iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Kalplerin Fethi Muhammed Emin Gül

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
mümine sultan
Administrator

Administrator
mümine sultan


Mesaj Sayısı : 6157
Kayıt tarihi : 15/01/10
Yaş : 48
Nerden : ELFU ELFİ SALATİN VE ELFU ELFİN SELAMİN ALEYKE YA RASULALLAH.

Kalplerin Fethi Muhammed Emin Gül Empty
MesajKonu: Kalplerin Fethi Muhammed Emin Gül   Kalplerin Fethi Muhammed Emin Gül Icon_minitimeSalı Mart 16, 2010 8:36 am

Kalplerin Fethi Muhammed Emin Gül






Muhammed Emin Gül

Bütün peygamberlerin temel görevi,
kalpleri Allah’a çevirmektir. Bütün ilahi kitaplar, insanları zulmetten nura,
batıldan hakka, kötülükten hayra, hayvaniyetten insanlığa çıkarmak için
gönderilmiştir.

Dinin hedefi insandır. İnsandaki hedef nokta kalptir.
Kalbin en mühim vazifesi iman ve sevgidir. Sevginin sonu, teslimiyet ve taattır.
Yakinen inanmayan kimsenin sevgisi yalan, teslimiyeti riya, taatı
taklittir.
Asıl mesele, harbi değil, kalbi kazanmaktır; kaleye değil, kalbe
girmektir. İslam’ın istediği, kelle değil, kalptir. Kalbini kazanamadığımız
insan bizden değildir. Onun gülmesi, kızmasından daha tehlikelidir.
Allahu
Tealâ’nın bütün cihad emirleri, kalbi fethetmek için verilmiştir. İlk
fethedilecek yer kendi kalbimizdir. İlk teslim alınacak kimse, kendi
nefsimizdir. Kalbi gaflet ile ölü olan bir kimse, başkasına hayat sebebi olamaz.
Eşyaya köle, şehvetine esir olan bir nefis, gerçek hürriyetin tadını alamaz ve
başkasına tattıramaz.
Gerçek mü’minin bütün derdi Allah’ın rızasıdır. Biricik
hedefi O’nun tanınmasıdır, tek beklentisi O’nun sevilmesidir. Çünkü gerçek
sevgiye ve övgüye sadece O layıktır. Kalbin huzuru ancak bu sevgi ile mümkündür.
İmansız paslı yürek, sinede yüktür; onun derdi dünyalardan büyüktür. Kalbin
ilacı ilahi sevgidir. İnsan ancak bu sevgi ile insandır. Bu sevginin kalplere
ulaşması için ne yapılsa azdır.

Bir Zikir İçin Çekilen
Bin Çile
İşte bütün Peygamberler, alimler, veliler, mücahidler, cömertler,
şehitler hep bu uğurda mal ve can vermişlerdir. Yani, Yüce Mevla’nın adını
duyurmak, kalplere O’nu tanıtmak, sevdirmek ve insanları hiç bitmeyen bir
sevgiye erdirmek için çırpınmışlardır. Birilerini öldürmek için değil, diriltmek
için hesap yapmışlardır. İntikam için değil, ihya için yola çıkmışlardır. Çünkü,
bu ümmetin Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (A.S.) böyle yapmıştır ve böyle
emretmiştir. Allahu Tealâ’nın muradı budur. Şu örneği iyi
düşünelim:
Efendimiz (A.S.), Mekke’de iken Allah’ın adını duyurmak ve yüce
daveti yaymak için Tâif’e gitti. Sevgi ve merhametle halkı hak dine davet etti.
Onlar iman etmedikleri gibi, edepsizce karşılık verdiler. Şehrin ayak takımını
ayarttılar; taşlı sopalı üzerine saldılar, saadetli ayaklarını kanattılar.
Efendimiz (A.S.) kendisini bir bağa zor attı. Cenab-ı Hak, Habibinin sabır ve
aşkını göstermek için, düşmanlarına imkan veriyordu. Cebrail (A.S.) manzaraya
dayanamadı, imdada yetişti. Yanında dağların meleği de vardı. Efendimize meleği
gösterdi; “emir ver şu dağı bu edebsizlerin üzerlerine kapatsın, hepsi helak
olsunlar” dedi. Rahmet Peygamberi (A.S.), Yüce Rabbin aşkına acısını unuttu,
intikam hislerini yuttu ve “Hayır, hayatta kalsınlar. Bunlar bana böyle
davrandı, fakat ben bunların zürriyetlerinden ‘lâ ilâhe illallah’ diyecek bir
neslin geleceğini ümid ediyorum” buyurdu.
Ölçü ve hedef budur. Eğer münkir ve
mücrimlerin helak edilmesi istenseydi, Allahu Tealâ hiç kimseye danışmadan bir
anda hepsini helak eder, köklerini kazırdı. Mesele helak etmek değil, hayat
vermektir. Hedef, yok etmek değil, var oluşun manasını öğretmektir. Bunun için
sabır, sevgi ve kontrol gücü gerektir.
Allah Rasulü (A.S.), Mekke’den
Medine’ye hicret etmişti. Artık davet işinde tek başına değildi. Emrinde, malı
ve canı ile Allah yolunda kurban olmak isteyen bir ümmet vardı. Yeryüzünde fesat
çıkaran, inkarla kendilerine, ihanetle insanlara zulmeden, hak sözü dinlemeyen
ve sevgiye nefretle karşılık veren kimseleri, emrindeki bu orduyla kontrol
altına alıyordu. Hedefi, onları bilmedikleri için düşman oldukları İslam’ın
güzellikleri ile yüz yüze getirmekti. Hz. Mevlâna’nın Mesnevisinde zikrettiği şu
olay da bunlardan birisiydi:
Hudeybiye dönüşü, fitne yatağı Kurayza ve
Nadiroğulları üzerine gidilmiş, birçokları esir edilmişti. Görevliler esirleri
bağlayıp Medine’ye doğru sürüyorlardı. Rahmet Peygamberi (A.S.) onlara bakıp
güldü ve “Ne tuhaf! Şunların ellerini bağlayıp zorla Cennet’e götürüyorlar;
onlar ise gitmemek için asılıyorlar?” buyurdu. Onun uzaktan tebessümünü gören
esirler, durumlarıyla alay ediliyor zannettiler. Kendi aralarında:
“Şu
peygambere bakın. Onun alemlere rahmet olduğunu söylüyorlar. Geldi bizim
kalemize girdi, evlerimizi yıktı, ateşlerimizi söndürdü, ellerimizi bağladı. Bir
de karşımıza geçmiş gülüyor” dediler. Onların bu gizli konuşmalarını Cenab-ı
Hak, Rasulüne bildirdi. Allah Rasulü (A.S.) esirlerin yanına çıkıp:
“Ben sizi
öldürmek için değil, kurtarmak için ordumu harakete geçirdim. Sizin kalenize
değil, kalplerinize girmek için geldim. Siz, inkar ve küfür içinde Cehennemin
üzerine ev kurmuştunuz, ben o evi yıkıp size Cennette köşk yapmak için
uğraşıyorum. Ben sizin elinizi tutup Cennet’e çekiyorum, siz elimden kurtulup
ateşe gitmek için çırpınıyorsunuz. Sizin bu halinize gülüyorum.”
buyurdu.
Allah’ın Rasulü (A.S.) insanlığın önündeki durumunu ve onların
kendisine karşı tutumunu şu misalle anlatmıştır:
“Benimle sizin durumunuz şu
adamın haline benziyor. Adam ısınmak ve aydınlanmak için bir ateş yaktı. Bu
arada bazı hayvanlar ve kelebekler ateşe atlamaya başladılar. Adam onları
kovmaya çalışıyor, onlar da durmadan ateşe hücum ediyorlar. Aynen bunun gibi,
ben sizin eteklerinizden tutup Cehennem ateşinden kurtarmaya çalışıyorum;
ateşten bu yana gelin, ateşten bu yana gelin diye sesleniyorum. Siz ise, elimden
kurtulup ona düşmek için çırpınıyorsunuz.” (Buhari, Müslim)

Can Verilecek, Ama Kime?
İslam’a göre hiç bir şahıs veya ülkeye, para,
toprak, petrol, bağ-bahçe, şehvet ve şöhret için cihad ilan edilemez. Dinimizin
istediği tek şey, Cenab-ı Hakk’ın kullara tanıtılması, kalplere sevdirilmesi ve
dinin her türlü şirkten temizlenerek sırf Allah için yaşanmasıdır. İşte
ölçü:
Bir şahıs Allah Rasûlüne (A.S.) gelerek: “Yâ Rasulallah! Bir adam
ganimet için savaşıyor; bir başkası adının duyulması için savaşıyor, bir diğeri
yiğitliğini göstermek için savaşıyor, bir başkası kavim ve kabilesini savunmak
için savaşıyor, birisi de karşı tarafa kızdığı için savaşıyor, bunların hangisi
Allah yolundadır?” diye sordu. Efendimiz (A.S.):
“Kim Allah’ın adını duyurmak
ve dinini yaymak için savaşırsa, o Allah yolundadır; diğerleri değil.” buyurdu.
(Buhari, Müslim, Ebû Davud)
Bir İslam aliminin hedefi, Allahu Tealâ’nın
tanınması ve dininin yayılmasıdır. İrşadla görevli bir mürşidin yapacağı da aynı
şeydir. Malını ve canını Allah yolunda vermek isteyen her müslümanın, derdi bu
olmalıdır.

Zorla Din Yaşanmaz
Din Sevgi İle Kulluk
Demektir
Din nefsimizde güzelce tatbik edilip doğruca tebliğ edildikten
sonra, iş muhatabın tercihine kalır. Yakinen inanan ve sevgiyle kulluk edenlerin
mükafatı Allah’a aittir. Allahu Tealâ dostlarına Cennet ve cemalini vaad
etmiştir. Onun vaadi hak, tahakkuku muhakkaktır.
Silah zoru ile din kabul
ettirilmez. Başa vurarak kalbe Allah sevgisi inmez. Kalbiyle inanmadığı halde
korku veya çıkarı için boyun eğenlere mü’min denmez. Biz işin zahirine bakıp bu
kimselere müslüman muamelesi yapsak bile, onların Allah katındaki sıfatları ve
azapları değişmez. Tevbe edip hallerini güzelleştirenler hariç.
Önceki
devirlerde Allah’ın adını duyurmak için, İslam ordularından önce Allah adamı Hak
aşığı veliler, alperenler, müslüman olmayan bölgelere gönderilirdi. Bu yüksek
şahsiyetli insanlar gayri müslimlerin bölgelerine yerleşir, onlarla içli dışlı
olur, kendilerine gerçek insanlığı ve hakiki dini yaşayarak gösterirlerdi. Bir
zaman sonra, onlara: “Gelin siz de bu güzellikle şereflenin, bir olan Allah’ın
dinine girin, O’na ortak koşmayın” dediklerinde, o zamana kadar yumuşamış
kalpler, bu daveti kolay kolay ret edemezlerdi. Hemen kabul etmeseler bile,
açıkça nefret de etmezlerdi. Onların kalbini yumuşatan şey, tehdit ve korku
değildi; sevgi, ihlas ve samimi insanlıktı. Hak ile batıl arasındaki farkı
anlamak için en güzel yol, gerçek bir hak adamını görmektir.
Kalpleri
fethedenlerin iki önemli vasfı vardır:
* İçi ve dışıyla istikamet üzere
hareket etmek.
* İnsanlardan hiç bir karşılık beklemeden davetini
yürütmek.
Bu vasfa sahip olanlar, insanları sadece Allah için severler.
Onlara sırf Allah için kızarlar. Sevgilerine ve hizmetlerine karşılık verilmedi
diye üzülmezler. Onlar, cömert kimselerdir. Hak için kendilerini kurban
etmişlerdir.

__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kalplerin Fethi Muhammed Emin Gül
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» MUHAMMED EMÎN EFENDİ
» Namazda Huşunun Beyânı/Kalplerin Keşfi
» Ehli Sünnet Allah Rızası İçin Yardımlaşma Hattı ( Ehli Sünnet Manevi Destek Hattı )
» MEHMET EMİN
» Emin misiniz?????

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ( SAV) Hakkında Herşey

 :: Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV)
-
Buraya geçin: