iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Müezzinlerin piri Bilali Habeşi

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
islam73
Medaratör

Medaratör
islam73


Mesaj Sayısı : 3832
Kayıt tarihi : 04/03/10
Nerden : Türklügün Bekcisi ve islamin Kölesi

Müezzinlerin piri Bilali Habeşi Empty
MesajKonu: Müezzinlerin piri Bilali Habeşi   Müezzinlerin piri Bilali Habeşi Icon_minitimePaz Kas. 14, 2010 12:00 am

slam'a sadık, dini yaşama bağlı, kalbi temiz bir insan. Müslümanlığını açıklayan ilk yedi kişiden biri. Demir iradeli ve sabırda Eyyüp (as) misali bir yiğit. Allah Resulünün, vefatına kadar müezzini, bülbül-ü şeyda'sı, ilk ezan okuyan kişi.

Ashabı Suffe'nin ilklerinden, müminlerin zayıf ve fakir tabakasındandı. Allah Resulünün bütün gazvelerinde bulunmuş, O'nu ve cihadı çok seven bir mücahid idi. Mekke'nin Fethi'nde Kâbe'ye Efendimiz (sav)'la birlikte girerek, putları yerle bir etme ve Kâbe'nin damına çıkarak ezan okuma şerefine nail olmuş bir muvahhid idi.

Bilal-i Habeşi işte... Bilal bin Rebah el-Habeşi. Koyu / siyah tenli, zayıf yapılı, oldukça uzun boylu, sık saçlı, seyrek sakallı. 581'de Mekke'de doğdu, 641 (Hicri 20)'de Şam'da vefat etti. Künyesi Ebu Abdullah... Annesi Hamame, babası Rebah. Annesi de Müslüman olmuş, inancı uğruna eziyetlere katlanmıştı. Ve O da köle olup, rivayete göre Hz. Ebubekir (ra) tarafından alınıp azad edilmiştir. Babası Habeşistan'dan esir olarak getirilmiş ve Beni Cumah kabilesinde köle olarak çalıştırılıyordu.


Bilal-i Habeşî, farklıdır!


Gerçekten Bilal-i Habeşi'nin, biz Müslümanlar nezdinde çok özel bir yeri vardır. Gönlümüzde ona yönelik sevgi haleleri uçsuz bucaksızdır. Bunda herhalde İslam'a samimi bir şekilde bağlanan ilklerden olmasının yanı sıra, İslamiyet uğruna çektiği dayanılmaz çile ve işkenceler en büyük sebeptir. İşte bu nedenledir ki Hz. Ömer (ra) ne güzel söylemiştir: "Ebubekir bizim efendimizdir, efendimizi azad etmiştir." (Kütüb-ü sitte 12/545)

Ne kadar veciz, narin, değerleri ortaya koyan bir ifade... Efendimiz (sav)'ın bir ifadesinde belirttiği gibi Bilal bir öncüdür: "Bilal İslamiyet'te Habeşlilerin öncüsüdür. Kavimlerine göre öncüler dörttür: İslamiyet'te Arapların ilki benim. Selman İranlıların ilkidir, Suheyp de Rum'ların ilkidir."


Allah, bir!

Zulüm ve işkence; kâfirlerin, müşriklerin ve kendi inanç /düşüncelerine güven duymayan insanların en belirgin özelliğidir. Acizlerin, zavallıların işidir. Dün Ebu Cehillerin, Ebu Leheplerin, Utbe'lerin ve Ümeyye bin Halef'lerin işiydi. Bugün de Obama, Olmert ve içimizdeki uzantılarının işi. Şahıslar değişiyor sadece, bir de zaman. Belki biraz da yöntemler her devirde çağdaşlaşıyordu. Ama yapılanlar aynıydı: Zulüm!

Ümeyye bin Halef bir türlü kabullenemiyordu. Kendi kölesi, kendisinin, parasıyla satın aldığı biri, O'nun dinini nasıl reddedebilirdi? Atalarının dinini nasıl inkâr edebilirdi? Lat'a Menat'a nasıl karşı koyabilirdi. Bu akılsız (?) köle, Abdülmuttalib'in yetimine nasıl uyabilirdi? Ümeyye yaptığı uyarı ve tehditlerin sökmediğini anlayınca gerçek yüzünü ortaya koymaya başladı. Hem de öyle ki, tarihçiler, olayları sayfalarına kaydederken bile, sanki aynı zulüm devam ediyormuş gibi acı duymaktaydılar.

Ümeyye Arabistan güneşinin, çölü ve kumları, ateşten birer parça haline getirdiği öğle vaktinde Hz. Bilal'i getiriyor, elbiselerini çıkarıyor, Mekke vadisine yatırıyordu. İnsanın yalın ayak kısa bir müddet durmasının bile büyük acılar verdiği o saatte, mübarek vücudunu kumlara gömüyordu. Bu da yetmiyor Ümeyye'nin hıncını almasına. Büyük kaya parçaları getiriyor ve Bilal'in göğsüne koyuyordu.

İşte böylesi bir ortamda tehditlerini de savuruyordu: Vallahi, ya böyle ölünceye kadar devam edeceksin veya Muhammed'e küfredecek, Lat ve Uzza'ya ibadet edeceksin.

Ümeyye'nin bu baskı ve eziyetlerine karşılık değişmeyen cevap şuydu: Ahad! Ahad! Allah bir! Allah bir! Ahad; müminler için o kadar önemliydi ki, Bedir'de Müslümanların parolasıydı. (Sahihi Buhari, Tecrid 2/278)

Bu sürekli tekrarlanan bir durumdu. Ümeyye, varil gibi bedeni, zor hareket eden haline rağmen iş Bilal'e eziyete gelince aslan kesiliyordu. Ama sonuç aynı: "Ahad! Ahad!"

-Lat ve Uzza'ya ibadet edeceğim, de, kurtul.

-Benim dilim sizin dediğinizi söyleyemiyor.

-Lat ve Uzza'ya ibadet edeceğim, de, kurtul.

-Vallahi sizi kızdıracak, bundan daha ağır bir kelime bilseydim, muhakkak onu söylerdim.

Bazen yaptıkları eziyetten bıkan Ümeyye ve adamları iyilikle (?) yaklaşır ve derlerdi ki: Bilal sen kötü birisi değilsin. Tanrılarımız hakkında iyi şeyler söyle. Rabbim Lat ve Uzza'dır de, o zaman seni kendi haline bırakırız. Sana eziyet etmekten usandık. Hatta sanki bize eziyet ediyorsun. Bilal (ra) onları dinler, başını sallar ve kısa konuşurdu: Ahad! Ahad! Allah bir! Allah bir!

Bu eziyetlere katlanan sadece Bilal değildi elbet. İlk Müslümanlardan olan Ammar bin Yasir, Sümeyye, Süheyb, Mikdat, Habbap ve diğerleri de vardı. Bunlar, Mekke'deki müşriklerin ilk hedeflerindendi. Çünkü onlar zayıf ve kimsesizdi. Himaye edenleri yoktu. Zahiren yoktu ama Allah Resulü, gücü yeten Müslümanlar onlara dua ediyor, ellerinden geleni yapıyordu.

Bir defasında Resulü Ekrem (sav) Hz. Bilal'e rastlamış ve ona şunları söylemişti: Allah'ın ismini söylemek seni kurtarır. Tevhid inancına bağlı olan Varaka bin Nevfel, bir defasında ona yapılan işkencelere rastlamış, Ümeyye bin Halefe şöyle haykırmıştı: Vallahi eğer O'nu bu şekilde katledersen, O'nun kabrini şefkat ve merhamet türbesi yapacağım.

Ve Bilal'e de destek mesajını sunmuştu: Allah'a yemin ederim ki ey Bilal! Gerçekten O birdir, O birdir O" Tüm eziyete, işkencelere karşı şeffaf kalbinde, iman ışığı ile parlıyordu. İç gözlerine ilahi ruhun sürmesi çekilmişti. Ebediyete bakan vuslat pencereleri onun için açılmıştı."


İslam tarihinde, altın bir abide


Tevhidin, O, şeyda bülbülünün her felakete ve her meşakkate rağmen gösterdiği sabır ve celadet, cidden insan hayatını bile yakıp kavuracak derecededir. O çektiği bir işkence sonunda şunları söylemişti: "Belki beni öldürürsünüz. Fakat ben ölüm korkusuyla Allah'a asla şirk koşmam. Ey İbrahim'in, Yunus kulunun, Müslüman'ın, İsa'nın Rabbi! Beni kötü, zalim ve dalalet içinde bulunanların eline bırakma. Kurtar beni."


Hz. Bilal üzerinden psikolojik baskı


Müşriklerin, Bilal ve diğer sahabelere yaptıkları bu baskılar hem mü'min olanlara bir gözdağı, hem de mü'min olmayı düşüneceklere bir uyarı manası taşıyordu. Ümeyye'nin yaptığı yıldırma yöntemlerinden biri de çocukları kullanarak Müslümanların kişiliğini ezme faaliyeti idi.

Ellerine, boynuna ip, zincir vererek, Bilal'ı Mekke sokaklarında çocuklara sürükletir, gezdirir, taşlatırlardı. Hassan bin Sabit (ra) anlatıyor: "Ben Hac veya Umre için Mekke'de bulunurken görmüştüm. Bilal ile Amir bin Fuheyre'nin boynuna uzun bir urgan bağlamışlardı. Çocuklar urganın ucundan tutarak çekip götürüyorlardı. Bilal de "Ahad! Ahad! Ben Lat, Uzza ve Hubel'i, İsaf, Naile ve Buvane'yi tanımam." diyordu.


Özgürlük

Allah kendisine sığınan, güvenen bir kulunu o hiç yalnız bırakır mı? Bilal-i Habeşi, Allah için katlandığı tüm o işkencelere ve eziyetlere karşı artık ödülünü bu dünyada alacaktı. "Ahad! Ahad!" diyen kulunu, bir başka kulu 'azad... azad...' diyerek özgürlüğüne kavuşturacaktı.

Onu hürriyetine kavuşturan Ebubekir (ra) idi. Azada sebep olan ve Ümeyye'yle arasında geçen konuşma ile ilgili rivayetlerden iki tanesine ibretle bakalım: "Evine giderken Ümeyye'nin sadistliğine rast gelen Ebubekir (ra) yanına vararak der ki: 'Bu miskin hakkında Allah'tan korkmuyor musun?'

Ümeyye: "Bunu ifsat eden, yoldan çıkaran sensin. Onu kurtaracaksan sen kurtar. Peki, benim yanımda ondan daha güçlü ve kuvvetli bir köle var. O da senin dinindendir. Onu Bilal karşılığında sana veririm. Bu çok güzel bir teklifti. Ümeyye hem artık her şeyiyle kendisine azap (?) olan Bilal'den kurtulmuş olacak hem de Amir adında Hz. Ebubekir'in tüm ticaret işlerini organize eden, becerikli, iş bitirici kölesine sahip olmuş olacaktı.

Ümeyye'nin cevabı olumlu olur: Tamam kabul ediyorum. Ebubekir (ra) Bilal-i Habeşi'yi alır ve doğruca Resulullah'ın huzuruna götürür. Orada Müslümanların huzurunda, Bilal'i azad ettiğini ifade eder. Bir rivayette, bu alış verişten sonra Ümeyye der ki: Lat ve Menat'a yemin olsun ki eğer Bilal için bir ukiyye (250 dirhem) bile verseydin kabul ederdim.

Ebubekir'in (ra) cevabı, Ümeyye'nin yüreğini yakar. Vallahi eğer yüz ukiyye (4000 dirhem) dahi isteseydin kabul edecektim.

Şu ayetlerin bu olaydan sonra indiği rivayet edilir: "Temizlenerek malını hayra veren iyiler, ondan (ateşten) uzak dururlar. O'nun katında hiç kimsenin mükâfat verilecek bir nimeti yoktur. Ancak en Yüce Rabbi için iş yapanların işi müstesna. Öylesi hoşnut olacaktır." (Leyl Suresi 92/17-21)


Habeşistan'a niçin gitmedi?


Müslümanlar Mekke şirk devletinin bütün şahıs ve kurumlarının eziyetlerine maruz kalıyorlardı. Her ne kadar kabilesi olmayanlar ve köleler en çok eziyet görüyor ise de başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere pek çok Müslüman etkileniyor, eza ve cefaya maruz kalıyordu. İşte böyle bir aşamada Habeşistan'a hicret Müslümanlar için bir açılım oldu.

Bazı mü'minler bu hicretle eziyet ve zulümden kurtulmuş oldular. "Bilal-i Habeşi Habeşistan'a hicret edip bu eziyetlerden kurtulabilirdi. Ama O, Resulullah'ın yanında kalmayı tercih etti ve bu hicrete katılmadı. Gerçi Habeşistan'a hicret eden ashap, zorluktan rahata kaçmamıştı. İslam'ın kökleşebileceği bir zemin arama ve orada devlet olma imkânları arayarak Arap Yarımadası'nı kontrol altına alma gayesi güden uzun vadeli, stratejik bir planı gerçekleştirmek için (de) gönderilmişti. (Ama) Hz. Bilal Peygamberimizle Medine'ye hicreti tercih etti.


Ümeyye ile karşı karşıya


Bilal-i Habeşi Bedir'den başlayarak Efendimizin bütün gazvelerine katılmıştı. Katıldığı ilk gazve olan Bedir'de de Cenab-ı Allah'ın "aziz ve intikam sahibi" oluşunun bir halkası kendi eliyle oldu.

Ahiret inancı olmayan insanların önemli bir kısmı dünyaya aşırı bağlı olur ve canı çok tatlı olur. İşte Ümeyye de bunlardan biriydi. Çok korkak, ölüm deyince adeta çıldıran biriydi. Bedir savaşına sırf bu özelliğinden dolayı katılmak istememiş, ancak halkı nezdinde ayıplanmamak için mecbur hissetmişti kendini. Savaş meydanında da Müslümanların üstünlüğünü, başarılarını görünce bir hile düşündü. Eskiden çok samimi bir dostu olan Abdurrahman bin Avf'ı gözetleyerek, O'na sığınmayı planladı. Nihayet onu buldu ve dedi ki: "Ben ve oğlum senin esirin oluyoruz."

Abdurrahman (ra): "Tamam" dedi ve onları tam alıp savaş alanının dışına götürüyordu ki Bilal-i Habeşi onları gördü. Ve hemen yeri göğü inleten nidasıyla bağırdı: "İşte, işte küfrün başı... İşte Ümeyye... Eğer O kurtulursa ben ölürüm"

Bilal-i Habeşi'yi duyan diğer Müslümanlar hemen koştular ve Ümeyye'yi kuşattılar. "Ahad... Ahad..." parolasıyla O'nu hakladılar.(Sahihi Buhari Tecrid 7/86-89 İbn Hişam 2/368-369)


Allah Resulü'nün hizmetinde

O Medine'de hep Allah Resulünün yanındaydı. Ashabı Kiramın ekserisi, yaşam gereği, ticaret ve ziraatla meşgul olur, fırsat buldukça Resulullah'ın yanına gelirlerdi. Bilal ise bir an bile hizmeti Nebi'den ayrılmazdı. Fecir vaktinden evvel, gayet tesirli bir ezan ile ashabı teheccüde kaldırır ve namaz vakti cemaat hazır olunca da Peygamber Efendimizi Mescide davet ederdi. Bayram namazlarında "Anaza" adı verilen mızrağı taşımak görevi de Hz. Bilal'e verilmişti. Ki bu mızrak açık havada sütre olarak kullanılırdı.

Seferde de yanından ayrılmazdı. Peygamberin vefatına kadar hem müezzinlik hem de diğer hizmetlerine devam etmiştir. Peygamber erzakını temin ile de görevlendirildiğinden kendisine "hazinedar-ı Resulullah" da denilmiştir. (Kısası Enbiya, 1/260, A. K. Meşhur sahabiler, 256)

Hayatı boyunca Resulullah'ın yanından ayrılmadığını belirttik. Resulullah'ın abdest suyunu temin etmek, sütre olarak kullandığı harbe'yi taşımak, şahsi ihtiyaçlarını karşılamak, savaşta özellikle geceleri korunmasını, gündüzleri ise gölgelenmesini sağlamak, yemek hazırlamak, devlet işlerine bakmak, Hz. Peygamber'in emriyle bazı ödemeler yapmak, elçileri ağırlamak, seriyye kumandanlarına sancak vermek, Resulullah'ın emirlerini halka duyurmak, kadın esirleri muhafaza etmek gibi görevleri üstlenmiştir. (Diyanet İslam A. 6/152)

İbn Hişam Medine'ye gelen bir grup Müslüman'a oruç mevsimi olduğu için Bilal-i Habeşi'nin sahur ve iftarda onlara Resulullah'ın evinden yemek getirip, namaz vakitlerinin girdiğini haber verdiğini bir örnek olarak haber vermektedir. (İbn Hişam.4/248)

Yine Bilal-i Habeşi'nin Medine'ye gelen heyetin yemeklerini organize ettiği, onlara bazen ekmek ve süt, bazen ekmek ve et, bazı defalar da hurma alarak çıkan yemekleri takdim ettiği belirtilir.


Uyuya kalması Resulullah Hayber dönüşü yolun bir yerinde gece mola verir. Ashaba sorar: "Kim bizi sabah namazına uyandırmak için bekleyecek?"

Bilal-i Habeşi: "Ben ya Resûlullah, sizi uyandırmak için beklerim." Resulullah devesinden iner, yeri hazırlanır ve istirahata çekilir. Bilal (ra) namaz kılmaya başlar. Epey kıldıktan sonra oturur ve o da diğerleri gibi çok yorgun ve uykusuz olduğundan uyuyakalır. Güneşle birlikte ilk uyanan Allah Resulü olur. Sabah namazı kaçırılmıştır. Bilal'i çağırarak; "Ey Bilal nedir senin bize bu yaptığın?"

Bilal'in cevabı ilginçtir: "Ya Resûlullah, sizi tutan beni de tuttu."

Efendimiz (sav): "Doğru söyledin ey Bilal," buyurur ve ekler: "Allah istediği zaman (a kadar) ruhlarınızı kabzetti. Yine istediği zaman geri çevirdi. Haydi, Bilal kalk ve ezan oku!"

Bilal (ra) ezan okur ve namaz kılınır. (Buhari)


Evliliği


Mekke'deyken Yemenli bir ailenin kızına talip olduğu ve onların da Resulullah'a danışmaları sonucu, kızlarını Bilal'e verdiği gelen bir rivayettir. İkinci evliliğiyle ilgili rivayet ise Şam'da Ebu'd Derda'nın akrabalarından bir hanımla yaptığı evliliktir. "Azadlı bir kölenin Arab"ın eşrafından bir kadınla evlenmesi, kadın tarafının da bu evliliği gönül rızasıyla kabul etmesi, İslam'ın gönüllerdeki soya dayalı şeref anlayışın yerine takvaya dayalı şeref anlayışını yerleştirdiğinin en bariz numunesi olmuştur."

Bilal-i Habeşi kardeşi için talip olduğu kızın ailesine de kendi eski durumuna atıfta bulunmuş ve şöyle demişti: "Ben Bilal'ım, bu da kardeşim. Biz Habeşliyiz. Biz yanlış bir yolda idik, Allah bize doğru yolu nasip etti. Köle idik, Allah bizi azad etti. Eğer kızınızı bize verirseniz, Allah'a hamd ederiz. Vermezseniz

Allah büyüktür.

Kız tarafının cevabı açıktır: "Senin kardeşi olduğun bir kişiye elbette kızımızı veririz."


Mekke'nin fethinde


Bilal-i Habeşi Mekke'nin Fethi'nde Allah Resulünün yanındaydı. Kâbe'ye girerken yanlarında Usame bin Zeyd ve Osman bin Talha vardı. Allah Resulü Bilal ile Kâbe'ye girip orada namaz kıldı. Namazdan sonra Kâbe'den çıkınca Abdullah bin Ömer Bilal'e gelerek sordu: "Resulullah nerede namaz kıldı?"

Bilal de gösterdi. Ve İbn Ömer de orada namaza durdu. (Buhari)

Kâbe'nin putlardan temizlenmesinden sonra, fethin sembolü ve tevhidin egemenliği olarak da ezan okuması için Bilal'a talimat verildi. Bilal, Kâbe'nin damına çıkıp ezana durdu. O zaman müşrikler bu durumu horlayarak: "Bu siyah köle mi Kâbe damına çıkıp ezan okuyor" dediler. Resulullah bunun üzerine: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı en derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır." (Hucurat 49/13) ayetini okudu.

On sene kadar önce Kâbe'nin etrafında, boynunda ip, çocuklara dolaştırılan zat, şimdi Allah'ın beytinin üstüne çıkıp hem tevhidi belgeliyor, hem de Allah Resulü ve Müslümanlar katındaki değerini göstermiş oluyordu. İslam ne mükemmel ne adaletli ne özgürlükçü ne yüce bir din!


Müezzinlerin piri


Ezan İslam'ın şiarlarından, sembollerinden biridir. Okunduğu bölgede Müslümanların varlığının bir işaretidir. Ve tevhidin, imanın, Allah'ın büyüklüğünün, Hz. Muhammed'in Resul oluşunun bir haykırışıdır. İşte bu haykırışı ilk yapan Bilal-i Habeş'idir.

Ezandan önce Müslümanlara namaz vaktinin gelişi; "es-Salah, es-Salah, Haydi namaza..." nidasıyla duyurulurdu. Ama aslında tam olarak duyurulamıyordu. Efendimiz (sav) ashabıyla istişare eder. Bazıları 'çan çalalım' der. 'Hıristiyan âdetidir' diye kabul edilmez.

Teklifler ve reddedilişler peş peşe gelir: -Boru çalalım, -Yahudi âdetidir. -Ateş yakalım, -Mecusi âdetidir. -Namaz vakti yüksekçe bir yere bayrak asalım, -Bu da hoş değil, üstelik gece görülmez.

Bir karara varılamadan Müslümanlar dağılır. Sabah namazı vakti Ensar'dan Abdullah bin Zeyd gördüğü bir rüyayı Resulullah'a anlatır. Efendimiz (sav): "İnşallah hak rüyadır, diyerek rüyadan duyduğu memnuniyeti dile getirir ve bu aşamada vahyin de talimatıyla emrini verir: "Abdullah Bilal'le birlikte kalk, sen gördüklerini Bilal'e söyle, Bilal ezan okusun. Çünkü O'nun sesi senden daha yüksektir.
(Ebu Davud)

Ve o ilk ezandan sonra Resulullah vefat edinceye kadar hep Efendimizin (sav) müezzinidir.

Bilal-i Habeşi bir sabah vakti yine namaz vaktinin geldiğini Peygamber Efendimize bildirmek için evinin önüne gitmiş ve: "es-Salah..." diye seslenmişti. Biraz bekledikten sonra Efendimizin gelmediğini görünce Bilal, tekrar evin önüne giderek; "Esselatü Hayrün minen nevm, Namaz uykudan hayırlıdır" diye iki defa nida etmişti. Resulullah Mescide gelip Bilal'i görünce şöyle buyurur: "Bilal, bu ne güzel söz! Sabah ezanını okurken bunu da söyle..." (Ebu Davud)

Artık o günden bu güne kadar sabah ezanına hep bu söz eşlik etti. Ve Kıyamete kadar da devam edecek inşallah...


Resulullah'tan sonra


Allah Resulüne ezan okumak ne kadar zevkli, onurlu, zor ama o nispette mübarek bir iştir. Her ezandan sonra Resulullah'ın arkasında namaza durmaya alışanlar, artık O'nu göremeyince adeta çılgına dönmüşlerdi. Bunlardan bir tanesi de Bilal'di.

Ve Resulullah'tan sonra ezan okumayı kendine bir türlü kabullendiremiyordu. Yüreği yetmiyordu buna. Bir gün Halife Hz. Ebubekir'in yanına gelerek; "Ey Resulullah'ın Halifesi. Ben Allah Resulünden; 'Ey Bilal Allah yolunda cihaddan daha faziletli bir şey yoktur' buyurduğunu işitmiştim" dedi. Hz. Ebubekir: "Ey Bilal dileğin nedir?"

Allah yolunda ölünceye kadar seferlerde cihad etmek istiyorum.

Ey Bilal, sen bizi bu hal üzere bırakıp gitmeyi uygun görüyor musun? Yanımızda otursan da bize yardım etsen olmaz mı? Hz. Ebubekir bu ricada bulunur ve yemin ederek gitmesine razı olmayacağını belirtir.

Bu kesin ifade üzerine Bilal-i Habeşi şu tarihi ve çarpıcı sözü söyler: "Eğer sen beni, kendin için satın aldın ise, seninle birlikte olayım beni yanında alıkoy. Yok, eğer Allah için satın aldın ve azad ettinse, beni bırak da Yüce Allah'ın hizmetine gideyim."

Ben seni ancak Allah için azad etmişimdir. Ey Bilal Allah aşkına üzerinde bulunan hakkımı ve hürmetimi göz önünde tut da yanımdan ayrılma. Ben zayıfladım, yaşlandım. Ecelim de yaklaşmıştır.

Bu ifadelere elbette duyarsız kalınamazdı. İslam'ın ilk devrinden itibaren beraber olmuş, pek çok ortamı paylaşmış bu iki insan ayrılamayacaktı. Ve Bilal cihad seferini erteledi. Hz. Ebubekir'in vefatından sonra Şam tarafına hicret ederek, orada cihada katıldı.


Son ezanı


Resulullah'ın irtihalinden sonra ezan okumadığını belirtmiştik. Takriben on yıllık zaman zarfında bunun üç tane istisnası vardır. Birincisi; Hz. Ömer'in Şam seferinde halifenin ısrarı üzerine okuduğu ezan...

İkincisi; Hz. Ömer'le Kudüs'ü fethe gittiğinde, orada yine Hz. Ömer'in, ashabın ve mücahitlerin ısrarı üzerine okuduğu ezan...

Üçüncüsü; Medine'ye geldiğinde okuduğu ezandır ki bu hayli ilginç ve hüzünlü olmuştur.

"Şam'da iken bir gece rüyasında Hz. Peygamberi gören Bilal-i Habeşi hemen yol hazırlığına başlayarak Medine'ye gelmiş ve Resulullah'ı ziyaret etmiştir. Bu sırada Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'i gören Hz. Bilal, gözlerinden yaşlar akarak ikisine de sarılmıştır. Hz. Hasan ve Hüseyin de O'ndan Birgen fecir vakti ezan okumalarını istemiştir. Hiç kimsenin isteği ile ezan okumayan Hz. Bilal, Resulullah'ın bu iki ciğerparesinin arzularını kırmamış ve bir gün sabah ezanını okumuştur.

Ancak ezanın yarısını tamamlayabilmiş, geri kalanını gözyaşlarına mani olamadığı için tamamlayamamıştır. Bu arada ezan okurken O'nun sesini duyan ve tanıyan bütün ashap hemen evlerinden büyük bir coşkunluk ve şaşkınlık içinde çıkarak, sanki Resulullah ile birlikte namaz kılacaklarmış gibi Mescidi Nebevi'ye koşmuşlardır. O gün, Resulullah'ın muhabbeti bütün kalplerde tazelenerek içi buruk bir bayram günü yaşanmıştır."


Din kardeşine kadirşinaslığı


Peygamber Efendimizin ilan ettiği kardeşlik uygulamalarında, iki kardeş önceleri birbirlerine önceleri mirasçı da kalıyordu. Ancak daha sonra bu husus kaldırıldı. Fakat Bilal-i Habeşi, din kardeşi Ebu Ruveyhe'ye o kadar bağlıydı ki, Şam'dayken eline geçen her şeyden O'na da bir pay ayırmıştı."

Ömer bin Hattab Şam'da divanları (aile kütüklerini) yazdığı ve Bilal'in de cihat için Şam taraflarında bulunduğu bir zamanda karşılaşırlar. Hz. Ömer Bilal'e sorar: "Ey Bilal sen kütüğe kiminle yazılacaksın?"

"Ebu Ruveyhe ile birlikte, ondan ebediyen ayrılmam. Resulullah'ın, Onunla benim aramda akdetmiş olduğu kardeşlikten dolayı onunlayım."

Böylece O'nun kabilesine katıldı. Ve Habeşlilerin kütüğü Hasam kabilesine katıldı. Bilal, onlar içinde büyük bir makama sahipti. (İbn Hişam)


Son anı


Vefatı anında adeta büyük bir sevinç içindeydi. Mevlana asırlar sonra, ölümü "Şeb-i Aruz gecesi, Sevgiliye kavuşma gecesi" olarak görmüyor muydu? Sanki Bilal-i Habeşi'nin şu sözü üzerine söylemişti: Hanımı hasta yatağındaki Bilal'e bakıp "Ah ne acı" diye feryat ediyordu. Bilal-i Habeşi ise "O ne tatlı" diyerek sevincini dile getiriyor ve şu sözü tekrar ediyordu: "Yarın sevdiklerime, Muhammed ile arkadaşlarına kavuşacağım." (Müslim)


Son söz olarak


Namaz vakti geldiğinde: "Ezan ve gözümün nuru namazla bizi ferahlandır, ya Bilal" diyen Efendimize, Bilal'in Cennetteki makamı bildirilir. Ve bir gün kendisine sorar: "Ey Bilal! İslam içinde işlediğin (zorunlu olan ibadetlerin dışında) ve senin nazarında menfaatçe en ümitli olan bir ameli bana söyle! Çünkü ben bu gece cennetin içinde, önümde senin iki ayağının yürüyüş sesini işittim."

Bilal: "Ben İslam içinde kendime göre menfaatçe şundan daha ümitli olan bir işlemedim. Ben geceden veya gündüzden herhangi bir saatte, tas tamam temizlendikten sonra muhakkak Allah'ın takdir buyurduğu kadar namaz kılardım, hep abdestli olurdum" dedi. (Müslim)

Ne büyük bir incelik! Farzlara zaten uyulmalı. Sünnetler, Efendimizin (sav) emir ve tavsiyeleri de yerine getirilmeli. Nafileler konusunda da gereken hassasiyet gösterilmeli.

İşte Bilal Efendimiz, bunu tamamıyla yerine getiren insandı. Ve sık sık da kendi geçmişini hatırlardı ve: "Nen ancak bir Habeşliyim. Daha düne kadar da bir köleydim"

Ne Habeşli zenci olmak, ne de köle olmak suçtur. Ancak içinde yaşadığı toplumun ölçülerine göre en düşük muameleye maruz kalmayı hak ettirecek bir durumdu. Hem Habeşi hem de köle!

Ehli dünyanın gözünde ne değerin olabilir ki... Ama O, "ubudiyet" sırrını kavradığı için cennetin en üst mertebelerine çıkabildi. Davasına bağlılığıyla Müslümanlar için bir efsane, bir abide, bir yıldız şahsiyet haline geldi.

O simsiyah bir köleydi. Dünyaya rağbet etmedi, bir zahid gibi yaşadı. Bütün Müslümanların efendisi oldu. Allah ondan razı olsun, Cennet'te bizleri beraber kılsın.

alintidir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sahra
Seçkin Üye
Seçkin Üye
sahra


Mesaj Sayısı : 903
Kayıt tarihi : 26/05/10
Yaş : 45
Nerden : KAYSERİ

Müezzinlerin piri Bilali Habeşi Empty
MesajKonu: Geri: Müezzinlerin piri Bilali Habeşi   Müezzinlerin piri Bilali Habeşi Icon_minitimeCuma Kas. 19, 2010 10:34 pm

ALLAH RAZI OLSUN ABİM.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
islam73
Medaratör

Medaratör
islam73


Mesaj Sayısı : 3832
Kayıt tarihi : 04/03/10
Nerden : Türklügün Bekcisi ve islamin Kölesi

Müezzinlerin piri Bilali Habeşi Empty
MesajKonu: Geri: Müezzinlerin piri Bilali Habeşi   Müezzinlerin piri Bilali Habeşi Icon_minitimeC.tesi Kas. 20, 2010 1:44 am

sahra demiş ki:
ALLAH RAZI OLSUN ABİM.
sizdende kardesim
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Müezzinlerin piri Bilali Habeşi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» HACI MUHAMMED SAMİ EFENDİ (PİRİ SAMİ)
» (Resulullah´in sav. Hayati 31. Sayfa) HZ. BİLÂL-İ HABEŞÎ'NİN İŞKENCEYE UĞRAMASI
» MELÂMÎ PİRİ ÖMER DEDE
» Piri Reis’in Kayıp Hazinesi
» Piri Reis Haritasıyla Ufo Üssü

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İslamiyet ( Her Müslüman 'a Lazım Din 'i Bilgiler )

 :: Tarihi ve Dini Kişilerin Biyografileri
-
Buraya geçin: