iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 TAPINAKÇILIKTAN MASONLUĞA GEÇİŞ

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

TAPINAKÇILIKTAN MASONLUĞA GEÇİŞ Empty
MesajKonu: TAPINAKÇILIKTAN MASONLUĞA GEÇİŞ   TAPINAKÇILIKTAN MASONLUĞA GEÇİŞ Icon_minitimeC.tesi Mart 20, 2010 11:55 pm

BÖLÜM 2

TAPINAKÇILIKTAN MASONLUĞA GEÇİŞ


Tapınakçıların tarihi incelendiğinde, zaman içinde büyük bir değişim gösterdikleri hemen fark edilir. İlk başta Hıristiyan bir kimlikle ortaya çıkan şövalyeler aradan uzun bir süre geçmeden, sapkın felsefe ve öğretilerle, karanlık bir dünyanın içine girmişlerdir. Bu geçiş birden bire olmamış, birçok olay bu değişimi şekillendirmiştir.
Tapınakçıların bu büyük değişiminde iki unsur belirleyici olmuştur. Bunlardan birincisi, tarikat üyelerinin kutsal topraklarda bulundukları süre boyunca başta Kabala olmak üzere, çeşitli Yahudi mistik öğreti ve inançlarını öğrenmeleridir. Bu öğretilere, Haşhaşilerin sapkın anlayışı da eklenmiş, böylece Tapınakçıların Hıristiyanlık inançları kaybolmuş, yerini okültist (kara büyü ve gizliliğe dayalı) bir inanç almıştır. Yeni inançla birlikte, Tapınakçıların idealleri ve amaçları da değişmiş, tarikat çalışmaları yeni bir hedefe yönelmiştir.
Tarikatın değişiminde rol oynayan ikinci unsur ise, fakir şövalyelerin kısa süre içinde çok büyük maddi imkanlara kavuşmalarıdır. Bu iki unsur, yani dünyayı ele geçirip kontrol etmeye imkan sağlayacağına inanılan yeni karanlık inanç ve bunu destekleyen maddi imkanlar, tarikat mensuplarının gözlerini daha yüksek hedeflere dikmelerine sebep olmuştur.
Mistik ve gizemci inançlar, özellikle Tapınakçıların yaşadıkları dönemde büyük bir öneme sahiptir. Çok sayıda insan, büyük güçler veya maddi imkanlar elde etmek için, büyülere, karanlık güçlere ihtiyaç olduğuna inanmaktadır. Bu karanlık güçlerle bağlantı kurmak, onları kontrol altına almak, çeşitli sayılarla büyülü şifreler hazırlamak, etkili zehirler, ölümsüzlük veren ilaçlar üretmek, çeşitli madenleri altına çevirmek, o günlerin en bilimsel çalışmalarıdır. Tapınakçılar da dünyaya hakim olmak için böyle karanlık güçlerin peşinde olmuşlar ve kendileri de karanlık güçlere sahip olmak için şeytandan yardım istemekten, ona tapınmaktan çekinmemişlerdir.
Bu karanlık dünyaya ait semboller, törenler, ritüeller, bu iş için özel olarak inşa edilmiş şatolarda, tarikat tarafından bir sistem altına toparlanmış ve sonraki bütün gizli akımların rehberi olmuştur. İşte, uzun yıllar süren mahkemeler sonucunda bu gerçekler ortaya çıkmış, Tapınakçıların, bir Hıristiyan tarikatı olmadığı, bu maske altında, dünyada başka bir ideali yaymak için çalıştıkları belgelenmiştir.

