iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Orta Arabistan Dinleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Orta Arabistan Dinleri Empty
MesajKonu: Orta Arabistan Dinleri   Orta Arabistan Dinleri Icon_minitimeÇarş. Ara. 02, 2009 6:20 pm

Orta Arabistan Dinleri

Literatür.
1- Kur'an-ı Kerim. İbn al-Kalbî, Putlar Kitabı, Çev. Beyza Düşüngen (Bilgin), Ankara 1969.
2- Neşet Çağatay, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Cahüiye Çağı, Ankara 1971, s.102-112.
Orta Arabistan'la ilgili malzeme Güney Arabistan'dakinden çok daha azdır ve yetersizdir. Halkın hayat ve inancıyla ilgili fazla bir belgeye rastlanmaz. Ancak, en önemli kaynak Kur'an-ı Kerim ve İbnul-Kelbi'nin “Kitabu'l-Asnam” isimli eseridir. Bunlar vasıtasıyla, Cahiliye Çağı Arap inancı ve adetleri hakkında bilgi sahibi oluyoruz.
Dünyanın çeşitli yerlerinde ve zamanlarında yaşamış ve halen yaşamakta olan çok tanrıcı ve putperest kavimlerin çoğunda görüldüğü üzere, Hîcaz bölgesinde de çok tanrıya inanılmakla birlikte, bunların üzerinde mutlak güç ve kudret sahibi yüce bir varlığa da inanılıyordu. Bu yüce varlığın ismine “Allah” diyorlardı. Ancak Allah'ı çok uzaklarda pasif bir tanrı olarak tasavvur ettikleri için, günlük işlerinde çevrelerinde putlarını gördükleri, Allah'la aralarında şefaatçi olduklarına inandıkları, düşük derecedeki ilahlara tapıyorlardı. Yüce Allah'ı ise, büyük tehlikelerde, güçlerinin sınırlı olduğuna inandıkları İlahlarından ümit kestikleri zamanlar hatırlıyorlardı. Bu durumu Kur'an şöyle açıklar:
“Denizde boğulma korkusunun şiddeti size geldiği zaman, Allah 'tan başka taptığınız bütün putlar hatırınızdan kaybolur. Yalnzı O'na dua edersiniz. Fakat Allah sizi kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz”
Ayrıca müşriklere, arzın ve üstündeki varlıkların, göklerin ve Arş'ın, mülkiyet ve hazinelerinin kimin olduğu sorulduğunda da “Allah'tır” derlerdi. Allanın varlığını inkar etmezlerdi. Allah'tan başka, daha pek çok Tanrısal varlıkların mevcudiyetine de inanırlardı. İsimlerini Lât, Menat, Uzza, Hübel vs. olarak adlandırdıkları bu ilahların tabii kaya, ağaç, heykel vs. şeklindeki putlarla müşahhaslaştırdıklarından, kendilerine “Putperest” de denmiştir. Bunlardan Menat, Lât ve Uzza'yı dişi telakki edip Allah'ın kızları diyorlardı. Bunlar bütün Arabistan'da hürmet görürlerdi. Hübel erkek sayılırdı. Bu tanrıları içinde en eskisi Menat idi. Putu büyük bir taştı, Mekke ile Medine arasında, Kudayd denen bir mevkide bulunurdu. Bilhassa Evs ve Hazrec kabileleri tazim ederlerdi. Ama, kültü bütün Araplar arasında yaygındı.
Lât, kültü Orta ve Kuzey Arabistan'da yaygındı. Merkezi kült yeri Tâifde vr Putu beyaz bir granit taştı ve bugünkü Taif Camii yerinde bulunuyordu, olduğu verimli dere, onun arazisi sayılırdı. Lâfın mücevher taşlarla, altın ve “Müşle, tütsü ve kumaşlarla dolu bir cabcab'ı (puta yapılan takdimelerin konduğu bir kuyu) vardı.
Üç tanrıçadan en genci Uzza, güçlü, kuvvetli manasına gelir. Kültü, bütün Arabistan'a yayılmıştı. Kült yeri Mekke'de, Nahle deresinde üç samura ağacı idi. Buraya Gatafan Kâbesi de denirdi. Putun bu ağaçlarda oturduğuna inanılırdı. İslam'ın gelişinden sonra Hz. Muhammed'in emriyle ağaçları kesilmiş, evi de yıkılmıştır. [174] Arabistan'ın kuzey bölgelerinde, Uzza ile Venüs gezegeni arasında ilgi kurulurdu. Bu üç tanrıça dışında Kur'an'da Nuh kavminin;
“Tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd'i ne Suva'ı ne de Yegus'u, Yeûk'u ve Nasr'ı bırakmayın” [175] dedikleri Vedd (ay), Suva, Yagus, Yauk ve Nasr (güneş) isimli tanrılar da zikredilir. Bunlar, önceleri kabile tanrıları olmalıdır. Bu tanrılara, Güney Arabistan'da da rastlanır. [176]
Orta Arabistan'ın meşhur tanrılarından birisi, Hübel'dir. Putu insan suretinde idi ve Kabe'de bulunuyordu. Kuzeyde Muaz bölgesinden getirilmişti. Putu önündeki susuz kuyu cabcab vazifesi görürdü ve önünde fal okları atılırdı.
Kabe'de bulunan İsaf ve Naile putları, Huzaa ve Kureyş kabilelerince tazim görürdü. Kureyş'in hürmet ettiği tanrılardan Menaf, Kuzey Arabistan'da Zeus ile aynı sayılırdı. Ayrıca Ruda, Şems, Kuzah ve diğer başka tanrılara tapıldığı olmuştur.

3. 1- Kültleri

Politeistler putlarına Allah'a ibadet eder gibi tapınırlar, sevgi beslerler, onlar için kurban sunarlardı. Kurbanların en önemlisi deve idi. Koyun ve sığır da makbul sayılırdı. Kurbanı herkes sunabilirdi. Kurban hayvanının eti, ya toplu bir ziyafetle tüketilir veya vahşi hayvanlara bırakılırdı. Kurban hayvanının kanı ise, tamamen akıtılırdı. O tanrının hissesi sayılırdı. Sürüde ilk doğan hayvan da kurban edilirdi. Kurbanın kemiklerinin kırılması ise, yasaktı. Çünkü kemikler sağlam kalırsa, kurban hayvanının tekrar dirileceğine inanılıyordu. Yine bazı hayvanlar
sürüden seçilerek, sürünün bereketi için tanrıya hediye edilir ve serbest bırakılırdı. Artık bu hayvanlara dokunulmaz, çalıştırılmaz ve kesilmezdi. Tanrıya vakfedilen dişi hayvanların sütü ise tamamen misafirlere ve fakirlere ayrılırdı. Bu türlü hayvanlar, ya sürüde bırakılır veya bir kült yerine verilmesi tercih edilirdi.
Kült yerleri ise, yerleşik halka aitti. Bu ziyaret yerlerinde kült taşları veya bir kült evi bulunurdu. Bunlar Kabe gibi birer bina idiler, mabet değillerdi. Ayrıca, her bir putun kutsal bölgesi vardı ve buna himâ denirdi. Hima içinde avlanılması ve ağaçlarından kesilmesi yasaktı. Burada, yalnız tanrıya bağışlanan hayvanların otlamasına izin verilirdi. Sürüden bir hayvanın tesadüfen veya yanlışlıkla o bölgeye girmesi halinde de geri alınamazdı. Artık o, tanrının hissesine düşmüş sayılırdı.
Putlar ise, acayip şekillerdeki taşlardı. Rivayete göre, yalnız Vedd ve Hübel putları olmak üzere, iki tanrının putu insan suretinde idi. Bunlar Araplara dışarıdan gelmişlerdi. Araplar, önceleri bu şekildeki tanrı suretlerini bilmiyorlardı. Kült taşlarına, ansab veya asnam derlerdi. Bir kült yerinde, ekseriya pek çok asnam bulunurdu. Putlar önünde kurban kesilir ve kanı puta sürülür veya serpilirdi. İbâdet olarak putun veya kült taşının etrafında dolaşılır, tavaf edilir, okşanıp öpülür, üzerine elbise, silah vs. asılırdı. Puta verilen hediyeler, putun yanındaki cabcab denen bir mağara veya çukura konulurdu.
Bu durumu İslamiyet öncesi Arapların ve diğer Sami kavimlerin bilgi ve kültür noksanlığına verenler olabilir. Onların çağımızda da dünyanın ileri ve medeni ülkelerinde bu türlü inançların yaygın olduğunu hatırlamaları gerekir. Konu kültür problemi değildir. İlkel bir kişi dahi, bir taş dikmekle, bir taş yığmı meydana getirmekle veya bir heykel yontmakla yeni bir tanrı yarattığını iddia etmez, düşünmez. Dünyada hiç kimse taşa taş olarak tazimde bulunmaz. Önünde huşu duyulan bir taş varsa, o taşa tanrının geldiğine, onda ilahi ruhun ikamet ettiğine veya onu tanrının ruhlandırdığına inanıldığı içindir. Artık o taşta tanrının vücutlaşmış olduğuna, onunla ilişki kuran kimsenin, Tanrı ile ilişki kurduğuna inanılır, onunla konuşulur, önünde huşu duyulur. Kutsal taş ve bulunduğu yer, Tanrının insanlarla ilişki kurduğu ,biatlara cevap verdiği bir mekan olur.
Genellikle putlardan söz edildiğinde bir tanrı resmi veya heykel tasavvur edilir. Özellikle Eski Yunan ve Roma gibi plastik sanatlarda ilerlemiş milletlerin dinlerinde hayal ettikleri heykel ve kabartmalar şeklinde ortaya koydukları örnekler düşünülür. Putların kutsallığı fiziki görünümlerinden gelmez. Onlarda ilahi ruhun, ilahi gücün bulunduğuna, içlerinde oturduğuna inanmaları, onları kutsallaştırır. Özellikle Araplar, çevrelerinde plastik sanatların çok ilerlemiş olmasına rağmen, hlarım şekillendirme ihtiyacını duymamışlardır. Suriye'den getirilen Hübel putu Vedd putu dışındaki putların hemen hepsi kaba bir taş sütunu veya kaya İçlinde idi Uzza putu üç ağaçtan ibaretti. Mekke'nin fethinden sonra kesilerek kültüne son verilmiştir. Cidde sahilindeki Sa'd putu, uzun bir kaya parçasıydı. Fals tu kara dağların ortasında kırmızı bir burundu.Uzaktan bakıldığında insan görünümünü andırırdı. Putlara taş olarak değil, içinde varlığına inandıkları ilahi “Üçten istifade için taparlardı. Ondan yardım beklerlerdi.” Hatta Kur'an'ın açıkladığı gibi, bazıları Biz onlara (putlara) ibadet etmiyoruz, ancak bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz derlerdi. Allah katında şefaatçi olduğuna inanır, dünyevî kazanç, zenginlik, sıhhat, uzun ömür beklerlerdi. [177]

3-2. Hz. İsmail (a.s.)

Hz. İbrahim'in karısı Saranın cariyesi Mısır asıllı Hacer'den doğan oğludur. Tevrat'a göre, İsmail doğduğunda Hz. İbrahim 86, İshak doğduğunda 100 yaşında idi. Sara'nın kıskançlıkla Hacer'i ve İsmail'i evden çıkarmasını Hz. İbrahim'e söylediğinde İsmail en az 18-20 yaşlarında olmalıdır. [178] Ancak İsmail ve annesinin evden uzaklaştırıldığında İsmail'in henüz bebek olduğu rivayetine Tevrat'ta rastlanır. [179] Tevrat, İsmail ve annesinin Hz. İbrahim'in biraz uzağında Sina'nın güneyine Paran çölüne yerleştiklerini anlatır. [180] Kur'an'm haber verdiği Hz. İbrahim karısı ve oğlunu çok uzaklara bugünkü Mekke'ye getirmesi ise 15-20 yaşlarında iken olmalıdır. Çünkü İsmail ile birlikte Kabe'yi inşa etmesi İsmail'in babasına yardım edecek yaşta olduğunu gösterir. Bir müddet sonra da kalbi hüzünle dolu olarak:
“Rabbımız, ben çocuklarımdan birini senin Beyt-i Haram'ının yanında ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Namaz kılsınlar diye (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir takım gönülleri onları sever yag ve onları çeşitli meyvelerle besle ki onlar şükretsinler” [181] duasıyla ayrılır.
İsmail, çevredeki göçebelerden Cürhüm kabilesinden bir kızla evlenir. Annesi Hacer burada vefat eder. Hz. İbrahim'in oğlunu ziyaret için bir kaç defa geldiğine dair hikayeler de anlatılır. [182]
“Bir zamanlar İbrahim'e Beytin yerini açıklamıştık..” [183] ifadesinden Hz. İbrahim'in Hacer ve İsmail'i Allah'ın emriyle, bir görev için Filistin'den getirdiği ve Kabe'nin inşaat yerini kendisine işaret edildiği anlaşılıyor. Burada Hz. İsmail'in Mekke ve çevresinden geçen kervanlara, göçebelere Allah'm birliğini tebliğ etmiştir. Olayın iki eşin kıskançlık anlaşmazlığına bağlanması Hz. İbrahim'in peygamberliğine aykırı düşer ve basite indirgemek olur. Nitekim Sara'dan sonraki evliliğinden doğan oğullarını da olgunluk yaşlarına ulaşınca bölgenin çeşitli yerlerine yerleşmeleri için göndermiştir. Hedef muhtemelen vahdet inancını yaymak olmalıdır. Burada Hacer'in annelik duygusuyla seçimini oğlu İsmail'den yana yaptığı ve ondan ayrılmadığı anlaşılıyor.
Hz. İsmail 137 yaşında vefat ettiğinde [184] annesi Hacer'in kabri yanına, yani Kabe'nin Hıcr'ına gömülür.

3- 3. Hanifler

Arap yarımadasında, özellikle Hicaz bölgesinde politeistler arasında yaşayan, kendilerine “Hanif” denen kimseler de vardı. Bunlar ne Yahudi ne de Hıristiyan olmadıkları halde Allah'ın varlığına ve birliğine inanırlar ve dualarında Allah'a yönelirlerdi. Hz. İbrahim dinini yaşattıklarına inanıyorlardı. Kendilerini tebliğle görevli hissetmemekle birlikte, vahdaniyet inançlarını sürdürmeye çalışıyorlardı. Kur'anda bunlara işaretler vardır. [185] Bunların Hz. İsmail'in dinini yaşatmaya çalışan müminler olmaları da muhtemeldir. [186]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Orta Arabistan Dinleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ESKİ ARABİSTAN DİNLERİ
» Güney Arabistan Dinleri
» Eski Cermen Dinleri
» Şeriatla Yönetilen Ülke Suudi Arabistan
» ESKİ MEZOPOTAMYA DİNLERİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Reddiye Kitabı Ve İslama Davet ( Nasıl Müslüman Olurum )

 :: diğer din ve inanışlar ve Reddiyeleri :: Ve Diğerleri Ve Reddiyeleri
-
Buraya geçin: