iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman Empty
MesajKonu: Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman   Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman Icon_minitimePerş. Ocak 14, 2010 4:40 am

YEDİNCİ KISIM

KADERE İMAN

Kaza Ve Kader Nedîr?

Kaza ve kader kelimelerinin İslâm ıstılahın¬da ifade ettikleri m&nk şudur:
«Kader», ezelden ebede kadar olmuş ve ola¬cak şeylerin hepsinin zamanının, yerinin ve na¬sıl olacaklarının Allah tarafından ezelde bilinme¬si ve bu bilgiye uygun olarak takdir ve irade edil¬mesidir. Kader, Allah'ın «ilim» ve «irade» sıfatla¬rı île ilgilidir. Allah, ilim sıfatı ile, olacak şeyleri bütün teferruatı ile bilir, irade sıfatı ite şöyle ve¬ya böyle olmasını tercih ve takdir eder. işte bir şsyin, ezelde Allah tarafından bilinmesine ve öy¬lece tercih ve takdir edilmesine «kader» denir.
«Kaza» ezelde, Allah tarafından bilinen ve takdir edilen şeylerin, zamanı ve yeri girdiğinde, ezeldeki bilgi ve takdire uygun olarak, Allah tara¬fından yaratılmasıdır. Kaza, Allah'ın «Kudret» ve «Tekvin» sıfatları ile ilgilidir. Allah, kadere uy¬gun olarak, her şeyi kudret vs tekvin sıfatları ile yaratır.
Kâinatta her şey, kaza ve kadere bağlıdır. Allah'ın takdir ve iradesinin dışında hiç bir şey olmaz.
«Kadere îman»; iyi-kötü, hayır-şer ne varsa hepsinin Allah tarafından ezelde takdir edilip za¬manı g:Iince de yine Aîlah tarafından bu takdire göre yaratıldığına inanmak demektir.
Kaza ye Kadere iman, İslâm'ın inanç esasla¬rının en mühimlerinden biridir. İslâm mütefekkirleri ve kelâm âlimleri, Kaza ve Kader mesele¬sinde çeşitli görüşlere sahip olmuşlar, bu konuda birçokları yanılmış ve temel inançtan sapmışlar¬dır.
Kaza ve Kader meselesindeki ihtilâf; «kulla-rm krndi fiillerini halk (yaratma)» meselesinde¬ki ihtilâftan doğmuştur.
Kaza ve Kader kelimeleri, umumiyetle, ikisi de bir arada kullanılır. Bu kelimelerden; biri di¬ğerinin lâzım'ı olmakla beraber; mezhepler ara¬sında kullanılışlarında ihtilâf vardır. Meselâ, bi¬zim (Matüridîlerin) Kaza diye tarif ettiğimizi, Eş'arîler Kader diya tarif ederler.
Rağıp'a göre: Kader, takdir; Kaza da, tahsil etmek ve kesin olarak hükmetmektir.
Başka bir deyimle Kader, ölçmek için hazır¬lanan şey; Kaza ise, fiilen ölçmekten ibarettir.
Kader, bir şeyin esası; Kaza da onun tafsilâ¬tıdır. Meselâ; Kader, bir devletin divan'mdaki İc¬mal defteri; Kaza da o deftere göre, vazife sahip¬lerine Boytü'İ-mal'in tevzi ve taksimidir.
İbnü'1-Esîr, «El-Bİdaye Ve'n-Nîhaye» İsimli eserinde şöyle demektedir:
«Kader, takdir; Kaza ise, halk (yaratma) manası¬nadır. Bunlar, birbirinin mütelâzımıdır. Yani, bunlar birbirlerinden ayrılmayan iki emirdir. Kader, esas (te¬mel); Kaza ise bina mesabesindedir. Kim ki, birbirin¬den ayırmak isterse Kaza ve Knder binasını yıkmış otur.»
Yani, İbnül-Esîr'e göre; Kaza ve Kader aynı mânâya geliyor. [187]

Kaza Ve Kaderin Kuranda Kullanılışı

Kaza ve Kader, Kur'an-ı Kerim'de birkaç mânâda kullanılmıştır. [188]
1) Kaza ve Kader, «halk» (yaratmak) mâ¬nâsına gelir. Şu âyetlerde olduğu gibi:
«Bu suretle onları, yedi gök olmak üzere, 2 günde vücuda getirdi (yarattı)» [189]
«(Allah) onda (arzda), arayanlar İçin dört günde müsavî gıdalar takdir etti (yarattı).» [190]
2) Kaza ve Kader, «Emir ve hüküm» mânâ¬sına gelir. Şu âyetlsrde böyledir:
«Rabbin, kendin başkasına kulluk etmeyin, ana ve babaya iyi muamele edin diye hükmetti...» [191]
«Aranızda ölümün keyfiyetini, zamanım, mekânım ve ecellerin miktarını biz (tayin, hüküm ve) takdir ettik.» [192]
3) Kaza ve Kader, «İlân ve Beyan» mânâ¬larına da gelir. Şu âyetlerde olduğu gibi:
«Biz. Kitapta İsrail Oğullarına şu haberi verdik (beyan ettik); 'Siz, arzda muhakkak iki defa fesat çı¬karacak ve muhakkak (bana karşı) büyük bir serkeş¬lik yapıp kabaracaksınız.» [193]
«(Lut'un) karısı başka. Biz ocun mutlaka geride kalan (helak olan) kimselerden olmasını takdir (ve ilân) ettik.» [194]

Matüridilere Göre Kaza Ve Kaderin İstılah Manaları

Kader: Allahü Teâlâ'nın, ezelden ebede ka¬dar olmuş ve olacak şeylerin zamanını, mekânını, vasıflarını, şekillerini ve her türlü özelliklerini ezelde bilip ve bilgisi üzerine tahdid ve takdir et¬mesidir.
Kaza: Allahü Teâlâ'nın ezelds, ilmi üzerine takdir ve tesbit etmiş olduğu şeyleri, zamanı ge¬lince, ezeldeki ilim ve iradesine uygun olarak icat etmesi ve yaratmasıdır.
Kader, Allahü Tsâlâ'nın ezelî olan İlim ve İrade sıfatına; Kaza da Tekvin sıfatına racidir. [195]

Kaza Ve Kader Hakkında Ehli Sünnetin Görüşü

Kaza ve Kader kelimelerinin lügat ve ıstılah mânâları beyan edildikten sonra Ehl-i Sünnet Mezhebinin Kaza ve Kader hakkındaki tezi şöyle hülâsa olunabilir:
Cenâb-i Hak, eşyayı yaratmazdan Önce, eşya¬nın -miktarlarını, ahvalini, halkın amellerini, ken¬di iradeleriyle yapacakları hayır ve serleri Ilm-i ezelîsiyle bilip, ezelî iradesiyle levh'i mahfuz'da, ilk yarattığı kalemle yazmıştır. Ezelde İlim ve İradeye muvafık olarak takdir edilen şeyler de, zamanı gelince, harfiyen kaza olarak meydana gelmektedir.
«Herşcy ezelde takdir edilip, Lcvh-i Mahfuz'-da yazılmış olduğuna, zamanı gelince de kaza olarak icat edileceğine, takdir ve kazada hata olmıyacağına göre; insan, yapmış olduğu işlerden nasıl sorumlu tutulur?» şeklindeki soruya cevap vermeden önce, insanların fiillerini kısaca tetkik edelim.
İnsanların fiil ve hareketleri ikiye ayrılır:
a) İhtiyarî fiiller.
b) Gayri ihtiyari fiiller.
İnsanların gayri ihityarî olan fiil ve hareket¬leri, kendi ihtiyar ve iradeleri olmaksızın, sadece Allah'ın yaratması ile olduğu için, insan bunlar¬dan sorumlu tutulmaz. İnsanın açlık hissetmesi, vücudundaki kanın dolaşımı, organların çalışması vs. gibi işler, bu kabildendir. Bunlardan ne sevap, ne de günah hasıl olmaz.
İhtiyarî fiiller ise; insanların ihtiyar ve İra¬desi vasıtası ile yaratılır. İnsanlar, bu hususta bir kisb2, bir irade-i cüz-iyyeye ve bir kudrete sa¬hiptirler. İnsanlar, kendi iradelerini ve kudretle¬rini sarf eder, akabinde Allah (C.C.) da o fiilleri yaratır. Yoksa, insan kendi fiillerini yaratmaz. Binaenaleyh, insanların bu kabil hareket ve fiil¬leri, kendi irads ve ihityarlarma müstenit oldu¬ğundan, cebir lâzım gelmez. Bu fiillerin yaratıcı¬sı Allah olup, kul olmadığından tefviz (yani ku¬lun, fiillerini yaratmış olması) de lâzım gelmez.
Yalnız, Allah (C.C), her hususta, olan ve olacak olan her şeyi sebeplere bağlamıştır. Kul, bu sebeplere tevessül edince, Allah (C.C.) da o şe¬yi yaratır ve vücuda getirir. İlâhî sünnet ve tarz¬da cereyan eder.
Şimdi, asıl sorunun cevabına gelelim: «Fiil ve hareketlerimiz ezelde takdir edilmiş ve Levh'a yazılmış olduğuna göre; bu İşleri yapmak zorun¬da kalmıyor muyuz? Öyleyse niçin sorumluyuz?»
Evet, herşey ezsîde Allah'ın irade ve ilmiyle takdir edilmiş ve yazılmıştır. Fakat ehemmiyetle bilmemiz gereken husus şudur: «İlim Maluma Tâbidir.» Bilgi, ancak hadiselere ve eşyaya uy¬gun olursa, ona ilim denir. Uygun olmazsa cshil denir. «İlim Malûma Tâbidir.» Yani, ilim (bilmek) malûma (bilinen şeylere ve hadiselere) tâbidir. İlmin, hadiselerde tesiri yoktur. Meselâ biz güneşin neredsn ve ne zaman doğacağını bi¬liriz. Güneşin ise söylediğimiz zamanda doğması, bizim bilgimizden dolayı değildir. Veyahut, meteo¬roloji istasyonlarının, âletleri ve tecrübeleri ile, bugün rüzgârın hangi yönden eseceğini bilmeleri¬nin ve bunu daha önceden tesbit etmelerinin, rüz¬gârın aynı yönden esmesinde tesiri yoktur. Yani, onlar bildi ve yazdı diye rüzgâr o yönden esmiş, veya yağmur yağmış değildir. Zatsn yağmur ya¬ğacağı ve rüzgâr o yönden eseceği için onlar bil¬miş ve yazmıştır.
«İlim malûma tâbidir» genel kaidesinin izahı, budur. Hak Teâlâ da, he şeyi kaplayan ilmi ile, dünyaya gelen ve gelecek olan bütün İnsanların; irads ve kudretlerini nasıl kullanacaklarını, iyiyi mi, fenayı mı seçeceklerini, irade ve kudretlerini kullanmalarının sonunda neticelerin ne olacağım eksiksiz bir ilimle bilir ve bu bilgisi üzerine, ezel¬de, insanın her fiilini takdir eder ve Levhi Mahfuz'a yazdırır. Netice; ezeldeki takdiri ilâhî ve ya¬zı, ilm-İ İlâhî'ye tâbidir. Yani, Allah nasıl olacağı¬nı ve geleceğini bildiği için öylsce takdir edilmiş¬tir. İlm-İ ilâhî ise, malûma tâbidir.
Cenâb-ı Hak, nasıl olacak ise öylece bilmiş, bildiği gibi hüküm ve takdir etmiştir. Hülâsa; Al-lahü Teâlâ, insanların ne şekil hareket edecekle¬rini bildiği ve takdir ettiği için insanlar hareket etmiş değillerdir. Ancak, Allah (C.C.), insanları kendi irade-i cüz'iyyelerini nasıl kullanacaklarını ve dolayısıyla nasıl hareket edeceklerini tamamen bildiği için, öylece takdir edip yazmıştır.
Başka bir deyimle; İnsan, hayır ve şerri, ezel¬de yazıldığı ve takdir edildiği için işlemiyor. İnsa¬nın, kendi iradesi ile hayır veya şer işleyaceği, Al¬lah tarafından bilindiği için, ezelde öylece yazılıp takdir ediliyor. Bunun için de insan, işlediği ha¬yırlarından sevap, ve mahiyetlerinden günah ka¬zanıyor ve sorumlu tutuluyor.
Bu hususu iyics aydınlatmak için, Hz. Ali (R.A.)'nin «Kaza ve Kader» hakkındaki görüşle¬rini inceleyelim [196]:
Hz. Âli (R.A.) Sıffin savaşından dönünce, bir ihtiyar kalkıp, «Ya Ali! Bize haber ver- Şam seferine gitmemiz Allah'ın kaza ve kaderi ile mi¬dir?» diye sordu. İmam Ali: «Evet, tohumu yarıp canlandıran, insanı yaratan Allah'a yemin olsun ki, altığımız. İndiğimiz lıcr vadi, çıktığı¬mız her yokuş, Allnh'ın kaza ve kaderi iledir.» bu-yutunca; ihtiyar adam, «Bu halde, ben Allah'ın hiç sevap vereceğini ümit etmiyorum.» dedi.
Bunun üzerine Hz. Ali, şöyle buyurdu: «Dur, ey ihtiyar! Allah sizin yürümenize de, geri dönüşünüz halinde, dönmenize de büyük ecir verir. Siz, hiç bir harekete zorlanmazsınız. Hiç bir şeyi yap¬maya da mecbur değilsiniz.» Bu sözleri işiten ih¬tiyarın, «O halde, kaza ve kader bizi nasıl sevke-diyor?» demesi üzerine Hz. Ali (R.A.) kızdı ve şun¬ları söyledi: «Yazıklar olsun sana! Sen, kaza ve kaderi, kendi ümitlerini ve hareketlerini ilzam eden bir kaza onları gerekli kılan bir kader mi zannettin? Hayır, öyle değildir. Eğer böyle olsay¬dı (yani, insan, kaza ve kaderin icabı olarak bir şeyi yapmak zorunda olsaydı); sevap, azap, va'd, vaîd, emir, nehiy, günahkârı kınamak ve iyilik yapanı övmek gibi hususlar batıl olurdu. Bu gö¬rüş ise; puta tapanların, şeytan ordularının söz¬leridir. Bunlar, bu ümmetin kadercileri ve mecu-sileridir. Şüphesiz ki Allah (C.C.), hayır olan şeyleri emreder, fenalıkları yasak eder, kolay ola¬nı teklif eder, zorla itaat ve zorla isyan ettirmez. Peygamberleri, halka, abes olarak göndermedi. Yerleri, gökleri ve ikisi arasındakilerini bâtıl ola¬rak yaratmadı.» İhtiyar adam «Buna göre, bizi yürüten kaza ve kader nedir?» diye sorunca, Hz. Ali, «Allah'ın emir ve hükmüdür. Bu ise, kulun kisb ve ihtiyarına bağlıdır.» buyurdu. [197]

Kaza Ve Kader Değişir Mi?

Resulü Ekrem (S.A.V.), bir gün, yıkılmaya yüz tutmuş olan bir binanın yanından geçerken aür'atle yürüyünce, kendilerine sorulan «Ya Re-sulallah, Allah'ın kazasından mı kaçıyorsun?» sualine, «Allah'ın kazasından, Allah'ın kaderine iltica ediyorum» diyerek cevap vermişlerdir.
Hz. Ömer (R.A.), Şam'a gittiğinde, orada ve¬ba hastalığı bulunduğunu İşitince, geri dönmüş¬tü. Bunun üzerine Ebû Ubeyde b. Cerrah; «Ya Ömer, Allah'ın kazasından mı kaçıyorsun?» deyin-C3; Hz. Ömer, «Evet Allah'ın kazasından yine Al¬lah'ın kaderine kaçıyor ve iltica ediyorum.» ceva¬bını vermiştir.
Bunlardan anlaşılıyor ki; kader, kaza haline gelmedikçe, Allah tarafından değiştirilmesi umu¬lur.
Kur'an'ı Kerim'de; «Allah ne dilerse (onu yapar, bazısını) mahveder, (vücuda getirmez. Ba¬zısını da) vücuda getirtir. Ana kitap (Levh-i Mah¬fuz), O'nun nezdindedir.» [198] buyrulmuştur.
Bu âyet-i kerimede «değişmez» denilen şey; Levh-i Mahfuz, kader ve ezelî olan İlm-1 ilâhîdir. Değişen ve tağyire uğrayan ise, kazadır.
Peygamber Efendimiz, bu âyetin tefsirinde şöyle buyurmuşlardır:
«Allah bir kavmi aziz, bir kavmi zelil kılar. Biri¬sinin menfaatini kaldırır, öbürününkini arttırır.» [199]
Hz. Ömer ise, imhası mümkün olan kazalar¬dan dolayı şöyle dua ederdi:
«Allahim!... Eğer ismimi şakı divanına yazmışsan ismimi oradan sil!... Eğer saidler divanına yazmışsan onu orada sabit kıl!... Zira sen; 'Allah ne dilerse mah¬veder veya vücuda getirir. Ana kitap, O'nun nezdin¬dedir.' buyurdun. Senin bu sözün haktır.» [200]
Bir gün, bir kimse Hz. Ömer'e (R.A.); Ya Kba Alniurrahniiiti! Bir kavini şarap içiyor, zina ediyor, hırsızlık ediyor ve bir de; 'Bizim yaptıkla¬rımızı Allah biliyor. Bizim için kurtuluş yoktur diyorlar ne dersiniz?» diye .sorunca Hz. Ömer, kızarak şu cevabı verdi: «Sühhanallahî.. Evet on-lamı yapacaklarım ve yaptıklarım Allah (C.C.) bilir. Fakat Allah'ın bilmesi onîan, o işlere zorla¬maz ki.»
Allah'ın İlmi, haberi ve iradesi, bir şeyin ol¬masını veya olmamasını gerektirerek failin kud¬retini kaldırmaz. Allah'ın bir şeyi haber vErmesî, o şey üzerine haberin mânâsının hükmüdür. Hü¬küm, hâkimin iradesine bağlıdır. İrade de, ilme tâbidir. İlim ise, malûma tâbidir. Malûm da, ya¬pılan ve failden çıkan fiillerdir. Bu fiiller, failden, ihtiyarı ile çıkmaktadır. Şu halde sevabı ve veba¬lı faile râcidir.
Bu mesele ile ilgili olarak; «Bütün kötülük¬ler ve bunlardan biri olan küfür de Allah'ın irade¬siyle olduğuna göre aynı zamanda, Allah'ın kaza¬sı ile tlc olması İnzınv.lir. Küfür ile Allah'ın kaza¬sı Ho olmuş oîtır. K nza ya nz:\ iso. vaciptir. Bu hal¬de, küfre do ifi.zı ohmmalı mitlır? Halbuki küfre rızatım küfür olduğu husufumla ittifak vardır.» sökündeki bir düşünceye verilecek eevap şudur:
Vacip olan, kazaya rızadır; kaza olunan şeye değil. Burada iki hal vardır:
1. Küfrün faili ve mucidi.
2. Küfrün mahalli.
Küfrün faili, mucidi ve yaratıcısı Allah'tır. Küfrü Allah yarattığı için kazadır ve bu kazaya rıza gerekir. «Allah niçin küfrü yarattı?» diye iti¬raz edilarnez. «Şeytanı, domuzu neye yarattı?» diye itiraz edilemez. Bunların hepsinde hikmet vardır.
Küfre mahal olmak, yani küfrü ihtiyarımızla kesbederek küfre girmek ise; kula racidir. Küfre mahal, yani kâfir olmaya rıza ise, küfürdür.
Şu halde; küfre rıza ile, küfrü Allah'ın yarat¬mış olduğuna rıza arasında fark vardır. [201]

İmam Âzamın Görüşü [202]

Dünya v-s ahiretteki her şey, Allah'ın dileme¬si, ilmi, kazası, kaderi ve Levh-i Mahfuz'a yazma¬sıyla, olur. Fakat, Levh-i Mahfuz'a yazılan, vasfe-dilerek yazılmıştır; hükümle değil. Yani Levh-i Mahfuz'a hayırlar, mahiyetler, itaatler, fiiller, ira¬deler, hasılı her şey vasıflarıyla yazılmıştır. Mü¬cerret, sebepsiz ve vasıfsız hüküm verilerek yazıl¬mamıştır.
Meselâ; «Ahmet, mü'min olsun ve hayır işle¬sin; Avram ise kâfir olsun ve şer işlesin» şeklinde, hükümlü olarak yazılmamıştır. Eğer böyle olsay¬dı; Ahmet mü'min olup hayır işlemeğe; Avram da kâfir olup şer istemeğe mecbur olurdu. O za¬man, ilâhî emir ve yasaklara lüzurı kalmazdı. Fakat, Levh-i Mahfuz'a yazılan yazı; vasıflıdır. Çünkü, Ahmet kendi irade ve ihtiya/ı ile kendi kudretini sarfederek mü'min olmadı ister. Allah Ahmet için imanı yaratır o da mü'mîn olur. Avram İse yine, kendi İrada ve İhtiyarı İle kâfir olmayı is¬ter, kudretini küfre sarfeder; Allah da, onun için küfrü yaratır. Levh-i Mahfuz'a da öyle yazılır. Böylece, kul üzerine bir zorlama olmaz.
Allah, hiç kimseyi küfür-lman, hayır-şer üze¬re cebretmez. Yani onların kalbinde İman veya küfrü, amellerinde de hayır veya şerri zorla yarat¬maz. Ancak kulun, ihtiyarını, rızasını, muhabbe¬tini ve kudretini sarfetmesi ile yaratır. [203]

[187] Îbnü'l-F.sîr, a.g.e., (Ebu Abbas Zeynü'd-Din Ahmed b. Ahmcd b. Abdüllatif F.z-Zcbîdî, Ei-Tecridü's-Sarih Ter-cemesi. C. XII. s. 241-242'den naklen)
Ömer Nesefi, İslam İnancının Temelleri Akaid, Bayrak Yayınları: 135-138.
[188] Cürcanî, a.g.e., C. III, s. 313.
[189] Fussilet Sûresi: âyet. 17.
[190] Fussilet Sûresi, âyet 10.
[191] El-İsra Süresi. âyet. 23.
[192] El-Vakıa Sûresi, âyet. 60.
[193] El-İsra Sûresi, âyet. 4.
[194] El-Hicr Sûresi, âyet. 60.
Ömer Nesefi, İslam İnancının Temelleri Akaid, Bayrak Yayınları: 139.
[195] Ömer Nesefi, İslam İnancının Temelleri Akaid, Bayrak Yayınları: 140.
[196] Cürcanî, a.g.c., C. III, s. 313; Tcftazant, a.g.c, C.II, s. 143; Harputî, a.g.e., s. 305.
[197] Ömer Nesefi, İslam İnancının Temelleri Akaid, Bayrak Yayınları: 140-144.
[198] Er-Ra'd Süresi. âyet. 39.
[199] Zcbidî, a.g.e.f C. VI, s. 224-225.
[200] Süleyman Vehbi Efendi, Mecmialül-Maarif. Konya, 1327, s. 123 .
[201] Ömer Nesefi, İslam İnancının Temelleri Akaid, Bayrak Yayınları: 144-147.
[202] Ebu'l-Münteha, El-Fıkhü't-Ekber ve Şerhi. İst. 1308.
[203] Ömer Nesefi, İslam İnancının Temelleri Akaid, Bayrak Yayınları: 147-148.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
gespenst
Administrator

Administrator
gespenst


Mesaj Sayısı : 1393
Kayıt tarihi : 23/07/09
Yaş : 44
Nerden : ANKARA

Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman Empty
MesajKonu: Geri: Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman   Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman Icon_minitimePtsi Kas. 01, 2010 1:01 pm

güncel.........
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lamekan
Aktif Üye
Aktif Üye
Lamekan


Mesaj Sayısı : 279
Kayıt tarihi : 15/08/10

Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman Empty
MesajKonu: Geri: Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman   Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman Icon_minitimeC.tesi Kas. 13, 2010 5:05 am

güncel
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Akaid ders 7 Kaza ve kadere iman
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Akaid ders 5 Peygamberlere iman
» Akaid ders 6 Ahirete iman
» Akaid ders 8 Velilere iman
» Akaid ders 2 İman ve şartları
» Akaid ders 3 Allaha iman

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İslamiyet ( Her Müslüman 'a Lazım Din 'i Bilgiler )

 :: Fıkıh Ve Akaid Eserleri
-
Buraya geçin: