iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Ahmed B. Hanbel'in Görüşleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Ahmed B. Hanbel'in Görüşleri Empty
MesajKonu: Ahmed B. Hanbel'in Görüşleri   Ahmed B. Hanbel'in Görüşleri Icon_minitimeSalı Ara. 08, 2009 5:14 pm

Ahmed B. Hanbel'in Görüşleri

Ahmed b. Hanbel, Sünnet adamı idi. Yani Sünneti tam olarak hıfzetmişti. Onun fıkhı Sünnete dayanmaktadır. Fakat kendisinden, . mücadelelere dalmaksızm, akaid me's'eleleri üzerinde bir kısım gö¬rüşler ileri sürdüğü rivayet edilmiştir. Yâni Ahmed b. Hanbel'in İman, kader, insanın fiilleri, büyük günah işleyen kimselerin duru¬mu ve Kur'an'm yaratılmış olup olmaması hakkında kendine has görüşleri vardır. Kur'an hakkındaki görüşünü, mihnetinden bahse¬derken anlattık. Burada, diğer konular hakkındaki görüşlerini kısa¬ca belirtmek istiyoruz. [65]

İman Hakkındaki Görüşü

Ahmed b. Hanbel'in çağındaki ve kendisinden önceki âlimler, îmanın hakikati üzerinde münakaşa etmişlerdir. Bunlardan bâzısı: İman bir marifettir, demiş; bâzısı: îman tasdik ve iz'ândır, ne artar ne de eksilir, demiş; kimisi de: îman artar ve eksilir, demiştir. El¬bette Ahmed b. Hanbel de, münakaşaya girmeksizin kendi ölçüsü¬ne göre ve Sünnetin ışuğ altında görüşünü açıklamak mecburiyetin¬de idi. Ahmed b. Hanbel'e göre îman: Kesin olarak- inanmaktan, iz'ân ve amelden ibarettir. Bu konuda onun şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
«îman, hem söz hem de ameldir; artar ve eksilir. Yâni İman, iyi amellerle artar, kötü amellerle eksilir. însan, îmandan çıkar; fakat, islâm'dan çıkmaz. Tevbe edince yeniden îmana döner. İnsanı .an¬cak Allah'a şirk koşmak veya farzlardan birini inkâr ederek yap¬mamak îmandan dışarı çıkarır. însan herhangi bir farzı tembellik veya gevşeklik sebebiyle terkederse, onun durumu Allah'ın iradesi¬ne kalmıştır. Allah dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder.»
Bu sözlerden anlaşılıyor ki Ahmed b., Hanbel şu üç hakikati bir¬birinden ayırıyordu:
1 — îman: Kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve Uzuvlarla ameldir.
2 — İslâm: Tasdik ve ikrardan ibarettir. Kişi, Allah'a şirk koş-maksızın veya Kur'an ile Sünnetin bildirdiği herhangi bir emri in¬kâr etmeksizin amelden geri kalırsa, İslâm'dan çıkmış olmaz.
3 — Küfr: Bu da, Allah'a şirk koşmak veya dinin emir ve nehiylerinden birini inkâr etmektir.
Ahmed b. Hanbel, bu görüşlerinde sadece nass'lara dayanır ve aklî münakaşalara girişmezdi. [66]

Büyük Günah İşleyenler Hakkındaki Görüşü

İmam Ali —Kerremallâhu vechehû— zamanından beri müslü-manlar, büyük günah (kebîre) işleyenlerin durumu üzerinde müna¬kaşalara dalıyorlardı. Çünkü Hâriciler, büyük günah işleyenlerin müşrik olduklarına hükmediyorlar ve bu konuda çok şiddetli dav¬ranıyorlardı. Dolayısıyla âlimler, bu konuda ihtilâfa düşmüşlerdir. Hasan el-Basri: Büyük günah işleyen münafıktır, demiş; Mürcie'nin sapıkları: îman olduktan sonra günahın hiçbir zararı yoktur, nite¬kim küfür ile tâatın da hiçbir faydası yoktur; yâni İman olduktan sonra azap da yoktur, hesap da yoktur, demişlerdir.
Ebu Hanîfe ve fakîhlerin büyük çoğunluğuna göre kebîre işle¬yen kimse, tevbe-i nasuh ile tevbe ederse Allah onun tevbesini ka¬bul eder. Nitekim Allah, kulları için böyle va'detmiştir. Eğer tevbe etmezse durumu Rabbma havale edilir. Allah isterse ona azap eder, isterse onu affeder. Mu'tezilîler büyük günah işleyen kimseyi mü'-min saymazlar ve onun iki menzile arasında kalacağını söylerler.
Ahmed b. Hanbel'in görüşü de diğer fakîhlerin görüşü gibidir. O, mü'minin vasıflarını şöyle anlatır:
«Mü'min kendisine gizli olan işleri Allah'a havale eder, kendi işini de O'na bırakır. Günahlarla Allah'ın "mağfiret kapısını kapat¬maz. Her şeyin, bütün hayır ve şerrin, Allah'ın kaza ve kaderiyle ol¬duğunu bilir. Muhammed ümmetinden ikilik edenler için Allah'dan ümidini kesmez. Kötülük edenlerin akıbetinden korkar. Ümmet-i Muhammed'den hiçbir kimse, yaptığı iyilik sebebiyle cennete ve ka¬zandığı günah sebebiyle cehenneme girmez. Ancak Allah kullarını dilediği yere gönderir.» [67]
Bundan anlıyorUz ki, Ahmed b. Hanbel günahkârların işini Allah'a havale ediyor. Fakat, onların akıbetinden korkuyor. Mu'tezi-lîlerin, kebire işleyen rriü'min değildir, sözünü de reddediyor ve şöy¬le söylüyor: «Eğer bir kimse, kebîre işleyenlerin mü'min olmadıkla¬rına inanırsa, o, Hz. Âdem ve babalarına yalan söyledikleri için Uz. Yusuf'un kardeşlerinin de kâfir olduklarını iddia etmiş [68]olur. [69]

Kader Ve İnsanın Fiilleri Hakkındakî Görüşü

Ahmed b. Hanbel'in dînî nıes'eleleri inceleme metodu selefin metodu idi. Nakli bırakıp sadece akla itimat etmezdi. Selefin söyle¬diği şeyleri söyler, onların söylemekten kaçındığı şeylerden kaçınır¬dı. Kaza, kader ve insanın fiilleri hakkındaki tutumu da böyle idi. Bu konuda selefin kabul ettiği şeyleri söyler, onların münakaşa et¬mediği aklî mes'eleler üzerinde durmaz ve münakaşa etmezdi. Onun kader hakkındaki şu görüşüne bakınız. O, sadece bu husustaki selefin görüşünü naklediyor ve kendisi susmayı uygun buluyor:
«Tabiîlerden, müslumanların İmamlarından ve büyük şehirlerin fakîhlerinden yetmiş kişi Peygamber (S.A.)'in bıraktığı, şu sünnet üzerinde icmâ' etmiştir: Allah'ın kazasına rızâ, emrine teslimiyet, hükmüne - sabır, emrettiğini yapmak, nehyettiğinden Uzaklaşmak, hayır ve şerriyle kadere îman etmek, dinde mücadele ve husumeti bırakmaktır.» [70]
İşte görüyorUz ki Ahmed b. Hanbel, hayır ve şerri ile kadere îman ve itaatin vacip olduuğnu beyan etmektedir. Kader, teklif ve tâat'da irade ve ihtiyara aykırı düşmez. Gerçi o, bunu açıkça söylemiyor. Fa¬kat yukarıdaki ifadesi bu görüşü içerisine almaktadır.
Allâhu Teâlâ, kullarının yaptığı her şeyi bilir ve onu kendisi murad eder. Kâinatta O'nun nıurad etmediği hiçbir şey olmaz. Ah¬med b. Hanbel, bâzı kaderiyecilerin görüşlerini beğenmez ve daima kendi görüşünü şöyle açıklar: «Ben söz sahibi değilim. Bu konuda herhangi bir söz söylemeyi düşünmüyorum. Ancak Kitab, Sünnet veya Peygamber'in Hadisinde ve sahâbîlerden rivayet edilenlerde ne varsa onu söylüyorum. Bunların dışında söz söylemek hoş bir şey değildir.» [71]

Allah'ın Sıfatları Hakkındaki Görüşü

Allahu Teâlâ yüce zâtını bir kısım sıfatlarla vasiflandırmıştır. Meselâ, Allah'ın kudret, irade, ilim, hayat, semi' (işitme), basar (gör¬me) ve kelâm sıfatlan vardır. Nitekim Kur'an'da; «Allah Musa'ya hitab ederek konuştu.» [72] buyurulmuştur. Yine Allahu Teâlâ yüce zâtını, bunlardan başka Esmâu'l-Husnâ'smda zikrettiği sıfatlarla tavsif etmiştir.
İşte Ahmed b. Hanbel, Kur'an ve hadislerde zikredilen Allah'ın bütün sıfatlarını aynen kabul etmiştir. Ona göre Allah işitici (semi), konuşucu (mütekellim), kudret sahibi (kadir), irade sahibi (mürid), her şeyi bilen (alîm), her şeyden haberdar (habir), latif ve hakim¬dir. Kur'an'da da; «Onun benzeri dahi yoktur.» [73] buyurulmaktadır. Ahmed b. Hanbel, Allah'ın kendi zâtını vasıflandırdığı bütün sıfat¬larını sayar ve bunları te'vile çalışmazdı. Yine O, bu hususta Uz. Peygamber'den rivayet edilen şeyleri de te'yil etmezdi. Oğlu Abdullah'-dan babasının, Allah'ın sıfatlarından bahseden hadisler hakkında; «Biz bu hadisleri olduğu gibi rivayet ediyoruz.», dediği nakledilmiş¬tir.
Buna göre Ahmed b. Hanbel, Allah'ın sıfatlarının hakikat ve künhünden bahsetmediği gibi, bir nassa dayanmayan te'vili de Sün¬net ve Kur'an'ın dışına çıkma sayardı. Çünkü müteşâbihlere uymak, fitne peşine düşmek ve İslâm'da bid'at çıkarmaktır. Bunun için O şöyle derdi:
«Mü'minin sıfatı, kendisine gizli olan işleri Allah'a havale et¬mektir. Peygamber'in hadîslerindeki şeyleri de olduğu gibi tasdik etmek ve bunları misallerle anlaİmamaktır.» [74]
Görüyoruz 'ki, Ahmed b. Hanbel i'tikadî meselelerde nakle sarıl¬makta ve aklın ortaya koyduğu neticeleri kullanmamaktadır. Çün¬kü O, tam manasıyla Sünnet adamıdır. Felsefe adamı değildir. Fel¬sefî kaziye (önerme) lere ve aklî prensiplere dayanmamaktadır. Zi¬ra akıl, duyulan (mahsûs) ve görülen âlemin ötesini kavrayamaz. Yunan filozoflarından tutunUz da günümüze kadar bütün insanlar, gayb âlemi veya onların tabiriyle tabiatötesi (metafizik), bizim de¬yişimizle, duyulanlar-ötesi âlem hakkında değişik görüşler ortaya atmışlardır. . .
Ahmed b. Hanbel, Allah veya Peygamber" tarafından bildirildiği kesin olarak anlaşılan nass'lara itimat etmekle saf lam bir kale¬ye sığınmış, aklın kuruntu ve saptantilanndan Uzak kalmıştır. O, fay¬dasız şeyleri bırakarak ancak faydalı şeylerle, insanlara işlerinde, dünya ve âhiretterinde yararlı olan ilimlerle [75]uğraşmıştır. [76]

Siyaset Hakkındaki Görüşleri

Ahmed b. Hanbel'in siyasetle ilgili mes'eleler hakkındaki me¬todu da selefin metoduna uygundur. O, hilâfet ve halîfe konusun¬da sahâbi ve tabiîlerin çoğunluğuna uyar. Dolayısıyla burada da se-lef-i sâlih'e uyulması görüşünü benimser. Selefin bu husustaki tu¬tumuna göre, halife kendisinden sonra elverişli gördüğü birini hi¬lafet için tavsiye edebilir. Burada son söz, mü'minlerin bî'atıdır. Ni¬tekim Peygamber (S.A.),Hz. Ebû Bekr'in kendi yerine geçmesine işaret buyurmuş, fakat bunu açıkça söylememiştir. Şöyle ki: Hz. Peygamber Ebû Beki"i müslümanlara namaz kıldırmak için İmam olarak seçmiştir. îşte bu O'nun dünya işleri bakımından da İmamet'e (hilafet'e) tam olarak ehil olduğuna bir işarettir. Bu itibarla sahâ-bîlerin «Peygamber (S.A.) Ebû Bekr'i din işimiz için seçmiştir. O halde biz, onu dünyâ işimiz için nasıl seçmiyelim?» sözü, ona ya¬pılan bî'at'ın yerinde olduğunu gösterir.
Ebû Bekr (R.A.), kendisinden sonra halîfe olmak üzere Hz. Ömer'i seçmiş ve müslümanlarm biat edip etmeme hususunda ser¬best olduklarını bildirmiştir. Müslümanlar da Hz. Ömer'e bîat et¬mişlerdir. Daha sonra Hz. Ömer, Peygamber'in hoşnutluğunu kaza¬nan altı kişiyi seçmiş ve bu altı kişiye, aralarından birini halîfe se¬çip müslümanları buna bî'at'a davet etmelerini tavsiye etmiştir. Bunların dördü. Hz. Osman'ı seçmiş ve müslümanlar da ona bîat et¬mişlerdir. Hz. Ali de ona bî'at edenler arasındadır.
Ahmed b. Hanbel, «Onların işleri, aralarında danışma (şûra) iledir.» [77] âyetine uyarak, halîfenin şûra ile seçilmesini kabul eder¬di. O, Sünnete uyarak, Peygamber (S.A.Ve halîfe olacak kimselerin Kureyş'den olmasını ileri sürerdi.
Ahmed b. Hanbel'in diğer fakîhlerle birleştiği siyasi görüşü de, hilâfeti zorla ele geçirip halkı memnun eden ve adaleti yerine ge¬tiren kimsenin hilâfetini meşru saymasıdır. Hattâ Ahmed b. Hanbel, daha ileri giderek, hilâfeti zorla ele geçiren kimseye, fâcir bile olsa, itaatin vacip olduğunu söyler. Çünkü bu suretle fitnelerin önüne geçilmiş olur. Bir risalesinde aynen şöyle der:
«İmamlara (halîfelere), yâni emiru'l-mü'minine, halifelik mev¬kiine gelen ve halk tarafından memnunlukla kabul edilen veya kı¬lıçla halkın üzerinde, hâkimiyet kurduktan sonra emîru'l-mü'minîn unvanını alan devlet reisine, ister fâcir olsun isterse muttaki olsun, itaat gerekir. Emirlerle, [78] ister fâcir ister mütakî olsun gaza işi, kıyamete kadar sürecektir. Ganimeti taksim ve cezalan infaz etmek de İmamlara aittir. Hiçbir kimsenin onları ta'n etmek (yermek) ve¬ya onlarla münazaada bulunmak hakkı yoktur. Sadakaları (vergi¬leri) onlara vermek caizdir. Bir kimse, fâcir olsun müttâkî olsun, on¬lara bu sadakaları verirse borçtan kurtulur. Cum'a namazı bunların tâyin ettiği İmamların arkasında da kalınabilir. Bir kimse, bunların arkasında kıldığı namazı iade ederse bid'at işlemiş, hadisleri ter-ketmiş ve sünnete muhalefette bulunmuş olur. Bir kimse, müslümanların İmamlarından birine karşı ayaklansa, bu İmam etrafında , toplanmış olan halkda herhangi bir şekilde ister rızâ ile, ister tahakküm karşısında onun hilâfetini tamsa, ayaklanan kimse müslü-manların birliğini bozmuş ve Peygamber'in hadislerine aykırı dav¬ranmış sayılır. Eğer ayaklanan bu kimse, aynı hal üzere ölürse ca-hiliye ölümü ile ölmüş olur.» [79]
Bu- görüşler tuhaf karşılanabilir. Çünkü, zulmü kabul etmekte, zâlime karşı isyanı itaatsizlik saymaktadır. Ahmed b. Hanbel, bun¬ları nasıl söyler? Şüphesiz Ahmed b. Hanbel, zâlimin zulmünü ka¬bul etmemektedir. O, zâlimin zulmü miktarınca Allah'ın hUzurun¬da hesaba çekileceğine inanmaktadır. Kendisi bu konuda birçok ha¬dîs rivayet etmiştir. Fakat, bu meselede O, müslümanlann masla¬hatını gözetmektedir. Ona göre istikrarlı ve sabit bir nizam, mut¬laka bulunmalıdır. Bu nizamın dışına çıkanlar ümmetin kuvvetini parçalamakta ve onu temelinden sarsmaktadır. Ahmed b. Hanbel, Hâricilerin bir kısım haber ve fitnelerini gözönüne alarak her şey¬den önce sabit bir nizamın bulunmasını lüzumlu görmüştür. Bu nizamı bozmak isteyenler, zâlim hükümdarların işledikleri suçtan da¬ha fazla süç işlemiş olurlar.
Ayrıca Ahmed b. Hanbel, bu meseleyi selefe tâbi olmak yönün¬den ele almaktadır. Çünkü tabiîler, Emevîler devrinin üçte ikisin¬den çoğunu teşkil eden yıllarda yaşamışlardır. Birçok' zulüm ve fısk-u fücur ile karşılaşmışlardır. Bununla beraber isyanı nehyetmişler ve isyancılara katılmamışlardır. Onlar, halîfe ve valilerde dinleyecek kulak ve anlıyacak kalb buldukları zaman nasihat etmişlerdir. Du¬rum ne olursa olsun onlar, isyan etmedikleri gibi isyancıları da des¬teklememişlerdir.
Ahmed b. Hanbel, hükümdarın vasfı ne olursa olsun, istikrar ve nizamın korunmasını isteyen böyle bir görüşe sahip olmakla be¬raber, halîfe ve valilerle hiçbir şekilde temas kurmamıştır. Asla on¬ların hediye ve armağanlarını kabul etmemiştir. Gerçekten O, ça¬ğında adaletin yerine getirildiğini görmüyordu. Devrin halîfelerin¬de insaf yoktu. Hattâ onlar, zulümde çok ileri gidiyorlardı. Fakat Ahmed b. Hanbel, yine de kimseyi isyana teşvik etmemiştir. Lâ¬kin, nefsini tenzih için bizzat onlardan Uzaklaşmıştır. Allah Ona rahmet etsin ve Ondan razı olsun. O, hakka inanan, zulmü tanıma¬yan, fesat ve karışıklığı istemeyen büyük bir kalbe sahipti. [80]
[65] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/403.
[66] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/403-404.
[67] İbnul-Cevzî Menâkıbu'1-lmam Ahmed b. Hanbel, s. 165. Çeviren.
[68] İbnul-Cevzî, Menakıbul-İmam Ahmed b, Hanbel, s. 168.
[69] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/404-405.
[70] Adı geçen eser, s. 176.
[71] Adı geçen eser, s. 156.
[72] Nisa, 164.
[73] Şûra Sûresi, 11.
[74] İbnu'l-Cevzî, Menakıbul-İmam Ahmed b. Hanbel
[75] Kıyamet günü Allah'ı görme meselesinde de Ahmed b. Hanbel, âyet ve hadislerin zahirine göre hareket eder ve onları te'vil etmezdi Ona göre, Peygamber'in Mi'râc'da Rabbini gördüğüne ve-mü'minlerin de kıya¬met günü O'mı göreceklerine dair sahih hadîsler vardır. Elbette İranlara inanmak gerekir. Bunlar üzerinde) münakaşa etmek bid'attir. (Bak: İbnul-Gevzî, adı geçen el-Menakıb, s. 172, 173.) Çeviren.
[76] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/405.
[77] Şurâ Sûresi, 38.
[78] Emirlerin başkanlığı altında.Çeviren.
[79] Umul-Cevri, adı geçen el-Menakıb, s. 176.
[80] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/407-709.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ahmed B. Hanbel'in Görüşleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ahmed B. Hanbelin Fıkhı
» İmam Ca'ferin Görüşleri
» İmamı Şafiî'nin Görüşleri
» İmamı Malikin Görüşleri
» değerli hocalarımın görüşleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İslamiyet ( Her Müslüman 'a Lazım Din 'i Bilgiler )

 :: Ehli Sünnet İnancı Ameli Mezhebleri :: HANBELİ MEZHEBİ
-
Buraya geçin: