KEFARETLER KİTABI
1- Resûlullah (Sallallahü Aleyhi Ve Sellemin (Genelikle Kullandığı) Yemin (Şeklinin Beyânı) Babı
2090) Rıfâa el-Cühenî (Radıyallâhü anA/'den; Şöyle demiştir: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yemin etmek İstediği zamanı Muhammed'in nefsi (kudret) elinde olan (Allah)'a yemin ederim.»
derdi"
2091) Rıfâa bin Araba el-Cühenî (Radtyallâhü a»A/den; Şöyle de¬miştir :
Allah huzurunda şehâdet ederim ki Resulullah (Sallallahü Aley¬hi ve SeilemJ'in (genellikle) ettiği yemin:
«Benim nefsim (kudret) elinde olan (Allah)'a yemin ederim.» (şeklinde) idi.
(Yahut Rıfâa şöyle demiştir:) Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in (genellikle) ettiği yemin:
«Allah huzurunda şehâdet ederim, nefsim (kudret) elinde olan (Allah) 'a yemin ederim.» (şeklinde) idi.'*
Not: Bu iki hadisle İlgili olarak Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bu iki sened de zayıftır. Çünkü birinci senedde bulunan Muhammed bin Mus'ab zayıftır, ikinci senedde bulunan Abdülmelik bin Muhammed es-San'ânl de zayıftır. Lâkin Nesâİ bu hadisi Amelii'1-Yevm vel-Leyle'de İki sened ile rivayet etmiştir. Bu senedlerin birisi Buhârt ile Müslim'in şartı üzerine, diğeri de Buhârî'nin şartı üzerine sa¬hihtir.
Bu hadisin ravİsi Rıfâa'nın bundan başka hadîsi müellifin süneninde yoktur. Buhâri, Müslim, Tirmizi, Ebü Dâvûd ve Nesâİ'nin yanında ise hiç bir hadisi yoktur.
2092) Sâlim'in babası (Abdullah bin Ömer) (RadtyaUâhii anhümYAtti rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)'m yeminleri¬nin ekserisi şu idi:
«Kalbleri (n hallerini) değiştiren (Allah)'a andolsun ki, hayır.»" [1]
İzahı
R i f â a' nın hadisi Zevâid türündendir. Notta belirtildiği gibi hadisin iki senedi de zayıftır. Ama hadisin metni sahihtir. Peygamber (Aîeyhi's-salâtü ve's-selâmî'in bu hadiste belirtilen şekilde zaman za¬man yemin ettiği bir çok hadîste de görülmektedir.
î bn - i Ömer (Radıyallâhü anh);m hadisi Müslim' den başka Kütüb-i Sitte sâhiblerinin hepsi tarafından rivayet edilmiştir. Hadisteki yemin lafzında geçen "Musarrıf = Değiştiren" kelimesi ye¬rine bâzı rivayetlerde "Mukallib = Çeviren, döndüren" kelimesi bu¬lunur. İki kelimenin ifâde ettiği mânâ aynidir. Çünkü kalbi değiştir¬mek veya çevirmekten maksad, kalbin kendisini değil, onun hâlini ve durumunu küfürden îmana ve îmandan küfüre; keza hayırlı işler¬den şer işlere ve şer işlerden hayırlı işlere çevirip döndürmek ve böy¬lece değiştirmektir. Kasdedilen mânâ bu olunca yukarda anılan iki kelime arasında pek fark bulunmadığı anlaşılır.
Avnül-Mâbud'da beyan edildiğine göre e 1 - A y n î • Kalbleri çevirmekten maksad, kulun kalbini, îmanı küfüre tercih etme hâ¬linden, küfürü imana tercih etme hâline çevirmesi veya bunun ak¬sini yapmasıdır, demiştir.
E 1 - H â f ı z da : Kalbleri değiştirmekten maksad, kabîerin du¬rum ve hallerini değiştirmektir, kalbin kendisini değiştirmek değildir. Bu hadis, kalble işlenen amellerin yaratıcısının Allah Teâlâ olduğuna delâlet eder. Keza, Allah Teâlâ'nın bilinen isimleri ile anılması caiz olduğu gibi O'nu sabit ve sânına lâyık sıfatlan ile de anmanın câiz-liği bu hadîsten anlaşılıyor, demiştir. [2]
Hadîsin Fıkıh Yönü
E 1 - H â f ı z yukarda anlattığı iki hükümle beraber aşağıdaki hükmün de bu hadisten çıkarıldığını ifâde etmiştir;
Allah'ın bir sıfatı ile yemin edip, sonra yeminini bozan bir kim¬senin kefaret ödemesinin gerekliliğine hükmedenler için bu hadis de¬lildir. Bu hükmün aslında âlimler arasında bir ihtilâf yoktur. Mevcut ihtilâf şudur: Allah Teâlâ'nın hangi sıfatları ile yemin oluşur, han¬gileri ile oluşmaz. Mukakkik âlimlerin görüşü şudur: Allah Teâlâ'-ya mahsus olup başkası hakkında kullanılmayan sıfatlarla yapılan yeminler, bozdurulduğu takdirde kefaret ödemek gerekir. Meselâ bu hadiste anılan Allah'ın sıfatı Ona mahsustur. Bu yemin bozduruldu¬ğu zaman kefaret çıkarılır. Fakat Allah Teâlâ hakkında kullanıldığı gibi başkası hakkında da kullanılan sıfatlar ile yapılan yemin böyle değildir. Meselâ diri mânâsını ifâde eden "Hayy", ve vardır mânâsı¬nı ifâde eden "Mevcûd" kelimeleri Allah Teâlâ hakkında kullanıldı¬ğı gibi başkaları hakkında da kullanılır. Bu kelimeler ve benzeri ke¬limelerle yapılan yeminler muteber mi, değil mi? Bu hususta âlimler arasında ihtilâf vardır.
El-Hâf iz, Buharı' nin "Peygamber'in yemi-,* nasıl idi" adlı babında rivayet olunan hadîslerin izahının baş kısmında özetle şöyle der:
"Bu bâbta rivayet edilen Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'in yeminleri dört çeşittir: Birincisi: «Nefsim (kudret) elinde olan (Al¬lah)'a and olsun.-
-Muhammedin nefsi (kudret) elinde olan (Allah)'a and olsun» yemini de ilk yemin gibidir. Bu yemin sözü başında **Lâ" veya "Emâ" yahut "Eym" kelimesi bazen bulunmuş, bazen de bulunmamıştır. (2090-2091 nolu hadis)
İkincisi: «Kalbieri çeviren (Allah)'a andolsun ki, hayır.» (2092 nolu hadisimiz gibi.»
Üçüncüsü: «Vallahi» şeklindedir.
Dördüncüsü : -Kabe'nin Eabbine and olsun» şeklindeki yemindir.
Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in en çok kullandığı yemin birinci şekildir. Bundan sonra çok kullandığı yeminin ikinci şekil ol¬duğu anlaşılıyor,
H a n e f î 1 e r ile Mâl i k i I er'in sözlerinin zahirine göre Allah Teâlâ'mn Kuranı Kerim'de veya sahih hadîslerde gelen bütün isimleri ve sıfatlan ile yapılan yeminler muteber olup bozdurulması hâlinde kefaret ödemek gerekir,
Şâ fi i ler ile Hanbe liler'in meşhur kavillerine gö¬re Allah Teâlâ'mn isim ve sıfatları üç kısımdır: Rahman, Âlemlerin Rabbi ve yaratıkların Halikı gibi Allah Teâlâ'dan başkaları hakkın¬da kullanılmayan kelimelerden birisi ile yapılan yemin oluşur ve bozdurulması kefareti gerektirir.
Allah hakkında kullanıldığı gibi bazen başkaları hakkında da kullanılan Hak ve Bâb gibi kelimelerle yapılan yemin yine muteber olup bozdurulması kefareti gerektirir. Ancak kişi bununla yemin eder¬ken Allah'tan başka bir şeyi kasdederse yemin oluşmaz.
Allah hakkında kullanıldığı gibi çok zaman başkası hakkında da kullanılan; Mevcûd, Mümin ve benzeri kelimelerle yapılan yemin ile Allah Teâlâ kasdedilirse yemin oluşur. Fakat başka şey kasdedilirse veya hiç bir şey kaydedilmezse yemin oluşmaz." [3]
Son İki Hadîsin Metni İle İlgili İki Husus
2091 nolu hadiste geçen ve "Allah huzurunda şen âdet ederim" diye terceme ettiğim cümle muhtemelen sahâbînin sözüdür. Bu cüm¬le Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) in yemininden bir parça olabilir. Bu iki ihtimâle tercemede işaret ettim.
2093 nolu hadîsteki yemin sözünün başında bulunan "Lâ" harfi olumsuzluk edatı olabilin Bu takdirde mânâsı: Hayır-yok, demektir. Bu harfin ilgili olduğu cümle, yeminden önce yapılan konuşmadan anlaşıldığı için dile getirilmesine gerek kalmaz. Bu cümle geçmiş za¬mana âit olabildiği gibi gelecek zamana, geniş zamana veya şimdiki zamana da âit olabilir. Meselâ: Yapmadım, olmadı, söylemedim, böy¬le değildir, yapmayacağım, bırakmıyacağım...
Söz konusu "Lâ" harfi olumsuzluk edatı olmayıp yemin sözünü pekiştirmek için kullanılmış olabilir. Kur'an-ı Kerimde de yemin sö¬zü ile beraber bu harf gelmiştir. Olumsuzluk anlamını ifâde etme¬diği için Arap gramerinde buna zâid harf denilir. Ama bu harf fazla değil, yemini kuvvetlendirir. Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerîm de veya Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) in buyruğunda fazla harfin varlığı söz konusu edilemez.
2093) Ebû Hüreyre (Radtyallâkü atthyâen; Şöyle demiştir: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi veSelleml'in yemini (bazen) şöy¬le idi:
Hayır ve (eğer durum böyle değilse) ben Allah'tan mağfiret di¬lerim.»" [4]
İzahı
Bu hadisi Ebû Dâvüd da rivayet etmiştir. Sindi' nin beyânına göre Beyzâvi: Hadisin metninin'mânâsı şöyledir: "Eğer durum böyle değilse ben Allah'tan mağfiret dilerim." Bu söz yemin olmamakla beraber, anlatılan durumun doğruluğunu tasdik ve takviye etmesi bakımından yemine benzer ve bu nedenle E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) buna yemin ismini vermiştir, der.
T ı y b i ise .- Anılan sözün yemin mâhiyetini taşıması bakı¬mından şöyle demek uygundur : Allah'tan mağfiret dilemeye âit cüm¬le, yemin cümlesine atıf edilmiş olarak kabul edilmelidir. Yemin cüm¬lesi ise mukadderdir, yâni sözden atılmıştır. Esas itibarı ile sözün ta¬mamı şöyledir: "Ben Allah'a yemin ederim ve eğer durum böyle de¬ğilse Allah'tan mağfiret dilerim."
Cümlenin başında bulunan "Lâ" harfi, yeminin tekidi için kul¬lanılan bir zâid edat olabilir. Veya yeminden önce konuşulmuş bir sözün reddedilmesini ifâde etmek ü^ere kullanılmıştır. [5]
2- Allahdan Başka Bir Şey Üzerine Yemin Etmekten Nehiy Babı
2094) Ömer (bin el-Haltab) (RadıyaUûhii anhyden rivayet edildiği¬ne göre:
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bir defa) Ömer'in ken¬di babasına yemin ettiğini kendisinden işitti ve:
— «Şüphesiz Allah sizleri babalarınız üzerine yemin etmekten meneder.» buyurdu. Ömer demiştir ki: Ben (bu yasağı Resûl-i Kkrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den işittiğim andan itibaren) artık ne kendim babalar üzerine yemin ettim ne de başkalarından naklen bu tür yemini ağzıma aldım." [6]
İzahı
Mâlik ve KütÜb-i Sitte sahibi erin in hepsi bu hadisi rivayet etmişlerdir.
Tuhfe yazan bu hadisin şerhinde : 'Allah Teâlâ'dan başka bir şe y« yemin etmenin yasaklanmasının hikmeti hakkında g&ttnler şöylo inişlerdir: Bir şeye yemin etmek onu tazim ve yüceltmeyi gerekli rir. Hakikatta azamet Allah'a mahsustur. Babalar veya başka şeyle¬re yemin etmenin hükmü hakkında ihtilâf vardır. Hanbeliler'in meşhur kavline göre haramdır. M â 1 i k i 1 e r' in meşhur kavline göre mekruhtur demiştir.
Bu hususta genişçe bilgi bu babın sonunda verilecektir.
2095) Abdurrahman bin Semûre [7] (Radıyalîâhü anhythn rivayet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu., de¬miştir :
«Ne putlar üzerine ne de babalarınız üzerine yemin ediniz.»"
2096) Ebû Hüreyre (Radıyalîâhü anhyden rivayet edİİdiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Kim yemin eder de yemininde Lat ve Uzzâ üzerine and olsun derse, hemen Lâ ilahe illallah, desin (yâni Tevhid kelimesini getir¬sin.)
2097) Sa'd (bin Ebî Vakkas) (Radtyallâhü ankydtm; Şöyle demiştir:
Ben (henüz yeni müslüman olmuş iken bir defa) Lât ve Uzzâ üze¬rine yemin ettim. (Arkadaşlarım bununla) kâfir olduğumu ve bu nedenle Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e baş vurmamı söylediler. Ben de durumumu O'na arzettim. Bunun üzerine Resûlul-lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki j
.Üç defa; Allahtan başka ibâdete lâyık hiç bir mâbud yoktur. O. birdir, ortağı yoktur, söyle sonra sol tarafına üç defa tükür ve Eûzü çek (Şeytan'dan Allah'a sığınırım de.) ve bir daha böyle yemin etme.»" [8]
İzahı
Abdurrahman bin Semûre'nin hadisini Müs¬lim ve N e s â î de rivayet etmişlerdir.
Bu hadîste geçen "Tavâği" tâğiye'nin çoğuludur, putlar demektir. Höreyre>nin hadîsini Buhar i, Müslim. Jj-Du Dâvud ve Nesâi de rivayet etmişlerdir. Bu ve bun¬dan sonraki hadiste geçen "Lât" ve .Uzzâ" da putların isimleridir.
S a d (Radıyallâhü anhVın hadisini N e s â î de rivayet et¬miştir.
Bu hadîsler, babalar ve putlar üzerine yemin etmenin yaşattığı¬na delâlet ederler. Ayrıca son iki hadis de, putlar üzerine yemin eden bir kimsenin Kelime-i Tevhid getirmesini emreder. N e v e v i bu hadîslerin şerhinde şöyle der:
"Bu hadisler, putlar üzerine yemin edenin Lâ ilahe illallah keli¬mesini getirmesini emreder. Çünkü kişi putlar üzerine yemin edince putları tazim edici söz söylemiş olur. Bizim arkadaşlarımız: Bir kim¬se herhangi bir put üzerine yemin ederse veya; Şu işi yaparsam ya-hûdî olayım, yahut hıristiyan olayım, veyahut İslâm dîninden veya Peygamber (Aleybi's-salâtü ve's-selâm)'den uzak olayım derse veya buna benzer bir yeminde bulunursa, bu yemin oluşmuş bir yemin sa¬yılmaz. Böyle yemin eden kimse derhal Allah'tan mağfiret dileyip Kelime-i Tevhid getirmekle mükelleftir. Dediği işi yapsın veya yap¬masın yemin kefareti ödemesi gerekmez, demişlerdir. Mâlik, Ş â -f i İ ve âlimlerin cumhurunun mezhebi de budur.
Ebû Hanîfe'ye göre adam böyle bir yeminde bulunduğu zaman yemin kefaretini de ödemekle mükelleftir. Ebû Hanîfe delil olarak şunu göstermiştir: Bir adam Zihâr (Erkeğin, kendi karı¬sını mahremi olan bir kadının sırtına benzetmesi gibi yemine Zihâr denilir) yemininde bulunduğu takdirde kefaret ödemekle mükellef tu¬tulur. Çünkü yalan ve çirkin bir söz söylemiş olur. Putlar üzerine yapılan yemin ve yukarda anılan diğer yeminler de yalan ve çirkin yeminlerdir. Şu halde bundan dolayı da kefaret ödenmelidir.
Cumhur, Ebû Hanîfe1 ye şöyle cevap vermiştir: Hadis¬lerde Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) böyle yemin edenin Ke-lime-İ Tevhîd getirmesini emretmiş, fakat kefaret ödemesini emrot-memiştir. Kefaret ödeme işi Seri Şerifle sabit olmadıkça asıl olan bunun yokluğudur.' [9]
Allah'tan Başka Bir Şeye Yemin Etmenin Hükmü
Abdurrahman el-Cezerî dört mezhebin fıkhına âit kitabının Yemin bölümünde özetle şu bilgiyi vermiştir:
Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), Kabe, Cebrail ve veli gibi tazim edilen bir şey üzerine edilen yemin, oluşmuş ve mu¬teber bir yemin sayılmaz. Böyle bir yemini bozmak hâlinde kefaret ödemek gerekmez. Böyle bir yeminde bulunan bir kimse herhangi bir varlığı tazim bakımından Allah Teâlâ'ya ortak etmek niyetini taşı¬yorsa bununla Allah'a ortak koşmuş olur. Eğer adam Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) ve benzeri mukaddes varlıklarla ettiği ye¬minden bunları küçümsemek ve hakir görmek maksadını güdüyorsa, bununla kâfir olur. Şayet yukardaki şeyleri kasdetmeyip sırf yemin etmeyi kasdediyorsa bunun hükmü hakkında âlimler şöyle demiş¬lerdir:
1. Hanefî âlimlere göre Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-se¬ Kabe ve Mushaf gibi mukaddes yaratıklarla yemin edilmez. Yemin ancak Allah Teâlâ üzerine yapılır. Bununla beraber, İtikad edilmesi ve inanılması küfrü mucip olup şer-i şerifin helâl say¬madığı bir söz üzerine yemin eden bir kimse, yeminini bozduğu tak¬dirde kefaret ödemekle mükelleftir. Meselâ: Şu işi yaparsam Pey¬gamber (Aleyhi's-salâtü vesselam) 'den veya Kur'an'dan, yahut Kâ¬ta e' den uzak bulunayım, derse, sonra yeminini bozarsa kefaret öder. [10]
2. Şâfiîler'e göre yukarda anılan maksadlar olmaksızın Allah'tan başka mukaddes varlıklarla yemin etmek mekruhtur.
3. Hanbeliler'e göre Allah'tan başka varlıklar üzerine yemin etmek haramdır. Böyle yemin edenin tevbe ve istiğfar etmesi, pişmanlık duyması gerekir. Kefaret ödemesi diye bir şey lâzım gel¬mez.
4. Mâliki1er'in meşhur kavline göre de haramdır. Ba¬balar, eşraf ve padişahlar üzerine yemin etmek de haramdır."
Yeminlerle ilgili hükümler pek geniştir. Fıkıh kitablarına müra¬caat etmek gerekir. [11]
3- İslamiyet'ten Başka Bir Din Üzerine Yemin Edenin (Hükmünün Beyânı) Babı
2098) Sabit bin Dahhâk (bin Halife el-Eşhelî) (Radtyaliâhü ank)'-den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle bu¬yurdu, demiştir:
«Kim İslâmiyet'ten başka bir dine yalancı ve kasıdlı olarak yemin ederse o kimse dediği gibidir.»" [12]
İzahı
Bu hadîsi Kütüb-İ Sitte sâhiblerinin hepsi rivayet etmişlerdir. Hadîste geçen Millet kelimesi din ve şeriat demektir. Bu kelime umumî olduğu için bütün dinleri kaplar.
Bu hadis iki şekilde yorumlanabilir. Şöyle ki t
Bir dîne yemin etmek iki şekilde olabilir.
Birinci şekil: Meselâ hıristiyanhk dinine veya yahudilik dînine yemin ederim ki falan iş şöyle olmuştur veya ben şöyle yapacağım. Eğer hadîsteki yeminden maksat bu tarz yemin ise, böyle yemin eden müslüman kimse bu dinin bâtıl olduğuna inanır. Halbuki bir şeye yemin etmek, o şeyi tazim ve yüceltmek içindir. Müslüman kimsenin bâtıl bir dîni yüceltmediği ve böyle bir inanç sahibi olmadığı malum¬dur. Şu halde böyle bir yeminde bulunan müslüman o dîne yemin etmekle sözde tazimde bulunuyor ise de bunda samimî değildir ve gös¬terdiği yüceltme hususunda yalancıdır. Çünkü yüceliğine inanma¬dığı o dini yüceltir gibi görünür. Bu kısa bilgiyi verdikten sonra şöy¬le diyeyim: Hadîsteki "Kâzib = Yalana" kelimesinden maksad "ye¬min edenin o dîni yüceltmekte yalancı olması" mânâsıdır. Hadisteki "Müteammid = kasıdlı olarak" kelimesinden maksad da "yemin ede¬nin bu durumu bile bile yemin etmesi" dir.
Yukardaki açıklama ve yoruma göre hadisin açık meali şöyledir: «Bir kimse İslâmiyet'ten başka bir dîne yalancı ve bile bile, yani o dînin yüceltmeye lâyık olmadığına inandığı halde ve bile bile ye¬min ederse o kimse dediği gibi yalancıdır."
Bu yorumdan çıkan sonuç şudur: Böyle yemin eden kimsenin yemini muteber değildii ve kişi bununla küfre gitmez.
Yukarda anlattığım şekilde bâtıl bir dîne yemin edip o dîni yü¬celtmek ve tazim etmek maksadını samimi olarak beslerse, yâni yü¬celtmede yalancı olmayıp onu hak bir din kabul edip bu niyetle ve bile bile onunla yemin ederse, yemin eden adam dediği gibidir. Yâ.^ ni kâfir olur. Çünkü müslüman adam başka bir dîni yüceltmez, onun yüceliğine inanmaz, inanırsa İslâmiyet'ten çıkmış olur. Ancak hıris¬tiyanhk veya yahûdılik dinlerine yemin ederken bu dinlerin asıl ve tahrif edilmemiş olan mâhiyetini kasdederek yemin ederse kâfir ol¬maz. Anlattığım hükümler Kastalânî' den naklen verilmiş¬tir.
Yukarda, bir dîne yemin etmenin iki şekilde olabildiğini söyle¬dim. Birinci şekli ve bu şekle göre hadîsin yorumunu anlattım.
İkinci şekil yemin: Bir işi veya bir sözü, yahut bir fiili yemine bağlamaktır. Meselâ kişi şöyle der.- Bu işi yapmamış isem, yahut yapmış isem. veya yaparsam, yahut böyle söylersem, yahudi olayım veya hıristiyan olayım, yahut putperest olayım, der. Bu da bir tarz
yemindir.
Hadisten kasdedilen yemin tarzı bu olabilir. Bu takdirde hadîste¬ki "Kâzib s= Yalancı" kelimesinden maksad "yemininde yalancı" de¬mektir. Yâni meselâ : Adam bir şey yapmış olduğu halde, "Eğer bu işi yapmış isem yahûdi olayım*' diye yemin eder. Keza adam "Şu işi yaparsam hıristiyan olayım" der, sonra o işi yapar. Verdiğim her iki misâlde de adam yalan söylemiş olur. Çünkü geçmiş zamanda yap¬tığı işi inkâr ediyor, İkinci misalde de yeminini bozarak yeminine ay-kin hareket etmekle yeminine sadâkat göstermiyor.
Bu hadîs böylece de yorumlanabilir. Hadîsin açık meali şöyle olur:
-Kim yemininde yalancı olarak ve bile bile İslâmiyet'ten başka bir dine girmek üzere and ederse o kimse dediği gibi (kâfir) dir. Veya and ettiği dîne inananlar gibi azaba müstahaktır.»
Bu yorumla ilgili olarak Avnü'l-Mâbud sahibi şöyle der: "Hadisin zahirine göre bir kimse böyle yemin ederse kâfir olur. (Yâni meselâ bir adam bir şey yapmıştır. Sonra: Eğer bu işi yapmış isem hıristiyan veya yahûdi olayım derse, yahut falan işi yaparsam yahûdi olayım diye yemin edip sonra o işi yaparsa islâmiyet'ten çık¬mış olur.)
El-Hâfız: Bu hadîsten maksad; böyle yeminin elîm bir azaba sebebiyet verdiğini bildirmek üzere tehdit olabilir, küfür hükmü kas-dedilmemiş olabilir. Yâni o dîne inanan bir kimsenin müstehak ola¬cağı azabın benzerine böyle yemin edenin de müstehak olduğunu bil¬dirmek murad olabilir. Bunun bir benzeri: -Namazı terk eden bir kimse kâfir olur» mealindeki hadîstir. Yâni namazı terkeden kimse, namazı inkâr edenin azabı gibi bir azaba müstehak olur. İbnü'l-Münzir demiştir ki: "Hadîsin: O kimse dediği gibidir, cümlesi böyle yemin edenin mutlaka küfre gittiğini ifâde için olmasa gerek. Maksad şu olabilir. O dini yücelten adam nasıl yalancı ise onunla ye¬min eden adam da öylece yalancıdır, diye bilgi vermiştir.
Yine el-H â fi z'ın beyânına göre Îbnü'l-Münzir şöyie demiştir:
Bir adam: "Eğer şu işi yaparsam Allah'ı inkâr etmiş olayım ve¬ya hıristiyan olayım, yahut putperest olayım" gibi bir söz sarf edip sonra da o işi yaparsa, adamın durumunun ne olduğu hususunda âlimler ihtilâf etmişlerdir:
1. îba-i Abbâs, Ebû Hüreyre, Atâ, Kata do ve İslâm memleketlerindeki fıkıhçılarm cumhuru: Bu adama kefaret vâcib olmaz ve bu sözden dolayı kâfir olmaz. Ancak kâfir olmaya kalben karar vermiş ise o zaman kâfir olur, demişlerdir.
2. Evzâî, Hanefîler, Ahmed ve îshak: Bu söz bir yemindir ve adama kefaret gerekir, demişlerdir.
Îbnü'l-Münzir bu iki görüşü beyân ettikten sonra ük gö¬rüşün daha sıhhatli olduğunu savunarak: Çünkü Lât ve UaaA'ya ye¬min edenin, La ilahe illallah, demesi (2096 nolu) hadiste emredilmiş, fakat kefaret ödenmesi emredilmemiştir, demiştir.
El-Hâfız bu nakli yaptıktan sonra şöyle der: "tbn ü'l-M ünz ir' den başkası ilk görüşü teyiden: (2098 nolu) hadiste "Kim İslâmiyet'ten başka bir dîne yemin ederse o kim¬se, dediği gibidir" buyurulmakla müslümanların korkutulması kas-dedîlmiştir. Tâki kimse böyle söz sarf etmeye cesaret edemesin."
Hattâbl: de: Bu hadîs, İslâmiyet'ten uzak bulunayım, di¬ye yemin eden bir kimsenin günah işlemiş sayıldığına ve kefaret öde¬mekle mükellef tutulmadığına delâlet eder. Çünkü bu hadis böyle ye¬min eden kimsenin cezasının mal ödemek olmayıp diyanetinin zede¬lenmesi olduğuna hükmetmiştir, demiştir.
2099) Enes (Radtyallâhü o»*;'den; Şöyle demiştir: Bir adam: Ben o zaman şüphesiz yahûdi olayım, derken Peygam¬ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun sözünü işitti. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Yahudilik (o takdirde) tahakkuk etmiş oldu,» buyurdu."
Not: Zevftid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde bulunan Bakiyye btn el-Velld tedlisçidir ve bunu an'an» Ue rivayet etmiştir.
2100) Büreyde (bin el-Husay&) (Radtyallâhü û»A)'den rivayet edil¬diğine güre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
- (Falan işi işlemiş isem - falan sözü söylememiş isem gibi bir şar¬ta bağlı olarak) İslâm dîninden uzak bulunayım diyen bir kimse (bu yemininde) yalancı ise, o kimse dediği gibi (İslâmiyet'ten uzak bu¬lunmuş veya İslâmiyet'ten uzak bulunanlar gibi azaba müstahak ol¬muş) dır. Eğer (bu yemininde) doğru sözlü ise İslamiyet salimen ona dönmez.»" [13]
İzahı
E n e s (Radıyallâhü anh)'m hadisi Zevâid türöndendir. Bu ha¬dise göre bir adam; Meselâ: Şu şeyi böyle yaparsam ben yahûdî ola¬yım derse, sonra dediği gibi yaparsa, yahûdî olmuş olur. Bu m&nA hadîsin zahirine göredir. Âlimlerin görüşlerini ve beyan ettikleri de¬ğişik yorumlan aşağıda özlü olarak anlatacağım. Bu husustaki bilgi kısmen yakardaki izah bölümünde verilmiştir.
Büreyde (Radıyallâhü anhJ'ın hadisini Ebû Dâvûd, N e s â i ve Hâkim de rivayet etmişlerdir. Âlimlerin bu ha¬disle ilgili yaptıkları yoruma terceme esnasında parantez içi ifâde¬lerle işaret ettim.
Bir adamın: İslâmiyet'ten başka bir dine yemin etmesi ile ilgi¬li gerekli bilgi ve yemin edilişin iki şekilde düşünülebileceğine dâir husus 2098 nolu hadîsin izahı bölümünde verilmiştir.
Bu hadisteki yemin oradaki ikinci yoruma uyar. Yâni adamın: Ben İslâmiyet'ten uzak bulunayım, sözü bîr şarta, bir iş veya sc*e bağph olarak kullanılır. Meselâ: "Falan sözü söylemiş isem, şu fiili işl«niş isem veya şu işi yapmamış isem" gibi geçmiş zamana âit olum¬lu veya olumsuz bir söz veya fiile bağlı kullandır. Keza gelecek za¬mana veya şimdiki zamana ait bir olumlu veya olumsuz fiil veya «Öze bağlı kullanılır.
Adamın İslâmiyet'ten uzak bulunmayı, yukarda anılan bir fiil ve¬ya söze bağlaması işi, aslında bir yemin değildir. Ancak bir noktada yemine benzer. Yemin; bir işe teşvik veya ondan menetmek için kul¬lanılır. Yukardaki söz bu amaç bakımından yemine benzediği için buna da yemin denilir. El-Hâfız'm Buhâri' nin şerhin¬de ve 2098 nolu hadîsimizin şerhinde bu görüşü İbn-i Dakiki'l-î y d' den naklen beyan etmektedir.
İslâmiyet'ten uzak bulunma yemini geçmiş zamandaki bir fiil veya söze bağlanmış ise yemin edenin bu hususta yalancı veya doğ¬ru sözlü olmasının mânâsı açıktır. Meselâ: Adam; 'eğer ben falan sözü söylemiş isem İslâmiyet'ten uzak bulunayım, diye yemin etmiş ve o sözü söylemiş ise yalancıdır. O sözü söylememiş ise doğru söz¬lüdür. Hadîsin zahirine göre yalancı ise, İslâmiyet'ten uzaklaşmış olur. Doğru sözlü ise İslâmiyet'e yakışmayan ve yüce İslâm dinini küçültücü söz sarf etmiş olduğu için din yönü zedelenmiş olur.
E1 - H â f ı z ayni yerde îbn-i Dakiki'l-îyd'in şöyle dediğini beyân eder: İslâmiyet'ten uzak bulunmayı geçmiş zamana âit bir söz veya fiile bağlayan kimse yalancı ise, Şâfiîlsr'in bir kısmına göre adam kâfir olmuş olur, hadîsin zahiri buna delâlet eder. Bâzı âlimler: Eğer adam yalan söylemesi hâlinde kâfir sayıla¬cağını biliyor ise kâfir olur. Çünkü küfre rızâ göstermiştir. Gelecek¬teki bir işe veya söze bağlı bu yemini edip, sonra yeminini bozanın hükmü de budur. Bâzı âlimler de başka görüşler beyan etmişlerdir, der. Şimdiki zamana âit yeminin hükmü maziye âit olanı gibidir.
Bu yemini gelecek zamandaki bir iş veya bir söze bağlayan kim¬se yeminini bozarsa yalancı sayılır, bozmazsa doğru sözlü sayılır.
El-Hâfız bu yeminin hükmü hakkında kısmen yukarıya alı¬nan görüşleri beyan ettikten sonra: bu yemini kullanan adamın küf¬re gidip gitmediği yolundaki tahkıkli ve kuvvetli görüş şudur, der:
'Eğer adam, bu yeminle İslâmiyet'ten başka bir dini yüceltmeyi kasdediyorsa bununla kâfir olur. Şayet, İslâmiyet'ten uzak bulunma¬yı gerçekten koştuğu iş veya söze bağlıyorsa, durumuna bakılır: Eğer niyeti hakikaten o takdirde küfre gitmek ise yine kâfir sayılır. Çün¬kü küfre niyetlenmek küfürdür. Şayet niyeti o iş veya sözden uzak olduğunu ve kalacağını belirtmek ise bu yeminle küfre gitmez. An¬cak bu yeminle yine günah işlemiş olur. Bâzı âlimlere .göre haram iş¬lemiş olur. Diğer bir kısım ilim ehline göre mekruh ve çirkin bir söz
sarfetısiş olur.'
El-Hâfız' dan naklen verilen bilgi burada sona erdi. Hülâ¬sa, böyl« yeminlerin tehükatt ve ciddi vebali mucip olduğu bu hadîslerden anlaşılıyor. Şuurlu müslümanın böyle yeminlerden son derece uzak durması gerekir. îslâm fıkıh âlimlerinin bu husustaki görüşleri hakkında geniş bilgi almak isteyenler fıkıh kitablarma müracaat -et¬melidirler.
Hadisin şöyle yorumlanması da mümkündür: islâmiyet'ten uzak bulunayım, diye yemin eden kimse, yemin ettiği hususta yalancı ise veya yeminini bozmak sureti ile yalancı durumuna düşerse, o kimse dediği gibidir. Yâni İslâmiyet'ten uzak bulunan kimselerin müstehak oldukları azab gibi bir azaba müstehak olur. Yahut İslâmiyet'ten uzak bulunur. Yâni küfre gitmemekle beraber îslâmiyeti çok zayıf¬lamış olur. Yemin ettiği hususta doğru sözlü ise veya yeminine sâdık kalıp bozmazsa. İslâmiyet'i küçültücü söz sarfettiği için İslâmiyet sa¬limen ona dönmez. Yâni müslümanlığı zedelenmiştir.
Diğer bir yorum şekli şöyledir:
İslâmiyet'ten uzak durayım, diye yemin eden bir kimse, gerçek¬ten uzak durma niyeti ile söylemeyip yalancı olarak bu lâfı ederse o kimse dediği gibi yalancıdır. Yâni İslâmiyet'ten uzaklaşmış olmaz. Kim bunu samimî olarak ve gerçekten İslâmiyet'ten uzak bulunmak niyeti ile söylerse o kimse İslâmiyet dışına çıktığı için İslâmiyet sali¬men ve olgunca ona dönmez. Çünkü küfre rızâ göstermiştir. Artık imanını yenilemekle tekrar müslümanlığa dönüş yaparsa m uslum an sayılır. Aksi takdirde sayılmaz. [14]
4- Kendisi (Nîn Îknâ Edilmesi) İçin Allah Adı Üzerine Yemin Edilen Herkes (Edilen Yemine) Razı Olsun, Babı
2101) (Abdullah) bin Ömer (Radıyallâhü anhümâ)'dan rivayet edü- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), bir adamın, kendi ba¬basının üzerine yemin ettiğini işitti ve bunun üzerine :
«Babalarınız üzerine (sakın) yemin etmeyiniz. Allah'a yemin eden bir kimse doğru söylesin. Kendisi(nin ikna edilmesi) için Allah'a ye¬min edilen bir kimse, razı olsun! (Yeminin gereğini kabul etsin). Al¬lah (adına edilen and) a rıza göstermeyen (gereğini kabul etmeyen) kimse Allah'a yakın (bir kul) değildir.»"
Not; Bunun senedindeki râvüerin sıka oldukları Zevâid'de bildirilmiştir.
2102) Ebû Hüreyre (Radıyailâhii anh)'ûen rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Meryem oğlu İsâ bir adamın hırsızlık ettiğini görmüş ve ona: Sen çaldın mı? diye sormuştur. Adam da: Kendisinden başka ibâdete liyakatli hiç bir ilâh olmayan (Allah) 'a yemin ederim ki hayır, (çal¬madım) , demiş. Bunun üzerine İsâ (Aleyhisselâm) : Allah'a İman et¬tim (O'nun adına yemin edeni doğruladım) ve gözümü yalanladım, demiştir.»" [15]
İzahı
îbn-i Ömer (Radıyallâhü anh) 'in hadisi Zevâid türünden-dir. Arablar câhiliyet devrinde babalarına, annelerine, dedelerine ve diğer yakınlarına yemin ederlerdi. Bu yemin usûlü onlar arasında yay¬gın bir âdet idi. İslâmiyet geldikten sonra bu yüce dine giren müs-lümanların ilk zamanlarda eski alışkanlıkları itibarı ile böyle yemin¬lerde bulunduklarını gören Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâml onları uyarmış ve inenetmiştir. Yüce Allah'a yemin eden bir kimse* nin doğru konuşmasını emretmiştir. Keza, bir adanuöîknâ edilmesi için AlJ&h adına yemin edilince artık adamın ikna ve tatmin olma¬sa bile bunu kabul etmesi gerekir. Resûl-i Ekrem; (Aleyhi's-salâtü ve's-setam) bunu da emretmiştir. Yemin edeni dolETulamak mümkün iken, doğrulamayan kimsenin Allah'a yakın kullardan sayılmıyaca-ğını da haber vermiştir. Çünkü Allah'a yakın kullar, Allah Teâlâ'ya karşı duydukları tazim ve yüceltmeden dolayı Onun adına yemin edeni doğrularlar.
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)'m hadîsini Buharı, Müslim ve Nesâî de rivayet etmişlerdir. Bâzı rivayetlerde az kelime değişikliği var ise de mânâyı etkilemez. Bunun için bu de¬ğişikliği belirtmeye gerek görmüyorum.
Bu hadiste: î s â (Aleyhisselâm) 'in adamın hırsızlık ettiğini gördüğü, bunu sorunca adamın bunu inkâr edip hırsızlık etmediği¬ne Allah'a yemin ettiği ve yeminden sonra î s â' nın adamı doğ-rulayip, kendi gözünü yalanladığı ifâde edilmiştir.
El-Hâfız, el-Fetih'te bu hadisin şerhinde şu bilgiyi verir: "'Îbnü'l-Cevzi' nin dediğine göre Îbnü't-Tîn: Isâ, yemin edeni tasdik etmek amacı ile "Âmentü billâh = Allah'a îman ettim" demiş ve gözünü yalanlamıştır. Gözünü yalanlaması ile bu olayda gözünü yalanlamayı kasdetmern iştir. Bundan maksadı gözünü başka bir işte yalanlamasıdır, demiştir.
Fakat Ibnü't-Tîn'in bu tevili uzak bir ihtimaldir.
Bazı âlimler: İ s â'nın bu meseledeki tekzib ve tasdiki, ola¬yın içyüzüne âit değil, hükmün zahirine aittir. Çünkü görgü, ola¬yın bilinmesinin en kuvvetli aracıdır. Hâl böyle olunca î s â nasıl gözünü yalanlar da adamı tasdik eder? demişlerdir.
Şu ihtimal da vardır: î s â, adamın o şeye elini attığını görün¬ce, alıp götürdüğünü sanmış, fakat adam yemin edince 1 s â zan¬nından dönmüştür.
Kurtubî de: îsâ' nın sözünden maksadı şu olabilir: Al¬lah'a yemin edeni doğrularım ve eşyanın hırsızlık maksadı ile alın¬dığına dâir olan kanaatimi yalanlarım. Çünkü muhtemelen adam; hakkı olan bir şeyi almış veya mal sahibinin izni ile almış, yahut eş¬yaya bakıp çevirmiş, fakat çalmak istememiş, demiştir.
Bu ihtimal zayıftır. Çünkü Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-se-lâm) 1 s â'nın adamın hırsızlık ettiğini-gördüğünü ifâde buyur¬muştur,
Kişilerin suç işledikleri zannı ile cezâlandınlamıyacakları hük¬mü bu hadisten çıkarılmıştır."
Hadis Allaha yakın oIup O'nu tazim edenlerin, O'nun adına ya¬pılan yeminleridoğrulamalarının en kuvvetli örneğini vermiştir. [16]
5- Yemin (Netice Îtîbarı İle) Ya Günaha Girmektir Yâ Da Pişmanlık Duymaktır, Babı
2103) (Abdullah) bin Ömer (Radtyaltâhü anhümâ)'â&n rivayet edil¬diğine göre; Resûlullah (Sallaltakü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Yemin (sonucu İtibarı ile) ancak ya günaha girmektir veya piş¬manlık duymaktır.»"
Not: Zevâid'de : Bu hadisi îbn-i Mâceh kendi sahih'inde rivayet etmiştir. Şu halde hadis sahihtir, denilmiştir. Halbuki, tbn-i Mâceh'in kitabına Sahih ismi ve¬rilmez. (Ona sünen, denilir.) Zevâid yazan bu hadisi Îbn-İ Hİbban veya tbn-i Hu-zeyme'nin kendi sahihinde rivayet ettiğini söylemek istemiş de sehven îbnl- M&-ceh, demiş olabilir, [17]
İzahı
Sindi, Zevâid türünden olan bu hadisten kasdedilen manâ¬nın şöyle olduğunu söylemiştir • Yâni bir şeyi yapmak veya söylemek üzere yemin eden kişi, üzerine yemin ettiği şeyi yerine getirmez ve kefaretini de ödemezse günaha girmiş olur. O günahı gidermek için kefaret ödemesi gerekir Şayet üzerine yemin ettiği şeyi ifa eder ve¬ya kefaret öderse genel olarak yemin ettiğine pişman olur. Bu itibar¬la yemin etmenin sonucu çoğu zaman ya günaha girmektir, ya da pişmanlık duymaktır. Şu halde en uygunu yemin etmemektir.
Notta belirtildiği gibi îbn-i Mâceh'in kitabına hadis di¬linde Sünen ismi verilmiştir. Ona Sahih, ismi verilmemiştir. Bu iti¬barla Zevâid burada yanılmıştır. Sehven böyle demiştir. İnsan oğlu sehvedebilir, îbn-i. Hibbân ile İbn-i Huzeyme'nin kitablanna Sahîh ismi verilmiştir. Zevâid yazarı bu iki âlimden biri¬sinin ismi yerine sehven İbn-i Mâceh demiş olabilir. [18]
6- Yeminde İstisna Babı
tstisnâ kelimesi Türkçemizde de kullanılan ve türkceleşmiş bir sözcüktür, denilebilir. Bununla beraber bu kelimeyi biraz açıklıyahm. İstisna, bir sözün kapladığı anlamın bir kısmını ondan ihraç etmek¬tir. Meselâ: Bütün insanlar sapıktır, müminler hâriç.
Bu örnekte kullanılan insanlar sözü, mü'minleri de içine alır. în-sanlör için verilen sapıklık hükmünden müminler istisna, edilmiştir. Bu nevi istisna bulunduğu gibi bir hükmü bir şarta bağlama hâline da istisna denilir. Meselâ: Evime gelirsen sana ikramda bulunurum, eözünde, muhataba ikram etmek hükmü, onun eve gelmesi şartına bağlanmıştır. Bu duruma göre muhâtab eve gelmezse ikram görme¬yecek veya ona ikram vadi olmayacak, denilebilir.
Avnü'l-Mabüd yazarı Ebü Davud'un sünenindeki "Ye¬minde istisna" babının girişinde e 1 - H â fi z' in şöyle dediğini nakleder: Malum olan istisna nevinden başka, bir istisna çeşidi var¬dır. O da taliklerdir. Talik çeşitlerinden birisi d
bir işi Allah'ın dile¬mesine talik etmektir. Bu bâbta kasdedilen istisna, bir işi Allah'ın di¬lemesine talik etmek (bağlamak) tır. Meselâ bir adam: Vallahi eğer Allah dilerse falan işi yapacağım, derse yemininde istisna etmiş olur. Keza: Allah'a yemin ederim ki, Allah dilerse şu işi yaprmyacağım, derse yemininde istisna etmiş olur.
E 1-Hâ f ı z'ın yukardaki beyânına göre bir adam: Allah'a yemin ederim ki inşsallah şu işi yapacağım veya şöyle diyeceğim, di¬ye yemin
derse yemininde istisna etmiş olur. Ancak adam talik ni¬yeti ile değil de, mübarek bir sözdür, diye inşâallah kelimesini kul¬lanırsa buna istisna denmez,
2104) Ebû Hüreyre (Radıyallâhü «ftAJ'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Settem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Kim yemin edip de (yemininde) inaaatlah (Yâni Allah dilerse) ders
bu istisnası onun İçin (yararlı)dır.»"
2105) (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü ankumâ)\\an rivayet edil¬diğine göre; Resûlullah (Salldlahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Yemin edip de (yemininde) inşâallah diyen adam, dilerse (ye¬mininden) dönüş yapar (yeminini bozar) dilerse (yeminini olduğu gi¬bi) bırakır. (O kimse) günaha girmiş olmaz. (Yâni yeminini bo/.sa kefaret ödemesi gerekmez.)
2106) (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü anhümâydan; Şöyle de¬miştir :
Yemin edip de (yemininde) inşâallah diyen bir kimse (yeminini bozduğunda) günah işlemiş olmayacaktır. (Yâni kefaret ödemesi ge¬rekmez) " [19]
İzahı
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)'m hadisini Tirmial de rivayet etmiştir. Oradaki rivayette; cümlesi yerine;
= «(yeminini bozmakla) günaha girmiş olmaz» cümlesi kullanılmış¬tır. Her iki ifâdeden çıkan sonuç aynidir: Yâni bir adam yemin eder¬ken inşâallah, sözünü kullanırsa onun yemini oluşmuş bir yemin sa¬yılmaz. Çünkü yeminini Allah'ın dilemesine bağlamıştır. Allah'ın di¬lemesi şartının tahakkuk etmesi ise bizce meçhuldür. Yemin olunma¬yınca, onu bozmak da söz konusu edilemez. Yâni yeminine muhala-fet ötmesi günah sayılmaz ve muhalefet ettiği takdirde kefaret Öde¬mesi gerekmez.
İbn-İ Ömer (Radıyallâhü anh)'in hadisini Tirmizi, Ebû Dâvûd ve N e s â İ de rivayet etmişlerdir. Müslim
ise bunu mevkuf olarak yâni Îbn-İ Ömer'in sözü olarak ri¬vayet etmiştir. Dikkat edildi ise müellifimiz bu hadisi iki sened ile ri¬vayet etmiştir. İlk sened merfüdur. Yâni Peygamber (AleyhiVsalâtü ve's-selâm)'a ulaştırılmıştır, ikinci sened (2106 nolu) ise 1 b n-i Ömer'e ulaşmıştır. Onun eseri ve sözüdür.
1 b n-i Ömer (Radıyallâhü anhJ'ın hadisi de ayni hükmü ifâde eder. Yeminde istisna edilince, yâni inşâallah denilince o ye¬min oluşmuş sayılmaz ve dolayısıyla, ona muhalefet etmek sakın¬calı değildir, kefaret gerektirmez.
Sahihi Müslim'de "Yeminde ve başka şeyde istisna" başlığı ile bir bab açılmış ve burada I b »- i Ö m e r' in eseri ile merfû baş¬ka hadisler rivayet edilmiştir. N e v e v i bu hadislerin $erhincle özetle şöyle der;
"Mezkûr hadisten anlaşılıyor ki; bir adam yemin ederken, ye¬mini ile beraber ve fasılasız olarak * İnşâallah* derse, yeminini boz¬makla günaha girmiş olmaz (ve kefaret ödemesi de gerekmez). Ke¬za yemini de oluşmuş sayılmaz. Yemindeki istisnanın muteber olma¬sı için iki şart vardır: Birinci şart; tnşaallah sözünün yemin cümle¬sine aralıksız olarak eklenmesidir. İkinci şart da, yemin cümlesi he¬nüz bitmemiş iken, inşâallah demeye niyet etmektir.
Kadı lyâz: înşâallah sözü yemin cümlesine fasılasız ola¬rak eklendiği zaman, edilen yeminin oluşmuş sayılmayacağı husu¬sunda tüm nıüslümanlar icmâ etmişlerdir. Yemin cümlesi bitip, ara verildikten sonra söylenen inşâallah sözü de bâzı selef âlimlerinin dediği gibi istisna sayılmış olsaydı, hiç kimse, hiç bir yeminde gü¬naha girmiş olmazdı, kefaret ödemesi de gerekmezdi. (Çünkü yemin eden herkes yemininden bir süre sonra, yeminini bozmak istediğin¬de, günaha girmemek ve kefaret ödemeye gerek bırakmamak için, bir süre önce ettiği yemine atfen "İnşâallah" diyebilir.) demiştir. Kadı lyâz sözüne devamla:
Yemin edilirken buna eklenecek inşâallah sözü ile yemin cüm¬lesi arasında fasıla bulun.naması keyfiyeti hakkında âlimler ihtilâf etmişlerdir. Yâni yemin cümlesi ile inşâallah cümlesi arasında ne kadar ara ve fasıla olmaması gerekir?
1. Mâlik, Evzâî, $âfii ve Cumhura göre yemin cüm¬lesi ile inşâallah cümlesinin birlikte söylenmesi gerekir. İki cümle ara¬sında susmamak icâbeder. Ancak nefesin kesilmesi nedeni ile veri¬len ara zararsızdır.
2. Tâvûs, el-Hasan ve Tabiilerden bir cemaata göre, yemin eden adam oturduğu meclisten kalkmadıkça, yeminine ekle¬mek üzere söyleyeceği inşâallah sözü istisna sayılır.
3. K a t â d e ' ye göre yemin eden adam oturduğu yerden kalk¬madıkça veya konuşmadıkça istisna edebilir.
4. Said bin Cübeyr'e göre adam dört aya kadar is¬tisna edebilir.
5. îbn-i Abbâs'a göre kişi ne zaman hatırlarsa o zaman istisna edebilir.
Bâzı âlimler: Yukardaki ilk görüşten sonraki görüşlerden mak-sad; inşâallah sözü mübarek bir sözdür, her konuşmada anılmahdır, unutulduğu takdirde hatıra gelir gelmez yine denilmelidir. Bu hu¬susta; yâni inşâallah sözünün unutulması hâlinde, bilâhare hatırla¬nınca söylenmesi K e h f sûresinin 23. âyeti ile emredilmiştir. Bu görüş sahiblerinin maksadı yemin eden adam yemin ettikten bir sü¬re sonra istisna ederse yâni inşâallah derse yemini çözülür ve yemi¬nine muhalefet etmesi bir günah sayılmaz, demek değildir, demişler¬dir. Şu halde yemin ettikten bir süre sonra istisna etmekle yemin çö¬zülmez ve yemin bozdurulduğu takdirde günaha girilmiş olur, dola¬yısıyla kefaret ödenir."
Allah Teâlâ'ya yemin edildiğinde istisna etmenin, yâni inşâallah demenin hükmü yukarda anlatılmış oldu. N e v e v i bundan son¬ra boşama, köle veya cariyeyi âzadetme ve diğer konularda istisna etmenin hükmünü şöyle anlatır:
"Boşama, âzadetme ve Allah'a yemin etmekten başka her han¬gi bir konuda istisna yapılırsa bunun hükmü hususunda âlimler de¬ğişik görüşler beyan etmişlerdir. Önce bu konulara âit misaller ge¬tirelim, sonra âlimlerin görüşlerini anlatalım.
Meselâ : Bir adam : înşâallah karım benden boştur, inşâallah kö¬lem hürdür, inşâallah karım bana annemin sırtı gibidir, inşâallah Ali'nin bende bin lira alacağı vardır, Allah hastama şifâ verirse in¬şâallah, bir ay oruç tutmak Allah için benim adağımdır, gibi bir söz söylerse, bu sözde kullandığı inşâallah cümlesi istisna sayılır mı, sa¬yılmaz mı? Bilindiği gibi istisna sayılırsa o yemin oluşmuş sayılmaz. İstisna sayılmaz ise yemin oluşmuş olur.
1. Şafii. Küfe âlimleri, Ebû Sevr ve başkaları¬nın mezhebine göre Allah adına yapılan yeminde istisna muteber ve geçerli olduğu gibi diğer şeylerde de istisna muteber ve geçerlidir.
Bu itibarla boşama, köle-câriye âzad etme, zihâr, adak, ikrar vesâir işlerde inşâallah cümlesi kullanıldığı zaman bu akidlerin hiç birisi oluşmuş olmaz. Bu görüşü bir örnekle aydınlatalım: Bir adam ka¬rısına: Şen inşâallah benden boşsun, derse bu sözle karısı boşanmış olmaz. Âzadetme, zihâr, adak ve diğer meseleler de böyledir.
2. Mâlik ve E v z â i' ye göre inşâattan sözü ile yapılan istisna ancak Allah'a yapılan yeminlerde geçerlidir. Bunun dışında¬ki işlerde geçerli değildir. Bu görüşe göre bir adam karısına: Sen inşâallah benden boşsun, derse karısı boşanmış olur. Diğer mes'ele-ler de bunun gibidir.
Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) anılan hadîste -Eğer ki¬şi inşâallah derse» buyurmuştur. Şu halde sözü edilen istisnanın dil¬le söylenmesi gereklidir, Sadece kalb ile istisnaya niyet etmek kâfi değildir. Ebû Hanife, Şafii, Mâlik, Ahmed ve bütün âlimler böyle demişlerdir. Ancak bâzı Mâliki âlimler is¬tisnaya kalben niyet etmenin kâfi olduğunu söylemişlerdir. [20]