Mason Kaynaklarında Tapınakçı İtirafları
Önceki bölümde de gördüğümüz gibi Tapınakçılar engizisyona yakalanmamak için kendilerini gizlemiş bunun için çeşitli tarikatlara ve örgütlere sızmışlardır. Tarikat mensupları bu amaca en uygun yol olarak masonluğa sızmış, ele geçirmiş, kendi felsefe, inanç ve ritüellerini masonluğa kabul ettirmişlerdir. Aslında Tapınakçılar aynı zamanda birer mason yani duvar ustası olarak yıllar boyunca eğitim görmüş, gotik sanatın en önemli örneklerinden olan, büyük şatolar ve kiliseler inşa etmişlerdir. Bu yüzden zaten pratik olarak inşaat işi için örgütlenmiş olan mason localarına sızmak veya onları kontrol etmek, Tapınakçılar için hiç zor olmamıştır. Masonlar tarafindan kaleme alınan temel eserlerde bu tarihsel birlikteliğin sembolik özelliklerine daha çok yer verilirken, masonluğun Tapınakçılardan miras aldığı karanlık özellikler daha geri planda tutulmaktadır. Bir kaynakta şöyle geçmektedir:
“Tampliyeler ile masonluk arasındaki somut ilişkiyi güçlendiren bir kanıt da, Büyük Üstad’ın Abacus adı verilen asasıdır. Bu asa, Hz. Harun’un canlı asasının sembolüdür. Asanın topuzu Mabed şeklindedir; gövdesinde, belirli uzunluk ölçüleri işaretlenmiştir. Asa, inşaatçilik, daha doğrusu tümüyle masonluk simgesidir.
Tampliyeler ve masonlar, gerek Kudüs ve gerekse Fransa’da içice yaşamışlardır. Bundan dolayı ezoterik yönden birbirlerini etkilemiş olmalıdırlar. Kudüs’ün Haçlılar tarafindan alınmasından sonra ortaya çıkan mimarı üslup incelendiğinde, Avrupa’daki ilk plânlı kilise inşaatlarının bu tarihlerden sonra başladığı ve Gotik tarzına geçildiği anlaşılmaktadır.
Tampliye Büyük Üstadının aynı zamanda mason Büyük Üstadı olmasıyla birlikte, operatif masonluk tarzından Spekülatif masonluğa doğru da bir tedricî geçiş başlamıştır. Zaten inşaat işlerinin planlanması gibi işlerle uğraşan Cistercien rahiplerinin de mason locası üyesi olmaları, din adamı- veya keşiş-mason tipinin örneğidir, bunun yanında, Paris’te diğer mesleklerin birer merkezi olmasına karşın, masonların ayrı bir merkezinin olmayışı ve masonların merkez olarak Tampliyelerle aynı mekânları kullanmaları, iki kurum arasındaki yakınlığı açıklaması bakımından dikkat çekicidir. Papa’nın fermanıyla 1312 yılında ilga edilen Tampliye tarikatı ile birlikte masonların serbest dolaşım hakları da kaldırılmıştır. Bu nedenle Fransa’daki masonların Almanya’ya kaçmasıyla bu ülkedeki Gotik mimari üslubu birdenbire zirveye çıkmıştır. Fransa’dan kaçabilen Tampliye şövalyelerinin sığındıkları operatif mason locaları da zamanla spekülatif masonik tarza dönüşmüştür. Nitekim, 1390 yılında yazıldığı kabul edilen ilk masonik elyazması Regius’un nazım tarzındaki dili yanında, loca toplantılarında Lordlardan Leydilerden bahsedilmesi, daha o tarihlerde bile masonluğun spekülatif bir nitelik kazandığını göstermektedir. Aslında, insanlık tarihi kadar eski olan masonluğun 1390 tarihli Regius’dan daha önceye ait bir tüzüğünün bulunmaması da dikkat çekicidir. Ancak, mimarinin ve inşaatçılığın bazı ileri bilgilere ihtiyacı olduğu bir gerçektir. Bu üst düzey bilgilerin ehil olmayanların eline geçmesini önlemek isteyen meslek erbabı, kuralları hiçbir zaman yazıya dökmek istememişlerdir. Bu yöntem teknik olarak bir açıklama olabilir. Ancak, kendi kurallarının bile yazılı olmamasının sebebi, yine kendileri gibi sır saklayan bir tarikatın içinde yaşamaları olabilir. Masonlar, bu tarikatın içinde, ilga edilene kadar, sırlarıyla birlikte güven içinde kalmışlardır. Ancak, tarikat ilga edildikten sonra bazı sırlar yavaş yavaş su üstüne çıkmaya başlamıştır. Tampliyelerin kuralları aynı zamanda masonların da kurallarıdır... Yukarıda özetle açıklamaya çalışıldığı gibi, ikiyüz yıl bir arada ve içice yaşayan Tampliye tarikatı ve masonluk kurumu birbirlerini belirgin ölçüde etkilemişlerdir. Hattâ, korporasyonların ritüelleri adetâ Tampliye’lerden kopya edilmiş denilecek kadar benzerdir. Bu itibarla, masonların kendilerini büyük ölçekte Tampliyelerle özdeşleştirdikleri ve aslında özgün gibi görünen masonik ezoterizm içinde önemli boyutlarda Tampliye mirası olduğu belirtilebilir. Özet olarak, araştırmanın başlığında belirtildiği gibi, masonik kralı sanat ve inisiyatik-ezoterik çizginin başlangıç noktası Tampliyelerin, son noktası da Hürmasonların olarak kabul edilebilir”
Masonlara ait başka bir belgede Tapınakçı-mason bağlantısı değişik açılardan vurgulanmaktadır:
“Le Forestier, meseleyi yakından takip etmiştir ve vardığı sonuçlar, bugün için, münakaşa götürmez gibi görünmektedir. Mabetçileri masonluğun ecdadı durumuna getiren ilk vesika, 1760 tarihli bir Strasbourg el yazması olup, ledün ilmine temayüllerini hiç de gizlememektedir. Bu vesika efsanenin esasını tesis etmekte, yani, tarikat sırlarının Jacques de Molay’dan muasır masonluğa kadar intikal edişini tespit etmektedir. Le Forestier’ye göre, Alman Rose-Croix’larının tesiri şüphesizdir, fakat “bunların, masonik an’aneye ve sırra, bir gizlilik ve bilhassa bir kapalılık atfetmek suretiyle, yeni bir tefsir biçimi bulmaktan başka bir gayeleri olmamıştır”. Buna mukabil, mabetsel teselsül, devrin ekosizmine belirli bir mantık getiriyordu: “Bu teselsül, aynı zamanda.. onda eksik olan tarihi silsileyi ve o zamana kadar onda mevcut olmayan murtabit düzeni getiriyordu.”
Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, Tapınakçılar, ortadan kalkmamış, bilakis, atıl ve güçsüz mason localarına girmiş, Gül-Haç örgütünü kurmuş, örgütlemiş, güç kazandırmış, kendi amaçlarına hizmet eden korkunç bir silah haline getirmişlerdir. Tapınakçılar, masonluğun bir parçası veya bir yönü değildir, ayrıca masonların iddia ettiği gibi, "masonluk biraz da Tapınakçılıktan etkilenmiş" de değildir. Masonluk, sembolleriyle, tarihiyle, amaçlarıyla, farklı ada sahip bir Tapınakçı yuvası olmuştur. Masonluk tarihinin Hz. Süleyman Tapınağı’na bağlanması, temel sembol olan Hiram Usta ve duvarcılık mesleği, Kabalaya dayalı mistik sembollerin kullanımı, şövalye örgütlenmesinin aynen adaptasyonu, tören, yemin, kıyafet, derecelendirme kurallarının Tapınakçıların nizamnamesine göre hazırlanması, ve daha sayısız delil, Tapınakçı-mason özdeşliğini kanıtlamaktadır.
Tarikat üyeleri, daha önce de belirttiğimiz gibi, dönemin işçi loncalarına sızmak konusunda hiç sıkıntı yaşamamışlardır. Hatta İngiltere, Portekiz, Almanya gibi ülkelerde, kısa sürede bu kuruluşları ele geçirerek farklı bir şekle sokmuşlar, hem mükemmel bir kamuflaja hem de kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmeye müsait yeni, güçlü bir örgüte sahip olmuşlardır.

İskoç Ritinin Kökeni
Masonluğun en eski kolu olan İskoç Riti, bu amaçla devreye sokulan mason localarının ilki olarak, 14. yüzyılın başında İskoçya’ya sığınan Tapınakçılar tarafından kurulmuş ve diğer localara örnek teşkil etmiştir. Nitekim İskoç Riti’nin en üst derecelerine verilen isimler, Tapınakçı tarikatında asırlar önce şövalyelere verilen unvanlardır. Bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. Onsekizinci yüzyılın en önemli masonlarından Baron Karl von Hund, İskoç Riti ve Tapınak şövalyeleri ile ilgili detaylı bir çalışma yapmış ve İskoç ritini, Tapınakçıların “restorasyonu” olarak adlandırmıştır. Hund’un anlattıklarına göre Tapınakçıların önde gelen 8 şövalyesi önce İrlanda’ya, sonra da İskoçya’ya kaçmış ve orada tekrar örgütlenmişlerdir. Diğer birçok ülkede de faaliyet göstermelerine rağmen, Tapınakçıların asıl merkezi burası olmuştur:
“... İskoç Riti’nin mirasını üstlenen akımlar arasında en önemlisi, von Hund tarafindan biçimlendirilen “Strict Observance” (Kesin İtaat) riti oldu. En yüksek derecesinin adı “Tampliye Şövalyesi” olan Strict Observance Riti kısa süre içinde tüm Avrupa’ya yayılmayı başardı.”
Tapınakçılık-masonluk, sonraki yüzyıllarda, büyük bir güç olarak bütün dünyaya yayılmış, çeşitli kollara ve isimlere ayrılmış ancak temel felsefede, Tapınakçılık idealine bağlı kalmıştır:
“1717 yılında operatif mason localarında çalışmakta olan “Kabul Edilmiş Masonlar” 18. yüzyılın dini, siyasi ve fikri ortamı içersinde ve kendilerine tolerans ve fikir hürriyeti serbestisi temin edecek bir teşekkül kurmayı kararlaştırmışlardır. Bu teşekkülün adetlerini, işaretlerini, merasimlerini zamanın gizli teşekkülleri olan masonluk, Roskuruva, Tampiliye gibi kuruluşlardan ve tefekkür felsefesini de 17 ila 18. yüzyıl İngiltere’de filizlenmeye ve yayılmaya başlayan hür düşünce fikrinden ilham almışlardır.”36
İleriki bölümlerde göreceğimiz gibi asıl hedefi, başta Hıristiyanlık ve İslam olmak üzere, dine, dini kurumlara karşı din karşıtı, materyalist bir dünya düzeni kurmak olan masonluk örgütü bu amacına ulaşmak için her türlü yönteme baş vurmuştur.

Farklı Amaçlar için Gül-Haç
Gül-Haç, Tapınakçılar tarafından kurulan, masonlukla kardeş ama masonluktan farklı amaçları olan, daha gizli ve daha karanlık bir örgüttür. Bugün bile Gül-Haç’ın ne zaman, nerede kurulduğu hakkında fazla bir bilgi mevcut değildir. Bu konuda çeşitli efsaneler ve sahte belgeler üretilmiştir ancak bunların büyük bir kısmı gerçeği yansıtmamaktadır. Gül-Haç’la ilgili ilk belgeler 1614-15 yıllarında Almanya’da ortaya çıkmıştır. ‘Fama Fraternitatis’ ve ‘Confessio Rosae Crucis’ adlı belgeler, Gül-Haç hakkında önemli bazı bilgiler vermektedirler. Bu belgeler ve daha sonra ortaya çıkan bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, Gül-Haç, kökleri Mısır Hermetizmi, gnostisizm ve Kabala’ya dayanan, ezoterik-gizemci bir tarikattır. Almanya’da basılan belgelere göre derneğin kurucusu Christian Rosencreutz adlı bir Alman şövalyesidir. Konuyla ilgili uzmanların bazıları bu ismin sahte veya sembolik olduğunu savunmuşlardır.
Aslında Gül-Haç tarikatı Tapınakçıların, mason localarına kıyasla daha rahat hareket ettikleri bir yerdir. Mason localarına Tapınakçı olmayan kişileri de kabul ederek, politik güçlerini arttıran Tapınakçılar, bu localarda büyü, simya gibi karanlık faaliyetlerde bulunmamış, bu faaliyetleri Gül-Haç örgütüne kaydırmışlardır.
Bu açıdan bakıldığında, Gül-Haç, Tapınakçıların istedikleri büyük değişimi gerçekleştirmek için kullanacakları doğaüstü güçlerin araştırma merkezi haline gelmiştir. Olayın bir başka dikkat çekici yönü de, her ikisi de Tapınakçı geleneğin devamı olan masonluk ve Gül-Haç örgütleri arasında çok yakın bir ilişki olmasıdır. Bu ilişkinin en basit göstergelerinden biri olarak, İskoç ritinin 18. derecesinin “Gül-Haç Şövalyesi” olması gösterilebilir:
“Basit bir açıklamaya göre Gül-Haç, Tapınakçıların Kızıl Haçından kaynaklanmaktadır. Hem mason hem de İlluminatus (Aydınlanmış) olan Mirabeau, ülkede kaldığı süre boyunca, Almanya’daki gizli dernekler hakkında birçok şeyi keşfedecek bir pozisyonda olmuştur ve kesinlikle belirtmektedir ki “17.yüzyılın Gül-Haç masonları, aslında gizlice devam eden eski Tapınakçı tarikatıydılar” “37
Konunun uzmanı olan Lecouteulx de Canteleu ise durumu daha açık bir şekilde belirtmektedir:
“Fransa’da tarikattan ayrılan şövalyeler, bundan böyle gizlice, 15. yüzyılda Bohemya ve Silezya’da yayılan Flaming Star ve Gül-Haç tarikatlarını kurmuşlardır. Bu tarikatların yüksek rütbeli subayları bütün hayatları boyunca kızıl haç giyinmek ve her gün St. Bernard duasını yapmak zorundaydılar.”38
Gül-Haç örgütünün amaçlarını pratiğe geçirmeye çalışan kişiler arasında en önemlisi ve en tanınmışı Sir Francis Bacon’dur. 1561 yılında doğan Bacon İngiltere tarihinde önemli bir yere sahiptir. Yaptığı hizmetler sebebiyle 1. Verulam Baronu ve Saint Albans Vikontu ilan edilmiştir. Yaptığı felsefi-bilimsel çalışmalar, tarihte Bacon’a pozitif bilimin babası unvanını kazandırmıştır. Ancak bütün bu sıfatlar Bacon’un gerçek kimliğini açıklamamaktadır. Çünkü Bacon aslında İngiliz Tapınakçıları’nın büyük üstadıdır. Gül-Haç Üstadı olarak, gizli ilimler, özellikle de Kabala, büyü ve simya konularında dönemin en bilgili şahsiyetidir. Bilimsel adı verilen ve aslında bilimle ilgisi olmayan çalışmalarının esas amacı, mistik-doğaüstü güçleri kullanarak doğaya hakim olmaktır. Bacon, Tapınakçıların hayalindeki devlet yapısını anlattığı Yeni Atlantis adlı eserinde tam bir yeryüzü cenneti modeli sunar. Bacon, bu ütopik hikayesinde Bensalem (Yeni Kudüs anlamına gelir) adlı hayali bir adada yaşayan hayali insanların öyküsünü anlatır. En belirgin özellik, adanın tam bir bilim dünyası olmasıdır; çok sayıda bilimsel icad vardır ve bunlar sayesinde de ada sakinleri “rüzgarı kontrol etmek” gibi olağanüstü güçler elde etmişlerdir. Adadaki tüm bu bilimsel çalışmaları denetleyen bir de “bilim evi” vardır: Solomon’s House (Süleyman’ın Evi) adı verilen bu ev aslında Tapınakçıların başlangıç ve hedef noktasıdır.
Sonuç olarak, farklı isimler altında aynı amaç için faaliyet yürüten üç kardeş örgüt, yani Tapınakçılar, masonlar ve Gül-Haç, sonraki bölümlerde de inceleyeceğimiz gibi, güçlerini ve etkilerini arttırmaya devam etmiş, dünyanın çehresini kendi ideallerine göre değiştirmeye, yönlendirmeye çalışmışlardır. Bu gizli süreç boyunca her türlü yöntemi kullanmış ve halen de kullanmaya devam etmektedirler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emir Sultan
Medaratör

Medaratör
Emir Sultan


Mesaj Sayısı : 1130
Kayıt tarihi : 16/01/10
Nerden : Lefkoşa/k.k.t.c.

TAPINAKÇILIKTAN MASONLUĞA GEÇİŞ Empty
MesajKonu: Geri: TAPINAKÇILIKTAN MASONLUĞA GEÇİŞ   TAPINAKÇILIKTAN MASONLUĞA GEÇİŞ Icon_minitimePaz Mart 21, 2010 12:17 am

Allah Razı Olsun Hocam,çok güzel ve zamanında yazılmış yazı,zamanlanması çok uygun hele hele şu anki içinde bulunduğumuz zaman ve devirde yine hele hele diyorum bir AHTOPOT gibi ülkemin dört bir yanını,her kurum ve kilit yerleri nufus ları altına alabilecek güç ve otarite kurmuşken,yazılması ve dikkat edilmesi gereken,ibretlik bir yazı.Düşmanını tanımadan savaşamazsın.Allah Razı Olsun.

CENAB-I ALLAH YAR VE YARDIMCIN OLSUN.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
TAPINAKÇILIKTAN MASONLUĞA GEÇİŞ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kuranda Geçen Esmalar ve Geçiş Şekli

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Reddiye Kitabı Ve İslama Davet ( Nasıl Müslüman Olurum )

 :: İnsanları İmanlar 'ından Ederek, Dünyayı zulme ve Kötülüğe Boğan hırıstiyan ve yahudi kökenli akım ve görüşlere Reddiye :: masonluk, kötülükleri Ve Reddiyesi
-
Buraya geçin: