuttu, geceleyin Ka'b b. Esed'in yurduna vardı.
Muhammed b. Ka'b el-Kurazî der ki:
"Huyey b. Ahtab, uğursuz bir adamdı.
Kendi kavmi olan Benî Nadîr Yahudilerinin başlarına, yurtlarından sürdürmek gibi bir uğursuzluk getirmişti.
Onun uğursuzluğu Benî Kurayza Yahudileri ne de sıçramış, onların öldürülmelerine sebep olmuştu.
Huyey b. Ahtab, Benî Kurayza Yahudilerinin başına geçmeyi, onlar yanında itibarlı olmayı özlerdi. Kendisinin durum ve tutumu, Kureyş müşrikleri içinde Ebu Cehil b. Hişam'a benzerdi.
Huyey b. Ahtab Benî Kurayza Yahudilerinin yurduna gittiği zaman, Benî Kurayza Yahudileri onu evlerine sokmak istemediler.
Huyey b. Ahtab'ın ilk buluştuğu kimse, Gazzal b. Semev'el idi.
Huyey b. Ahtab, ona:
'Artık seni Muhammed'den rahata kavuşturacak şeyi getirdim sana!
İşte, Kureyş Akik vadisine, Gatafanlar da Zegabe'ye gelmiş, ordugâhlarını kurmuş bulunuyorlar!' dedi.
Gazzal:
'Vallahi, sen bize zamanın horiuğunu, hakîrlik ve zelilliğini getirmişsindir!' dedi.
Huyey b. Ahtab:
'Böyle söyleme!' dedikten sonra, Ka'b b. Esed'in kapısına doğru yöneldi ve kapıyı çaldı. [108]
Ka'b b. Esed, Huyey b. Ahtab'ın kendisiyle konuşmaya geldiğini işitince, kapısını kapatmıştı.
Huyey b. Ahtab içeri girmek için izin istedi. Fakat Ka'b kapıyı ona açmaktan kaçındı [109] ve kendi kendine:
'Huyey b. Ahtab'ı yanıma sokmayacağım!
Uğursuz adam, kavminin başına uğursuzluk getirmişti.
Şimdi o beni de Muhammed'le aramızdaki muahedeyi bozmaya davet edecektir' diyerek söylendi.
O sırada, Huyey b. Ahtab kapıyı çaldı [110] ve:
'Ey Ka'b! Yazıklar olsun sana! Kapıyı aç bana!' diyerek seslendi.
Ka'b:
'Ey Huyey! Sana da yazıklar olsun! Sen uğursuz bir adamsın! [111] Kavmine uğursuzluk getirdin. Onları mahvettin!
Sen bizden geri dönüp git! Sen ancak benim ve kavmimin başına felâket getirmek istiyorsun!' dedi.
Huyey b. Ahtab, geri dönüp gitmeye yanaşmadı. [112]
Ka'b:
'Ey Huyey! Ben Muhammed'le muahede yapmış bulunuyorum! Aramızdaki bu muahedeyi bozucu değilim! Çünkü, ben onda vefakârlıktan ve doğruluktan başka birşey görmedim! [113]
Vallahi, onun bize karşı ne bir ahid zimmetini bozmuşluğu, ne de bir perdemizi yırtmışlığı vardır! O bize en iyi komşuluk yapmış bulunuyor!1 dedi.
Huyey b. Ahtab:
'Yazıklar olsun sana ey Ka'b! Ben sana uğursuzluk değil, zamanın bütün kuvvet ve şerefini, deni¬zler gibi dalgalanan orduları getirdim!' dedi. [114]
Ka'b b. Esed:
'Nedir bu?' diye sordu. [115]
Huyey b. Ahtab:
'Ben sana başlarında kumandanları ve lideriyle birlikte bütün Kureyşîleri ve Kinaneleri getirip Rûme'ye, suların toplandığı yere kondurdum!
Ben sana başlarında kumandanları ve lideriyle birlikte bütün Gatafanları getirip Zegabe'den Nakmâ'ya, Uhud'a kadar uzanan yere kondurdum! [116]
Atlıların, hecinsüvarların sayısı on bini bulmaktadır!
Bin at ve pek çok da silah vardır!
Muhammed, artık bu galeyanımızdan, kaynaşmamızdan kurtulamayacaktır! [117]
Muhammed'le ashabının köklerini kazıyıncaya kadar ayrılmamaları, gitmemeleri için de, benimle ahid ve akid yapmış bulunuyorlar!1 dedi.
Ka'b b. Esed:
'Vallahi, sen bana zamanın zillet ve horiuğunu getirmişsindir!
Sen bana yağmurunu boşaltmış, şimşekler çakan, gürültüler koparan, içi boş, yağmursuz bir bulut getirmişsindir! [118]
Ben derin, dibi görünmez bir deniz içindeyim ki, evimdekilerden ne bir kimseye erişmeye kadirim, ne de yanımda çoluk çocuğum var!
Sen benim yanıma hiç uğramadan dön, git! Senin getirdiğin şey bana gerekmez! [119]
Yazıklar olsun sana ey Huyey! Sen beni bırak da, yapmış olduğum muahedeye sadık ve bağlı kalayım!
Çünkü, ben Muhammed'den şimdiye kadar sadıklıktan, vefakârlıktan başka birşey görmedim!' dedi.
Huyey b. Ahtab:
'Yazıklar olsun sana! Kapıyı aç da, seninle konuşacağım' dedi.
Ka'b b. Esed:
'Yapamayacağım! Sana kapıyı açamayacağım!' dedi.
Huyey b. Ahtab:
'Vallahi, senin bana kapını kapaman, halisa yemeğinden bana kendinle birlikte yedirmek istemey¬işinden başka birşey için değildir! Yemeğin senin olsun! Orada o önüme konulmasın!' dedi. [120]
Huyey b. Ahtab böyle pintilik atfederek Ka'b b. Esed'i kızdırdığı için, o da ona kapıyı açtı.
Huyey b. Ahtab, içeri girince, Ka'b'ı kandırmak, aldatmak için elinden geleni yapmaktan geri dur¬madı. [121]
En sonunda Ka'b:
'Sen bugün yanımdan ayrıl, git! Ben bu işi Yahudi büyükleriyle bir konuşayım!' dedi.
Huyey:
'Onlar ahid ve akid yapma yetkisini sana vermişlerdir. Sen onlarla neyi görüşüp konuşacaksın?!' dedi ve o kadar üzerine düştü ki, nihayet onu bu yoldaki görüşünden vazgeçirdi.
Bunun üzerine, Ka'b b. Esed:
'Ey Huyey! Görüyorsun ki, bu yola istemeyerek girmiş bulunuyorum! Muhammed öldürülemez, Kureyşîler de kendi memleketlerine dönüp gitmek zorunda kalırlar, sen de ev halkının yanına döner gidersin de, ben ve yanımda bulunanlaryurdumuzun ortasında yapayalnız kalırız ve hepimiz öldürülürüz diye korkuyorum!' dedi.
Huyey b. Ahtab:
Tûr-u Sînâ günü Musa'ya indirilen Tevrat'taki ahidler üzerine sana söz veriyorum: [122] Eğer bu kay¬naşma ve dalgalanmada Muhammed öldürülmez de Kureyş ve Gatafanlar yurtlarına dönüp gidecek olurlarsa, seninle birlikte kalene gireceğim! Senin başına gelecek felâket benim başıma da gelinceye kadar yanından ayrılmayacağım. [123]
Sen Kureyşîlerle Gatafanlardan senin yanında rehine olarak bulunmak üzere yetmiş kişi almadıkça, çarpışmaya girme!' dedi.
Ka'b b. Esed:
'O halde ey Huyey! Adamlarının her kabilesinden rehine olarak yanımızda bulundurmak üzere bize yetmiş kişi almadıkça, Muhammed'e karşı onlarla birlikte çarpışmaya çıkmayız!' dedi" [124] ve Peygamberimiz Aleyhisselamla aralarındaki muahedeyi bozdu. [125]
Huyey b. Ahtab, Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Kurayza Yahudileriyle yapılmış olan mua¬hede hakkında yazdırdığı yazıyı getirtip yırttı.
Böylece, barışıklık işinin bozulduğu ve harp haline girildiği bilindi. [126]

Benî Kurayza Yahudilerinin İleri Gelenlerinden Beşinin Ka'b b. Esed'e İtiraz ve Muhalefet Edişi

Ka'b b. Esed, Benî Kurayza Yahudilerinin ileri gelenlerinden beşini;
1. Zebir b. Bata,
2. Nebbaş B. Kays,
3. Gazzal b. Semev'el,
4. Ukbeb.Zeyd,
5. Ka'b b. Zeyd'i yanına çağırttı.
Onlara Huyey b. Ahtab'la yaptığı işi anlattı ve onun dönüp aralarına gireceğini ve başa gelecek her türlü felâkete birlikte uğramaya yemin ettiğini söyledi.
Zebir b. Bata:
"Sen öldürülürken Huyey b. Ahtab'ın seninle birlikte öldürülmesi senin neyine gerek, ne işine yarar ki?" dedi.
Ka'b b. Esed sustu.
Ötekiler de:
"Biz senin bu yoldaki görüşünü beğenmiyor ve benimsemiyoruz, ona karşıyız!" dediler.
Ka'b b. Esed yaptığı işe pişman oldu. [127]

Huyey b. Ahtab'ın Benî Kurayza Yahudilerini Kandırmaya ve Amr b. Su'dâ'nın İse Onları
Uyarmaya Çalışması

Huyey b. Ahtab Ka'b b. Esed'in yanından ayrılıp Benî Kurayza Yahudilerinin ileri gelenlerinin yanı¬na gitti.
Onlar Ka'b b. Esed'in konağının çevresinde bulunuyorlardı, durumu onlara haber verdi.
Zebir b. Bata:
"Eyvah! Yahudiler mahvoldu! Kureyşîler ve Gatafanlar bizi yurdumuzun ortasında, mallarımızın ve çocuklarımızın içinde bırakır, memleketlerine dönüp giderler! Bizde ise Muhammed'e karşı kendimizi savunabilecek güç yoktur!
Zaten, aklını kullanarak gecelemiş bir Yahudi görülmemiştir!
Artık, Yesrib (Medine)'de Yahudilik hiçbir zaman tutun amaya çaktır" dedi. [128]
Amr b. Su'dâ da, güzel bir konuşma yaptı. Benî Kurayzalara Peygamberimiz Aleyhisselamla yap¬mış oldukları yardımlaşma ahid ve mîsakını hatırlattı. En sonunda:
"Eğer ona yardım etmeye çekseniz, bari kendisini düşmanlarıyla başbaşa bırakın, birde siz onunla çarpışmaya kalkmayın! [129] Doğrusu, ben Muhammed'e hiçbirzaman gadrve hıyanet edemem!" dedi ve Benî Kurayza Yahudilerinin Peygamberimiz Aleyhisselama yaptıkları hıyanete katılmaktan kaçındı. [130]
Huyey b. Ahtab:
"Yazıklar olsun size ey Benî Kurayza! Siz beni bir dinleyin!
Hiç şüphesiz, Allah şu adamdan ve ashabından uzaktır! Onların bugünlerde yok edilmeleri için bütün hazırlıklar yapılmıştır.
Siz de onların üzerine yürüyün! Toplanıp gelmiş olan şu kavimler tarafından yapılacak çarpışmada yerinizi ve onlardan hakkınızı alın!
Eğer siz böyle yapmayacak olursanız, Kureyşîlerin ve diğerlerinin Muhammed'le ashabının işlerini bitirdikten sonra sizin üzerinize yönelip yürümelerinden korkarım!
Ben size içlerinde liderleri de bulunmak üzere onbeş bine yakın Arap ordularını getirmiş bulunuyo¬rum!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri:
"Yazıklar olsun sana ey Huyey!
Eğer biz Muhammed'le yapmış olduğumuz muahedeyi bozar, aramızdaki dostluk münasebetlerini kesip atarsak, Muhammed ve ashabının evvelce olduğu gibi müşrikleri yenip bizim üzerimize de yürümesinden korkarız!
O zaman bize ne biryardım eden, ne de işimize bakan bir kavim bulunur!
Ey Huyey! Müslümanlardan bize gelecek zarardan sen zararianmazsın, kaçar, kendini kurtarırsın!
Sen bize iyilik edeceksen, Muhammed'le aramızdaki ahidde durmayı bize emirve tavsiye etmelisin!
Eğer böyle olması hayırlı ise, bu senin için de hayırlı olur.
Eğer aksi olursa, senin yüzünden kavminin ve ev halkının başına getirdiğin uğursuzluk gibi, bize de uğursuzluk gelir çatar!" dediler.
Huyey b. Ahtab:
"Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah'a yemin ederim ki; müşrikler Muhammed ve ashabına yenilirlerse-ki, bunu onların yapabileceklerini hiç sanmam-size gelir, kalenize girerim. Sizin yanınızda bulunurum. Sizin başınıza gelecek felâkete ben de uğramaya razıyım!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri, bu hususta Huyey b. Ahtab'dan en kuvvetli yeminlerle söz aldılar ve:
"Eğer sen bir iş yapacaksan, senin yapacağın iş; müşrikleri getir, aramızdaki ahdi yenile!
Onların süvarilerinden ve eşrafından yetmiş kişiyi kalemize getir, koy! Onlar bizim kalemizde bulun¬sunlar.
O zaman biz de Muhammed'e karşı hazırlanalım, onların arkalarından, üzerlerine yürüyelim!" dedil¬er.
Bunun üzerine, Huyey b. Ahtab müşriklerin yanına gitti.
Müşriklerin eşraf ve süvarilerinden Benî Kurayzalara yetmiş kişi gönderilmek ve onların kalelerinde yanlarında bulunmak şartıyla Benî Kurayzalar adına müşriklerle anlaşma yaptı.
Bu anlaşmaya göre:
Benî Kurayza Yahudileri, çarpışma sona erinceye kadar, belli günlerde, on gece, müşriklerin
yanında Peygamberimiz Aleyhisselam ve ashabına karşı çarpışacaklardı.
Müşrikler için silah tedarik edecek ve toplayacaklardı.
Pazarları, müşrik ordularının bulundukları yerlere nakledeceklerdi. [131]

Benî Kurayza Yahudilerinin Ebu Süfyan'a Elçi Göndermeleri

Benî Kurayza Yahudileri, Ebu Süfyan'a, yanında Uyeyne b. Hısn'ın bulunduğu sırada elçi gönder¬mişler;
"Siz sebat ediniz! Biz Müslümanlara arkalarından saldıracağız, onların köklerini kazıyacağız!" demişlerdi. [132]

Benî Kurayza Yahudilerinin Tutum ve Davranışlarının Peygamberimiz Aleyhisselama Haber
Verilişi

Peygamberimiz Aleyhisselalmın, deri çadırının içinde Hz. Ebu Bekir'le oturduğu, Müslümanların hendek üzerinde nöbet tuttukları, süvarilerden ikisinin de hendeğin iki yanı arasında dolaşıp durduğu sırada, Hz. Ömer gelerek:
"Yâ Rasûlallah! Bana erişen habere göre, Benî Kurayza Yahudileri muahedeyi bozmuşlar ve harbe girmişler!" dedi.
Bu haber Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerinde ağır tesir yaptı. [133]
"Hasbunallâh ve ni'mel vekfl=Allah bize yeter! O ne güzel Vekfl'dir" dedi. [134]

Zübeyr b. Avvam'ın Tecessüs İçin Görevlendirilişi

Cabirb. Abdullah derki:
"Hendek günü, iş ağırlaşınca, Resûlullah Aleyhisselam:
'Bize Benî Kurayzanın tutum ve davranışını öğrenip gelebilecek bir adam yok mu?' diye sordu. [135]
Zübeyr b. Avvam:
'Ben gider, öğrenir gelirim!' dedi. [136]
Gitti, onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi.
Yine, işler ağırlaşıp kötüleşince, Resûlullah Aleyhisselam:
'Bize Benî Kurayzanın tutum ve davranışlarını öğrenip gelebilecek bir adam yok mu?' diye sordu. [137]
Zübeyr b. Avvam:
'Ben gider, öğrenir gelirim!' dedi. [138]
Gitti, onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi.
Yine, işler ağırlaşıp kötül eşince, Resûlullah Aleyhisselam:
'Bize Benî Kurayzanın tutum ve davranışını öğrenip gelebilecek bir adam yok mu?' diye sordu. [139]
Zübeyr b. Avvam:
'Ben gider, öğrenir gelirim!' dedi. [140]
Gitti, onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi. [141]
'Yâ Rasûlallah! Onların kalelerini onarmakta, yollarında harp talim ve manevraları yi a alıştırıl makta olduklarını, hayvanlarını derleyip toparladıklarını gördüm!' dedi. [142]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim havarim de Zübeyr'dir!1 buyurdu." [143]
Benî Kurayza Yahudilerinin tutum ve davranışlarını gözetlemekve öğrenmek üzere Peygamberimiz Aleyhisselamın gönderdiği kişilerin ilki Zübeyr b. Avvam'di. [144]

Havvat b. Cübeyr'in Benî Kurayza Yahudilerine Elçi Olarak Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Kurayza Yahudilerini sulha ve barışıklığa davet etmek üzere, Havvat b. Cübeyr'i gönderdi.
Benî Kurayza Yahudileri:
"Bizim halimiz iki kanatlı, kollu bir adama benzer ki, kanatlarından, kollarından birisi kesilmiş [yani Benî Nadîr Yahudileri Medine'den sürülmüş], diğeri bırakılmıştır!" dediler, barışa yanaşmadılar. [145]

Benî Kurayza Yahudilerine Bir Heyet Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam;
1. Evs kabilesinin lideri Sa'd b. Muaz b. Numan'ı,
2. Hazrec kabilesinin lideri Sâide oğullarından Sa'd b. Ubâde'yi,
3. Hazrecîlerden Haris oğullarının kardeşi Abdullah b. Revâhayı,
4. Amr b. Avf oğullarının kardeşi Havvat b. Cübeyr'i Benî Kurayza Yahudilerine gönderdi. Gönderirken, kendilerine:
"Gidiniz, bakınız! O kavimden bize erişen haber gerçek midir, değil midir?
Eğer gerçekse, onu bana halkın anlayamayacağı biçimde kapalı bir dil kullanarak bildirirsiniz, ben onu anlarım.
Açıkça söyleyip de halkın kalblerine korku ve zaaf düşürmeyiniz, kollarını kırmayınız!
Şayet onlar aramızdaki muahedeye sadık ve bağlı bulunuyorlarsa, bunu halka açıklayabilirsiniz!" buyurdu.
Elçiler Benî Kurayza Yahudilerinin yurtlarına gittiler; onları işittiklerinden de kötü durum ve tutumda buldular. [146]
Elçi heyeti, işler karışıp harbe dönüşmeden önce eski hallerine dönmeleri ve Huyey b. Ahtab'ın sözünü dinlememeleri için, onlara Allah ve aradaki antlaşmalar üzerine ant verdiler.
Fakat, Ka'b b. Esed:
"Biz hiçbir zaman o barışıklık haline dönmeyeceğiz! Ben o barışıklığı şu ayağımın sandalının orta parmak arasına geçen tasması gibi koparıp atmış bulunuyorum!" dedi. [147]
Elçiler, onları bozdukları muahedeyi yenilemeye davet ettiler. [148]
Benî Kurayza Yahudileri:
"Siz BenîNadîrYahudilerini Medine'den sürüp çıkarmakla bizim kanadımızı kırdınız! [149]
Resûlullah da kim oluyormuş? Muhammed'le aramızda ne ahid vardır, ne de akid!" dediler.
Bunun üzerine, Sa'd b. Muaz, onlara ağır sözler söyledi.
Kendisi, celalli bir zâttı.
Sa'd b. Ubâde, Sa'd b. Muaz'a:
"Bırak onlarla sövüşmeyi! Bizimle onlar arasındaki iş, sövüşmekten daha büyükve önemlidir!" dedi.
Sa'd b. Muaz, Sa'd b. Ubâde ve arkadaşları, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndüler. Selam verdikten sonra, kısaca:
'AdaI ve Kare!' dediler.
Bununla, Benî Kurayza Yahudilerinin tutum ve davranışlarını Adal ve Kare kabilelerinin irtikap ettik¬leri gaddarlık ve vefasızlığa benzetmek istediler. [150]
Benî Kurayza Yahudilerinden son haber geldiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, elbisesine bürünüp yatmış* uzunca bir müddet öylece kalmıştı.
Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın böyle yatıp kaldığını görünce, Benî Kurayza Yahudilerinden hayır gelmeyeceğini anlamışlardı.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, yattığı yerden başını kaldırıp: [151]
"Allahuekber! Ey Müslümanlar cemaati! Sevininiz!" buyurdu. [152]

Benî Kurayza Yahudilerinin Medine'ye Baskın Yapmak Üzere Kureyşîlerle Gatafanlardan Biner
Kişi İstemeleri

Benî Kurayza Yahudilerinin Huyey b. Ahtab'ı müşriklere göndererek Medine'ye geceleyin baskın yapmak üzere Kureyşflerle Gatafanlardan biner kişi istedikleri haberi alınınca, bela büsbütün büyümüştü. [153]

Seleme b. Eslem ile Zeyd b. Hârise'nin Medine Muhafızlığına Tayin Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, herhangi bir saldırıya karşı Medine'yi korumak üzere, Seleme b. Eslem'i 200, Zeyd b. Hârise'yi de 300 kişilik bir kuvvetle Medine'de görevlendirdi.
Bunların yanlarında da, Müslüman süvarilerinden bazıları bulunuyordu. Bu muhafızlar Medine'yi bekleyecekler ve yüksek sesle tekbir getirerek Medine sokaklarında devriye gezeceklerdi. [154]
Benî Kurayza Yahudilerinin baskınına uğramadan sabaha çıkıldığı zaman, geniş bir nefies alın¬makta idi.
Hz. Ebu Bekir:
"Medine'de çoluk çocuklarımız hakkında Benî Kurayza Yahudilerinden duyduğumuz korku, Kureyş ve Gatafan ordularından duyduğumuz korkudan daha fazla idi.
Zaman zaman, Sel' dağının tepesine çıkıp Medine evlerine bakar, onları sükûnet ve esenlik içinde gördükçe, Allah'a hamd ve şükr ederdim!" demiştir. [155]
Sel1 dağının cenub göğsündeki bir kaya üzerine eski Kûfî yazısıyla Hz. Ömer tarafından yazıldığı anlaşılan bir yazıda da:
"Ömer ve Ebu Bekir, akşam ve sabah, harbin her türlü mihnet ve meşakkatlerinden şikâyetlerini Allah'a arzederier.
Allah, Ömer'in duasını kabul etsin!
Allah, Ömer hakkında mağfiretle muamele buyursun!" denilmektedir. [156]
Bundan, Hz. Ömer'in de, Hz. Ebu Bekir gibi, endişesini gidermek için Medine'yi tarassut etmekten geri durmadığı anlaşılmaktadır. [157]

Havvat b. Cübeyr'in Başına Gelenler

Havvat b. Cübeyr der ki:
"Hendekte kuşatılmış bulunduğumuz bir sırada, Resûlullah Aleyhisselam beni çağırdı ve:
'Benî Kurayzalara git de, bak, gör: Onlar, bir gece baskını yapmaya mı hazırlanıyorlar? Yoksa bir yerden, bir gedikten içeri sızmaya mı çalışıyorlar? Bana haberini getir!1 buyurdu.
Güneş batacağı sırada, Resûlullah Aleyhisselamın yanından ayrıldım.
Sel1 dağından aşağı doğru indim. Güneş batınca, akşam namazını kıldıktan sonra, hareket ettim. Ratic'i tuttum.
Sonra Abduleşhellerin, sonra Zührelerin mahallelerine, daha sonra da Buas mevkiine eriştim.
Benî Kurayzalara yaklaştığım zaman, kendi kendime 'Onlardan gizlenmeliyim1 dedim, gizlendim.
Bir müddet kaleleri gözetledim.
Sonra beni uyku bürümüş, uyuyakalmışım!
Ben uyurken ve haberim yokken, bir adamın beni yüklendiğini, omuzlayıp yürüyüverdiğini görünce, korktum.
Anladım ki, bu adam, BenîKurayza casuslarındandır.
O zaman, Resûlullah Aleyhisselamdan son derece utandım.
Çünkü, onun korkulu yerlerde, sınır kapılarında çok dikkatli, uyanık ve tetikte bulunmaklığım hususunda bana yapmış olduğu tenbih ve tavsiyelerine göre davranmayı ihmal etmiş bulunuyordum.
Adam beni alelacele kalelerinin önüne kadar götürdü. Kendisi Yahudice konuşuyordu.
Adamın:
'Boğazlanıp ölüsü kürü ara kuşlara sunulacak besili bir davarla müjdelerim sizi!' dediğini anladım.
Benî Kurayza Yahudilerinden hiçbirinin hiçbir zaman bellerinde baltaları bulunmadıkça bir yere gitmediklerini hatırladım.
Ellerimi yavaşça uzatıp, adamın belinden baltasını sezdirmeden aldım.
Adam kale üzerindekilerle konuşmakla meşgul iken, balta ile birden vurup adamın ciğerini söktüm, çıkardım!
Adamın:
'Canavar!' diye bağırmasıyla sesinin kesilmesi bir oldu!
Yahudiler kulelerinde hurma yaprak ve dallarını yakarak ortalığı aydınlattılar.
Adam ölü olarak yere düşmüştü.
Ben de hemen oradan uzaklaştım. Dahasını bilmiyorum.
Gelmiş olduğum yoluma yönelerek izim sıra geri döndüm.
Cebrail Aleyhisselam Resûlullah Aleyhisselama gelip bunu haber verince, Resûlullah Aleyhisselam:
'Ey Havvat! Muzaffer ve muvaffak oldun!' buyurmuş, sonra da ashabının yanına çıkarak, onlara:
'Havvat'ın başından şöyle şöyle işler geçti!' diyerek bütün olup bitenleri birer birer haber vermiş.
Ashabıyla oturduğu ve onların birbirleriyle konuştukları bir sırada, Resûlullah Aleyhisselamın yanı¬na vardım.
Resûlullah Aleyhisselam, beni görünce:
'Kurtulduğun, yüzünden belli!' buyurdu.
'Senin yüzünden de belli yâ Rasûlallah!' dedim.
'Başından geçenleri haber ver!' buyurdu.
Ben de kendisine birer birer haberverdim.
Peygamber Aleyhisselam:
'Cebrail de bana bunları böylece haber vermişti' buyurdu.
Orada bulunanlar da:
'Resûlullah Aleyhisselam bize bunlan böylece söylemişti1 dediler." [158]

Benî Kurayza Yahudilerinden Nebbaş b. Kays ve Arkadaşlarının Medine'nin İçine Kadar Sokulmaları

Abdullah b. Ebu Bekir b. Haram'ın bildirdiğine göre; Benî Kurayza Yahudilerinin ileri gelenlerinden Nebbaş b. Kays, bir gece yanında Yahudilerin azılılarından ve azgınlarından on kişi olduğu halde, "Belki Müslümanlardan bazılarını ansızın avlamaya muvaffak oluruz!" diyerek kalelerinden çıkıp Medine'ye yönelmişler, Bakîu'l-Garkad'a erişmişlerdi.
Seleme b. Eslem'in arkadaşlarından bazılarıyla karşılaştılar ve birbirlerini oka tuttular.
Yahudiler dayanamadılar, bozuldular, dağıldılar ve geri çekildiler.
Seleme b. Eşlem, Benî Harise mahallesinde arkalarından yetişti. Arkadaşlarıyla birlikte, onları kalelerine kadar takip ettiler.
Benî Kurayzaların kalelerinin çevresinde dolaşmaya başlayınca, Yahudiler korktular. Kulelerinde ateşler, ışıklar yaktılar ve:
"Geceleyin belaya uğradık!" demeye başladılar.
Müslümanlar, Benî Kurayza Yahudilerine ait Kama kuyusunu ve kuyunun üzerindeki iki kuleyi yık¬tılar.
Benî Kurayza Yahudileri, kalelerinden dışarı çıkmak kudret ve cesaretini kendilerinde bulamadılar, şiddetli bir korkuya tutuldular. [159]

Hendekte Toplanan İslâm Ordusundaki Mü'min ve Münafıkların Müşrik Orduları Karşısındaki
Tutum ve Davranışları

Kur'ân-ı Kerîm'in bu husustaki açıklatması şöyledir:
"Vaktâ ki onlar (müşrik orduları) hem üstünüzden (Medine'nin doğusundan), hem altınızdan (Medine'nin batısından) size gelmişlerdi.
O zaman, gözler çukurlarından fırlamış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı.
Sizler Allah'a karşı türlü zanlarda bulunuyordunuz.
İşte orada mü'minler de sıkı bir imtihana çekilmiş, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı. (Mü'min münafıktan ayırt edilmiş, belli olmuştu).
O zaman, münafıklarla kalblerinde hastalık (itikad zayıflığı, şüphecilik) bulunanlar:
'Allah ve Resûlü, bize aldatıştan başka birşeyva'd etmemiştir!' diyorlardı." [160]
Medine'yi üst tarafından vuracak olan düşman Benî Kurayza Yahudileri; alt tarafından vuracak olan düşmanlar da Ebu Süfyan'ın kumandası altındaki Kureyş, Ehâbiş, Kinane, Gatafan, Esed ve Süleymlerden oluşan ordulardı. [161]
Benî Kurayza Yahudilerinin müşriklere yardım ettikleri, Kufân-ı Kerîm'de "Ehl-i Kitabdan, onlara müzaheret ve yardımda bulunanlar" (Ahzab: 26) denilerek açıklanmıştır. [162]
Bu müzaheret, Benî Kurayza Yahudilerinin Kureyş müşriki eriyle yaptıkları muahedede belirlen¬mişti. [163]
Hendekte toplanan İslâm ordusunu oluşturanların hepsi, Allah'ın ve Resûlünün buyruklarına sım¬sıkı bağlanmış, Allah yolunda her güçlüğe seve seve göğüs germe olgunluğuna ermiş kişiler değillerdi.
Kur'ârvı Kerîm'de de açıklanmış olduğu üzere, Müslümanlar arasında münafıklar ile iman ve iradeleri zayıf birtakım insanlar da bulunuyordu.
Bunun için, müşrik ordularının çokluğu ve güçlülüğü, Müslümanlar arasındaki münafıklarla zayıf iradeli, zayıf imanlı olanların gözlerini korkutmuş, yüreklerini titretin işti. [164]
Münafıklarla kalbleri hastalıklı olanlar:
"Allah ve Resûlü, bize aldatıştan başka birşey va'd etmemiştir! Muhammed bize Fars ve Rum diyarının fietholunacağını va'd ediyor! Halbuki biz şurada, düşmanlar tarafından kuşatılmış bulunuyor ve hiçbirimiz, abdest bozmak için bile, korkudan dışarı çıkamıyoruz!" diyorlardı.
Münafıklardan birisi de, ashabdan birisine:
"Ey filan! Resûlullah, Kayser öldükten sonra, yerine Kayser gelmeyecektir. Kisrâ öldükten sonra da, yerine Kisrâ gelmeyecektir. Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; bunların hazineleri de muhakkak Allah yolunda harcanacaktır!' diyormuş!
Hiçbirimiz korkudan abdest bozmaya bile çıkamıyoruz!
Allah ve Resûlü, bize aldatıştan başka birşey va'd etmiyor!" demişti.
Sahabi:
"Sen yalan söylüyorsun! Ben seni Resûlullaha haber vereceğim" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelmiş ve münafikın sözünü Peygamberimiz Aleyhisselarma bildirmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam o münafıkı çağırtıp ona:
"Sen böyle mi söyledin?" diye sorunca, münafık:
"Yâ Rasûlallah! Bana iftira ediliyor! Ben böyle birşey söylemedim! Şu ağzımdan hiçbir zaman böyle birşey çıkmamıştır!" diyerek inkâr etmişti. [165]
Münafıklar, İslâm ordugâhından birtarafa savuşup gitmek yo I unu tuttu ki an gibi, kendi kabilelerinden veya başka kabilelerden olup hendekte savaşacak olanları da türlü türlü fitne ve fesatlarla ayartmaya, dağıtmaya çalıştılar.
Kur'ârvı Kerîm'de açıklandığına göre, [166] onlardan birtakımları:
"Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin için, burada durmak imkânı yok! Hemen dönüp gidiniz!" demişler¬di.
Münafıklardan birtakımı da:
"Evlerimiz açık kalmıştır!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istiyordu.
Halbuki, onların evleri açık değildi. Onlar kaçmaktan başka birşey düşünmüyorlardı. [167]
Nitekim, Harise oğulları kabilesinden Evs b. Kayzî, Peygamberimiz Aleyhisselama gelerek:
"Yâ Rasûlallah! Evlerimiz düşmana açık bir durumdadır. Medine dışındadır. Bize izin ver de, dönüp evlerimize gidelim!" demişti. [168]
Harise oğulları da:
"Evlerimiz açıktır. Evlerimize hırsızların girmesinden korkuyoruz! [169]
Yâ Rasûlallah! Ensar evlerinden hiçbiri, bizim evlerimiz gibi değildir. Gatafan ordusuyla bizim aramızda, onların şerrini bizden giderecek kimse yoktur.
İzin ver de, evlerimize dönelim, çocuklarımızı ve kadınlarımızı koruyalım!" demişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onların dönüp gitmelerine izin vermişti.
Sa'd b. Muaz, Harise oğullarının dönmek için hazırlandıklarını haber alınca, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.
"Yâ Rasûlallah! İzin verme bunlara! Vallahi, biz ne zaman bir musibete uğrasak, daralsak, onlar hep böyle yaparlar!" dedikten sonra, Harise oğullarının yanına vardı.
"Biz sizden temelli böyle hareketler mi göreceğiz?! Biz ne zaman bir musibete uğrasak, daralsak, siz hep böyle yapar durursunuz" diyerek onlara çıkıştı.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam onların dileklerini kabulden vazgeçti. [170]
Münafıkların ne samimiyetleri, ne de İslârmiyete bağlılıkları vardı.
Kur'ân-ı Kerîm'de açıklandığına göre:
"Eğer Medine'nin etrafından üzerlerine girilmiş olup da İslârmiyetten şirke dönmeleri müşrikler tarafından istenilmiş olsaydı, muhakkak ki onlar bu isteği yerine getirmekte fazla gecikmezlerdi!
Halbuki, onlar düşmana arka çevirmeyecekleri hakkında daha önce Allah'a kesin söz vermiş de bulunuyorlardı.
Allah'a verilen sözden dolayı sorumluluk vardır." [171]
Gerçekten de, Harise oğulları, Selime oğullarıyla birlikte, Uhud savaşından da kaçmak istemişler, fakat bundan vazgeçmişler, bir daha böyle bir harekette bulunmamaya yemin etmişlerdi. [172]
Bu iki kabileyi hendekte, ancak Allah, rahmetiyle tutmuştu. [173]
Hendek savaşında gerçek mü'minlerin tutum ve davranışlarına gelince, yine Kur'ân-ı Kerîm'de açık¬lan
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI   İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:02 pm

Benî Kurayza Yahudilerinin İkinci Baskın Denemesi ve Hz. Safiyye'nin Kahramanlığı

Peygamberimiz Aleyhisselaımin halası ve Zübeyr b. Avvam'ın da annesi olan Hz. Safiyye, şair Hassan b. Sabit'in Fâri'deki köşkünde bulunuyordu.
Benî Kurayza Yahudilerinin ileri gelenlerinden Gazzal b. Semev'el'in kumandası altında on kişilik bir Yahudi birliği gelip köşkü oka tuttular ve içeriye girmeye çalıştılar.
İçlerinden birisi, köşkün kapısına kadar yaklaşıp içeri girmek istedi. [178]
Hz. Safiyye der ki:
"Hassan b. Sabit, köşkte bizim yanımızda idi. Bizimle birlikte kadınlar ve çocuklar da bulunuyordu.
Yahudilerden birisi, bulunduğumuz köşkün çevresinde dolaştı, bize doğru geldi.
Benî Kurayza Yahudileri bizimle harp halinde idiler. Resûlullah Aleyhisselamla aralarındaki mua¬hedeyi bozmuşlardı. Hiç kimse, aramızdaki gerginliği gideremezdi.
Resûlullah Aleyhisselam ile ashabı, hendekte düşmanlarıyla uğraşıyordu. Düşmanlardan sıyrılıp, ayrılıp bize gelme gücüne ve imkânına sahip değillerdi. Bize ancak gelebilirlerse geleceklerdi.
Hassan b. Sabit'e:
'Ey Hassan, şu Yahudi gördüğün gibi köşkü dolaşıp duruyor!
Vallahi, ben onun açık yerlerim izi öğrenip arkamızdaki Yahudilere kılavuzluk etmeyeceğinden emin değilim!
Düşmanla meşgul bulunan Resûlullah Aleyhisselam ile ashabının, bizden pek haberleri de olmaz!
Sen in de öldür şunu!1 dedim.
Hassan b. Sabit:
'Allah seni yarlıgasın ey Abdulmuttalib'in kızı! Vallahi, sen de iyi bilirsin ki, ben bu işin adamı değil¬im. [179]
Ben gücü dilinde olan kimselerdenim. Kılıç ve mızrak erlerinden değilim. [180]
Hayır! Vallahi dediğini yapamam! Eğer bende bunu yapabilecek cesaret ve kudret olsaydı, Resûlullah Aleyhisselamla birlikte savaşa çıkardım' dedi. [181]
Hassan bana böyle söyleyince ve onda bu işi başaracak güç göremeyince, başıma sıkıca bir tül¬bent bağladıktan sonra elime bir sırık aldım, köşkten aşağı indim. [182]
Köşkün kapısını açtım. Adamın arkasından yavaşça vardım. [183] Sırıkla vurup başını parçaladım, işini bitirdim! [184] Başını kestim.
Hassân'a:
'Al şu başı da, aşağıdaki Yahudilere doğru fırlatıp at!' dedim.
Hassan:
'Bende bu güç ve cesaret nerde?' dedi.
Bunun üzerine, Yahudinin başını alıp Yahudilere doğru attım.
Yahudiler
'Bize Müslümanların ailelerini yanlarında adam bulundurmaksızın kimsesiz ve yalnız bıraktıkları haber verilmişti!' diyerek dağılıp gittiler. [185]
'Ey Hassan! Haydi, öldürdüğüm Yahudinin yanına in de, elbisesini soy, al!' dedim.
Onun elbisesini soymaktan beni alıkoyan şey, kendisinin erkek oluşu idi.
Hassan:
'Ey Abdulmuttalib'in kızı! Onun elbisesini soymaya benim ihtiyacım yok! Onun soykası bana gerek¬mez!' diyerek bu işi yapmaktan da kaçındı." [186]

Müslüman Kadınlarını Tehdit Eden Necdan'ın Öldürülüşü

Râfi' b. Hadic'in bildirdiğine göre; Hendek Savaşı sırasında, Benî Harise kalelerine yerleştirilen kadınlarla çocukların yanlarında kendilerini koruyabilecekleri silahları da yoktu.
Salebe b. Sa'd oğulları kabilesinden Necdan adındaki kişi, bir gün at üzerinde hisarın dibine kadar gelip, kadınlara:
"Yanıma inin! Sizin için hayırlı olur" demeye ve kılıcını oynatmaya başladı.
Resûlullah Aleyhisselamın ashabından bir topluluk, onu görünce, kuleye doğru koştular.
Harise oğullarından Züheyr b. Râfi1 adındaki zât da içlerinde idi.
Züheyr:
"Ey Necdan! Gel, çarpışalım!" dedi ve hemen üzerine saldırarak onu öldürdü. [187]

Münafıkların Hendekten Dağılmaları

Münafıkların evlerinin Medine dışında ve duvarlarının da alçak olup düşmana ve hırsıza açık bulun¬duğunu bahane ederek hendekten dağıldıkları gecede, Peygamberim iz Aleyhisselamın yanında 300 kişiden başka kimse kalmamıştı. [188]

Müşriklerin Baskın İçin Fırsat Kollamaları

Müşrikler, Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabını hendekte kuşattıkları müddetçe, baskın yap¬mak için her gece gözcüler salmaktan geri durmadılar. [189]
Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabı da, önce Allah'ın açıkladığı gibi, bu müddeti mihnet, meşakkat, düşmanlarının altlarından üstlerinden gelip baskın yapacakları endişesi içinde geçirdiler. [190]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Müslümanlara Ferahlatıcı Müjdeler Verişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, halktaki sıkıntının günden güne arttığını ve büyüdüğünü gördükçe:
"Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; karşılaştığınız sıkıntılar sizlerden muhakkak kaldırılacak, sizler feraha çıkarılacaksınız?
Beyt-i Atık olan Kabe'yi de korkusuzca tavaf etmemi ve Yüce Allah'ın Kabe anahtarlarını bana tes¬lim etmesini umuyorum!
Muhakkak ki, Allah Kisrâyı ve Kayser'i yok edecek, onların hazineleri de Allah yolunda har¬canacaktır!" buyurarak Müslümanları sevindirmekte idi. [191]

Hendeğin En Dar Yerinde Peygamberimiz Aleyhisselamın Yerine Sa'd b. Ebi Vakkas Tarafından
Nöbet Tutulup Beklenmesi

Hz. Aişe der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam hendekteki gediği, dar yeri beklemek için gidip geldiği sırada, soğuk ken¬disini titretmiş, gelip ısınmak için yanıma sokulmak zorunda kalmıştı.
Biraz ısındıktan sonra, yine o gediği beklemeye gideceği sırada:
'Ben düşmanların oradan başka bir yerden geçip gelebileceklerinden korkmuyorum. Keşke bu gece iyi bir adam olsa, benim yerime oraya beklese!' buyurmuştu.
O sırada, bir silah ve demir âlet şıkırtısı işittim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Kim o?' diye sordu.
'Sa'db.Ebi Vakkas!'dedi.
Resûlullah Aleyhisselam, ona:
'Bu gediği sana havale ediyorum! Sen orayı bekle!' buyurdu ve kendisi de uyumaya başladı. Uyurken, nefesinin çıkardığı hışıltısını işittim." [192]

Ebu Süfyan Kumandasındaki Süvari Birliğinin Bozguna Uğratılışı

Hz. Ümmü Seleme der ki:
"Hendekte Resûlullah Aleyhisselamla birlikte bulundum. Orada ve bulunduğu her yerde, kendisin¬den hiç ayrılmadım.
Resûlullah Aleyhisselam hendeği bizzat beklemekte idi. O sırada şiddetli bir soğuğa da tutulmuş¬tuk.
Resûlullah Aleyhisselama bakıyordum. Resûlullah Aleyhisselam Allah'ın dilediği kadar namaz kıl¬mak üzere namaza durmuştu. Sonra, gidip bir müddet hendeğe doğru baktı ve:
'Şunlar herhalde müşriklerin süvarileridir, hendeği dolaşıyorlar! Onlara karşı koyacak kim var?' buyurduğunu işittim.
Sonra:
'Ey Abbâd b. Bişrl' diye seslendi.
Abbâd:
'Lebbeyk= Buyur!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam, ona:
'Yanında kimse var mı?1 diye sordu.
Abbâd b. Bişr
'Evet! Ben ve ashabından bazıları senin çadırının çevresinde bulunuyoruz!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Arkadaşlarınla birlikte gidip hendek boyunca dolaş! Şu görünen süvariler herhalde düşman süvar-ilerindendir, sizin için dolaşıyorlar, gafletinizden yararlanarak ansızın baskın yapıp bazılarınızı öldürmeyi umuyorlar!' buyurdu ve:
'Ey Allah'ım! Onların serlerini, kötülüklerini bizden uzaklaştır! Onlara karşı bize yardım et ve bizi onlara galip kıl! Senden başka, bizi onlara galip kılacak yoktur!1 diyerek dua etti.
Abbâd b. Bişr, arkadaşlarıyla birlikte gitti.
O sırada, Ebu Süfyan, müşriklerin bir süvari birliğiyle hendeğin dar yerini dolaşıyordu.
Müslümanlar oraya yetiştiler, onları taşa ve oka tuttular. Ben de onlarla birlikte durdum, müşrik süvarilerine ok ve taş attık. Nihayet, attığımız ok ve taşlarla onları zayıflattık, yıprattık.
Onlar bozuldular, yerlerine dönmek zorunda kaldılar.
Resûlullah Aleyhisselamın yanına döndüğüm zaman, kendisini namazda buldum. Namazını bitirdikten sonra, durumu öğrenince, uykuya yattı ve nefesinin hışıltısını duydum.
Tan yeri ağarıncaya ve Bilal-i Habeşî sabah ezanını okuyuncaya kadar, kendisini uyandırmadım.
Resûlullah Aleyhisselam çadırından çıkıp Müslümanlara sabah namazını kıldırdı.
Allah Abbâd b. Bişr'e rahmet etsin!
O herzaman Resûlullah Aleyhisselamın çadırını beklemeye devam eden ashabdandı." [193]

Halid b. Velid ve Amr b. Âs Kumandasındaki Süvari Birliklerinin Püskürtülüşü

Useyd b. Hudayr, arkadaşlarıyla birlikte hendeği beklemekte idi.
Amr b. Âs'ın kumandası altında keşif ve tecessüsle vazifeli yüz kadar müşrik süvarisi, hendeğin sıçrayınca geçilebilecek yerine kadar gelip dayanmışlardı.
Bunlar, Müslümanlara ansızın baskın yapmak istiyorlardı.
Useyd b. Hudayr, arkasında arkadaşları olduğu halde, onlara doğru ilerledi.
Onları taşa ve oka tutarak geri püskürttüler.
O gece savaşan Müslümanlar arasında bulunan Selman-ı Fârisî, Useyd b. Hudayr'a:
'Bu yer hendeğin en dar tutulmuş olan yeridir. Biz zaten müşriklerin süvarilerinin buradan sıçrayıp geçmelerinden korkuyorduk!1 dedi.
Gerçekten de, halk orayı kazmakta işi aceleye getirmişler, gerektiği gibi geniş ve derin kaza-mam ı şiardı. Müslümanlar nöbet tutup orayı bekliyorlar, şiddetli bir soğuk ve açlık içinde kıvranıyorlardı.
Cabirb. Abdullah derki:
"Hendeği beklemekte olduğumuz sırada, müşrik süvarilerinin ansızın baskın yapmak için hendeğin dar bir yerini araştırıp oradan hücuma kalkmak istediklerini gördüm.
Bunu, Amr b. Âs ile Halid b. Velid idare ediyorlar, Müslümanların gaflet zamanlarını kolluyorlardı.
Biz Halid b. Velid'e yüz kişilik süvari birliğinin başında atını şaha kaldırıp süvarilerini geçirmek için hendeğin en dar bir yerini araştırdığı sırada rastlamıştık.
Onları hemen oka tuttuk ve geri püskürttük!"
Muhammed b. Mesleme de şöyle der:
"Halid b. Velid o gece yüz süvarinin başında geldi.
Onlar Akik vadisinden çıkıp geldiler, Mezad'da durakladılar.
Peygamber Aleyhisselamın çadırına yaklaştılar.
Peygamber Aleyhisselamın çadırını bekleyen ve o sırada ayakta durarak namaz kılmakta bulunan Abbâd b. Bişr'e hemen haber verdim.
Abbâd b. Bişrrükûa, sonra secdeye gitti.
Halid b. Velid yanında üç kişi olduğu halde geldi, dördüncüsü kendisi idi.
'İşte Muhammed'in çadırı! Oka tutunuz' dediklerini eşittim.
Çadıra ok atmaya başladılar.
Biz hendeğin bu kıyısında, onlar öbür kıyısında durup birbirimize oklar yağdırdık.
Biz arkadaşlarımızın yanına döndük, onlar da arkadaşlarının yanına döndüler.
Bizim aramızda da, onların arasında da, pek çok yaralananlar oldu.
Sonra, onlar hendek kıyılarını takip ederek gittiler, biz de onları takip ederek gittik.
Müslümanlar onların nöbet tutup gittikleri yere, ileri karakollarına kadar vardılar. Hangi karakola uğradıksa, orada bizimle çarpışmaya duran bir birlikle, direnen bir birlikle karşılaştık.
Ratic'e kadar vardık, dayandık.
Onlar orada uzunca bir müddet durakladılar.
Onlar Benî Kurayza Yahudilerinin gelmelerini bekliyorlar, Medine'ye ansızın bir baskın yapmak istiy¬orlardı.
Seleme b. Eşlem b. Hureyş'in süvarilerinin Medine'de bulunduğunu ve Medine'yi beklemekte olduğunu biliyorduk.
O sırada, Seleme b. Eşlem Ratic'in arkasından geliverdi.
Halid b. Valid'in süvari birliğiyle karşılaşıp çarpıştılar ve birbirlerine karıştılar.
Bir koyun sağılacak kadar vakit geçmiş geçmemişti ki, Halid b. Velid'in süvarilerinin dönüp kaçtık¬larını gördüm!
Seleme b. Eşlem, ardlarına düşüp onları çıkıp geldikleri yere kadar kovaladı."
Halid b. Velid sabaha çıkınca, Kureyş müşrikleriyle Gatafanlar kendisini ziyaret ettiler ve:
'Hendekte bulunanlara veya sana karşı koyanlara neler yaptın, söyle bakalım?' dediler.
Halid b. Velid:
'Ben bütün gece oturdum. Onlar birtakım süvariler gönderdiler, ne yapacaklar diye onları gözetled¬im durdum!' dedi. [194]

Kureyşîlerle Gatafan Süvarilerinin Müşterek Hücumlarının Tekrar Tekrar Püskürtülüşü

Hz. Ümmü Seleme der ki:
"Vallahi, ben geceleyin Peygamber Aleyhisselamın çadırında bulunuyordum. O da, uyuyordu.
O sırada, korku verici bir ses işittim:
Birisi:
'Ey Allah'ın süvarileri!' diyerek sesleniyordu.
Resûlullah Aleyhisselam, Muhacirlerin parolalarını 'Ey Allah süvarileri' olarak tayin etmişti.
Resûlullah Aleyhisselam, onun sesinden hemen uyanıp çadırından dışan çıktı. Çadırının yanında ashabından bazıları bulunuyor ve çadırını bekliyorlardı.
Abbâd b. Bişr, onlar arasında idi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Halk ne haldedir?' diye sordu.
Abbâd b. Bişr
'Yâ Rasûlallah! Bu ses Ömer b. Hattab'ın sesidir! Bu gece, onun nöbeti ve sırasıdır. O 'Ey Allah süvarileri!' diyerek sesleniyor, halk da ona doğru sıçraşıyorlar. Kendisi Hüseyke nahiyesindedir' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam, Abbâd b. Bişr'e:
'Git, gör! İnşaallah, yanıma döner, gördüklerini bana haber verirsin!' buyurdu.
Çadırın kapısına dikilip, bütün konuşulanları dinledim.
Resûlullah Aleyhisselam ayaktaki duruşundan daha ayrılmamıştı ki, Abbâd b. Bişr geldi.
'Yâ Rasûlallah! Bu, Amr b. Abd'dir, müşriklerin süvarilerine kumanda ediyor.
Kendisinin yanında da, Gatafan süvarilerinin başında Mes'ud b. Ruhayle vardır!
Müslümanlar onları oka ve taşa tutmaktadırlar!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam hemen çadırına girdi, zırh gömleğini ve miğferini giydi, atına bindi.
Yanında ashabı olduğu halde hareket etti, hendeğin o dar yerine, gediğe kadar gitti. Çok geçmeden geri döndü. Kendisi, sevinçli idi:
'Allah onları yüz geri etti, içlerinden pek çokyaralananlar oldu!1 buyurdu. Sonra uykuya yattı ve hatta nefesinin hışıltısını işittim.
Korku verici bir ses daha işittim.
Resûlullah Aleyhisselam hemen uyandı.
'Ey Abbâd b. Bişr!' diye seslendi.
Abbâd b. Bişr
'Lebbeyk=Buyur!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Bir bak, nedir bu ses?1 buyurdu.
Abbâd b. Bişr gitti ve sonra dönüp geldi ve:
'Bu, Dırâr b. Hattab'dır! Kureyş süvarilerine kumanda ediyor! Gatafan süvarilerinin başında da Uyeyne b. Hısn vardır! Müslümanlar onları taşa ve oka tutuyorlar!1 dedi.
Resûlullah Aleyhisselam tekrar zırhını giydi ve atına bindi. Ashabıyla birlikte hendeğin darve gedik yerine gitti.
Seher vaktine kadar, yanımıza gelemedi.
Seher vakti dönüp gelince:
'Düşmanlar sinmiş olarak geri döndüler. İçlerinde pek çok yaralananlar oldu!' buyurdu.
Sonra, ashabına sabah namazını kıldırıp oturdu.
Ben Resûlullah Aleyhisselamın yanında, içinde çarpışmalar ve korkular bulunan Müreysi', Hayber, Mekke'nin fethi, Huneyn gibi birçok gazalarda ve Hudeybiye'de de bulunmuşumdur.
Bizim katımızda, bunların hiçbiri, Resûlullah Aleyhisselam için, Hendekten daha zahmetli ve daha korkulu olmamıştır.
Benî Kurayza Yahudilerinin çoluk çocuklarımıza baskın yapmayacaklarından emin değildik.
Medine sabahlara kadar bekleniyordu.
Orada korkudan sabahlara kadar Müslümanların getirdikleri tekbir sesleri işitiliyordu." [195]

Müşriklerden Her Gün Birisinin Kumandasında Süvarilerin Hücuma Getirilişi

Müşrikler aralarında nöbet ve sıra ile hücuma geçiyorlardı. Bir gün Ebu Süfyan b. Harb adamlarıyla birlikte hücuma kalkıyor, Bir gün Hübeyre b. Ebu Vehb,
Bir gün İkrime b. Ebu Cehil,
Bir gün Dırâr b. Hattab, [196]
Bir gün Halid b. Velid,
Bir gün de Amr b. Âs... hücumu idare ediyordu. [197]
Bunlar, süvarilerini Mezad ile Ratic arasında gâh dağıtıyorlar, gâh toplayıp hücuma geçiyorlar ve böyle yapmaktan geri durmuyorlardı [198]

Hücumların Sıklaştırılışı ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Çadırının Oka Tutuluşu

Bela, ibtila büyütmüş, herkesi büyük bir korku bürümüştü.
Müşriklerin Hıbban b. Arika, Ebu Üsâmetü'l-Cüşemî gibi ünlü, ve bunlardan başka, bilinmeyen daha birçok Arap okçuları da yanlarında gelmiş bulunuyordu.
Bir gün, hep birden, Peygamberimiz Aleyhisselamın çadırını nişan alarak okyağdırmaya başladılar.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerinde zırh gömlekve başında da miğfer vardı. Kendisi ayakta dikiliyordu. [199]
Üç gün, gecenin geç saatlerine kadar, şiddetli çarpışmalar oldu. [200]
Peygamberimiz Aleyhisselamın sahabileri, her yetişilecek yere yetişmeye çalışmakta idiler. [201]

Çarpışmaktan İkindi Namazını Kılmaya İmkân ve Fırsat Bulunamayışı

Müşrikler, bir gün, Peygamberimiz Aleyhisselamın bulunduğu yere olanca güçleriyle hücuma geçtil¬er.
O gün ne Peygamberimiz Aleyhisselam, ne de sahabilerinden hiçbiri, ikindi namazını kılmak fır¬satını bulabildi. [202]
Fakat, Allah hendeği geçmek fırsatını müşriklere vermedi. Kahraman sahabiler yetişip yağdırdıkları oklar ve taşlarla onları geri püskürttüler. [203]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hendek günü, müşrikler hakkında:
"Onlar nasıl güneş batıncaya kadar uğraştırıp bizi orta (ikindi) namazından alıkoydularsa (üzdülerse), Allah da onların evlerine, karınlarına, kabirlerine ateş doldursun (kendilerine azab etsin)!" diyerek beddua etti, ilendi. [204]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Sa'd b. Habte'ye İltifatı ve Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, İslâm mücahidleri arasında Sa'd b. Habte'nin yaşının küçük olması¬na rağmen müşriklerle şiddetle savaştığını görünce, onu yanına çağırdı ve: "Sen kimsin ey genç?" diye sordu. Sa'd:
"Sa'd b.Habte'yim!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah seni mesut ve bahtiyar kılsın!" diyerek dua etti ve: "Yaklaş yanıma!" buyurdu. Sa'd b. Habte yaklaşınca, Peygamberimiz Aleyhisselam onun başını sığadı. [205]

Sa'd b. Muaz'ın Kolundan Okla Vuruluşu

Hz. Aişe der ki:
"Hendek savaşı günü, savaşan halkın ardından gittim.
Arkamdan bir ses geldiğini işittim. Dönüp bakınca, Sa'd b. Muaz ile kardeşinin oğlu Harise b. Evs'i gördüm.
Ben olduğum yere çöktüm.
Sa'd b. Muaz'ın sırtında dar bir zırh gömlek vardı. Kendisinin kolları zırhtan dışarı çıkmıştı.
Sa'd b. Muaz halkın en iri yapılısı ve uzunu idi.
Kendisi:
'Biraz bekle, çarpışmaya katıl Hamel!
Ölmek ne güzel, gelince ecel!' recezini söylüyordu. [206]
Sa'd b. Muaz'ın elinde harbe (kısa mızrak) vardı, acele gidiyordu.
Annesi ona:
'Ey oğulcağızım! Koş, Resûlullah Aleyhisselama kavuş! Geciktin vallahi!' diyordu.
Sa'd'ın annesine:
'Ey Sa'd'ın annesi! Ben Sa'd'ın zırh gömleğinin parmaklarına kadar vücudunu örtmesini arzu ederdim' dedim.
Vallahi, Sa'd'ın açık kalan kollarından, okla vurulur diye korkmuştum. [207]
Sa'd'ın annesi:
'Allah takdirini, hükmünü yerine getirir!' dedi. [208]
Ben bir bahçeye varıp girdim.
Orada Müslümanlardan birkaç kişi bulunuyordu. İçlerinde, Ömer b. Hattab ile gözlerinden başka bir yeri görünmeyen miğferli bir zât da vardı.
Ömer, bana:
'Sen ne diye geldin?! Vallahi, sen gerçekten çok cür'etli ve cesaretlisin! Sen bir felâkete uğramaya¬cağından emin olabilir misin?' diyerek çıkıştı.
O beni böyle kınadığı zaman, yer yarılıp yerin dibine geçmeyi isterdim.
Miğferli zât, miğferini yüzünden yukarı doğru kaldırdı. Meğer Talha b. Ubeydullah imiş!
Talha:
'Ey Ömer! Allah senin iyiliğini versin! Sen bugün çok oldun! Doğru ve isabetli görüşlülük veya Yüce Allah'a doğru kaçış nerede kaldı?!' dedi. [209]
Nihayet, Sa'd b. Muaz açık kolundan bir okla vurulmuş, kolunun damarı kesilmişti. [210]
Bu, koldaki 'ekhal' dedikleri orta damardı ve hayat daman idi." [211]
Böyle kol damarı kesilen kimsenin kanı durmadan akacağı için, ölümden kurtulması mümkün değil¬di. [212]
Sa'd b. Muaz'ı kolundan okla vuran, Kureyş müşriklerinden Hıbban b. Kays b. Arika idi. [213]
Ebu Üsâmetü'l-Cüşemî'nin vurduğu da rivayet edilir. [214]
Hıbban oku Sa'd b. Muaz'a atarken:
'Al benden! Benim Arika'nın oğlu olduğumu bil!' demişti.
Sa'd b. Muaz, kolundan vurulunca, ona:
'Allah da Cehennemde senin yüzüne ter döktürsün!1 diyerek ilenmişti. [215]
Bu bedduayı Peygamberimiz Aleyhisselamın yaptığı da rivayet edilir. [216]

Sa'd b. Muaz'ın Yüce Allah'tan Dilekleri

Sa'd b. Muaz, yarasının ağır ve öldürücü olduğunu anlayınca:
"Ey Allah'ım! Eğer Kureyş müşriki eriyle herhangi bir çarpışma daha bıraktınsa, beni de o çarpış¬mada bulunmak üzere sağ bırak!
Çünkü, Resûlüne işkence ve kötülük yapan, onu yalanlayan ve yurdundan çıkaran o Kureyş kavmiyle çarpışmayı özlediğim kadar, çarpışmak istediğim bir kavim daha yoktur.
Ey Allah'ım! Eğer bizimle onlar arasındaki çarpışma bu kadarla kalacaksa, aldığım yarayı benim için şehitliğe sebep kıl! [217] Beni manevî huzuruna al! [218]
Fakat, Benî Kurayza Yahudilerinin akıbetlerini, cezalandırılmalarını görüp gözüm aydın oluncaya ve sevininceye kadar da beni öldürme, yaşat! [219]
Onların Sana, Senin Peygamberine ve Senin dostlarına olan düşmanlıklarının cezasını çektiklerini görmekle sevineyim!" diyerek dua etti. [220]
Sa'd b. Muaz dua eder etmez, kanı dindi, bir damla bile akmadı! [221]

Müşriklerin Süvari Kumandanlarının Umumî Taarruz Keşifleri ve Denemeleri

Kureyş müşriki erinin namlı süvarilerinden:
Amr b. Abd,
İkrime b. Ebu Cehil,
Hübeyre b. Ebu Vehb,
-Nevfelb. Abdullah,
Dırâr b. Hattab, çarpışmak için giyinip kuşandılar, atlarına bindiler, Kinane oğullarına uğradılar ve:
"Ey Kinane oğulları! Çarpışmak için hazırlanın! Bugün, süvarilerin kimler ve nasıl olduklarını
öğreneceksiniz!" dediler. [222]
Düşman kumandanları, umumî taarruz için biraraya geldiler.
Sabahleyin, başlarında Ebu Süfyan olmak üzere, İkrime b. Ebu Cehil, Dırârb. Hattab, Halid b.Velid, Amr b. Âs, Hübeyre b. Ebu Vehb, Nevfel b. Abdullah, Amr b. Abd, Nevfel b. Muaviye ve daha birçokları, yanlarına Gatafan liderlerinden Uyeyneb. Hısn'ı, Mes'ud b. Ruhayle'yi, Haris b. Avf'ı, Süleymlerin lider¬lerini, Benî Esedlerin lideri Tulayha b. Huveylid'i aldılar ve yerlerine de adamlar bıraktılar.
Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabı üzerine bütün süvari birliklerinin bir uğurdan saldırıya geçe¬bilecekleri dar bir yer araştırmak için hendek boyunca dolaşmaya başladılar.
Hendeğin en dar yerine, Müslümanların acele edip gereği gibi kazamadan dar bırakmış oldukları yere kadar geldiler. Oradan hücuma geçmeyi kararlaştırdılar.
Hendek, süvarilerin hiç de hoşlarına gitmedi. [223]
Müşriklerin askerleri de, kumandanlarının ardısıra, hendeğin kıyısına kadar geldiler. Hendekle karşılaşınca, onlar da durakladılar ve şaşırdılar
"Vallahi, bu, Arapların hiç yapmadığı, başvurmadığı bir harp hilesi, harp tedbiridir! Herhalde onun [Peygamberimiz Alayhisselamın demek isteniyor] yanındaki Farslı adam bunu onlara tavsiye etmiş olmalıdır!" dediler. [224]

Hendeğin Dar Yerinden Beş Müşrik Süvarisinin Sıçrayıp Geçişi

Müşriklerin kumandanları:
"Hendeğin şu dar yerinden kim atlayıp geçebilir?" diye birbirlerine sordular.
İkrime b. Ebu Cehil,
Nevfel b. Abdullah,
Dırârb. Hattab,
Hübeyre b. Ebu Vehb,
Amr b. Abd, atlayıp geçmeye hazırlandılar. [225]
Bunlar, hendekle Sel1 dağı arasındaki çorak ve sert yerde hendeğin dar gediğine doğru atlarını dört¬nala kaldı rdılar. [226] Hendeğin o dar yerinden ati ayıp geçmeye muvaffak oldular. [227] Diğer müşrikler, geçemeyip hendeğin arkasında sıralandılar. Geçenler, Ebu Süfyan'a; "Sen ne için geçmiyorsun?" diye sordular. Ebu Süfyan:
"Siz geçtiniz. Eğer bize ihtiyacınız olursa, bizler de geçeriz!" dedi. [228] Müşriklerin geçtiğini görünce, Hz. Ali Müslümanlardan birkaç kişi ile acele gidip o gediği tuttu. [229]

Amr b. Abd'in Müslümanlara Meydan Okuması

Hendeği geçenlerden Amr b. Abd, Bedir savaşında ağırca yaralanmış olduğundan Uhud savaşın¬da bulunamamıştı.
Kendisinin kim olduğu bilinsin diye bir alâmet takırımıştı. [230]
O zaman, kendisi doksan yaşında idi. [231]
Peygamberimiz Aleyhisselamdan ve Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabından öcünü almadıkça, koku sürünmeyi kendisine yasaklamıştı. [232]
Arapların namlı kahramanlarından, yiğitlerindendi. [233]
Tepeden tımağa kadar demirlere, zırhlara bürünmüştü. [234]
Amr b. Abd, atının başını çekip:
"Benimle çarpışacak kim varsa, çıksın meydana!" diyerek seslendi. [235]
Müslümanlar, Amr b. Abd'in yaman bir adam olduğunu bildikleri için, başlarına kuş konmuş gibi, kımıldamadılar, susup kaldılar. [236]

Hz. Ali'nin Amr b. Abd'le Çarpışmak İçin Sabırsızlanması ve Çarpışması

Hz. Ali fırlayıp ayağa kalktı ve:
"Yâ NebiyyalIah! Ben çarpışayım onunla!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen otur! O, Amr'dır" buyurdu.
Amr b. Abd:
"Hani sizden öldürülünce Cennete gireceğini iddia ettiğiniz kimseler nerede kaldılar?! İçinizden meydana çıkıp benimle çarpışacak bir kimse yok mu?" diye tekrar seslendi.
Hz. Ali yine fırlayıp kalktı ve:
"Yâ Rasûlallah! Ben çarpışayım onunla!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen otur! O, Amr'dır!" buyurdu.
Amr b. Abd, üçüncü kez seslenerek kendisiyle çarpışacak er diledi ve:
"'O toplulukta benimle çarpışacak er var mı?' diye bağıra bağıra kısıldı gitti sesim!" diye başlayan dört beyitlik bir kıt'a söyledi.
Yine Hz. Ali fırlayıp ayağa kalktı ve:
"Ben çarpışayım onunla yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Alayhisselam:
"O, Amr'dır!" buyurdu.
Hz. Ali:
"Amr olursa olsun!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'nin Amr'la çarpışmasına müsaade buyur-du. [237]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'nin Amr b. Abd'le çarpışmasına müsaade buyurunca, kendi kılıcını (Zülfikar'ı) ona verdi. Zırh gömleğini ona giydirdi. Sarığını da onun başına sardı. [238]
"Allah'ım! Ona yardımını ihsan et!" diyerek dua etti. [239]
Abdullah b. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın Hendek günü altı kişinin; Muhacirlerden Talha, Zübeyr, Ali ve Sa'd b. Ebi Vakkas ile Ensardan Ebu Dücâne ve Haris b. Sımme'nin üzerine titreyip dur¬duğunu bildirmiştir. [240]
Hz. Ali, Amr b. Abd'e:
"Acele etme! Ben sesine, davetine icabetle, aciz olmayarak geliyorum sana!
Her iyiniyet, basiret ve sadakat sahibi kişi, muhakkak düşmanına galebe çalmış ve necata ermiştir!
Ben de seni Zülfikar'ın bir darbesiyle devirip cenazeler ağıtçısı gibi başucuna dikileceğimi umuyo¬rum!" diyerek Amr b. Abd'a doğru vardı.
Amr b. Abd, ona:
"Sen kimsin?" diye sordu.
Hz. Ali zırha bürünmüştü. Gözlerinden başka yeri görünmüyordu.
"Ben Ali'yim!" dedi.
Amr b. Abd:
"Abdi Menafin oğlu Ali mi?" diye sordu.
Hz. Ali:
"Ben Ebu Talib'in oğlu Ali'yim!" dedi.
Amr b. Abd:
"Ey kardeşimin oğlu! Amcalarından, senden başka, daha yaşlı bir kimse yok mu? Ben senin kanını dökmek istemem! Çünkü, senin baban benim dostumdu" dedi.
Hz. Ali:
"Vallahi, ben senin kanını dökmek isterim!" dedi.
Bunun üzerine Amr b. Abd kızdı, kılıcını sıyırarak atını Hz. Ali'nin üzerine sürdü.
Kılıcının yalını ateş gibi parlıyordu.
Hz. Ali:
"Ben seninle nasıl çarpışabileyim? Ben yayayım, sen atının üzerindesin! Atından, yanıma in!" dedi. [241]
Amr b. Abd hemen atından yere atladı.
Atının sinirlerini kılıçla vurup kesti ve yüzüne de çarptıktan sonra, Hz. Ali'nin karşısına gelip dikildi. Hz. Ali ona:
"Ey Amr! Ben senin Kureyş'ten bir kimse ile karşılaştığında onun iki veya üç dileğinden birisini kabul edip yerine getireceğin hakkında Allah'a söz verdiğini işittim, doğru mudur bu?" diye sordu.
Amr:
"Evet! Doğrudur!" dedi.
Hz. Ali:
"Öyleyse, ben seni Allah'a ve Resûlullaha imana ve İslâmiyeti kabule davet ediyorum!" dedi. [242]
Amr:
"Bu bana gerekmez!
Ey kardeşimin oğlu!
Geç bunu, benden böyle birşey isteme!" dedi. [243]
Hz. Ali:
"Öyleyse, bizimle çarpışmayı bırak!
Yurduna dön, git!
Eğer Muhammed Aleyhisselamın işi yoluna girip kendisi düşmanlarına galebe çalarsa, sen bu hareketinle ona yardım etmiş olursun!
Şayet düşmanları onu ortadan kaldırırsa, senin arzun onunla çarpışmaksızın yerine gelmiş olur" dedi.
Amr:
"Bu sözü hiçbir zaman Kureyş kadınları bile söylemezler!
Ben adağımı yerine getirecek güçte olduğum halde, onu yerine getirmeden nasıl dönüp giderim?!
Ben adayacağımı adamış ve intikam almadıkça başıma yağ ve koku sürmeyi kendime yasaklamış bulunuyorum! [244]
Sen üçüncü dileğini söyle!" dedi.
Hz. Ali:
"Öyleyse, seni benimle çarpışmaya davet ediyorum!" dedi. [245]
Amr b. Abd güldü ve:
"Doğrusu, ben bu haslette Araplar içinde benden korkmadan benimle çarpışmak isteyecek bir kimse bulunabileceğini sanmazdım! [246]
Sen ne diye benimle çarpışmak istiyorsun ey kardeşimin oğlu?
Vallahi ben seni öldürmek istemiyorum! Senin baban benim dostumdu. Sen geri dön, git!
Sen genç bir yiğitsin!
Ben ancak Kureyş'in Ebu Bekir, Ömer gibi yaşlıca ve olgunca olanlarıyla çarpışmak isterim!" dedi. [247]
Hz. Ali:
"Fakat ben seni öldürmek isterim!" deyince, Amr'ın kan başına sıçradı! Birbirlerine saldırdılar. [248]
İlk saldıran Amr oldu. Hz. Ali'ye kılıçla şiddetli bir darbe indirdi.
Hz. Ali Amr'ın darbesini sığır derisinden yapılmış kalkanıyla karşıladı. Amr'ın kılıncı Hz. Ali'nin kalkanına saplandı ve kılıcın ucu Hz. Ali'nin başını yaraladı.
Sıra Hz. Ali'ye geldi.
Hz. Ali Amr'ın boyun köküne Zülfikar'la indirdiği şiddetli bir darbe ile kellesini uçurdu ve gövdesini yere düşürdü!
Çığlıklar koptu!
Hz. Ali "Allahuekber!" diyerek tekbir getirdi . [249]
Hz. Ali'nin tekbirine uyarak, Müslümanlar da tekbir getirdiler. [250]
Peygamberimiz Aleyhisselam, tekbir sesini işitince, Hz. Ali'nin Amr'ı öldürmüş olduğunu anladı . [251]
Hz. Ali Amr b. Abd'in işini bitirince, Dırâr b. Hattab'la Hübeyre b. Ebu Vehb Hz. Ali'nin üzerine yürür gibi olmuşlardı,
Hz. Ali onlara doğru yönelince; Dırâr, Hz. Ali'nin yüzüne bakar bakmaz, arkasını dönüp kaçmaya başladı.
Sonradan, Dırâr'a kaçmasının sebebi sorulduğu zaman:
"Ölüm hayali surete bürünmüş, bana görünmüştü!" demiştir.
Hübeyre b. Ebu Vehb Hz. Ali ile çarpışmaya yeltendi ise de, Hz. Ali'nin bir kılıç darbesi onun zırh gömleğinden tenine erişince, o da dönüp kaçtı.
Nevfel b. Abdullah da, kaçarken atıyla birlikte hendeğe düştü, boynu kırıldı. [252]
Müslümanlar onu hendeğin içinde taşa tuttular.
Nevfel:
"Ey Arap topluluğu! Beni bundan daha iyi bir öldürüşle öldürseniz olmaz mı?" diye seslendi.
Bunun üzerine, Hz. Ali hendeğin içine indi. Onu kılıçla vurup öldürdü. [253]
Nevfel b. Abdullah, Peygamberimiz Aleyhisselamın hayatına hatime çekmek için and içen, diş bileyen azılı müşriklerdendi.
İkrime b. Ebu Cehil ise, mızrağını atarak kaçıp kurtulmuştu. [254]
Harp meydanlarından kaçıp canlarını kurtaranlar, ordugâhlarına kavuşunca, Amr b. Abd'le Nevfel b. Abdullah'ın öldürüldüklerini haber verdiler.
Bunun üzerine Kureyş müşrikleri gevşediler ve ümitsizliğe düştüler. Ebu Süfyan, Fezârelerin kaç¬malarından ve Gatafanların da dağılmalarından korkmaya başladı [255] ve:
"Bugün, bizim için hiçbir faydası olmayan bir gün olmuştur! Yerlerinize dönünüz!" dedi, dağıldılar.
Kureyşîler Akik'e, Gatafanlarda karargâhlarına döndüler. [256]

Hz. Ali'nin Harp Meydanından Peygamberimiz Aleyhisselamın Yanına Dönüşü

Hz. Ali sağ kalan müşrik süvarilerini de hendeğe kadar kovaladı. Öldürdüklerinin soykalarını almaya tenezzül etmedi. "Lâ ilahe illallah Muhammedun Resûlullah!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselamin yanına döndü. [257]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'ye:
"Amr b. Abd'i öldürdükten sonra kendini nasıl, ne durumda bulmuştun?" diye sordu:
Hz. Ali:
"Bütün Mekkeliler bir taraf olsalardı, ben de bir taraf olsaydım, kendimi onların hepsini yenebilecek güçte bulmuş, hissetmiştim!" dedi. [258]
Amr'ın kızkardeşi, Amfin ölüsünün soyulmamış olduğunu görünce:
"Onu ancak onun dengi ve eşiti olan şerefli bir kişi öldürmüştür!" dedikten sonra, kimin öldürdüğünü sordu.
"Ali b.EbuTalib öldürdü!" dediler.
Bunun üzerine, kadın, söylediği beyitlerde:
"Eğer onu ondan [Hz. Ali'den] başkası öldürmüş olsaydı, ona temelli ağlar dururdum!" dedi. [259]

Nevfel b. Abdullah'ın Cesedinin Satın Alınmak İstenilmesi

Nevfel b. Abdullah'ın ölüsünün hendekte kalması müşriklere ağır geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselama adam göndererek:
"Nevfel'in ölüsünü, gömmek üzere bize ver de, sana diyetini ödeyelim?" dediler [260] ve 10.000 dirhem gönderdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bize onun ne cesedi, ne de cesedinin bedeli lâzımdır! [261] Biz ölü bedelini yemeyiz. [262] Onlara ölü¬lerini veriniz! O habis bir ölüdür, onun diyeti de habistir" buyurdu.
Bu hususta onlardan hiçbir şey kabul etmedi. [263] Ölülerinin cesedini alıp götürmekte kendilerini serbest bıraktı. [264]

Düşmanların Süvari, Piyade Bütün Askerî Güçlerini Saldırıya Geçirmeleri

Kureyş orduları Akik'e, Gatafan orduları da karargâhlarına döndükten sonra, hiçbiri geri kalmamak ve hep birden hücuma kalkmak üzere hazırlıklara giriştiler.
Kureyşîler ve Gatafanlar, bütün geceyi adamlarını hazırlamak ve düzenlemek ile geçirdiler.
Askerî yığınaklarını Müslümanlara karşı kale gibi diktiler. Hendeği her taraftan tuttular.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, güneş doğmadan önce, hendeğin kıyısına geldi. Ashabını sıral¬adı ve savaş için hazırladı.
Sabır ve sebat eder, güçlüklere göğüs gererek katlanırlarsa, Allah'ın yardımına kavuşacaklarını va'd etti. [265]
Müşrik orduları, tek kişileri bile geri kalmamak üzere, hendeğin her tarafından hücuma geçtiler.
Müslümanlar da, hendek arkasında siperlenerek onlarla savaştılar. [266]
Cabirb. Abdullah derki:
"Müşrikler o gün hiç durmadan bizimle çarpıştılar. Ordularını takım takım ayırdılar. Halid b. Velid kumandasındaki büyük ve ağır bir fırkalarını Resûlullah Aleyhisselama doğru yönelttiler. O gün gecenin geç saatlerine kadar çarpıştılar.
Ne Resûlullah Aleyhisselam, ne de Müslümanlardan herhangi birisi, yerlerinden ayrılmak; ne öğle, ne ikindi, ne akşam, ne de yatsı namazını kılmak imkân ve fırsatını bulabildi.
En sonunda, Yüce Allah düşmanları bozguna uğrattı, dağıldılar.
Kureyşîlerle Gatafanlar karargâhlarına döndüler, Müslümanlarda Resûlullah Aleyhisselamın çadırı¬na doğru çekildiler. [267]

Tufeyl b. Numan'ın Şehit Oluşu

Useyd b. Hudayr, Müslümanlardan 200 kişilik bir kuvvetle hendek üzerinde nöbetçi kaldı.
Nöbetçiler, hendeğin kıyısında bulundukları sırada, Halid b. Velid'in kumandası altındaki süvari bir¬liğinin ansızın hücumuna uğradılar.
Nöbetçiler, bir müddet, onlara karşı koydular.
Bu çarpışmada, müşrikler arasında bulunan Vahşî, Selime oğullarından Tufeyl b. Numan'ı mızrak-layıp şehit etti. [268]
Müşrikler bozuldular, geri çekildiler. [269]

Savaş Yüzünden Kılınamayan Namazların Geceleyin Kaza Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam çadırının bulunduğu yerde Bilal-i Habeş?ye emretti, ezan okuttu. Bir ezan ve kametle, önce kazaya kalan öğle namazını olduğu gibi güzelce kıldırdıktan sonra, her namaz için ayrı kamet getirterek, kazaya kalan öteki namazları da olduğu gibi güzelce kıldırdı. [270]

Korkuya Düşen Müslümanlara Tavsiye Buyurulan Dua

Ebu Saîd el-Hudrî der ki:
"Hendek günü:
'Yâ Rasûlallah! Yürekler korkudan gırtlaklara dayanmış bulunuyor! Okuyabileceğimiz bir dua var mı?1 dedik.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Evet, var 'Ey Allah'ım! Açık ve korkulu yerlerimizi kapa! Bizi bütün korktuklarımızdan emin kıl!1 diy¬erek dua ediniz1 buyurdu." [271]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ardarda Dua Edişi ve Duasının Kabul Buyuruluşu

Cabir b. Abdullah'ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Ahzab Mescidinin yerinde ridâsını bırakıp ayağa kalktı. Ellerini kaldırdı. Toplanıp gelmiş bulunan müşrik kabileleri aleyhine dua etti.
Namaz kılmadan oradan ayrıldı.
Tekrar oraya vardı. Yine müşrikler aleyhine dua etti ve orada namaz kıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, orada Pazartesi, Salı ve Çarşamba gününde dua etti.
Çarşamba günü, öğle namazıyla ikindi namazı arasında, duasının kabul buyurulduğu kendisine vahyedildi.
Ashab bunu Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzünde dalgalanan sevinçten anladılar. [272]
Peygamberimiz Aleyhisselam, yaptığı dualarında:
"Ey Kitabı indiren, hesabı en çabuk gören, kabileleri hezimetlere, bozgunluklara uğratan Allah'ım! Sen şu kabileleri de hezimete uğrat, sars onları Allah'ım! [273] Onlara karşı bize yardım et! [274]
Ey Allah'ım! Ben Senden, bana olan ahdini ve va'dini yerine getirmeni diliyorum.
Sen şu bir avuç Müslümanların helakini dilersen, artık hiç ibadet olunmazsın. [275]
Ey darda, tasalarda olanların imdatlarına yetişen! Ey muhtaç ve çaresiz kalmışların dualarına ica¬bet eden Allah'ım! Üzüntümü, sıkıntımı kaldır artık! Benim halimi, ashabımın hallerini görüyor ve biliyor¬sun!" dedi. [276]

Gatafanları Kureyş Müşriklerinden Ayırma Denemesi

Peygamberimiz Aleyhisselam muhasaranın uzayıp gittiğini, soğuğun, kıtlığın ve açlığın günden güne arttığını görünce, Gatafanların kumandanları Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf'a; Müslümanları muhasaradan vazgeçerek askerleriyle birlikte dönüp yurtlarına giderlerse kendilerine Medine'nin yıllık hurma mahsulünün üçte birinin verilebileceğini bildirmişti. [277]
Uyeyne b. Hısn:
"Eğer bize Medine'nin bu yi İki mahsulünü verirsen, biz aradan çıkar, seni kavminle başbaşa bırakarak dönüp gideriz!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır!" buyurdu. [278]
Haris b. Avf:
"Yâ Muhammedi Ya Medine'nin hurmasını seninle yarı yarıya bölüşürüz, yahut üzerine süvarilerle piyadeleri yığar, doldururum!" dedi. [279]
Peygamberimiz Aleyhisselam üçte bir üzerine birşey arttırmayınca, üçte bire razı oldular, on kişilik bir heyetle Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler. [280]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubâde'ye haber saldı.
Gatafan heyeti otururken, Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz ve Sa'd b. Ubâde ile gizlice konuşup bir barışıklık meydana getirmek istediğini onlara açıkladı. [281]
Uyeyne b. Hısn, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Haydi, aramızdaki anlaşmamıza dair bir yazı yaz!" dedi. [282]
Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubâde:
"Yâ Rasûlallah! Bu, yapmamızı senin istediğin birşey midir? Yoksa bu, Allah'ın sana emrettiği ve bizim de muhakkak yerine getirmemiz gereken birşey midir? Yahut, yapılmasını bize bıraktığın birşey midir? [283]
Bu sana semâdan verilmiş bir emir ise, hemen onu yerine getir!
Bu iş sana Allah tarafından buyurulmayan ve fakat senin bir görüşünden ibaret birşey ise, yine de onu yerine getir, biz emrini dinler ve buyruğuna boyun eğeriz. [284]
Bu, kendin için yapmak istediğin birşey midir? [285]
Yoksa, bununla bizim hayatimizi korumak, esirgemek mi istiyorsun?" dediler. [286]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer bunu yapmaya Allah tarafından emrolunsaydım, size danışmaz, gereğini hemen yerine getirirdim.
Bu, sizin kabul edip etmemekte serbest bulunduğunuz bir görüşten ibarettir! [287] Evet! Bu, sırf sizin için yapmak istediğim birşeydir! Vallahi, ben ancak bütün Arapların sizi tek yaydan oka tuttuğunu, her yandan üzerinize saldırdığını gördüğüm için böyle birşey yapmayı düşünmüş, bununla da o birleşmiş Arapların bir müddet için kuvvetlerini kırmak istemiştim!" buyurdu.
Sa'd b. Muaz:
"Yâ Rasûlallah! Biz ve şu kavim (Gatafanlar), birzamanlar Allah'a şerik koşar, putlara tapar, Allah'a ibadet etmez, onu tanımaz iken bile, bunlar-misafiriikveya birşey satın alma dışında-Medine'den bir tek hurma yemeyi um amamı şiardır.
Şimdi, Allah bizi İslâmiyetie şereflendirdiği, onunla doğru yolu buldurduğu ve seninle ve onunla bizi güçlendirdiği bir sırada mı mallarımızı bunlara (haraç olarak) vereceğiz?!
Vallahi, bizim için, böyle bir anlaşma yapmaya hacet yoktur!
Vallahi, Yüce Allah aramızda hükmünü verinceye kadar, onlara kılıçtan başka birşey sunmaya¬cağız!" dedi. [288]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların sözlerine sevindi.
Haris ile arkadaşlarına:
"Bunlar ne söylüyorlar, işittiniz ya?" buyurdu.
Haris ve arkadaşları:
"Yâ Muhammedi Sen bize gadrettin" dediler. [289]
Sa'd b. Muaz, barış sahifesini alıp içinde yazılı şeyleri sildi. [290] Peygamberimiz Aleyhisselam da onu alıp yırttı. [291]
Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf'a yüksek sesle:
"Dönüp gidiniz artık. Size kılıçtan başka birşey sunmayacağız. Aramızdaki anlaşmazlığı kılıç halledecektir!" buyurdu. [292]
Uyeyne b. Hısn:
"Vallahi, siz kendiniz için hayırlı olan birşeyi geri bıraktınız! Sizin o kavme (Kureyşlilere) karşı dayanabilecek gücünüz yoktur!" diyerek ayağa kalktı.
Abbâd b. Bişr
"Ey Uyeyne! Sen bizi kılıçla mı korkutuyorsun? Hangimizin korkak olduğunu öğreneceksin! Vallahi, Resûlullahın meclisinde olmasaydınız, kavminizin yanına sağ dönemezdiniz!" dedi.
Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf, dönüp giderlerken, kendi kendilerine
"Vallahi, biz onlardan birşey koparabileceğimizi sanmıyoruz! Onlar müşriklere karşı doğru bir yol tut¬muşlar, çok basiretli ve uyanık bulunuyorlar!
Vallahi, ben ancak şu kavim (Kureyşliler) üzerime düştüğü ve beni tesir altında bıraktığı için, iste¬meyerek bu işe katılmış bulunuyordum! Biz onlarla birlikte bulunmakla, hiç de iyi bir yerde ve durumda bulunmuş olmadık.
Bununla beraber, Kureyşliler bizim Muhammed'le görüşüp konuştuğumuzu öğrenecek olurlarsa, bizi terkederlerve bize hiç yardım etmezler!" diye söyleniyorlardı.
Uyeyne b. Hısn:
"Vallahi, bu iş öyle olacaktır!" dedi.
Haris b. Avf:
"Biz Kureyşlilere yardım için Muhammed'e saldırmakla birşey elde edemeyeceğiz! Vallahi, eğer Kureyşliler Muhammed'e galebe çalacak olurlarsa, bu hususta kazanacak olan, Araplardan başkası, yani Yahudiler olacaktır.
Bununla beraber, ben Muhammed'in işinin açık ve üstün bir iş olduğunu görüyor ve sanıyorum. Vallahi, Hayber Yahudilerinin bilginleri, Harem halkından, Muhammed'in sıfatında bir peygamberi Kitablarında yazılı bulduklarını söyler dururlardı!" dedi.
Uyeyne b. Hısn da:
"Vallahi, biz Kureyşten yardım görelim diye gelmedik. Kureyş'ten yardım isteğinde bulunsaydık, onlar bize ne yardım ederlerdi, ne de Mekke Haremlerinden çıkıp bizimle birlikte gelirlerdi.
Fakat, ben bu hususta elimize ganimetten birşey geçmeyecek olduğuna göre, bari Medine hur¬masını alalım diye umutlanmıştım.
Bununla beraber, bizi şuraya çekip getiren Yahudi müttefiklerimizden yardım görebileceğimizi umuyordum" dedi.
Haris b. Avf:
"Vallahi, Evs ve Hazrec kabileleri, kılıçtan başka birşeye yanaşmalmaktadırlar. Vallahi, onlar değil hurma yüzünden, hatta şu hurma ağaçlarının dal, budak, yaprakları yüzünden bile, kendilerinden tek kişi kalmayıncaya kadar, yerimizde durdukça, bizimle çarpışacaklardır!
Halbuki, her tarafı kıtlık sarmış bulunuyor. Yaşlı develer, aüarda ölmeye başladılar" dedi.
Uyeyne b. Hısn:
"Bize hiçbir şey yok!" dedi. [293]
Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf, son derecede ümitsiz ve üzüntülü olarak karargâhlarına döndüler.
Ensarın ihlas ve samimiyetini ve Peygamberimiz Aleyhisselamın emirlerine göre hareket hususun¬da ittifak halinde bulunduklarını görüp, Medine'yi ele geçirmeye hiçbir suretle yol bulamayacaklarını anladılar. İşlerinde büyük bir ümitsizliğe düştülerve sarsıldılar. [294]
Karargâhlarına geldikleri zaman, Gatafanlar, onlara:
"Gerinizden ne haber getirdiniz?" diye sordular.
"İş tamamlanamamıştır.
Biz son derecede basiretli, uyanık ve adamlarının [Peygamberimiz Aleyhisselam denilmek isteniliy¬or] önünde canlarını seve seve feda edecek bir kavim gördük!
Biz de mahvolduk, Kureyşîler de mahvoldular!
Kureyşfler Muhammed'e birşey diyemeden, yapamadan geri dönüp gidecekler!
Muhammed de, Benî Kurayza Yahudilerinin üzerine düşecek!
Biz geri dönüp gidince, onların hepsini, ellerini uzatıp boyunlarına bağlattırıncaya kadar, kalelerinde kuşatacaktır!" dediler.
Haris b. Avf:
"Gebersinler, Cehennem olsunlar! Muhammed bize Yahudilerden daha sevgilidir!" dedi. [295]
Peygamberimiz Aleyhisselamın düşündüğü ve başvurduğu tedbir, Gatafanlar üzerinde istenilen tesiri böylece göstermeye başlamış oldu. [296]

Nuaym b. Mes'ud'un Kureyş Müşrikleriyle Benî Kurayza Yahudileri Arasındaki Birliği Bozuşu

Nuaym b. Mes'ud der ki:
"Benî Kurayza Yahudileri, şeref ve servet sahibi idiler.
Biz Arap kavminin ise, ne hurma bahçesi, ne de üzüm bağı bulunurdu. Bizler ancak deve ve davar sahibi idik. [297]
Ben Ka'b b. Esed'in yanına gider, onların yanında günlerce kalırdım. İçkilerini içer, yemeklerini yerdim. Sonra onlar hayvanıma yanlarında bulunan hurmalardan yüklerlerdi, ev halkımın yanına dön¬erdim.
Kabileler Resûlullah Aleyhisselamın üzerine yürüdükleri sırada, ben de kavmimle birlikte gelmiştim.
O zaman, kavmimin dininde idim.
Resûlullah Aleyhisselam da, beni tanırdı.
Kabileler Medine'de karargâhlarını kurup oturdular.
Nihayet, kıtlık etrafı sardı.
Yaşlı develer, atlar ölmeye başladı.
Yüce Allah kalbime İslâmiyet sevgisini düşürdü. Müslüman oldum. Müslüman olduğumu kavmim¬den gizli tuttum.
Akşamla yatsı arasında Resûlullah Aleyhisselamın yanına gittim. Kendisini namazda buldum.
Beni görünce, oturdu. Selam verdikten sonra, bana:
'Ey Nuaym! Ne haber getirdin?' diye sordu.
Kendisine:
'Ben seni tasdik, senin getirdiğin şeyin hak ve gerçek olduğuna şehadet edeyim diye geldim.
Yâ Rasûlallan! Sen ne istersen, bana emret! [298]
Vallahi, benim emredeceğin şeyi muhakkak yerine getirdiğimi göreceksin! [299]
Yâ Rasûlallah! Ben Müslüman oldum. Kavmim olan Gatafanlar benim Müslüman olduğumu bilmiy¬orlar' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Elinden gelirse, bizi kuşatmış olan kavimlerin arasına gir de, onları birbirlerinden ayırmaya çalış! [300] Çünkü, harp aldatmaktan ibarettir!' buyurdu. [301]
'Ben bu işiyapanm. Fakat yâ Rasûlallah! Gerektiğinde gerçeğe aykırı birşeyler söylememe izin ver¬melisin!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'İstediğini söyle! Sana helâldir!' buyurdu. [302]
Benim Uyeyne b. Hısn ve Ebu Süfyan'ın yanında bulunduğum sırada idi ki, onlara Benî Kurayzaların elçisi geldi de:
'Siz sebat ediniz! Biz Müslümanlara arkalarından saldıracağız!' dediklerini bildirdi. [303]
Bunun üzerine, ben Benî Kurayza Yahudilerinin yanına gittim. [304]
Onlar beni görünce:
'Merhaba! Hoşgeldin!' dediler.
Hal hatır sordular, önüme yiyecek içecek çıkardılar.
Onlara:
'Ben size böyle yemek içmek gibi şeyler için gelmiş değilim. Ben ancak sizin hakkınızda korktuğum birşey üzerindeki görüşümü size açıklayayım diye geldim. [305]
Ey Kurayza oğulları! Benim size olan sevgimi ve aramızdaki hususiyeti, dostluğu biliyorsunuzdur' dedim. [306]
Kurayza oğulları:
'Doğru söylüyorsun. Sen bizim katımızda, bize karşı kötü bir tutum ve davranışla suçlanmış bir kimse değilsin. [307] Biz seni böyle biliyoruz. Sen bizim katımızda doğruluğundan ve iyiliğinden dolayı sevilen bir kimsesin!1 dediler. [308]
Onlara:
'Öyleyse, benden işiteceğiniz şeyleri gizli tutun, hiç kimseye birşey sızdırmayın!' dedim.
'Öyle yaparız!' dediler. [309]
'Şu adamın [Peygamberimiz Aleyhisselam denilmek isteniliyor] işi hiç şüphesiz bir belâdır!
Onun BenîKaynukalara, Benî Nadîrlere yaptıklarını görmüş bulunuyorsunuz. O, onların mallarını müsadere ettikten sonra, kendilerini de yurtlarından sürüp çıkardı.
İbn Ebi Hukayk bize kadar gelmişti. Biz size yardım için onunla birlikte toplanıp geldik. Ben, sizin de gördüğünüz gibi, işlerin uzayıp gittiğini gördüm.
Vallahi, siz Muhammed'e karşı Kureyşîlerve Gatafanlarla bir durumda değilsiniz.
Kureyşîlerve Gatafanlar, seyyar, konar göçer bir kavimdirler. Onların nereye gelip konduklarını da gördünüz. [310]
Kureyşîlerle Gatafanlar, sizin gibi değillerdir.
Bu yurt, sizin yurdunuzdur. Bütün mallarınız, mülkleriniz, çoluk çocuklarınız buradadır. Onları buradan başka bir yere nakletmeye de kadir olamazsınız!
Kureyşîlerve Gatafanlar buraya Muhammed ve ashabıyla çarpışmak üzere gelmiş bulunuyorlar. Siz de Muhammed'e karşı onlara yardımcı oldunuz.
Halbuki, onların yürü arı, malları mülkleri, çolukları çocukları sizin gibi burada değil, başka yerdedir.
Onlar sizin gibi değillerdir. Onlar fırsat ve imkân bulabilirlerse, yenerler, ganimetlerini toplarlar. Bunun aksi olursa, buradan savuşurlar,yurtlarına döner kavuşurlar. Sizi yurdunuzda o adamla başbaşa bırakıp aradan çekiliveririer.
Siz onunla başbaşa kalınca da, sizde ona karşı koyacak güç, kuvvet yoktur. [311]
Muhammed tarafı, Kureyşîlerve Gatafanlar üzerine ağır basmaya başladı:
Onların ileri gelenlerinden Amr b. Abd'i öldürdüler, bazıları da yaralanarak kaçtılar. [312]
Siz onların eşrafından bazı kimseleri elinizde bulunmak üzere sağlam teminat ve rehine olarak almadıkça, sakın Kureyşîlerve Gatafanların yanlarında, Muhammed'le çarpışmayınız!
Rehineler elinizde bulunursa, onlar sizi yalnız bırakıp gidemezler, size yaptıkları taahhütlerini yer¬ine getirirler!' dedim." [313]

Nuaym b. Mes'ud'un Kureyşîler ve Gatafanlarla Konuşması

Nuaym b. Mes'ud, Benî Kurayzalandan sonra Kureyşîlerin yanına gitti. Ebu Süfyan b. Harb'e ve Kureyş'in ileri gelenlerinden onunla birlikte olan adamlarına:
"Benim size olan dostluğumu ve Muhammed'e olan uzaklığımı ve ayrılığımı biliyorsunuz!
Benim aklıma bir fikir geldi ki, bunu size öğüt olmak üzere bildirmemi üzerime bir borç ve vazife biliy¬orum.
Yalnız, bu fikrin benden geldiğini gizli tutunuz!" dedi.
Kureyşîler
"Öyle yaparız!" dediler. [314]
Nuaym b. Mes'ud:
"Siz de biliyorsunuz ki; Yahudi cemaati Muhammed'le aralarındaki musalaha üzerinde yaptıklarına, yani musalahalarını bozduklarına pişman olmuş bulunuyorlar. [315] Onu düzeltmek ve eski duruma dön¬mek istiyorlar.
Ben yanlarında bulunuyordum. [316] Onlar:
'Biz yaptığımıza pişman olduk. Şu iki kabilenin, Kureyşîlerle Gatafanların eşrafından senin için ala¬cağımız kişileri* boyunlarını vurmak üzere sana teslim etmemize, Kureyşîlerle Gatafanlardan geri kalanların köklerini kazımak üzere seninle birlikte savaşmamıza razı olur musun? [317]
Buna karşı sen de kesmiş olduğun kanadımızı, yani Benî Nadîr Yahudilerini yurtlarına geri çevirmelisin?1 diye ona haber gönderdiler. [318]
O da, onlara 'Olur!' diye cevap verdi. [319]
Eğer Yahudiler size haber gönderir, sizin ileri gelen adamlarınızdan rehineler isteyecek olurlarsa, sakın onlara adamlarınızdan bir tek kişi bile göndermeyin! [320] Eşrafınız hakkında onlardan sakının!
Fakat, benden işittiklerinizi gizli tutun, bunlardan hiç kimseye bir hart bile söylemeyin!" dedi.
Kureyşîler
"Söylemeyiz!" dediler. [321]
Nuaym b. Mes'ud, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek:
"Kureyşîler, Kurayza oğullarına:
'Burada oturmamız uzamış, kıtlık da bizi sarsmış bulunuyor. Muhammed'le ashabının işini bitirip bir an önce rahata kavuşmak istiyoruz!' diye haber gönderdiler" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Kurayza oğulları, Nadîr oğullarını yurtlarına ve servetlerine iade ettiğim takdirde, beni barışa davet ettiler" buyurdu. [322]
Nuaym b. Mes'ud Gatafanların yanına vardı. Onlara:
"Ey Gatafan cemaati! Sizler benim köküm ve kabilemsiniz. Halkın bana en sevgili olanısınız!
Sanırım ki, sizler beni kötü bir tutum ve davranışta bulunmuş olmakla suçlayamazsınız" dedi.
Gatafan I ar:
"Doğru söylüyorsun. Sen bizim katımızda, bize karşı herhangi bir kötülükle suçlanmış bir kimse değilsin" dediler.
Nuaym b. Mes'ud:
"Öyleyse, benden işiteceğiniz şeyleri gizli tutun, hiçbir kimseye birşey çıtlatmayın!" dedi.
Gatafan I ar:
"Sen ne emredersen yaparız!" dediler.
Bunun üzerine, Nuaym b. Mes'ud, Kureyşîlere söylediklerinin benzerini onlara söyledi.
Kureyşîleri kaçındırdığı, sakındırdığı şeylerden, Gatafanları da kaçındırdı, sakındırdı. [323]
"Ben sizin yardımcınızım. Yahudilerin sizlerle yaptıkları muahedelerini bozduklarını öğrendim. Muhammed hiçbir zaman yalan söylemez. Ben ondan işittim: Kurayza oğulları, kardeşleri olan Nadîr oğullarını yurtlarına ve mallarına iade ettiği takdirde, Muhammed'le barış yapacaklarım iş!" dedi. [324]
Onlardan bir adam da, Nuaym b. Mes'ud'u doğruladı. [325]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI   İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:03 pm

Yahudilerin Karar ve İsteklerini Kureyşîlere Tebliğ Etmeleri

Benî Kurayza Yahudileri, Gazzal b. Semev'el'i Ebu Süfyan ile diğer Kureyş eşrafına gönderdiler.
Gazzal, onlara:
"Sizin burada oturmanız uzayıp gittiği halde, hiçbir şey yapamadınız. Sizin işiniz, görüşünüz yerinde değildir.
Siz bize Muhammed'in üzerine bir taraftan sizin yürüyeceğiniz, bir taraftan Gatafanların yürüyeceği günü belli etmiş olsaydınız, başka bir taraftan da, hiçbirimiz geri kalmaksızın, biz yürürdük.
Fakat siz bize eşrafınızdan yanımızda rehine olarak bulunmak üzere bazı kimseleri göndermedikçe, artık biz sizin yanınızda Muhammed'le çarpışmaya çıkamayacağız!
Çünkü, sizin istemediğiniz bir yenilgiye uğrayıp bizi yurdumuzun ortasında Muhammed'in düşman¬lığıyla başbaşa bırakarak acele yurdunuza dönüp gitmenizden korkuyoruz!" dedi ve geri döndü.
Kureyşîlerle Gatafanlar, Benî Kurayza Yahudilerine, istedikleri rehinelerden bir tek kişi bile gönder-mediler.
Ebu Süfyan:
"Bu, herhalde Nuaym'ın söylemiş olduğu şeydir!" dedi.
Nuaym b. Mes'ud, Benî Kurayzaların yanına gitti. Onlara:
"Ey Benî Kurayza cemaati! Ben Ebu Süfyan'ın yanında iken, rehineler isteyen elçiniz gelmişti.
Dönerken, elçiye Ebu Süfyan tek kişi bile vermediği gibi; 'Onlar benden keçi oğlağı bile istemiş olsalardı, onlara rehine olarak onu da vermezdim! Demek ben onlara arkadaşlarımın üstünlerini rehine olarak vereceğim de, onlar da öldürsün diye onları Muhammed'e teslim edecekler ha!1 dedi.
Siz rehine alma hususundaki görüşlerinizde durup direnin. Çünkü, siz Muhammed'le çarpışmaya¬cak olursanız, Ebu Süfyan dönüp gider. Siz de ilk muahedenizin üzerinde durmuş olursunuz" dedi.
Ka'bb.Esed:
"Biz Muhammed'le çarpışmazdık. Vallahi, ben zaten böyle olmasını istemiyordum. Fakat Huyey! Âh o uğursuz adam!" dedi.
Zebir b. Bata:
"Eğer Kureyşîler ve Gatafanlar Muhammed'e yenilirlerse, bizim için kılıçtan başka birşey kabul edilmez!" dedi.
Nuaym b. Mes'ud:
"Ey Ebu Abdurrahman! Sen böyle birşeyden korkma!" dedi.
Zebir b. Bata:
"Hayır! Tevrat'a andolsun ki; harp işinde Yahudilerin en yerinde görüşü, Kureyşten rehineler iste¬meksizin Muhammed'in üzerine yürümektir! Kureyşîler bize hiçbir zaman rehineler vermeyecektir!
Kureyşîler bize ne diye rehine verecekler? Onlar sayıca bizden daha çoktur. Onların yanlarında atlar var, bizim yanımızda at yok! Onlar kaçmak isterlerse kaçabilirler. Biz onları önlemeye kadir olabilir miyiz?
Şu Gatafanlar, Evsîlerin hurmalarından bir kısmının kendilerine verilmesi için Muhammed'in yanına kadar gittiler ve geri döndüler. Muhammed kılıçtan başkasına yanaşmadı. Onlar, umduklarına ereme-den, ellerine hiçbir şey geçmeden geri döndüler" dedi. [326]

İkrime b. Ebu Cehil'in Benî Kurayza Yahudilerine Gönderilişi

Benî Kurayza Yahudilerinden beklemedikleri haberi alınca, KureyşîlerEbu Süfyan'a:
"Yahudilerin haberi hakkında inceleme yap da, işin içyüzünü biröğren bakalım?" dediler.
İkrime b. Ebu Cehil'i onlara gönderdiler.
İkrime, Cuma günü güneş batarken, Benî Kurayza Yahudilerinin yanına vardı.
"Ey Yahudi cemaati! Burada eğlenip durmamız uzadı. Develer, atlar ölmeye başladı. Hertarafı kıtlık sardı. [327]
Biz bu yerde böyle hep oturup duracak değiliz! Yarın sabah çarpışmaya hazırlanın!
Aramızdaki anlaşmazlığı bir sonuca erdirinceye kadar, Muhammed'le çarpışacağız!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri:
"Yarınki gün Sebt (Cumartesi) günüdür. Biz Sebt gününde hiçbir iş tutmayız. [328] Bizden Sebt gününde iş tutmuş olan kimselerin felâkete uğradıkları sizce meçhul değildir. [329]
Bununla birlikte, Sebt günü çıktıktan sonra adamlarınızdan teminat olarak bize rehineler ver¬medikçe de sizin yanınızda Muhammed'le çarpışacak değiliz!
O rehineler yanımızda sağlam bir teminat olarak bulundukça, Muhammed'le çarpışabiliriz!" dediler. [330]
İkrime:
"Hangi rehineler?" diye sordu.
Ka'b b. Esed:
"Bize şart olarak vermeyi kabul ettiğiniz rehineler!" dedi.
İkrime:
"Sizin tarafınızdan, bunu şart koşan kimdir?" diye sordu.
Benî Kurayza Yahudileri:
"Huyeyb. Ahtab'dır! [331]
Biz, çarpışmanın size zor ve ağır gelmesi halinde sizin bizi yalnız bırakarak acele memleketlerinize dönüp gitmenizden korkuyoruz!
Halbuki, (çarpışacağımız) adam [Peygamberimiz Aleyhisselam kasd ediliyor] bizim memleke-timizdedir. Bizde ise, ona karşı koyabilecek güç ve kuvvet yoktur! [332]
Bizim çocuklarımız, kadınlarımız ve mallarımız da yanımızda bulunuyor!" dediler.
İkrime b. Ebu Cehil, Ebu Süfyan'ın yanına dönünce:
"Gerindekilerden ne haber getirdin?" diye sordular. İkrime:
"Allah'a yemin ederim ki; Nuaym'ın getirmiş olduğu haber doğru imiş! Allah düşmanları hainlik ettil¬er!" dedi. [333]
İkrime rehine meselesi hakkında Benî Kurayza Yahudileriyle konuştuklarını da Ebu Süfyan'a haber verince, Ebu Süfyan, Huyey b. Ahtab'a:
"Ey Yahudi! Biz sana şöyle şöyle söylemedik mi?" dedi.
Huyey b. Ahtab:
"Hayır! Vallahi böyle söylemedin!" dedi.
Ebu Süfyan:
"Evet! Bu, Huyey'den görülen bir vefasızlık ve hainliktir!" dedi.
Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan'ın kendisinin dediği gibi söylemiş olduğuna, Tevrat üzerine yemin etti. [334]

Mes'ud b. Ruhayle ve Arkadaşlarının Benî Kurayzalara Gönderilişi

Gatafanlarda, Ebu Süfyan'ın gönderdiği gibi, içlerinden bazı adamlarla birlikte Mes'ud b. Ruhayle'yi Benî Kurayza Yahudilerine gönderdiler.
Benî Kurayza Yahudileri, onlara da Ebu Süfyan'a verdikleri cevap gibi cevap verdiler.
Gatafanlar da, kendi kendilerine:
"Allah'a yemin ederiz ki; Nuaym'ın bize vermiş olduğu haber doğru imiş!" dediler.
Kureyşîlerin daha fazla duramayacaklarını, dönüp gideceklerini anlayınca da, elleri yanlarına düştü.
Ebu Süfyan onları harekete geçirebilmek için uğraştı durdu. [335]

Kureyşîlerin Karar ve İsteklerini Benî Kurayzalara Bildirmeleri

Kureyşîler, Benî Kurayza Yahudilerine:
"Biz, vallahi size rehine olarak adamlarımızdan birtekkişi bile vermeyiz. Siz kendiliğinizden çarpış¬mak isterseniz, çıkın, çarpışın! [336]
Bizim yanımızda çarpışmaya gelirseniz, ne âlâ! Aksi takdirde, aramızdaki antlaşma hükümsüzdür!" diyerek haber gönderdiler. [337]
Benî Kurayza Yahudileri, birbirlerine:
"Demek Nuaym b. Mes'ud'un söylemiş olduğu şey doğru imiş! Kureyş ve Gatafan kavimleri Muhammed'le çarpışacaklar. Eğer onu yenmek imkân ve fırsatını bulabilirlerse, yenip ganimet alacak¬lar. Bunun aksi olursa, acele memleketlerine dönüp gidecekler, yurdumuzda bizi o adamla başbaşa bırakacaklar!" dediler ve Kureyşîlerle Gatafanlara:
"Siz bize kendi adamlarınızdan rehineler vermedikçe, biz de vallahi sizin yanınızda Muhammed'le çarpışmayız!" diyerek haber gönderdiler. [338]

Müşriklerle Yahudilerin Birbirlerinden Yardım Görme Umutlarını Kesmeleri

Yahudiler de, Kureyşîler de, Gatafanlar da:
"Nuaym'ın dediği çıktı!" diyorlardı.
Bunlar onlardan, onlar da bunlardan yardım görme umutlarını kestiler. İşleri karıştı. Aralarında anlaşmazlığa düştüler. [339]
Ebu Süfyan, ayağa kalkarak, bütün arkadaşlarına şöyle seslendi:
"Ey Kureyş cemaati ve burada bulunan kişiler! Ben maymun ve domuzların kardeşleri olan Yahudilerden yardım beklemeyi uygun görmüyorum!
Ey Tanrı! Ben Kurayza oğullarının andlarından uzağım!"
Bunları söyledikten sonra da:
"Yarın sabah, hep birden, Muhammed'in üzerine saldırmaya hazırlanınız!
Hendekten geçmek imkân ve fırsatını elde edinceye kadar, bütün güçlük ve çetinlikleri yenmeye çalışacaksınız!" dedi. [340]

Ebu Süfyan'ın Huyey b. Ahtab'a Çatması

Benî Kurayza Yahudileri İkrime b. Ebu Cehil'e söyleyeceklerini söyledikten sonra, Ebu Süfyan, Huyey b. Ahtab'a:
"Kavminin, bize va'd etmiş olduğun yardımı nerede kaldı?!
Bak, şimdi onlar bize karşı ahdlerini yerine getirmemek, hainlik etmek maksadıyla bizden ayrılmış bulunuyorlar!?" dedi.
Huyey b. Ahtab:
"Hâşâ! Tevrat'a andolsun ki; böyle birşey yoktur. Fakat, Sebt günü boş durma ve oturma günüdür. Biz Sebt yasağına saygısızlık etmeyiz. Sebt hükmünü çiğneyerek Muhammed'e karşı yaptığınız savaş¬ta size nasıl yardım edebilirdik?
Pazar günü olunca, Muhammed ile ashabının üzerlerine yürüyüp ateş yakar gibi onların canlarını yakacağız!" dedi. [341]

Huyey b. Ahtab'ın Benî Kurayza Yahudilerini Kandırmaya Çalışması

Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan'la konuştuktan sonra Benî Kurayza Yahudilerinin yanına gitti. Onlara:
"Babam, anam sizlere feda olsun!
Kureyşîler sizi ahde vefasızlık ve hainlikle suçladılar. Beni de sizinle birlikte suçladılar.
Düşmanımızla bir işiniz çıktığı zaman, sizin için Sebt yasağı yoktur, ona riayetsizlik etseniz de!" dedi.
Ka'b b. Esed kızdı ve:
"Muhammed onları tek kişi bırakmayı ne ay a kadar öldürse bile, biz Sebt yasağını bozmayız!" dedi.
Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan'ın yanına döndü.
Ebu Süfyan:
"Ey Yahudi! Kavminin ahde vefasızlık ve hainlik etmek istediklerini sen de öğrendin mi?" dedi.
Huyey b. Ahtab:
"Hayır! Vallahi onlar ahde vefasızlık yapmak istemiyor, belki Pazar günü çarpışmaya çıkmak istiy¬orlar" dedi.
Ebu Süfyan:
"Sebt ne demektir?" diye sordu.
H uyey:
"Yahudilerin içinde çarpışma yapmalarının ağır günah sayıldığı, günlerden bir gündür.
Biz Yahudi oğullarından bazıları, Sebt günü balık avlayıp yediler.
Allah da, onları maymunlara ve domuzlara çevirdi!" dedi.
Ebu Süfyan:
"Öyleyse, ben maymunların, domuzların kardeşleri olanların yardımını istemeyi uygun görmüyo¬rum!
Ben İkrime ile arkadaşlarını onlara göndermiştim.
Onlar:
'Bize eşrafınızdan rehineler göndermedikçe çarpışmayız!1 dediler.
Bundan önce de, Gazzal b. Semev'el onların elçisi olarak bize gelmişti.
Lâfa yemin ederim ki; sizin bu tutumunuz vefasızlık ve hainlikten başka birşey değildir!
Ben senin de o Yahudi cemaatinin vefasızlık ve hainliklerine dahil bulunduğunu sanıyorum!" dedi.
Huyey b. Ahtab:
"Tûr-u Sînâ'da Musa'ya indirilen Tevrat'a yemin ederim ki; ben vefasızlık ve hainlik etmedim!
Ben onların yanından ayrılıp senin yanına geldiğim zaman, onlar halkın Muhammed'e en çok düş¬manı olanı ve onunla çarpışmaya da en isteklisi idiler.
Fakat Pazar gününe kadar burada bulunmayacaklar ve seninle birlikte çarpışmaya katılmayacak¬lar!" dedi.
Ebu Süfyan:
"Hayır! Vallahi, sizin vefasızlığınızı ve hainliğinizi beklemek için, halkı artık bir saat bile durdurmam!" dedi.
Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan'ın bu sert çıkışından, hayatı hakkında endişeye düştü. [342]

Medine'yi Kuşatan Düşmanların Aralarında Tefrikaya ve Anlaşmazlığa Düşmeleri

Medine'yi kuşatan düşman kabileler, a rai arında tefrikaya ve ihtilafa düştüler. [343] Herkes birbirinden çekiniyor, sakınıyordu. [344]
Gatafanlar, Süleymler
"Vallahi, Muhammed bize Yahudilerden daha sevgilidir ve bizce daha öncelik taşır!" demeye başladılar. [345]
Kıtlık etrafı sarmıştı. Kureyşîler de hendekte oturup durmaktan bıkmışlar, iyice sıkılmaya başlamışlardı.
Ebu Süfyan, ise, hep Medine'ye baskın yapmak umut ve arzusunu taşımakta idi. [346]

Ebu Süfyan'ın Gönderdiği Ültimatom Yazısını Peygamberimiz Aleyhisselamın Cevaplayışı

Müşrik ordularının başkumandanı Ebu Süfyan b. Harb, emri altındaki o kadar güçlü ordularla haf¬talarca çabaladığı halde hendeği geçip Müslümanlarla meydan savaşı yapmadığına ve Müslümanları ortadan kaldıramadığına son derecede sinirlenmekte idi.
O, bu kızgınlıkla Peygamberimiz Aleyhisselama bir yazı yazmış ve yazısında şöyle demişti:
"Ey Allah! Senin isminle başlarım!
Ben Lâfa, Uzzâ'ya* yemin ederim ki; senin kökünü kazıyalım da, bir daha seninle uğraşmayalım diye bütün topluluğumuzun, ordularımızın başında senin üzerine yürümüş, gelmiştim! [347]
İyi bilirsin ki, ben Kureyşîlere aitbirticaret kervanı üzerinde, Rabığ'da, Ahyâ suyunun başında senin ashabınla karşılaşmıştım.
Ashabın, çarpışmak için, bizi kuşatmışlardı.
Yaptığımız savunma karşısında, oradan geçip gitmemize ister istemez razı olmuşlar, ben de Kureyş kervanının üzerinde kavmime varmış, kavuşmuştum.
Ashabın bize yetişememiş, kavuşamamışlardı.
Kavmimi yenilgiye uğrattığın vak'ada [Bedir'de] ben bulunamadım. Sonra, yurdunuzun ortasındaki Sevık'ta sizinle cenk etmeye gittim. Adamlar öldürdüm, bir hurmalığı, ekini ve iki evi yaktım*
Ondan sonra, Uhud günü, bütün topluluğumuzun, ordumuzun başında seninle cenk ettim. Sizin bizi Bedir'de yendiğiniz gibi, biz de orada sizi yenmiştik.
En sonra, bütün topluluğumuzun ve ordumuzun başında, üzerinize yürüdük. Hendek günlerinde topluca karşımıza kim çıktı?!
Siz hep kalelerde korunmak, hendeklerin ardında siperlenmek yolunu tuttunuz! [348]
Senin bizimle karşılaşmak istemediğini, dar yerlere ve hendeklere sığındığını, [349] Arapların bilmedikleri tedbirlere başvurduğunu görıdüm! [350]
Ne olurdu, bunu sana kimin öğrettiğini de bir bilseydim? [351]
Arapların sığınak olarak bildikleri şey, ancak mızraklarının gölgesi ve kılıçlarının ağzıdır!
Senin bu tutum ve davranışın, kılıçlarımızdan ve bizimle karşılaşmaktan kaçmak yolunu tutmaktan başka birşey değildir. [352]
Eğer size tekrar döner gelirsek, tarafımızdan size Uhud günü gibi acı bir gün daha hazırlanmış olduğunu ve o günde kadınların açıldığını, serbest kılındığını göreceksiniz!"
Ebu Süfyan, bu yazıyı Ebu Üsâmetü'l-Cüşemî ile göndermişti.
Yazı getirilince, Peygamberimiz Aleyhisselam ashabdan Übeyy b. Ka'b'ı çağırdı. Onunla birlikte çadırına girdi.
Übeyy b. Ka'b, Ebu Süfyan'ın yazısını Peygamberimiz Aleyhisselam okudu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Süfyan'ın yazısına şöyle cevap verdi:
"Muhammed Resûlullah'tan Ebu Süfyan b. Harb'e!
Emmâ bâd*
Yazdığın yazı bize geldi. [353]
Seni nefsin eskiden beri Allah'a karşı hep aldatıp duruyor. [354]
Ey Galib oğullarının ahmağı ve onların beyinsizi! [355]
Sen bütün topluluğunuzun ve ordunuzun başında bize geldiğini ve kökümüzü kazımadıkça da dön¬mek istemediğini hatirlatıyorsun! [356]
Bu öyle bir iştir ki, Allah senin ile yapmak istediğin o iş arasına geriliyor ve bize de bir daha Lât ve Uzzâ adını ağzına alamayacağın kadar güzel bir akıbet ve sonuç hazırlıyor.
Yapmış olduğumuz hendek hakkındaki 'Bunu sana kim öğretti?1 sözüne gelince; hiç şüphesiz, seni ve senin arkadaşlarını kızdırmak için, onu bana Yüce Allah ilham etti!
Elbette ve elbette, sana öyle bir gün gelecektir ki, o gün bana karşı savunmak, korunmak, bir tarafa savuşup gitmek imkân ve fırsatını bulamayacaksın. [357]
Elbette ve elbette, sana öyle bir gün gelecektir ki, o günde Lât'ı, Uzzâ'yı, İsafı, Nâile'yi, Hübel'i kıra¬cağım! [358]
Ve o gün, ben bunları sana hatırlatacağım! [359] Ey Galib oğullarının akılsız ve beyinsizi!" [360]

Dehşetli Bir Rüzgârın Esmeye Başlayıp Müşrikleri Tedirgin ve Perişan Edişi

Cebrail Aleyhisselamın Allah tarafından müşriklerin üzerine salınacağını ve onları perişan edeceği¬ni Peygamberimiz Aleyhisselama önceden haber vermiş olduğu rüzgâr, kasırga, [361] Sebt (Cumartesi) gecesi gürlemeye başladı. [362]
Bu, en soğuk kış gecelerinde esen soğuk, dondurucu bir rüzgârdı. [363]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu rüzgâr hakkında:
"Ben, Allah tarafından, Sabâ, yani gündoğusu yeli ile yardım olundum!
Âd kavmi ise batı yeli ile helak oldular!" buyurmuştur. [364]
Bu rüzgâr, tozları, toprakları müşriklerin gözlerine dolduruyordu.
Onları kendi başlarının derdine düşürmüş, ordugâhlarına çekilmek, sinmek zorunda bırakmıştı. [365]
Rüzgâr çadırların bezlerini, derilerini yırtıyor, direklerini söküyor, koparıyor, sergileri kumlara gömüyor, hiç kimse hiç kimsenin yanına gidemiyordu. [366]
Yakılan ateşler, ışıklar sönüyor; develer, atlar birbirlerine karışıyordu. [367]
Müşrikler ordugâhlarında tekbir ve silah sesleri de işitiyorlardı. [368]
Müşriklerin kalblerine büyük bir korku düşmüştü. [369]
Bu husus, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle hatırlatılır ve açıklanır:
"Ey mü'minler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayınız ki, o zaman size ondular saldırmışlardı da, Biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular (melekler) salmıştık. Allah ne işlerseniz hepsini hakkıyla görendir." [370]
Peygamberimiz Aleyhisselam Sel' dağındaki Feth Mescidinin yerinde bulunuyordu. [371]
Gecenin üçte biri geçince, namaz kılmaya kalktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir sıkıntı ve üzüntüye uğradığı zaman, namaz kılmayı arttırırdı. [372]
Huzeyfe b. Yeman der ki:
"Ahzab gecesi, halk Resûlullah Aleyhisselamın başından dağıldılar, yanında oniki kişiden başka kimse kalmadı. [373]
Biz saf halinde oturmuştuk.
Ebu Süfyan ve onunla birlikte bulunan kuvvetler üst tarafımızda, Benî Kurayza Yahudileri aşağımız¬da idi. Çoluk çocukların üzerine baskın yapıverecekler diye korkup duruyorduk.
Bize öyle bir gece gelip çatmıştı ki, ondan daha karanlık bir gece görmemiştik.
Gökgürültülerini andıran gürültülerle, korkunç bir rüzgâr da gelip çatmıştı bize!
Öyle bir karanlık çökmüştü ki, hiçbirimiz uzattığı parmağını göremiyondu. [374]
Resûlullah Aleyhisselam müşriklerin aralarında anlaşmazlığa düştüklerini ve Allah'ın onların toplu¬luklarını dağıttığını haber almıştı. [375]
Resûlullah Aleyhisselam, gecenin bir kısmını namaz kılarak geçindikten sonra, bize doğru yöneldi ve:
'Bizim için şu kavmin ne yaptığını gördükten sonra benim yanıma dönecek bir kimse var mı ki, ben onun Cennette bana arkadaş olmasını Yüce Allahtan dileyeyim?' buyurdu.
Orada bulunanlardan hiçbiri, duydukları şiddetli korku ve karşılaştıkları şiddetli açlık ve şiddetli soğuk yüzünden, ayağa kalkamadı. [376]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Bana şu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu ki, Allah onu Kıyamet günü benimle haşrede?' buyurdu.
Biz sustuk. Kendisine bizden hiçbir kimse cevap veremedi.
Sonra, tekrar:
'Bize şu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu ki, Allah onu Kıyamet günü benimle birlikte haşrede?' buyurdu.
Biz yine sustuk. Kendisine bizden hiç kimse cevap veremedi.
Üçüncü kez:
'Bize şu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu ki, Allah onu Kıyamet gününde benimle birlik¬te haşrede?' buyurdu.
Biz yine sustuk. Kendisine bizden hiç kimse cevap veremedi. [377]
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam benim yanıma geldi.
Üzerimde, ne düşmandan korunabileceğim kalkanım, ne de soğuktan korunabileceğim elbisem vandı.
Zevcemin entari üzerinden giydiği, boyu dizlerimi geçmeyen kısa bir ceketten başka bir şeyim yoktu.
Resûlullah Aleyhisselam yanıma gelince, dizlerimin üzerine çöküp büzüldüm. Benim için:
'Kim bu?' diye sordu.
'Huzeyfe!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Huzeyfe hâ?' buyurdu.
'Evet yâ Rasûlallah! Huzeyfe'yim!' dedim. [378]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Sen geceden beri benim sesimi işitmedin mi? Ne için ayağa kalkmadın?' diye sordu.
'Seni hak din ile peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; ben kendimdeki açlıktan ve karşılaştığım soğuktan dolayı davetine icabet edemedim!1 dedim. [379]
Ben oradaki halkın en çok korkanı, en çok da soğuktan üşüyeni idim. [380]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Git de, bana şu kavmin haberini getir!
Git, şu kavim ne yapıyor bir bak! Yanıma dönüp gelinceye kadar da, onlara ne ok, ne taş atacak, ne mızrak saplayacak, ne de kılıç vuracaksın!' buyurdu. [381]
'Yâ Rasûlallah! Onlar beni öldürürier diye korkmuyorum. Fakat, beni esir edip keserler, biçerler diye korkuyorum!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Sen benim yanıma dönüp gelinceye kadar ne sıcaktan, ne de soğuktan zarar görmeyeceksin! [382]
Senin için esir edilmek, kesilip biçilmek sakıncası da mevcut değildir' buyurdu.
Resûlullah Aleyhisselamın 'Senin için bir sakınca yoktur!1 buyurmasından ilk anladığım şey, bana bir zarar gelmeyeceği oldu.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Git, şu kavmin içine gir! Ne söylüyorlar bir bak! [383] Bana şu kavmin haberini getir, ama onları aley¬hime kaldıracak birşeyi yapmaktan sakın!1 buyurdu. [384]
'Allah'ım! Onu önünden, ardından, sağından, solundan, üstünden, altından koru!' diyerek dua etti. [385]
Kılıcımı, yayımı aldım. Üzerimdeki ötemi berimi sıkıladım.
Müşriklere doğru yürüyüp gitmeye başladım. [386] Sanki hamamda yürüyor gibi idim! [387] Vallahi, içimde ne bir korku, ne de bir üşüme kalmış, hepsi içimden çekilip gitmişti! İçimde bunlardan hiçbir şey duymuyordum artık! [388]
Nihayet, müşriklerin ordugâhının yanına vardım.
Ebu Süfyan'ı yanmış bir ateşin başında ve birtakım adamların içinde buldum. [389]
Ebu Süfyan, kara, iri yan bir adamdı. İki elini ateşe tutup koltuklarına sürüyor ve:
'Göçüp gitmek gerek! Göçüp gitmek gerek!' diyordu.
Kendisini bundan önce hiç görmemiştim, tanımıyordum. [390]
Ebu Süfyan sırtını ateşe tutup ısıtmaya başladığı sırada idi ki, [391] kendi kendime:
'Ben daha ne bekliyorum? Allah düşmanının yerini görmüş bulunuyorum!' dedim. [392]
Ok çantamdan bir ok çıkarıp, yayımın ortasına yerleştirdim. Ateşin ışığından yararlanarak onu atıp vurmak istedim.
Hemen, Resûlullah Aleyhisselamın:
'Benim yanıma dönüp gelinceye kadar bir hadise çıkarmayacaksın!' buyruğunu hatırlayınca geri durdum, okumu çantama koydum. Kendimde bir cesaret buldum. [393] Onların içlerine girdim.
Rüzgâr ve Allah'ın gözle görülmeyen ordusu onlara yapacağını yapıyor; onların tencere ve tavalarını deviriyor, ateş ve ışıklarını söndürüyor, çadırlarını başlarına yıkıyordu! [394]
O sırada, ateşin başına kadar varmış, müşriklerin yanlarına oturmuştum.
Ebu Süfyan, ayağa kalkıp:
'İçinizde casuslar, gözcüler bulunmasından sakınınız! Her adam yanında bulunanın kim olduğuna baksın. [395] Sizden her biriniz, yanında oturanın elini tutsun! [396] Kim olduğunu tanısın!'* dedi. [397]
Hemen sağ elimi uzatıp yanımda oturan kimsenin elini tuttum [398] ve ona:
'Sen kimsin?' dedim. [399]
'Amr b.Âs!1 dedi. [400]
Hemen sol elimi de uzatıp sol yanımda oturan kimsenin elini tutarak [401] kendisine:
'Sen kimsin?' dedim. [402]
'Muaviye b. Ebu Süfyan!' dedi. [403]
Ben tanınırım diye korkumdan böyle yaptım. [404]
Bundan sonra, Ebu Süfyan:
'Ey Kureyş cemaati! Vallahi, siz durulacak bir yerde durup sabahlamadınız! [405] Vallahi, siz durula¬cak gibi bir yerde değilsiniz! [406]
Atlar, develer ölmeye başladı. [407] Kıtlık her tarafı sardı. [408] Benî Kurayza Yahudileri de bize karşı aksilik etmeye başladılar. Onlardan, hoşumuza gitmeyecek haberler aldık.
Rüzgârlardan başımızı gelenleri görüyorsunuz! Ne tencerelerimizi, ne ateşimizi, ne de barı¬nacağımız çadırlarımızı yerinde bırakıyor!
Hemen göç edip gidiniz! İşte, ben göç edip gidiyorum!1 dedi.
Sonra da, devesine doğru vardı. Devenin bir dizi bağlı idi, üzerine oturdu, yürütmek için ona vurdu. Deve üç ayağı üzerine sıçrayıp kalktı. Vallahi, devenin ayak bağı ayakta iken çözüldü!
Eğer Resûlullah Aleyhisselamın:
'Bana dönüp gelinceye kadar bir hadise çıkarmayacaksın!' buyruğu olmasaydı ve isteseydim, onu okla vurup öldürmüş gitmiştim. [409]
Halkın en yakınında bulunanı, Âmir oğulları idiler.
Onlarda:
'Ey Âmir oğulları hanedanı! Buradan göç edip gidiniz! Buradan göç edip gidiniz! Burası sizin için durulacak gibi bir yer değildir!' diyorlardı.
Rüzgâr ordugâhlarını altüst ederken, onlar ordugâhlarından bir karış bile ileri geçecek durumda değillerdi.
Vallahi, onların büyük halıları ve döşekleri üzerine rüzgârın yağdırdığı taşların çıkardıkları sesleri işi¬tiyordum. [410]
İkrime b. Ebu Cehil, Ebu Süfyan'a:
'Sen kavmin lideri ve orduların başkumandanı olduğun halde, halkı nasıl geride bırakıp gidiyorsun?!' deyince, Ebu Süfyan utandı.
Hemen devesini ıhdırdı ve yularını eliyle çekip durdu ve halka:
'Haydi, göç ediniz!' dedi.
Ebu Süfyan dikilip dururken, halk göç etmeye başladılar.
Ebu Süfyan, askerinin takip edilmesinden korkarak Amr b. Âs'a:
'Ebu Abdullah! Benim ve senin burada kalmamız gerekleşmiştir. Muhammed'le ashabının takip¬lerinden gafil ve süvarilerimizin de himayesinden uzak bulunuyoruz. Askerimiz çekilip gidinceye kadar takip edilmeyeceğimizden de emin değiliz!' dedi.
Amr b.Âs:
'Peki, ben geride kalayım' dedi.
Ebu Süfyan, Halid b. Velid'e de:
'Ebu Süleyman! Sen ne dersin?' diye sordu.
Halid b. Velid:
'Ben de onun gibi geride kalayım' dedi. [411]
Böylece, takip edilmekten korktukları için, Amr b. Âs ile Halid b. Velid ardcı olarak ikiyüz atlı ile geride kaldılar." [412]
Bunlar, seher vaktine kadar ordugâhta beklediler. [413]
Kureyşîlerin orduları böylece Medine'den ayrılıp gittiler.
Medine'ye kuşatan diğer müşrik ordularına gelince, Tulayha b. Huveylid:
"Muhammed size kötülük etmeye, sizi büyülemeye başladı! Hemen buradan savuşup kurtulmaktan başka çare yok! Hemen buradan savuşup kurtulmaktan başka çare yok!' diyerek kavmine sesleniyordu.
Her kabilenin lideri, kavmine:
"Ey filan oğulları! Yanıma geliniz!" diyerek sesleniyor ve kabileleri yanlarında toplandıkları zaman da:
"Hemen buradan savuşup kurtulmaktan, hemen buradan savuşup kurtulmaktan başka çare yok!" diyorlardı. [414]
Kureyşîlerin çekilip gittiklerini işitince, Fezâre ve Gatafanlar da yurtlarına döndüler. [415]
Huzeyfe b. Yeman, Gatafanların ordugâhlarına gittiği zaman, onları göçüp gitmiş, ordugâhlarını boşalmış buldu.
Gatafanlar göç edinceye kadar, Mes'ud b. Ruhayle ile süvari arkadaşları, Benî Süleymlerden de bazı kimseler, ardcı olarak geride kalmışlardı. [416]

Huzeyfe b. Yeman'ın Beyaz Sarıklı Süvarilere Rastlayışı

Huzeyfe b. Yeman der ki:
"Müşriklerin ordugâhından döndüğüm zamanda da, yine, hamamda yürüyor gibi idim! [417]
Resûlullah Aleyhisselama doğru giderken, yolu yarıladığım veya yarıya yakın yol aldığım sırada gördüğüm yirmi kadar beyaz sarıklı süvari, bana:
'Sahibine haber ver Allah, düşman askerlerine karşı ona kâfi gelmiştir!1 dediler. [418]
Resûlullah Aleyhisselamın yanına döndüğüm zaman, kendisi zevcelerinden birisine ait Yemen işi bir kilim üzerinde namaz kılıyordu. [419]
Vallahi, döner dönmez, bütün üşümelerim gerisin geri bana gelmişti; tirtir titriyordum. [420]
Resûlullah Aleyhisselam yaklaşmamı eliyle işaret edince, yanına yaklaştım.
Yaklaşınca, kilimin bir ucunu benim üzerime sarkıtıp saldı. [421]
Namazını bitirince:
'Yeman'ın oğlu! Otur! Müşrikler hakkında ne haberin var?1 diye sordu.
'Yâ Rasûlallah! Halk Ebu Süfyan'ın başından dağılmış, başında ancak bir cemaat kalmış! Ateş yak¬mışlar. Allah, bizim üzerimize boşalttığı soğuk gibi, onların üzerine de soğuk boşaltmaktadır!
Fakat, biz buna karşılık Allah'tan onların dilemedikleri ecri dileriz!' dedim. [422]
Kendisine müşriklerin bütün haberlerini verdim ve onları göçüp giderlerken geride bıraktığımı söyledim. [423]
Peygamber Aleyhisselam, azı dişleri görününceye kadar güldü. [424]
Resûlullah Aleyhisselam beni iki ayağı arasına, ayak ucuna yatırdı. Örtünün bir ucunu üzerime bıraktı. [425] Örtünün içinde sabaha (sabah namazı vaktine) kadar uyumaktan ayrılamadım. Sabaha eriştiğim zaman, Resûlullah Aleyhisselam:
Kalk artık ey uykucu!' buyurdu." [426]
Peygamberimiz Aleyhisselam sabaha çıktığı zaman, oradaki düşman ordugâhlarında bir tek kişi bile geride kalmamıştı. [427] Müşriklergötüremedikleri bazı meta'larını da bırakıp gitmişlerdi. [428]
Müşrikler öğleye doğru Melel'e, ertesi gün de Seyyâle'ye vardılar. [429]
Ebu Süfyan'ın Kureyş ordularıyla Tihâme bölgesine kavuştuğu sırada, Uyeyne b. Hısn ile yanında¬ki Necdliler, Ebu Süfyan'ın arkasından yetiştiler.
Benî Kurayza Yahudileri de, dönüp kalelerine sığındılar. [430]
Benî Nadîr Yahudilerinin başkanı Huyey b. Ahtab ise, Ebu Süfyan'la birlikte Revhâ'ya kadar korka korka gittikten sonra, Ka'b b. Esed'e vermiş olduğu sözü yerine getirmiş olmak için oradan ayrılarak, geceleyin Benî Kurayza Yahudileriyle birlikte kalelerine girdi. [431]

Benî Kurayza Yahudilerinden Nebbaş b. Kays'ın Karısının Rüyası ve Benî Kurayza Yahudilerinin
Akıbetlerinden Korkmaya Başlamaları

Müslümanların hendekte müşrikler tarafından kuşatıldıkları sırada, Benî Kurayza Yahudilerinden Nebbaş b. Kays'ın karısı, hendeğin boşaldığını, hendekte hiç kimsenin kalmadığını ve Müslümanların Benî Kurayza Yahudilerini kalelerinde kuşatarak davar boğazlar gibi boğazladıklarını rüyasında görmüş; bu, Yahudi bilginlerinden Zebir b. Bata'ya anlatılınca, Zebir b. Bata:
"Onun güzleri bunu görmek için mi uyumuş?! Uyumaz olasıca!
Kureyşîler dönüp gidecekler, Muhammed de gelip bizi kuşatacak!
Tevrat'a yemin ederim ki; kuşatmadan sonraki şeyler, ondan daha şiddetli, daha ağır olacaktır!" diye yorumlamıştı . [432]
Benî Kurayza Yahudileri, Kureyş müşrikleri çekilip gittikten sonra:
"Muhammed üzerimize yürüyecektir!" dediler, son derecede korkmaya başladılar. [433]

Kur'ân-ı Kerîm'in ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Dağılan Müşrik Orduları Hakkındaki
Açıklamaları

Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabının köklerini kazımak maksadıyla toplanıp Medine'yi kuşatan müşrik orduları, hiçbir şey yapamadan, olanca öfkeleriyle dönüp gitmek zorunda kalmışlardı [434]
Bu vakıa, Kufârvı Kerîm'de şöyle açıklanır:
"Allah, o kâfirleri (inkarcıları) hiçbir hayra eremedikleri halde, olanca öfkeleriyle red ve yüzgeri etti.
Allah, muharebe hususunda mü'minlere kâfi geldi.
Allah, Kavî'dir; herşeye galib ve üstündür." [435]
Peygamberimiz Aleyhisselam da, hendekten dönecekleri sırada:
"Artık Kureyşîler bu yılınızdan sonra gelip sizinle çarpışamayacaklar, fakat siz onlarla çarpışacak-sınız! [436]
Artık bundan böyle müşriklerin üzerine biz yürüyüp onlarla çarpışacağız! Fakat onlar gelip bizimle çalışamayacaklardır" buyurdu. [437]

Hendek Şehidleri

Sa'd b. Muaz (Hendekte yaralanmış, kısa bir müddet sonra, yarası deşilerek vefat etmiştir.)
Enes b. Evs b. Atık,
Abdullah b. Seni,
Tufeyl b. Numan,
Salebe b. Ganeme,
Ka'b b.Zeyd. [438]
Yüce Allah hepsinden razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam, hendekten Medine'ye dönünce, Mescidde Sa'd b. Muaz'ın üzerine bir çadır kurulmasını emir buyurdu. [439]
Hemen bir çadır kurulup Rüfeyde Hatun tarafından tedavisine başlandı. [440] Hendek kuşatması ve savunması 23 gün sürmüştür. [441]




________________________________________
BENÎ KURAYZA GAZASI

Benî Kurayza Gazası Niçin ve Nasıl Yapıldı?

1. Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye geldiği zaman, Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında umumî bir muahede ve mukavele yapmıştı.
Bu muahede hükümleri arasında: Yahudilerin de mü'minlerie bir topluluk teşkil ettikleri kabul olun¬makta; Peygamberimiz Aleyhisselamın izin ve müsaadesi olmadıkça kendilerinin herhangi bir askerî harekâtta bulunamayacakları, ne Kureyşîleri, ne de onlara yardım edenleri hiçbir suretle korumayacak¬ları, Medine'ye bir taarruz vukuunda da elbirliğiyle müdafaada bulunacakları hükmü yer almakta idi. [1]
2. Benî Nadîr Yahudileri, öteden beri, kendilerini Benî Kurayza Yahudilerinden üstün tutarlardı. Benî Kurayza Yahudilerinden biri Benî Nadîr Yahudilerinden birini öldürdüğü zaman, katil kısas
olarak öldürülürdü.
Fakat, Benî Nadîr Yahudilerinden biri Benî Kurayza Yahudilerinden birini öldürecek olursa, yüz vesk (deve yükü) hurma öderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, nihâî merci sıfatıyla, aynı soydan gelen her iki cemaati eşit muamel¬eye tâbi tutmak suretiyle aradaki imtiyazı kaldırmış, Benî Kurayza Yahudilerini Benî Nadîr Yahudilerinin seviyesine yükseltmişti. [2] Benî Kurayza Yahudileri, bu iyiliğe karşı nankörlük ettiler.
3. Benî Nadîr Yahudileri sözü geçen muahede ve mukaveleyi bozarak Peygamberimiz Aleyhisselama karşı harbe kalkıştıkları zaman, Benî Kurayza Yahudileri de Benî Nadîr Yahudilerine katıldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Nadîr Yahudilerini muhasara ederek yurtlarından sürüp çıkardığı halde, Benî Kurayza Yahudilerini affetti ve yeni bir muahede ile onları yerlerinde bıraktı. [3]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Kurayza Yahudileriyle de, onların muahede yapmaya yetkili adamları olan Ka'b b. Esed'le de muahede yapmış bulunuyordu. [4]
Huyey b. Ahtab'ın Kureyş müşriklerine söylediğine göre; Benî Kurayza Yahudileri Peygamberimiz Aleyhisselama karşı fırsat kollamak ve Kureyş müşriki eriyle işbirliği yapmak üzere Medine'de oturmak¬ ta idiler. [5]
Müşrik orduları gelip Müslümanları kuşattıkları zaman, Benî Kurayza Yahudileri, müşterek vatan¬ larını koruyacakları, Müslümanlara yardım edecekleri yerde, aradaki muahedeyi bozmuşlar, [6] muahede yazısını yırtmışlar, [7] Amr b. Su'dâ gibi bazı insaflı kimselerin "Eğer ona yardım etmeyecekseniz, bari kendisini düşmanlarıyla başbaşa bırakınız!" yollu öğütlerini de dinlememişlerdi. [8] Peygamberimiz Aleyhisselamın göndermiş olduğu tahkik ve sulh heyeti, onları işitmiş oldukların- dan daha kötü ve azgın bir tutumda buldular. [9] İşler kızışıp harbe dönüşmeden önceki hallerine dön¬ meleri ve Huyey b. Ahtab'ın sözünü dinlememeleri için onlara and verdiler.
Ka'b b.Esed:
"Hiçbirzaman o barışıklık haline dönmeyeceğiz! Ben o barışıklığı şu ayağımdaki sandalın orta par¬mağıyla yanındaki parmak arasına geçen tasması gibi kopanp atmış bulunuyorum!" dedi. [10]
Benî Kurayza Yahudileri de:
"Resûlullah da kim oluyormuş?! Muhammed'le aramızda ne ahid vardır, ne de akid!" dediler. [11]
Peygamberimiz Aleyhisselama sövdüler:
"Muhammed, kendisine diş bileyenler birleşip çevresinde halkalandıkları zaman, bize adamlar salıp sulh ve muahede istiyor!
Hayır! Hayır!
Onun üzerine hep birden saldırıp kendisini avlamak için and içilmiştir!
Biz de, o kardeşlerimize muhakkak arka ve yardımcı olacağız!" dediler. [12]
Bu, Benî Kurayza Yahudilerinin muahedeyi ikinci bozuşları idi.
Onlar, muahedeyi bozmakla, Peygamberimiz Aleyhisselamı ve Müslümanları en nâzik ve tehlikeli bir sırada, ölüm kalım savaşlarında yardımsız ve yalnız bırakmış; müşterek vatanın düşmanların eline düşüp talan edilmesine rıza göstermiş oluyorlardı.
7. Benî Kurayza Yahudileri, bu kadarla da kalmadılar.
Medine'yi yağmalamak ve başta Peygamberimiz Aleyhisselam olmak üzere Müslümanları ve Müslümanlığı ortadan kaldırmak için Medine'ye gelen düşmanlarla anlaşma yaptılar. Onlara yardım ettiler. Müslümanları birtaraftan da onlarkuşattılar. [13]
8. Mekke müşriklerine; Ebu Süfyan'a ve Uyeyne b. Hısn'a: "Siz sebat ediniz! Biz Müslümanları şehirlerinde arkalarından vuracağız!" diyerek haber saldılar. [14]
9. Huyey b. Ahtab'ı müşriklere göndererek, Medine'ye geceleyin baskın yapmak üzere, Kureyşîler ile Gatafanlardan biner kişi istediler. [15]
10. Medine'ye, geceleri baskın yapmak üzere, keşif birlikleri göndermekten geri durmadılar. [16] Benî Kurayza Yahudilerinin müşriklere yardım ettikleri Kur'ân-ı Kerîm'de de açıklanmış bulunmak¬ tadır. [17]
Müslümanlar Hendekten dönüp Medine'ye, evlerine gelince, silahlarını çıkardılar. [18]
Peygamberimiz Aleyhisselam da, Hendekten Medine'ye döndüğü zaman Hz. Âişe'nin evine geldi. [19] Üzerinden silahını çıkarıp yere koydu. [20] Vakit öğle vakti idi. [21] Yıkanmak üzere, gusulhâneye girmişti. [22] Başını yıkadı. [23] Gusletti. Buhurlanmak için, buhurdanlığını getirtti. [24]
O sırada, başına beyaz bir sarık sarmış, eğerinin üzeri atlas örtülü bir katıra binmiş olduğu halde, Cebrail Aleyhisselam geldi. [25]
Cebrail Aleyhisselamın sarığının taylasanı iki omuzunun arasına salınmıştı. Sırtında da zırh göm¬lek vardı. [26]
Cebrail Aleyhisselam Mescidin kapısında, cenazelerin konulduğu yerin yanında durdu. [27] Başından tozlan silkti [28] ve:
"A! Ey Allah'ın Resûlü! Sen silahını çıkardın mı?! dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet!" buyurdu. [29]
Cebrail Aleyhisselam:
"Vallahi, biz daha silahlarımızı çıkarınadık! [30]
Düşman senin üzerine geleliden beri, [31] melekler silahlarını çıkarmadılar ve müşrikleri takip etmedikçe de dönmediler! [32]
Kalk, silahını kuşan! [33] Onların üzerine yürü!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nereye? Kimlerin üzerine?" diye sordu.
Cebrail Aleyhisselam:
"İşte, oraya!" dedi ve eliyle de Benî Kurayzalara doğru işaret etti. [34]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ashabım çok yorulmuşlardır! Birkaç gün onların dinlenmelerini beklesen olmaz mı?" dedi. [35]
Cebrail Aleyhisselam:
"Yâ Muhammed! Yüce Allah, Benî Kurayza üzerine hemen yürümeni sana emrediyor! Şimdi ben yanımdaki meleklerle onların kalelerine gidiyorum! [36] Allah onları düz ve sert taş üzerine yumurtayı çarpar gibi çarpacaktır! [37]
Ben binitimi onların kalelerinde üzerlerine sürüp kendilerini perişan ve darmadağın edeceğim!" diy¬erek dönüp gitti. [38]
Enes b. Malik der ki:
"Cebrail Aleyhisselamın kumandası altındaki melek süvarileri Ensardan Ganm oğullarının sokak¬larından geçip giderlerken yerden kalkan tozlan şimdi bile görür gibiyimdir!" [39]

Peygamberimiz Aleyhselamın Müslümanlara Benî Kurayza Yurduna Hemen Hareket Etmelerini
Emredişi ve Kendisinin de Onlarla Birlikte Yola Çıkışı

Cebrail Aleyhisselam gider gitmez, Peygamberimiz Aleyhisselam sıçrayıp ayağa kalktı [40] ve halka şöyle seslenmesini Bilal'e emir buyurdu: [41]
"İşiten ve itaat eden kişi, ikindi namazını Benî Kurayza yurdundan başka yerde kılmasın! [42] Ey Allah süvarileri! Siz de atlarınıza bininiz!" [43]
Peygamberimiz Aleyhisselam takyesini, miğferini, zırhını getirtti. Takyesini ve miğferini başına geçirdi. Zırhını sirtona giydi. Kılıcını beline bağladı. Kalkanını arkasına çevirdi. Mızrağını eline aldı. Atına bindi.
Kendisinin yanında iki, üç atı bulunuyordu. Bindiği, Lahf veya Lühayf isimli atı idi. [44]
Hz. Ali'yi çağırdı.
Sancağı ona verdi ve önden onu yola çıkardı . [45]
Abdullah b. Ümmi Mektum'u Medine'de yerine vekil bıraktı. [46]

İslâm Mücahidlerinin Sayıları ve Yola Çıkışları

İslâm mücahidlerinin sayısı 3000 idi. 36 süvarileri vardı. [47]
İslâm mücahidlerinin Benî Kurayza gazası sırasındaki yiyeceklerini de, Sa'd b. Ubâde, develere yüklediği hurmalarla karşıladı. [48]
Müslümanlar hemen silahlandılar, süvariler de atlarına bindiler.
Süvariler ve piyadeler, Peygamberimiz Aleyhisselamı aralarına aldılar. [49]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cebrail Aleyhisselamin izi sıra yola çıktı . [50]
Peygamberimiz Aleyhisselam Benî Kurayza yurduna erişmeden önce Benî Kurayzaların yurdu üzerinde bulunan Savreyn'de ashabından bazı kişilere rastlamıştı. [51]
Mescidin komşusu Ganm oğulları idi. [52] Harise b. Numan da onların içinde bulunuyordu. Hepsi silahlanmış ve dizilmişlerdi. [53]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Yanınızdan bir kimse geçip gitti mi?" diye sordu.
"Evet yâ Rasûlallah! Eğerinin üstüne atlas kadife örtülmüş ak bir katır üzerinde Dıhyetü'l-Kelbî yanımızdan geçip gitti. [54] Silahlanmamızı bize emretti. Silahlarımızı yanımıza aldırdı. Bizi de saf yaptı ve:
'Şimdi size Resûlullah Aleyhisselam gelecektir!1 dedi" dediler. [55]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O, Cebrail Aleyhisselam idi!
Kalelerini sarsmak, kalblerine korku salmak için Benî Kurayzalara gönderilmişti" buyurdu. [56]
Bundan sonra, asıl Dıhyetü'l-Kelbî gelip onların yanlarından geçti. [57]
Dıhyetü'l-Kelbî suretinde görülen Cebrail Aleyhisselamın yüzü ve sakalı tamamıyla Dıhyetü'l-Kelbî'nin yüzüne ve sakalına benziyordu. [58]
Harise b. Numan:
"Hayatım boyunca Cebrail Aleyhisselamı iki kere görmüşümdür.
Biri Savreyn gününde, diğeri de Huneyn'den dönüşümüz gününde, cenazelerin konulduğu yerde idi" derdi. [59]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI   İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:04 pm

Hz. Ali'nin Sancağını Benî Kurayza Yahudilerinin Kalelerinin Dibine Dikişi, Yahudilerin
Peygamberimiz Aleyhisselama ve Mü'minlere Sövüşü

Hz. Ali, Benî Kurayza Yahudilerinin kalelerine yaklaştı. [60] Sancağını kalenin dibine dikti. [61] Benî Kurayza Yahudileri, kalenin üzerinden, Peygamberimiz Aleyhisselama ve mü'minlene sövm¬eye başladılar. [62] Mü'minlene yalancılık ve sihirbazlık isnad ettiler. Peygamberimiz Aleyhisselama ve Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcelerine dil uzattılar. [63]
Ebu Katâde der ki:
"Biz onlara karşılık vermeyip sustuk.
'Onlarla aramızdakini kılıç halledecektir!1 dedik.
Ali b. Ebu Talib, sancağı beklememi bana emretti." [64]
Hz. Ali, Benî Kurayza Yahudilerinin Peygamberimiz Aleyhisselama ve zevcelerine çirkin sözler söylediklerini işitince, [65] hemen geri dönüp:
"Yâ Rasûlallan! Şu pislerin, kötülerin yakınlarına kadar senin varman gerekmez!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ne için gerekmez?" diye sordu. [66]
Hz. Ali Yahudilerden işittiği çirkin sözleri tekrarlamaya utandı, sustu. [67]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sanırım ki; sen onlardan beni üzecek birtakım laflar işitmişsindir?" buyurdu.
Hz. Ali:
"Evet yâ Rasûlallah!" dedi. [68]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Musa Peygamber bundan daha ağın ile karşılaşmış, daha çok üzülmüştü.
Git! O Allah düşmanları [69] beni görecek olurlarsa, söylemiş oldukları kötü şeylerden hiçbirini söyleyemeyeceklerdir!" buyurdu.
Benî Kurayza Yahudilerinin mallarının bulunduğu nahiyedeki kuyularından Üna veya Enna veya Enni diye anılan kuyunun başına indi.
Benî Kurayza Yahudilerinin kalelerine yaklaştı . [70]

Useyd b. Hudayr'ın Benî Kurayza Yahudilerine Çıkışması

Useyd b. Hudayr, Peygamberimiz Aleyhisselamdan önce davranıp:
"Ey Allah düşmanları! Sizler açlıktan ölünceye kadar, kalenizi kuşatmaktan ayrılmayacağız! Sizler ancak yuvalarına tıkılmış tilki hükmündesiniz!" dedi. Benî Kurayza Yahudileri:
"Ey Hudayr'ın oğlu! Biz Hazrecîlerin değil, sizin müttefikiniz bulunuyoruz!" dediler ve korktular. Useyd b. Hudayr "Artık sizinle aramızda ne ahid, ne de antlaşma vardır!" dedi. [71]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Kurayza Yahudilerinin İleri Gelenlerine Seslenişi ve
Karşılıklı Konuşmalar Yapılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, kale dibine kadar vardı. Sahabiler, Peygamberimiz Aleyhisselamı kalkanı arıyla korumakta idiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kaledeki Yahudilerin ileri gelenlerinden bazı lan na-isimlerini anarak-seslendi. İsimleri anılan Yahudi eşrafı, kalenin burcuna çıkarak:
"Ey Ebu'l-Kasım! Ne var? Ne istiyorsun?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey maymunların kardeşleri! Allah sizi rahmetinden uzak kılsın! [72]
Nihayet Allah sizi hor, hakîr kıldı mı? Belâsını, azabını üzerinize indirdi mi? [73]
Demek, siz bana sövüyorsunuz ha?!" buyurdu. [74]
Yahudiler
"Musa'ya indirilmiş olan Tevrat üzerine yemin ederiz ki, biz sana böyle birşey yapmadık!" diye karşılık verdiler. [75]
Birbirlerine de:
"Bu, Ebul-Kasım. O bize şimdiye kadar böyle ağır kelimelerle konuşmamıştı!" dediler. [76]
Peygamberimiz Aleyhisselama da:
"Ey Ebu'l-Kasım! Sen sözünü bilmezlerden değildin! [77] Sen bundan önce hiç ağır kelime kullan¬mazdın!" dediler. [78]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Yahudilerden bu sözleri işitince, onlara o kadarcık söylemiş olduğun¬dan bile utandı. Asası elinden, ridası omuzundan düştü. [79] Bunun, kendisinin aleyhinde söylemiş olduk¬ları çirkin ve üzücü sözlerinden ileri geldiğini onlara hatırlattı. [80] Kendilerini Müslümanlığa davet etti. Onlar yanaşmadılar. [81]
"Öyleyse, Allah'ın ve Resûlünün emrine boyun eğerek kaleden ininiz! Teslim olunuz!" buyurdu.
"Hayır ey Ebu'l-Kasım!" dediler. Bu teklifi de reddettiler. [82]
Bunun üzerine, çarpışma başladı. [83]
Peygamberimiz Aleyhisselam, sabahleyin okçuların yanına vardı. Onları savaş düzenine koydu. Okçular Benî Kurayza Yahudilerinin kalelerini sardılar. Mücahidler oklarını Yahudilere yetiştirebilecekleri yerde durarak ok ve taş yağdırmaya başladılar.
Benî Kurayza Yahudileri de, kalelerinden, mücahidlere en şiddetli şekilde ok ve taş yağdırdılar.
Münafıklar, Benî Kurayza Yahudilerine:
"Siz teslim olmayınız!
Medine'den çıkıp gitmenizi isterlerse, çıkıp gitmeyiniz!
Müslümanların isteklerine yanaşmayacak ve çarpışmakta devam edecek olursanız, biz size canımı¬zla, silahlarımızla yardım ederiz!
Sizin yanınızda bulunur, malımızı ve canımızı sizden esirgemeyiz!
Size, hiçbirimiz, hiçbir zaman aykırı davranmayız.
Eğer Medine'den çıkarılacak olursanız, sizden sonra Medine'de biz de kalmayız. Kısa bir müddet sonra, gelir, size kavuşuruz!" diyerek gizlice haber saldılar. [84]
Benî Kurayza Yahudileri, kalelerinde 15 gün [85] veya 25 gece kuşatıldı. [86]
Kendilerini kalelerinde olanca sıkıntı ve üzüntü tuttu. [87]
Muhammed b. Mesleme der ki:
"Benî Kurayza Yahudilerini en sıkı bir şekilde kuşattık, kuş uçurmadık!
Bir gün, fecirden önce kalelerinin dibine kadar sokulup, akşama kadar hiç aynlmadan, onlara oklar yağdırdık.
Resûlullah Aleyhisselam, bizi cihada ve güçlüklere katlanmaya teşvik etti durdu.
Geceyi bulunduğumuz yerde geçirdik. Bizimle çarpışmayı bırakmadıkça Benî Kurayza Yahudilerinden el çekmedik ve karargâhımıza dönmedik.
Benî Kurayza Yahudileri yok edileceklerine kanaat getirdiler. [88] Münafıkların va'd ettikleri yardımdan da umutlarını kestiler. [89]
Kuşatmanın uzaması, şiddetlendihlmesi onları iyice sıkmaya başladı. Allah da, kalblerine korku düşürdü." [90]

Benî Kurayza Yahudilerinin Barış İstemeleri

Benî Kurayza Yahudileri, çaresiz kalınca:
"Konuşalım!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olur!" buyurdu.
Bunun üzerine, Benî Kurayza Yahudileri, Peygamberimiz Aleyhisselamla konuşmak üzere, Nebbaş b. Kays'ı kalelerinden aşağı indirdiler.
Nebbaş:
"Yâ Muhammedi Benî Nadîr Yahudilerinin teslim oldukları veçhile, mallar ve silahlar senin olsun!
Kanımızı dökme, esirge!
Kadınlarımız ve çocuklarımızla birlikte memleketinden çıkıp gidelim.
Her çeşit silah hariç olmak üzere, her aile için, bir devenin taşıyabileceği gerekli şeyleri götürmem¬ize müsaade et!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Nebbaş'ın bu teklifini kabul etmedi.
Nebbaş:
"Öyleyse, kanlarımızı esirge, dökme!
Kadınlarımızla çocuklarımızı bize teslim et.
Develere mal yükleyip götürmek de bize gerekmez" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Kayıtsız şartsız hükmüme boyun eğmekten, teslim olmaktan başka çareniz yok!" buyurdu.
Nebbaş, Peygamberimiz Aleyhisselarından aldığı cevapla adamlarının yanına döndü. [91]

Benî Kurayza Lideri Ka'b b. Esed'in İtirafları ve Benî Kurayza Yahudilerine Teklifleri

Benî Kurayza Yahudilerinin liderlerinden Ka'b b. Esed:
"Ey Yahudi topluluğu! Şu gördüğünüz felâket başımıza gelip çatmış bulunuyor!
Ben size üç şey öneriyorum: Onlardan hangisini isterseniz, onu yapınız!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri:
"Nedir onlar?" diye sordular.
Ka'b b. Esed:
"Üç önerimden birisi; şu adama [Peygamberimiz Aleyhisselam kasd ediliyor] tâbi olur, kendisinin peygamberliğini doğrularız.
Vallahi, belli olmuştur ki; o, sizin için gönderilmiş bir peygamberdir ve elbette Kitabınızda vasfını yazılı bulduğunuz zâttır.
Kendisine iman edecek olursanız, kanlarınızın, mallarınızın, çocuklarınızın, kadınlarınızın güven¬liğini sağlamış olursunuz! [92]
Bizi ona tâbi olmaktan alıkoyan, ancak Araplara karşı duyduğumuz kıskançlıktır ve onun İsrail oğullarından gelen bir peygamber olmayışındandır.
Halbuki, bu, Allah'a ait bir iştir.
Ben onunla olan muahedeyi de istemeyerek bozdum.
Gerek bizim başımıza, gerek kendi kavminin başına gelen bütün belâlar, felâketler, ancak şu otu¬ran adamın [Huyey b. Ahtab'ın demek istiyor] yüzündendir!
Onun kavmi, bizden de düzgündü.
Muhammed, onlardan, kendisine tâbi olanlardan tek kişi bile bırakmadı, hepsini sürgün etti.
İbn Hıraş'ın yanınıza geldiği zaman size söylediği şeyler hatırınızda değil midir? O:
'Ben Şam gibi her türlü yiyeceği, içeceği getir diye istenilebilen bolluk bir yeri bırakıp su kırbasın¬dan, hurma ve arpadan başka birşeyi bulunmayan bir yere geldim!1 demişti.
Kendisine 'Bununla ne demek istiyorsun?' diye sorulunca, o:
'Şu kariyyeden (Mekke'den) bir peygamber çıkacaktır!
Eğer ben sağ iken çıkarsa, ona tâbi olur, yardım ederim.
Eğer benden sonra çıkarsa, siz ona karşı hile ve aldatma yoluna gitmekten sakınınız! Ona tâbi olunuz!
Onun yardımcıları ve dostları olunuz!
Böylece, her iki Kitaba, hem önceki, hem sonraki Kelamlara iman etmiş olursunuz!' dememiş mi idi?
Gelin, ona tâbi olalım. Getirip tebliğ ettiği şeyleri doğrulayalım da, kanlarımızı, çocuklarımızı, kadın¬larımızı ve mallarımızı güvenliğe ve selâmete çıkaralım. Onun yanında, sahabileri mevkiinde bulunalım" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri:
"Biz, bizden başkasına tâbi olmayız!
Biz, Kitab ve peygamber sahibi bir topluluğuz.
Biz, bizden başkasına tâbi olmayız! [93]
Biz hiçbir zaman ne Tevrat'ın hükmünden ayrılırız, ne de onu başka birkitabla değiştiririz!" dediler.
Ka'b b. Esed:
"Madem benim bu önerimi kabul etmiyorsunuz, geliniz, çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürelim, arkamızda bir ağırlık bırakmayalım, sonra da kılıçlarımızı sıyırıp Muhammed ile ashabının üzerine yürüyelim. Allah aramızda hükmünü verinceye kadar Muhammed'le çarpışalım!
Ölürsek, arkamızda korkacağımız bir nesil bırakmamış olarak ölmüş oluruz.
Eğer galip olursak, vallahi, yeniden kadınlar edinebilir, evlatlar yetiştirebiliriz" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri:
"Şu zavallıları ellerimizle öldüreceğiz ha?!
Onları öldürdükten sonra, bizim için, yaşamanın ne hayn, ne kıymeti kalır?" dediler. [94]
Huyey b. Ahtab, Ka'b b. Esed'in bu husustaki teklifine güldü ve:
"Şu zavallıların günahı nedir (ki öldürülecekler)!?" dedi. [95]
Ka'b b. Esed:
"Eğer bu öneriyi de kabul etmiyorsanız, bu gece Cumartesi gecesidir!
Bu gecede, Muhammed ile ashabı herhangi bir harekette bulunmayacağımızdan emin ve gafil, hazırlıksız bulundukları bir sırada, ansızın kaleden aşağı inerek Muhammed ile ashabı hakkındaki matlubumuza nail olabiliriz!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri:
"Biz demek bu gece birşeyler yapacağız, Cumartesi çalışma yasağımızı bozacağız ha?!
Sen de bilirsin ki: Bizden önce kim böyle birşey yaptıysa, muhakkak mesh [hayvana çevrilme] felâketine uğramıştır!" dediler.
Bunun üzerine, Ka'b b. Esed:
"İçinizden hiçbir adam, anasından doğalı beri, zaman boyunca, bir gece bile gecelemem iştir!" dedi. [96]
Huyey b. Ahtab:
"Ben seni buna, Kureyşîlerve Gatafanlarla birlikte çarpışmada bulunmak üzere davet etmiştim de, Cumartesi gününün yasaklığını bozmuş olmayı ileri sürerek yanaşmamıştın!? Eğer sen benim sözümü dinleseydin, Yahudiler de dinlerler ve bu işi yaparlardı" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri:
"Biz Sebt gününün yasaklığını bozam ayız!" diyerek bağırıştılar.
Nebbaş b. Kays:
"Onları ansızın nasıl baskın yapıp öldürürüz? Sen onların her gün işlerinin şiddetlendiğini görmüy¬or musun? Onlar önceleri ancak çarpışmak için gündüzleri bizi kuşatıyor, geceleri dönüp karargâhlarına gidiyorlardı. O zaman, sen, 'Onlar bizi geceleri de kuşatacak olurlarsa, halimiz nice olur?!' diye bir söz söylemiştin.
İşte, şimdi onlar gece ve gündüz bizden ayrılmıyorlar!
Nasıl ve ne gibi bir baskınla onları öldürebileceğiz?!
Bu, doğrusu, büyük ve çetin bir öldürülme hadisesidir! Bir belâ ve ibtilâdır ki, bize takdir ve hükmedilmiştir!" dedi.
Birbirlerine ileri geri sözler söylemeye başladılar. Elleri yanlarına düştü. Yaptıklarına son derecede pişman oldular. [97]

Sa'ye Oğullarının Benî Kurayza Yahudilerini Öğütlemeleri

Sa'ye'nin oğulları Salebe ve Esîd ile bunların amcalarının oğlu Eseci b. Ubeyd:
"Ey Benî Kurayza cemaati! Vallahi, siz iyi bilirsiniz ki; o, Resûlullahtır. Kendisinin sıfatları da bizce malumdur.
O sıfatları bize hem kendi bilginlerimiz, hem Benî Nadîr bilginleri söylemişlerdir.
O bilginlerin ilki de, şu Huyey b. Ahtab ile bizim katımızda halkın en doğru sözlüsü olan İbn Heyyeban'dır.
O, öleceği sırada, bu peygamberin sıfatlarını bize haber vermişti" dedi. [98]
Benî Kurayza Yahudileri:
"Bu, o gelecek peygamber değildir!" dediler.
Sa'ye oğulları:
"Evet! Vallahi, bu, o gelecek olan peygamberin sıfatlarındadır! [99] Allah'tan korkunuz! Ona iman edi¬niz!" dediler. [100]
Benî Kurayza Yahudileri:
"Biz Tevrat'tan ayrılmayız!" dediler. [101]
.
Sa'lebe ve Esid'in Müslüman Olmaları

Asım b. Ömer b. Katâde der ki:
"Bana Benî Kurayza halkının yaşlılarından bir adam:
'Sen Benî Kurayzaların kardeşi Benî Hedl'den Salebe b. Sa'ye, Esîd b. Sa'ye ve Esed b. Ubeyd'in nasıl Müslüman olduğunu biliyor musun?1 diye sordu.
Ben:
'Hayır! Vallahi bilmiyorum!' dedim.
Benî Kurayzanın yaşlılarından olan zât dedi ki:
'Şamlı bir Yahudi vardı. Ona İbn Heyyeban denirdi.
İslâmiyetten iki yıl önce, bu zât bizim yanımıza geldi. Aramıza girdi, hepimizin üstünü oldu.
Hayır! Vallahi, beş vakit namaz kılmayanlar arasında, hiçbir zaman, ondan daha faziletli ve daha üstün bir adam görmedik!
O, yanımızda oturdu, kaldı.
Yağmursuzluktan kıtlığa uğradığımız zaman, ona:
'Ey İbn Heyyeban! Bizim için yağmur duasına çık!' derdik.
O da:
'Hayır! Vallahi, zekât ve sadakanızı getirip önüme koymadıkça, olmaz!' derdi.
Kendisine:
'Zekât ve sadaka ne kadardır?' diye sorardık.
O da:
'Hurmadan bir sa', yahut arpadan iki müd!' derdi.
Bunu kendisine götürürdük.
O da, kayalığımızın üstüne çıkar, Allah'tan bizim için yağmur dilerdi.
Vallahi, bulunduğumuz yerden daha ayrılmadan, yağmura tutulur ve sulanırdık.
Bunu iki veya üç kere değil, defalarca yapmıştı.
Sonra, aramızda, o ölüm döşeğine düştü.
Öleceğini anlayınca:
'Ey Yahudi cemaati! Yemesi içmesi bol bir yerden, beni bu yoksulluk ve açlık yurduna getirenin ne olduğunu sanırsınız?' diye sordu.
'Sen daha iyi bilirsin!' dedik.
'Ben bu memlekete, ancak, gelme zamanı çok yaklaşmış bulunan ve buraya hicret edecek olan O Peygamberi gözlemek üzere geldim!
Onun yakında peygamber olarak gönderilmesini ve benim de ona tâbi olmamı umuyorum,
Onun gelme zamanı size çok yakındır.
Ey Yahudi cemaati! Ona tâbi olmakta sizi kimse geçmesin!
Çünkü, o, kendisine aykın hareket edenlerin kanlarını dökmek, çocuklarını ve kadınlarını esir etmek yetkisiyle gönderilecektir!
Siz bu hususta ondan korunamazsınız!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam peygamber olarak gönderildiği ve Benî Kurayza Yahudilerini kuşattığı zaman, yetişmiş, delikanlılık çağında bulunan bu gençler'Ey Kurayza oğulları! Evet! Vallahi, bu, gelecek olan O Peygamberin sıfatındadır!' dediler, geceleyin kaleden inip Müslüman oldular, kanlarını, mallarını, çoluk çocuklarını kurtardılar.'" [102]
Bunlar, ne Kurayza, ne de Nadîr oğulları soyundandı.
Fakat, yukarı kuşaklarda, onların amcaoğulları soyundan gelmiş oluyorlardı. [103]
Bunlar da, Abdullah b. Selam gibi, Peygamberimiz Aleyhisselamın peygamberliğine inanan ve Yahudileri İslâmiyete teşvik eden Yahudi bilginlerinden idiler. [104]

Amr b. Su'dâ'nın Benî Kurayzaları Kınadıktan ve Öğütledikten Sonra Kaleden Ayrılışı

Amr b. Su'dâ, Benî Kurayza Yahudilerine:
"Ey Yahudi cemaati! Muhammed'in size vermiş olduğu söze karşı, siz de, onun düşmanlarından hiçbir kimseye yardım etmemek, kendisini ansızın gelip bastıracak ve kuşatacak olanlara karşı ona yardımda bulunmak üzere söz vermiştiniz!
Siz aranızdaki bu muahedeyi bozdunuz!
Ben sizin bu hainliğinize girmedim ve katılmadım.
Eğer onun dinine girmekten kaçınıyorsanız, Yahudilikte kalınız, ona cizye, haraç veriniz.
Fakat, o bunu kabul eder mi, yoksa etmez mi, orasını pek bilemem!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri:
"Biz Araplara haraç verme zilletini yüklenmeyiz, kabul etmeyiz. Ölmek, bize bundan daha hayır¬lıdır!" dediler.
Amr b. Su'dâ:
"Ben sizden, sizin tutum ve davranışınızdan uzağım!" dedi ve o gece Saye oğulları ile birlikte kale¬den indi. [105]
Kaleden indiği zaman, Muhammed b. Mesleme'nin kumandası altındaki devriye koluna rastladı. Muhammed b. Mesleme, onun karaltısını görünce:
"Kim o?" diye sordu.
Amr b. Su'dâ:
"Ben Amrb. Su'dâyım!" dedi.
Muhammed b. Mesleme:
"Ey Allah'ım! Beni kerîm olan kişilerin hatalarını gidermekten mahrum bırakma!" diyerek onun yol¬unu açtı, kendisini istediği yere gitmekte serbest bıraktı.
Amr b. Su'dâ da, o gece Medine'ye doğru yönelip gitti. Resûlullah Aleyhisselamın Mescidinin kapısı¬na kadar geldi. [106]
Geceyi Mescidde geçirdi. [107] Sabaha çıkınca kendisinin yeryüzünden nereye yönelip gittiği, bugüne kadar bilinemedi.
Amr b. Su'dâ'nın hali Peygamberimiz Aleyhisselama anlatılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ahde vefakârlığından dolayı Allah'ın kurtardığı bir adamdır o!" buyurdu. [108]

Benî Kurayza Yahudilerinin Konuşmak ve İşlerini Danışmak Üzere Ebu Lübâbe'yi İstemeleri

Kuşatma, son derecede şiddetlendirilmişti. [109]
Benî Kurayza Yahudileri:
"İşimizi konuşmak ve danışmak üzere, Amrb. Avf'ın kardeşi Ebu Lübâbe b. Abdulmünzir'i bize gön¬der!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselama haber saldılar. [110]
Ebu Lübâbe'nin malları, ailesi ve çocukları, Benî Kurayzaların yurdunda bulunuyordu. [111]
Ebu Uübâbe der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam beni çağırdı.
'Müttefiklerinin yanına git! Onlar, Evsîler arasında seni istediler1 buyurdu.
Kuşatma şiddetlendirildi ği sırada, onların yanlarına vardım. [112]
Benî Kurayzanın erkekleri, beni görünce, kalkıp karşıladılar. Kadınlar ve çocuklar, ağlayarak ben¬den yardım umdular.
'Ebu Lübâbe! Biz, bütün halka karşı senin müttefikin bulunuyoruz!' dediler.
Ka'b b. Esed:
'Ebu Beşîr! Hadâikve Buas günlerinde senden ve kavminden dolayı bize neler yapıldığını biliyor¬sun.
Siz her çarpışmada orada idiniz.
Kuşatma bize şiddetlendirildikçe şiddetlendirildi, mahvolduk!
Biz kendisinin hüküm ve emrine uyarak teslim olmadıkça, Muhammed kalemizden ayrılmamıza yanaşmayacaktır!
Ne olur, üzerimizden ayrılsa da, Şam'a veya Hayber'e çıkıp gitsek, yahut kendisinin toprağında bulunmasak ve kendisine karşı hiçbir zaman toplantı ve yığınak yapmasak olmaz mı?1 dedi.
Huyey b. Ahtab'a işaret ederek:
'Bu sizin yanınızda bulundukça, helâket ve felâket sizi bırakmayacaktır!' dedim.
Ka'b b. Esed:
'Vallahi, o bana getireceğini getirdi, sonra da onu benden geri çevirmedi' dedi.
Huyey b. Ahtab:
'Ben ne yaptım? Nihayet, seni bu işe karışmaya isteki en d irdi m.
Seni kendim yanılttığım ve üzüntüye soktuğum için de, senin başına gelecek felâket benim başıma da gelecektir!' dedi."
Benî Kurayza Yahudileri:
"Ey Ebu Lübâbe! Senin görüşün nedir? Sen ne yapmamızı emredersin?
Bizde çarpışmaya takat ve güç yok!
Ey Ebu Lübâbe! Muhammed'in emrine, hükmüne boyun eğerek teslim olmamızı sen uygun görür müsün?" dediler.
Ebu Lübâbe:
"Evet!" dedi ve eliyle de boğazına işaret etti ve "Bu, boğazlanmaktır!" dedi. [113]
"Muhammed Aleyhisselamın hükmüne göre teslim olursanız, sizi boğazlar!" demek istedi. [114]
Ebu Lübâbe der ki:
"Vallahi, onların yurdundan daha ayaklanm ayrılmamıştı ki, bu hareketimle Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı hainlik etmiş olduğumu anladım! [115] Çok nadim ve pişman oldum. 'İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn!' dedim.
Ka'b b. Esed, bana:
'Ey Ebu Lübâbe! Sana ne oldu?' dedi.
'Allah'a ve Allah'ın Resûlüne hainlik ettim!' dedim.
Gözlerimden akan yaşlar sakalımı ıslattı.
Kaleden aşağı indim.
Halk benim dönüşümü bekliyorlardı.
Ben kalenin arkasından başka bir yol tutup, Mescide kadar gittim. Mesciddeki direğe kendimi bağlattım! [116]
'Allah kalbimi biliyor!' dedim.
'Allah bana nasuh birtevbe ihsan edinceye kadar, vallahi ben Resûlullah Aleyhisselamın yüzüne de bakamam! [117]
Allah işlediğim günahtan tevbemi kabul etmedikçe, bu yerimden ayrılmayacağım!
Artık ben bir daha ne Benî Kurayzalara yaklaşırım, ne de içinde Allah'a ve Allah'ın Resûlüne hain¬lik ettiğim bir memleketi görmek isterim!' dedim."
Yüce Allah, bu hususta indirdiği âyette şöyle buyurdu:
"Ey iman edenler! Allah'a ve Allah'ın Resûlüne hainlik etmeyiniz! Siz kendi emanetlerinize bile bile hainlik eder misiniz?!" [118]
Ebu Lübâbe'nin kendisini bağlattığı direk, Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Ümmü Seleme'nin kapısının önünde idi.
Hava çok sıcaktı.
Ebu Lübâbe, geceli gündüzlü bir hafta, üzüntüsünden hiçbir şey yemedi ve içmedi.
Nihayet, kendisinin kulakları işitmez oldu. [119]
Benî Kurayza Yahudilerinin kalesinden karargâha dönmesi gecikince, Ebu Lübâbe'nin işini Peygamberimiz Aleyhisselama anlattılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer o doğruca benim yanıma gelmiş olsaydı, kendisinin yarlıganmasını Allahtan dilerdim.
Madem ki o yapacağını yapmış, kendisini bağlatmış bulunmaktadır.
Artık, Allah tevbesini kabul edinceye kadar, ben onu bulunduğu yerden salıveremem!" buyurdu.
Ebu Lübâbe, altı gece, Mescidin hurma gövdesinden dikilmiş direğinde bağlı kaldı.
Her namaz vaktinde, zevcesi gelerek namaz için onun bağını çözer, namaz kıldıktan sonra da onu tekrar direğe bağlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme'nin evinde bulunduğu sırada, Ebu Lübâbe'nin tevbesinin kabul olunduğu hakkında âyet indi.
İnen âyette şöyle buyuruldu:
"Onlardan diğer bir kısmı da, günahlarını itiraf ettiler.
Onlar iyi bir ameli başka bir kötü ile karıştırmışlardır.
Ola ki, Allah onların tevbelerini kabul eder.
Çünkü, Allah çokyarlıgayıcıdır, çok esirgeyicidir." [120]
Hz. Ümmü Seleme derki:
"Seher vakti, Resûlullah Aleyhisselamın güldüğünü işittim.
'Yâ Rasûlallah! Ne için gülüyorsun? Allah senin dişlerini güldürsün!1 dedim.
'Ebu Lübâbe'nin tevbesi kabul olundu!' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Müjdeleyeyim mi?' diye sordum.
'Olur! Müjdelemek istiyorsan, müjdele!' buyurdu."
Bunun üzerine, Hz. Ümmü Seleme, odasının kapısına dikilerek:
"Ey Ebu Lübâbe! Seni müjdelerim: Allah senin tevbeni kabul buyurdu!" dedi.
Halk, Ebu Lübâbe'yi bağlı bulunduğu direkten çözüp salıvermek için, ona doğru koşuştular.
Ebu Lübâbe:
"Hayır! Vallahi, beni Resûlullah Aleyhisselam salıvemnedikçe, bağlandığım direkten ayrılmam!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, sabah namazına giderken, yanına uğrayıp onu salıverdi. [121]
Ebu Lübâbe direğe kıldan iple bağlandığı için, ip onun iki kolunu kertmiş, kesmişti. Uzun müddet bunun tedavisiyle uğraşıldığı halde, ipin kertikleri geçmemiş, kollarında onun izi kalmıştı. [122]

Ebu Lübâbe'nin Malının Üçte Birini Keffaret Olarak Tasadduk Edişi

Ebu Lübâbe, Peygatn berim iz Aleyhisselamın yanına gelip:
"Ben o günahı içinde işlemek musibetine uğradığım kavmimin yurduna göçeceğim. [123] Halbuki 'İçinde Allah'a ve Allah'ın Resûlüne hainlik ettiğim bir memleketi hiçbirzaman görmek istemem!' diye de, Allah'a söz vermiş bulunuyorum. [124] Kefaret olarak malımdan ne kadar çıkarılmak gerekiyorsa çıkarıl¬sın!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Üçte birini çıkarmak senin keffaretine yeter!" buyurdu.
Bunun üzerine, Ebu Lübâbe, malının üçte birini çıkarıp tasadduk etti ve kavminin yurduna göçtü, gitti.
Dünyadan ayrılıncaya kadar, kendisinden, hayırdan başka birşey görülmedi. [125]

Hz. Ali'nin Benî Kurayza Yahudilerinin Kalelerini Fetih İçin Yemin Edişi

Hz. Ali, bir gün:
"Ey imanlılar ordusu!" diyerek Müslümanlara seslendikten sonra, Zübeyr b. Avvam'la birlikte ileri atıldı:
"Vallahi, ya ağzıma bir tane tadacak şey koyup tatmayacağım, ya da onların kalelerini fethede¬ceğim!" diye yemin etti. [126]
Bunun üzerine, Benî Kurayza Yahudileri, teslim olmaktan başka çare kalmadığını anladılar. [127]
Kendileri hakkında hüküm vermek ve onun vereceği hükme göre teslim olmak üzere, bir hakem tayinini istediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ashabımdan, istediğiniz kimseyi hakem seçiniz!" buyurdu.
Benî Kurayza Yahudileri, Sa'd b. Muaz'ı hakem seçtiler [128] ve:
"Yâ Muhammedi Biz, Sa'd b. Muaz'ın hükmüne göre ineceğiz ve teslim olacağız!" dediler. [129]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Peki! Onun hükmüne göre ininiz, teslim olunuz" buyurdu. [130]
Kendisine ait bir yetkiyi, Sa'd b. Muaz'a bıraktı. [131]

Benî Kurayza Yahudilerinin, Bağışlanmaları çin Evsîlerin Yardımını Dilemeleri

Benî Kurayza Yahudileri, Evsîlere:
"Hazrecîlerin müttefik kardeşleri olan Kaynuka oğullarını tutup kurtardıkları gibi, siz de, müttefik kardeşleriniz olan bizleri tutmaz, kurtarmaz mısınız?" diyerek haber saldılar. [132]
Peygamberimiz Aleyhisselamın bir tarafa çekilip oturduğu sırada, Evsîler Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler ve Benî Kurayza Yahudileri hakkında:
"Yâ Rasûlallah! Bunlar, Hazrecîlerin değil, bizim müttefiklerimizdir.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün müttefiki olan Benî Kaynuka Yahudileri hakkında bir akşam yaptığın muameleyi biliyorsun:
Onların 400 zırhlı, 300 de silahsız savaş erlerini, Abdullah b. Übeyy'e bağışlamıştın [133]
Bu müttefiklerimiz, muahedelerini bozmak suretiyle yapmış oldukları şeylere pişman olmuşlardır.
Onları bize bağışlayıver!" dediler. [134]
Peygamberimiz Aleyhisselam susuyor, konuşmuyordu.
Evsîler bu husustaki isteklerini ısrar derecesine vardırdılar ve hepsi birden konuşmaya başladılar.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Evs topluluğu! İçinizden birisinin onlar hakkında hakem olup hüküm vermesine razı mısınız?" diye sordu.
Evsîler:
"Evet! Razıyız!" dediler. [135]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu iş, Benî Kurayzaların istekleri üzerine, Sa'd b. Muaz'a havale edilmiş bulunmaktadır" buyur¬du. [136]

Sa'd b. Muaz'ın Benî Kurayza Yahudileri Hakkında Hüküm Vermek Üzere Getirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslüman kadınlarından Rüfeyde (Küaybe) Hatun için Mescidde bir çadır kurdurmuştiu.
Bu faziletli hatun, Yüce Allah'ın rızasını kazanmak için, orada, kimsesiz, yaralı Müslümanların bakım ve tedavileri ile uğraşmakta idi.
Sa'd b. Muaz da Hendekte yaralandığı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'ın kavmine:
"Onu Rüfeyde'nin çadırında bulundurunuz ki, yakından, sık sık ziyaret edebileyim" buyurmuştu.
Sa'd b. Muaz Benî Kurayza Yahudileri hakkında hüküm vermek üzere seçilince, kavmi onun yanı¬na vardılar.
Merkebin üzerine deriden yatak serdikten sonra, onu merkebe bindirdiler. [137] Kendileri de, onun çevresinde yürüyerek, Peygamberimiz Aleyhisselamın karargâhına doğru yollandılar. [138]
Evsîler, yolda Sa'd b. Muaz'a:
"Ey Ebu Amr! Müttefiklerin hakkında iyi davran!
Zaten, Resûlullah Aleyhisselam da seni bu işe onlar hakkında iyi davranasın diye memur etmiştir! [139]
Abdullah b. Übeyy'in müttefiklerine nasıl iyilik ettiğini gördün!" diyorlardı.
Dahhâkb. Halife:
"Ey Ebu Amr! Onlar senin müttefiklerindir. Onlar seni her yerde korumuşlardır. Onlar seni hakem¬likte başkalarına tercih etmekle sana sığınmışlar, senin affını ummuşlardır.
Onlarda senin için hazırlanmış [rüşvet] develer vardır! [140]
Sen onları arzulamalısın, onların sağ kalmalarını ummalısın!
Onlarda senin için hazırlanmış [rüşvet] develer var!" diyor ve sözlerini tekrarlamaktan ve:
"Sen bana bu hususta bir cevap vermeyecek misin?" diyerek sıkıştırmaktan geri durmuyordu. [141]
Seleme b. Selâme b. Vakş da:
"Ey Ebu Amr! Müttefiklerine ve dostlarına karşı iyi davran!
Şüphe yok ki, Resûlullah Aleyhisselam, temelli kalacak olan hayn ve iyiliği sever.
Onlar sana Buas ve Hadâik günlerinde ve daha birçok yerlerde yardım etmişlerdir.
Kötülük yönünden, İbn Übeyy gibi olma!" diyordu. [142]
Sa'd b. Muaz, kavminin baskılarını arttırdığı zaman, kendi kendine:
"Vallahi, Sa'd'ın Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmeyeceği an gelmiştir!" dedi. [143]
Dahhâkb. Halife:
"Vâh o kavmin başına geleceklere!" dedi ve Evsîlerin yanına dönüp, onlara Benî Kurayza Yahudilerinin ölüm haberlerini verdi.
Muattib b. Kuşeyr:
"Fena bir felâket haberi verdi!" dedi.
Hâtıb b. Ümeyyetü'z-Zaferî de:
"Kavmim, temelli gitti!" dedi. [144]
Sa'd b. Muaz Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabının yanına gelirken:
"Kalkınız, büyüğünüzü karşılayınız! [145] İndiriniz onu!" buyurdu. [146]
Sa'd b. Muaz gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Şunlar (Benî Kurayza Yahudileri) senin hükmüne göre teslim olmayı kabul ettiler. [147]
Haydi, onlar hakkındaki hükmünü açıkla!" buyurdu.
Sa'd b. Muaz:
"Ben iyi biliyorum ki; Allah sana onlar hakkında bir emir vermiştir. Sen Allah'ın emrettiğini işle!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet! Öyledir!
Fakat, sen de onlar hakkındaki hükmünü bana açıkla!" buyurdu. [148]
Sa'd b. Muaz:
"Hüküm vermeye Allah ve Allah'ın Resûlü daha layıktır! [149]
Yâ Rasûlallah! Onlar hakkında, Allah'ın hükmüne uygun hüküm verememekten korkuyorum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen onlar hakkında hükmünü ver!" buyurdu. [150]
Bunun üzerine, Sa'd b. Muaz, Evsîlere:
"Onlar (Benî Kurayza Yahudileri) hakkında bir hüküm verdiğimde onu kabul edeceğinize dair, bu yolda Allah'ın ahd ve mîsakıyla bana söz veriyor musunuz? [151]
Benî Kurayza Yahudileri hakkında vereceğim hükme razı mısınız?" diye sordu.
Evsîler:
"Evet! Razıyız. Zaten, sen burada yok iken, senin hükmüne razı olduk.
Senden başkasının Benî Kaynukadan olan müttefiklerine yaptığı gibi iyilik yapacağın umularak aramızdan sen seçildin!
Sen yapacağın ikramı bize yapacaksın!
Biz sana bugün muhtaç olduğumuz kadar muhtaç olmadık!" dediler.
Sa'd b. Muaz:
"Siz, zahmet ve meşakkat vermekte acele etmeyiniz!" dedi.
Evsîler, Sa'd b. Muaz'a:
"Sen bu sözünle ne demek istiyorsun?" diye sordular.
Sa'd b. Muaz:
"Onlar (Benî Kurayza Yahudileri) hakkında bir hüküm verdiğimde, o hükmü kabul edeceğiniz hakkında bana Allah'ın ahd ve mîsakıyla söz veriyor musunuz?" diye tekrar sordu.
Evsîler:
"Evet! Söz veriyoruz!" dediler.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, oraya yakın bir yerde, bazı sahabileriyle birlikte oturuyor¬du.
Sa'd b. Muaz, Peygamberimiz Aleyhisselama olan derin saygısından dolayı, yüzünü başka tarafa çevirerek:
"Şurada bulunan zât da, bu yolda vereceğim hükmü kabul buyuracağına dair, bana Allah'ın ahd ve mîsakıyla, sizin gibi, söz veriyor mu?" diye gaib sîgasıyla sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, yanındakilerle birlikte:
"Evet!" buyurdu. [152]
Sa'd b. Muaz vereceği hükme razı olacakları hakkında her iki taraftan da böylece kesin söz aldık¬tan sonra, Benî Kurayza Yahudilerinin kalelerinden inip teslim olmalarını ve silahlarını bırakmalarını emretti.
Benî Kurayza Yahudileri emri yerine getirdiler. [153]

Benî Kurayza Yahudileri Hakkında Sa'd b. Muaz Tarafından Verilen Hüküm

Sa'd b. Muaz:
"Ben, onlar (Benî Kurayza Yahudileri) hakkında:
(Ustura tutunan, ergenlik çağına enen) erkekler öldürülsün!
Mallan (Müslümanlar arasında) bölüştürülsün!
Çocuklar ile kadınlar esir edilsinler, diye hükmettim!" dedi. [154]
Sa'd b. Muaz Benî Kurayla Yahudileri hakkında bu hükmü verince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen Yüce Allah'ın yedi kat gökler üstündeki (Levh-i Mahfuzdaki) hükmüne uygun hüküm verdin!
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; onlar hakkında bana açıkladığın hükmü, Allah bana emretmişti. [155]
Sen onlar hakkında Yüce Allah'ın ve Resûlünün hükmüne göre hüküm verdin!" buyurdu. [156]
Sa'd b. Muaz'ın Benî Kurayza Yahudileri hakkında verdiği hüküm, Musa Aleyhisselamın şeriatında yer alan hükme uygun bulunuyordu.
Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevratta böyle azgınlık eden bir kavim hakkında uygulanacak ceza şöyle açıklanmaktadır:
"Bir şehre cenk içün yaklaştığında, anı, sulha davet edesün ve eğer sana sulh cevabını verüb sana kapularını açar ise, içinde bulunan kavmin kâffesi sana haracgüzar olup hizmet etsünler.
Lâkin, eğer, senün ile musaleha etmeyüp cenk eder ise, anı, muhasara edesün. Ve Allah'ın Rab, anı, senün elüne teslim ettikte, erkeklerinin cümlesini kılıçtan geçüresün!
Amma nisvan ile çocukları ve hayvanları ve bütün ganimetü, yani ol şehirde bulunanun kâffesünü yağma edüp Allah'ın Rabbın sana verdüğü düşmanların ganimetünü yiyesün.
Bu taifelerin şehirlerinden olmayıp senden pek uzak olan şehirlerin cümlesüne böyle yapasın!
Amma Allah'ın Rabbın sana mîras olmak üzere verdüğü bu kavmların şehirlerinden hiçbir can sağ bira km ayasın!" [157]
Tevrat'tan, Tevrat'ın hükmünden hiçbir zam an ayrılmayacaklarını söyleyen Benî Kurayza Yahudileri, Sa'd b. Muaz'ın haklarında vermiş olduğu hükme itiraz edemediler.
Bu ceza ve akıbetin onlar için mukadder bulunduğunu söylemelerinde de, onu ha ketti ki erin i zımnen itiraf vardı. [158]

Benî Kurayza Yahudileri ve Malları Hakkında Yapılan İşlemler

1. Kalelerinden indirilen Benî Kurayza Yahudilerinin erkekleri, elleri boyunlarına bağlanarak, götürülecekleri yere götürüldüler.
2. Kadınlarla çocuklar, aynı bir yerde toplandılar.
3. Kalelerde 1500 kılıç, 300 zırh gömlek, 2000 mızrak, 1500 kalkan bulundu.
4. Ayrıca, pek çok ev eşyası, kap kaçak,
5. Erzak,
6. Mal, koyun, sığır ve saka develeri de bulunup biraraya toplandı.
Küplerde, kaplarda bulunan bütün içkiler döküldü ve kapları kırıldı. [159] Alınan ganimet malları Remle binti Hâris'in evine taşındı.
Deve ve davarlar da, orada yayılmaya bırakıldı. [160]

Tutuklanan Erkeklerin Sayısı

Benî Kurayra Yahudilerinden elleri boyunlarına bağlananların sayısı 600 veya 700'dü. [161] Cabir b. Abdullah'ın bildirdiğine göre, 400 kişi idiler. [162]

Benî Kurayza Erkekleriyle Kadın ve Çocuklarının Kaldıkları Yerler ve Kendilerine Yiyecek Dağıtılışı

Benî Kurayza Yahudilerinin erkekleri Üsâme b. Zeyd'in konağına, kadınları ve çocukları da Remle binti Hâris'in konağına gütürüldüler. [163]
Peygamberimiz Aleyhisselamin emriyle-yemeleri için de-kendilerine yüklerle hurma dağıtıldı. [164]
Peygamberimiz Aleyhisselam, öldürülecek olanlara bile iyi ve güzel muamele edilmesini; kendiler¬ine öğle vaktinde süt içirilmesini, su içirilmesini, onların üzerinde güneşin sıcaklığıyla kılıcın sıcaklığının birleştiriliri ermesini emir buyurdu.
Öğle vaktinde onlara süt içirtti, su içirtti ve yemek yedirtti. [165]

Huyey b. Ahtab'ın Boynu Vurulmak Üzere Getirilişi

Huyey b. Ahtab, elleri boynuna bağlı olarak, boynu vurulmaya getirildi.
Kendisinin üzerinde, kırmızı erişli, süslü bir elbise vardı.
Fakat, soykası hiç kimsenin işine yaramasın diye, onu her yanından didik didik etmişti. [166]
Huyey b. Ahtab, orada bulunan Peygamberimiz Aleyhisselama baktı. [167]
Huyey b. Ahtab'ın oğlu da birlikte getirilmişti.
Huyey b. Ahtab, evvelce Peygamberimiz Aleyhisselamla yapmış olduğu muahedede Peygamberimiz Aleyhisselamın düşmanlarından hiçbirine yardım etmemeyi taahhüt etmiş ve bu sözüne Allah'ı da şahit tutmuş bulunuyordu.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Senin kefil ve şahit tuttuğun Allah, ahdini yerine getirdin [168]
Ey Allah düşmanı! Nasıl, Allah bana seni yenmek, ele geçirmek imkân ve fi rsatinı vermez mi imiş?!" buyurdu.
Huyey b. Ahtab:
"Evet, verdü [169] Vallahi, sana karşı duyduğum düşmanlıkta kendimi asla kınamıyor, kusurlu bul¬muyorum! [170]
Ben kendisinde kuvvet ve kudret bulunduğunu sandığım, umduğum her yere başvurdum.
Her yeri dolaşıp, her hareket edebilecek olanı hareket ettirdim ve ayaklandırdım! [171]
Fakat Allah kabul etmedi. Beni yenmek ve ele geçirmek imkân ve fırsatını ancak sana verdi! [172]
Allah'ın düşürdüğü, muhakkak düşer!" dedikten sonra, oradaki halka yönelerek.
"Ey insanlar! Allah'ın emrinde mahzur ve zarar yoktur!
Bu, bir yazgıdır, kaderdir. Büyük ve çetin bir öldürülme hadisesidir ki, Allah onu İsrail oğullarına yazmıştır!" dedi.
Oturunca, kendisinin boynu vuruldu. [173]
Huyey b. Ahtab'dan sonra, oğlunun da boynu vuruldu. [174]

Zebir b. Bata ile Aile Efradının Bağışlanışı

Ensardan Sabit b. Kays'a, Cahiliye devrinde, Buas günü, Zebir b. Bata'nın iyiliği dokunmuştu.
O zaman, Sabit b. Kays, yakalanıp alnının saçı kesildikten sonra serbest bırakılmıştı.
Zebir b. Bata, elleri boynuna bağlanan Benî Kurayza Yahudileri arasında bulunuyordu.
Kendisi çok yaşlı idi. [175] Hem de kördü. [176]
Sabit b. Kays, yanına vararak, ona:
"Ey Ebu Abdurrahman! Beni tanıdın mı?" diye sordu.
Zebir b. Bata:
"Benim gibi bir adam senin gibi bir adamı tanımaz olur mu? [177] Sen Sabit'sin!" dedi. [178]
Sabit b. Kays:
"Ben senin vaktiyle bana uzatmış olduğun yardım eline şimdi mukabele etmek istiyorum" dedi.
Zebir b. Bata:
"Hiç şüphesiz, iyiler iyilere iyilikle mukabele ederler. [179] Ben bugün sendeki o iyiliğe son derecede muhtaç bulunuyorum" dedi. [180]
Bunun üzerine, Sabit b. Kays Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve:
"Yâ Rasûlallah! Zebir b. Bata'nın bana iyiliği dokunmuştur. [181] Buas günü esir olunca, alnımın saçını kesip beni salıvermişti.
O, bana, 'Senin üzerindeki bu iyiliği hatırla!' diyerek bunu bana hatırlattı. [182]
Ben onun minneti altında bulunduğum iyiliğine bugün mukabele etmek istiyorum.
Onun kanını bana bağışlayıver?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O, sana bağışlanmıştır!" buyurdu.
Sabit b. Kays, Zebir b. Bata'nın yanına geldi ve:
"Resûlullah Aleyhisselam, 'O, sana bağışlanmıştır!1 buyurarak senin kanını bana bağışladı!" dedi.
Zebir b. Bata:
"Çokyaşlanmış bir ihtiyar, ailesiz, evlatsız, Yesrib (Medine)'de yaşayıp da ne yapacak?!" dedi.
Sabit b. Kays, dönüp Peygamberimiz Aleyhisselama geldi ve:
"Babam, anam sana fieda olsun yâ Rasûlallah! Bana onun karısını ve oğlunu da bağışlayıver?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlar da sana bağışlanmıştır" buyurdu.
Sabit b. Kays, Zebir b. Bata'nın yanına geldi ve:
"Resûlullah Aleyhisselam 'Onlar da sana bağışlanmıştır!' buyurarak aileni, oğlunu da sana bağışladı" dedi.
Zebir b. Bata:
"Malsız mülksüz bir ev halkı H icaz'da bu hali ile kalabilir, yaşayabilir mi?" dedi.
Sabit b. Kays, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına tekrar geldi ve:
"Yâ Rasûlallah! Onun malını da, benim için, bağışlayıver?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O da senin için bağışlanmıştır!" buyurdu.
Sabit b. Kays, Zebir b. Bata'nın yanına vardı ve:
"Resûlullah Aleyhisselam 'O da senin için bağışlanmıştır1 buyurarak, malını da sana bağışladı!" dedi. [183]
Zebir b. Bata:
"Ey Sabit! Çin aynasını andıran parlakyüzüne bakan kızların yüzünde kendilerini gördükleri Ka'b b. Esed'e ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays:
"O, öldürüldü!" dedi.
Zebir b. Bata:
"Şehirliler ve kırlılar ulusu, [184] her iki kabilenin [Benî Nadîr ile Benî Kurayzanın] ulusu, harpte onları hücuma kaldıran, kıtlıklarda doyuranı [185] H uyey b. Ahtab'a ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays:
"O da öldürüldü!" dedi.
Zebir b. Bata:
"Hücuma geçişimiz zamanında öncümüz, kaçış zamanımızda ardamız ve koruyucu olan Gazzal b. Semev'el'e ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays:
"O da öldürüldü!" dedi. [186]
Zebir b. Bata:
"Önüne düşmediği cemaatler dağılan, onsuz bağlanan düğümler çözülen yönetici, evirip çevirici Nebbaş b. Kays'a ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays:
"O da öldürüldü!" dedi.
Zebir b. Bata:
"Harplerde Yahudilerin sancaktarı Vehb b. Zeyd'e ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays:
"O da öldürüldü!" dedi.
Zebir b. Bata:
"Tevrat okumaktan geri durmayan Amfi ara ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays:
"Onlar da öldürüldüler!" dedi. [187]
Zebir b. Bata:
"Çifte Meclislere [Ka'b b. Kurayza ve Amr b. Kurayza oğullarına] ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays:
"Onlar da gittiler, öldürüldüler!" dedi. [188]
Zebir b. Bata Benî Kurayza kavminin ileri gelenlerini vasıflarıyla anarak "Filana ne yapıldı? diye sor¬maya, Sabit b. Kays da "Öldürüldü!" diye cevap vermeye devam etti. [189]
Zebir b. Bata:
"Ey Sabit! Bunlardan sonra, yaşamakta hayır yoktur!
Ben onların içinde yaşamış oldukları yurda onlardan sonra kalmak üzere mi döneceğim?! Böyle olmak bana gerekmez! [190]
Ey Sabit! Senin üzerinde bulunan iyiliğim hakkı için, beni o kavme hemen kavuşturmanı dilerim!
Vallahi, onlardan sonra, yaşamakta hayır yoktur!
Allah'a yemin ederim ki; sevdiklerime kavuşuncaya kadar, kuyuya kova salınıp su çıkarılmasını bek¬lemeye bile benim sabrım yoktur! [191] And vererek senden dilerim: Benî Kurayza esirlerini öldüren şu öldürücüler arasından, yanıma doğru gel!
Sonra da, beni kavmimin boyunlarının vurulduğu yere götür!
Benim keskin kılıcımı bulup eline al! Onunla hızlı bir darbe indirip beni öldür! Ey Sabit! Artık, ben sevdiklerime kavuşuncaya kadar, kuyuya salınan kovanın suyunu boşaltmasını beklemeye bile sabre-demeyeceğim!" dedi. [192]
Hz. Ebu Bekir, Zebir b. Bata'nın:
"Sevdiklerime kavuşuncaya kadar..." sözünü işitince:
"Vallahi, onlar Cehennem ateşine atılmışlardır ve orada temelli kalıcıdıriar. [193]
Yazıklar olsun sana ey Bata'nın oğlu! O, kovanın su boşaltması değildir. Fakat, temelli azabdır!" dedi.
Zebir b. Bata:
"Ey Sabit! Tez yanıma gel, öldür beni!" dedi.
Sabit b. Kays:
"Ben seni öldürmeyeceğim!" dedi.
Zebir b. Bata:
"Beni sen öldürmeyeceksin de, ya kim öldürecek?
Fakat ey Sabit! Karımı ve çocuğumu sen gör, gözet! Onlar ölümden korkuyorlar.
Arkadaşından [Peygamber Aleyhisselamdan demek istiyor] onları azadlamasını, mallarının mülk¬lerinin başına çevirmesini dile!" dedi.
Bunun üzerine, Sabit b. Kays Zebir b. Bata'yı Zübeyrb. Avvam'ın yanına götürdü.Zübeyr b. Avvam da, onun boynunu vurdu.
Sabit b. Kays, Zebir b. Bata'nın karısını, malını ve oğlunu Peygamberimiz Aleyhisselamdan istedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onun karısını ve oğlunu esirler arasından çıkardı.
Onlara, silahlar hariç olmak üzere, hurmalıklarını, deve, davar ve sığır gibi hayvanlarıyla bütün eşya ve emtialarını geri verdi.
Zebir b. Bata ailesi, Sabit b. Kays hanedanıyla birlikte bulundular. [194]

Benî Kurayza Yahudileri Kadınlarından Nübâte'nin Boynunun Vuruluşu

Hz. Aişe der ki:
"Benî Kurayza kadınlarından ancak bir tek kadın öldürülmüştür.
Resûlullah Aleyhisselam çarşıda onların erkeklerinin boyunlarını vurdururken, vallahi, o kadın [Nübâte] yanımda bulunuyor, benimle konuşuyor, dışından ve içinden gülüp duruyor, [195] 'Benî Kurayza esirleri öldürülüyor!1 diyordu.
Bir çağırıcı:
'Ey Nübâte! [196] Filanca kadın nerede?' diyerek seslenince, [197] kadın:
'Vallahi, ben çağrılıyorum!' dedi. [198]
Ona:
'Yazıklar olsun sana! Senin neyin var? Seni ne için çağırıyorlar?' diye sordum.
Kadın:
'Öldürülmek için! Kocam beni öldürdü!' dedi.
Kadın tatlı dilli bir kadındı.
Kendisine:
'Kocan seni nasıl öldürdü?' diye sordum.
Kadın:
'Zebir b. Bata'nın hisarında idim. Kocam bana emretti, ben de Muhammed'in ashabının üzerine değirmen taşını bıraktım. Onlardan birisinin başı parçalandı ve kendisi hemen öldü!
Ben onun için öldürüleceğim!' dedi, kalkıp gitti.
Hallad b. Süveyd'e karşı, kadının boynu vuruldu. [199]
Vallahi, öldürüleceğini bildiği halde onda gördüğüm kaygısızlığa, bol bol gülüşe, hâlâ şaşmakta ve onu unutamam aktayım!" [200]

Benî Kurayza Yahudilerinden Alınan Ganimetlerin Bölüştürülüşü ve Ganimetten, Savaşacak
Müslümanlar İçin Silahlar ve Atlar Satın Alınışı

Benî Kurayza savaşına katılan Müslümanların sayısı 3000 idi. 36 da at vardı.
Ganimet mallarının ilk önce beşte biri Allah yolundaki harcamalar için çıkarıldıktan sonra; kalan beşte dördü, 3072 hisseye bölünüp, atlıya ikişer, yayaya birer hisse verilmek suretiyle, Müslümanlara bölüştürüldü. [201] Ganimetten, savaşacak erler için silahlar ve atlarda satın alındı. [202]

Reyhâne Hatunun Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevceliğine Nâil Oluşu

Reyhâne Hatun der ki:
"Esir kadın ve çocuklar Müslümanlara bölüştürüldükten sonra, Resûlullah Aleyhisselam yanıma geldi.
Kendisinden utandım.
Beni çağırıp önüne oturttu ve:
'Eğer sen Allah'ı ve Resûlünü tercih edersen, Resûlullah seni kendisine zevce olarak alacaktır!1 buyurdu.
Kendisine:
'Ben Allah'ı ve Resûlünü tercih ediyorum!1 dedim.
Müslüman olduğum zaman, Resûlullah Aleyhisselam beni azad edip zevceliğe kabul buyurdu ve, öteki kadınlarında olduğu gibi, bana da 12 ukıyye 1 neşş mehir verdi.
Ümmü'l-Münzir'in evinde benimle evlendi.
Öteki zevcelerinde olduğu gibi, bana da, yanıma gelme günü ayrıldı.
Ben de perde arkasına alındım." [203]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI   İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:05 pm

Benî Kurayza Yahudilerinin Başlarına Gelenlerin Medine'yi Kuşatan Müşriklere Yardımda
Bulunmalarından İleri Geldiğinin Kur'ân-ı Kerîm'de Açıklanışı ve Mü'minlere Yeni Bir Fethin de
Müjdelenişi

Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîtn'inde şöyle buyurur:
"Allah, kendilerine Kitab verilmiş olanlardan (Benî Kurayza Yahudilerinden) onlara (Medine'yi kuşatan müşriklere) yardımda bulunanları da, yüreklerine korku düşürerek kalelerinden indirdi.
Siz onlardan bir kısmını (çarpışan erkeklerini) öldürüyordunuz, bir kısmını da (kadın ve çocuklarını da) esir ediyordunuz.
Onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız başka bir yere (Hayber'e) de sizi vâris kıldı.
Allah herşeye hakkıyla kâdirdir." [204]

Sa'd b. Muaz'ın Yarası Birdenbire Deşilip Vefat Edişi

Sa'd b. Muaz Benî Kurayza Yahudileri hakkındaki hükmünü verdikten kısa bir müddet sonra, Hendekte aldığı yara deşiliverdi. [205]
Hz. Âişe der ki:
"Mescidde Sa'd b. Muaz'ın bulunduğu çadırın yanıbaşında, Gıfâr oğullarından bazı kişilere ait bir çadır daha vardı.
Onlar kendi hallerinde oturup dururlarken, birde bakmışlar ki, kendilerine doğru bir kan akıp geliy¬or!
'Sizin tarafınızdan bize doğru akıp gelen bu kan nedir?!1 dediler.
Meğer Sa'd'ın yarası deşilmiş, kan akıp duruyormuş! [206]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu haber alınca, hemen onun yanına vardı, başını tutup dizinin üzerine koydu. Üzerine beyaz bir örtü örttürdü, ayakları açıkta kaldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
'Ey Allah'ım! Sa'd, Senin Resûlünü tasdik ve Senin yolunda cihad etti, bu yolda vazifesini yaptı.
Ruhlarını kolayca alıp manevî huzuruna kabul buyurduğun kulların arasında, onun da ruhunu kolay¬ca al ve huzuruna kabul buyur!1 diyerek dua etti.
Sa'd b. Muaz, Peygamberimiz Aleyhisselamın sözlerini işitince, gözlerini açti ve:
'Selam sana yâ Rasûlallah! Ben senin Resûlullah olduğuna şehadet ediyorum!' deyip gözlerini kapadı!"
Sa'd b. Muaz'ın ev halkı, Peygamberimiz Aleyhisselamın böyle Sa'd b. Muaz'ın başını dizine aldığını ve onun konuştuğunu görünce, korktular. [207]
Sa'd b. Muaz geceleyin ruhunu teslim ettiği zaman, Cebrail Aleyhisselam başına ak atlastan bir sank sarmış olduğu halde Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek:
"Yâ Muhammedi Kimdir bu ölü ki, kendisi için gök kapıları açıldı ve Allanın Arş'ı titredi!" dedi. [208]
"Arş-ı Rahman'ın titremesi, Sa'd b. Muaz'ın vefatına sevincinden ve ona kavuşmaktan ileri geliyor¬du" denilmiştir. [209]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Geceleyin, Sa'd'dan daha ağır bir hasta bulunduğunu bilmiyorum. Acaba Sa'd ne yapıyor, nasıldır?" buyurunca, ashab:
"Yâ Rasûlallah! Herhalde, onun ruhu kabzolunmustur! Kavmi gelip onu evlerine götürmüşler" dedil¬er.
Peygamberimiz Aleyhisselam sabah namazını kıldıktan sonra Müslümanlarla birlikte hızla yürüyüp gittiler. [210]
Mahmud b. Lebid der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamla birlikte biz de gittik.
Resûlullah Aleyhisselam o kadar hızla yürüyordu ki, nihayet, ayakkabılarımızın tasmaları koptu, ridalarımız boyunlarımızdan düştü.
Ashabdan bazıları:
'Yâ Rasûlallah! Hızla yürümekten yorulduk artık!' diyerek şikâyetlendiler. [211]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
'Hanzale'yi yıkamada olduğu gibi, meleklerin yine bizi geçip Sa'd'ı yikayıvereceklerinden korktum!" buyurdu. [212]
Resûlullah Aleyhisselam eve eriştiği zaman, Sa'd yıkanıyor, annesi de:
'Vay Sa'd'ın annesinin başına gelenlere!' diye başlayan ağıtını yakıyor; ağlıyordu.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Ölü üzerine ağlayan her kadın, olmadık iyilikler sayarak yalan söyler! Fakat, Sa'd b. Muaz'ın annesi bundan müstesnadır ki, o onun hakkında ne söylerse yalan söylemiş olmaz!' buyurdu."
Seleme de:
"Biz kapının önünde idik. Resûlullah Aleyhisselamın arkasından eve girmek istiyorduk.
Resûlullah Aleyhisselam içeri girdi.
Evde, üzerine kilim örtülmüş olan Sa'd'dan başka kimse yoktu.
Resûlullah Aleyhisselamın yaklaştığını görünce, durdum. Kendisi bana 'Dur!' diye işaret edince, geri döndüm.
İçeride birmüddet kaldıktan sonra, çıktı.
'Yâ Rasûlallah! Ben içeride kimse görmedim! Halbuki, senin yavaşladığını gördüm!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Oturmaya kadir olamadım. Ancak meleklerden birisi kanatlarını benim için toplayıp bükünce otura-bildim!' buyurdu ve Sa'd b. Muaz için de:
'Bu, sana ihsandır ey Ebu Amr!
Bu, sana ihsandır ey Ebu Amr!
Bu, sana ihsandır ey Ebu Amr!' buyurdu. [213]
Sa'd'ın annesine de:
'Artık gözyaşın akmayıp dinse ve üzüntün gitse olmaz mı?
Çünkü, senin oğluna ilk gülen Allah ve ilk titreyen de Arş olmuştur! [214] Sa'd b. Muaz Rabbine kavuş¬mayı dünyadan ayrılıncaya kadar dilemiş, özlemiş durmuştur!' buyurdu." [215]

Sa'd b. Muaz'ın Yıkanışı ve Kefenlenişi, Cenazesinin Taşınışı, Cenaze Namazının Kılınışı

Sa'd b. Muaz yıkanırken, Peygam berim iz Aleyhisselaım onun yanında bulunuyor, Haris b. Evs b. Muaz ile Useyd b. Hudayrve Seleme b. Selâme su döküyordu.
Önce su ile, sonra su ve sidr ile, üçüncüsünde su ve kâfurla yıkandı. Yıkandıktan sonra, kızıl boz, üzeri yollu üç parça beze sarıldı.
Sonra, üzerinde cenaze taşınan şerir getirilerek, Sa'd b. Muaz onun üzerine konulup evden dışarı çıkarıldı. [216]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa’d b. Muaz’ın cenazesinde bulunmak üzere yeryüzüne yetmiş bin meleğin inmiş olduğunu haber verdi. [217]
Sa’d b. Muaz’ın cenazesi taşınırken, annesi kendisini tutamadı, yaktığı ağıtını tekrarladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam da:
“Her ağıtçı yalan söyler. Sa’dın ağıtçısı müstesna!” buyurdu. [218]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'ın cenazesini, evinden dışarı çıkarıncaya kadar, otuz arşın taşıdıktan sonra, cenazenin önünde yürüdü. [219]
Sa'd b. Muaz iri gövdeli bir zât olduğu halde, halk, onu taşırken çok hafif buldular.
Hatta, münafıklardan bazıları da:
"Vücutlu olduğu halde, bundan daha hafif bir cenaze taşımadık! [220] Biz bundan daha hafif bir cenaze görmedik!" diyerek, birbirlerine:
"Bunun neden ileri geldiğini biliyor musunuz?" diye sordularve:
"Herhalde, Benî Kurayza Yahudileri hakkında verdiği hükümden dolayı olsa gerek!" dediler. [221]
Bu konuşulanlar Peygamberimiz Aleyhisselama bildirilince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Öyle değildir. [222] Onu taşıyan, sizden başkalarıdır!
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; melekler Sa'd'ın ruhuyla sevindiler ve Arş da onun için titredi!" buyurdu. [223]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'ın cenaze namazını kıldırdı. [224]

Sa'd b. Muaz'ın Kabrinin Kazılışı ve Gömülüşü

Ebu Saîd el-Hudrî der ki:
"Bakiyy kabristanında Sa'd b. Muaz'ın kabrini kazanlar arasında ben de bulunuyordum.
Kabri kazdığımız müddetçe, toprağın her damlasından, üzerimize misk püskürülüyordu! [225]
Resûlullah Aleyhisselam da, başucumuzda bulunuyordu.
Kazı işinden boşalınca, kabrin yanına su ve kerpiç hazırladık.
Kabri, Akıl b. Ebu Talib'in evinin yanında kazdık.
Bakiyy kabristanının halk ile dolduğunu gördüm ." [226]
Cabir b. Abdullah'ın bildirdiğine göre; kabrin içine Haris b. Evs b. Muaz ile Useyd b. Hudayr, Ebu Naile Silkân b. Selâme ve Seleme b. Selâme indi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ayakta dikilmekte idi.
Sa'd b. Muaz kabre konulunca, Peygamberimiz Aleyhisselamın benzi değişti ve üç kere "Sübhânallah!" dedi.
Müslümanlar da üç kere "Sübhânallah!" dediler.
Bakiyy kabristanı teşbih sesleriyle sarsıldı.
Bundan sonra, Resûlullah Aleyhisselam üç kere tekbir getirdi.
Ashab da üç kere tekbir getirdiler.
Bakiyy kabristanı, getirilen tekbirlerle sarsıldı.
"Yâ Rasûlallah! Yüzünüzün değiştiğini ve üç kere 'Sübhânallah!1 dediğinizi gördük. Bunun sebebi nedir?" diye soruldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Arkadaşınıza kabri darlaşmış, onu öyle bir sıkışla sıkmıştı ki, eğer bundan bir kimse kurtulabilsey-di, elbette Sa'd kurtulurdu!
Nihayet, Allah onu bundan kurtardı" buyurdu. [227]
Bu hadiseyi İbn İshak'la Ahmed b. Hanbel'in de, biraz daha kısa olarak, kitaplarına kaydettikleri görülür. [228]
Abdullah b. Ömer'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam o gün kabrin içine de inip kabrin genişlemesi için Allah'a dua etmişti. [229] Sa'd b. Muaz kabre konulurken, oraya gelen annesinin oğluna bakmasına engel olunmak istenilmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bırakınız onu!" buyurdu.
Anne hatun, kabre kerpiç örülüp üzerine toprak örtülünceye kadar baktı, durdu da:
"Allah katında ondan dolayı ecir dilerim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, orada ona taziyede bulundu.
Müslümanlar kabrin üzerine toprak ittiler, toprağı düzelttiler ve sonra su serptiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kabrin üzerinde durup dua ettikten sonra, oradan ayrıldı. [230]
Hz. Âişe:
"Resûlullah Aleyhisselam ile iki arkadaşından [Ebu Bekir ile Ömer'den] sonra, vefatı Müslümanlara Sa'd b. Muaz'ınkinden daha ağır gelen bir kimse yoktur! [231]
Ebu Bekir ile Ömer'in ona ağladıklarını odamdan işittim!" demiştir. [232]
Yüce Allah ondan razı olsun! [233]

Hayber Yahudilerinin Telaşlanmaları ve Peygamberimiz Aleyhisselamla Çarpışmak İçin Hzırlanmaları

Benî Kurayza Yahudilerinin erkekleri öldürüldükleri zaman, Huseyl b. Nüveyretü'l-Eşcâî, iki günde Hayber'e varmıştı.
Benî Nadîr Yahudilerinden Sellâm b. Mişkem ve Kinane b. Rebi1 b. Ebi'l-Hukayk ile Hayber Yahudileri toplanıp oturmuşlar, Benî Kurayza Yahudileri hakkında bir haber almak istiyorlardı.
Çünkü, Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Kurayza Yahudilerini kalelerinde kuşattığını haber almışlardı, fakat sonucunun ne olduğunu bilmiyorlardı.
Huseyl'i görünce, ona:
"Arkanda bıraktıklarından ne haber getirdin?" diye sordular.
Huseyl:
"Şer getirdim. Benî Kurayzaların çarpışan bütün askerleri, esir edildikten sonra, kılıçla öldürüldüler!" dedi.
Kinane b. Rebi1:
"Huyey'e ne oldu?" diye sordu.
Huseyl:
"Esir edildikten sonra, boynu vuruldu!" dedi ve esir edilenlerden:
o Ka'b b. Esed'in,
o Gazzal b. Semev'el'in,
o Nebbaş b. Kays'ın ve sairlerinin getirilip Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde öldürüldüklerini haber verdi.
Sellâm b. Mişkem:
"Bunların hepsi Huyey b. Ahtab'ın işidir ve onun yüzündendir!
Onun bize ilk uğursuzluğu, görüşümüze aykırı davranışlarıyla başladı, bizi mallarımızdan ve şere¬fimizden mahrum etti.
Demek kardeşlerimiz öldürüldüler ha!
Çoluk çocukların esir edilmeleri ise, öldürülmekten de ağır ve çetindir!
Artık Yahudilik Hicaz'da hiçbir zaman tutunamaz!
Yahudilerin ne işe yarar azimleri, ne de görüşleri vardır!" dedi.
Hayber kadınları, Benî Kurayzaların haberini alınca, çığlıklar kopardılar, yakalarını yırttılar, saçlarını yoldular, yaslar tuttular.
Müşrik Arap kadınları da, haber sormak ve teselli vermek için onlara geldiler gittiler.
Hayber Yahudileri korktular. Sellâm b. Mişkem'e gidip, ona:
"Ey Ebu Amr! Ey Ebu'l-Hakem! Sen ne düşünüyorsun? Senin bu yoldaki görüşün nedir?" diye sor¬dular.
Sellâm b. Mişkem:
"Siz ne görüşü tamamıyla yerine getirirsiniz, ne de ondan bir harf alırsınız" dedi.
Kinane b. Rebi1:
"Şimdi, azarlama, kınama zamanı değildir! Başa gelip çatan iş hakkındaki görüşün ne ise, sen onu söyle!" dedi.
Sellâm b. Mişkem:
"Muhammed, Yesrib (Medine) Yahudilerinden boşalınca, sizin üzerinize yürüyüp meydanınıza konacak, Benî Kurayzalara yaptığını size de yapacaktır!" dedi.
Hayber Yahudileri, ona:
"Pekâlâ! Sen bu yolda ne yapmamızı uygun görüyorsun?" diye sordular.
Sellâm b. Mişkem:
"O bizim üzerimize yürümeden, biz Hayber Yahudileriyle birlikte onun üzerine yürüyelim!
Onlar her ne kadar sayıca bizden çok iseler de, biz de Teymâ, Fedek ve Vâdi'l-kurâ Yahudilerini çekip yanımıza alalım, Araplardan hiç kimsenin yardımını istemeyelim.
Çünkü, Arapların size neler yaptıklarını; Hendek savaşında Hayber'in hurma mahsulünü almayı şart koştuktan sonra, bu yoldaki ahidlerini nasıl bozup sizi bıraktıklarını görmüş bulunuyorsunuz!
Onlar, ahidlerinden dönmek için, Evsî ve Hazrecîlerin bir kısım hurma mahsulünü de Muhammed'den istediler.
Bununla beraber, Nuaym b. Mes'ud da, hepsince belli bir kimse olduğu halde, Muhammed hesabı¬na, onların hepsine hile etmiştir.
Biz, Muhammed'in üzerine yürüyüp, yurdunun ortasında, onunla eski yeni bütün hıncımızla çarpışalım!" dedi.
Hayber Yahudileri:
"İşte, yerinde görüş budur!" dediler.
Kinane b. Rebi1:
"Benim haber aldığıma göre; Araplar da ona son derecede kızgın ve hınçlı imişler!
Orada (Medine) bizim bu kalelerimiz gibi kaleler yoktur.
Muhammed bizi ve kalelerimizi iyice bilmediği için, hiçbir zaman üzerimize yürüyemez!" dedi.
Sellâm b. Mişkem:
"O, kendisine boyun eğilmedikçe, bilinemeyen bir adamdır!" dedi. [234]


________________________________________
BENÎ KURAYZA'DAN SONRA

Mugîre b. Şûbe'nin Müslüman Oluşu

Muğîre b. Şube, Sakîf kabilesindendir. Ebu İsa künyesini taşırdı. [1]
Kendisi, Arap dahilerinden sayılırdı. [2] En sıkışık durumlarda, bir çıkar yol bulurdu. [3]
Muğîre b. Şube, Hendek savaşı yılında Müslüman oldu. [4]
Muğîre b. Şube der ki:
"Biz, Araplar içinde, dinine son derecede bağlı ve Lât putunun bakıcısı bir kavim idik.
Kavmimizin Müslüman olduğunu görecek olsam bile, onlara tâbi olmayacağımı sanırdım.
Malik oğullarından bir heyet, Kral Mukavkıs'a gitmek ve hediye sunmak üzere derlenip toplan¬mışlardı.
Onlarla birlikte ben de gitmek üzere derlenmiştim.
Amcam Urve b. Mes'ud'a danıştım. Gitmekten beni men etti ve:
"Babanın oğullarından hiç kimse senin yanında değil!" dedi.
Ben onun sözünü dinlemedim, "İlle gideceğim!" dedim. Onlarla birlikte yola çıktım.
Malik oğullarının müttefiklerinden, yanlarında, benden başka kimse yoktu.
Nihayet, İskenderiye şehrine vardık.
O sırada, Mukavkıs deniz üzerinde bulunuyormuş.
Küçük bir vapura binip, oturduğu yerin hizasına kadar vardım.
Mukavkıs bana baktı ve birisine emretti ki; ben kimim ve ne istiyorum, öğrenilsin.
Memur benden sordu. İşimizi ve kendisini görmeye geldiğimizi haber verdim.
Kiliseye indirilmemizi ve orada ağırlanmamızı emretti. Ağırlandık.
Sonra, bizi çağırdı, huzuruna girdik.
Mukavkıs, Malik oğullarının liderine baktı, onu yakınına getirtti.
Birlikte oturdular.
Sonra, ona:
'Bütün bunlar, Malik oğullarından mıdırlar?' diye sordu.
O da:
'Evet! Ancak bir tek kişi müttefiklerdendir1 dedi ve beni ona tanıttı.
Oradaki cemaatin Mukavkıs'a en önemsiz olanı, bendim.
Malik oğulları hediyelerini Mukavkıs'ın önüne koydular.
Mukavkıs sevindi ve onların alınmasını ve kendilerine bahşişlerinin de verilmesini emretti.
Bahşiş verilirken, onların bazısını bazısına üstün tuttular.
Bana gelince; anmaya değmez, az ve önemsiz birşey verdiler.
Mukavkıs'ın huzurundan çıktık.
Malik oğulları ailelerine hediyeler satın aldılar, sevinçli idiler.
Onlardan hiç kimse de, bana hiçbir fedâkârlıkta bulunmadılar.
Yola çıktılar ve yanlarına da içki aldılar, içki içmeye başladılar. Ben de onlarla birlikte içiyordum.
Ben içmeyi bıraktım.
'Taife dönünce, kavmime Mukavkıs'ın beni hor, hakîr gördüğünü haber verecekler!' diye, onları öldürmeyi tasarladım!
Irakta, Bassak nehri yanında bulunduğumuz sırada, yalandan hastalandım ve başımı bağladım.
Bana:
'Neyin var?' diye sordular.
Onlara:
'Başım ağnyor!' dedim.
İçkilerini ortaya koydular ve beni çağırdılar.
Onlara:
'Başım ağnyor, ben içemeyeceğim. Fakat sizinle oturur, size içirebilirim!1 dedim.
Bana hiç itiraz etmediler.
Oturup onlara içki içirmeye başladım. Kadehten sonra kadeh içildi. Kadehler ardanda yetiştirilince, iştihalandılar. Kendilerine geri çevirdiğim boş kadehlerin bile farkına varamaz, düşünemez hale gelip sızakaldılar!
O zaman, ben de onların üzerlerine çöküp hepsini öldürdüm!
Yanlarında bulunan bütün malları alıp Peygamber Aleyhisselamın yanına geldim.
Kendisini, Mescidde ashabıyla birlikte otururken buldum.
Üzerimde yolcu elbisesi vardı.
Kendisine İslâm selamıyla selam verdim.
Ebu Bekir b. Ebi Kuhâfe, bakınca beni tanıdı ve:
'Sen Urve'nin kardeşinin oğlusun galiba?1 dedi.
'Evet! Allahtan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet ediyorum!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Allah'a hamd olsun ki, seni İslâmiyete hidayet etti1 buyurdu.
Ebu Bekir, bana:
'İskenderiye şehrine emniyet ve selametle vardınız mı?1 diye sordu.
'Evet!' dedim.
'Seninle birlikte bulunan Malikîlere ne oldu? Onlar nasıllar?1 diye sordu.
'Onlarla bizim aramızda olan, bazı Araplar arasında olan şeydir. Biz şirk dinindeyizdir, onları öldürdüm! Elbiselerini soyup Resûlullaha getirdim. Beşte birini çıkarsın! Yahut onlar hakkında ne yap¬mayı uygun görürse, öyle yapsın! O, müşriklerden bir ganimettir! Ben Muhammed Aleyhisselamı tasdik eden bir Müslümanım!' dedi.
Resûlullah Al eyhisselam:
'Senin Müslümanlığını kabul ettim. Fakat, onların mallarından, ben ne birşey, ne de beşte bir alınm! Çünkü, o bir gadrdir, gadrde ise hayır yoktur!' buyurunca, sanki yakında uzakta ne varsa, hepsi beni tuttu, tutu I a kal di m!
'Yâ Rasûlallah! Ben ancak kavmimin dininde bulunduğum sırada onları öldürmüş, sonra da Müslüman olup huzuruna gelmiş bulunuyorum!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'İslâmiyet, kendisinden önce olup bitenleri düşürür, siler!1 buyurdu. [5]
Maliklerden öldürülenler 13 kişi olup, öldürüldükleri haberi Taifte Sakîflere erişince, iki taraf çarpış¬mak için çağnştılar.
Urve b. Mes'ud benim tarafımdan 13 diyet ödemeyi yüklenince, barıştılar. Peygamber Aleyhisselamın yanında Hudeybiye umresine kadar kaldım." [6]

Kays b. Nüşbe'nin Müslüman Oluşu

Peygamberimiz Aleyhİ5Selamı ve Müslümanları Hendekte kuşatan müşrik orduları yurtlarına dönüp gittikten sonra, Süleym oğulları kabilesinden Kaysb. Nüşbe, Medine'ye, Peygamberimiz Aleyhisselamin yanına gelmişti. [7]
Kendisi, Cahiliye devrinde Allah'ı arayan, kitaplar okuyan bir adamdı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın zuhurunu haber alınca, onunla görüşmeye can attı.
Medine'ye geldiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Sen Allah'ın Resûlü müsün?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet!" buyurdu ve soyunu da ona haber verdi.
Kays:
"Demek, sen kavminin içinde şerefli bir mevkiye sahip ve peygamber ailesine mensupsun?!" dedik¬ten sonra:
"Senin kabule davet ettiğin şeyler nelerdir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona İslâmiyeti açıkladı ve İslâmiyetin yapılmasını emrettiği veya yasakladığı şeyleri de anlattı.
Kays:
"Demek, sen ancak iyilikleri buyuruyor, kötülüklerden de sakındırıyorsun!
Ben gerimdeki kavmimin elçisiyim!
Onlar bana itaat ederler.
Ben sana bazı sorular soracağım ki; onları kendisine vahiy gelenden başkası bilemez!
Haydi, sen bana Kâh'ın ne olduğunu haber ver?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Semâdır!" buyurdu.
Kays:
"Sen bana Mahal'in ne olduğunu haber ver?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Arzdır!" buyurdu.
Kays:
"Bunlar kimindir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ındır!" buyurdu.
Kays yedi kat göklerden ve onlarda bulunanlardan, onların yedikleri, içtikleri şeylerden sordu. [8]
Peygamberimiz Aleyhisselam da ona yedi kat gökleri, melekleri, onların Allah'a nasıl ibadet ettik¬lerini , yeri ve yerdekileri anlattı. [9]
Kays Peygamberimiz Aleyhisselamın anlattıklarını can kulağı ile dinledi ve benimsedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu İslâmiyete davet etti. [10]
Kays:
"Sen doğrusun! Ben senin Resûlullah olduğuna şehadet ediyorum!" diyerek [11] Müslüman oldu.
Kavmi olan Süleym oğullarının yanına döndül [12] ve onlara:
"Ey Süleym oğulları! Ben Rumların ve Farsların tercemelerini, Arapların, kâhinlerin şiirlerini, Himyerîlerin tekerlemelerini dinlemiş, işitmisimdir.
Fakat, onların kelamlarından hiçbirisi, Muhammed'den işitmiş olduğum Kelama benzememekte-dir. [13]
Siz bana Muhammed hakkında itaat edin! [14] Ondan nasibinizi alın! [15]
Çünkü, sizler onun dayısı sayılırsınız!
Eğer o muvaffak ve muzaffer olursa, bundan sizler de yararlanır ve mes'ud olursunuz. [16]
Ben taştan daha katı olan kalbimle onun yanına girmiştim; sözlerini bitirmedikçe, yanından aynla-madım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kays'a "Süleym oğullarının en bilgilisi" adını takmıştı.
Onu göremediği zaman:
"Ey Süleym oğulları! Sizin en bilgiliniz nerede?" diye sorardı. [17]
Allah ondan razı olsun! [18]

Eşca' Kabilesinin Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları ve Peygamberimiz Aleyhisselamla
Muahede Yapmaları

Benî Eşca'lar, Adnan'ın soyundan gelen Kahtan kabilelerinden olup babalarının adıyla Eşca1 diye anılırlar, Medine çevresinde otururlardı. [19]
Hendek yılında Eşca1 kabilesinden 400 kişilik bir savaş birliği, Mes'ud b. Ruhayle'nin kumandası altında gelip P eygam berim iz Aleyhisselama karşı Ebu Süfyan'ın ordusuna katılmıştı. [20]
Benî Kurayza savaşından sonra, başlarında yine Mes'ud b. Ruhayle olduğu halde, 100, diğer rivayetlere göre 700 kişilik bir kafile, Medine'ye gelerek Sel' dağının vadisine kondular.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların yanlarına gitti. Onlar için hurma yükletilip getirilmesini ashabı¬na emir buyurdu.
Eşca'lar:
"Ey Muhammedi Kavmimiz olan Araplar içinde yurtları sana bizden daha yakın, sayılan bizden daha az olan kimseler bulunduğunu bilmiyoruz.
Biz, seninle çarpışmaktan, senin kavminle çarpışmaktan sıkılıyoruz!
Bunun için, seninle anlaşma yapmaya geldik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam onlarla anlaşma yaptı.
Benî Eşca'lar, muahede yaptıktan sonra, Müslüman oldular. [21]
Allah onlardan razı olsun! [22]

Kurata Seriyyesi

Kurataların Kimlikleri ve Yurtları

Kuratalar; Kurt, Karit, Kureyt oğulları, Abdullah b. Ebu Bekir b. Kilâb oğulları kabilesinden idiler. [23]
Kuratalar; Şerebbe diye anılan ve kendilerine ait bulunan Darıyye nahiyesindeki Bekerat suyunun başına konarlardı. [24]
Dariyye; Necd'de, Basra'dan Mekke'ye giden yol üzerinde olup, [25] Basra'ya 7 merhale uzaklık-tadır. [26]
Medine'ye ise 7 geceliktir. [27]

Kurata Seferi Ne Zaman, Niçin ve Nasıl Yapıldı?

Kurata seferine, Hicretin altıncı yılında [28] Muharrem'in onuncu günü çıktıktan sonra çıkı İmi ştır. [29]
Kırk kişilik İslâm irşad birliğini Bi'r-i Maûne'de kuşatarak şehit eden Âmirb. Tufeyl. [30] Benî Kilâbların Cafer b. Kilâb oğulları kulundandı . [31]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan Muhammed b. Mesleme'nin kumandası altında, içlerinde Abbâd b. Bişr, Seleme b. Selâme b. Vakş ve Haris b. Hazeme'nin de bulunduğu 30 kişilik askerî bir bir¬liği, Bekr b. Kilâb oğulları üzerine gönderdi . [32]
Bu mücahidlerin hepsi binitli olup, [33] bir kısmı at, bir kısmı da deve üzerinde idiler. [34]
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlere, gündüzleri gizlenip geceleri ilerlemelerini ve düşmana birdenbire ve her yandan baskın yapmalarını emir ve tavsiye buyurdu. [35]
Muhammed b. Mesleme ile arkadaşları, gündüzleri gizlenerek, geceleri ilerleyerek Şerebbe'ye ulaştılar. [36]
Mücahidler Şerebbeye, Darıyye'ye eriştikleri sırada idi ki, üzerlerinde çoluk çocuk taşınan hevdeçli develere rastladılar.
Muhammed b. Mesleme, göç sahiplerinin kimler olduklarını sorup öğrenmek üzere arkadaşlarından birisini onların yanına gönderdi.
Elçi gidip geri döndü ve:
"Onlar Muharib kabilesinden bir cemaat imiş!" dedi. [37]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hicretin 4. yılında Gatafan kabilelerinden Muharib ve Salebe oğullarının [38] Müslümanlarla çarpışmak üzere yığınak yaptıklarını haber alınca üzerlerine yürümüş, [39] fakat onlar çarpışmaktan korkarak dağ başlarına kaçmışlardı. [40]
Muharibler, bu sefer, Müslümanların yakınlarında konakladılar.
İslâm mücahidleri, onları, develerini salıp dinlendirinceye ve develerine çoluk çocuklarını bindirinc-eye kadar beklediler, sonra da onlara birdenbire baskın yaptılar.
Muhariblerden bazıları öldürüldü, sağ kalanları da kaçtılar. Kaçanlar takip edilmedi.
Mücahidler, Muhariblerin çoluk çocuklarına dokunmadılar. Ancak, deve ve davarlarını sürüp götürdüler.
Mücahidler, Benî Bekrlerin yurtlarına doğru ilerlediler.
Onların gözle görülebilecekleri birmevkie ulaştıkları zaman, Muhammed b. Mesleme, onların tutum ve davranışlarını öğrenmek üzere Abbâd b. Bişr'i ileri gönderdi.
Abbâd b. Bişr, Benî Bekrlerin bulundukları yere kadar sokuldu.
O sırada Benî Bekrler hayvanlarını dinlendirmekte, sağmakta, develerini sulayıp ıhdırmakta idiler.
Abbâd b. Bişr, geri dönüp, gördüklerini Muhammed b. Mesleme'ye bildirdi.
Muhammed b. Mesleme ile arkadaşları hemen hareket ettiler, Benî Bekrlere birden ve her yandan baskın yaptılar. Benî Bekrierden on kişi öldürdüler. İğtinam ettikleri davar ve develeri Medine'ye doğru sürdüler.
Bir-iki gece yol alarak Dariyye'de sabahladılar.
Sabahleyin Dariyye'den ayrılıp Nahl vadisine indiler.
Müşrikler tarafından takip edilmekten korktukları için, davarları Adâseye kadar develerle birlikte at sürüsü gibi hızla sürüp akıttılar. Davarlar Rebeze'de yoruldular, yürüyemez hale geldiler.
Muhammed b. Mesleme, davarları yavaş yavaş sürüp götürmeleri için, arkadaşlarından bazılarını geride bıraktı. [41]
Nahl, Medine'ye iki merhalelik (konaklık) biryerdir. [42]
Rebeze de, Hicaz yolu üzerinde ve Zât-i Irk'ın yakınında, Medine'ye üç günlük bir kariyyedir. [43]

Ganimet Mallarının Bölüştürülüşü ve Medine'ye Dönülüşü

Muhariblerle Benî Sekilerden iğtinam edilen mallar; 150 deve ile 3000 davardı. Muhammed b. Mesleme, bunların beşte birini Peygamberimiz Aleyhisselam için ayırıp, kalanlarını (beşte dördünü) arkadaşlarına bölüştürdü. B ir deve, on koyuna denk sayı İdi.
Mücahidlerden her biri, deve ve davarlardan hisselerine düşenleri aldılar. [44] Kurata seferi 19 gün sürdü. Muharrem'in son gecesinde Medine'ye dönüldü. [45]

Sümâme b. Üsal'in Yakalanışı ve Müslüman Oluşu

Sümâme b. Üsal'in Kimliği ve Geçmişi

BenîHanîfe kabilesinden Sümâme b. Üsal, Yemâme halkının seyyidi ve ulu kişisi idi. [46]
Kendisi, daha önce, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına uğrayarak canına kasdetmiş, amcası
bu cinayete engel olmuştu.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Sümâme'nin kanının dökülmesini mubah saymış, [47]
onu ele geçirme imkânını elde etmesi için de, Allah'a dua etmişti. [48]

Sümâme'nin Yakalanışı

Hicretin 6. yılı başlarında idi ki, [49] umre haccı yapmak maksadıyla Mekke'ye giderken, İslâm süvar¬ileri Sümâme'yi Medine yakınlarında yakalayıp Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna getirdiler. [50]
Yakalayanlar, onun kim olduğunu bilmiyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Siz kimi yakalamış olduğunuzu biliyor musunuz?
Bu, Sümâme b. Üsalü'l-Hanefî'dir! Ona iyi muamele yapınız! Kendisini hoş tutunuz, incitmeyiniz!" buy urdu. [51]
Sümâme'yi Mescidin direklerinden bir direğe bağladılar. [52]
Peygamberimiz Aleyhisselam ev halkının yanına döndü ve onlara:
"Yanınızda bulunan yiyeceklerden toplayıp Sümâme'ye gönderiniz!" buyurdu.
Sağılan devenin sütünden sabah akşam içirilmesi için de emir verdi.
Sümâme'yi bağlı bulunduğu yerden ayırmadılar. [53]

Peygamberimiz Aleyhisselam’ın Sümâme'ye Islamiyeti Teklif Edişi ve Gönlünden Ne Geçirdiğini Soruşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, Sümâme'nin yanına vardıkça;
"Ey Sümâme! Müslüman ol!" buyuruyor [54] ve:
Ey Sümâme! Gönlünde ne var? İçinden ne geçiriyorsun?" diye soruyor, Sümâme de:
"Ey Muhammedi Gönlümde hayr var!
Eğer sen beni öldürecek olursan, kanlı bir katili öldürmüş olursun!
Eğer sen bana iyilik eder, beni bağışlarsan, iyiliğe şükreden, iyilik bilen bir kimseye iyilik etmiş olur¬sun!
Eğer kurtulmalık için benden mal istersen, dilediğin kadar iste, al!" diyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu kendi haline bırakıyor, ertesi gün olunca, Peygamberimiz Aleyhisselam Sümâmeye:
"Ey Sümâme! Gönlünde ne var? Neler düşünüyorsun?" diye soruyor, Sümâme de:
"Gönlümde, dün sana söylemiş olduğum şey var!
Eğer beni öldürecek olursan, kanlı bir katili öldürmüş olursun!
Eğer bana iyilik eder, beni bağışlarsan, iyiliğe şükreden, iyilik bilen bir kimseye iyilik etmiş olursun!
Eğer kurtulmalık için benden mal istersen, dilediğin kadar iste, al!" diyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yine onu kendi haline bırakıyor, ertesi gün Sümâmeye:
"Ey Sümâme! Gönlünde ne var? Sen neler düşünüyorsun?" diye soruyor, Sümâme de:
"Gönlümde, dün sana söylemiş olduğum şey var!
Eğer beni öldürecek olursan, kanlı bir katili öldürmüş olursun!
Eğer bana iyilik edersen, iyiliğe şükreden, iyilik bilen bir kimseye iyilik etmiş olursun!
Eğer benden kurtulmalık mal istersen, istediğin kadar iste, al!" diyordu.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sümâme'yi salıveriniz!" buyurdu. [55]

Sümâme'nin Müslüman Oluşu

Sümâme bağlı bulunduğu direkten salıverilip serbest bırakılınca, Yüce Allah onun kalbine İslâm sevgisini düşürdü. [56]
"Şehadet ederim ki; Allahtan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki; Muhammed Allah'ın Resûlüdür!" dedi. [57]
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona, Ebu Talha'nın bahçesine gidip gusletmesini emretti. [58]
Sümâme hemen gidip güzelce guslettikten sonra, geldi. Peygamberimiz Aleyhisselama İslâmiyet üzerine bey'at edip Müslüman oldu. Allah ondan razı olsun!
Akşamleyin yemeğini getirdiler.
Sümâme o yemekten ancak az bir miktarını yedi. Sağılan devenin sütünden de az bir miktarını içti.
Müslümanlar buna hayret ettiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Siz gündüzün evvelinde kâfir midesiyle yiyen ve gündüzün sonunda Müslüman midesiyle yiyen bir adamdan mı hayrete düştünüz? [59] Kâfiryedi mide ile yer, Müslüman ise bir tek mide ile yer!" buyurdu. [60]

Sümâme'nin Kalbine İslâmiyet Sevgisinin Nasıl Düşürüldüğü

Sümâme b. Üsal demiştir ki:
"Ey Muhammed! Vallahi, akşamleyin yanına geldiğim zaman, yeryüzünde bana senin yüzünden daha sevimsiz gelen bir yüz yoktu!
Fakat, sabaha çıkınca, senin yüzün bana bütün yüzlerin en sevimlisi ve sevgilisi olmuştur!
Vallahi, akşamleyin yanına geldiğimde, bana senin dininden daha sevimsiz gelen bir din yoktu!
Fakat, sabaha çıkınca, senin dinin bana dinlerin en sevimlisi ve en sevgilisi olmuştur!
Vallahi, akşamleyin senin yanına geldiğimde, bana senin yurdundan daha sevimsiz gelen bir yurt yoktu!
Fakat, bu sabaha çıkınca, senin yurdun bana yurtların en sevimlisi ve sevgilisi olmuştur!" [61]

Sümâme b. Üsal'ın Umre Yapmak Üzere Mekke'ye Gidişi

Sümâme b. Üsal:
"Yâ Rasûlallah! Ben umre yapmak istediğim sırada, senin süvarilerin beni yakalamışlardı.
Şimdi ne buyurursun? Ne yapayım?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Sümâmeyi selametle müjdeledi ve niyetlenmiş olduğu umreyi yap¬masını kendisine emretti. [62]
Sümame:
"Lebbeyk! Allâhümme lebbeyk! İnnel hamde ve'n-nimete leke vel mülke lâ şerike lek!" diye telbiye ederek Mekke'ye girince, Kureyş müşrikleri onu yakaladılar ve:
"Demek sen bize karşı davranmaya kalkışıyorsun ha!" dediler.
Sümâme'nin boynunu vuracakları sırada, içlerinden birisi:
"Bırakınız onu! Siz yiyecekleriniz hususunda Yemâıme halkına muhtaçsınız!" dedi.
Bunun üzerine, Sümâme'yi serbest bıraktılar ve:
"Ey Sümâme! Demek sen dinden çıktın?!" dediler.
Sümâme:
"Hayır! Ben dinden çıkmadım. Fakat, ben dinin hayırlısı olan Muhammed'in dinine tâbi oldum. [63] Ben İslâmiyet! kabul, Muhammed'i tasdik ve ona iman ettim. [64]
Vallahi, Allah'ın Resûlü olan Muhammed izin vermedikçe, size Yemâme'den bir buğday tanesi bile gelem eyecek! [65]
Ben, şu Beyt'in (Kabe'nin) Rabbine and içmişimdir ki; son ferdinize kadar hepiniz Muhammed'e tâbi olmadıkça, size Yemâme'den yararlanacağınız hiçbir şey erişemeyecek!" dedi.
Kureyşîlerin her çeşit erzak ve menfaatleri hep Yemâme'den sağlanırdı. [66]
Sümâme b. Üsal, umre yaptıktan sonra, Yemâmeye gitti. Yemâme halkını Mekkeye herhangi birşey yükleyip salmaktan men etti. [67]
Sümâme b. Üsal Mekkelilere Yemâme'den hububat yüklenmesine engel olunca, Kureyş müşrikleri son derecede daraldılar. [68] Kıtlık yüzünden, deve yününü kanla yoğurup yemeye başladılar! [69]
Peygamberimiz Aleyhisselama biryazı yazıp:
"Sen hem akraba hukukunu gözetmeyi emretmektesin! Hem de, bizimle akrabalık bağlarını koparıp babaları kılıçtan geçirmekte, çocukları açlıktan öldürmektesin!? [70]
Bak! Sümâme bizim yiyeceklerimizi kesti ve bizi zararlandırdı.
Eğer sen yiyeceklerimizle aramıza gerilmemesi için ona biryazı yazmayı uygun görürsen, yazıver emi" dediler. [71]
Kureyş müşriklerinin lideri Ebu Süfyan da, kalkıp Medine'ye kadar geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olduğunu söyleyen sen değil misin?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam "Evet!" buyurunca, Ebu Süfyan:
"Fakat, sen babaları kılıçla, bebeleri de açlıktan öldürmektesin!" diyerek çıkıp gitti. [72]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekkeli müşriklerin müracaatları ve ricaları üzerine, Yemâme'den Mekkelilere zahire satışına engel olmaması için Sümâmeye yazı yazdı. [73] Yazısında:
"Kavmimle yiyecekleri arasından çekil! Kendilerinin Yemâme'den erzak yüklemelerine engel olma!" buy urdu. [74]
Sümâme de Peygamberimiz Aleyhisselamın buyruğunu yerine getirdi. [75]

Behî Lihyan Seferi

Seferin Tarihi ve Sebepleri

Benî Lihyan seferi, Hicretin 6. yılında Rebiülevvel ayının başında vuku bulmuştur. [76]
Cumâdelûlâ ayında vuku bulduğu da rivayet edilir. [77]
Lihyan b. Hüzeyl b. Müdrike oğulları, Usfan nahiyesinde otururlardı. [78] Hicretin 4. yılında, Benî Lihyan, Rı'l, Zekvan ve Usayya kabileleri, Peygamberimiz Aleyhisselamdan, kendileri için din adamları ve yardımcıları istemişler; gönderilince de, onları Bi'r-i Maûne'de şehit etmişlerdi. [79]
Benî Lihyan kabilesi, ayrıca, Adal ve Kare kabilelerine yaşlı develer verip; buna karşılık, onlardan, Peygamberimiz Aleyhisselamla görüşmelerini ve kendilerini İslâmiyete davet etmek üzere ashabından bazılarını göndermesini sağlamalarını istemişlerdi.
Onlar, bu suretle ashabdan ele geçirdiklerinden bir kısmını, öldürülmüş olan adamları Süfyan b. Halid el-Hüzelîye karşılık öldürecekler, geri kalanlarını da Mekke'ye götürüp Kureyş müşriklerine sata¬caklardı.
Çünkü, Kureyş müşriklerinin ashabdan bazılarını ele geçirip Bedir'de öldürülen adamlarına karşılık işkencelerle öldürmeleri kadar, özledikleri birşey yoktu.
Hicretin 4. yılında Adal ve Kare kabilelerinden yedi kişi gelip Müslüman olduklarını söylemişler ve:
"Aramızda İslâmiyet yayılmaya başladı. Ashabından bazılarını bizimle birlikte gönder de, onlar bize dini iyice anlatsınlar, Kur'ân okutsunlar ve İslâm şeriatını öğretsinler!" demişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, zaten, Kureyş müşriklerinin askerî bir hazırlıkta bulunup bulun¬madıklarından haberdar olmak ve ona göre tedbir almak üzere ashabından bazılarını görevlendirip Mekke'ye göndermeye hazırlanmış bulunuyordu. Bunun için, Adal ve Kare davetçilerinin isteğini müsait karşılamış, Asım b. Sabit ve Mersed b. Ebi Mersed'in kumandası altında yedi veya on kişilik bir birliği onlarla birlikte yollamıştı.
Reci' mevkiinde Benî Lihyan kabilesinden elleri kılıçlı 100 okçu tarafından bu İslâm irşad birliği kuşatılarak birçokları şehit edilmiş; birkaçı da esir edilip Kureyş müşriklerine satılmış, bir müddet sonra onlar da şehit edilmişlerdi. [80]
Bi'r-i Maûne faciası haberinin Peygamberimiz Aleyhisselama geldiği gece, Reci' faciası haberi de gelmişti. [81]
Asım b. Sabitle arkadaşlarının başlarına gelenler, Peygamberimiz Aleyhisselamı son derecede üzmekte idi. [82]
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Unvanlara ansızın bir baskın yapmayı tasarladı. [83]
Hemen sefere hazırlanmalarını ashabına emretti. [84]
Benî Lihyan seferi, aynı zamanda Kureyş müşriklerini korkutacak askerî bir gösteri idi. [85]

Peygamberimiz Aleyhisselamın İslâm Mücahidleriyle Birlikte Yola Çıkışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'de yerine İbn Üımımi Mektum'u vekil bırakarak, 200 kişilik bir kuvvetle yola çıktı. [86]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Lihyanlara gafil iken baskın yapmak için, Medine'den çıkışını, Şam'a doğru gitmek istiyormuş gibi gösterdi. [87]
Gündüzün başlangıcında Medine'nin Cüruf tarafında bulunan Madnbu'l-kubbe mevkiine indi.
Güneş batıp hava serinledikten sonra, hareket edip [88] Şam yolu üzerinde bulunan, Medine tarafına düşen Gurab dağı yolunu tuttu.
Sonra Mahisa, sonra Betra'ya vardı.
Sonra Zâtülyesar'a meyledip Medine yakınında bir vadi olan Bîn üzerine vardı.
Sonra, Suhayratül-Yemâme'ye vardı.
Sonra, Mekke yolundan geniş bir yol üzerine yönelip gidişlerini hızlandırdı.
Nihayet Guran'a vardı ve orada konakladı ki; Guran, Benî Unvanların menzillerinden olup, Emec'le Usfan arasında bulunan ve Saye diye anılan beldeye kadar uzanan bir vadidir. [89]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Reci' Şehitlerini Rahmet ve Mağfiretle Anışı

Asım b. Sabitle arkadaşları Guran vadisinde şehit edilmişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onları rahmetle andı. [90] Kendilerinin yarlıganmaları için dua [91] ve şehitliklerini tebrik etti. [92]

Benî Lihyanların Kaçıp Dağ Başlarına Sığınmaları

Benî Lihyanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın geldiğini işitince, [93] korktular, [94] dağ başlarına kaçtılar [95] ve orada korundular. [96]
Peygamberimiz Aleyhisselam, orada birkaç gün oturup her tarafa birlikler gönderdi [97] ise de, Benî Lihyanlardan hiç kimse ele geçirilemedi. [98]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"EğerUsfan'a inseydik, Mekke halkı bizim Mekke'ye geldiğimizi sanırdı" buyurup, ashabından 200 binekli kişi ile Usfan'a indikten sonra, iki atlı kişiyi Kurâu'l-gamîm'e gönderdi. Onlar oraya gidip geri döndüler. [99]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Usfan'a kadar gidişi, Kureyş müşriklerini korkutmak içindi. [100] Hz. Ebu Bekir'e:
"Usfan'a gelişimin haberi Kureyş müşriklerine ulaşmış, onlar şimdi, üzerlerine yürüyeceğim diye korkuya düşmüşlerdir.
Sen de, hemen on süvariyle birlikte Gamîm'e kadar gidiver!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir de, on süvariyle birlikte Gamîm'e kadar gitti. Hiçbir kimseye rastlamadan, geri döndü.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu gelişimizi haber almaları, Kureyş müşriklerini çok korkutmuştur. Onlar, üzerlerine yürümemiz¬den korkuyor!ardır" buyurdu. [101]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'ye Dönüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam, İslâm m üc ahi elleriyle birlikte Medine'ye döndü ve dönerken de: "Biz, Allah'a dönücüleriz! İnşaallah, tevbe edicileriz. Rabbimize ibadet ve hamd edicileriz.
Seferin meşakkatlerinden, dönüşün üzüntüsünden, mal ve ev halkı hakkında da kötü görüntüden Allah'a sığınırım" diyerek Allah'a dua etti. [102] Benî Lihyan seferi ondört gece sürdü. [103]

Gâbe (Zû Kared) Gazası

Gazanın Tarihi, İsmi ve Mevkii

Gâbe (Zû Kared) gazası, Hicretin 6. yılında, Rebiülâhir ayının dördünde vuku bulmuştur. [104] Rebiülevvel ayında vuku bulduğu da rivayet edilir. [105] Bu gazaya Gâbe gazası da, Zû Kared gazası da denir. [106]
Gâbe; Şam yolu üzerinde, Medine yakınında, Medine'ye bir beridlik, yani oniki millik, [107] Sel1 dağı¬na sekiz millik uzaklıktadır. Sık ağaçlı bir yerdir. [108] Bol suludur. [109]
Zû Kared de; Medine ile Hayber arasında, Medine'ye iki günlük uzaklıkta bir sudur. [110] Talha b. Ubeydullah, bu suyu satın alıp, yoldan gelip geçenlerin içmeleri için vakfetmiştir. [111]

Gâbe (Zû Kared) Gazası Niçin ve Nasıl Yapıldı?

Peygamberimiz Aleyhisselamın sağmal 20 devesi vardı. [112] Bunlar, beşte bir ganimet malların-dandı. Beyzâ'da ve Beyzâ yakınında yayılıyorlardı.
O sırada Medine çevresinde kuraklık olduğundan, bu develer Gâbe ormanlığına kadar ilerlemişler, oralarda ılgın ve dikenli ağaçlarla, ekşili, acılı otlardan yayılmakta idiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu develeri otlağa uşağı Rebah ile göndermişti.
Bu çoban, her akşam onları sağandı. [113] Sağılan sütler her gece iki büyük kırba ile Medine'ye getir¬ilir, Peygamberimiz Aleyhisselamın ev halkı onunla geçinirdi. [114]
Ebu Zerri'l-Gıfârî, bu develerin yanına gitmek için, Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben o taraflarda senin ansızın bir baskına uğramandan korkarım. Uyeyne b. Hısn ve adamlarına hiç güvenemeyiz. Orası, onun semtlerinden bir semttir" buyurdu.
Ebu Zerri'l-Gıfârî:
"Yâ Rasûlallah! Bana izin ver, oraya gideyim?" diyerek ısrar edince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben senin muhakkak oğlunun öldürüleceğini, kadınının yakalanıp götürüleceğini, senin de değneğine dayanarak yanıma dönüp geleceğini görür gibi oluyorum!" buyurdu. [115]
Ebu Zerri'l-Gıfârî; kendisine yapılan bu kadar açık uyarmaya rağmen, kadınını, oğlunu, gelinini yanına alarak, develerin yayıldığı Gâbe'ye gitmişti. [116]
Ebu Zerri'l-Gıfârî der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam 'Oraya gidersen, başına şöyle şöyle işler geleceğini görür gibi oluyorum!' diyerek uyardığı halde benim 'İlle oraya gideyim!' diye direnişim, doğrusu, şaşılacak şeydi!
Nihayet, vallahi, Resûlullah Aleyhisselamın dediği oldu! Haber verdiği şey, başıma geldi! [117]
Vallahi, biz yerlerimizde bulunuyorduk. Yatsılayın develer suvarılmış, ağıllarına alınmış, sağılmış, biz de uykuya dalmıştık ki; geceleyin, Uyeyne b. Hısn, kırk atlı ile gelip bizi kuşattı, başuçlarımızı dikilip bize seslendi.
Oğlum onların yanına varınca, onu öldürdüler.
Sağmal develerin diz bağlarını çözmeye uğraşırlarken, ben onların yanından bir köşeye sıvıştım.
Peygamber Aleyhisselamın yanına gelip olan bitenleri kendisine haber verdim.
Peygamber Aleyhisselam gülümsedi." [118]
Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin şehit edilen oğlu Zerr olup, develeri gütmekte idi. [119]
Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin baskıncılar tarafından yakalanıp götürülen kadınının ismi ise, Leylâ Hatundu. [120]
Baskından üç kişi kurtul muştu. [121]
Ebu Zerri'l-Gıfârî ile gelini (şehit edilen Zerr'in zevcesi) kurtulanlar arasında idi. [122]

Seleme b. Ekvâ'nın Baskını Medine Halkına Duyuruşu

Seleme b. Ekvâ der ki:
"Sabahleyin, Resûlullah Aleyhisselamin develerinin sütlerini Resûlullah Aleyhisselama getirmek üzere, Gâbe'ye doğru yola çıkmıştım. [123]
Gâbe dağının yokuşuna vardığım zaman, Abdurrahman b. Avf'ın uşağı bana kavuştu. Çok heye¬canlı idi.
Ona:
'Allah iyiliğini versin, ne oldu sana?1 dedim.
'Peygamber Aleyhisselamın sağmal develeri tutulup götürüldü!' dedi.
Ona:
Kim tutup götürdü?1 diye sordum.
'Gatafan ve Fezâreler!1 dedi." [124]
Seleme b. Ekvâ, Abdurrahman b. Uyeyne b. Hısn ile yanındaki süvarilerin çobanı şehit ederek Peygamberimiz Aleyhisselamın develerini sürüp götürdüklerini haber alınca, Peygamberimiz Aleyhisselamın uşağına:
"Ey Rebah! Şu atı al! Hemen Talha b. Ubeydullah'a ulaştır! Resûlullah Aleyhisselama da, otlaktaki develerinin baskına uğrayarak sürülüp götürülmüş olduklarını haber ver!" dedi. [125]
Sonra da, Seniyyetü'l-vedâ'nın tepesine çıktı. Baskıncı müşriklerin atlılarına bakıp, bazılarını gördü. [126] Medine'ye yönelerek, üç kere:
"Yâ Sabâhâh! Baskına uğradık! Yetişiniz! Baskın var! Savaş var!" diyerek bağırdı. [127]
Sesini Medine'nin iki kara taşlığı arasındaki halka duyurdu. [128]

Seleme b. Ekvâ'nın Baskıncıları Tedirgin Edişi ve Develerden Bazısını Kurtarışı

Seleme b. Ekvâ'nın kılıcı ve yayı yanında bulunuyordu.
Baskıncı müşriklerin arkasından can alıcı, yırtıcı gibi koştu; onlara yetişti. Hemen yayına ok yer¬leştirip onlara ok yağdırmaya başladı . [129] Okları atarken de:
"Al bunu benden! Ben Ekvâ'nın oğluyum! Bugün, yaramazların öleceği gündür!" diyordu. [130]
Seleme b. Ekvâ der ki:
"Onlardan, binitli bir adama yetişip:
'Al şunu benden! Ben Ekvâ'nın oğluyum! Bugün, yaramazların öleceği gündür!1 diyerek bir ok attım. Okun demiri adamın omuzuna değdi! Vallahi, onlara hiç durmadan ok atıyor, onları öldürüyordum!
Ağaçlık biryerde idim. Bir süvari dönüp bana doğru gelmeye başlayınca, bir ağacın dibine oturdum. Sonra da bir ok atıp onu öldürdüm. [131] Bana yönelip de kendisini öldürmediğim hiçbir atiı yoktu. [132]
Dağ yolu darlaşıp müşrikler boğazın dar, ok yetişmez yerine girdikleri zaman, ben de dağın üzerine çıktım ve onlara taş atmaya başladım!
Allah'ın yarattığı mahluklardan olup Resûlullah Aleyhisselama ait bulunan sağ develeri ellerinden kurtarıp gerime alıncaya kadar, onları oka ve taşa tutmaktan geri durmadım, arkalarını bırakmadım. Onlara ok, taş yağdırmaya devam ettim.
Baskıncı müşrikler hafifleyip kaçabilmek için otuzdan fazla mızraklarını ve otuzdan fazla kaftanlarını bırakmak zorunda kalmışlardı. Bıraktıkları her bir şeyi yol üzerinde toplayıp, Resûlullah Aleyhisselam ve ashabı tanısınlar diye üzerlerine taşlardan işaretler koymakta idim.
Müşrikler dağ yolunun dar bir yerine erişmiş bulunuyorlardı." [133]

Uyeyne b. Hısn'ın Baskıncı Müşriklere İmdada Gelişi

Kaba kuşluk vakti olmuştu ki, Uyeyne b. Hısn baskıncı müşriklere yardıma geldi. [134] Oturup, kuşluk yemeklerini yemeye başladılar. [135]
Ben de, onların üst taraflarındaki küçük bir dağın tepesine çıkıp oturdum.
Uyeyne:
'Sizde görmüş olduğum şu hal perişanlığı nedir?1 diye sordu.
Onlar:
'Şu adam canımıza tak dedirtti. Vallahi, seherden, sabahın karanlığından beri arkamızdan hiç ayrıl¬madı! E İlerim izdeki herşeyi bıraktın ne ay a kadar, bize ok yağdırdı durdu!1 dediler. [136]
Uyeyne:
'Onun gerisinde bıraktı klan nızı araştırmış olsaydınız, iyi olurdu. İçinizden birkaç kişi kalkıp ona doğru varsın!' dedi.
Onlardan dört kişi, kalkıp bana yaklaşmak için dağa tırmandılar.
Sesimi, sözümü işitecekleri bir mesafeye yaklaştıkları zaman, onlara:
'Beni tanıyor musunuz?' diye sordum.
'Hayır! Tanıyamadık! Sen kimsin?' dediler.
Onlara:
'Ben Seleme b. Ekvâyım! Muhammed'in zâtını peygamberlikle şereflendiren Allah'a yemin ederim ki; ben sizden yakalamak istediğim kimseye muhakkak yetişirim! Sizden, beni yakalamak isteyen kimse ise, bana asla yetişemez!' dedim.
İçlerinden birisi, onlara:
'Ben de bunun böyle olduğunu sanıyorum1 deyince, dönüp geri gittiler.1" [137]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI   İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:07 pm

Mücahidlerin Peygamberimiz Aleyhisselamın Yanında Toplanmaları

Seleme b. Ekvâ'nın "Yâ Sabâhâh!" diyerek bağırdığı Peygamberimiz Aleyhisselama haber* ince:
"Yetişiniz! Yetişiniz! [138]
Ey Allah'ın süvarileri! Atlarınıza atlayınız!" denilerek seslenildi. [139]
İslâm süvarileri, birbirleriyle yarışırcasına, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geln başladılar.
Savaş davetini işitir işitmez Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına koşa koşa gelen süvarilerir Mikdad b. Amr (Esved) idi. [140]
Mikdad b. Amfin üzerinde zırh gömlek, başında da miğfer vardı, kılıcını sıyırmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mızrağına bir sancak bağlayarak, onun eline verdi. [141]

Baskıncı Müşrikleri Yakalamak İçin Harekete Geçen Öncü Süvari Bölüğü

Baskıncı müşrikleri yakalamak için harekete geçen öncü süvari bölüğünde;
Muhacirlerden:
Mikdad b. Amr (Esved),
Muhriz b. Nadle,
Ükkâşe b. Mıhsan.
Ensardan:
Sa'd b.Zeyd,
E bu Ayyaş Ubeyd b. Zeydü'z-Zürakî,
Abbâd b. Bişr,
Useyd b. Hudayr,
Ebu Katâde Haris b. Rib'î [142] bulunuyordu.
Süvariler gelip toplandıkları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam Sa'd b. Zeyd'i onlara kumandan tayin etti ve ona:
"Ben sana halk ile birlikte gelip kavuşuncaya kadar baskıncı müşriklerin arkalarından git!" buyurdu.
Ebu Ayyaş derki:
"Atımın üzerinde geldiğim zaman, Resûlullah Aleyhisselam, bana:
Keşke, sen bu atı senden daha iyi binici bir kimseye versen de, o, baskıncı müşriklere yetişiverse!1 buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Ben halkın en iyi ata bineniyim!' diyerek atımı koşturmaya başladım.
Vallahi, daha 50 zira bile gitmemiştim ki, at beni sırtından yere atıvermişti!
Resûlullah Aleyhisselamın:
Keşke, sen bu atı senden daha iyi binene vermiş olsaydın!1 buyurmalarına karşı, benim:
'Ben halkın en iyi ata bineniyim!' diye cevap verişime şaştım! [143]
Attan düşünce, ayağım kırıldı.
Kendi kendime:
'Allah ve Allah'ın Resûlü, elbette doğru söyler!' dedim.
Atıma amcamın oğlu Muaz b. Mâisüz-Zürakî bindi." [144]

Ebu Katâde'nin Savaş Atında Gördüğü Şaşılacak Hal

Ebu Katâde, bir gün eteğine hurma yemi koyup atına götürünce, at başını kaldırdı, kulaklarını dikti!
Ebu Katâde:
"Allah'a yemin ederim ki; at, süvari atı kokusu almıştır!" dedi.
Annesi, ona:
"Vallahi, oğulcuğum! Biz Cahiliye devrinde bile kâhinlik etmez, gaibden yalan yanlış haber almaya ve vermeye kalkmazdık!
Muhammed Aleyhisselam geldikten sonra, böyle şeylerle nasıl uğraşırız?!" dedi.
At tekrar başını kaldırıp kulaklarını dikti.
Ebu Katâde:
"Allah'a yemin ederim ki; at, süvari atı kokusu almıştır!" dedi . [145]
Ebu Katâde der ki:
"Başımı, yıkıyordum. Başımın bir tarafını yıkadığım sırada idi ki, Cerve (Havze)'nin kişnediğini ve ayaklarını yere vurduğunu işittim.
'Bu, savaşa hazırlanma işaretidir!' dedim.
Başımın kalan yansını yıkamaksızın kalktım, ata bindim.
Üzerimde kaftanım vardı.
O sırada, Resûlullah Aleyhisselamın seslenicisi:
'Yetişiniz! Yetişiniz!' diyerek seslenmekte idi. [146]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Ey Ebu Katâde! Hemen hareket et! Allah yoldaşın olsun!' buyurdu." [147]

Muhriz b. Nadle'nin Züllimme İsimli At Üzerinde Savaşa Çıkışı

Mahmud b. Mesleme'nin atı, bahçede bir hurma ağacına urganla bağlanıp bakılmakta idi.
Züllimme, süvari atlarının kişnediklerini işitince, kişnemeye ve ayaklarını yere vurmaya başladı.
Abduleşhel oğullarından bir kadın, atın böyle bağlı bulunduğu yerde ayaklarını yere vurup dur¬duğunu görünce:
"Ey Kumeyr (ey Ahrem)! Şu ata binsen, Resûlullah Aleyhisselam ve Müslümanlara katılsan da savaşsan olmaz mı?" dedi.
Muhriz b. Nadle:
"Olur!" deyince, kadın atı ona teslim etti. [148]
Atın sahibi Mahmud b. Mesleme, o sırada Medine dışında bulunuyordu. [149]
Muhriz b. Nadle, hiç durup dinlenmeksizin atı sürdü, baskıncı müşriklere yetişti, onların önlerini kesti ve:
"Durunuz ey yaramazların, kötülerin dölleri!" diyerek bağırdı.
Baskıncı müşriklere yetişen süvarilerin ilki, Muhriz b. Nadle idi. [150]
Baskıncı müşrikleri tek başına oklar ve taşlarla takip eden Seleme b. Ekvâ der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamın imdada gelen süvarilerini görünceye kadar, bulunduğum yerden ayrıl¬madım.
Süvariler, ağaçların arasına girmeye başladılar. Onların ilki, Ahrem (Muhriz) idi. Onun arkasında, Resûlullah Aleyhisselamın süvarisi Ebu Katâde, Ebu Katâde'nin arkasında da Mikdad b. Esved vardı.
Baskıncı müşrikler, süvarileri görünce, dönüp kaçtılar.
Ben de, dağdan inip Ahrem'in önünü kestim ve atının gemini tuttum ve:
'Ey Ahrem! Şu kavimden sakın! Resûlullah Aleyhisselamla sahabileri gelip kavuşuncaya kadar, onların seni kalbinden vurup şehit etmeyeceklerinden emin değilim!1 dedim.
Ahrem:
'Ey Seleme! Eğer sen Allah'a ve ahiret gününe inanıyor, Cenneti hak ve gerçek, Cehennemi de hak ve gerçek tanıyorsan, benimle şehitlik arasına gerilme!' deyince, atının gemini bıraktım.
Ahrem baskıncı müşriklere yetişince, Abdurrahman b. Uyeyne b. Hısn, döndü.
Birbirlerine mızraklarla saldırdılar.
Ahrem onu mızraklayıp yaraladı. Abdurrahman b. Uyeyne de, onu* mızraklayarak şehit etti. [151] Muhriz b. Nadle atından yere düştü. [152] Muhriz yere düşünce, atı şahlandı.
Benî Abduleşhellerin mahallesindeki ahırına gelip duraklayıncaya kadar, hiç kimse onun ne önüne geçebildi, ne de durdurup üzerine binebildin [153]
Ümmü Âmir binti Yezid b. Seken der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamın savaşına katılmak üzere Muhriz'i hazırlayanlar arasında bulunuyordum.
Vallahi, hisarımızdan Mahmud b. Mesleme'nin atı Züllimme'nintozu dumana katarak ahırına kadar gelip kavuştuğunu görünce:
'Vallahi, Muhriz şehit olmuştur!' dedim." [154]
Muhriz b. Nadle şehit olunca, Ebu Katâde Abdurrahman b. Uyeyne b. Hısn ile karşılaştı.
Birbirlerine mızraklarla saldırdılar.
Abdurrahman, Ebu Katâde'yi yaraladı. Ebu Katâde de, onu mızraklayıp öldürdü. [155]
Abdurrahman'ın öldürülmesinde, Ebu Katâde'ye Mikdad b. Esved, yardımcı oldu. [156]
Seleme b. Ekvâ der ki:
"Muhammed Aleyhisselamı peygamberlikle şereflendiren Allah'a yemin ederim ki; baskıncı müşrik¬leri yaya olarak tekrar takibe başladım.
O kadar ilerledim ki, artık arkamda ne Peygamber Aleyhisselamın ashabından, ne de onların yer¬den kaldırdıkları tozlardan hiçbir şey göremiyordum!
Güneş batmadan önce idi ki, baskıncı müşrikler Zû Kared denilen sulu bir vadiye saptılar. Çok susamışlardı. Su içmek istediler. Dönünce, benim arkalarında bulunduğumu gördüler.
Onları oradan da tedirgin ettim, uzaklaştırdım! Sudan bir damla bile tadamadılar!
Oradan ayrılarak Zî Bi'r tepesine hızla ilerlemeye başladılar.
Güneş batmıştı.
Onlardan birisinin arkasından yetişip:
'Al benden! Ben Ekvâ'nın oğluyum! Bugün, kötülerin öleceği gündür!' diyerek bir ok attım.
Onu kürek kemiğinin oynak yerinden vurdum.
Bana:
'Ey anası ağlayasıca! Yoksa, bu sabahın erkeninden beri bize göz açtırmayan, bizi tedirgin eden Ekvâî sen mi idin?!' dedi.
Ben de:
'Evet! Ey kendisinin düşmanı! Sabahın erkeninden beri sana ok yağdıran Ekvâî benim!' dedim, hemen bir ok daha atıp onun ardına düştüm, kendisine iki ok yapıştırdım.
Baskıncı müşrikler, son derece yorup yürüyemez hale getirdikleri iki atı tepe üzerinde, arkalarında bırakarak gittiler." [157]

Mikdad b. Esved'in Mes'ade İle Çarpışması

Mikdad b. Esved'in anlattığına göne; kendisi, Yüce Allah'tan şehitlik dileyerek yola çıkmıştı.
Heyfâ mevkiinde, düşmanın hayvanları yorulup en arkada kalanlarına, sonra da Mes'adetü'l-FezârPye yetişti, onu ucunda bayrak bağlı mızrağıyla mızrakladı, mızrak kaydı.
Mes'ade de dönüp Mikdad'ı mızrakladı, pazusundan yaraladı, kaçti. Mikdad'ı kendisine yetişmek¬ten âciz bıraktı.
Mikdad b. Esved, bayrağını, sancağını arkadaşları görsün diye oraya dikti. O sırada, Ebu Katâde de gelip kavuştu.
Ebu Katâde, kendi atinin üzerinde idi. Tanınmak için, başına san bir sarık sarmıştı.
Bir müddet, birlikte ilerlediler.
İkisi de, Mes'ade'nin arkasından bakıyorlardı. [158]
Mikdad, Mes'ade'nin Muhriz b. Nadleyi şehit ettiğini Ebu Katâdeye haber verdi. [159]
Ebu Katâde, Mikdad b. Esved'e:
"Ey Ebu Ma'bed! Ben ya öleceğim, ya da Muhriz'i öldüreni öldüreceğim!" diyerek Mikdad'ı geçti.
Ebu Katâde'nin atı, Mikdad'ınkinden daha iyi ve yürügendi, Mikdad'ı gerilerde bıraktı.
Artık Mikdad onu göremez olmuştu. [160]
Ebu Katâde, Mes'ade ile nasıl karşılaştığını ve onu nasıl öldürdüğünü şöyle anlatır
"Baskıncı müşriklere yetişip saldırdığım zaman, alnımdan, bir okla vuruldum. Oku alnımdan çekip çıkardım.
Güçlü ve yavuz bir atlı üzerime geldi. Kendisinin miğferi yüzünü kapatmıştı.
Bana:
'Ey Ebu Katâde! Allah beni sana kavuşturdu!' diyerek miğferini kaldırıp yüzünü açtı.
Meğer Mes'adetü'l-Fezârî imiş!*
Bana:
'Sen çarpışmak mı, yahut mızraklaşmak mı, yoksa güreşmek mi; hangisini istersin?' diye sordu.
Ona:
'Ben bunu sana bırakıyorum!' dedim.
Bana:
'Öyleyse, güreş!' dedi, hemen atından inip kılıcını bir ağaca astı.
Ben de atımdan inip kılıcımı bir ağaca astım.
Sonra, sıçraştık.
Allah onu yenmemi bana nasip etti. Yere yıkıp göğsünün üzerine oturdum.
O sırada, başıma birşey dokundu. Dokunan, Mes'ade'nin ağaçta asılı kılıcı imiş!
Hemen uzanıp kılıcı elime aldım ve sıyırdım.
Mes'ade, kılıcı elimde görünce, elime sarılıp:
'Ey Ebu Katâde! Beni sağ bırakmanı, öldürmemeni senden dilerim!' dedi.
Ben:
'Hayır! Vallahi, seni sağ bırakmayacağım!' dedim.
Mes'ade:
'Ya bizim küçükler kime kalacak?' dedi.
'Cehenneme!' dedim, sonra da onu öldürdüm. Kendi kaftanımı çıkarıp üzerine örttüm, atına bindim. Çünkü, bizim çarpışmaya tutuştuğumuz sırada, atım kaçıp karargâha dönmüş, onu tanımışlar.
Sonra, ilerledim. Mes'ade'nin kardeşinin oğlunun üzerine geliverdim.
Kendisi, 17 kişilik bir süvari birliğinin içinde bulunuyordu.
Mızrağımı onun sırt omurgasına sapladım!
Yanındaki süvariler bozulup dağıldılar.1"! [161]
Mikdad b. Esved, Ebu Katâde'yi kaftansız görünce:
"Sen ne yaptın?" diye bağırdı.
Ebu Katâde:
"Hayır yaptım! Sana onun atla yaptığı gibi!" dedi. [162]
Mikdad b. Esved de, Faraka (yahud Karafa) b. Malik b. Huzafe'yi öldürdü. [163]

İslâm Süvarilerinin Baskıncı Müşrikleri Bozguna Uğratmaları

İslâm süvarileri, baskıncı müşriklere yetişerek onlarla en şiddetli şekilde çarpıştılar ve onları Allah'ın yardımıyla bozguna uğrattı I ar. [164]
Müşriklerin önderleri öldürüldü, sağ kalanlarda mızraklarını, kaftanlarını atarak kaçıp gittiler. [165]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'den Hareket Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'de yerine İbn Üımımi Mektum'u vekil bıraktı.
Sa'd b. Ubâde'yi de, Hazrecîlerden 300 kişilik bir kuvvetle, Medine'yi beklemek üzere görevlendir¬di.
Çarşamba günü, zırhını sırtına giydi, miğferini başına geçirdi, silahlandı. 500 veya 700 kişilik bir kuvvet]e yola çıktı. [166]
Müslümanlar, yolda Ebu Katâde'nin öldürdüğü Mes'ade'nin üzerine örttüğü kaftanını görünce, tanıdılar.
"Ebu Katâde öldürülmüş! İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Ebu Katâde öldürülmem iştir. Fakat, o ölü, onun öldürmüş olduğu bir müşriktir!
Ebu Katâde, onu kendisinin öldürdüğünü bilsinler diye kendisine ait kaftanı onun üzerine örtmüştür" buy urdu. [167]
Hz. Ömer veya Hz. Ebu Bekir, koşarak gitti, ölünün üzerindeki örtüyü açıp Mes'ade'nin yüzü mey¬dana çıkınca:
"Allahuekber! Allah ve Allah'ın Resûlü doğru söyler!" dedi . [168]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Zû Kared'de Tepe Üzerinde Karargâhını Kuruşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, Zû Kareci'e gelip, tepe üzerinde karargâhını kurdu. [169] Savaş davetini işitir işitmez, Amr b. Avf oğullarının atlıları hemen yola çıktılar. Onların arkasından da, yayaları yollandılar.
Bir cemaat de, develer, merkepler üzerinde gelip, Zû Kared'de Peygamberimiz Aleyhisselamin ordusuna katıldılar. [170]
Zû Kared'de Müslümanların parolaları "Emit! Emit!" idi. [171]

Ebu Katâde'nin Alnındaki Yarasının İyileştirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Katâde'ye:
"Mes'adeyi sen mi öldürdün?" diye sordu.
Ebu Katâde:
"Evet!" dedi. [172]
Peygamberimiz Al eyhisselam:
"Yüzüne ne oldu?" diye sordu.
Ebu Katâde:
"Bir okla vuruldum yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Al eyhisselam:
"Yanıma yaklaş!" buyurdu.
Ebu Katâde yaklaşınca, Peygamberimiz Aleyhisselam onun yarasının üzerine püskürdü. Hiçbir ağrısı, sızısı kalmadı. [173]
Ebu Katâde'nin öldürdüğü Mes'adeyi Sa'd b. Zeyd soymuştu.
Peygamberimiz Al eyhisselam:
"Hayır! Onu Ebu Katâde öldürmüştür. Onun elbisesini ve silahını da Ebu Katâde'ye teslim et!" buyurduktan sonra, Mes'ade'nin atını da Ebu Katâdeye verip:
"Allah sana bunlan mübarek kılsın!" diyerek dua etti. [174]

Sa'd b. Ubâde'nin Peygamberimiz Aleyhisselamın Duasına ve İltifatına Nail Oluşu

Sa'd b. Ubâde, İslâm mücahidlerine erzak olmak üzere, Peygamberimiz Aleyhisselama on deve yükü hurma göndermişti. [175]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ım! Sa'd'ı ve Sa'd hanedanını rahmetinle esirge!" diyerek dua ettikten sonra:
"Sa'd b. Ubâde ne iyi adamdır!" buyurdu.
Haz reciler:
"Yâ Rasûlallah! O, bizim aramızda büyüğümüzdür, büyüğümüzün de oğludur!
Onlar kıtlık yıllarında halkın karınlarını doyururlar, yolda belde kalan aileleri taşırlar; misafirleri ağır¬larlar; musibet ve ihtiyaç zamanlarında verirler; kabileleri yurtlarına göçürürlerdi!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İslâmiyet devrinde halkın hayırlıları, Cahiliye çağında da insanların hayırlısı idiler!" buyurdu. [176]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Seleme ve Ebu Katâde Hakkındaki Takdir ve İltifatları

Seleme b. Ekvâ der ki:
"Baskıncı müşriklerin, yorup tepede bıraktıkları iki atı önüme katıp Resûlullah Aleyhisselama getirirken, amcam Âmir de, bir tulum sulandırılmış süt ve birtulum da su ile bana yetişti.
Su ile abdest aldım, sütten de içtim. Sonra, Resûlullah Aleyhisselamın yanına geldim.
Kendisi, baskıncı müşrikleri su içmekten men ettiğim suyun başında, Zû Kared'de idi. Yanında da 500 kişilik bir cemaat bulunuyordu.
Baskıncı müşriklerin elinden kurtarıp gerimde bıraktığım develer ile müşriklere bıraktırdığım herşeyi; bütün mızrakları, okları, kaftanları.. Resûlullah Aleyhisselamın almış olduğunu, Bilal'in de benim düşmandan kurtardığım develerden bir dişi deveyi boğazlayıp, onun ciğerinden, hörgücünden, Resûlullah Aleyhisselamın yemesi için kızartmakta olduğunu gördüm. [177]
'Yâ Rasûlallah! Yanıma yüz kişi versen de, onları sıkboğaz edip senin sağmal develerinden onların ellerinde kalanları da kurtarsaydım! [178]
Yâ Rasûlallah! Bana müsaade buyur da, şu yanındaki cemaatten yüz adam seçeyim ve düşmanı takip edeyim de, onlardan, tepelemediğim hiçbir haberci kalmasın' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam güldü, hatta gündüzün ışığında yan dişleri göründü ve:
'Yâ Seleme! Seni bıraksam, acaba birşey yapacağını sanır mısın?' [179] buyurdu.
'Evet!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Şüphesiz ki, onlara şimdi Gatafan toprağında ziyafet verilmektedir!
Gücün yetti mi, yumuşak davran, bağışlayıcı ol, sertliği bırak!1 buyurdu. [180]
O sırada, Gatafan'dan bir adam gelerek:
'Onlar için filan kişi bir deve boğazladı, amma derisini açtıkları, yüzdükleri zaman, uzaktan bir toz görüp; 'Müslüman cemaati sizi takip ederek geliyor!' dediler, hemen oradan kaçıp gittiler!' dedi. [181]
Sabaha çıktığımız zaman, Resûlullah Aleyhisselam:
'Bugün süvarilerimizin hayırlısı Ebu Katâde idi, yayalarımızın hayırlısı da Seleme olmuştur!' buyur¬duktan sonra, bana biri süvari, birisi de yaya hissesi olmak üzere iki hisse verdi ve ikisini benim için bir¬leştirdi." [182]
Baskıncı müşriklerin sürüp götürdükleri yirmi deveden onu kurtarılmış, geri kalan onu ise kaçıp giden müşriklerin elinde kalmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, etrafı araştırmak ve haber almak için, Zû Kared'de bir gün bir gece oturdu.
Mücahidlerden her yüz kişiye de, boğazlanıp yenmek üzere birer deve verdi ki, mücahidlerin sayısı 500 veya 700 idi. [183]

Talha b. Ubeydullah'ın Na'man Kuyusunu Satın Alıp Vakfetmesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Zû Kared'de Beysan diye anılan bir suya uğramış ve suyun adını sormuştu.
"Yâ Rasûlallah! Onun adı Beysan'dırve o çok tuzlu ve acıdır!" denildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır! Onun adı Na'man'dır ve suyu da tatlıdır!" buyurdu. [184]
Peygamberimiz Aleyhisselam onun adını değiştirince, Yüce Allah tadını da değiştirdi, acılığını giderdi.
Talha b. Ubeydullah, bu kuyuyu da satın alarak vakfetti. [185]
Aynı zamanda, bir deve boğazlayarak halka ziyafet verdi. [186]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam;
"Ey Talha! Sen Talhatü'l-Feyyaz'sın!" buyurdu.
Bundan sonra, o, Talhatü'l-Feyyaz diye anıldı. [187]

Medine'ye Dönülürken Koşu Yapılışı

Seleme b. Ekvâ der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam beni devesinin terkisine almıştı.
Medine'ye dönülüp girilmek üzere bulunulduğu sırada idi ki, Ensardan, koşuda önüne geçilemeyen bir zât:
'Medine'ye kadar benimle koşu yansı yapabilecek yok mu bir yarışçı? Var mı bir yarışçı?' diye seslenmeye ve bunu tekrarlamaya başladı.
Onun sözlerini işitince, kendisine:
'Senin ne bir kerîme, ne de bir şerîfe ikramın yok mudur?1 diye sordum.
Bana:
'Yoktur! Ancak, o Resûlullah Aleyhisselam olursa, o bundan müstesnadır!' dedi.
Bunun üzerine:
'Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana fieda olsun! Bana izin ver de, şu adamla koşuşarakyarışayım?' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Yarışmak istiyorsan, yarış!' buyurdu.
Adama:
'Haydi, sen Medine'ye doğru koş!' dedim.
Ben de hemen deveden atladım.
Ayaklarımı pekiştirerek koşmaya başladım.
Ona karşı, bir veya iki yüksekçe yerde soluğumu devamlı kılayım, soluyup kalmayayım diye soluğu¬mu kestim, tuttum.
Sonra da, onun ardından koşmaya başladım.
Nihayet, ona yetiştim. Onun iki küreği arasına ellerimle vurup:
'Vallahi, senin önüne geçildi!' dedim.
O da, güldü ve:
'Ben de öyle olduğunu sanıyorum!' dedi.
Medine'ye kadar onun önünde koştum." [188]

Gâbe (Zû Kared) Seferinin Ne Kadar Sürdüğü?

Gabe (Zû Kared) seferi 5 gece sürmüş, [189] Pazartesi gecesi Medine'ye gelinmiştir. [190]

Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin Zevcesinin Baskıncıların Yurdundan Kaçıp Kurtuluşu ve Bindiği Deveyi
Kurban Etmeyi Adayışı

Peygamberimiz Aleyhisselamın Adbâ adıyla anılan devesi, baskıncı müşriklerin sürüp götürdükleri develer arasında bulunuyordu. [191]
Baskıncı müşrikler, Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin zevcesini de esir edip yanlarında götürmüşlerdi. [192]
Kadıncağız bağlı bulunmakta, baskıncılar da evlerinin önünde develeri dinlendirmekte idiler. [193]
Baskıncılar gece uykuya daldıkları sırada idi ki, [194] kadıncağız bağından kurtuldu ve hemen bir devenin yanına yaklaştı. Deve böğürünce, onu bıraktı. [195]
Binmek için hangi devenin yanına vanp üzerine elini koymuşsa, o deve böğürmeye başlamişti. [196]
Nihayet, yanına vardığı Adbâ hiç böğürmemiş, sesini çıkarmam işti. [197] Çünkü, o, yumuşak başlı, uysal bir dişi deve idi. [198]
Kadıncağız, Adbâ'nın üzerine oturdu, sonra onu kaldırdı. [199]
Başını, Medine cihetine yöneltti ve:
"Eğer," dedi, "Yüce Allah beni bu devenin üzerinde kurtaracak olursa, adıyorum ki, onu muhakkak boğazlayacağım ! [200] Ciğerinden ve hörgücünden de yiyeceğim !" [201]
Baskıncılar kadının deveye binip kaçtığını anladılar ve hemen onu aramaya koyuldularsa da, yakalamaktan âciz kaldılar.
Kadın da nihayet kurtulup Medine'ye geldiği ve halk onu Adbâ'nın üzerinde gördükleri zaman:
"Aaa! Resûlullah Aleyhisselamın devesi Adbâ!" dediler.
Kadın ise:
"O, adaktır! 'Allah onun üzerinde kurtaracak olursa, o muhakkakboğazlanacaktır!' diye adanmıştır!" dedi.
Onun bu sözünü Peygamberimiz Aleyhisselama duyurdukları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sübhânallah! Adbâ'ya ne fena bir mukabele! Bu nasıl adak?!
Allah onu Adbâ'nın üzerinde kurtaracak! O ise onu tutup boğazlayacak hâ?!" buyurdu. [202]
Hemen bir adam gönderip Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin zevcesini getirtti. [203]
Kadın başından geçenleri Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi ve arkasından da:
"Yâ Rasûlallah! Eğer Allah beni bu devenin üzerinde kurtarırsa onu boğazlamayı Allah'a adamış bulunuyorum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi, sonra da:
"Adbâ'ya ne fena bir mukabele bu!?
Allah seni onun üzerinde taşısın ve seni onunla kurtarsın, sen de tutup onu boğazlayasın!?
Ne Allah'a mâsiyet şeyde, ne maliki bulunmadığın şeyde adamak olur! [204]
Sen maliki ve sahibi bulunmadığın bir deveyi boğazlayamazsın! [205]
Senin bu adaman, adak değildir!
Adak, ancak Allah'ın rızasını onunla kazanmayı dilediğin şeydir! [206]
Adbâ, benim develerimden dişi bir devedir. [207]
Ne Allah'a mâsiyet teşkil eden birşey hakkında yapılan adama, nede kulun, âdemoğl unun malik ve sahip bulunmadığı birşey üzerinde yaptığı adama yerine getirilir. [208]
Haydi, sen Allah'ın bereketiyle ev halkının yanına dön!" buyurdu. [209]

Gamr (Gamre) Seferi

Seferin İsmi, Mevkii, Tarihi ve Sebepleri

Seferin ismi Gamr veya Gamre'dir. Gamrveya Gamre, Necd yolu üzerindedir. [210] Buna, Gamr-i Merzuk denilir.
Feyd'den Medine'ye giden ilk yol üzerinde, iki gecelik uzaklıkta, Esed oğullarına ait bir sudur. [211]
Gamr (Gamre) seferi, H icretin 6. yılında Rebiülâhir ayında vuku bulmuştur. [212]
Bunun, Rebiülevvel ayında vuku bulduğu rivayeti de vardır. [213]
Esed oğulları, Uyeyne b. Hısn'ın mensup olduğu Gatafanlarla müttefik idiler.
Gatafanlar, Hicretin 5. yılında Hendek savaşından önceki günlerde Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya hazırlanmaları için Esed oğullarına yazı yazmışlardı. [214]
Kureyş müşriklerinin ordusu Merru'z-zahran'a gelip konduğu sırada, Esed oğulları da Tulayha b. Huveylid el-Esedî'nin kumandası altında gelip Kureyş ordusuna katılmışlardı. [215]
Esed oğulları, böylece, Müslümanlar ve Müslümanlık için bir ölüm kalım savaşı olan Hendek (Ahzab) savaşında müşrikler ve Benî Kurayza Yahudileriyle işbirliği yapmış bulunuyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, 40 kişilik askerî bir birliği Ükkâşe b. Mıhsan'ın kumandası altında Gamr'e yolladı [216]
Esed oğulları, İslâm mücahidlerinin kendilerine doğru gelmekte olduklarını haber alınca, sularının başından kaçıp dağıldılar, yurtlarının yüksek kısımlarına, yaylalarına çekildiler.
İslâm mücahidleri, Esed oğullarının sularının başına geldikleri zaman, yurtlarını bomboş buldular.
Ükkâşe b. Mıhsan, Esed oğullarını araştırmak, soruşturmak veya onlar hakkında bir ize rastlamak maksadıyla, etrafa gözcüler saldı.
Etrafa salınanlardan Şüca1 b. Vehb, izi sıra geri dönüp yakınlarında deve izleri gördüğünü haber verdi.
Hemen kalkıp oraya doğru gittiler. [217]
Mücahidler, Esed oğullarının geceleri ses dinlemekle görevlendirdikleri casusunu, uyurken yakaladılar.
Kendisine:
"Halk nerededir?" diye sordular.
Casus:
"Onlar şimdi yurtlarının yüksek yerlerine, yaylalarına erişmiş bulunuyorlar" dedi.
Ona:
"Esed oğullarının develeri nerededir?" diye sordular.
Casus:
"Yanlarındadır" dedi.
Mücahidlerden birisi elindeki kırbaçla dövmeye kalkınca, casus:
"Kanımı bağışla! Bana eman ver de, sana onların amca oğullarına ait develeri göstereyim?" dedi.
Mücahidler:
"Olur!"dediler. [218]
Casus tarafından gösterileceği bildirilen develer, Esed oğullarına aitti. [219]
Mücahidler, Esed oğullarının casusu ile bir hayli gittiler.
Adam araştırmayı uzatınca, casus tarafından tuzağa düşürüleceklerinden korkmaya başladılar.
Casusun yanına yaklaşarak:
"Vallahi, ya bize doğruyu söyleyeceksin, ya da boynunu vuracağız!" dediler.
Casus:
"Onları şu tepenin üzerinde göreceksiniz!" dedi.
Tepeye varınca, develerin orada yayılmakta olduklarını gördüler.
Mücahidler birden baskın yaptılar. Bedevî müşrikler bozulup etrafa kaçışmaya başladılar.
Ükkâşe b. Mıhsan, kaçanlan takip ettirmedi. [220]
Esed oğullarının eman verilen casusu serbest bırakıldı. [221]
Esed oğulları yurdunda ele geçirilen 200 deve, sürülüp Medine'ye getirildi. [222]

Zülkassa Seferi

Seferin ismi, Mevkii, Tarihi ve Sebebi

Muhammed b. Mesleme on arkadaşıyla birlikte Salebe ve Uval oğullarının oturdukları Zülkassa'ya gittiği için, bu sefere Zülkassa seferi denilmiştir. [223]
Zülkassa, Rebezeyolu üzerinde olup, Medine'ye 24 mil uzaklıktadır. [224]
Zülkassa seferi, Hicretin 6. yılında Rebiülâhir ayında yapılmıştır. [225]
Rebiülevvel'de olduğunu söyleyenler de vardır. [226]
Salebe ve Enmar oğullarının yurtlarında kuraklık hüküm sürüyor, Meraz'dan Tâlemeyn'e kadar uzanan bölgeye ise yağmur düşmüş bulunuyordu. [227]
Benî Muharib b. Hasafa, Benî Sa'd b. Sa'd ve Benî Enmar b. Bagîz kabileleri, Meraz'dan Tâlemeyn'e kadar uzanan bölgeye gelmişler, orada toplanmışlardı. [228]
Bunlar, Medinelilerin yaylım hayvanlarını yağmalamak hususunda söz birliği etmişlerdi.
O sırada, Medinelilerin yaylım hayvanları, Heyka vadisi yaylımında yayılmakta idi. [229]
Heyka'nın Medine'ye uzaklığı 7 mildir. [230]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan Muhammed b. Mesleme'yi, yanına on kişi katarak, Zülkassa'da oturan Benî Sa'lebeler ile aynı kabileden Benî Uvallere saldı.
Bu keşif birliği, geceleyin onların üzerlerine vardılar. [231]
Salebe ve Uval oğulları, İslâm keşif birliğinin yurtlarına geldiklerinin farkına vararak gizlendiler.
Muhammed b. Mesleme ile arkadaşlarını, uykuya daldıkları sırada, yüz kişi ile kuşattılar ve oka tut¬tular.
Muhammed b. Mesleme sıçrayıp kalktı, yayı üzerinde idi.
Arkadaşlarına:
"Silah başına!" diyerek bağırdı.
Onlar da sıçrayıp kalktılar. [232]
Geceleyin, bir müddet birbirlerine ok yağdırdılar.
Bundan sonra, Sa'lebeve Uval oğulları, İslâm keşif birliğinin üzerine mızraklarla saldırdılar. [233]
Üç kişiyi şehit ettiler.
Müslümanlarda, onlardan bir adam öldürdüler.
Salebe ve Uval oğulları, tekrar mızraklarla saldırarak, geri kalanlan da şehit ettiler. [234]
Muhammed b. Mesleme de ağır şekilde yaralanarak yere baygın düştü. [235]
Şehit olanlar arasında Müzeynelerden iki, Gatafanlardan da bir kişi vardı. [236]
Salebe ve Uval oğulları, Muhammed b. Mesleme'nin topuğuna vurup, kımıldamadığını görünce, ölmüş sanarak elbisesini soydular, çekilip gittiler.
Müslümanlardan bir zât oradan geçerken, şehitlere rastladı. [237]
"İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn=Bizler Allah içiniz ve O'na dönücüleriz" dedi.
O sırada ayılan Muhammed b. Mesleme, bunu işitince, onun Müslüman olduğunu anladı ve ken¬disinin sağ olduğunu ona anlatmak için kımıldadı. [238]
O da, gelip Muhammed b. Meslemeyeyemekve su ikram etti. [239] Sonra da, bindirip onu Medine'ye getirdi. [240]

Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın Zülkassa'ya Gönderilişi

Hicretin 6. yılında, Rebiülâhir ayında, akşam namazı kılındıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı Müslümanlardan 40 kişilik bir kuvvetle Zülkassa'ya yolladı. [241]
Maksat hem Medinelilerin Heyka (Heyfa)'da yayılan hayvanlarına yapılması muhtemel bir baskını önlemek, [242] hem de Muhammed b. Mesleme'ye ve arkadaşlarına yaptıklarından dolayı Zülkassa toplu¬luklarını cezalandırmaktı. [243]
Ebu Ubeyde ve arkadaşları, bütün gece yürüyüşe devam ederek, sabaha karşı Zülkassa'ya ulaştılar ve orada toplanmış bulunan müşrik Bedevilere birden baskın yaptılar.
Bedeviler dağılıp dağ başlarına kaçtılar.
Muharib, Salebe ve Enmar kabilelerinin kaçarlarken geride bıraktıkları develerle elbise ve ev eşyaları iğtinam edildi. [244]
İğtinam edilen mallar arasında davar da bulunuyordu. [245]
Zülkassa'da yakalanarak Medine'ye getirilen adam ise, Müslüman olunca, Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından serbest bırakıldı. [246]

Cemum Seferi

Seferin Adı, Mevkii, Tarihi ve Sebebi

Seferin adı Cemum'dur. Cemuh denildiği de vardır. [247]
Cemum; Süleym oğullarının yurdu olup. [248] Nahl ovası ile Nakre arası ndadır. [249] Nahl ovasının sol-undadır.
Nahl ovasının Medine'ye uzaklığı 4 berid'dir* [250]
Cemum seferi, Hicretin 6. yılında, Rebiülâhir ayında vuku bu I muştur. [251]
Âmir b. Tufeyl'in davetine icabetle, kendi su başları olan Bi'r-i Maûne'de ashabdan 40 kişilik İslâm irşad heyetinin canlarına kıyan Usayya, Rı'l ve Zekvanlar, Süleym oğulları kabilesine mensup idiler. [252]
Müslümanlığı ve Müslümanları ortadan kaldırmak için Mekke'ye giden Yahudi propaganda heyetine, Süleym oğulları, Kureyşîler harekete geçtiği zaman onlarla birlikte hareket edecekleri hakkın¬da söz vermişlerdi. [253]
Kureyş ordusunun Merru'z-zahran'a geldiği sırada, Süleym oğulları da Ebu Âverü's-Sülemî'nin babası Süfyan b. Abduşşems'in kumandası altında 700 kişilik bir kuvvetle gelip Kureyş ordusuna katılmışlar ve Medine'yi onlarla birlikte kuşatmışlardı. [254]
Bunun için, Süleym oğullarına da bir darbe indirilmesi gerekmiş bulunuyordu. [255]

Zeyd b. Hârise'nin Cemum'a Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd b. Hâriseyi, askerî bir birliğin başında Süleym oğullarına saldı.
Zeyd b. Harise Cemum'a vardığı zaman, orada Müzeynelerden Halime adında bir kadını bulup yakaladılar.
Halime, İslâm mücahidlerine, Süleym oğullarının konak yerlerinden birisini gösterdi.
İslâm mücahidleri de, oraya birden baskın yapıp bir hayli deve, davar ve esir alarak Medine'ye döndüler.
Yakalanan Halime'nin kocası da, esir edilen müşrikler arasında bulunuyordu.
Zeyd b. Harise, Medine'ye dönünce, her ikisini Peygamberimiz Aleyhisselama teslim etti. [256] Peygamberimiz Aleyhisselam da onlan serbest bıraktı. [257]

Iys Seferi

Seferin Mevkii, Tarihi ve Sebebi

lys; Süleym oğulları yurdunda bir yerdir. [258] Medine'ye dört gecelik, Zü'l-merveye bir geceliktir. [259] Ağaçlı bir vadidir. [260]
lys seferi, Hicretin 6. yılında Cumâdelûlâ ayında vuku bulmuştur. [261]
Şam'dan Kureyş müşriklerinin bir ticaret kervanının gelmekte olduğu öğrenilmişti. [262]
Kureyş müşrikleri, daha önce de, Ebu Süfyan'ın idaresindeki büyük ticaret kervanının bağışlanan kazancıyla güçlenerek Uhud'a kadar gelip Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmış bulunuyorlardı. [263] Kureyş müşrikleri iktisaden güçlü durumda bulundukça, Hendek savaşında olduğu gibi, kabileleri yan¬larına alarak, Medine'ye saldırın aktan; [264] bilakis, Sümame b. Üsal'in Yemâme'den Mekke'ye hububat yüklenmesinde [265] veya Ebu Basîr'in Şam ticaret yollarını kesmesinde [266] olduğu gibi, başlan dara geldikçe de, Peygamberimiz Aleyhisselama yalvarmaktan geri durmuyorlardı. [267]
O halde, Kureyş müşriklerinden selamette kalabilmek için, zaman zaman onları iktisaden zayıflat¬mak, güç duruma düşürmek gerekiyordu.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, Şam'dan gelmekte olan Kureyş ticaret kervanına elkoy-mak üzere, Zeyd b. Hârise'nin kumandası altında 170 kişilik bir süvari birliğini yola çıkardı. [268]
Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz.Zeyneb'in kocası Ebu'l-Âs b. Rebi' de ticaret için Şam'a git¬mişti.
Kendisi, henüz Müslüman olmamakla beraber, güvenilir bir kişi idi.
Ebu'l-Âs'ın yanında Kureyş müşriklerine ait pek çok mal bulunuyor ve kendisi de kafile ile Şam'dan dönüyordu. [269]
İslâm mücahidleri Kureyş ticaret kervanını yakaladılar, kervanda bulunan malları, bilhassa Safvan b. Ümeyye'ye ait pek çok gümüşleri ele geçirdiler.
Kervanda bulunan kimseleri de esir ettiler. [270]
Ebu'l-Âs b. Rebi' de esir edilenler arasında idi. [271]
İğtinam edilen mallar, mücahidler arasında bölüştürüldü. [272]

Ebu'l-Âs'ın Himayeye Alınışı

Ebu'l-As, seher vakti, Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz. Zeyneb'e: [273]
"Babandan, benim için eman al!" diye haber gönderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanlara sabah namazını kıldırdığı sırada, Hz. Zeyneb başını hücresinin kapısından çıkararak:
"Ey insanlar! Ben Resûlullah'ın kızı Zeyneb'im! [274] Ben Ebu'l-Âs'ı himayeme aldım!" diyerek seslen¬di. [275]
Peygamberimiz Aleyhisselam, selam verince, yüzünü halka çevirdi ve:
"Ey insanlar! Benim işittiğimi siz de işittiniz, değil mi?" diye sordu.
Cemaat:
"Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; sizin şimdi işitmiş olduğunuz şeyi ben de şimdi işitinceye kadar, bu hususta hiçbir şey bilmiyordum. [276]
Mü'minler, birbirlerine karşı tek kişi, tek el hükmündedirler.
Bunun için, onlara, yakınlarını himaye etmeleri yaraşır. [277] Müslümanlara, yakınlarını himaye etmeleri düşer!" buyurdu. [278]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mescidden dönünce, kızı Hz. Zeyneb'in yanına vardı [279] ve:
"Senin himayeye almış olduğun kişiyi biz de himayemize aldık!" buyurdu. [280]
Hz. Zeyneb, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Ebu'l-Âs akrabadır, amca oğludur. Hem de, çocuğumun babasıdır. Bunun için, onu himayeme aldım!" dedi. [281]
Hz. Zeyneb'in, Ebu'l-Âstan, Ali ve Ümame isimlerinde iki çocuğu vardı. [282]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Zeyneb'e Emri ve Ebu'l-Âs'a Mallarının Geri Verilişi

Peygamberimiz Aleyhisselann, Hz. Zeyneb'e:
"Ey kızcağızım! Makamını şerefli tut, gözet! Ebu'l-Âs sana yaklaşmaya yol bulmasın!
Çünkü, sen ona helâl değilsin; [283] o müşriklikte devam ettiği müddetçe!" buyurdu. [284]
Hz. Zeyneb, Ebu'l-Âs'ın iğtinam edilmiş olan malını istemeye geldiğini söyledi [285] ve onların kendi¬sine geri verilmesini diledi. [286]
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlere haber saldı.
Gelip yanında toplandıkları zaman, onlara:
"Şu adamın (Ebu'l-Âs'ın) bizden olduğunu biliyorsunuzdur.
Siz onun ve ondan başkalarının mallarını iğtinam etmiş bulunuyorsunuz. O mallar size Allah'ın müşriklerden nasip ettiği ganimetlerdendir. [287]
Eğer ona malını geri vermenizi uygun görürseniz, geri veriniz! [288]
Geri vermekten kaçınırsanız, zaten onlar sizin hakkınızdır!" buyurdu.
Mücahidler:
"Hayır yâ Rasûlallah! Biz o malları ona geri vereceğiz!" dediler. [289]
Her biri, almış oldukları şeylerin hepsini-küçük ve eski su kırbasına veya abdest matarasına veya ipe varıncaya kadar-yanlarında az veya çok hiçbir şey bırakmaksızın getirip ona verdiler. [290]

Ebu'l-Âs'ın Kureyş Müşriklerine Ait Malları Teslim Ettikten Sonra Müslüman Olup Medine'ye
Dönüşü

Ebu'l-As, aldığı mallarla Mekke'ye döndü.
Her hak sahibine hakkını, mallarını teslim edip işini bitirdikten sonra:
"Ey Kureyş cemaati! Herhangi birinize, yanımdaki mallarından, vermediğim birşey kaldı mı?" diye sordu. [291]
"Hayır! Vallahi kalmadı!" dediler. [292]
Ebu'l-Âs:
"Size olan ahdimi yerine getirdim mi?" diye sordu.
"Evet! Vallahi yerine getirdin! [293] Allah seni hayırla mükâfatlandırsın! Biz seni şerefli ve vefalı bul¬duk!" dediler.
Ebu'l-Âs:
"Vallahi, sizin yanınıza gelmeden önce Müslüman olmamı engelleyen şey; mallarınızı götürmek istediğim için Müslüman olduğumu sanmanız korkusundan başka birşey değildir! [294]
Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki; Muhammed Allah'ın kulu ve resûlüdür!" dedi. [295]
Ebu'l-Âs Mekke'den Medine'ye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona Hz. Zeyneb'i eski nikâhı ile veya yeni bir nikâhla ve yeni bir mehirle verdi. [296]

Tarf Seferi

Seferin Mevkii, Tarihi ve Sebebi

Tart; Mıraz yakınında, Nuhayl'ın arkasında, Medine'ye 36 mil uzaklıkta, Mahacca üzerindeki Bakara yolunda bir sudur. [297] Su kaynağı di r. [298]
Tartta birçok kuyular ve su birikintileri de vardır. [299]
Tart, Zülkassa gibi, Benî Sa'lebelerin konak yerlerindendir. [300]
Tart seferi, Hicretin 6. yılında, Cumâdelâhir ayında vuku bulmuştur. [301]
Salebe oğullarının Hicretin 4. yılında Enmar kabileleriyle birleşerek Müslümanlarla çarpışmaya hazırlandıkları haber alınıp Zâtü'r-rikâ'ya kadar gidilmişti. [302]
Medine yaylımındaki hayvanları yağmalamaya hazırlanan ve Muhammed b. Mesleme kuman¬dasındaki on kişilik keşif birliğini Zülkassa'da kuşatarak şehit eden Sa'lebe ve Uval oğullarına, [303] Ebu Ubeyde b. Cerrah, 40 kişilik bir kuvvetle Zülkassa'da ilk darbeyi indirmişti. [304]
Sa'lebe oğullarına ikinci darbeyi de, Tarf'ta Zeyd b. Harise indirecekti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd b. Hârise'yi, onbir kişilik bir kuvvetle Tarta, Benî Sa'lebelere saldı. [305]
Sa'lebe oğulları Zeyd b. Hârise'nin birliğini Tarf'ta görünce, Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerler¬ine yürüdüğünü sanarak korkup kaçtılar. [306]
Sa'lebe oğulları, Zeyd b. Hârise'nin birliğini, Peygamberimiz Aleyhisselamın öncü birliği sandılar. [307]
Zeyd b. Harise birliğinin parolaları "Emit! Emit!" idi.
Zeyd b. Harise, Sa'lebe oğullarının yirmi devesi ile ele geçindikleri davarlarını sürüp bir sabah Medine'ye getirdi. [308]
Salebe oğulları, Zeyd b. Hârise'nin öncü birliği olmadığını ve kendilerine başkaca kuvvet gelmediği¬ni, gelmeyeceğini anlayınca, Zeyd b. Hârise'yi ve birliğini takibe koyuldularsa da, onlara yetişemedil-er. [309]
Tartta Sa'lebe oğullarıyla bir çarpışma olmamıştir. [310]
Tart seferi dört gece sürmüştür. [311]

Zeyd b. Hârise'nin ve Arkadaşlarının Başlarına Gelenler

Hicretin 6. yılında, Recep ayında, Zeyd b. Harise, ashabdan bazılarının ticaret mallarını Şam'a götürüp satmak için yola çıkmıştı. [312]
Zeyd b. Harise ve arkadaşları atlı idiler. [313]
Zeyd b. Harise ve arkadaşları, ticaret mallarıyla Vâdi'l-kurâ'ya yaklaştıkları sırada, Fezâre ve Bedr kabilesinden birtakım adamlar bunların önlerini kestiler, Zeyd b. Harise ile arkadaşlarını kılıçtan geçirdil¬er.
Hepsinin öldüklerine kanaat getirerek, yanlarındaki bütün mallan gasbedip gittiler.
Zeyd b. Harise ağır yaralı olarak baygın bir halde yere düştü, ölme derecesine geldi.
Bir müddet sonra ayılıp, şehit arkadaşları arasından kalkarak yavaş yavaş Medine'ye geldi.
Başlarına gelenleri Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. [314]
Zeyd b. Harise, Benî Fezârelerle çarpışmadıkça yıkanmayacağına, [315] koku sürünmeyeceğine yemin etti. [316]

Abdurrahman b. Avf'ın Dûmetü'l-Cendel'e Gönderilişi

Seferin Mevkii, Tarihi ve Sebebi

Dûmetü'l-Cendel; Şam yollarının ağzında olup, Dımaşk'a 5, Medine'ye 15 veya 16 gecelik uzaklık-ta, [317] Şam'ın Medine'ye enyakın beldelerinden olup, Tebükyakınında, [318] akarsuları, humnalıkve ekin¬likleri bulunan bir yerdi.
Büyük bir panayır ve ticaret merkezi idi. [319]
Dûmetü'l-Cendel seferi, Hicretin 6. yılında, Şaban ayında vuku bulmuştur. [320]
Seferin sebebi, İslâmiyeti yaymaktı. [321]
Abdullah b. Ömer der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam Abdurrahman b. Avf'ı yanına çağırdı ve ona:
'Hazırlan! Ben seni inşaallah bugün veya yarın sabah askerî bir birliğin başında göndereceğim!' buyurdu. [322]
Ben bunu işitince, kendi kendime:
'Mescide gireceğim. Sabah namazını Peygamber Aleyhisselamla kılacağım. Peygamber Aleyhisselamın Abdurrahman b. Avf a tavsiyelerini dinleyeceğim!' dedim.
Mescidde sabahladım, sabah namazını Mescidde kıldım.
Mescidde, Resûlullah Aleyhisselamın ashabından şu on kişilik cemaatinin:
1. Ebu Bekir,
2. Ömer,
3. Osman,
4. Ali,
5. Abdurrahman b. Avf,
6. Abdullah b. Mes'ud,
7. Muaz b. Cebel,
8. Huzeyfe b. Yeman,
9. Ebu Saîd el-Hudrî,
10. Benim Resûlullah Aleyhisselamla birarada bulunduğumuz sırada, Ensardan bir zât gelip
Resûlullah Aleyhisselama selam verdikten sonra, oturdu ve:
'Yâ Rasûlallah! Allah'ın salâtve selamı senin üzerine olsun! Mü'minlerin en üstünü hangisidir?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Onların, ahlâkı en güzel olanıdır!' buyurdu.
Ensarî:
'Mü'minlerin en zekisi, en akıllısı hangisidir?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Onların, ölümü en çok hatırlayanı, ölüm gelmeden önce ona en iyi, en çok hazırlananıdır! İşte, asıl akıllı kimseler onlardır!' buyurdu. [323]
Sonra da, bize yönelerek:
'Ey Muhacirler cemaati! Beş şey vardır ki; siz onlarla imtihan edilirseniz, onlar başınıza gelirse, haliniz yaman olur! Ben sizin onlara erişmenizden Allah'a sığınırım!
1. Bir kavimde fuhuş (zina) zuhur eder ve bu açıktan işlenecek derecede yayılırsa, muhakkak o kav¬imde veba, geçmişlerinde olmayan birtakım hastalıklar zuhur eder ve yaygınlaşır!
2. Bir kavim ölçüyü ve tartıyı eksik yaparsa, o kavim muhakkak kıtlığa, şiddetli geçim sıkıntısına ve hâkim zulmüne uğrar!
3. Bir kavim mallarının zekâtını vermekten kaçınırsa, o kavim muhakkak yağmurdan men edilir (kuraklığa uğrar). Hayvanları olmasa, onlara hiç yağmur da yağdırılmaz!
4. Bir kavim Allah'a ve Allah'ın Resûlüne verdikleri sözü bozarsa, Allah o kavme muhakkak kendi¬lerinden olmayan düşmanı musallat kılar! Düşman da, onların ellerindekinden bir kısmını çeker, alır!
5. İmamları Allah'ın Kitabıyla hükmetmez, Allah'ın indirdiklerine karşı kibirlenirse, Allah onları aralarında (çıkacak fitne ve fesatlarla) azaba uğratır!' buyurdu." [324]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Dûmetü'l-Cendel'e hareket ve ora halkını İslâmiyete davet etmesini Abdurrahman b. Avf'a emretti.
Dûmetü'l-Cendel'e gidecek mücahidlerin sayısı 700 idi . [325]
Bunlar, seher vakti Medine dışında Cürüf'teki karargâhlarında toplandılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdurrahman b. Avf'ın onlardan geri kaldığını görünce, ona:
"Sen arkadaşlarından ne için geri kaldın?" diye sordu.
Abdurrahman b. Avf:
"Yâ Rasûlallah! En son görüşmemin, konuşmamın seninle olmasını arzu ettim. Yolculuk elbisem üzerimdedir!" dedi. [326]
Abdurrahman b. Avf, sabahleyin başına siyah pamuklu bezden, gelişigüzel bir sarık sarmış bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu önüne oturttu. [327] Abdurrahman b. Avf'ın sarığını çözüp tekrar sardı. Sarığın bir ucunu, onun omuzunun arasından, dört parmak veya dört parmak kadar sarkıttı. Sonra da:
"Ey İbn Avf! Sarığı işte böyle sar! [328] Çünkü, sangın böyle sarılışı daha güzel, daha uygundur!" buyurdu.
Abdurrahman b. Avf'a verilmek üzere bir sancak getirilmesini Bilal-i Habeş?ye emretti. Yüce Allah'a hamd ü senada ve kendisine de salât ü selamda bulunduktan sonra, sancağı ona uzatıp:
"Al bunu ey İbn Avf! Hepiniz Allah yolunda cihad ediniz!
Allah'ı inkâr edenlerle çarpışınız!
Ganimet mallarına hıyanet etmeyiniz!
Öldürdüklerinizin burun-kulak gibi uzuvlarını kesmeyiniz!
Küçük çocukları öldürmeyiniz!
Bunlar, size Allah'ın ahdi ve Peygamberinin sünnetidir!" buyurdu. [329]
"Eğer Allah sana fetih ve zafer ihsan eder, [330] onlar senin davetini kabul edip Müslüman olurlarsa, [331] onların krallarının, liderlerinin kızı ile evlen!" buyurdu. [332]
Abdurrahman b. Avf, askerlerinin başında Medine'den hareket etti.
Dûmetü'l-Cendel'e varınca, orada üç gün kaldı. Ora halkını İslâmiyete davet etti. [333]
Dûmetü'l-Cendel halkı:
"Biz kılıçtan başka birşey vermeyiz!" dediler. [334]
İslâmiyeti kabulden kaçındılar.
Abdurrahman b. Avf'a ilk önce böyle kılıç gösterdiler. Üçüncü gün olunca, Asbağ b. Amr el-Kelbî Müslüman oldu.
Kendisi Hıristiyandı ve Dûmetü'l-Cendel halkının kralı idi. [335]
Asbağ Müslüman olunca, kavminden birçok kimse de Müslüman oldu. [336]
Abdurrahman b. Avf, durumu ve Dûmetü'l-Cendel'de evlenmek istediğini, Peygamberimiz Aleyhisselama bir yazı ile arzetti.
Yazıyı, Cüheynelerden Râfi' b. Mekis isminde birisiyle Medine'ye gönderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdurrahman b. Avf'a gönderdiği cevabî yazısında, Asbağ'ın kızı Tümazırla evlenmesini bildirdi.
Bunun üzerine, Abdurrahman b. Avf, Dumetülcendel'de Tümazır'la evlendi. [337]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI   İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:08 pm

Dumetülcendel halkından Müslüman olmayıp kendi dinlerinde kalmak isteyenler ise, heryıl seksen bin dirhemin sekizde birinin dörtte birini vergi olarak ödemek üzere, Abdurrahman b. Avf'la anlaşma yap¬tı lar. [338]
Abdurrahman b. Avf, yeni hanımını yanına alarak, İslâm mücahidleriyle birlikte, Dûmetü'l-Cendel'den Medine'ye döndü. [339]

Hz. Ali'nin Fedek'te Toplanan Benî Sa'dlara Gönderilişi

Seferin Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Fedek seferi, Hicretin 6. yılında Şaban ayında vuku bulmuştur. [340]
Fedek; Hicaz'da bir kariyyedir. Medine'ye iki-üç günlüktür. [341]
Seferin sebebi: Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Bekr oğulları kabilesinin HayberYahudilerine yardım etmek üzere Fedekte toplandıklarını haber almıştı. [342]
Sa'd b. Bekr oğulları kabilesi, bu yolda yapacakları yardıma karşılık, kendilerine Hayber"in hurma mahsulünü vermelerini Hayber Yahudil erinden istem işlerdi. [343]
Sa'd b. Bekir oğullarının yardıma gelmeleri boşuna değildi.
Hayber Yahudileri bir yıldan beri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışma hazırlığı içinde idiler.
Benî Kurayza Yahudileri cezalandınldığı zaman, Hayber Yahudileri, toplanıp yapılacak işi araların-da konuşmuş; Teymâ, Fedek ve Vadi'l-kurâ Yahudileriniyanlarına alarak Medine üzerine yürümeye, eski yeni bütün hınçlanyla çarpışmaya karar vermiş bulunuyorlardı. [344]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'yi 11 kişilik askerî bir birliğin başına geçirerek Fedek'te toplanan Benî Sa'd b. Bekrlere saldı.
Mücahidler geceleri gittiler, gündüzleri gizlendiler, Hemec'e ulaştılar. [345]
Hemec; Hayber'le Fedek arasında bir su kaynağıdır.
Mücahidler, Hemec'de bir adam yakaladılar. [346] Yakalanan adam, Benî Sa'dların casusu idi. [347]
Ona:
"Sen nesin? Arkandaki Benî Sa'dların toplantılarından malumatın var mı?" diye sordular.
Adam:
"Bende bu hususta bilgi yok!" dedi.
Mücahidler onun üzerine yürüyünce, kendisinin Benî Sa'dların casusu olduğunu, Hayber Yahudilerine yardım karşılığında Hayber hurma mahsulünün Benî Sa'd'lara tahsisini istemek üzere ken¬disini göndermiş olduklarını ona söylettiler.
Kendisine:
"Benî Sa'dlar neredeler?" diye sordular. [348]
Casus:
"Bana eman verirseniz, onların yerlerini size haber veririm" dedi.
Eman verdiler. [349]
Casus:
"Onlardan 200 kişilik bir cemaati geride bırakmıştım. Onların liderleri de Veber b. U leym'dir!" dedi.
Mücahidler:
"Önümüze düş, onların yerini bize göster!" dediler.
Casus:
"Eğer bana eman verirseniz, gösteririm!" dedi.
Mücahidler:
"Eğer sen bizi götürüp onların yerlerini ve yaylım hayvanlarını bize gösterirsen, sana eman veririz, aksi takdirde senin için eman yok!" dediler.
Casus, göstermeye razı oldu. Önlerine düşüp mücahidleri götürdü durdu. Öyle ki, casustan şüphe¬lenecek, kendisinin bir kötülük düşündüğünü, tuzağa düşürmek istediğini sanacak kadar götürdü!
Dümdüz ve büyük çöllere, yüksek yüksek yerlere eriştirdi.
Sonra bir ovaya indirdi ki, orada pek çok develer, davarlar vardı.
"İşte, Benî Sa'dların develeri ve davarlan bunlar!" dedi.
Mücahidler birden baskın yapıp develeri ve davarlan ele geçirdiler.
Casus:
"Bırakınız beni artık!" dedi.
Mücahidler:
"Hayır! Onların arkamızdan gelmeyeceklerinden emin oluncaya kadar, seni bırakmayacağız!" dedil¬er.
Develerin ve davarların çobanı ise, kaçarak, soluğu Benî Sa'dların toplandıkları yerde almış; Sa'd b. Bekr oğullarını uyarmış, korkutmuştu.
Sa'd b. Bekr oğulları kaçıp etrafa dağıldılar.
Casus:
"Siz beni daha ne diye tutuyorsunuz? İşte, Bedevî Araplar darmadağın oldular! Çobanları onları uyardılar ve korkuttular" dedi.
Hz. Ali:
"Biz onların karargâhlarına daha ulaşmadık!" dedi.
Casus, mücahidleri oraya kadar da götürdü. Fakat, orada hiçbir kimse göremediler. Bunun üzerine, casusu serbest bıraktılar. [350]
Rivayete göre, İsa b. Alîle'nin dedesi demiş ki:
"Ben, Hemec'den Bedi'a kadar uzanan vadide Sa'd b. Bekr oğullarını, kadınlarını hayvanlara bindirip kaçarlarken görmüştüm.
Kendi kendime:
'Bugün onların başına bir felâket mi geldi ki?!' dedim.
Yanlarına yaklaştım. Liderleri Veber b. Uleym'le karşılaştım.
Ona:
'Nereye bu gidiş?!' diye sordum.
Veber:
'Şerre, kötülüğe! Muhammed'in cemaatleri üzerimize yürüdü! Ona karşı koymaya bizde güç yok! Daha çarpışmaya tutulmadan, rüzgârına tutulduk!
Hayber"e gönderdiğimiz elçimizi yakaladılar! O bizi onlara haber verdi, yapılmayacak şeyi bize yapti!' dedi.
Kendisine:
'Kimdir o elçiniz?' diye sordum.
Veber:
Kardeşimin oğludur! Biz Araplar içinde kalbi ondan daha sağlam, dayanıklı bir genç bulunmaz sanırdık!' dedi.
Ona:
'Ben görüyorum ki; Muhammed'in işi, güvenliğe eren ve büyüyen bir iş oldu.
O Kureyşîleri çökertti!
Onlara, yapılamayacak şeyi yaptı!
Daha sonra, sırasıyla Yesrib'deki kaleleri, yani Kaynukaları, Benî Nadirleri, Benî Kurayzalan ve şu Hayber'd eki I ere kadar sairlerini de hep o çökertti, yerlere serdi!' dedim.
Veber, bana:
'Sen bundan korkma!
Hayber"de nice adamlar var!
Kendilerini saldıranlardan koruyucu kaleler, hiç kesilmeyen sular var!
Muhammed hiçbir zaman onlara yaklaşamaz!
Yurdunun ortasında bile, onlarla çarpışmak liyakatini kendisinde bulamaz' dedi.
Ona:
'Bu senin görüşün mü?' diye sordum.
Veber:
'Bu onların (Hayber Yahudilerinin) görüşleri ve mütalaalarıdır!' dedi." [351]
Benî Sa'd b. Bekrlerden iğtinam edilip Medine'ye getirilen, 500 deve ile 2000 davardı. [352]
Bunların beşte biri Beytü'l-mâl için çıkanldıktan sonra, kalan beşte dördü mücahidler arasında bölüştürüldü. [353]

Zeyd b. Hârise'nin Vâdi'l-kurâ'ya Benî Fezarelere Gönderilişi

Seferin Mevkii, Tarihi ve Sebepleri

Seferin mevkii Vâdi'l-kurâ nahiyesi olup Medine'ye yedi geceliktir. [354] Sefer, Hicretin 6. yılında, Ramazan ayında yapılmıştır. [355]

Seferin Sebepleri

Peygamberimiz Aleyhisselamın Gâbe yaylımında yayılmakta bulunan yirmi devesini Uyeyne b. Hısn el-Fezârî, Gatafan ve Fezârelerden 40 atlı salarak baskın yaptırıp sürdürmüş, Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin oğlunu da şehit ettirmişti. [356]
Diğer rivayete göre; baskıncıları yollayan, Rebia b. Bedr'in kızı ve Malik b. Huzeyfe b. Bedr'in karısı Ümmü Kırfe idi.
Ümmü Kırîe, kendi kabilesinden 40 kişiyi "Medine'ye giriniz!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine salmıştı. [357]
Bu Ümmü Kırîe; oğullarından ve oğullarının oğullarından 30 atlı hazırlayıp, onlara:
"Medine'ye gidiniz, Muhammedi öldürünüz!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Allah'ım! Oğullarını ona kaybettir!" diyerek onun aleyhinde dua etmişti. [358]
Ümmü Kırîe on oğlan doğurmuş, onların hepsi de lider olmuşlardı. [359]
Ümmü Kırîe'nin kavmi arasında şerefli bir mevkii vardı. Kavminin kraliçesi idi. [360]
Araplar arasında, dillere destandı. Araplar, "Ümmü Kırfe'den daha emniyette olanı, daha şereflisi yok!" derlerdi.
Ümmü Kırîe'nin evinde 50 kişinin kılıcı asılı dururdu ki; hepsi de Ümmü Kırîe'nin mahremi, ev halkı idiler. [361]
Zeyd b. Harise ve arkadaşları Şam'a ticaret mallarıyla giderlerken, Vâdi'l-kurâ yakınlarında Fezârelerden bir cemaat tarafından kılıçtan geçirilmişler ve ticaret malları da yağmalanmıştı.
Zeyd b. Harise şehitler arasında bir müddet baygın kaldıktan sonra kalkıp Medine'ye gelmiş, [362] Benî Fezârelerle çarpışmadı kça yıkanım amaya, [363] başına yağ ve koku sürünmem eye and içmiş, ken¬disini Benî Fezâreler üzerine göndermesini Peygamberimiz Aleyhisselamdan dilemişti. [364]
Zeyd b. Hârise'nin yaraları iyileşince, Peygamberimiz Aleyhisselam, onu askerî bir birlikle Benî Fezârelere gönderdi. [365]
Gönderilen birlik, büyükçe bir süvari birliği idi. [366]
Peygamberimiz Aleyhisselam, gönderirken, onlara:
"Gündüzleri gizleniniz, geceleri gidiniz!" buyurdu. [367]
Kılavuz, Zeyd b. Harise ve arkadaşlarının önüne düşüp Benî Fezârelere doğru yollandı.
Bedir oğulları ise, kendilerine bir gözcü tayin etmişlerdi.
Her gün, sabaha çıktıkları zaman, gözcü kendilerine ait bir dağın tepesine çıkıp, yoldan kendilerine doğru gelenlere bakar, gelenleri bir günlük uzaklıktan haber verir ve:
"Rahatça uyuyunuz! Bu gecenizde size gelebilecek bir tehlike, bir zarar yok!" derdi.
Zeyd b. Harise ve arkadaşları bir gece kadar gittikten sonra, kılavuz yanıldı, başka bir yola saptı. Akşama kadar, o yanlış yola devam ettiler. Yanıldıkianm aniadıiar. [368]
Benî Fezâreler, İslâm mücahidlerinin geldiklerini haber aldılar. [369]
Zeyd b. Harise ve arkadaşları, Benî Fezâreleri geceleyin gafil iken basmayı bekleyerek sabahladılar.
Sabaha çıktıkları zaman, Benî Fezâreleri yurtlarından dağılıp gitmiş buldular. O sırada, Benî Fezârelerden, dağılmamış küçük bir topluluğa rastladılar ve onları kuşattılar.
Zeyd b. Harise tekbir getirdi, arkadaşları da tekbir getirdiler. [370] Şiddetle çarpıştılar.
Benî Fezâreler bozguna uğradılar. [371]
Zeyd b. Harise, Benî Fezâreleri araştırmak için ileri gitmekten, arkadaşlarını men etti.
Benî Fezârelerin belli başlı adamlarından Abdullah b. Mes'ade ile Kays b. Numan b. Mes'ade öldürüldü. [372]
Öldürülenlerin Mes'ade b. Hakeme'nin iki oğlu Numan'la Ubeydullah olduğu da rivayet edilir. [373]
Seleme b. Ekvâ da, Benî Fezârelerden birinin ardına düşüp onu öldürdükten sonra, araştırmaya devam ederek, Ümmü Kırfe Fâtıma binti Rebia'nın kızı Cariye binti Malik b. Huzeyfe b. Bedr'i, Fezâre oğullarının çadırlarından birisinde yakaladı. [374]
Seleme b. Ekvâ, içlerinde kadın ve çocukların da bulunduğu bir topluluğun dağa doğru seğirttikleri¬ni görüp, ok atarak onlarla dağın arasını kesti. Kendilerinin dağa kaçmalarını engelledi. [375]
Mücahidlerden Kays b. Muhassir de, Ümmü Kırîe'nin ardına düşüp, onu yakaladı. [376]
Ümmü Kırîe, çok yaşlı, koca bir karı idi. [377]
Peygamberimiz Aleyhisselama sövüp saymaya başlayınca, [378] Zeyd b. Harise onu öldürmesini Kays b. Muhassir'e emretti. [379] Kays b. Muhassir de onu öldürdü. [380]
Benî Fezârelerin ele geçirilebilen malları iğtinam edildi. [381]
Zeyd b. Harise, Ümmü Kırîe'nin zırh gömleğini Peygamberimiz Aleyhisselama gönderdi. [382] Seleme b. Ekvâ, Malik b. Huzeyfe b. Bedr'in kızı Cariye'yi esir edip Medine'ye getirmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Seleme! Demek sen bir kadın esir aldın?" buyurdu ve bunu birkaç kere tekrarlayınca, Seleme onu Peygamberimiz Aleyhisselamın istediğini sanarak, Peygamberimiz Aleyhisselama bağışladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onu, alır almaz, Hazn b. Ebi Vehb'e bağışladı ki; [383] H azn, Ebu Seleme'nin dayısı idi. [384]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidde Yağmur Duası Yapışı

Hicretin 6. yılında, her yeri kuraklık ve kıtlık sardığından, [385] Ramazan ayında, [386] Cuma günü [387] Peygamberimiz Aleyhisselam Mescidde yağmur duası yaptı. [388]
Enes b. Malik der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamın devrinde bir kıtlık yılı gelip çatmıştı.
Bir Cuma günü, Resûlullah Aleyhisselam ayakta hutbe irad buyururken, bir adam minberin karşısın¬da Dârü'l-kaza tarafındaki eski kapıdan içeri girip Resûlullah Aleyhisselamın karşısında ayakta durdu [389] ve:
'Yâ Rasûlallah! Yağmur kıtaldi! Her yeri kuraklık ve kıtlık sardı! [390] Mallar, [391] develer, sığırlar, davarlar, [392] atlar ve davar sürüleri kırıldı! [393]
Çoluk çocuklar aç kaldılar! [394] Çoluk çocuklar da, insanlar da helak oldular! [395]
Yollar kapandı! [396] Memleketleri kıtlık sardı! [397]
Allah'a dua et de, bize yağmur versin!1 dedi. [398]
Mescidde bulunanlardan bazıları da, ayağa kalkarak seslendiler
'Yâ Rasûlallah! Yağmurlar kıtaldi! Ağaçlar kurudu! Hayvanlar kırıldı! [399] Her yeri kuraklık sardı! [400]
Yâ Rasûlallah! Mallar helak oldu!
Bizim için Allah'tan yağmur dile! [401] Allah'a dua et de, bize yağmur yağdırsın!' dediler. [402]
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam ellerini kaldırdı.
Halk da, Resûlullah Aleyhisselamla birlikte ellerini kaldırdılar.
Resûlullah Aleyhisselam ellerini o kadar kaldırmıştı ki, koltuklarının altlarını görmüştüm. [403]
Resûlullah Aleyhisselam:
'Ey Allah'ım! Bize yağmur ver! Ey Allah'ım! Bize yağmur ver! Ey Allah'ım! Bize yağmur ver!1 diyerek dua etti. [404]
Vallahi, o sırada biz gökyüzünde ne yoğun ne de ince hiçbir bulut, hiçbir şey görmüyorduk. Bizimle Sel' dağı arasında ne bir ev, ne de bir mahalle vardı. [405] Gökyüzü ayna gibi parlaktı.
Resûlullah Aleyhisselam dua edince, birden bir rüzgâr koptu. [406]
Sel1 dağının arkasından, kalkan şeklinde bir bulut parçası belirdi, semanın ortasına gelince yayıldı. [407]
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; bulutlar gökyüzünü kaplamadıkça, Resûlullah Aleyhisselam ellerini indirmedi! [408]
Yağmurun yağmaya başladığını görünce de:
'Ey Allah'ım! Bu yağmuru bardaktan boşanırcasına yağdır ve hakkımızda hayırlı kıl!1 diyerek dua etti . [409]
Toplanan bulutlardan, kırbadan boşanır gibi yağmurlar boşanmaya başladı. [410]
Yağmur damlalarının Resûlullah Aleyhisselamın sakalına doğru süzülüp yuvarlandıklarını gördüm! [411]
Üzerimize öyle yağmur yağdı ki, neredeyse evlerimize gitmeye yol bulamayacaktık! [412]
Evlerimize varıncaya kadar, sulara dala dala yürüdük. [413]
Öyle ki, güçlü kuvvetli veya evi yakın olan gençlere bile, ev halklarının yanına dönmek bir dert oldu. [414]
O gün, ertesi gün, daha ertesi gün, tâ öteki Cumaya kadar hep üzerimize yağmuryağdı durdu. [415]
Vallahi, yedi gün güneş yüzü görmedik! [416]
Cuma günü, Resûlullah Aleyhisselamın ayakta hutbe irad ettiği sırada, aynı kapıdan bir kimse içeri girdi. Resûlullah Aleyhisselamın karşısında ayakta dikildi. [417]
'Yâ Rasûlallah! Evler yağmurdan yıkılmaya, [418] hayvanlar sularda boğulmaya başladı! [419] Yollar kesildi. [420] Yolcular yollarından geri kaldılar, zarariandılar. [421] Allah'a dua et de, artık şu yağmuru dindirsin, bizden kessin!' dedi. [422]
Mescidde bulunan cemaat de seslendiler: [423]
'Yâ Rasûlallah! Evler yağmurdan yıkılmaya başladı! Yollar kapandı! [424]
Yâ Rasûlallah! Yağmurdan dubarlar yıkılıyor! Suların içinde boğulmaktan korkuyoruz!
Yâ Rasûlallah! Sular içinde boğulmaya başladık! [425]
Allah'a dua et de, şu yağmuru bizden kessin!' dediler. [426]
Resûlullah Aleyhisselam, âdemoğlunun bu kadar çabuk usanmasına gülümsedi. [427]
Yine ellerini kaldırdı ve:
'Ey Allah'ım! Çevremize yağdır, üzerimize değil! [428]
Ey Allah'ım! Dağlara, tepelere, vadi içlerine ve ormanlara yağdır!' diyerek dua etti. [429]
Dua ederken de, eliyle semanın neresine, neredeki buluta işaret etti ise, orası açıldı ve Medine üstü açık bir meydan gibi oldu! [430]
Bulutların sağa sola parçalandığını gördüm! [431] Bulutlar, Medine'nin üzerinden, elbise sıyrılıp çıkarılır, dürülürgibi sıyrıldı! [432] Medine'nin üzeri tamamıyla açıldı. Artık bulutlardan Medine'ye bir damla bile düşmüyordu!
Medine'ye baktım: Medine, taç giyinmiş gibi panldıyondu! [433]
Biz de, güneşte yürümeye çıktik. [434]
Kanat vadisinin seli, bir ay durmadan aktı! [435]
Hangi yandan kim geldiyse, bol yağmur yağdığını söylemekte, haber vermekteydi." [436]

Peygamberimiz Aleyhisselamın Yağmur Dualarının Sayısı ve Çeşitleri

Peygamberimiz Aleyhisselamın altı türlü yağmur duası yaptığı sabit olmuştur. [437]
1. Peygamberimiz Aleyhisselamın yapmış olduğu yağmur dualarının ilki, Hicretin 6. yılında Ramazan ayında-yukarıda ani attı ğımız-yağm ur duası olup, Peygamberimiz Aleyhisselam bu duasına:
"Ey Allah'ım! Bize yağmur ver!" diyerek duaya başlayınca, Ebu Lübâbe b. Abdulmünzir.
"Yâ Rasûlallah! Hurmalar daha kurutma yerlerinde bulunuyor!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, duasına devamla:
"Ey Allah'ım! Ebu Lübâbe çırılçıplak koşup hurma kurutma yerinin su deliğini kendi fotasıyla tıka¬mak zorunda kalıncaya kadar, bize yağmur ver!" dedi.
O sırada, gökyüzünde hiçbir bulut görünmediği halde yağmur boşanmaya başlamış idi ki, Ensar Ebu Lübâbe'nin çevresinde toplanıp:
"Ey Ebu Lübâbe! Herhalde sen Resûlullah Aleyhisselamın dediğini yapmadıkça gökyüzü açılmay¬acak, yağmurun arkası kesilmeyecek!" dediler.
Bunun üzerine, Ebu Lübâbe kalkıp hurma kurutma yerine gitti. Hurma kurutma yerinin deliğini kendi fotası yi a tıkayınca, gökyüzü açıldı! Yağmur kesildi. [438]
2. Hz. Âişe'den rivayet edildiğine göre; halk Peygamberimiz Aleyhisselama yağmur kıtlığından şikâyetlendiler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam bir minber kurulmasını emretti. Namazgahta kendisi için bir minber kuruldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, halka yağmur duasına çıkacakları bir gün de tayin etti.
O gün, güneşin ziyası vurduğu zaman, namazgaha gitti.
Minbere oturup tekbir getirdi.Yüce Allah'a hamdü sena etti.Sonra da:
"Siz.yurtlarınızın kuraklık ve kıtlığından,yağmurun uzun zaman üzerinizden uzaklaşmış,gecikmiş olmasından şikayetlendiniz.
Zaten.Allah da Kendisine duada bulunmanızı size emretmiş,duanızı kabul buyuracağını da va'd eylemiştir"buyurduktan sonra:
"Hamd,alemlerin Rabbi,Rahman,Rahim,Kiyamet gününün sahibi Allah'a mahsustur.
Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur.
O Allah, dilediğini yapar.
Ey Allah'ım! Allah, yalnız Sensin!
Senden başka hiçbir ilah yoktur!
Ganî olan Sen'sin!
Bizler ise, fakîr ve yoksullarız!
Sen, bize yağmurunu indir!
İndirdiğini de, bizim için, bir zamana kadar kuvvet kıl ve yetir!" dedi ve sonra da ellerini kaldırdı; tâ koltuklarının ak yeri görününceye kadar, ellerini kaldırmakta devam etti.
Sonra cemaate arkasını döndü. Ellerini kaldırmış olduğu halde cübbesini çevirdi, sonra cemaata döndü. Minberden inerek iki rekat namaz kıldı.
Derken, Allah bir bulut yarattı.
Gök gürlemeye, şimşek çakmaya başladı.
Allah'ın izniyle öyle yağmur yağdı ki, Resûlullah Aleyhisselam Mescidine gelemedi!
Sellerin aktığını, halkın siperlenecek yerlere koşuştuklarını görünce, azı dişleri görününceye kadar güldü ve:
"Şehadet ederim ki; Allah herşeye kadirdir! Ben de, O'nun kulu ve Resûlüyüm dür!" buyurdu. [439]
3. Peygamberimiz Aleyhisselam Cumadan başka bir günde de Medine'de yağmur duası yapmış,
fakat bu dua sırasında namaz kıldığı rivayet edilmemiştir. [440]
Peygamberimiz Aleyhisselama bir çöl Arabi gelip:
"Yâ Rasûlallah! Ben senin yanına öyle bir kavmin yanından geliyorum ki; onların ne azığını koya¬cak çobanları kalmıştır, ne de yayılacak hayvanları!" demişti. [441]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Allah'ım! Mudarları kuraklık ve kıtlık yılına uğratarak onlara karşı bana yardım et!" diyerek dua etmişti. [442]
Mudarlardan bir adam gelip:
"Yâ Rasûlallah! Kuraklık ve kıtlık yılına uğramaları için Mudarlar aleyhinde dua etmiştin.
Mudarlar mahvoldu!
Artık onların ne böğüren develeri, ne de bağıran küçük çocukları kaldı! [443]
Ey Allah'ın Peygamberi! Aşın dereceyi bulan kuraklık ve kıtlıkyüzünden, bizde ne kulaklarını kımıl¬datacak deve, ne de azığını koyacağımız bir çoban kaldı!" dedi.
Adamcağız, bu sözünü tekrarladıktan sonra, dönüp bir müddet bekledi. [444]
Peygamberimiz Aleyhisselam onu çağırdı ve kendisine:
"Sen ne demiştin?" diye sordu.
Mudarî sözünü tekrarı adı. [445]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam minbere çıktı,
Allah'a hamd ü sena etti. [446]
"Ey Allah'ım! Sana dua ediyorum, duamı kabul buyur!
Senden dilekte bulunuyorum. Dileğimi ver! [447]
Ey Allah'ım! Sen bizi kıtlıktan kurtarıcı, güzel ve iyi sonuçlu, her yanı kaplayıcı, bol, iri da mi alı, [448] hiç zarar vermeyen, yararlı, [449] sağanaklı biryağmurla acele olarak sula!" diyerek dua etti. [450]
Daha yatsı vakti olmadan, gökyüzünü bulutlar kapladı, yağmur yağmaya başladı.
Hangi yandan kim geldi ise, "Ot ve su bolluğundan, hayat bulduk!" demekte; yağmur haberi ver¬mekte idi. [451]
Yedi gün geçmeden, halk hayvanları için oüara ve sulara kanmış, [452] yeni bir hayata kavuş¬muşlardı.
Gelenlere:
"Su ve ot bolluğundan, develer kulaklarını kımıldatmaya başladılar mı?" diye sordukları zaman, onlar:
"Onlar böğürmeye bile başladılar!" diyorlardı. [453]
4. Âbi'l-lahm oğullarının azadlısı Umeyr'in görüp bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Zevrâ yakınında bulunan Ahcâru'z-zeyt yanında ayakta dikilerek ellerini kaldırmış, yüzünü Kıbleye dönüp yağmur duası yapmıştır. [454]
Ahcâruz-zeyt, Harre mevkiinde idi. Taşları kara ve parlak olduğundan, "Ahcâruz-zeyt=Yağlı taşlık" adını almıştır.
Ahcâruz-zeyt Medine çarşılarından birisi olup, Peygamberimiz Aleyhisselam orada yağmur duası yapardı. [455]
5. Halk kuraklık ve kıtlığa uğrayınca, Peygamberimiz Aleyhisselam, başına siyah bir sank sarmış, sangının bir ucunu arkasına salmış, omuzuna da Arapvâri bir yay asmış olduğu halde, Medine'den çıkıp Bakîu'l-Garkad'a kadar gitti.
Ayakta Kıbleye döndü, tekbir getirdi.
Açıktan okuyarak ashabına iki rekat namaz kıldırdı.
Birinci rekatta tekbir getirdi. İkinci rekatta Duhâ suresini okudu.
Sonra da, kıtlıkyılının değişmesi için olmalı ki, cübbesini tersine çevirdi.
Sonra, Yüce Allah'a hamd ve senada bulundu.
Daha sonra, ellerini kaldırdı ve:
"Ey Allah'ım! Memleketlerimiz boşaldı. Toprağımız küle döndü! Hayvanlarımız azaldı.
Ey bereketleri oldukları yerden indiren,
Rahmeti rahmet madenlerinden,
Yağmuru bulundukları yerlerinden çıkarıp yayan Allah'ım!
Küçük günahlardan bile mağfiret Senden dilenir.
Öyle ise, toptan günahlarımızın yarlıganmasını da Senden diler, büyük günahlarımızdan dolayı da Sana tevbe ederiz!
Ey Allah'ım! Bulutları akıntılı, bol, ve iri damlalı ve İlâhî Arşının altından bize yararlı olacak biçimde bereketlenmiş olarak üzerimize boşalt!
Yağdıracağın yağmur, bizim için kurtarıcı olan, sıkıntı vermeyen, tekrar tekrar gelen, eksilmeyen, mahsul yetiştiren, her yeri kaplayan, ucuzluk, bolluk veren biryağmur olsun ki; otlar onunla çabukça bitip yetişsin, bizim için bereket çoğalsın, hayırların her çeşidi bizi karşılasın, geri kalmasın!
Ey Allah'ım! Sen, Kitabında, 'Biz, diri olan herşeyi sudan yarattık!' buyurdun.
Ey Allah'ım! Sudan yaratılmış olanların, sudan başka birşeyle yaşaması mümkün değil.
Ey Allah'ım! İnsanlar ümitsizliğe düştüler.
Onlardan ancak ümitsizliğe düşenler düştüler ve kötü zanlar beslemeye başladılar.
Onların yaşlanmış hayvanları susuz kalmıştır.
Yavrusuz kalan ana yavruları için nasıl inlerse, onlar da öylece inlemekteler!
Gökten yağmur damlalan kesildi.
Bu yüzden, onların kemikleri inceldi, etleri gitti, yağlan eridi!
Ey Allah'ım! İnleyenlerin iniltisine, güçsüzlükten sesi çıkmayanların ağlamasına, Senden başka rızkını verecek kimsesi bulunmayanlara acı!
Ey Allah'ım! Susuz yabanî hayvanlara, yaylım için salınmış ehlî hayvanlara, yemekten içmekten ağızları bağlanmış çocuklara acı!
Ey Allah'ım! Belleri bükülmüş yaşlılara, emzikteki yavrulara, otlak arayan hayvanlara acı!
Ey Allah'ım! Bize bağışladığın gücü, kuvveti, daha çok kuvvet vererek arttır. Bizi mahrum olarak geri çevirme!
Şüphe yok ki, dua ve dilekleri işitip rahmetinle karşılayacak ancak Sensin ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah!" diyerek dua etti. [456]
Resûlullah Aleyhisselam daha duasını bitirmeden, hava birden değişiverdi: Öyle yağmur yağmaya başladı ki, orada bulunan herkes, evlerine nasıl dönebileceklerini bilemediler! [457] Peygamberimiz Aleyhisselam, yağmur duasına çıktiğı zaman, genellikle:
"Ey Allah'ım! Kullarını, dilsiz hayvanlarını sula! Rahmetini yay! Ölmüş beldelerini ıslatıp dirilt!" diy¬erek dua edendi. [458]
6. Tebük seferi sırasında, Müslümanlar, sabaha çıkınca, yanlarında su bulunmadığından, susu¬zluktan Peygamberimiz Aleyhisselama şikâyetlendiler. [459]
Müslümanlar arasında bulunan münafıklardan bazıları da:
"Eğer Muhammed bir peygamber olsaydı, Musa Peygamberin kavmine Allah'tan yağmur dileyip yağmur yağdırdığı gibi, o da Allahtan yağmur diler, yağmur yağdırırdı!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu işitince:
"Demek onlar böyle söylediler hâ?i
Rabbinizin sizi yağmurla sulayacağını umarım!" buyurdu. [460]
Hz. Ömer der ki:
"Konak yerlerinden biryere konmuş ve orada dayanılmaz bir susuzluğa uğramıştık ki, susuzluktan boyunlarımız kopacak sanmıştık!
Adam çıkıp su aramaya gidiyor, su araya araya boynunun koptuğunu sanacak dereceye gelmedikçe, geri dönmüyordu!
Hatta, adam boğazladığı devesinin işkembesindeki tersini sıkıp suyunu bile içiyordu! [461]
O sırada, Ebu Bekir:
'Yâ Rasûlallah! Hiç şüphesiz, Allah Senin duanı hayırla karşılar. Bizim için dua ediversen?' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Sen benim dua etmemi istiyor musun?' diye sordu.
Ebu Bekir
'Evet!' dedi.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam ellerini kaldırdı, daha ellerini indimnemişti ki, gök eğildi, karardı, gökten yağmur boşanmaya başladı!
Halk, yanlarındaki bütün kaplarını doldurdular.
Gidip baktığımızda, yağan yağmuru, ordugâhın ötesine geçmiş bulmadık!" [462]
Abdullah b. Ebi Hadrad da, bu yoldaki müşahedesini şöyle anlatır:
"Resûlullah Aleyhisselamın Kıbleye dönüp dua ettiğini gördüm:
Vallahi, gökte hiçbir bulut görmüyordum.
Resûlullah Aleyhisselam daha duasını bitirmemişti ki, her yandan kaynaşan bulutlara bakıyordum.
Resûlullah Aleyhisselam bulunduğu yerden daha aynlmadan, gök, suyunu üzerimize boşalttı!
Resûlullah Aleyhisselamın, boşanan yağmur sırasında getirdiği tekbirini hâlâ işitiyor gibiyimdir!
Kendisinin, o sırada:
'Şehadet ederim ki; ben Allah'ın Resûlüyümdür!' buyurduğunu da işitmişimdir.
Bir müddet sonra, Allah üzerimizden buluttan dağıttı.
Yağmur ancak yeryüzünden bir kısmına yağmıştı.
Halk en sonuncusuna kadar içtiler ve suya kandılar." [463]

Yağmur Duası ile İlgili Bilgiler

Yağmur duası; istiğfar ve hatnci ü sena ile Allahtan yağmur dilemektir. Kitab ve sünnetle, icma ile meşrudur. [464]
Hz. Ali:
"Yağmur duasına çıktığınızda, Allah'a hamd ediniz, O'na lâyık olduğu üzere senada bulununuz!
Peygamber Aleyhisselama salât ü selam getiriniz!
Allah'tan yarlıganmak dileyiniz!
Çünkü, yağmur duasına çıkmak istiğfardır, Allahtan yarlıganmak dilemektir" demiştir. [465]
Hz. Ömer, halifeliği sırasında, halkı namazgaha çıkardı. Orada, Allah'a dua ve istiğfarda bulundu. Fakat, namaz kıldırmadı. Böyle, istiğfar üzerine birşey arttırmaksızın dönünce, kendisine:
"Ey mü'minler emîri! Biz senin yağmur duan gibisini görmedik!?" dediler.
Hz. Ömer, Nuh Aleyhisselamın:
"Artık Rabbinizden mağfiret dileyiniz ki, O çok yariıgayıcıdır; böylelikle, gökten, üzerinize bol bol yağmur salıversin! Üstelik, sizin mallarınızı, oğullarınızı da çoğaltsın! Size bağlar, bostanlar versin, ırmaklar akıtsın!" [466]
"Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyiniz!
Sonra, O'na tevbe ve rücu' ediniz ki, üstünüze gökten bol bol feyzini göndersin, kuvvetinize daha fazla kuvvet katsın!" dediğini anlatan âyetleri okudu. [467]
Ömer b. Abdulaziz de, Meymun b. Mihran'a yazdığı yazıda şöyle demiştir:
"Ben, 'Filan ayda filan günde yağmur duasına çıksınlar! Oruç tutmaya gücü yeten kişiler oruç tut¬sunlar! Sadaka vermeye gücü yetenler de sadaka versinler!1 diye, şehirler halkına yazı yazdım.
Çünkü, Yüce Allah, 'Gerçekten iyi temizlenen ve Rabbinin ismini zikredip de namaz kılan kimse, umduğuna ermiştir1 [A'lâ: 14-15] buyuruyor.
Atanız Âdem ve ananız Havva'nın dediği gibi; 'Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik. Eğer Sen bizi bağışlamazsan, muhakkak, biz hüsrana düşenlerden oluruz!' [A'râf: 23] deyiniz!
Nuh'un dediği gibi deyiniz ki; o, 'Ey Rabbim! Ben, bilmediğim şeyi senden istemekten Sana sığınırım! EğerSen beni yarlıgamazsan, hüsrana düşenlerden olurum!' [Hûd: 47] dedi.
Musa'nın dediği gibi de deyiniz ki; 'O, 'Ey Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık ettim! Artık Sen beni yarlığa!' dedi. Bunun üzerine Allah da onu yarlıgadı. Çünkü, O çok yari ıgayıcı, çok esirgeciyidir.' [Kasas: 16]
Yunus'un dediği gibi de deyiniz ki; o, 'Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni her noksandan uzak tutarım. Ben gerçekten kendisine yazık edenlerden oldum!' [Enbiyâ: 87] dedi." [468]
.
Yağmur Duasına Nasıl Çıkılır ve Çıkılınca Neler Yapılır?

Yağmur duasına üç gün ardarda çıkılır. Çıkılmadan önce, yoksullara sadakalar verilir. Tevbeler yenilenir. Müslümanlar için, Allah'tan yariıganmak dilenilir. Yapılagelen bütün zulümler, haksızlıklar bırakılır. Ehlî hayvanlar yavrularıyla birlikte götürülüp, duaya çıkılan yerde birbirlerinden ayrılarak aralarında meydana gelen meleşmeler, böğürüşlerle... ihtiyacın ağırlığı sergilenir, herkes rikkate, heye¬cana getirilir. Çok yaşlanmış ihtiyarlar ile küçük çocuklar da birlikte götürülür. Çünkü, rahmetin inmesi, zayıflar yüzündendir.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sizler ancak zayıflarınız yüzünden geçindiriliyor, yardım olunuyor değil misiniz?" buyurmuştur. [469]
Yağmur duasına yürünerek gidilir. Temiz ve fakat eski, hatta yamalı elbise giyilir. Başlar önlere eğilir, boyunlar bükülür. Tevazulu, alçakgönüllü, huzû ve huşûlu olunur.
Yağmur duası için, kır yere çıkılır.
Ancak, Mekkeliler Mescid-i Haram'da, Medineliler Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidinde, Kudüslüler de Mescid-i Aksâ'da toplanırlar.
Şüphesiz ki, kutsal, şerefli mekânlar, rahmetin daha çabuk ve çok inmesine sebep olurlar.
Medine'de, Peygamberimiz Aleyhisselamın huzurundan başka yerde yağmur ve rahmet istenilmez. Çünkü, onun hakkında Yüce Allah, "Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik" [Enbiyâ: 107] buyur¬muştur. O, günahkârların şefaatçi sı dır.
Hayvanlar, Medine'de Mescidin kapısında durdurulur.
Yağmur duasında imam Kıbleye döner, ellerini kaldırır, dua eder; cemaat de, oturmuş oldukları halde, imamın duasına "Amîn!" derler.
Yağmur duasına çıkılınca iki rekat namaz kılmak da caizdir (Şürünbilâlî, Merâkı'l-felâh, s. 451-453).
Peygamberimiz Aleyhisselamın, yağmur duasında, bayram namazlarında olduğu gibi, açıktan oku¬yarak iki rekat namaz kıldığı da olmuştLjr. [470]
İmam Malik bu husustaki bir soruyu cevaplarken der ki:
"İmam namaza hutbeden önce başlar. İki rekat namaz kılar. Sonra Kıbleye döner. Kıbleye dön¬erken, cübbesini çevirir. Cübbesinin sağını solunun üzerine, solunu da sağının üzerine koyar. (Cübbenin alttan sol eteği sağ elle, sağ eteği sol elle tutulur. Eller arkadan çevrilerek, sağ elle tutulan etek sol omuza, sol elle tutulan etek de sağ omuza atılır. Böylece, cübbenin aşağısı yukarıya, sağı sola, solu da sağa gelmiş olur). Cemaat de, yönleri Kıbleye doğru olmak üzere oturmuş bulunurlar. İmam ayakta hutbe okur ve dua eder." [471]
İmam Ebu Yusuf'a göre; imam halkı yağmur duasına çıkarır. Onlara iki rekat da namaz kıldırır. Rekatların ikisinde de, açıktan okur. Sonra, orada, ayakta dikilerek halka yüzünü döndürür, hutbe okur. Hutbeye başlayacağı sırada, cübbesini çevirir. Bunu, cübbesinin yukarısını aşağıya, aşağısını yukarıya getirerek yapar. Çevrilecek sof elbise ise, onun sağ eteğini sol omuzuna, sol eteğini de sağ omuzuna koyar.
Halk imamın karşısında bulunur. Onlar, cübbelerini çevirmezler.
İmam hutbesinde Allah'a dua eder, boynunu büküp yalvarır, Allah'tan mü'minler için yarlıganmak diler. [472]
Hz. Ali; Ramazan ve Kurban bayramlarında ve yağmur duası namazında birinci rekatta yedi, ikinci rekatta beş tekbir alır, hutbeden önce namaz kılar, namazda okuyacağı sûreleri açıktan okurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, Hz. Ebu Bekir de, Hz. Ömerve Hz. Osman da böyle yapardı. [473]
Peygamberimiz Aleyhisselamın kıldığı iki rekat yağmur duası namazının birinci rekatında Tekvir, ikinci rekatında Duhâ sûresini; [474] birinci rekatında Şems, ikinci rekatında Leyi sûresini; [475] birinci rekatında A'lâ, ikinci rekatında Gâşiye sûresini okuduğu da rivayet edilmiştir. [476]
Yağmur duası için ezen okunmadığı gibi, kamet de getirilmez. [477]

Kürz b. Cabir'in Ükl ve Uranîleri Yakalamaya Gönderilişi

Seferin Tarihi, Mevkii ve Sebebi

Sefer, Hicretin 6. yılında, Şevval ayında idi. [478]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zû Kared'den dönüşünden sonra olduğu da rivayet edilir. [479]
Seferin mevkii olan Zülcedr, Küba nahiyelerinden olup, Medine'ye uzaklığı, deve yürüyüşüyle altı mil kadardır, Ayr dağının yakınındadır. [480] Buthan vadisi, suyunu oradan alır. [481]
Başka rivayete göre; seferin mevkii Cemmâ idi. [482]
Cemmâ; Medine'ye, Akik nahiyesinden Cüruf1 e kadar 3 mil uzaklıkta küçük bir dağdır. Oradaki iki küçük dağdan en küçüğüdür. [483]

Seferin Sebebi Olan Hadise

Benî Muharib ve Sa'lebelerie yapılan savaşta alınan esirlerden, Peygamberimiz Aleyhisselama Yesar adında bir köle düşmüştü. [484]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun gizlice namaz kılmakta olduğunu görünce, kendisini kölelikten azad etmişti. [485]
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam Yesar'ı Cemmâ nahiyesi yaylımındaki develerini görüp gözetmekle görevlendirmişti. [486]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Cemmâ yaylımında yayılan develeri 15 kadardı. [487]
Orada, yayılan zekat develeri de vardı. [488]
Müslüman halkın develeri de Cemmâ'da yayılmakta idi. [489]
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına, Becîle kabilesinden, [490] Uraynelerden 8 kişi gelmişti. [491]
Bunların dördü Uranîlerden, üçü Ükllerden, [492] birisi de Süleym oğullarındandı. [493]
Uranîler, Kahtan; Ükller ise, Adnan soyundan idiler. [494]
Medine'ye gelen bu adamlar, açlıktan son derecede zayıflamışlar, arıklamışlar, neredeyse ölecek hale gelmişlerdi. [495]
Çok hastalıklı ve sıtmalı idiler, karınlan da şişmişti. [496] Sararmış, solmuşlardı. [497]
Bunlar, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Sana İslâmiyet üzerine bey'at edeceğiz!" dediler, bey'at ederek Müslüman oldular, [498] kelime-i tevhidi söylediler. [499]
Halbuki, onlar yalancı idiler. Müslüman olmayı özlerinden istiyor değillerdi. [500]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidinin Suffasında oturdular. [501]
Medine'nin havasını kaldıramadılar, daha çok hastalandılar. [502] Vebaya, [503] dalak sancısına tutul-dular. [504]
Rivayete göre; onların tutuldukları hastalık Medine humması (sıtması) idi. [505]
Onlar, Medine'den çıkıp gitmeyi istemeye başladılar:
Medine'nin yemekleri; abdest, gusül, cihad... kendilerinin hoşlarına gitmedi, işlerine gelmedi.
"Yâ Rasûlallah! Bizi barındır, yedir, geçindir! [506] Yâ Rasûlallah! Bize süt bul!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Siz Resûlullahın develerinin yanına gitmedikçe, size burada içirecek süt bulamam!" buyurdu. [507]
"Yâ Rasûlallah! Şu ağrılar başımıza gelmiş bulunuyor. İzin versen de, biz develerin yanına gitsek? [508]
Yâ Rasûlallah! Bizler hayvan sahipleriyiz. Ekin ve arazi sahipleri değiliz. [509] Medine'nin havası bize ağır geldi!" dediler. [510]
Hallerinden şikâyetlendiler. [511] Medine'nin dışında bir yana gönderilip orada bakılmalarını istediler. [512]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"İsterseniz, siz zekat develerinin bulundukları yere kadar gidip onların sütlerinden ve sidiklerinden* içebilirsiniz!" buyurdu [513] ve:
"Develerin sütlerinden ve sidiklerinden nasiplenmeniz için çobanımızla gidebilir misiniz?" diye sordu.
"Evet!" dediler, çıkıp gittiler. [514]
Üç ay kadar, develerin yanında kaldılar. [515]
Develerin sütlerinden ve sidiklerinden içerek sıhhat buldular. [516] Benizleri yerine geldi. [517] Hastalıklarından kurtulup sıhhat buldukları zaman, çok semizlediler ve hatta, semizlemekten, karın¬larında büklümler bile meydana geldi. [518]
O sırada, Medine'de mum, yâni birsam denilen bir çeşit akıl bozukluğu hastalığı da zuhur etmişti. [519]
Mum; birsamla birlikte gelen humma hastalığı olup, bunun yüzde ve bedende çiçek sivilcelerinden daha küçük sivilceler çıkan bir hastalık olduğu da söylenmiştir. [520]
İyileşip Medine'ye gelen bu adamlar:
"Yâ Rasûlallah! Medine'de şu mum hastalığı zuhur etmiş bulunmaktadır. Bize izin verilse de, develerin yanına dönsek?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Olur! Gidiniz, orada bulununuz!" buyurdu.
Gittiler. [521]
Bu nankör adamlar, Harre nahiyesinde bulundukları sırada, kâfirlik yoluna saptılar. [522]
Sabahleyin, Peygamberimiz Aleyhisselamın develerinin yanına vardılar, onları sürüp götürdüler. [523]
Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Yesar, yanına birkaç kişi alıp, onlara yetişti. [524]
Gaddar adamlar çobanların üzerlerine yürüdüler, [525] Yesar'ı yakaladılar, [526] boğazladılar. [527] Ellerini, ayaklarını kestiler. Son nefesini verinceye kadar onun diline ve gözlerine diken batındılar, çekip gittiler. [528]
Amr b. Avf oğulları kadınlarından bir kadın, merkebinin üzerinde oradan geçerken, bir ağacın altın¬da Yesar'ın cesedini gördü. Kavminin yanına dönünce, gördüğünü, onlara haber verdi.
Onlar da, Yesar'ın ölüsünün bulunduğu yere doğru gittiler, ölüsünü Küba'ya getirdiler. [529] Küba'da gömdüler. [530]
Facianın habercisi "İmdad!" diye seslenerek Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi [531] ve:
"Çobanı öldürdüler, develeri sürüp götürdüler!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Allah'ın süvarileri! Hayvanlarınıza bininiz!" denilerek İslâm mücahidlerine seslenilmesini emret¬ti.
Süvariler hemen atlandılar. [532]
Haber Peygamberimiz Aleyhisselama gündüzün başında erişmişti. [533]
Peygamberimiz Aleyhisselam, canileri yakalamak üzere, arkalarından acele 20 süvari saldı. [534]
Süvari birliğine Kürz b. Cabir"i kumandan tayin etti. [535]
Kumandanlığa Saîd b. Zeyd'in tayin edildiği de rivayet edilir. [536]
Canilerin izlerini sürmek üzene, süvarilerin yanlarına bir iz sürücü de katıldı. [537]
Peygamberimiz Aleyhisselam, süvari birliğini gönderirken, Ükl ve Uranîler aleyhinde:
"Ey Allah'ım! Onlara, yollarını kör et! Yollarını, tek deve yolundan daha dar ve çıkmaz et!" diyerek dua etti. [538]
Süvariler, Ükl ve Uranîlere, Münakka'nın üst tarafında yetiştiler. [539]
Münakka; Medine'nin doğusunda, Irak yolunda biryerdir. [540]
Ükl ve Uranîler, Harre'de yattılar Sabaha çıkınca, yemeklenini yediler
İslâm süvarileh, onların ne tanafa savuşup gittiklenini bilemediler
O sınada, deve küneği, kolu taşıyan bin kadına rastladılar, onu tuttular.
Kendisine:
"Yanında taşıdığın nedir?" diye sordular.
Kadın:
"Bir cemaate rastlamıştım. Onlar bir deve kesmişlerdi, bunu bana onlan verdiler" dedi.
İslâm süvarileri:
"Şimdi onlar nerededir?" diye sordular.
Kadın:
"Onlar şuradaki çölün kana taşlığındadırian.
Onaya doğnu gittiğinizde, kendilerinin ateşlerinin tüttüğünü gürünsünüz!" dedi.
İslâm süvarileh hemen onaya doğnu gittiler.
Ükl ve Unanîlenin yemekten kalktıkları sırada onları kuşattılar, teslim olmalarını istediler.
Hiçbirini kaçırmadan, hepsini esir ettiler, [541] bağladılar, terkilerine alıp Medine'ye getirdiler
O sınada Zegabe'de bulunan Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vandılan. [542]
Ükl ve Unanîleni seyretmek üzene, Enes b. Malik ile bazı çocuklar da, süvarilerin ankasından, oraya geldiler. [543]
Gündüz epeyce ilenlemişti. [544]

Ükl ve Uranîlerin Suçları

Ükl ve Uranîler, Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı ve çobanı olan Yasar'ı ellerini, ayaklarını kesmek, gözlerine ve diline diken batırmak suretiyle şehit etmişlerdi. [545]
Bunlar, hem hırsızlık yapmışlar, hem adam öldürmüşler, hem de İslâm olduklarını söyledikten sonra kâfirlik yoluna sapmışlar, [546] irtidad etmişler, [547] Allah'a ve Resûlüne karşı harp açmışlardı. [548]

Ükl ve Uranîlere Uygulanan Ceza

Ükl ve Uranîlerin, ceza hukukunca, yaptıklarının aynı kendilerine yapılmak suretiyle cezalandırıl¬maları gerekiyordu. [549]
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, İslâm süvarilerine emretti: Ükl ve Uranîlerin elleri ve ayakları kesildi, gözlerine de mil çekildi. [550]
Enes b. Malik der ki:
"Onlar çobanın gözlerine diken batırdıkları için, Peygamber Aleyhisselam da, buna karşılık, onların gözlerine mil çektirmişti. [551]
Mil çekilmeden önce, milleri kızdırdılar, onları canilerin gözlerine sürdüler.
El ve ayaklarının kesilen yerlerini de, kanlarının dinmesi için, dağlamadılar. [552]
Sonra da, teşhir için, asıldılar. [553]
Öylece Harre'de bırakıldılar, ölüp gittiler. [554]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI   İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI Icon_minitimeC.tesi Mart 06, 2010 6:09 pm

Ükl ve Uranîlerin Kısas Suretiyle Cezalandırılmalarının Sebebi ve Hikmeti

Ükl ve Uranîlerin böyle cezalandırılmaları, İslâm çobanını aynı şekilde öldürmüş olmalarından ileri gelmiş, kendileri de aynı şekilde cezalandırılmışlardı. [555]
Bu, bir kısas idi. [556] Kısasta ise hayat vardı. [557] Kötüleri, zalimleri yaptıklarının, yapacaklarının aynı ile cezalandırılacaklarını gözlerinin önüne sererek korkutmak; kendilerini bu kötü tutum ve davranışların¬dan alıkoymak; ve özellikle, Müslümanların hayatını korumayı sağlamak vardı. [558]
Kur'ân-ı Kerîm'in bu husustaki hükmü de şöyledir:
"Allah'a ve Allah'ın Resûlüne harp açanların, yeryüzünde yol kesmek suretiyle fesatçılığa koşan¬ların cezası, ancak, öldürülmeleri, yahut asılmaları, ya da sağ elleri ile sol ayaklarının çaprazvari kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürülmeleridir.
Bu, onların dünyada rüsvaylığıdır. Âhirette ise, onlara pek büyük bir azap da vardır." [559]

Ükl ve Uranîlerden Kurtarılan Develerin Zülcedr Yaylımına Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Zegabe'den Medine'ye gelip Mescidinde oturduğu sırada, Seleme b. Ekvâ ile Ebu Rühm el-Gıfârî, canilerin ellerinden kurtardıkları 14 deveyi Mescidin kapısı önüne getir¬mişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam onlara doğru varıp baktı da, Hına diye anılan deveyi göremeyince:
"Ey Seleme! Hına nerede?" diye sordu.
Seleme:
"Ükl ve Uranîler onu boğazlamışlar, ondan başkasını boğazlayamamışlar!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Git, bak, bir yer bul; bunlar orada yayılsınlar!" buyurdu.
Seleme b. Ekvâ, onlar için Zülcedr kadar uygun bir yer bulunamayacağını söyledi.
Bunun üzerine, develer tekrarZülcedr'e gönderildiler ve orada kaldılar.
Her gece develerin sütleri sağılıp Peygamberimiz Aleyhisselama getirilirdi. [560]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İSLAM TARİHİ 8-HENDEK (AHZAB) SAVAŞI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İSLAM TARİHİ 7-UHUD SAVAŞI
» İSLAM TARİHİ 12-MUTE DESTANI (SAVAŞI)
» İSLAM TARİHİ 19-PEYGAMBERİMİZİN AHLAKI
» İSLAM TARİHİ 9-HUDEYBİYE SEFERİ
» İSLAM TARİHİ 11-HAYBER GAZASI

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ( SAV) Hakkında Herşey

 :: Peygamber Efendimizin Soy Agacı Ve Hayatı Ve Mucizeleri
-
Buraya geçin: