iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 BAYRAM NAMAZLARI BAHSİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

BAYRAM  NAMAZLARI  BAHSİ Empty
MesajKonu: BAYRAM NAMAZLARI BAHSİ   BAYRAM  NAMAZLARI  BAHSİ Icon_minitimePaz Mayıs 02, 2010 1:00 pm

8- BAYRAM NAMAZLARI BAHSİ

id; Bayram, demekdir. Bu kelime avdet'den alınmıştır. Avdet: Dönmek, manasınadır. Bayramlara «id» denilmesi, ulemâdan bâzı¬larına göre: Her sene tekerrür ettikleri içindir. Bir takımları, Bayram¬larda sevinç tekerrür ettiği için onlara bu isim verildiğini; diğer bâ¬zıları, bayramların dönüp gelmesi ile, onlara erişenlere tefâûl için bu isim verildiğini söylemişlerdir. Nitekim sefere çıkan cemaata selâ¬metle dönüp gelmelerini temenni için tefâülen «kaafile» adı veril-mişdir.
Şâfiiler'le Mâlikler'e ve cumhûr-u ulemâya göre, bayram namazı kılmak sünnet-i müekkede; Hanefiiler'e göre vâcib, Şafiîler 'den Ebû Saîd-i İstahri'ye göre farz-ı kifâyedir.
Nevevî (631 - 676) diyor ki: «Eğer bayram namazı farz-ı ki¬fâyedir, dersek: Bir yer ahâlisi onu kılmadıkları takdirde kendileri ile harb edilir. Nitekim şâir farz-ı kifâyelerde dahî hüküm böyledir. Sünnet olduğunu kabul edersek, öğle ve diğer namazların sünnetle¬rinde olduğu gibi terkedenlerle harb olunmaz. Maamafih (sünnetdir) denildiği takdirde dahi onu terkedenlerle harb olunur. Çünkü bay¬ramlar şeâir-i dîniyyedendir, diyenler de vardır.»
Bayram namazları, hicretin ilk senesinde meşru olmuşlardır, ikin¬ci yılında meşru olduğunu söyliyenler de vardır. Mezkûr namazlar, sünnet ile sabit olmuşlardır. Bu bahisde bayramlara âid ahkâm görülecekdir.

1- (884) Bana Muhammed b. Bâfi' ile Abd b. Hümeyd hep bir¬den Abdürrazzâk'dan rivayet ettiler. İbni Râfi' dedi ki: Bize, Abdür-razzak rivayet etti. (Dedi ki): Bize tbni Cüreyc haber verdi (Dedi ki): Bana Hasen b. Müslim, Tâvûs'dan, o da İbni Abbâs'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş:
«Ramazan bayramı namazında Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) t Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile beraber bulundum. Hepsi onu hutbeden önce kılar, sonra hutbe okurtardı. (Bir defa) Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) minberden indi; onun eliyle erkekleri oturt¬tuğunu hâlâ görür gibiyim. Sonra erkek sarflarını yararak, kadınların ya¬nına geldi; Bilâl de beraberinde idi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)-
(Ey Peygamber! [1] Şayet mü'min kadınlar Allah'a hiç bir şey'i şerik koşmamak şartı ile sana beyat etmeye gelirlerse... kabul et.) âyet-i keri¬mesini bitinceye kadar okudu. Onu bitirdiği vakit (kadınlara):
— Siz, bu âyetde zikredilen şartlar üzre devam ediyor musunuz? diye sordu. İçlerinden bir tek kadın:
— Evet, yâ Nebiyyallah! dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e ondan başka vecap veren olmadı. O anda bu kadının kim olduğu bilinmi¬yordu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)-
— O hâlde sadaka verin!., buyurdu. Bunun üzerine Bilâl elbisesini yere yayarak:
— Haydi buyurun! Annem babam size feda olsun... dedi.
Artık kadınlar kimi halkalarını, kimi yüzüklerini Bilâl'in elbisesi içine atmaya başladılar.»

2- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe İle îbni Ebî Ömer rivi ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Süfyânü'bnü Uyeyne rivayet etti. ( di ki): Bize, Eyyûb rivayet etti. Dedi ki: Ben, Atâ'dn dinledim* dedi tbni Abbâs'ı şöyle derken işittim:
«Resûlüllah (Saîîallahü Aleyhi ve Seîîem) 'e şehâdet ederim ki, » dileri bayram namazını hutbeden önce kıldı, sonra futbe okudu. Müte ben hutbeyi kadınlara işittiremediğini düşünerek, onların yanına geldi. K dilerine va'z-u nasîhatda bulundu ve sadaka vermelerini emretti. Bilâl elbisesini açmış, bekliyordu. Derken kadınlar yüzük, halka ve (kıymı şeylerini atmaya başladılar.»

(...) Bana, bu hadîsi Ebûr-Rabi' Ez Zehranî de rivayet etti. (Di ki) Bize, Hammâd rivayet etti. H.
Bana, Ya'kûb-u Devraki dahî rivayet etti. (Dedi ki): Bize, Ism b. tbrâhîm rivayet etti. Bu râvîlerin ikisi de Eyyûb'dan bu isnâdla, 1 hadîsin benzerini rivayet etmişlerdir.

3- (885) Bİze îshâk b. İbrahim İle Muhammed b. Râfi' rivayet ettiler. Ibnl Râfl* dedi ki: Bize, Abdürrazzak rivayet etti. (Dedi ki): Bize, tbni Cüreyc haber verdi, (dedi ki) Bana Ata', Câbir b. Abdillâh' dan naklen haber verdi. Dedi ki: Ben, Câbir'i şöyle derken işittim.-
tPeygamber (Stdlallahii Aleyhi ve Seîîem) Ramazan Bayramı günü kalkarak namaz kıldı ve hutbeden önce namazla işe başladı. Sonra ce¬maata hutbe okudu. Neblyyullah (Sailalîahü Aleyhi ve Seîîem) hutbeyî bitirince minberden indi. Ve kadınların yanına gelerek, onlara va'z-u na-sîhatda bulundu. Kendisi Bilâl'in eline dayanıyordu. Bilâl ise elbisesini yay¬mıştı. Kadınlar (onun içine) sadaka atıyorlardı.
Ben, Ata* (b. RabâhJ'a: «Kadınların bu verdikleri Ramazan Bay¬ramı zekâtı mıydı?» diye sordum.
— «Hayır. Lâkin bu, onların o zamana mahsûs verdikleri bir sa¬daka idi. Kadınlar yüzüklerini atıyor da atıyorlardı.» cevâbını verdi.
— Şimdi de imamın hutbeyi bitirince kadınların yanına gelerek, onlara va'z-u nasîhatta bulunmasını, üzerine bir vecibe görüyor mu¬sun? dedim:
— Evet, ömrüme yemin ederim ki bu onlar üzerinde gerçekden bir hakdır. Bunun İçin yapmazlar; bilmem, dedi.
kîtabü salât-îl îdeyn

4- (...) Bize, Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivayet et (Dedi ki): Bize, babam rivayet etti. (Dedi ki): Bize, Abd iÜ melik b. E Süleyman, Atâ'dan, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivayet et Câbir şöyle demiş: Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) i birlikde bayram günü namazda bulundum, hutbeden önce ezan i ikaametsiz olarak işe namazdan başladı. Sonra Bilâl'e dayanara ayakta durdu ve Allah'dan korkmayı emretti. Ona taat'ı teşvîkde bı lundu. Cemaata va'z-u nasihat etti. Sonra yürüdü, kadınların yanın gelince onlara va'z-u nasîhatda bulunarak:
«Tesadduk edin! Zira çoğunuz cehennem odunu olacaksınız!» buyu: du.
Bunun üzerine kadınlardan kara yağız güzeli biri kalkarak:
— «Niçin yâ Resûlallah? diye sordu. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ı Sellem)
— «Çünkü sizler hâlinizden çok şikâyet eder, kocalarınızın nimetin karşı küf randa bulunursunuz.» cevâbını verdi.
Derken kadınlar kendi ziynetlerinden tesadduk etmeğe başlad lar. Bilâl'ın elbisesi içine küpe ve yüzüklerini atıyorlardı.
Buradaki îbni Abbâs ve Câbir hadîslerini Buhar «Kitâbü'I-Cumua» ve «Kitâbu't-Tefsîr- de: Ebû Dâvûd ile İbni Mâce «Kitâbu's-Salât» da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdû
Birinci hadîsdeki: «O anda, o kadının kim olduğu bilinmiyordu, cümlesi «Sahihi Müslim» in bütün nüshalarında bu şekilde rivâye edilmişse de, Kaadı îyâz ile diğer hadis ulemâsının beyanını göre bu cümle tashifdir. Doğrusu: «Hasan, onun kim olduğum bilmiyordu.» şeklindedir. Nitekim Buhâri'nin rivayetinde de oy ledir. Hasan 'dan mıirâd: Hadisi Tâvûs'dan rivayet eden Hasan b. Müslim 'dir.
Mezkûr kadından murâd: Bâzılarının tahminine göre, Es.inl binti Yezîd b. Seken 'dir. «Kadınların hatibi» unvanı il( mâruf olan bu kadın, Taberâni'nin tahric ettiği rivâyetde ası kıssayı hikâye eden kadındır.
«Fetah»; Feteha'nın cem'idir. Bu kelimenin tefsirinde ihtilâf olun-muşdur. «Sahihi Buhârî» de Abdürrazzâk 'dan naklen fetah: Büyük yüzüklerdir, denilmişdir. Esmai , onun: Taşsız yüzükler, mânâsına geldiğini söyler.
«Havâtim»: Yüzükler, demekdir. Müfredi: Hâtem, hatim, ha¬tam ve hitâm, şekillerinde okunur.
«Hurs»: Altın ve gümüş halka yahut küpe halkası veya küçük zinet halkası, demekdir.
Atâ b. Ebî Rabâh'a: «Kadınların verdikleri şeyler bayram zekâtı mıydı?» diye soran râvi: îbni Cüreyc 'dir. Zahire bakı¬lırsa Atâ' bu sadakanın vücûbuna kaailmiş. Onun içindir ki Kaadı tyâz: «Atâ 'dan başka onun vücûbuna kaail olan yok-dur.» demişdir.
Nevevî ile diğer ulemâ buradaki sadakayı, istihbâb mânâ¬sına almışlardır.
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hadîsde zikri geçen âyeti okuması: Kadınlara Mekke fethi esnasındaki beyatı hatırlatmak içindir. Mekke fethedildikten sonra Resul i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Safa dağına çıkarak oturmuş, halk etrafına toplana¬rak kendisine beyat etmişlerdir. Erkeklerin beyatı sona erdikten son¬ra kadınlara gelmiş, onlar da beyat etmişlerdi.

Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler:

1- Bütün ulemâya göre bayram hutbesi, namazdan sonra oku¬nur. Kaadı îyâz: «Şehirler ulemâsı ile fetva imamlarının bil'it-tifâk mezhebleri budur. Bu husûsda imamlar arasında hilaf yoktur. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile ondan sonra gelen Hule-fâi Râşidîn'in fiilleri de budur. Yalnız Hz. Osman'ın son zamanla¬rında bâzı kimselerin namaza yetişemediklerini görerek, hutbeyi na¬mazdan evvel okuduğu rivyet olunur. Böyle bir şey Hz. Ömer 'den de rivayet edilmişse de, doğru değildir.» diyor.
Bâzıları: «Hutbeyi ilk defa namazdan önce okuyan Muâviye‘dir.» demiş; bir takımları bunu Mervân yaptığını söylemiş; daha başkaları Muâviye'nin hilâfeti zamanında Basra'da Ziyâd'm yaptığına kaail olmuşlardır. Hattâ Îbni Şihâb Zührî'ye nis-bet edenler bile olmuşdur.
2- Kadınlara vaz-u nasihat ederek, îslâmın ahkâmını, farzla¬rını, vâciblerini, müstahablarını v.s.'yi onlara öğretmek, kendilerini sadaka vermeye teşvik etmek müstahabdır. Yalnız, bunu onlara mah¬sûs bir yerde yapmak îcâb eder. Fitne ve fesâddan emin olmak da şarttır.
îbni Battal: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in ka¬dınların yanına gelerek; va'z-u nasîhatda bulunması, ulemâya göre: Ona mahsûs fiillerdendir. Çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sel-lem), kadınların babaları mesabesindedir.» demişdir.
3- Kadınlar, erkeklerle birlikde namaza ve diğer içtimâ' yer¬lerine geldikleri vakit fitne ve fesâddan, biribirierine bakmakdan veya kötülük düşünmekden kaçınmak için onlardan uzakta bulun¬maları îcâb eder. .
4- Nafile sadaka icâb ve kabule muhtâc değildir. Hiç bir şey söylemeden fakire teslim etmek kâfidir. Çünkü kadınlar sadakaların Hz. Bi1â1'in elbisesine atarken hiç bir şey söylememişler, kendi¬lerine de bir şey söyliyen olmamışdır.
Bâzıları, sadakanın icâb ve kabule muhtâc olduğunu söylerler.
5- Sadaka-i fıtır, vâcibdir. Hadisde ona -zekât- denilmesi, buna delildir.
6- Kadın, kocasının izni olmaksızın, onun maundan sadaka ve¬rebilir. Cumhıir-u ulemâya göre: Sadaka, kadının malının üçte biri nisbetinde olmak îcâb etmez. Fakat İmam Mâlik'e gö¬re: Kocasının izni olmaksızın, kadın malının üçte birinden ziyâdesini tesadduk edemez.
Cumhurun bu mes'eledeki delili: Resûlüllah (Sallallahü Aley¬hi ve Sellem) Hazretlerinin, kocalarından izin alıp almadıklarını ka¬dınlara sormamış olmasıdır. Verdikleri sadakanın, malın üçte birin¬den çıkıp çıkmadığını da sormamışdır.
Kaadı İyâz: «Böyle yerlerde ekseriyetle kadınlarla beraber kocaları da bulunur. Sadaka meselesinde karılarına bir şey deme¬meleri, onların yaptıklarına rizâ sayılır.» diyerek, Mâliki 'lerin de¬liline işaret etmişse de, Nevevî bu cevâbı zayıf hattâ bâtıl bul-muşdur. Zira böyle yerlerde kadınlar, erkeklerden uzakta bulunurlar. Binâenaleyh hangi kadının ne mikdâr sadaka verdiğini bilmeye im¬kân yokdur. Erkekler, kadınlarının ne kadar sadaka verdiklerini bil¬seler bile ses çıkarmamaları, izin sayılamaz.
7- Umûmi sadakaları yerlerine, ancak devlet reisi tevzi eder.
8- Sadaka toplayan me'mûmn, sadaka verenlere iyi muamele etmesi gerekir.
9- Sadaka, azabı def eden esbâbdandır. Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) evvelâ kadınların sadaka vermesini em¬retmiş, buna sebeb olarak da: Küfrân-ı nimet ettikleri için ekseriyetle cehennemlik olduklarını bildirmişdir.
10- Muhtaçlara vermek üzere, zenginlerden sadaka istemek caizdir.
11- Sadakayı kabul etmek için elbise yaymak caizdir.
12- Kadınların kendileri zaruret içinde oldukları hâlde en kıy¬metli mallarını sadaka olarak vermeye şitâb etmeleri, dinen rütbele¬rinin yüksekliğine ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in emri¬ne imtisal için gösterdikleri hatniyyete delildir.
13- Annem, babam sana feda olsun, demek caizdir.
14- îcâb edenlere nasihatda bulunmak ve gerekirse bu husûs-da şiddet göstermek caizdir.
15- Muhatabın bir şey'i tasdik için «Evet* demesi, sözle beyân hükmündedir.
16- Cemâat nâmına, bir kişinin cevap vermesi kâfidir.
17- Bayram günü namaz, hutbeden evvel kılınır.
18- Bayram namazlarında, ezan ve ikaamet yokdur. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in ve Hulefâ-i Râşidin hazerâtmın malûm olan fiilleri budur. Bu husûsda ulemmâmn ittifakı vardır. Yalnız Selef den bâzılarının kendilerinden önce ve sonra gelenlerin icmâına muha¬lefet ettiği rivayet olunur.

5- (886) Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrazzâk rivayet etti. (Dedi ki): Bize, İbni Cüreyc haber verdi
(Dedi ki): Bana Ata', tbni Abbâs ile Câbir b. AbdUlâh El-EnsarTden naklen haber verdi. Demişler ki: Gerek Ramazan Bayramı gerekse Kurban Bayramı günü ezan okunmazdı.
(İbni Cüreyc diyor ki:) Bir müddet sonra ben, Atâ'ya bu mes'ele-yi yine sordum, bana haber vererek, dedi ki:
«Bana Câbir b. A bdili âh EI-Ensâri haber verdi ki, Ramazan Bay¬ramı günü gerek İmam minbere çıkarken gerekse çıktıktan sonra na¬maz için ezan, ikaamet, nida ve hiç bir şey yokmuş. O gün ne ezan varmış ne de İkaamet.»

6- (...) Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ab-durrazzâk rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) Bana, Atâ' haber verdi ki tbni Abbâs, tbni Zübeyr'e ilk biyat edil¬diği zaman ona:
«Ramazan Bayramı günü, bayram namazı için ezan okunmazdı. Binâenaleyh onun için sen de ezan okutma!» diye haber göndermiş; o da, o gün bayram namazı için ezan okutmamış, tbni Abbâs, bu ha¬berle blrlikde tbni Zübeyr'e:
«Hutbe de namazdan sonra okunur. Bu, böyle yapılırdı.» diye ha¬ber göndermiş. Bunun üzerine ibni Zübeyr, bayram namazını hutbe¬den önce kıldırmış.

7- (887) Bize Yahya b. Yahya ile Hasen b. Rabi, Kuteybetü'bnü Sald ve Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize, Ebû'l-Ahvas, Simâk'den, o da Câbİr b. Semura'dan naklen rivayet etti, dediler. C&bir şunları söylemiş:
cBen, Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellent) He birükde bayram namazlarını bir değil, İki değil; bir çok defalar ezan ve İkaametsiz olarak kıldım.»

8- (888) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şevbe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdetü'bnü Süleyman ile Ebû Üsâme, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da tbnİ Ömer'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Salldlahü Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekir ve Ömer bayram namazlarını hutbe¬den Önce kılarlarmış.
îbni Abbâs ile Câbir ve İbni Ömer hadislerini Buhâri «Cum'a» bahsinde; ayrıca, İbni Abbâs hadîsini Ebû Dâvûd «Namaz» bahsinde tahric etmişlerdir.
Abdullah b. Zübeyr'eilk biat olunduğu zamandan mu-râd: 64 târihinde Yezid b. Muâviye 'nin yerine halife secil-mesidir.
Nevevi diyor ki: «Câbir hadisinde: (Ramazan Bayramı na¬mazından ezan, ikaamet, nida ve hiç bir şey yokdur.) denilmesi, za¬hirine bakılırsa gerek bizim ulemâmızın, gerekse başkalarının (Top¬layıcı namaza buyurun.) diye seslenmeyi müstebab saymalarına mu¬halif görünürse de, hadis-i şerif: Bayram namazı için ezan ikaamet ve bunların mânâsında bir şey yokdur, şeklinde te'vil olunur.»

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler

1- Bayram namazı hutbeden önce kılınır.
2- Bayram namazlarında ezan ve ikaamet yoktur. Bu bâbda bir çok rivayetler vardır. Yalnız Şâfii'ye göre, bayramlarda «Es-Salate cftmiaten» diye nida edilir. Hattâ «İmam Şafii'ye göre, imamın müezzine bunu emretmesi vâcibdir.» diyenler vardır.
Şâfİller den Mârûd1 (382 - 450) 'nin rivayetine göre. bu¬nun yerine «Hayye ale's-Sal&t» veya o mânâda bir sözle nida etmeyi imam Şâfİİ kerih görmüş; bununla beraber kâfi geldiğine kaail olmuşdur.

9- (889) Bize Yahya b. Eyyûb Üe Kuteybe ve İbni Hucur riva¬yet ettiler. Dediler ki; Bize İsmail b. Cafer, Dâvûd b. Kays'dan, o da Iyâz b. Abdillâh b. Sa'd'dan, o da Ebû Said-i Hudrî'den naklen rivayet ettij söyle demiş Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Kurban ve Ramazan bayramı günleri namazgaha çıkar ve evvelâ namazla işe başlardı. Namazını kıldı da, selâm verdi mi ayağa kalkarak cemaata karşı dönerdi. Cemâat ise namazgahlarında otururlardı. Eğer (bu¬ta rafa) bir müfreze göndermeye ihtiyacı varsa, onu cemaata hatır¬latır, bundan başka bir ihtiyâcı olursa, onu kendilerine emrederdi. (Hutbe esnasında):
— cSodaka verin, sadaka verin, sadaka verin!» buyururdu.
En ziyâde sadaka veren de kadınlar olurdu. Ondan sonra namaz-gâhdan ayrılırdı. Mervân b. Hakem zamanına kadar hâl, bu minval üzre devam etti. Bir def'â ben Mervân İle el ele vererek (namaza) çıktım. Namazgaha vardığımızda ne görelim! Kesîru'bnu Salt, çamur¬la kerpiçten bir minber yapmış. Bir de baktım Mervân'in eli beni çe¬kiştiriyor. Gâlibâ beni minbere doğru çekiyordu. Ben de onu namaza çekiyordum. Onun bu hâlini görünce:
— «tş'e namazdan başlamak nerede kaldı?» dedim. Mervânı ~ «Hayır, yâ Ebâ Said! Senin bildiğin (şekil) terk edildi.» dedi.
— «Asla olamazi Nefsim kabza-i kudretinde olan Allah'a ederim ki siz, benim bildiğimden daha hayırlısını yapamazsınız.»
dedim.
Ebû Saîd, bunu üç defa tekrârladıkdan sonra oradan ayrılmış. Bu hadisi Buhari «Cum'a» bahsinde tahrîc etmişdir.
Musallâ'dan murâd: Medine'de mâruf bir namazgâhdır. Mescid-i Nebevi'den bin adım kadar uzaktadır.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî 'nin Mervân b. Hakem ile el ele vererek namazgaha gitmesi, Mervân'in Medine valisi bulunduğu zamana tesadüf etmişdir.
Kerpiç'den minber yapan Kesir b. Sâît (Radiyallahü Anh) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) zamanında dünyâya gelmiş. Mftdine'ye onun vefâtmdan sonra yerleşmişdir. Evvelce ismi: Katil ünis. Kalil: Az: Kesir de: Cok, demekdir. «Kesir ismini ona. Pev-gamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) takmışdır.» diyenler olmuşsa da esah olan rivayete göre bu ismi ona Hz. Ömer (Raâiyallahü Anh) vermişdir. Hz. Kesir: Tabiînden sayılır. Onu Ibni Mende h, sahabeden saymış; Zehebi ise hakkında ihtilâf edildiğini söy-lemişdir.
Hz. Ebû Saîd, Mervân'a üç defa ihtarda bulunduktan sonra oradan yâni minber tarafından ayrılarak namaz kılmağa git-mişdir. Kaadı îyâz bu cümleyi böyle tefsir etmiş, oradan ayrıl¬masının o namazı terk etmesi mânâsına gelmediğini söyle mişdir.

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler

1- Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bayram namazı kıl¬mak için Medine ortasındaki namazgaha çıkardı.
2- Bayram namazlarında namazgâhda ayağa kalkarak hutbe okurdu. Onun zamanında henüz namazgaha minber kurulmamışdı. Hz. Ebû Said'in verdiği malûmata göre namazgâhda ilk defa minber üzerinde hutbe okuyan; Mervân olmuşdur. Minberi de Kesir b. Salt yapmışdır.
Bâzıları, ilk defa minber üzerinde hutbe okuyanın Hz. Ömeru'bnu'l-Hattâb olduğunu söylemiş; bir takımları Hz. Os¬man, daha başkaları Muâviye olduğunu ileri sürmüş, hatta «minber üzerinde ilk hutbe Mu&viye 'nin hilâfeti zamanında Basra'da Ziyâd tarafından okundu.» diyenler bulunmuşsa da, bu iddialar doğru değildir.
Buharı ve Müslim'in rivayet ettikleri Ebû Said ha¬disinde işaret buyurulduğu vecihle, bunu ilk def'â Hz. Muâviye 'nin hilâfetinde Mervân yapmışdır.
Minberi, Kesir b. Salt (Radiyallahü AnJıj'ın yapması, evi namazgaha bitişik olduğu içindir. Bu ev namazgahın kıble tarafında bulunuyormuş.
3- Emr bilma'rûf vazifesi, valiye karşı dahî ifâ olunur. Zira Hz. Ebû Saîd onu Mervân’a karşı ifâ etmişti. O gün Mft'rvân Medine'de vali bulunuyordu.
4- Bayram namazı, hutbe okunmazdan evvel kılınır. Onun için Hz. Ebû Said, Mervân'ın evvelâ hutbe okuyarak sonra na¬maz kıldırmasına îtirâz etmişdir.
Ashâb-ı kiramdan Ebû Bekir, Ömer, Osman, Alî, Mugira, Ebû Mes'ûd ve îbni Abbâs (Radiyalla¬hü anhüm) bayram namazının hutbeden evvel kılınacağına kaa-ildirler. Dört mezhebin imamları ile Sevrî, Evzâî, Ebû Sevr, îshâk ve cumhûr-u ulemânın mezhepleri de budur.
Hanefiîlerle Mâlikîlere göre, bayram namazlarında hutbeyi namazdan evvel okumak da caiz ise de, sünnete muhalefet olacağmdan mekruhdur. Bayram hutbeleri esnasında konuşmak, on¬lara göre mekruh değildir.
Kirmânî, Mervân'ın sünneti nasıl değiştirebildiğine şaş¬mış; fakat Ayni, ona: «Bayramda namazı hutbeden önce kılmak vâcib değildir, binâenaleyh terki caizdir.» diye cevap vermişdir. Hatta ibni Battal, bunun sünneti değiştirme, mânâsına geldiğini bile kbûl etmemişdir. Çünkü Resûlüllah (Sallalfahü Aleyhi ve Settern) cunVa namazlarında hutbeyi namazdan önce okumuşdur.
îbni Battal (?- 444): «icâbında bir müctehid, evlânın hila¬fını tercih edebilir.» diyor.
Bâzı rivayetlerde Hz. Ebû SaId'in yerine bir adam» tâbiri kullanılmış, Mervân'a o adamın îtirâz ettiği; Hz. Ebû Sald 'in bu itirazı beğenerek: «Bu zât vazifesini yaptı.» dediği kaydedil-mektedir.
Ulemâ, buna şu cevâbı vermişlerdir: «Bir adamdan murâd: Hz. Ebû Said ile Mervân'in yanlarında bulunan Ebû Mes'ûd olabilir. Hâdisenin ayrı ayrı zamanlarda iki def â vukuu bulmuş olması da ihtimâl dahilindedir.»
5- Minber kullanmak meşrudur. Namazgaha kurulan minbe¬rin, çamurla kerpiçden yapılması oradan alınıp götürülmemesi için¬dir. Çünkü namazgah sahradan ibaret idi. Bekçisi bulunmadığı için minber ağaçdan yapılmış olsa oradan alınıp götürülebilirdi. Câmi'Ier-deki minberlerin hâli böyle değildir. Onlar muhafaza altında bulundu¬ğundan minberleri de ağaçdan yapılır.
6- Bayramlarda câmi'lere kıyâsen namazgahlarda minber gö¬türmek caizdir. Bâzıları, sahraya minber kurmayı mekruh görmüş¬lerdir. Onlara göre, imam ya ayakta yahut hayvanı üzerinde hutbe okur.
7- Hz. Kesî r'in yaptığı minberden önce minber kullanılmamışdır.
8- Hutbe esnasında hatibin cemaata karşı dönmesi gerekir.
9- Bayram namazlarını kılmak için namazgaha çıkmak sün-netdir. Zaruret olmadıkça bayram namazım mescidde kılmamahdır. Hanefiîye imamlarına göre bayram namazını iki hattâ imam JMuhammed'e göre üç yerde kılmak caiz olduğundan, bayram nama¬zını kıldıracak hükümdar kırdaki namazgaha çıkmalı, oraya çıkama¬yan âcizlere, şehirdeki câmi'de bayram namazı kıldırmak için kendi yerine bir vekil bırakmalıdır. Maamâfih bırakmasa da olur.
tbni Ziyâd'ın rivayetine göre, imam Mâlik Mekke' lilerden mâada her belde ahâlîsinin bayram namazı kılmak için na¬mazgaha çıkmalarının sünnet olduğunu söylemişdir. Mekkeliler bay¬ramı Mescid-i Harâm'da kılarlar.
İmam Şafiî dahi «El-Üm» nâmındaki meşhur eserinde bu mânâda sözler söylemişdir.
10- Âlim olan bir zât, söylediği sözün doğru olduğuna yemin edebilir.
11- Âlim evlânın hilafı ile amel edebilir. Çünkü Ebû Said (Raâiyallahii Anh), Mervân'a itiraz etmekle beraber yine de onun yaptığına razı olmuş; oradan avrümamışdır. Bu da gösterir ki: Bay¬ram günü evvelâ namazı kılmak şart değildir.
12- Bayram hutbeleri va'z-u nasihat, tavsiye ve akıbeti düşün¬meğe teşvike şâmil olmalıdır.

1- Bayramlarda Kadınların Namazgaha Çıkmaları ve Erkeklerden Ayrı Olarak Hutbe Dinlemelerinin Mubah Oluşu Babı

10- (890) Bana Ebû'r-Rabî' Ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki): Bize, Hanımâd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Eyyûb, Muhammed'den, o da Ümmü Atiyye'den naklen rivayet etti. Ümmü Atiyye, Pey¬gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemfi kastederek:
«Bize bayramlarda kocaya gitmemiş delikanlı kızlarla, perdenişin ha¬nımları namazgaha çıkarmamızı; hayızlı kadınlara da Müslümanların na¬mazgahından biraz uzaklaşmalarını emir buyurdu.» demiş.

11- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Hayseme, Âsım-ı Ahval'den, o da Hafsa [2] binti Sîrin'den, o da Üm¬mü Atiyye'den naklen haber verdi. Ümmü Atiyye şöyle demiş: Bay¬ramlarda örtülü hanımlar ve bakire kızlarla beraber namazgaha çık¬maya me'mûr olurduk. Hayızhlar da çıkar fakat cemâatin arkasında bulunurlar; cemaatla beraber tekbîr alırlardı.

12- (...) Bize Amru'n-Nakıd rivayet etti. (Dedi ki): Bize îsâ b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki): Bize, Hişâm, Hafsa binti Sîrİn'den, o da Ommü Atiyye'den naklen rivayet etti. Ommü Atİyye şöyle demiş:
«Bize, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan ve Kurban bayramlarında genç kızlarla hayızlı kadınları ve perdenişln hanımları (na¬mazgaha) çıkarmamızı emretti. Ama hayızlı kadınlar namaz (gah) dan bi¬raz uzak durur, hayırda ve Müslümanların dualarında hâzır bulunurlar, dedi. Ben:
— Yâ Resûlallah! (Bazen) birimizin örtüsü bulunmuyor» eledim; Resû¬lüllah (Sallcâîahü Aleyhi ve Sellem)'.
— Ona din kardeşi, kendi cllbâblarından birini giydiriversin, buyurdu.»
Bu hadisi Buhar! «Hayız», «Bayram» ve «Hacc» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Tirmizi, Nesâİ ve İbni Mâce «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir.
Hadisin Buhari'deki metni, buradakinden daha mufassaldır.
Avatik: Âtik'in cem'idir. Atik: Genç kız, demekdir. Bu kelimeyi lügat ulemâsı muhtelif şekillerde tefsir etmişlerdir.
Hudûr: Hidr'ın cem'idir. Hidr: Bâzılarına göre: Evin bir köşesine çekilen bir perdedir. Buradaki «hudûr» dan mur&d: Evlerdir. Zevât-ı Hudûr da: Evine kapanmış, perdenişin ve iffetli hanımlar manasına gelir.
Muhabbee dahî ayni manaya kullanılır,
«Hayırda ve Müslümanların dualarında bulunurlar.» ifadesinde hazf vardır. Cümlede muzaf zikredibnemişdir. Cümle: -Hayızlı kadın¬lar, hayır meclîslerinde ve Müslümanların dualarında hâzır bulun¬sunlar.» takdirindedir.
Hayır meclislerinden murâd: Hadis dinlemek ve hasta dolaşmak gibi şeylerdir.
CUbâbr Kadir b. Şümeyl'e göre, kadınların başörtülerin¬den daha kısa ve daha.geniş bir örtüdür. Kadınlar bununla da başla¬rını örterler.
Bazdan: «Cilbâb: Ridâdan daha kısa, fakat geniş bir örtüdür. Ka¬dın onunla göğsünü ve sırtını örter.» demişlerdir.
Cüb&bı «Çarşaf gibi bir örtüdür.» diyenler bulunduğu gibi, «Çar¬şaf dır», «Başörtüsüdür.» diyenler de olmuşdur.
Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) «Ona, din kardeşi kendi cilbâblarından birini giydiriversin.» buyurmakla: «Din kardeşi kendi¬sinin muhtâc olmadığı elbisesinden birini emaneten on versin.» de¬mek istemişdir.
Bâzıları: «Bu cümleden murâd: Kadın, üzerindeki elbisesinin bir kısmını ona örtsün demekdir.» mütalaasında bulunmuşlardır. Bu te' vll, kadının üzerindeki örtünün çok geniş olduğuna göre caizse de, yine de itirazdan salim değildir. Mezkûr cümleyi mübalağaya ham-' ledenler de vardır. Bu takdirde mânâsı: «Kadınlar, ikisi bir Örtü için¬de bile olsalar namazgaha çıkmalıdırlar.» demek olur.

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:

1- Hattâbİ 'nin beyânına göre, hayızh kadınlar hayır yer¬lerine ve ilîm meclislerine giderler. Yalnız mescidlere girmezler.
2- İbni Battal: «Bu hadisde, temiz kadınlarla hayızhla-nn bayram namazlarına ve cemaatlara çıkmasının caiz olduğuna de-lîl vardır. Yalnız hayızhlar namazgaha biraz uzak duracaklardır. Onlar da bu mübarek yerin bereketini umarak duâ edip; âmin diyen¬lerden oluversinler.» diyor.
Nevevi de şunları söylemişdir: «Ulemâmız: Gösterişli ve güzel olmayan kadınları bayramlarda namazgaha çıkarmak müstahabdır, .demişler. Onlar, bu hadisin umûmuna şu cevâbı verirler: Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) devrinde fitne, fesâd yokdu. Binâenaleyh güzel veya çirkin, genç ve ihtiyar bütün kadınların namazgaha çık¬ması emir buyurulmuşdu. Bu gün ise hâl böyle değildir. Aişe (Raâi-yallahü Aw/ıa)'dan sahih rivayetle nakledilen bir eserde Hz. Âişenin: (ResÛlüllah [3] (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem), vefatından sonra kadınla¬rın ne modalar çıkardıklarını görmüş olsaydı. Benî İsrail'in kadınları nasıl menedildi ise, o da kadınları mescidlere çıkmakdan mutlaka menederdi.) dediği sabit olmuşdur.»
Kaadı lyâz'm beyânına göre Selef-i Salihîn kadınların ce¬maata çıkıp çıkamıyacaklan hususunda ihtilâf etmişlerdir. İçlerinde Ebû Bekir, Ali, îbni Ömer (Radtyallahü anhüm) de bulunan bir cemaata göre, kadınlar cemaatlara devam edebilirler. Urve, Kaasim, Yahya b. Said, îmam Mâlik, İmam Ebû Yûsuf 'dan v.s.'den müteşekkil bir cemaat ise, bu¬nun caiz olmadığım söylemişlerdir.
îmam A'zam'in, bir defa*. «Caizdir.» dediği; bir defâ da tecviz etmediği rivayet olunur.
tbnü'l-Mübârek: «Bu gün kadınların bayramlara çıkma¬larını, ben mekruh görürüm. Şayet kadın behemahâl çıkmakda ısrar ederse, her günlük elbisesinin içinde zinetsiz olarak çıksın. Buna da razı olmazsa kocası çıkmasına mâni olabilir.» demişdir.
Sevri'nin dahî: «Bu gün kadınların cemaata çıkmalarını kerih görürüm.» dediği rivayet olunur.
Hâsüı bu gün fetva, kadınların mutlak sûretde cemaatlara çıka-rnıyacaklanna göredir.
3- Bu hadisle istidiâl ederek ulemâdan bâzıları bayram namaz¬larının vâcib olduğunu söylemişlerdir.
Kurtubi buna İtiraz etmiş ve bu hadisle bayram namazları¬nın vâcib olduğuna istidlal edilemiyeceğini, çünkü hadisdeki hitâb bü'ittifâk bayram namazı ile mükellef olmıyanlara âid bulunduğunu, bundan maksat onları namaza alıştırmak olduğunu söylemiş; Kuşeyrîde onun sözünü te'yîden: «Çünkü o zaman ehl-i islâm olanlar azdı.» demişdir.
4- İbâdete gitmek için emaneten birinden elbise almak caizdir.
5- Tâat yolunda cemaata çıkmak zaruretinden dolayı iki kadı¬nın bir örtüye bürünmeleri caizdir.
6- Kadının verdiği haber makbuldür.
7- Kadınlar, açık saçık sokağa çıkamazlar.
8- Hayızlı kadınlar namazgâhdan uzak bulunurlar. Ulemâ, bu husûsda* ihtilâf etmişlerdir. Cumhûr'a göre ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Stllem), onları namazgaha gelmekden tenzîhen menetmişdir. Sebebi de; Lüzumsuz yere erkeklerle kadınların bir yere toplanmala¬rını önlemekdir. Hayızlı kadınlara namazgaha çıkmayı haram etme¬mesi, namazgah mescid olmadığı içindir. Bununla beraber ulemâdan bâzıları: «Kadının mescidde kalacağı mindâr namazgâhda durması haramdır, zira namazgah, namaz kılınan yerdir. Binâenaleyh mescide benzer.» demişlerdir. Doğrusu: Birinci kavildir.
9- Hayızlı kadınlarla cünûb olan kimselerin Allah'ı zikretme¬leri caizdir. Onlara yalnız Kur'ân-ı Kerîm okumak haramdır.
10- Bayramlarda tekbir getirmek müstehabdır. Bu cihed ittifâ-kidir. Şafiîler'e göre bayram gecelerinde ve bayram namazla¬rına çıkarken tekbir getirmek, müstehabdır.
Kaadı İyâz, bayramlarda dört yerde tekbir getirildiğini söyler. Bunların birincisi: Namaza giderken, ikincisi: Namaz içinde, üçüncüsü: Hutbede, dördüncüsü de: Namazdan sonradır.
Bayram namazına giderken tekbir almanın müstehab olup olma¬dığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Sahabe ve tabiinden bir cemâat onu müstehab görür ve bayram namazlarına kiderken tâ namazgaha va¬rıncaya kadar yüksek sesle tekbîr alırlarmış
Evzili, Şafiî ve Mâlik'e göre bayram gecelerinde tek¬bîr almak, şâir yerlerdekinden daha ziyâde müstehabdır.
îmam A'zam'a göre: Kurban bayramı namazına giderken aşikâr, Ramazan bayramına giderken gizli tekbîr alınır. Bu mes'ele-de imâmeyn denilen Ebû Yûsuf ile Muhammed, cum¬hur- ulemânın kavlini tercih etmişlerdir.
Hutbe esnasında imamla birlikde cemâatin da tekbîr alması, imam Mâlik'in mezhebidir.
Bayram namazına niyetlenirken alman tekbîrler, imam Şa¬fiî 'ye göre birinci rek'atda iftitah tekbirinden mâada yedi, ikinci rek'atda kıyam tekbîrinden mâada beşdir.
îmam Mâlik ile imam Ahmed b. Hanbel ve Ebû Sevr'in kavilleri de bu ise de, ilk rek'atdaki yedi tekbîrde onlara göre iftitâh tekbîri de dâhildir.
Hanefiîler'e göre, bayram namazlarında zâid tekbirler her iki rek'atda üçer dânedir.
Atâ, îmam Şafii ve imam Ahmed'e göre, iki tek¬bîr arasında zikirde bulunmak müstehabdır. Bu kavil ibni Mes'ûd (Radiyalîahü Anh)'d&n da rivayet olunur.
Tekbîr-i teşrik'e gelince: Bu husûsda ulemâ ihtilâf etmiş ve neti¬cede, ortaya on kavil çıkmışdır. Tafsilât için fıkıh kitaplarına mürâ caat etmelidir.

2- Bayram Namazından Önce ve Sonra Namazgahda, Başka Namaz Kılmamak Babı

13- (884) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti. (De¬di ki): Bize babam rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şube, Adiyye.den, o da Saîdü'bnü Cübeyr'den, o da İbni Abbas'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallaîîahü Aleyhi ve Sellem) Kurban veya Ramazan bay¬ramı günü (namazgaha) çıkarak iki rekat namaz kılmış. Bu namaz¬dan önce ve sonra hiç bir namaz kılmamış. Sonra maiyyetinde Bilâl olduğu hâlde kadınların yanına gelerek, onlara sadaka vermelerini emir buyurmuş. Bunun üzerine kadınlardan bâzısı halkasını, bâzısı da gerdanlığım atmaya başlamış.

(...) Bana, bu hadisi Amru'n-Nâkıd da rivayet etti. (Dedi ki): Bi¬ze, tbni İdrls rivayet etti. H.
Bana Ebû Bekir b. Nâfi' ile Muhammed b. Beşşâr beraberce Gun-der'den rivayet ettiler. İbni İdris ile Gunder'in ikisi birden Şu'be'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
Sihâb: misk veya karanfil gibi güzel kokulu şeylerden boncuk şeklinde parçalardan yapılan gerdanlıkdır.
Bu hadisle İmam Mâlik, bayram namazından evvel ve son¬ra nafile namaz kılmanın mekruh olduğuna istidlal etmişdir. Saha¬be ve Tabiin 'den bir çok zevatın kavilleri de budur.
İmam Şâfit ile Selef 'den bir cemaata göre, bayram na¬mazlarından önce ve sonra nafile namaz kılmak mekruh değildir.
Evzâi, İmam A'zam ve Küfe ulemasına göre ise, bayram namazından önce nafile kılmak mekruh, bayram namazla¬rından sonra nafile kılmak mekruh değildir.
Nevevi: «Bayram namazından önce ve sonra nafile namaz kılmayı kerih görenlere bu hadîsde bir hüccet yokdur. Çünkü o va¬kitlerde namaz kılmamak, namazın mekruh olmasını îcâb etmez. Ka-aide, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem)'in kılıp kılmadığı sabit oluncaya kadar namaz kılmayı menetmemekdir.» diyor.

3- Bayram Namazlarında Okunacak Süreler Babı

14- (891) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. Dedi ki: Mâlik'e Damratü'bnu Said-i Mazimden dinlediğim, onun da Ubeydullah b. Abdillah'dan rivayet ettiği şu hadisi okudum: Ömerü'bnü'l-Hattâb, Ebû Vâkıd-ı Leysi'ye:
— «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Ramazan ve Kurban bayramı namazlarında ne okuyordu?» diye sormuş; o da:
— «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onlarda sûre-i Kaat İle sûre-l İnşlkaak'ı okurdu.» cevâbını vermiş.

15- (...) Bize, tshftk b. îbrâhim rivayet etti. (dedi ki) Bize, Ebû Amiri Akadî haber verdi, (dedi ki) Bize Füleyh, Damratü'bnu Saİd' den, o da Ubeydullah b. Abdillâh b. Utbe'den, o da Ebû Vâkıd-ı Leysf den naklen rivayet etti. Ebû Vâkıd şöyle demiş:
«Ömerü'bnü'l-Hattâb, bana Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bayram namazında neyi okuduğunu sordu; ben de.-
— «Sûre-l Inşikaak İle Süre-l Kaaf'ı dedim.»
Bu hadîsin birinci rivayeti zahiren muttasıl değil gibi görünüyor.
Çünkü Ubeydullah b. Abdillâh, Hz. Ömer'in Ebû Vâkıi-ı Leysî'ye suâl sorduğunu bildiriyor. Hâlbuki kendisi Hz Ömer'e yetişmemişdir. Ancak, zahiren mürsel gibi görünen bu senet hakîkatda muttasıldır. Nitekim hadîsin ikinci rivayetinde muttasıl olarak zikredilmişdir. Binâenaleyh hadis hiç şüphe götür¬meyecek derecede.1 sahîh ve muttasıl olduğundan burada imam Müs1im'e itiraz edilemez.
Ulemâ-i kirâm'm beyânına göre Hz. Ömer'in Ebû Vâkıd-ı Leysî'ye sorması, bu husûsda tereddüte düştüğü içindir. Yâni Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bayram namazında hangi sûreleri okuduğunda şüpheye düşmüş, bu husûsdaki şüphesini gidermek için mes'eleyi Ebû Vâkıd-ı Leysî'ye sormuşdur. Maamâfih ne okuduğunu kendisi bildiği hâlde cemaata bildirmek maksadı ile sormuş olması ihtimâli de vardır. Hakîkatda Ömer (Radiyallahü Anh)'v bunu bilmemesine imkn yokdur. Çünkü bir çok defalar bayram namazını Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bilmemesine imkân yokdur. Çünkü bir çok defalar bayram namazını arkasında kılmışdır.
Hadîs-i şerif: «Bayram namazlarında înşikaak ve Kaaf sûrelerir' okumak sünnetdir.» diyenlerin delilidir. Bunları okumakdaki hikmet; Geçmiş ümmetlere âid haberleri, Peygamberleri yalanlıyanları ihlâk, cemâatin bayram namazına çıkışlarını mahşer yerine toplanmaya benzetme vesâir ahkâmı ihtiva etmeleridir,
Mâlikiler 'den bâzıları, bayram namazlarında sûre-i A'1â ile Ve'ş-Şemsi sûresini okumak müstahabdır.
Hadis-i şerif, bayram namazlarında kıraatin aşikâr yapılacağına da delildir.

4- Bayram Günlerinde, Îçinde Ma'siyet Bulunmayan Oyunlara Ruhsat Verilmesi Babı

16- (892) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize, Ebû Üsâme, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş:
«(Bir defa) yanıma Ebû Bekir girdi, yanımda Ensâr'm cariyele¬rinden iki câriye bulunuyor; Buâs harbinde ensâr'm biribirlerine söy¬ledikleri şiirleri terennüm ediyorlardı. Ama bu cariyeler şarkıcı de¬ğildiler. Ebû Bekir:
— Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Se//em)*'in evinde şeytan ıslığı mı çalıyorsun, hem de bayram gününde? dedi. Bunun üzerine Resû¬lüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'-
— Yâ Ebâ Bekir! Her milletin bir bayramı vardır; bu da bizim bayra¬mımızdır.» buyurdular.

(...) Bize, bu hadîsi Yahya ile Ebû Küreyb hep birden Ebû Mu-âviye'den, o da Hişâm'dan naklen bu isnâdla rivayet ettiler.
Bu hadîsde: «Yanımda defle oynayan iki câriye vardı...» denil¬in isdir.

17- (...) Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki): Bi¬ze, İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki): Bana, Amr haber verdi; ona da tbni Şihâb, Urve'den, o da Âişe'den naklen rivayet etmiş ki Mİna günlerinde Aise'nin yanına Ebû Bekir girmiş; Aişe'nin yanında şarkı söyleyip, def çalan iki câriye bulunuyormuş. Resûlüllah (Saîlallah Aleyhi ve Seîlem) de elbisesine bürünmüş; yatıyormuş. Ebû Bekir, ca¬riyeleri azarlamış, bunun üzerine Resûlüllah (Sallallakü Aleyhi ve Sel-lem) yüzünü açarak:
«Bırak onları, Yâ Ebâ Bekir! Zira bu günler, bayram günleridir.» bu¬yurmuşlar.
Âişe demiş ki: «Ben, oynayan Habeş'lilere bakarken Resûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellemfin, elbisesi İle beni örttüğünü görmüşüm-dür. O zaman henüz bir taze İdim. Siz oyunu seven genç yaştaki bir tazenin buna ne derece can atacağını takdir buyurun.»

18- (...) Bana Ebû t-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki): Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, tbni Şihâb'dan, o da Urvetü'bnu'z-Zübeyr'den naklen haber verdi. Urve şöyle demiş:
«.Âişe dedi ki: Vallahi Resûlüllah {Sailallahü Aleyhi ve SellemTi odamın kapısında dururken gördüm; Habeşliler, Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve SeIlem)'in mescidinde harbeleri ile oynuyorlar; Resûlüllah (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem) de, ben oyunlarını göreyim diye elbisesi ile beni örtüyordu. Ben (bakmakdan) vazgeçinceye kadar, benim (ha¬tırım) İçin ayakda duruyordu. Siz, eğlenceye düşkün genç yaştaki bir tazenin buna ne derece canatacağını takdir buyurun.»

19- (...) Bana, Harun b. Said El-Eylî ile Yûnus b. Abdi'1-A'lâ rivayet ettiler. Lafız: Harun'undur. Dediler ki: Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki): Bize, Amr haber verdi. Ona da Muhammed b. Abdir-rahmn, Urve'den, o da Aişe'den naklen rivayet etmiş. Âişe şöyle de-miş:
(Bir defa) yanımda Buâs şarkılarını okuyan iki câriye bulundu¬ğu hâlde (içeriye) Resûlüllah (Salîalhhü Aleyhi ve Sellem) girdi ve yatağa uzanarak yüzünü çevirdi. Derken Ebû Bekir girdi. Hemen beni azarladı ve:
— «Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellemfin yanında şeytan dü¬düğü mü tüflüyorsunuz?)» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem), ona dönerek:
— «Bırak onları!» dedi. Ebü Bekir (in zihni) dalınca, ben cariyelere işaret ettim; onlar da çıktılar. O gün bayram İdi. Sudanlılar kalkan ve mızrak oyunu oynuyorlardı. Yâ ben Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)' den bakmak için İzin istedim yahut o (kendiliğinden):
— «Bakmak İster misin?» dedi. Ben:
— «Evet...» cevâbını verdim. Bunun üzerine beni yanağım, yanağına değecek şekilde arkasına durdurdu. Sudanlılara da:
— «Haydi bakalım Erfide oğulları (oynayın!)» diyordu. Nihayet ben bıkınca:
— «Artık yeter mi?» diye sordu.
— «Evet.» dedim.
— «Öyle İse haydi git!» buyurdular.

20- (...) Bize Züheyrü'bnü Harb rivayet etti. (Dedi ki): Bize Cerîr, Hişâm'dan, o da babasından, o da Aişe'den naklen rivayet etti; Demiş ki:
«Bir bayram günü bir takım Habeş'tiler gelerek mescidde raksetmeğe başladılar. Bunun üzerine Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) beni çağırdı; ben de (gelerek) başımı onun omuzuna dayadım. Ve Habeş'lHerİn oyunlarına bakmaya başladım. Nihayet onlara bakmaktan İlk vazgeçen ben oldum.»

(...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki). Bize Yahya b. Zekerİyyâ b. Ebi Zaide haber verdi. H.
Bize İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti. Bu râvîlerin ikisi birden Hişâm'dan bu isnadla rİ-vâyet etmişler, yalnız «Mescidde...» kaydını zikretme mislerdi.

21- (...) Bana tbrâhîm b. Dinar Ue Ukbetü'bnü Mtikrem El-Ammî ve Abd b. Humeyd hep birden Ebû Âsım'dan rivayet ettiler. Lafız Ukbe'nindir. Dedi ki: Bize Ebû Âsim, îbni Cüreyc'den rivayet etti. Demiş ki: Bana Ata' haber verdi. (Dedi ki): Bana Ubeyd b. Umeyr haber verdi. (Dedi M): Bana Aişe haber verdi ki kendisi, oynayanlar için:
«Ben, onları görmek istedim. Bunun üzerine ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ayağa kalktı; ben de kapıya durdum. Onun kulak¬ları ile omuzu arasından bakıyordum. Habeşliler mescidde oynuyor¬lardı.» demiş.
Atâ: «Bunlar yâ İranlılar yâ Habeşliler idi.»; «Bana tbnİ Atik, bunların Habeşliler olduğunu söyledi.» demişdir.

22- (893) Bana Muhammed b. Râff ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Abd: (Bize haber verdi...) tâbirini kullandı, tbni Râfi' ise: (Bi¬ze Abdürrazzâk rivayet etti.) dedi. (Abdürrazzak demiş kil: Bize Ma' mer, Zührî'den, o da Îbnü'l-Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den nak¬len haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle demiş: «Habeşliler Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellew)'in yanında harbeleri ile oynarlarken Öme-rü'bnü'l-Hattâb giriverdi. Hemen onları taşlamak için (yerdeki) taş¬lara uzandı. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem):
«Bırak onları yâ Ömer!» buyurdular.
Bu hadîsleri Buhâri «Kitâbü'1-îd* ve «Kitâbü'l-Cihâd» da tahric etmişdir.
Câriye: Asıl lûgatda «genç kadın» demekdir. Sonradan bu keli¬menin mânâsı genişletilerek: genç ihtiyar bütün kadın kölelere «câ¬riye» denilmişdir. Bâzıları, bu hadisde cariyeden lügat mânâsı kas¬tedildiğini yâni Hz. Âişe'nin yanında Ensâr kızlarından iki kız bulunduğunu söylemişlerse de, hadisin o cümlesine bahsedilen cariyelerden murâd: Ensâr kızları değil; Ensâr'a ait iki hakiki câriyedir. Nitekim Taberâni'nin rivayetinde bunların birinin Hz. Hassan b. Sabit'e âid olduğu; İbni Ebî'd-Dünyâ' nin rivayetinde: « Hamâme ile arkadaşı şarkı okuyorlardı.» de¬nilmişdir. Bu Hamâme'nin kim olduğunu birçok musannifler be¬yân etmemişse de, Zehebi (673-748) «Et-Tecrîd» nâm eserinde: «Hamame, Bilâl (Radiyallahû anhYın annesidir. Onu Ebû Bekir satın almış ve azâdetmişdir.» demektedir.
Hz. Âişe'nin babımız rivayetlerinin birinde, kendisi için «Ben, henüz bir câriye idim...» ifâdesindeki «câriye» kelimesi ise lügat mâ¬nâsında kullanılmışdır. Âişe (Radiyallahû anhâ), bu sözü ile: «Ben, o zaman henüz genç bir taze idim.» demek istemişdir.
«Aribe»: Oyuna düşkün, oyunu seven; demekdir.
Hz. Âişe'nin sözlerinden anlaşılıyor ki: Kendisi oyuna düşkün olacak derecede genç ve âdeta çocukmuş.
Cariyelerin def çalarak Buâs harbine ait şarkılar okudukları ha¬disin muhtelif rivayetlerinden anlaşılmaktadır.
Ulemâdan bâzılarına göre, Ensâr-ı Kiram'm Buas har¬binde biribirlerine söyledikleri şiirler, kimi iftihar kimi de hicv'e âit şeylerdi.
Buâs: Evs kabilesine mahsûs bir kâl'adır. Benî Kurayza diyarında bulunan bu kâl'ada o kabilenin hayranları barındırılırmış. Meşhur Buâs harbi bu kâl'anm ekinliğinde olmuşdur.
Bâzıları, bu kelimeyi «Buğas» şeklinde okumuşlardır. Fakat doğ¬rusu: «Buâs» dır.
Ha11abi'nin beyanına göre: Buâs günü arapların meşhur gün¬lerinden biridir.
Câhüiyet devrinde, o gün Evs ile Hazrec kabileleri harbe tutuşmuş-, bu harb islâmiyetin zuhuruna kadar tam yüzyirmi sene devam etmişdir. Nihayet harp Evs kabilesinin zaferi ile sona ermişdir.
Hz. Âişe'nin: «Ama bu cariyeler, şarkıcı değildiler.» sözünün mânâsı: «Şarkıcılık, onların kan'atı ve âdeti değildi.» demekdir.
Kaadı îy z diyor ki: «Mezkûr iki cariyenin terennüm ettik¬leri şeyler harbe, galebe, zafer ve secâatla öğünmeye âit şiirlerdi. Bu gibi şiirler, o cariyeleri kötülüğe teşvik etmediği gibi; onları okumak, ulemânın ihtilâf ettiği şarkıdan mâdûr değildir. Bundan murâd: Şiiri okurken sesi yüksetmekden ibâretdir. Onun için Âişe (Radiyallahû anhâ)i «Bu cariyeler şarkıcı değillerdi...» demişdir. Yâni şarkıcıların âdeti veçhile şarkı söyliyenlerden hevâ ve hevesi teşvik, kötülüklere sevk, güzel kadınları tavsif, şehvetleri tahrik gibi husûsâtı terennüm edenlerden değildiler...-
Araplar şiir okumaya da «gına» derler. Yâni bu kelime şarkı söy¬lemekle şiir okumak arasında müşterekdir. Ancak, burada ondan mu¬bah olan şiirleri okumak kastedilmişdir. Filhakika ashâb-ı kiram mücerred şiir terennümünden ibaret olan gınâ'yı caiz görmüş; onu Pey¬gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin huzurunda da yap¬mışlardır.
îbnü'1-Esir. «Buradaki gınadan, oyun ve eğlence sahiple¬rince mâruf olan şarkı kastedilmemişdir. Ömer (Raâiyallahû anh) Bedevilerin teganrüsine ruhsat vermişdir. Bundan murftd: Develeri sürerken mırıldandıkları şeyler gibi bir ses çütarmakdır.» diyor.
«Muzmûr» veya «mezmûr»: Islık gibi ses çıkaran düdükdür. Buna «mizmâr» da derler.
«Mina günleri» nden murâd: Kurban bayramı günleridir.
Nevevî, bunların Bayram gününden maada üç gün olduğunu söylüyor. Şu hâlde Mina günleri ile: Teşrik günleri kastedilmiş de¬mekdir.
«Derak»: Deraka'nın cem'îdir. Deraka: Deriden yapma kalkan, demekdir.
Beni Erfidet Habeşlilerin lâkabıdır. Erfide veya erfede: Dedelerinin ismidir, diyenler de vardır. Bâzıları, Benî Erfide' nin Habeşlilerden bir kabile olduğunu, bu kabilenin raksetmekle şöh¬ret bulduğunu söylerler. Gerek Hz. Ebû Bekir 'in, kızı Aişe (Radiyaîlahû anhâ)'yı azarlıyarak «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seh lem)'in evinde şeytan düdüğü mü üflüyorsunuz?» demesi; gerekse Habeşliler'in oyunlarını gören Hz. Ömer'in onları taşlamağa kalkışması, bu işden Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem J'in haberi olmadığı zannettiklerindendir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

BAYRAM  NAMAZLARI  BAHSİ Empty
MesajKonu: Geri: BAYRAM NAMAZLARI BAHSİ   BAYRAM  NAMAZLARI  BAHSİ Icon_minitimePaz Mayıs 02, 2010 1:00 pm

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

1- Şarkı mes'elesinde ulemâ ihtilaf etmişlerdir:
Kurtubi: «Şarkı okumaya gelince: Onun haram olduğunda hiç bir hilaf yokdur. Çünkü o bil'ittifâk mezmûm olan eğlence ve oyundan ibâretdir ama haram olan şeylerden salim ise düğün ve bayramlarla, benzeri şeylerde azı caizdir.» diyor.
imam A'zam'a göre: Gına haramdır. Irak ulemâsının mezhebi de budur.
İmam Şafiî ile meşhur olan kavline göre îmam Mâlik, gınanın kerahetine kaail olmuşlardır.
Sûfîye'den bir cemâat babımız hadîsleri ile istidlal ederek, aletli ve aletsiz şarkı okumayı ve dinlemeyi mubah saymışlardır. Fakat babımız hadîslerinde zikri geçen cariyelerin harp ve şecâata âit şiirler okumuş olmaları, Sûfiye'nin kavlim reddetmektedir Onur. için de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu şiirleri okumağa ruhsat vermişdir.
Şarkıcılık böyle değildir. Bu mes'elenin yeri fıkıh kitapları olmak la beraber, ehemmiyetinden dolayı biz dört mezhebin bu bâbdaki ka¬villerini buraya dercetmeyi münâsip gördük. Şöyle ki:
a) Hanefiîlere göre haram olan teğanni, sağ olan muay¬yen bir kadını tavsif, içkiyi ve meyhaneleri medh, müslümanı hiciv gibi husûsâta şâmil olan şiirleri yanık sesle okumakdır. Harplere dâir yahut istişhât için okunan fasih ve beliğ şiirler haram değildir.
İmam A'zam'ın gmâ'yı mekruh gördüğü nakledilmişse de. bu nakil mutlak değil; gınanın haram olan kısmına hamledilmişdır. Hanefîlere göre tavla ve satranç gibi oyunlarla; ûd. Kanun keman, kaval, düdük, borazan v.s. gibi çalgıları çalmak kerâhet-i tah-rimiye ile mekruhdur.
b) Şâfiîler 'den İmam Gazali 'nin «Îhyâü'1-Ülûm» nâm eserinde beyân ettiğine ettiğine göre gına yâni şarkı, raks, def çalma, kalkan ve harbe oyunları; bayram gününe kıyâsla düğün, sünnet, se¬ferden gelme gibi, bayram mânâsında olan sevinç günlerinde Habeş-lilerle zencilerin rakslarını seyretmek caizdir.
Eş dost ziyareti ve bu münâsebetle yapılan toplantılarda, yemek davetlerinde sevinç ve eğlence caizdir. Böyle yerlerde ise ekseriyetle şarkı da okunur.
Gazali (450 - 505) tegannîyi bir çok kısımlara ayırmışdır. Rak¬sın mubah olduğuna zencilerle Habeşlilerin bayram günü mescid-i Nebevî'de raksetmeleri ile istidlalde bulunmuşdur. Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) bunların rakslarına ses çıkarmamış, Hz. Âişe'ye dahî onlara bakmayı mubah kılmışdır.
Yine îmam Gazali 'nin naklettiğine göre îmam Şafiî: «Ben, Hicaz ulemâsından şarkı dinlemeyi kerih gören bir kimse bil¬miyorum. Yalınız evsâfa dâir olanlar müstesna...» demişdir.
İmam Şafii 'nin dahî şarkı okumayı kerih gördüğü nakle¬dilmişse de, Gazali bu rivayeti bâtıla benzetmiş; bununla memnu olan kısmı kastettiğini söylemişdir. Gazâlî mûsikinin mubah ol¬duğuna uzun uzadıya deliller getirmişdir. Görmek isteyenler «İhyâü'l-Ulûm» a müracaat edebilirler.
c) Mâlikilere göre nikâhı ilân etmek için hassaten kulla¬nılan def, davul, kaval ve zurna gibi şeyler pek fazla lehvîyâta sebeb olmamak şartı ile kullanılabilirler. Bu husûsda erkeklerle kadınlar müsavidirler.
Bâzıları yalnız kadınlara mubah olduğunu söylemişlerdir. Bir ta¬kımları da: Bunun yalnız düğün dâvetine mahsûs olmayıp; her sevinç¬li hâdisede caiz olduğunu söylemişlerdir.
Mûsikîye gelince: Hadîs-i şerifde zikri geçen okudukları şekildeki recezleri okumak caizdir.
d) Hanbelîler: «Ûd, keman, davul ve zurna gibi şeyler haramdır. Nitekim tavla ve satranç gibi şeyler de haramdır.
Davet olunan düğünde bunlardan biri bulunursa, o düğüne git¬mek mubah değildir.
Mûsikîye gelince: Hadd-i zâtında sesi güzelleştirmek ve terennüm mubahdır. Hattâ harf değişikliğine veya lâfız ziyâdeliğine müeddi olmamak şartı ile Kur'ân okurken mûsikîye riâyet etmek müstehab-dır. Harf değişikliği yahut lâfız ziyâdeliğine müeddî olursa mûsiki yapmak haramdır...» demişlerdir.
Ulemâdan bâzıları: «Mücerred mûsiki çalmak ve dinlemek günah¬tır. Hattâ lahnla okunan Kur'ân-ı dinleyen de okuyan gibi günahkâr olur.» demişlerdir.
Hz. Câbir (Radiyalîahû onhj'ui: «Mûsikiden sakının. Çünkü o, şeytandandır. O, Allah indinde şirkdir, şeytandan başka kimseye ya¬ramaz.» dediği rivayet olunur.
Düğünlerde def ve emsal! şeyleri çalmanın mubah kılınması: Od, keman v.s. gibi âletlerin çalınmasını mubah kılamaz.
2- Harbe alıştırmak ve teşvik için silâhla oynamak caizdir.
3- Kadınların ecnebi erkeklerin fiillerine bakmaları caizdir. Onlara mekruh olan: Erkeklerin güzelliğine bakıp da; bundan lezzet almakdır. Kadının ecnebî bir erkeğe bakması, şehvetden dolayı olur¬sa, bil'ittifâk haramdır, Essah olan kavle göre: Şehvetsiz bakmak dahî haramdır.
4- Bayramlarda çoluk çocuğa karşı her husûsda cömert dav¬ranmak meşrudur. Lâkin oyun ve çalgı gibi şeylerden yüz çevirmek yine de evlâdır.
5- Bayramlarda sevinçli durmak şeâîr-i diniyyedendir.
6- Arada sırada evli kızını ziyareti âdet edinen bir kimse için, dâmâdı ile bir arada bulunan kızının yanına girmek caizdir.
7- Baba evli olan kızını, damadının huzurunda terbiye edebilir. Çünkü evlâdını terbiye etmek babanın vazifesidir.
8- Kadına rifk-ı mülâyametde bulunmak ve bu suretle onun muhabbetini celbetmek meşrudur.
9- Talebe, hocasının yanlış bir hareketini görürse, ona hemen itiraz edebilir. Bu hareketi hocasına karşı serkeşlik değil; bil'akis ona hürmet ve saygı, makaamını tazimdir.
10- Talebe, hocasının huzurunda hocasının usûlüne göre fetva verebilir. Hz. Ebû Bekir (Radiyalîahû anh)'m Peygamber (Sah lallahü Aleyhi ve Sellem)'i uyumuş zannederek; uyanır korkusu ile kı¬zına danlmış olması mümkündür.
11- Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), kendisine izin ve ruhsat vermişken Hz. Aişe'nin, cariyeleri yine dışarı çıkarması:
Babasının hatırına son derece riayet ettiğine delildir. Babasının kız¬masından korkarak, onlan dışarı çıkarmış olması da muhtemeldir.
12- Cariye bir kimsenin malı bile olmasa, sesini dinlemek yine caizdir. Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Hz. Ebû Bekir'in o cariyeleri dinlemesine bir şey dememişdir. Yalnız bu hu-sûsda fitneden emin olmak şarttır.
13- Zahiriler 'den îbni Hazm, bu hadislerle istidlal ederek: «Bayram günlerinde, şarkı söyleyip oyun oynamak gerek mes-cidde, gerekse başka yerde güzel bir şeydir.» demişdir.
Bâzıları, harp usûlünü öğrenmek için bu gibi oyunların islâmi-yetin zuhuru sıralarında oynanmasına müsaade edildiğini söylemiş¬lerdir. Onlarca, bu hüküm sonradan neshedilmişdir.
14- Kadın, tesettür için kocasının yahut yakın akrabasından birinin arkasına durabilir.
15- Bu rivayetler, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efen¬dimizin güzel ahlâkı ile terbiye ve nezâketine delildirler.
16- Fazilet sahiplerinin bulundukları yerler lehviyâttan münez¬zeh tutulmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
BAYRAM NAMAZLARI BAHSİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İMAN BAHSİ
» CUMA BAHSİ
»  Bayram Namazları (hanefi mezhebi)
» Hastaların Namazları
» FAZİLETLER BAHSİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ( SAV) Hakkında Herşey

 :: Hz. Peygamber Efendimiz'in Hadisi Şerifleri Hakkındaki Eserler :: Müslim
-
Buraya geçin: