iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Uzay Ayetleri Tefsiri bağlamında Göklere seyahat

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Uzay Ayetleri Tefsiri bağlamında Göklere seyahat Empty
MesajKonu: Uzay Ayetleri Tefsiri bağlamında Göklere seyahat   Uzay Ayetleri Tefsiri bağlamında Göklere seyahat Icon_minitimeC.tesi Şub. 06, 2010 4:38 pm

GÖKLERE ÇIKTIKLARINA İNANILAN PEYGAMBERLER

Biz burada çağımızda uzay araştırmaları çerçevesinde uzaya giden ve¬ya aya ayak basanlardan değil göklere çıktıklarına inanılan bazı peygamber¬lerden söz edeceğiz ki bunlar da sırasıyla Hz. İdris,Hz. îsa ve son ola¬rak Hz. Muhammed (s.a.) dir. Biz şimdi kaynaklara dayanarak sırayla bunları açıklayacağız.

1 - Hz. İdris Ve Hz. İsa'nın Göğe Çıkışları

a - Hz. Idris'in Göğe Çıkışı

Hz. İdris, Nuh'dan çok önce ve Âdem soyundan dünyaya ilk gelen peygamber olarak bilinir. [62] Tabii bu konuda ilk olma vasfının Hz. Adem (S)'e âit olduğunu burada söylemeğe gerek yoktur. Kur'an-ı Kerîm'de, yük¬sek sadakat ve doğruluğu dile getirilen İdris Peygamber için:
" Biz onu pek yüce bir yere yükselttik" [63]
denilirken Hz. isa'nın yükseltiliş inden söz eden âyetlerde olduğu gibi bura¬da da "rafv: fiili kullanılır. îsa ile ilgili bu konuda gelen âyetlerden bi¬ri 3. sûrenin 55. âyetinde yer alırken İdris ile ilgili bu âyetler Meryem sûre¬sinde olmalarına rağmen orada da; konu bağlantısına işaret ediyormuş gibi 56 ve 57. sırada gelmişlerdir. İlgili âyetlerde bu ifâde, dünyada onun maka¬mım yükseltme anlamına gelebileceği gibi, ruhunu alıp onu yüce bir âleme yerleştirme veya doğrudan onu maddî ve ruhî varlığıyla göklere kaldırıp yükseltme anlamlarına da gelebilir. Kur'an'da her iki peygamber'in de bu yükselişleri anlatılırken herhangi bir "gök" ifâdesi kullanılmamıştır. Biz İdris Peygamber (S)'in göğe kaldırılışı hakkında Hz. Muhammed (S)'den gelen bir açıklama bilmiyoruz. Buna karşılık tefsir kaynakları Hz. İdris'in göklere kaldırılışına ilişkin malumatlarla doludur. Bu haberlerin bir kısmı ilk kaynak olarak sahabeden yahudi asıllı Ka'b b. Ahbar (ö. 32 h/652 m)'a dayanırken [64] bir kısmı da İbn Abbas (ö. 68 h/687 m)'a dayanır veya dayandırılır. [65] Hâkim'in hadis kitabında; Hz. İdris'in 6. göğe yükselişine ilişkin, sahabeden S emüre b. Cündeb (r.)'in bir sözüne yer verilirse de bu haber hadisçi Zehebî tarafından sağlam bir rivayet ola¬rak görülmez. [66] İdris 'in kaldırıldığı göğün kaçıncı gök olduğu konusunda da tefsir kaynakları değişik şeyler nakletmişlerdir. Bu kaynaklarda, 4, 6 veya 7. gökten söz edilirken bazı haberlerde de onun doğrudan cennete alınıp gö¬türüldüğünden söz edilir. Çoğunlukla sahih hadis kaynaklarının verdiği bil¬gilere göre ise Hz. Muhammed (571 h/632 m) mîrac sırasında İdris ile 4. gökte karşılaşmıştır. [67] Peygamber mîrac sırasında bütün peygamberlerle karşılaştığım söylediğinden onun İdris ile buluşması bu peygamberin oraya sağ olarak yâni bedenen yükselip gittiği anlamına gelmez.
İdris peygamberin göklere çıkışı kaynaklarda şöyle anlatılır: İlk mü¬elliflerden biri olan Taberî (ö. 310 h/922 m) onun sağ olarak 4. göğe kaldı¬rıldığını yazar. Bu müellif, Kab b. Ahbar, İbn Abbas (r.a) ve Dahhak (ö. 105 h) gibi ilk müfessirlerin; Hz. İdris'in 4. veya 6. gökte olduğuna iliş¬kin sözlerini kaydederki biz bu çeşit haberlere Taberî'den sonra diğer tefsir kaynaklarında da rastlarız. [68] Bazı kaynakların verdiği bilgilere göre, Hz. İdris, ölümün nasıl bir şey olduğunu anlamak için, tekrar dirilmek üzere, Al¬lah'tan ölümü ister ve bu arada gene o, cennet ve cehennemin nasıl bir yer olduklarını da merak edip onları da görme arzusunu dile getirir. Bu istekleri yerine getirilen İdris bazı haberlere göre güneş meleği tarafından 4. gö¬ğe çıkartılır ve orada geçici ölüme tâbi tutulup ruhu, istediği yerlerde dolaş¬tırılır ve cennete girince de bir daha oradan çıkmak istemez. Bunun üzerine onun cesedi Öldüğü yerde gömülür veya o, cennete sağ olarak yâni dünyada¬ki bedeniyle girer ve başından bir kere Ölüm geçtiğim ileri sürerek orada kalmayı başarır. [69] Harzem ilinden ünlü müfessir Zemahşerî (ö. 538 h/1143 m) onun kavmi arasında bin yıl yaşadıktan sonra göğe kaldırıldığını yazarken [70] İslâmî ilk asır bilginlerinden Mü c âh i d onun Hz. İsa gibi sağ olarak göğe kaldırıldığı görüşünü savunur. [71]
Endülüslü müfessir Kurtubî (ö. 671 h/1272 m) İdris peygamberi ilk kalem kullanan ve ilk elbise dikip giyen bir kimse olarak tanıttığı gibi gene o Hz. İdris'in, hesapla, yıldızlar ilmiyle ve onların hareketleriyle ilgilendiği¬ni, yazar. [72] İslâm inançlarına göre kendisine otuz sayfalık İlâhî talimatlar kitabı verilen Hz. İdris 'in, eğer Kurtubî 'nin yazdıkları doğruysa fen ve bilimde kendi zamanına göre bir atılım yaptığı söylenebilir. Fakat bir mucize olmadan onun kendi kabiliyetlerini kullanarak göklere çıktığını söyliyeme-yiz. Eğer sözkonusu âyette onun manevî bir yükselişi anlatılıyorsa bu takdir¬de elbet göklere yükselişten söz edemeyiz. [73]

b - Hz. Îsa'nın Göğe Çıkışı Ve Yeryüzüne İnişi

Hz. îsa (S) için iki şey sözkonusudur. Bunlardan biri onun gökyü¬züne çıkıp çıkmadığı öteki de tekrar yeryüzüne inip inmiyeceğidîr. İdris pey¬gamberin ise sâdece göklere çıkıp çıkmadığı söz konusudur. Hz.İsa ve annesi Meryem'in Kur'an-ı Kerîmde çok mümtaz yerleri vardır ve İslâm kendi müntesiblerinden, hayatları mucizelerle dolu bu iki yüksek şahsiyete, saygının da ötesinde îman edilmesini istemiştir. Hatta Meryem adı, Kur'an'da bir sûreye ad olmuştur. Buna göre yetişen müslümanlar gerçekten saygı açısından Hıristiyanlık için bir sıkıntı kaynağı olmamışlardır. Şu kadar varki H z. îsa İslâm nazarında saygı değer bir peygamber olduğu halde Hı¬ristiyanlığın ona bakışı herkesin bildiği gibi çok farklı olmuş ve O Allah'ın oğlu olarak ilâh seviyesine yükseltilmiştir.
Biz burada önce Hz. İsa'nın göğe çıkış meselesini ele alacağız. Onun göğe çıkışma yorumlanan Kur'an âyetlerinden birinde şöyle denilir:
" O zaman Allah şöyle demişti: Ey îsa, şühesiz ki seni öldürecek olan (onlar değil) Benim, seni kendime yükseltip kaldıracak, seni inkarcılardan (kurtarıp) arındıracak... olan da Be¬nim," [74]
Kanaalimca bu âyette Hz. isa'nın, onu öldürmek istiyenlerden kaçıp gü¬venilir bir yere sığınışı anlatılıyor. Allah bu emin yerde onu hiç kimsenin öl-düremiyeceğini ve bunun ancak kendi elinde olduğunu söylüyor ve sonra da, onu kendisine kaldırıp yükselteceğini ona bildiriyor. Eğer bu yükseliş onun, ölüm sonrası ruhuna âit bir yükseliş ise bu takdirde sağ olarak bir yükseliş¬ten söz edemeyiz. Önce ölüm ve sonra yükselişten söz edilen bu âyette sıra gözetilmemiş de olabilir. Çünki burada saldırgan inkarcılara karşı Hz. isa'nın hayatının korunması ön sırada gelmektedir. Her peygamberin kav¬mi tarafından bir hicrete mecbur edildiği esasından hareket edecek olursak burada da îsa Peygamber'in güvenilir bir bölgeye çekilmesinden söz edildi¬ğini düşünebiliriz.
Hz. isa'nın hiç kimse tarafından öldürülmediği ve onun Allah tarafından "raf"edildiği yâni kaldırılıp yükseltildiği bildirilen diğer âyetler¬de ise şöyle denilir:
" - Ve; Allah'ın peygamberi Meryem oğlu mesih İsa'yı öldürdük, demeleri yüzünden (Biz onları kovduk). Halbuki onlar onu ne öldürdüler ve ne de astılar. Fakat (öldürdükleri kişi) onlara İsa gibi gösterildi. İsa hakkında onlar da görüş ayrılığına düşüp tam bir şüphe içinde olmuşlardı. Bu konuda onların zatına uy¬mak dışında hiç bir (sağlam) bilgileri yoktur ve onu kesinlikle öldürmemişlerdir.
Bilâkis Allah onu yükseltip kendisine kaldırmıştır. Allah en üstündür ve hikmet sahibidir" [75]
Bu âyetlerden ilkinde Hz. İsa'nın ölümünün ancak Allah tarafından olacağı söylenmiş ve inkarcı güçlerin, onu öldürdüklerine ve astıklarına dair iddiala¬rı da tümüyle reddedilmiş ve ayrıca bu iddia sahiplerinin de bu konuda tam i ı bir şüphe içinde bulundukları vurgulanmıştır. İsyan ve karışıklık içinde Öl-h, dürdükleri veya öldü diye yaydıkları kişi İsa (S) değildir. Hz. Muhammmed (S)'in, kendisini kuşatan Mekke müşrikleri arasından çekilip Medîne'ye ulaştırıldığı gibi işte bu sırada Hz. İsa da onların içinden çekilip yandan temiz ve güvenilir bir yere alınmıştır. Yüce Allah, mücadelelerinde xâ gerçekten dâim peygamberlerini korumuş ve onları azgın insanların eline"( rakmamıştır. Ateşin ortasından alınıp güvenilir bir bölgeye ulaştırılan Hz. hi İbrahim, gemisiyle korkunç tufanı aşıp giden Hz. Nuh, kuyudan alınıp çıkarılan Yûsuf peygamber, kendisine denizin geçit yapıldığı Hz. Musa ve kim bilir daha niceleri hep bunun birer misâlini teşkil ederler. Aynı şey elbet Hz. İsa için de sözkonusu olmalıdır. Burada sunduğumuz son âyette , de görüldüğü gibi İsa Peygamber'in Allah'a yükseltiliri bir daha dile getirilmistir. Acaba bu, onun ruhunun kabzedilip yüce bir makama yerleştirilmesi " anlamına mı geliyor yoksa onun sağ olarak göklere kaldırılması anlamına mı geliyor? İdris Peygamber hakkında olduğu gibi bu konuda Hz. İsa . hakkında da âyetlerde kesin bir ifâde bulamıyoruz. Yahut âyetler kesin ko¬nuşuyor da biz hâla bazı ihtimaller düşünüyoruz.
Hz. Isa 'mn gökten inmesi olayına gelince bu konuda muteber hadis kaynaklarında Hz. Muhammed (S)'in pek çok sözüne yer verilir ve isa'nın inişi onun tarafından kıyametin büyük belirtilerinden biri olarak gösterilir. [76] Biz bazı hadisleri tenkid edebiliriz, fakat sahih olarak bilmen hadis kaynaklarını kaynak olarak reddetmeyiz. Ancak şunu söyliyebilirizki hiç bir hadis kaynağı Kur'an-ı Kerîm ölçüsünde mutlak bir sağlamlıkta olamaz. Ancak bazı hadîsler bu Ölçüde bir sağlamlığa erişmişlerdir. Hz. isa'nın gökten inmesine ilişkin hadislerin Hz. Muhammed'e aidiyeti kesinse ki bu konuda ben yetkili hadisçilerden bir tenkid bilmiyorum- o tak¬dirde İsa'nın gökten inişi de kesin olacaktır ve bu durumda, onun yükseltil¬mesine ilişkin âyetlere; onun sağ olarak göklere yükseltilmesi dışında bir an¬lam vermek son derece yanlış olacaktır.
Hz. Peygamber'den nakledilen hadislerden anlaşıldığına göre, Hz. İsa, kendisinin getirdiği dinin mütekâmil bir devamı olan İslâm dinini bu dinin bir mürşidi olarak yayma görevi ile gökten inecek ve o, İslâm inancı dışında bir inanca ve ondan başka bir dine yer vermiyecektir. Bu cümleden olarak o, domuz eti yeme ve haç işaretine dayanan inanç ve ibâdetler gibi günümüz Hıristiyanlığının İslama aykırı tüm yönlerini ve uygulamalarını ortadan kal¬dıracaktır. Hz. Isa eğer gelecekse buraya artık bir Peygamber olarak değil, Hz. Muhammed'e ümmet, en mümtaz bir mürşid sıfatıyla gelebilecektir. O bunu yaparken vaktiyle kendi getirdiği dinin hedefiyle bütünleşmiş olacaktır, Zaten Kur'an'da bu iki din asılları itibariyle birleştirilmiştir, işte Hz. Isa hak¬kında müslümandaki inanç böyledir. Gene Hz. Peygamber'in sözlerinden an¬laşıldığına göre Hz. İsa,Deccal tarafından bozulan dünya huzur ve barı¬şını yeniden tesis edecektir. Bundan sonra dünya, vahşi olsun ehil olsun tüm canlı hayatın birbirine zarar vermiyeceği ve bir arada yaşıyabİlecekleri bir or¬tama girecek ve bu arada çok bol yağan yağmurlar sonucu toprak verimliliğe kavuşacak ve dünya bitki ve hayvanları olağanüstü bir verime ulaşacaklardır. İşte bunlar, İsa Peygamber'in gökten inişiyle ilgili hadislerde Hz. Mu-hammed (S)'in anlattıklarıdır. Ona atfedilen gene bazı hadislerde de Hz. Isa'nın iki melek tarafından Şam 'm doğu tarafındaki beyaz minareye indi¬rileceği ve dünyadaki görevini tamamlayınca da öleceği ve cenaze namazının da müslümanlar tarafından kılınacağı anlatılır. Hatta Hz. Peygamber gökten inecek olan Isa (S)'nın tanınması için onun boy ölçülerini, renk tonunu ve el¬bisesinin renklerini bile verir. [77] Hz. Peygamber'den nakledilen bu haberle¬rin rivayet sağlamlığı bakımından konunun uzmanları tarafından gelen ciddi tenkidler varsa elbet onlar değerlendirilmelidir.
Konumuz açısından önemli olan âyetlerden biri de şudur ve bu âyet az önce sunduğumuz âyetlerden hemen sonra gelmektedir. Ayette şöyle de¬nilir.
" Ehl~i kitabdan herbiri, ölümünden önce ona (:İsaya) muhak¬kak iman edecektir. Kıyamet gününde de o onlara şahitlik yapa¬caktır". [78]
Bazıları bu âyeti, gökten inecek olan Hz. İsa'nın çağrısıyla hıristiyanların İslâm safına geçeceği ve Hz. isa'nın da hâlen göklerde yaşamakta ol¬duğu biçiminde yorumladılar. Diğer bazıları da bu âyeti, hıristiyanların Ölüm halinde İslâmca anlatılan Isa gerçeğini görüp ona göre bir İmana sahip ola¬cakları tarzında yorumladılar. [79] Gerçekten bu âyet her iki anlayışa da uy¬gun bulunmaktadır. İslâm inancına göre Allah'ın bir tek dini vardır [80] ve her peygamber gerçekte Yüce ve Bir Allah'ın bu dinini getirip yaymakta¬dır. Buna göre Hz. İsa aslmda insanlığı, mensub olduğu genel İslâm dinine çağırmış olacaktırki vaktiyle kendisinin getirdiği din de o zaman için bu İs¬lâm dinini temsil etmektedir. Eğer tarih semavî denilen dinlerde bir tahribat yapmasaydı bugün her şey daha güzel olurdu.
Bütün bu anlattıklarımız içerisinde, konumuz açısından burada bizi en çok ilgilendiren Hz. İsa'nın sağ olarak göğe çıkmış olması ve Hz. Muhammed 'in mîrac sırasında kendisiyle karşılaştığı ikinci gökten [81] kıya¬mete yakın bir sırada yeryüzüne inmesi meselesidir. Daha önce de belirttiğim gibi Hz. Peygamber bu yolculuğunda çeşitli peygamberlerle karşılaştığını be¬yan ettiğinden biz onun gökte îsa ile buluşmasını, îsa Peygamberin oraya sağ olarak çıktığına bir delil sayamayız. Eğer biz Hz.îsa (S) 'nın göklerden birinde hayatını sürdürdüğünü kabul edersek onun bulunduğu yerde canlı bir hayatın varlığım ve hayat için gerekli her şeyin mevcudiyetini de kabul etme¬miz gerekir. Onun göğe çıkma ve yeniden buraya, dünyaya dönme imkânları¬na gelince bu konuda bir şey söyleyecek durumda değiliz. Ancak söyleyebi¬leceğimiz bir şey varsa o da yüce Allah'ın istediğini yapabildiğidir [82].

2 - Zülkarneyn'in Seyahatları

Zülkarneyn'in peygamber olup olmadığı tartışmalıdır. Aynı şekilde onun Büyük İskender olup olmadığı da tartışılmıştır. Hızır misâli onun yük¬sek iman ve hikmet sahibi bilge kişi olduğu hususu yani onun bu yanı her¬kesçe kabul görmüştür.
Kur'an-ı Kerim'de Kehf sûresinde Zülkarneyn'in kıssası, onun seyahatları ve bu seyahatlar içerisinde karşılaştıkları ve yaptıkları dikkat çekici¬dir. Kehf sûresi 83-98 âyetleri arasında bu konular anlatılmaktadır. Ona uzunca bir bölümün ayrılması bu seyahatin içinde Önemli dersler olduğunu gösterir. Eğer Zülkarneyn'in seyahatlart yeryüzü yerine göklerde tasavvur edilirse bu durumda ilgili âyetleri buna göre bir anlayışa tâbi tutmak gereke¬cektir. Hâdiseler bu durumda karşımıza çok ilginç yön ve boyutlarda çıka¬caktır. Buna göre O, göklerde bir seyahat gerçekleştirmiş, oralarda bazı ka¬vimlerle ve bu arada Ye'cüc ve Me'cüc'le karşılaşmış olacak ve meşhur şed¬dini de orada inşa etmiş bulunacaktır. Bu sed artık bizim burada kullandığı¬mız madde ve mâdenler yerine muhtemelen başka tür malzemeler ve belki de bunlara ilâve gaz kütleler kullanılarak inşa edilmiş olacaktır. Bu da ona geçit vermez veya ancak çok yüksek bir fenle aşılabilecek bir nitelik kazan¬dırmış olacaktır. Sözkonusu seyahatları göklerde düşündüğümüzde oradaki âyetlerden birinde sözü edilen; Güneşin bir pınar veya bir gözede batışı da çok farklı bir anlam kazanmış olacaktır.
Ayette; Zülkarneyn'e yeryüzünde iktidar ve kudret verildiği, ifâdesi onun olağanüstü bir güce sahip kılındığını belirtir. Ancak bunun elbet sınır¬ları vardır ve mutlaka da olmalıdır ve bu zat insanların yorum ve anlayışla¬rıyla ilâh mertebesine yükseltümemelidir. Onun yıldızlar veya gezegenler arası sed yaptığı düşüncesi ister istemez zihinlerde ona ilâh gözüyle bakıl¬ması tehlikesini doğurur. Bu ise Kur'an'da ilk esas olarak sakındırılan bir hususdur.
Her alanda bazı yanılma ve kayma noktaları bulunur. İnsan buralarda yanılırsa ondan sonra bakış, görüş ve düşünceler insana hep doğruymuş gibi gelir. Oysa sapma noktasında "doğru" yakalanabilseydi, insan bundan sonra-sınada ona göre bakacaktı. Zülkarneyn meselesinde de çok dikkatli ol¬mak gerekir. Seyahatin yeryüzünde gerçekleştiğini savunanlar da -ki tâbir caizse nerdeyse icma derecesinde kanaat bu yönde gelişmiş görnnüyor-onun göklerde gezdiğini söyleyenler de burada Kur'an'daki anlatım ve keli¬melerin mâna ve işaretleri üzerinde dikkatli olmalıdırlar. Çünki yanılmanın ana noktalan bu ifade ve kelimeler üzerinde cereyan eder. Kur'an'da onun seyahat yerleri arasında "semâ : gök" kelimesinin geçmemesi ve üstelik ken¬disine yeryüzünde bir güç ve imkân verildiğinden sözedilmesi iddianın ciddi ve açık delillere dayanmasını zaruri hâle getirir. Burada: Güneşi/ı doğuş ve batış yerlerine doğru yönelişler bu konuda bir kapı aralayabilir. Ancak bun¬lar yeryüzünde de şark ve garp için kullanılan tâbirlerdir ve iddia, kendisine bunları destekleyici anlamlar yakalamalıdır. Burada şunu söyleyelim ki
Kur'an'da hiçbir peygamber ya da bilge kişi için açıkça gök kelimesi verile¬rek onların göklere seyahati sözkonusu edilmemiştir.
Zülkarneyn kıssasının anlatıldığı Kehf Sûresinde gerçekten hep muci¬zevî ve hikmetli iş ve hâdiseler anlatılır. Sûreye adını veren Ashâb-ı Kehfhâ¬disesinden tutun da Hz. Musa'nın Hızır olarak düşünülen bilge bir kişiyle seyahatları, Zülkarneyn ve nihayet yaşlı Zekeriyya ile onun kısır karısından (s.a) çocukları olması, adı geçen sûrenin ana konularıdır. Bütün bu olaylarda bizce bilinen fizik ve tıp kanunları bir nebze altüst edilmiş ve "zaman" mefhumunun da farklı yön ve boyutları ortaya konulmuştur. Belki de bura¬larda bize verilmek istenen hikmetlerin bir kısmını, fizik, tıb, biyoloji ve za¬man olayına farklı bir açıdan da bakmamız gerektiği hususu teşkil ediyor. Kehf sûresinden hemen sonra gelen Meryem sûresinde de aynı şekilde bu sefer Hz. isa'nın mucizevî doğuşu ve bebekken konuşması sözkonusu edilir.
Kehf sûresinde Hz. Musa'nın bilge kişiyle iki denizin birleştiği yer anlamında "mecma'ul-bahreyn" de buluşmasına karşılık Zülkarneyn de; gü¬neşin battığım gördüğü ve çoğunun deniz veya göl olarak anladığı siyah bir kaynak veya kara balçıklı bir göze: "' ay n hami'e :"yakınla¬rında azgın bir kavimle karşılaşır. Daha sonra O, ters yönde güneşin doğu¬suyla karşılaştığı bir yerde başka bir kavim bulur. Sonra Ye'cûc ve Me'cûc'dan başı dertte başkalarını... Eğer seyahat göklerde ise bütün bu ka¬vimler hep oraların toplulukları olacak ve yukarda adı geçen '"ayn hami'e" nin de güneşin içine gömüldüğü veya gömülmek üzere olduğu bir kara kuyu mâhiyetini alma ihtimali veya başka tür ihtimaller belirecektir.
Günün birinde Kur'an'daki anlatımların gerçeği yeryüzünde veya gökyüzünde elbet ortaya çıkacaktır. Fakat bunun için de ilgili bilimler kendi¬lerine düşeni yapmalıdırlar. Bu alanlarda yapılan araştırma ve çalışmalar el¬bet bizce takdir görecektir. Biz bilim edebi olarak "en doğrusunu Allah bi¬lir" demekten öteye geçemiyoruz. [83]

3 - Hz. Muhammed'in Göklere Seyahati (: Mîrac)

Büyük zorluk ve sıkıntılar bazan büyük ferahlama ve yükselişlere sebep olur. Veya onlardan sonra düzlüğe çıkılır, ferahlama olur yahut yük¬selişe geçilir. Hz. Peygamber (S) eşi Hz. Hatice (r.)'yi ve amcasını kaybet¬tiği ve Kureyş'in de şiddetini iyice artırdığı bir zamanda, bilindiği gibi Tâif e bir seyahat gerçekleştirmiştir. Bu, onun Mekke dışına gerçekleştirdiği ilk tebliğ ziyaretidir. Burası yüksek bir yerdir ve bu seyahat ona bir hava alma imkânı da bahsedebilecektir. Fakat durum beklenildiği gibi olmaz ve o buradan taşlanarak geri dönmek zorunda bırakılır. Hz. Muhammed (S) geri dönüşünde Mekke yakınlarına geldiği bir sabah vakti bu zamana ait namaz kılmaya başlar. Beş vakit namazın farz olmadığı Mîrac öncesinde Resûlullah sabah ve akşam olmak üzere ikişer rek'at namaz kılmaktadır. Bu namazda O açıktan Kur'an okumuş ve cinlerden bir topluluk hem bu namazı İzlemiş ve hem de okunanları dinlemişlerdir. Bu hâdise Kur'an-ı Kerim'de ondan isim alan Cin sûresinde (â. 1-19) anlatılmaktadır. Buradaki anlatımdan anlaşıldığına göre Kur'an onlar arasmda kendilerini ilgilendiren boyutuyla yayılmaya başlar. Bu sırada insanlardan hemen hepsi diyebileceğimiz büyük çoğunluğun karşı koydukları bu kitabın sûre ve âyet¬lerini cinlerden bir zümre dinlemeğe tâlib olmuştur. Bu yerde daha sonra mescid-i cin adıyla bir cami yapılmıştır.
Cin süresindeki anlatımlardan anlaşıldığına göre Hz. Peygamber bu cinleri görmediği gibi onların Kur'an dinlediklerinin de farkında değildir. Bu, daha sonra Allah tarafından ona haber verilmiştir. Cinler bu sûrede kendilerinin de beyinsizler (: süfehâ) tarafından aldatılmakta olduklarını bir¬birlerine anlatmaktadırlar. Eğer cin soyundan şeytan cinleri olduğu gibi insanları da aldatıyorsa beşerden bir peygamberin cinlere de peygamber olmasını tabii görmek gerekir. Yeni gelen vahyin o sırada cinler arasında revaç bulması ve bu hâdisenin Peygambere bildirilmesi elbet onda insanlar için de bir ümit doğmasma yol açmış olmalıdır.
Bu olaydan çok geçmeden bir beşer için çok daha büyük bir mucize gerçekleşir, o da mîracdır. Ben buna en büyük mucize demiyorum; çünki bana göre en büyük mucize Yüce Allah'dan vahiy alabilmektir. Miraç onun içinde bir cüzdür. Miraç elbet büyük sıkıntıların ardından Hz. Peygambere, tarif edilmez bir ufuk ve tarif edilmez bir rahatlama ve sevinç getirecektir. Yüce Allah onu Tâif'le mukayese edilmez yükseklere "sidretu l-müntehâ"ya kadar yükseltip seyahat ettirmiştir. İnşirah sûresinde peş peşe zorlukların ardından gelen bu yükselişler, bu ferahlama ve düzlüğe doğru çıkışlar dile getirilmektedir. Biz Mîrac öncesi bu durumları anlattıktan sonra şimdi bizzat onun kendisini anlatmaya çalışacağız. Burada şunu da söyleyelim ki peygamberler mucizeleri halklarına gösterdikleri halde Miraç olayı böyle olmamıştır. Bunu görüp yaşayan, gidip gelen sâdece Peygamberin kendisidir. Bizden inanmak istenmektedir. Zâten îman da budur.
Kur'an-ı Kerîm'de "İsrâ" diye bilinen sûrede Hz. Muhammed (S)'in bir gece Mekke'den Kudüs 'teki Mescid-i Aksa'ya götürüldü¬ğü anlatılır. Kur'an seyahatin bundan sonrası hakkında fazla bir şey söyle¬mez ve bunun anlatımını bizzat o seyahati yapan Peygamber'e bırakır. Şu kadar varki Necm sûresinde Hz. Peygamber'in 7. göğün ötesindeki son nok¬ta "Sidretü'l-münteha" da karşılaştığı bazı durumlar anlatılır. [84] Biz daha önceki konular içerisinde onun bu seyahatına ilişkin anlatımlarına çe¬şitli vesilelerle yer verdiğimizden burada onları tekrar etmiyeceğiz. Bu mî¬rac olayı hicretten bir buçuk yıl kadar önce gerçekleşmiş ve Peygamber (S) bu yükselişin en son zirvesindeyken ona, tüm inananlara farz kılınan bir gö¬rev duyurusu yapılmıştır. Bu da belli şekli olan namaz ibadetidir ve mü'min bununla yükselişe erecektir.
Hz. isa'nın gökten ineceğine ilişkin açık ifâdeler Hz. Peygamber'in sözleri içerisinde yer aldığı gibi Peygamber'in göklere çıkışı anlamına gelen "mîrac" olayı da açık ifâdesini gene onun sözlerinde bulur. Sahih hadis kaynaklarında mîracla ilgili çok sayıda hadis bulunmaktadır. Hz. Peygam¬ber, Mescid-i Aksa 'dan başlayan mîrac seyahatinde bütün gökleri katet-miştir. Onun Mekke'den bu Mescid-i Aksa'ya kadar olan seyahati ise Kur'an'da"isrâ" kelimesiyle ifâde edilmiştir.
Isrâ ve mîrac seyahatları nasıl yapılmıştır? Peygamber ruhî varlığıyla mı yoksa bizzat bedenî varlığıyla mı bu seyahati gerçekleştirmiştir? İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğunun kanaati bu seyahatin bedenî olarak yapıldı¬ğı yönündedir. Bu mîrac rüyada veya ruhen yahut düşüncede yapılan bir se¬yahat değildir. Şu kadar varki biz Peygamber'in verdiği bilgilerden; onun, seyahat öncesinde, bedeninin uzay ve gök şartlarına uydurulduğunu ve bu¬nun için kendisinin bir ameliyata tâbi tutulduğunu öğreniyoruz. Gene ondan öğrendiğimize göre, onun zihnî ve ruhî varlığına, derin bilgi anlamına gelen "hikmet" doldurulmuş ve diğer bir değişle onun manevî varlığı hikmet yüklenmesine tâbi tutulmuş ve ek olarak kalbi îmanla doldurulmuştur. Bu îman doldurma işi, benim anlayışıma göre, seyahatla ilgili kuşkuların gide¬rilmesi ve bu olaya onun kalben tam hazırlığının teminine yönelik bir ameli¬ye olmalıdır. Çünki bir peygamberde öteki türden bir iman eksikliği bulun¬maz. Burada önemli olan ruhen, aklen ve bedenen hazırlık yapılmadan gök¬lere seyahatin yapılamıyacağının insana anlatılmasıdır. Bizim bundan alaca¬ğımız ders budur. Bu işlemlere tâbi tutulan Hz. Peygamber olayı şöyle anla¬tır:
" Cebrail göğsümü yarıp açarak onu zemzem suyu ile yıkadı. Sonra da İman ve hikmet ile dolu olan ahundan bir tas getirip, içindekini göğsümün içine boşalttı ve göğsümü kapadı. Daha sonra da beni göğe doğru çıkardı" [85]
İşte Peygamber bu olayı böyle anlatır. Kendisine 10 yıl kadar hizmet eden En e s (r.) Resûlüllah'ın göğsünde bu ameliyeden kalma iğne yarası bîr iz gördüğünü anlatır. [86] Böyle bir işlem ve hazırlığın ardından Hz. Peygamber Mescid-i Aksa'ya götürülmüştürki o bu yolculuğunu havadan yapmış olmalıdır. Peygamber bundan sonra Cebrail eşliğinde göklere çıkmıştır. Hal¬ta o, göklerin son hududu olan " Sidretü'I - müntehâ " yi da aşıp oradan cennet ve cehennem denilen âlemleri de izlemiş ve "Arş" hâriç kendisine tüm âlemler ve tüm evren temaşa ettirilmiştir. Böylece o, şu anda Hz. isa'nın bulunduğu göğün çok daha ötelerine geçmiş olmaktadır. Üstelik o görevini tamamlamak ve insanlara bu seyahati hakkında bazı şeyler anlata¬bilmesi için çıktığı o kâinat zirvesinden hemen geriye, dünyaya iade edil¬miştir.
Mîrac denilince Burak 'tan söz etmeden olmaz. Yolculuğun özellikle Mekke ile Mescid-i Aksa arasındaki bölümü bu binit ile yapılmıştır ki Peygamber onu bize şöyle anlatır:
"Bana katırdan küçük ve merkepten büyük olan bur ak adında beyaz bir hayvan getirildi. O, adımlarını gözünün gördüğü en son yere atıyordu, işte ben ona bindirildim".
Peygamber burak için doğrudan hayvan veya genel anlamda canlı demek olan "dâbbe" sözcüğünü kullanmıştır. İlgili hadislerin bazılarında bu hay¬vanın Mescid-i Aksa'ya gelindiğinde orada bir halkaya bağlandığı da anlatılır. [87] Gökten gelen bu binitin görevi muhtemelen seyahatin yeryüzüy¬le ilgili bölümüyle sınırlıydı ve ondan sonra göklere olan yolculuk Cebrail eşliğinde sürdürüldü. Çünki Peygamber (S) bundan sonra göklere olan yol¬culuğunda burak yerine hep Cebrail'den söz eder. Biz daha sonra Burak'a ne olduğunu bilemiyoruz. Peygamber'in bize doğrudan bir hayvan olarak ta¬nıttığı bu binek de mîrac olayının diğer unsurları gibi bir rumuz ve misâl olarak kalmaya devam edecektir. Biz burada şunu da hatırlatalımki sözcük olarak burak şimşek anlamındaki "bark; kelimesiyle aynı kökten gelinektedir. Buna göre Hz. Peygamber ışık hızı bir süratle nerdeyse sıfır za¬man içerisinde kendisini Mescid-i Aksa'da bulmuş olmalıdir. [88]
Burada Mescid-i Aksa'yı illâ da bir yapı olarak düşünmek yanlış ola¬bilir. Yapılar ortadan kalkmış olabilir veya zaman zaman yıkılıp yerlerine yenileri yapılırlar. Allah yapılar yerine sabit yerler olarak onlarm bulunduğu mahal ve mekânı esas alıp buna göre anlatımda bulunmuş ve hükmünü de binaya göre değil mekâna göre koymuş olmalıdır. Nitekim Beytullah için esas olan onun binası değil mekânıdır. Kıble, o bina orada olsa da olmasa da o mekândır. Tavafda da asıl olan böyle olur. Mescid-i Aksa için de durum böyle olmalıdır. Aksi halde onu göklerdeki mescidlerden biri olarak düşünmemiz gerekecektir.
Hz. Muhammed (S) gecenin çok küçük bir zaman dilimi içerisin¬de, uçsuz bucaksız evreni nasıl dolaşıp tekrar evine nasıl dönüyor! İşte bunun imkânsızlığını düşünen az da olsa bazıları seyahatin tamamiyle ruhî olduğu zehabına kapılmışlardır. Peygamber bize bu yolculuğuyla ilgili bazı şeyleri manevî rumuzlarla anlatmış olabilir. Böyle bir seyahatta elbette ruh, akıl ve diğer manevî güçler faal halde olurlar ve beden sadece kendine tanınan im¬kânlar ölçüsünde onlara ve bu olaya katılır. Peygamber'in kalbine doldurulan derin bilgi (rhikmet) ve iman, onun, aklî ve ruhî varlığını bütünüyle kul¬lanmasını sağlamak için olmalıdır. Bu olayda kanaatıma göre hareket hâlinde olan beden değil onu hareket ettiren imkân ve güçlerdir. Meselâ insan yürü¬yen merdivenlerde veya uçakta hareketsiz olur ve fakat yer değiştirir.
Hz. Muhammed 'i alıp götüren gücün hızı nedir ve bu güç hangi zaman birimini kullanmıştır? İşte mîraç olayının aydınlatılmasında önemli olan bu sorunun cevaplandırılmasıdır. Peygamber, gökler seyahatma melek eşliğinde gittiğine göre kanaatımca burada ona melek hızı tatbik edilmiş¬tir. Topraktan yaratılan varlıkların hızları bellidir. Nardan kaynaklanan ışığın hızı da, bilindiği gibi saniyede 300.000 km. dir ve günümüzde uzay mesafe ölçümlerinde bu hız birimi kullanılmaktadıı. Fakat Hz. Peygamber, nardan çok daha latif ve yaratılışta bir öz ve Öncelik oluşturan "nur" dan yaratıl¬mış bir melek eşliğinde bu seyahata çıktığına göre ona, ışıkla ölçülemiyecek bir hız uygulanmış olmalıdır. Kanaatıma göre bu, nûr hızı olmalıdır veya o bu yolculuğunu, henüz bilemediğimiz daha başka bir zaman birimine göre gerçekleştirmiş olmalıdır. Biz Kur'an-ı Kerim 'den, göklerin derinlikle¬rine ve kâinatın üst katlarına doğru gidildikçe hız ve zaman olayının da çok farklılaştığını öğreniyoruz. İlgili Kur'an âyetlerinden öğrendiğimize göre, yerküre üzerindeki 1000 yıl göklerin bazı kesimlerinde bir güne ve buradaki 50.000 yıl da göklerdeki bazı bölgelerde ve özellikle de üst katmanlarda ge¬ne bir güne tekabül etmekdedir. [89] Bunlar Kur'an'da sâdece birer misal ola¬rak verilmiş ve aslında bunlarla zaman olayının izafiliğine ve değişkenliğine dikkat çekilmiştir. [90]
Bir nûr hızıyla veya evrenin en yüksek hızıyla alınıp götürülen Hz. Peygamber'in, kâinatı bir kaç saat içinde dolaşması mümkün olabilir. Böyle bir hızla seyahata çıkan insanın artık bu yolculuğa ruh olarakmı yoksa ruh ve beden olarakmı çıktığı münakaşasının bir değeri kalmaz. Çünki bu hız içerisinde beden de ruh kadar bir seyyâliyet ve letafete sahip olmalıdır. Bu¬rada aslında daha çok önemli olan onu göklerin en üst noktasına çıkaran ve oradan tekrar geri getiren gücün mâhiyetidir. Biz Hz. Peygamber'in ne oldu¬ğunu biliyoruz, o bir insandır ve fakat onu miraca götüren gücün mâhiyetini bilemiyoruz. Burada esas üzerinde durulması gereken Hz. Peygam¬ber 'in bedenî imkân ve yetenekleri değil bu gücün ve onun hızının ne oldu¬ğudur. Peygamber (S)'in bir beşer olarak bedenî kabiliyetlerine takılanlar el-betteki böyle mucize bir seyahati imkânsız göreceklerdir. Bu olaya dünya¬mız ve onun çevresindeki bilinen tabiat kanunları açısından bakarsak haklı olarak onu imkânsız görürüz. Fakat kâinatın yukarı kesimlerinin imkân ve kanunları elbetteki farklıdır. Şüphesiz en farklı olan da Yüce Allah'ın yüce iradesidir.
Mîrac olayının imkânı açısından bir iki noktaya daha değinmek uy¬gun olacaktır. Eğer kurulduğundan bugüne kâinatta en yüksek hız olarak ışık hızını kabul edersek sanırım buna göre evrenin en son kazandığı za¬man ve mekân boyutlarını açıklamamız mümkün olmaz. Bu zaman ve me¬kân boyutlarıyla kıyaslandığında bir nokta hacminde sayılabilecek ilk bu¬lutsu kütlenin [91] bölünüp açılarak [92] sonsuz boşluklarda bugünki çap ve hacmine ulaşması, evrenin bize söylenen yaklaşık 15 ilâ 20 milyar yıllık yaşından [93]çok daha fazla bir zamana ihtiyaç göstermesi söz konusu olabi¬lir. Çünki ışıkları bize evrenin bu yaşından çok daha fazla uzaklardan gelen âlemler olabilir veya böyle âlemler bulunabilir ve bu takdirde bunların ilk bölünmeden sonra böylesi uzaklarda yer alabilmeleri için evrenin yaşından kat kat daha fazla bir zamana ihtiyaçları olur. O halde evrenin ilk çekirdek ve yumurtası sayılan ve akıl almaz enerji gücüne sahip bu kütlenin ilk patlama ile uzaya yayılış hızı ışık hızı değil ondan çok daha ilerde bir hız ol¬malıdır.
Diğer bir nokta göklerin iç içe olup olamıyacakları hususudur. Kur'an-ı Kerîm'in bir âyetinde, göklerin birbirlerine mutabık (birbirlerine müvâzi veya değirmi) oluşlarından söz edilmiştir. [94] Bu, aynı mekân ve za¬man boyutu içerisinde ve fakat birbirlerinden farklı mâhiyetlerde çok sayıda gök ve âlemlerin bulunduğu anlamına gelebilir. Işık ötesi bir hız ve iç içe âlemler ortamında Peygamber (S) donatıldığı olağanüstü güçlerle bir gökten ötekine çok kısa zaman dilimleri içerisinde geçmiş olabilir. Aynı me¬kânı işgal eden toprak, su ve bunlara verilmiş enerjiyi düşünelim. Bunlar en latîf olan enerjiden en kesif olan toprağa doğru birbirlerinin içine girmiş du¬rumda olurlar. Fakat hepsi iç içe aynı mekân boyutu içerisindedirler. Bunun gibi, birbirlerinden farklı mâhiyetlerde iç içe âlemlerin bulunması mümkün olabilir. Hz. Peygamber'in miracdayken en yakın gökte Nil ve Fırat ne¬hirlerinin asıllarını görmesi [95] ve gene onun yedinci gökte en son noktayı belirliyen "Sidretiı l-müntehâ" denilen ağacın dibinden kaynaklanan dört nehirden Nil ve Fırat 'ı temsil eden ikisinin açıkta (zahir) ve diğer ikisinin de derinlerde (bâtın) olduklarını müşahede etmesi [96] iç içe âlemler düşün¬memize bir temel olabilir.
Hz. İsa'nın göğe çıktığına ve hâlen orada yaşayıp sonra tekrar dünya¬ya ineceğine inananlar aynı şeyi çok kısa süre için bile olsa Hz. Muham-med için imkânsız görürlerse burada artık tabiat ve kâinat kanunları değil sâdece inançlar konuşmuş olur. O zaman biz de Hz. Ebûbekir'in, mîrac ha¬berine inanmiyan müşriklere; "Eğer Muhammed söylediyse doğrudur" ce¬vabını veririz. Dünyamızın tabiat kanunları açısından böyle bir olaya inan¬mak gerçekten kolay değildir. İnanmak için sâdece bilimi ileriye sürenler tüm kâinatın imkânlarını ve İlâhî Yüce Gücün evrene hâkim kıldığı tüm kanunları biliniyorlarsa onların inanmaları imkânsız hâle gelir. Allah bazan inananları bile iman denemesinden geçirir. Hz. İsa (S)'nın babasız doğumu veHz. Muhammed (S)'in mîracı bunlar arasında sayılabilir.
Burada, göklere çıkan ve göklerin ilk fethine başlıyan peygamberler konusunu bitiriyoruz. Onlar İlâhî görevlerle veya tamamen İlâhî hikmetle göklere çıktılar. Fakat onların bu çıkışları dinî gayelerden başka bir de ayrı¬ca insanlığı, göklerin fethi ve oraların imkânlarından faydalanma bilincine kavuşturma gayesine yönelik olabilir. Peygamberler insanlığa dâima yücelme yollarını göstermişlerdir. Yüce Allah'a tam kul olmak, maddî ve ma¬nevî her iki alandaki yükselişle mümkündür. Mîrac ; evrenin zirvesine çıkı¬şın ve daha da ötesi en ileri derecede Yüce Allah'a yaklaşmanın ve hulâsa en yüksek derecede yükselişin bir remzi olmuştur. Miraçla insanlığa yükse¬liş hedefi gösterilmiş olmaktadır. Biz insanlık için böylesi bir yükseliş te¬menni ediyoruz. Son olarak şunu söylemeliyiz ki Peygamber miraca Allah'ı görmek için çıkarılmış değildir. O'nun makamı heryerdir. Bundan amaç Kudüs'den başlayarak çevre ve kâinatın fizîki ve fizik ötesi bazı âyet ve du¬rumlarını ona kendi gözleriyle göstermektir. Nitekim hem İsrâ ve hem de Sidretü'l-Müntehâ zirvesiyle ilgili âyetlerde geçen gösterme ve görme "re'y" fiillerinin tümleci Allah olmamıştır. Burada nazari anlatımdan gös¬tererek eğitime geçilmiş olmaktadır. Biz burada miracın daha çok fizîki yö¬nüne dikkat çektik. Elbet o bunun Ötesinde mânâ ile dolu bir olaydır. [97]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Uzay Ayetleri Tefsiri bağlamında Göklere seyahat Empty
MesajKonu: Geri: Uzay Ayetleri Tefsiri bağlamında Göklere seyahat   Uzay Ayetleri Tefsiri bağlamında Göklere seyahat Icon_minitimeC.tesi Şub. 06, 2010 4:40 pm

[63] Meryem. 19/56-57.
[64] Taberî, XVI/72-73.
[65] İbn Sa'd, 1/40; Kurtubî, XI/118; Suyiitî, el-Dürt el-Mcnsûr, IV/274-276.
[66] Hâkim, Müstedrek, 11/549; Zehebî, 11/549 (Hâkim'in haşiyesinde).
[67] Buhârî, Mcnâkıbu'l-Ensar, 42, Tevhîd, 37, BedVİ-halk. 6; Müslim, İman, 259; Ncsâi, Salat, 1, Tirmizî, Tefsir, 19.
[68] Taberî, XVI/72-73.
[69] Kurlubî, XI/117-119; İbnu'l-Cevzî, V/241-243; Sııyûıî, el-Dürr el-Mensûr, IV/274-276.
[70] Zemahşerî, IV/244.
[71] Taberî, XVI/72-73; İbn Kasır, H/465; Suyîitî, el-Diirr, İV/274 vd.
[72] Kurlubî, XI/117.
[73] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 482-484.
[74] Âl-i İmran, 3/55 484.
[75] Nîsa, 4/157-158.
[76] Bu hadisler için "Kıyametin genel olarak belirtileri" başlığına bak..
[77] Bulun bu hadisler için bak. Buhârî, Mezalim, 31, Enbiya, 49; Müslim, Filen, 110, îman, 242; Ebû Dâvud, Melâhım, 14; İbn Mâce, Fiten, 33; Tirmizî, Fiten, 54, 59; Ahmed, Müs-ned, 11/159,406.
[78] Nîsa, 4/159.
[79] Bu konuda Ebû Hureyra'nin birsözii için bak. Buhârî, Enbiya, 49.
[80] Âl-imran, 3/19.
[81] Hz. İsa'nın bulunduğu gök için bak. Buhârî, Menâkıbu'l Ensar, 42, Bcd'ü'I-Halk, 6; Müs¬lim, İman, 259: Nesâİ, Salat, 1.
[82] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 484-487.
[83] Bu konuda iddialı bîr çalışma için bak. İskender Türe, Zülkarneyn, İstanbul 1997.
Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 487-489.
[84] Necm, 53/13-16; Geniş bilgi için "Sİdrelü'l-miinleha" başlığına bak.
[85] Buhârî. Tevhid, 37. Sakıt, 1, Enbiya, 5, Menâkıbu'l-Ensar, 42, Müslim, İman, 260-264; Nesâî, Salat, 1.
[86] Müslim, İman, 261.
[87] Buharı. Bed'iül-halk, 6. Mcnâkıbu'l-Ensar, 42; Müslim, İman, 259-264; İbn Hıbbatı, Sa-hîh, 1/128, No. 47.
[88] Burak için ayrıca "Hz. Peygamber'in miraç yolculuğunda kullandığı burak" haslığına bak.
[89] Bak. Hâcc, 22/47; Secde, 32/5; Me'âric, 70/4.
[90] Geniş bilgi için "Kâinatla Mesafe ve Zaman" başlığına bak.
[91] Fussılet, 41/11.
[92] Enbiya, 21/30.
[93] Bak. Taşkın Tuna, 122.
[94] Mülk, 67/3; Bu konuda geniş açıklama için "Göklerin sayısı" başlığına bak.
[95] Bııhârî, Tevlıid, 37.
[96] Buharı, Menâkıbu'l-Ensar, 42; Müslim, İman, 264; Nesâî. Salat, 1.
[97] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 489-496.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Uzay Ayetleri Tefsiri bağlamında Göklere seyahat
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Uzay ayetleri bağlamında Göklerde mülkiyet ve kullanımı
» Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu
» Kaldırılsınmı Siz Karar Verin ( Astral Seyahat )
» Sahte Enerjiler ( Reiki, astral seyahat, kuantum ..vs ) ve Gerçekleri
» Şifa Ayetleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Kuran-ı Kerim Hakkında Herşey

 :: Kur'an-ı Kerim Mucizeleri Ve Genel Paylaşımlar
-
Buraya geçin: