iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Tevâzu....

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
islam73
Medaratör

Medaratör
islam73


Mesaj Sayısı : 3832
Kayıt tarihi : 04/03/10
Nerden : Türklügün Bekcisi ve islamin Kölesi

Tevâzu.... Empty
MesajKonu: Tevâzu....   Tevâzu.... Icon_minitimePtsi Ara. 20, 2010 9:48 pm

Tevazu; yüzü yerde olma ve alçakgönüllülük
ma’nalarına gelir ki, tekebbürün zıddıdır. Onu; insanın Hakk karşısında
gerçek yerinin şuurunda olup, ona göre davranması ve halk arasındaki
durumunu da bu anlayış zaviyesinden değerlendirip, kendini insanlardan
bir insan veya varlığın herhangi bir parçası kabul etmesi şeklinde de
yorumlayabiliriz. İster öyle-ister böyle, insan tevazu ruh ve
düşüncesiyle kendini kapının alt eşiği, meskenin sergisi, yolların
kaldırım taşı, ırmakların çakılı, başakların samanı kabul etmiş.. ve
Alvar İmamı edasıyla: “Herkes yahşi men yaman, herkes buğday men saman”
diyebilmişse, o baş, göklerde en yüce kametlerin dahi busegâhı
demektir. Zaten, Hz. Sadık u Masduk’a isnad edilen bir hoş sözde de:
مَنْ تَوَاضَعَ رَفَعَهُ اللهُ وَ مَنْ تَكَبَّرَ وَضَعَهُ اللهُ
- Yüzü yerde olanı Allah yükselttikçe yükseltir, kibre girip çalım
çakanı da yerin dibine batırır” demiyor mu? Demek ki, büyük görünmekle
büyük olma ve küçük görünmekle küçük olma ma’küsen mütenasip şeyler...

Bazıları tevazuu, kendinde zıt hiçbir kıymet görmeme; bazıları,
insanları, insana yakışır saygıyla karşılayıp onlarla muamelesinde
mahviyet içinde bulunma; bazıları İlahi inayetle fevkalade bir muameleye
tabi tutulmazsa, kendini halkın en şerlisi görme; bazıları da benlik
hesabına içinde beliren büyük-küçük her çeşit dâhil kıpırdanışa karşı
hemen harekete geçip onu olduğu yerde boğma cehdi ve gayreti şeklinde
tarif etmişlerdir ki, herbirinin kendine göre hem bir mahmili, hem de
tarz-ı telakkisi vardır. Ancak, sonuncusu daha çok mukarrabin ve
muhlasîni alakadar etmektedir.

Halifeler halifesi Hz. Ömer’i (ra) omuzunda kırba, su taşırken gören bir
sahabi sorar: “Bu ne hal ey Allah Rasulü ‘nün halifesi!”
Mukarrebiliğin mukimi Ömer: “Dış ülkelerden bir kısım elçiler gelmişti,
içimde şöyle böyle birşeyler hissettim -haşa ki o, bizim anladığımız
ma’nada bir bulanıklık hissetsin- o hissi kırmak istedim” der. Onun
sırtında un taşıması, minberde kendini levmetmesi, levmedenlere ses
çıkarmaması hep bu kabil hazm-ı nefisle alakalı hususlardan olduğu
gibi; valiliği döneminde Ebü Hureyre’nin, şuna-buna sırtında odun
taşıması; Zeyd b. Sabit’in kadı olduğu bir dönemde İbn Abbas’ın elini
öpmesi; buna mukabil Tercümanü’l-Kur’an’ın da onun atının üzengisini
tutması; Hz. Hasan’ın, ekmek kırıklarıyla oynayan çocuklarla oturup,
onların yediğinden yemesi ve Hz. Ebu Zerr’in başını Bill-i Habeşi’nin
ayağının altına koyması hep birer mahviyet ve tevazu örneğidir

Allah, Kelam-ı Kadim’inde, Rasulullah da sünnet-i mutahharasında tevazu
etrafında o kadar tahşidat yaparlar ki, onları duyup-işitenin, gerçek
kulluğun tevazu ve mahviyet olduğunda
şüphesi kalmaz. Kur’an: وَ عِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى
اْلاَرْضِ هَوْنًا وَ اِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلاَمًا
-Rahman’ın has kulları, yeryüzünde alçakgönüllü olmanın örneğidirler ve
ağırbaşlı, yüzleri yerde hareket ederler., cahiller kendilerine
sataşınca da “selam” der geçerler” beyanı onlardan sımsıcak bir ses;
اَذِلَّةً عَلَى الْمُؤْمِنِينَ
-Onlar mü’minlere karşı şefkatli ve mahviyet içindedirler” beyanında
onların gönüllerinden kopup gelen ve davranışlarına akseden yumuşak bir
nefestir. Hele: رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا
-Onlar, birbirlerine karşı şefkat ve merhamet timsalidirler.. her zaman
onları rükuda iki büklüm ve secdede kıvrım kıvrım bulursun!” fermanı
ise onlara tasavvurları aşan bir iltifatın ünvanı olmuştur.

İnsanlığın İftihar Tablosu, bu mevzuyla alakalı şu incileri saçar gönül gözlerimizin önüne:
1- Allah bana, tevazu ve mahviyet içinde bulunmanızı.. ve kimsenin kimseye karşı fahirlenmemesini emretti.

2-Size ateşin kendine ilişmeyeceği insanı haber vereyim mi? Ateş; Allah
ve insanlara yakın, yumuşak huylu, herkesle geçimli ve rahat insanlara
dokunmaz.

3- Allah için yüzü yerde olanı, Allah yükseltir ha yükseltir; aslında o
kendini küçük görmektedir ama, halkın gözünde asıl büyük odur.
4- Allahım, beni benim gözümde küçük göster! ve daha niceleri... Zaten O, hayatını hep bu çizgide geçirmemiş miydi:

a- Çocuklara uğrar, onlara selam verir;

b- Herhangi biri elinden tutup bir yere götürmek isteyince, tereddüt etmeden kalkıp gider;

c- Ev işlerinde hanımlarına yardım eder;
ç- Herkes bir iş görürken, O da iştirak ederek, onlarla beraber olmaya çalışır;

d- Ayakkabılarını tamir eder, elbisesini yamar, koyun sağar, hayvanlara yem verir;

e- Sofraya hizmetçisiyle beraber oturur;

f- Meclisini her zaman fakirlere açık tutar; Dul ve yetimleri görür-gözetir;

h- Hastaları ziyaret eder, cenazelerde hazır bulunur ve kölelerin davetine icabet ederdi... . . . . .

Allah Rasülü’nden .Hz. Ömer’e; ondan Ömer b. Abdülaziz’e ondan da dünya
kadar evliya, asfiya, ebrar mukarrabin ve çağın devasa gönül erlerine
kadar, binler yüzbinler hep aynı çizgide: “Büyüklerde büyüklük alameti
tevazu ve mahviyet,. küçüklerde küçüklük emaresi de kibir ve
enaniyettir” demiş, ilk mevhibelerini yitirmiş olanlara insan-ı kamil
olma yolunu göstermiş ve hep tevazuu yeğlemişlerdir.
Gerçek tevazu; Hakk’ın büyüklük ve sonsuzluğu karşısında sıfır sonsuz
nisbetlerine göre insanın kendi yerini belirleyip ve bu düşünce, bu
tesbiti benliğine mal etmesidir.
Bu anlayış tabiatına işlemiş ve bu işleyişle ikinci fıtrata ulaşmış
olgun insanlar, halkla münasebetlerinde mütevazı ve mahviyet içinde ve
olabildiğince de dengelidirler. Zira, Allah’a karşı yer ve konumunu
belirlemiş olanlar, dini hayatlarında da, halkla münasebetlerinde de,
hususi murakabelerinde de hep muvazene içindedirler.

1- Dine karşı tevazu ve mahviyet içindedirler; onun ne menkülüyle ne de
ma’külüyle hiçbir çelişkileri yoktur. Kur’an-ı Kerim’in beyanat-ı
neyyiresi, sünnet-i sahiha ve hasene ile sabit olan her hususa karşı
teslimiyet ve iz’an içinde bulunurlar. Rasulullah tarafından tebliğ
edilen, bilhassa temsil edildiği bilinen hiçbir mes’eleye, akla, kıyasa,
zevke, siyasete -aslında, dinin ruhunda müstakim akla, sahih kıyasa,
selim zevke, şer’i siyasete aykırı hiçbir mevzu yoktur- muhalif görseler
bile karşı çıkmazlar.
Bu itibarla, “akıl-nakil çatıştığında, aklı nakle tercih ederiz” sözü
tevazudan nasipsiz bencillerin lakırdısı olduğu gibi, “re’y ve kıyas
nasların önünde gelir” düşüncesi bir inhiraf ve sünnet yolunun dışındaki
zevkler, keşifler, kerametler de birer istidracdır.

2- Ve yine onlar, tebliğle tanıyıp, temsil ile en küçük farklı
alternatiflere bile geçit verilmemesi lazım geldiğine inanarak, Hz.
Şâri’in beyanının dışında herşeye karşı kapanır; zevk ve idraklerine
açılan farklı mülahazaları da:
وَكَمْ مِنْ عَائِبٍ قَوْلاً صَحِيحًا و َآفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّقِيمِ
-Nice sağlam ve kusursuz sözleri ayıplayanlar vardır ki, kabahat onların
sakat idraklerindedir” sözüyle karşılar ve kendi yetersizlikleriyle
yorumlarlar.

3- Yine onlar, Kitap ve sünnete muhalif yollarla kurtuluşa
erilemeyeceğinin idraki içindedirler.. ve en büyük güç kaynaklarını da
Allah’a kullukta ararlar. Zaten, Allah’a kul olanın başkasına kulluk
yapması mümkün olmadığı gibi, başkalarına kulluk zilletinden
kurtulamayanın da O’na sağlam bir kul olması düşünülemez. Hz.
Bediüzzaman bir yerde mealen ne hoş söyler: “Allah’tan başka hiçbir şeyi
O,’na kulluk yapacak derecede kendinden yüksek görme!. ve kendini
herhangi bir kimseden büyük görecek şekilde de kibre girme!. Zira
mahlûkat ma’budiyetten uzaklık noktasında müsavi oldukları gibi,
yaratılmış olmaları itibariyle de birdirler:”
4- Onlar, sa’ylerinin semeresini kendilerinden bilmez ve: Allah’ın bir
imtihan olarak onlara verdiği kıdemi., ve kimbilir, hangi mülahazayla
ortaya koydukları, say u gayreti başkalarına, üstünlük vesilesi
saymazlar.. halkın hüsn-ü zan ve teveccühleri ne’ bel bağlamaz ve bedel
arayışına girmezler.. sevip sayılmalarını bir iptilâ kabul ederek,
Allah’ın kendilerine olan lütuflarını etraflarına karşı minnet ve aza
esil i görüp, Hakk,’ın ihsanlarını halka karşı sebeb-i istibdat
yapmazlar.

Hasılı; tevazu Hulukûllah sarayının cümle kapısı olduğu gibi, Hakk’ ve
halka yakın olmanın da en birinci vesilesidir. Gül toprakta biter insan
semalarda değil yerde yaratılmıştır. Mü’min sadece unvanıyla başı ile
ayakları aynı noktada birleşince Allah’a en yakın olur. Hz. Muhammed
Mustafa (sav)e yapılan gökler davetiyesinin başında, tevazu İle
mahviyetinin remzi olarak عَبْدُهُ kelime-i mübeccelesi yazılmıştır.

alintidir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Tevâzu....
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Tevazu Duası
» KRALLARI ÖLDÜREN TEVAZU ASHABIN DURUŞU
» TEVAZU ( Anlayabilmek İçin İnsan Olmak Gerekir )
» Kibri Tedavi Etmenin ve Tevazu Sahibi Olmanın Yolu
» İbrahim Ve İsmail Peygamberin Duaları ( Bilgide Tevazu Duası )

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İslamiyet ( Her Müslüman 'a Lazım Din 'i Bilgiler )

 :: İslamiyet Genel
-
Buraya geçin: