iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti Empty
MesajKonu: İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti   İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti Icon_minitimeC.tesi Nis. 24, 2010 6:07 pm

İskat-ı Salat Namaz Borcu düşürme Mahiyeti

Namaz Borcunun İntikali:

Namaz borcunun intikali veya namaz borcuna halef olma, namaz nükellefinin ölümü halinde ortaya çıkabilir:
a) Sünnî fukahanın ittifakına göre, birer bedenî ibadet olan namaz ile oruç borcu başkasına intikal etmez, başkasının bu ibadetleri yerine getirmesiyle bu borçlar düşmez, mükellefin şahsî sorumluluğu devam eder. Bununla birlikte, İslâm bilginlerinin cumhuru, sevabını ölüye ba¬ğışlamak niyetiyle yapılan ibadetlerin sahîh olduğuna ve başka âlemdekilerin bundan îstifade edeceklerine hükmetmiştir (1) Bir hadiste belirtildiğine göre, ölmüş bulunan ana-baba için namaz kılmak, onlara itaat ve 'efa borcunu yerine getirme çerçevesinde düşünülür. Ölüm hastalığında iken veya yaşlı bir kimsenin güçsüz halinde, namaz için fidye vermesi câiz değildir. Başıyla dahi îmaya gücü yetmeyen kimsenin, kendisi ölünce, namazları için fidye verilmesini vasiyet etmesi gerekmez. Kılmaya gücü yettiği bir namazı kılmadan ölen kimsenin namaz hakkında fidye verilmesini vasiyet etmesi veya mirasçıların onun adına teberruda bulunması, -biraz sonra- ıskat ve devir konularında ele alınacaktır.
b) Caferî mezhebine göre, bazı durumlarda "velî", babasının namaz borcuna halef olur. Velî, en büyük oğuldur. Velînin, vefat eden babasının uyku veya unutma gibi mazeretlerle kılamadığı namazlarını kaza etmesi gerekir. Daha kuvvetli (akva) görüşte, kasten terketme ile diğerleri arasında bir ayrım yapılmaz; daha ihtiyatlı (ahvat) olan, mevlâsına isyanolarak terkettiğini kaza etmesidir. Zahir olar, fâsid namazlarının da kaza edilmesidir. Büyük oğul babasından sonra ölünce, kaza borcu daha küçük yaştaki kardeşlerine geçmez. Velînin, babasının ölümü sırasında âkıl-bâliğ olması şart değildir. Borç, çocuk baliğ olunca, deli iyileşince gerekli olur. Müteveffa babanın aynı yaşta iki oğlu olursa, kaza borcu eşit olarak dağıtılır, küsuratı ise ikisine de farz-ı kifâye olur. Velînin, kaza namazını bizzat kılması gerekmez, ücretle birini de tutabilir (=isti'câr). Ecîr (tutu¬lan kişi), niyet ederken, velî değil, müteveffa adına niyet eder.

Iskat ve Devir:[2]

Namaz borcuna halefiyetle bağlantılı olarak ele alınması gereken noktalardan biri, "ıskat" ve "devir" denilen bazı uygulamalardır.
Yapılan araştırmalara göre namaz için bedel ödemek suretiyle yapı¬lacak ıskata, hicrî ikinci asrın sonlarından önce, devir suretiyle ıskata ise, beşinci asra kadar cevaz veren bir hukukçuya rastlanmamaktadır:

Iskat (Namaz Keffareti):

Tanımı:

Namaz, oruç, kurban, adak, keffaret gibi ibadet ve borçları ifa etme¬den vefat etmiş bir kimseyi bu borçlardan kurtarmak için fukaraya nakdî bedellerini vermeye "Iskat" ya da "Iskat-ı Salât" (namaz borcunu düşür¬me) denir.
Devirde ve ıskattaki ödemenin nakdî veya aynî karşılığına ise "Fid¬ye" denir.

Dayanağı:

Kur'ân ve hadislerde ıskat ve devire ait bir nas olmadığı gibi, Hz. Peygamber, ashâb, tâbi'ûn ve tebeu't-tâbiîn devirlerinde bu ınânâda ıs¬kat ve devir de yoktur. Bu konuda icmâ ve kıyas da bulunmamaktadır; İmam Muhammed eş-Şeybanî hariç, hiçbir mezhep imamından bu konu¬da herhangi bir görüş de rivayet edilmemiştir.
Naslar mazereti dolayısıyla oruç tutamayan kimsenin fidye verebile¬ceğini ifade etmektedir.[3] Fukahanın cumhuru, mazeretsiz olarak oruç yemiş ve vefat etmiş kimse namına mirasçılarının fidye verebileceğine hükmetmişlerdir. Müteveffa vasiyet etmişse bu kıyas hükmü daha da kuvvetli olmaktadır. Çünkü hükümde esas "mazeretli kimselerin tutamadıklan oruca karşı fidye vermelerinin gerektiğini" nassın ifade etmesi¬dir. Ölen kimse artık oruç tutamayacağı için, bunun durumu, hasta veya çok ihtiyar kişilerin durumuna kıyas edilmiştir.
Muhammed eş-Şeybanî'nin ez-Ziyâdât adlı kitabında "Ölü kılamadığı namazlar için fidye verilmesini vasiyet etmişse, inşaallah bu caizdir ve onun işini görür" dediği, hanefî usûl ve fürû kitaplarında yazılıdır. Bu¬nun için hanefî hukukçular, onun bu görüşünün kıyas değil, "ilhak" (kat¬ma) olduğunu belirtmişlerdir. Böylece namaz, oruca katılmıştır. Burada "katma" tabiri kullanılmış, kıyas denilmemiştir; çünkü namazla oruç farklı olduğu gibi, oruç fidyesinin illeti de ictihadîdir. eş-Şeybanî'nin “inşallah” demesi, hüküm şüpheli olduğu içindir. Eğer vasiyet de etmemiş¬se, şüphe daha da kuvvetlenir.
Muhammed eş-Şeybanî'den nakledilen bu sözü, onun söyleyip söyle¬mediği de kesin olarak bilinmemektedir. Nitekim İbn Âbidin (1198-1252) el-Minnetu'l-Celîl li-Beyâni Iskatı mâ-Ale'z-zimmeti Min Kesîr ve Kaili adlı risalesinde konunun üç ayrı ez-Ziyâdât nüshasında araştırıldığı hal¬de eş-Şeybanî'ye nisbet edilen bu sözün bulunamadığını, bu konunun ha¬nefî hukukçuların istihsanı (iyi ve güzel bulması) ile başlamış olmasın¬dan başka bir dayanağı olmadığını kaydetmektedir. Lütfı Şentürk de ko¬nu ile ilgili İstanbul'daki kütüphanelerde yaptığı araştırmada bu sözün eş-Şeybanî'ye ait olduğunu tespit edemediğini ve bu ibareyi yazma Ziyâdât kitaplarında bulamadığını belirtir; ancak, Âşir Efendi Kütüpha¬nesi 114 numarada kayıtlı Hasîrî'nin Ziyâdât'ında, ölen kimsenin oruç borcu olur da bunun için fidye verilmesini vasiyet eder veya varisleri te¬berruda bulunurlarsa, inşallah bu fidyenin oruç borcu için kifayet edeceği yazılıdır. Şunu belirtmek gerekir ki matbuu bulunmadığı gibi, el yazması da çok az olan herhangi bir Ziyâdât kitabında bu kaydın bulunması bu¬nun yokluğunu gerektirmez. Gerçekten de ictihad mertebesine yükselmiş âlimlerin usûl ve fürû kitaplarında bu hükmü eş-Şeybanî'ye izafe etmele¬ri hiç yoktan bir isnad olamaz, herhalde bir bildiklerinin bulunması gere¬kir.
Fidye verilmek suretiyle namaz borcunun ödenmesi, onun bir çeşit kaza edilmesi demektir. Oysa namaz, bu konuda, "makul olmayan misliy¬le kaza" türündeki bitkin ihtiyarın oruç fidyesine benzememektedir. Zira bu çeşit oruç fidyesinde eda ile kazanın birbirine benzer tarafı yoktur. Çünkü oruçla fidye arasında ne manen, ne de şeklen bir benzerlik bulun¬maktadır. Oruç açlık iken, fidye tokluk vesilesidir. Böyle bir kaza çeşidin¬de kıyas cereyan etmez. Ayrıca namazın kaza edilmesi orucun kaza edil¬mesinden daha kolay olduğu gibi, bir insan vücutça ne kadar halsiz olur¬sa olsun îma ile de namaz kılabilir; özür sahibi ise her namazda abdest alabilir. Kısacası oruçla namazı aynı şekilde incelemek mümkün değildir.
Peygamberimizin uzun yıllar namaz kılmayan için, "Namazı terkeden kimseden Allah'ın koruması ve Peygamber'in şefaati kalkar" buyur¬duğu dikkate alınarak, bu ağır durumun parayla düzeltilmesi düşünüle¬mez. Bunun yanında zenginin namaz borcunu parayla ödediği kabul edi¬lirse, parası olmayan fakir ne yapacaktır?
İşte kitap ve sünnet, kıyas ve icmâa dayanmamakla beraber, İslâm âlimlerinden bazıları, durumu müsait olan zenginlerin fidye-i salât (na¬maz fidyesi) vasiyet etmelerini veya varislerinin teberru yoluyla bunu vermelerini güzel (müstahsen) görmüşlerdir. Dirilerin ölüler için yapa¬cakları dua ve verecekleri sadakalarda ölülere fayda umulur. Fidye-i salât kazaya kalmış namazların zimmetten düşmesini sağlamazsa da, böyle bir fidye vasiyeti, bir pişmanlık eseri olarak kabul edilmiştir. Bu¬nun varis tarafından teberru edilmesi de bir şefkat alâmeti kabul edilir. Kazaya da artık imkan kalmadığına göre, bu fidyenin kabulü Yüce Mev¬la'nın lütfundan umulur.
Dikkat edilirse görüleceği gibi burada namaz ve orucun ıskatı, fidye ödenmek suretiyle mümkün olmaktadır. Meselâ bir ölünün on yıllık na¬maz, bir aylık oruç borcu varsa, toplamı günde altı namazdan (vitir dahil) on yılda yirmibirbinaltıyüz (21.600) namaz, otuz gün oruç eder. Bunların her birinin fidyesini yuvarlak hesap yirmi lira kabul edersek mezkûr ölü¬nün namaz ve orucunun ıskatı için dörtyüzotuzikibinaltıyüz (432.600) li¬ra gerekir. Geçmiş namaz yirmi yıllık olursa ıskatın maliyeti bir milyona yaklaşır. Bu meblağ fukaraya ödendiği zaman namaz ve oruç borcundan kurtulunacağma dair bir âyet ve hadis bulunmayıp, oruç için kıyas, na¬maz için zan ve ümit vardır.

Devir:

Tanımı:

Iskat için nakdî bedeli vermek yerine muayyen bir miktarı bir beze çıkılayıp fukaraya hibe etmek, sonra hibe yoluyla ondan geri almak ve borç bitinceye kadar bu işe devam etmeye "Devir" denir.
Hanefî fakih Ebu'l-Leys es-Semerkandî'nin (ö. 393/?) en-Nevâzil adlı kitabına atfen şöyle bir fetva nakledilmektedir: Ölü ıskat için gere¬ken malı bırakmamışsa, bir miktar mal (meselâ para) ödünç alınır, bir fa¬kire "filana vekâleten bu meblağı onun şu kadar namazının fidyesi olarak sana veriyorum" denir ve verilir, o da "bunu ona vekâleten sana bağışlı¬yorum" der; bu alıp verme işi ıskat bitinceye kadar böylece devam eder.

Dayanağı:

Sonraları adına "devir" denen yukarıdaki işlemin fıkıh kitaplarındaki yeri budur. "Iskat-ı salât" için fidye vermek bile şüpheliyken, bunu neye istinad ettirildiği, delilinin ne olduğu zikredilmemiş, sadece "böyle yapılır, olur, bulur" denmiştir. Bir mesnedi bulunmamakla birlikte devir denebilir ki fıkıh kitaplarının hemen bütününde bu şekilde yer almıştır.
Yetmiş yıl yaşamış bir adamın ömrü boyunca kılmadığı namaz ve tutmadığı oruçlarının fidyelerini vermek, büyükçe bir yekûn tutacağı için çoklarının gücü buna yetmez, yetenlerin de bütçelerini olumsuz şekilde etkiler. Yoksulların bu gibi paraları temellük ve hibeye muktedir olduk¬larına göre her çeşit ard düşünce dışında samimiyetle, bu adamın hesap edilen bu gibi borçlarının bedelini temellük edip sahibine hibe yoluyla ia¬de etmesinde dinî bir sakınca yoktur. Yapılan bu işlemin bir kârı yoksa, zararı da yoktur. Hiç olmazsa bu arada ölünün ruhuna Kur'ân okunmak¬ta ve kendisine hayır dua edilmektedir. Ancak devir, bugünkü şekliyle çok yanlıştır. Bugün bu gibi paralar sarf yerini bulmamaktadır. Devir iş¬lemine çoğu zaman zengin olanlar oturmakta ve parayı bölüşmektedirler. Halbuki bu para yoksulun hakkıdır ve yoksula verildiği takdirde bir mâ¬nâsı vardır. Bunu, ihtiyacı olmayan ve fakat bu gibi paraları toplamayı âdet haline getirmiş kimselere vermekte bir yarar yoktur. Aynı zamanda bu paralar, fakir olmayan kimselere de haramdır.
Bu uygulamasıyla zamanımızda devir, âdet halini aldığı, İslâm'ın kaynaklarına müstenid bir iş sanıldığı ve insanların ibadette tembelliğe sapmalarının sebeplerinden birini teşkil ettiği için bid'at mahiyetini ka¬zanmıştır. Bunun terkedilmesi ve ölü namına doğrudan doğruya sadaka verilmesi, hayırlar yapılması, taksiratının affı için de Mevlay-ı Müteâl'e yalvarılması gerekir.
1- "Iskât-ı salât" şer'î bir delile dayanmadığı gibi ,sağlam bir kıyasa da dayanmaz; ancak ihtiyat tedbirdir.
2- Ihtiyaten gerekli olması da, ancak ölenin vasiyet etmesine bağlıdır. Aksi halde tek tek bütün varislerden izin alınmalıdır ki, buna gerek olduğunu da kimse söylememiştir.
3- Hayatta iken namaz kıldığı bilinen birisinin hiçbir namazı kabul olmamış ihtimalıyle hesap yapılamaz. Bu kapı çok daha büyük bid'atlara açılır.
4- Namazın gereğine inanmadan kılmayan birisi için verilenler, onun ancak azabını artırır.
5- "Iskât-ı salât" yapılması halinde "verdim-aldım" gibi; dinin ruhuna aykırı hile ve kandırmacalar, çirkin ve günah çıkarma gibi papazvâri birer bid'attırlar, yapılmamaları gerekir ve verilen mutlaka muhtaçlara ulaşmalıdır ve verilen geri alınmamalıdır.
6- Verilecek (daha doğrusu alınacak) miktarı attırmak için namaza "yemin keffareti" gibi daha bir sürü kuyruk eklemek, yapılan çirkinligi fazlalaştırmaktan ibarettir.
7- "Iskât-ı salât"a meşruluk kılıfı giydirmenin, dinde zengin-fakir ayırımına gitmek ve zenginlere namaz kılmama kolaylığı vermek anlamı taşıyacağı da söylenebilir.


1 Humeynî, Zubdetu'l-Ahkâm, s. 74 (10-12).
2 Karaman, İslâm'ın Işığında Günün Meseleleri, s. 116-119; Lütfî Şentürk "Iskat-ı Salât", Diyanet Dergisi, c. XVI, sa. 5-6, s. 335-338; M. Şeltût, Fetûvâ. s. 216-218.
3 Bakara: 2/184.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rayiha arşınca
Medaratör

Medaratör
Rayiha arşınca


Mesaj Sayısı : 1038
Kayıt tarihi : 06/06/09

İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti Empty
MesajKonu: Geri: İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti   İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti Icon_minitimePtsi Mayıs 24, 2010 12:39 pm

güncel...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
nisra
Administrator

Administrator
nisra


Mesaj Sayısı : 610
Kayıt tarihi : 16/01/10

İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti Empty
MesajKonu: Geri: İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti   İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti Icon_minitimeC.tesi Tem. 17, 2010 9:54 am

Emeğinize sağlık hocam Allah Razı Olsun
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İskat-ı Salat (Namaz Borcu düşürme) Mahiyeti
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ölen Bir Müslümanın Namaz ve Borcu Nasıl Ödenir?
» Namaz kılarken ezan okunmaya baslarsa kılınan namaz geçerli olur mu?
» Ömür Boyunca Hiç Namaz Kılmadım Şİmdi Namaz'a Başlayıp, Namazlarımın Kazasını Kılmak İstiyorum
» Aceleyle kılınan namaz, namaz sayılmaz
» Kaza Borcu Hesaplayıcı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İbadetimi Nasıl Yaparım ( Detaylı Açıklama )

 :: Vaktimde Kılamadığım 5 Vakit Namaz'ın Kazasını Nasıl Eda Ederim ( Kaza Namazlarını Nasıl Kılarım )
-
Buraya geçin: