iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İnsan ve Ahlakı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
gespenst
Administrator

Administrator
gespenst


Mesaj Sayısı : 1393
Kayıt tarihi : 23/07/09
Yaş : 44
Nerden : ANKARA

İnsan ve Ahlakı Empty
MesajKonu: İnsan ve Ahlakı   İnsan ve Ahlakı Icon_minitimePerş. Mart 11, 2010 3:43 pm

İnsan ve Ahlakı

Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Peygamberleri, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, insanların peygamberlerden sonra Allah"a karşı bir bahaneleri olmasın…" (Nisa; 165)
Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Biz, bir peygamber göndermedikçe azap etmeyiz." (İsra; 15)
İşte Allah-u Zülcelal böyle adaletli, şefkat ve merhamet sahibidir. İlk önce kullarına emir ve nehiylerini bildirmek suretiyle yol gösteriyor. Bu emir ve nehylere uyanlara büyük mükafatlar veriyor, O"nun göstermiş olduğu yoldan çıkarak emir ve nehiylerini yerine getirmeyen kimselere azap veriyor.
Kim Allah-u Zülcelal"in rızasını talep ediyorsa ahlakını güzelleştirmesi lazımdır. İnsanlara Allah-u Zülcelal"in emir ve nehiylerini bildirirken, onlara karşı güleryüzlü, şefkatli davranmak gerekir. Karşımızdaki insan fasık da olsa, günahkar ve âsi de olsa, ilk önce kendimizi ona yakınlaştırıp, yumuşaklıkla davranmamız lazımdır. O da bize yaklaştıktan sonra nasihat etmeliyiz. Peki niçin yumuşak ve güleryüzlü davranmamız lazımdır? Çünkü olabilir ki o kişi tevbe eder ve Allah"a yönelmek suretiyle Allah-u Zülcelal"in bir dostu olabilir. Onun için karşımızdaki insanların bizden nefret edecekleri davranışlardan kaçınmamız lazımdır. Bu vaaz ve nasihatin kuralıdır.
Seyyid Ahmed er-Rufai bir gün bir domuzun yanından geçiyordu ve domuza: "Hayırlı sabahlar!" dedi. Yanında bulunanlar bu duruma çok şaşırdılar. Ve: "Bu domuza niçin böyle söyledin?" diye sordular. Ahmed er-Rufai dedi ki: "Kendimi güzel ahlaka davet ediyorum. Allah-u Zülcelal"in bütün mahlukatına güzel ahlakla davranmayı kendime adet yapıyorum. Siz biliyor musunuz, İsa (A.S) da bir gün böyle yapmıştı!"
"Nasıl?" diye sordular. Dedi ki: "İsa (A.S) havarileri ile beraber bir gün bir yerden geçiyorlardı. Etrafa çok pis koku veren bir köpek leşi gördüler. Havariler dedi ki: "Ya Ruhullah! Bu köpeğin leşi ne kadar pis kokuyor." İsa (A.S) buyurdu ki: "Bakın, onun ne güzel parlayan dişleri vardır."
İşte İsa (A.S) kendisini güzel ahlakla süslüyordu. Evet, köpek leşinin pis kokusu havarilerin burnuna geliyordu ama İsa (A.S) onun kötü tarafına bakmayıp: "Ne güzel beyaz dişleri var." dedi. Onun için insan, karşısına âsi, fasık kimseler de gelse, onların bu kötü tarafına bakmadan güleryüzle ve şefkatle onlara muamele etmelidir. Bu, İslam ahlakıdır. Her mü"minin görevidir.
İmam-ı Şa"rani, bir eserinde şöyle demiştir: "Davud (A.S) Ben-i İsrail Kavmi"nin âsilerine karşı çok sert davranıyordu. Hatta bazı zamanlarda: "Ya Rabbi! Sana âsi gelenleri af ve mağfiret etme!" diye beddua ediyordu. Fakat Allah-u Zülcelal bu davranışının hata olduğunu ona bildirip, Davud (A.S) bu hatasını anladıktan sonra ağlayarak: "Ya Rabbi! Bütün hata yapanları af ve mağfiret et. Davud"u da onların içinde af ve mağfiret et!" diye yalvarıyordu. Allah-u Zülcelal Davud (A.S)"a şöyle vahyetti: "Ey Davud! İyi olan kimselerin zaten sana ihtiyacı yoktur. Âsi olanlara karşı çok sert davrandığın için, onlar senden nefret ettiler, sende onlardan nefret ettin. Böyle olunca Ben, seni ne için gönderdim?"
Allah-u Zülcelal böyle vahyedince, Davud (A.S) uyandı ve hemen gece-gündüz hiç durmadan Ben-î İsrail kabilesini ev ev dolaşarak onlara güleryüzle ve yumuşaklıkla nasihat etmeye başladı.
Rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V), Enes (R.A) ile birlikte bir yere gidiyordu. Arkadan bir bedevi Hz. Peygamber (S.A.V)"e yetişti ve cübbesinin eteklerine öylesine asılarak çekti ki, Hz. Peygamber (S.A.V)"in ensesi kızardı ve kumaş Hz. Peygamber (S.A.V)"in ensesinde iz bıraktı. Sonra da: "Ey Allah"ın Resulü! Allah-u Teala"nın sana nasip ettiği servetten bana da infak et." dedi. Hz. Peygamber (S.A.V) de bedeviye dönüp gülümseyerek iltifat etti ve kendisine bir şey verilmesini emretti. (Buhari, Müslim)
Hz. Ömer (R.A) bir ihtiyarın kapı kapı dolaşıp dilendiğini görünce: "Bu kimdir?" diye sordu. Dediler ki: "Bir mecusidir. Fakir olduğu için dilencilik yapıyor." Bunun üzerine Hz. Ömer: "O genç iken biz ondan haraç alıyorduk. Şimdiyse ona sahip çıkmıyoruz." dedi ve beytü"l-maldan ona maaş bağladı.
Hz. Aişe (R. Anha) Hz. Peygamber (S.A.V)"in kendisine şöyle söylediğini rivayet etmiştir: “Ey Aişe! Yumuşak ol. Çünkü Allah-u Teala bir aileye hayır diledi mi, onlara uysallık ihsan eder.” (Ahmed bin Hanbel, Bezzar)
Cabir (R.A)"dan rivayetle Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: “Şu üç vasıf kim de olursa, Allah onu hıfzı himayesine alır ve onu cennetine koyar. Zayıflara yumuşak davranmak, ana ve babaya şefkatli olmak, idaresindekilere iyi davranmak.” (Tirmizi)
İşte bu İslam dininin ahlakıdır. İşte İslam ahlakı böyledir. İslam ahlakı, şefkat ve merhamet ahlakıdır. Ama bazı insanlar kendilerine göre bir takım bir şeyler yapıp, sonrada bunu İslam"a malediyorlar. Bu da doğru bir şey değildir.
Onun için bizden daima kendi arkadaşlarımıza veya başka insanlara nasihatte bulunduğumuz zaman, onlara güzel ahlakla, şefkatle ve güleryüzle yaklaşmamız lazımdır. Böyle yaklaştığımız zaman, onlar bizi seveceklerdir. Bizi sevdiği zamanda ona ne anlatırsak anlatalım bize inanacaktır. Ama sert bir şekilde davrandığımız zaman, anlattıklarımız bir fayda vermez.
Mü"min kardeşimizle bir arada yaşarken birbirimize güzel ahlakla muamelede bulunmamız lazımdır. Bazı müslümanlar kardeşlerimizden biri: "Benim dediğim gibi olsun!" diğeri: "Benim dediğim gibi olsun!" diyerek birbirlerine giriyorlar. Oysa bunların hepsi nefs ve şeytanın oyunlarıdır.
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Sen öğüt ver. Şüphesiz öğüt, mü"minlere fayda verir." (Zariyat; 55)
Bir mü"min kardeşimiz bir günah yaptığı zaman, ona nasihat ederek veya bir sevap yaptığı zaman ona destek olmak suretiyle mü"min kardeşlerimize yardımcı olmuş oluruz. Bunu yapmadığımız zaman, mü"min kardeşlerimize karşı kusur sahibi olmuş oluruz. Hatta Ebu Hureyre (R.A)"ın rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde bir adam tanımadığı birinin yakasına asılır. Adam: "Benden ne istiyorsun aramızda bir şey mi var?" der. O da: "Beni hatalı ve kötü yolda görürdün de sakındırmazdın." diye cevap verir." (Rezin)
Onun için elimizden geldiği kadarıyla birbirimize nasihat yapmak suretiyle, daima Allah-u Zülcelal"in zikrini, ibadetini, hizmetini yapmak ve günahlardan birbirimizi muhafaza etmek için gayret göstermemiz, mü"min kardeşler olarak birbirimize yardımcı olmamız lazımdır. Eğer biz ahiretin üzerinde meraklı olursak, onun mükafatı da çok büyüktür. Nitekim Ömer bin Cabir"in bildirdiğine göre, Ebu Ümeyye şöyle anlatmıştır: "Bir gün Ebu Salebe Huşeni"ye şu ayet hakkındaki görüşünü sormuştum: "Ey mü"minler, siz kendinize bakınız. Eğer siz doğru yolda olursanız, sapık kimse size zarar vermez. Hepinizin dönüşü Allah"adır." (Maide; 105)
Ebu Salebe bana şöyle cevap verdi: "Ben de bu ayetin anlamını bir gün Hz. Peygamber (S.A.V)"e sormuştum da ondan şu cevabı almıştım: "Ey Ebu Salebe, sizler şimdi iyiliği emrediyor ve kötütükten sakındırıyorsunuz. Fakat ilerde bir gün dünyanın tercih edildiğini, cimriliğe boyun eğildiğini ve herkesin kendi görüşünü beğendiğini görürsen o zaman sadece kendine bak. O gün sizin şimdi yaptıklarınızı yapanlara Allah"ın kitabı ile amel eden elli kişi kadar sevap verilecektir." Sahabeler sözlerinin burasında Hz. Peygamber (S.A.V)"e: "Ya Resulallah! O kimsenin sevabı o zamanda yaşayan elli kişinin sevabı kadar mı, yoksa bizim gibi elli kişinin sevabı kadar mı olacaktır?" diye sorunca, Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurdu: "Hayır! Sizin gibi elli kişinin sevabı kadar olacaktır." (Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace)
Eğer biraz derin düşünürsek, Allah-u Zülcelal cennette bizim için nimetler hazırlamış ve bizi oraya çağırmaktadır. Şeytanda bizi cehenneme, ateşin içine çağırmaktadır. Ateş öyle bir azaptır ki, şimdi burada kendimizi tecrübe edersek, bir saniye dahi elimizi onun üzerinde tutamayız. Allah-u Zülcelal bizi cennet nimetlerine, o güzel sofraya çağırıyor ama biz onu terkedip şeytanın yanına gidip, cehennem ateşinin dumanına girersek, ne kadar büyük akılsızlıktır. Bunu biraz derin olarak düşünürsek, kendimize nasıl bir haksızlık, zulüm ve hakaret yaptığımız meydana çıkar.
Ama bu gaflet uykusu bizi mahvediyor. İçine düştüğümüz gafletten dolayı bu gibi zararları düşünmüyoruz. Nasıl dışarıda yağmur yağdığı zaman, eğer biz de dışarıda olursak elbiselerimiz ıslanır ve rahmet üstümüze gelir ama içeri girdiğimiz zaman yağmurdan kendimiz mahrum etmiş olursak, Allah-u Zülcelal"den gafil olduğumuz zaman da, O"nun rahmetinden, merhametinden mahrum oluruz. Daima kalbimizi Allah-u Zülcelal"in önüne açıp, O"ndan şefkat, merhamet, lütuf ve rahmet talep etmemiz lazımdır.
İşte Allah-u Zülcelal"den gafil kalmak, O"nu unutmak, O"nun azabını ve nimetlerini hatırlamamak ve O"nun zikrini yapmamak bize Allah korkusunu unutturuyor ve geri bırakıyor. Bu gaflet, Allah-u Zülcelal"in kudret ve azametinden bizi habersiz bırakıyor.
Eğer insan Allah-u Zülcelal"in bir nimet olarak verdiği akılla düşünmezse, kabre girdikten sonra o aklın hiçbir faydası kalmaz. Bu akıl ile biraz düşünmek, tefekkür etmek lazımdır. Herşey Allah-u Zülcelal"in elindedir. Hazineler O"nun yanındadır. Cehennemden muhafaza olmak O"nun yanındadır. O"nu razı etmek için daima gayret göstermemiz lazımdır. Kalpler Allah"ın rahmetini ne kadar kaldırabiliyorsa, Allah"ın rahmetini ne kadar istiyorsa, Allah-u Zülcelal onun üzerine o kadar feyz, nispet ve rahmet gönderir.
"Ben Allah-u Zülcelal"in rahmetine çok muhtacım." dememiz lazımdır. Nasıl hiçbir şeyi olmayan aç ve çıplak bir fakir, bir padişahın huzuruna gidip kendi ihtiyaçlarını o padişahtan istiyorsa; bizde Allah-u Zülcelal"in merhametine ve rahmetine karşı fakiriz, muhtacız...
Ahiret, bu dünya gibi geçici değil, ebedü"l-ebed baki bir hayattır. Allah-u Zülcelal"in merhameti, rahmeti orada bize çok lazım olacaktır. Onun için O"nun rahmetini daha bu dünyada talep etmemiz lazımdır. Kalbimiz O"nun rahmetini, feyzini ve nispetini ne kadar isterse, Allah-u Zülcelal de o kadar bizim üzerimize gönderir.
Allah-u Zülcelal öyle büyük merhamet sahibidir ki, kıyamet gününde bu merhametini kullarına gösterecektir. Yalnız kendimizi biraz O"nun bu merhametine müstahak etmemiz lazımdır. Ben kendime bazen diyorum ki: "Eğer Allah-u Zülcelal beni hesaba çekerse, benim hesabım senin merhametindir, senin merhametin benim umudumdur, diyeceğim." İnsanı kurtaracak olan ancak Allah-u Zülcelal"in rahmetidir. Elimizden geldiği kadar Allah-u Zülcelal"in zikrini, ibadetini, hizmetini yapalım, fakat bu yaptıklarımızı hiç görmeyelim. Çünkü yaptığımız zikir ve ibadetler O"na layık değildir. Yaptığımız ibadetleri hep gaflet ile yapıyoruz.
Şimdi hepimiz elimizi vicdanımıza koyalım. Namaza girdiğimiz zaman aklımıza Allah-u Zülcelal"in dışında hiçbir şeyin gelmemesi gerekmiyor mu? Öyle gerekiyor. Çünkü O kudret ve azamet sahibi olan, herşeyin elinde olduğu Allah-u Zülcelal"in huzuruna giriyoruz. Ama O"nun huzuruna girdiğimiz halde kalbimiz bir o yana kaçıyor, bir bu yana kaçıyor. Halbuki bizim gibi olan bir kişinin karşısına çıktığımız zaman daima ona bakıyoruz. Onu düşünüyoruz, kalbimiz başka taraflara kaymıyor.
Peki bu hak mıdır? Allah-u Zülcelal"in hakkını yerine getirmek böyle midir? O"nun hakkı; hiçbir saniye O"ndan gafil kalmamaktır. Böyle olmadığımız zaman O"nun hakkını yerine getiremiyoruz demektir. O"nun rahmetini, merhametini, şefkatini ve fazlını daima önümüze bir hedef olarak koymamız lazımdır. Gözümüzün önünde daima bu hedef olmalıdır.
İmam-ı Rabbani şöyle demiştir: "Bir gün kendi kendime düşündüm ve dedim ki: "Ahmed; sen neredesin, Allah-u Zülcelal"in ibadeti nerede? Allah-u Zülcelal"in kudret ve azametine karşılık ne yapıyorsun? Sen nesin ki!" Bu şekilde kendimi o kadar alçalttım ki sanki yerin dibine batırdım. Birden bire Allah-u Zülcelal Arş-ı Alâ"yı benim önüme açtı. Sanki Arş-ı Alâ"da geziyorum gibi Allah-u Zülcelal beni yüksek makamlara çıkardı."
İşte insan bu şekilde kendisini görmeyip, Allah-u Zülcelal"e karşı kendisini daima kusurlu olarak görürse, Allah-u Zülcelal"de onu yükseltir. İbrahim bin Ethem şöyle anlatmıştır: "Ben bir gece Kâbe"yi tavaf yaptım. Tavafımı bitirdikten sonra Mültezeme geldim ve Allah-u Zülcelal"e: "Ya Rabbi! Beni, Sana âsi geleceğim günahlardan muhafaza et." diye dua ettim. Kâbe"nin içinden bana şöyle bir ses geldi: "Ey İbrahim! Herkes benden günahlardan muhafaza olmayı istiyor. Sende öyle istiyorsun. Peki hepinizi günahlardan muhafaza ettiğim zaman, bu rahmetimi ve fazlımı nerede kullanacağım?"
Buradan, Allah-u Zülcelal"in fazlının ve mağfiretinin ne kadar büyük ve ne kadar kıymetli olduğu bir kez daha anlaşılmaktadır. Tevbe etmeyip günahlarıyla huzuruna gelen kullarına karşı isterse onları affeder, istemezse -neuzubillah- İkab sıfatıyla onlara azap verir.
Onun için Allah-u Zülcelal"in bize Rahim, Gafur ve Kerem sıfatları ile muamele etmesini istiyorsak, günahlardan kendimizi muhafaza etmemiz, şayet nefsimize ve şeytana mağlup olup bir günah yaptığımız zaman da tevbeye sarılmamız lazımdır. Ancak o zaman Allah-u Zülcelal"in af ve mağfiretine müstahak olabiliriz. Kendimizi Allah-u Zülcelal"e karşı her zaman özür sahibi ve günah sahibi olarak düşünmeliyiz ve: "Ya Rabbi! Benim yaptığım ibadetler, benim yaptığım tevbe; senin rahmetin ve mağfiretin olmasa bana ne fayda sağlayabilir ki! Benim günahlarım ve hatalarım da, Senin af ve mağfiretin olmasa beni mutlaka cehenneme sürükler. Allah"ım sen benim hatalarımı ve günahlarımı affet, çünkü sen mağfiret ve rahmet sahibisin." diyerek O"na yönelmemiz lazımdır.
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İnsan ve Ahlakı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bşarılı insan Başarısız insan
» Ahlakı Güzelleştirmek
» Konumuz:Ahlaki çöküntü
» iş Ahlakı Verimliliği Doğrudan Etkiliyor
» İSLAM TARİHİ 19-PEYGAMBERİMİZİN AHLAKI

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İslamiyet ( Her Müslüman 'a Lazım Din 'i Bilgiler )

 :: İslamiyet Genel
-
Buraya geçin: