iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 YAHUDİLİK

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

YAHUDİLİK Empty
MesajKonu: YAHUDİLİK   YAHUDİLİK Icon_minitimeSalı Mayıs 26, 2009 8:38 pm

Yahudilik:

Kitap verilen ilâhi dinlerin başında Yahudilik gelmektedir. Yahudili¬ği tebliğ etmek üzere Hz. Musa görevlendirilmiştir. İlâhî dinler denince hemen Yahudiliğin akla gelmesi, Yahudiliğin da¬yandığı kutsal kitabın günümüze kadar germiş olmasından dolayıdır. Bugünkü Tevrat'ın yani Tora'nın Hz. Musa'ya vahyedilen Tora olmadığını, yüzyıllar bo¬yunca değişikliğe uğradığını, Tora üze¬rinde çalışan uzmanlar belirtmektedirler. Ancak, Yahudiliğin tek kutsal kitabı, yine elimizdeki Yahudi kutsal kitabıdır. Bunun için Yahudi dininin ve Yahudi tarihinin tek kaynağı, Tora ve Tora'nında içinde bulunduğu Yahudi Kutsal Kitabı olacak¬tır. Yahudilik, İsrailoğullarınm, İbranilerin, Yahudilerin dinidir. Yahudi kelime¬si, Hz. Yakub'un en büyük oğlunun adı olan “Yuda” veya “Yehuda” dan türetil¬miş daha sonra onun izinden yürüdüğü bir millete ad olmuştur. Bazı kaynaklar da Yahudi isminin, Filistin’in güneyinde ku¬rulan Yuda veya Yahuda krallığından ile¬ri geldiğini belirtmektedirler. Tevrata göre, Yahudi tarihi Hz. İbrahimle başlamaktadır. Hz. İbrahim M.Ö. 2 bin yı¬lının başında Tanrı'nın emriyle Harran'¬dan Kenan ülkesine (Filistin)'e göç etme¬sini emretmiştir. İbrahimde ailesiyle bir¬likte Kenan diyarına göç etmiştir. [4]Tora'ya göre Hz. İbra¬him’in ölümünden sonra yerine oğlu İshak geçmiş, daha sonrada torunu Yakub geçmiştir. Hz. Yakuba İsrail adı verilmiş¬tir. İsrail kelimesi, “Güreşte yenen”, bir çarpışmada “üstün gelen” veya “Tanrıya Karşı Kuvvetli” anlamına gelmektedir. İsrail kelimesi bu anlamıyla Tevratta kul¬lanılmıştır. Buna göre Yakub, Tanrı Yehova'yı yenmiş ve kendisine “Artık sa¬na Yakub değil, ancak İsrail” Allah'la uğraşan yahut Allah'la uğraşır denile¬cek. “Çünkü Allah (Yehova) ile ve insan¬larla uğraşıp yendin” denilmiştir. Daha sonra böylece kullanılan İsrail kelimesi, (Ben-i İsrail) İsrailoğulları adı ile Yahudi¬lerin özel adı olmuştur. [5]Yahudilere verilen diğer bir ad da İb¬rani ismidir. Filistin'e göç eden Yahudile¬re Filistin’in yerli halkı olan Kenanlılar ta¬rafından “Nehri geçen” anlamında İbrani denilmiştir.
Yahudi tarihi, Hz. Yakubla yeni bir dö¬neme girmiştir. Yakub'un oğlu Yusuf, kardeşlerinin kıskançlığı nedeniyle Mısır¬'a gitmekte olan İsmâili kervanına satılır. [6]Böylece kardeşle¬ri Yusuf'tan kurtulmuş olurlar. Akşam eve dönen Yusuf'un kardeşleri babalarına, Yusuf'un kanlı gömleğini getirirler ve onu canavarın yediğini söylerler. [7]Yusuf Mısır'da, muhafız as¬kerleri komutanı potifar'a satılır. Potifar'ın evinde iyi bir hayat süren Yusuf'a, potifar'ın karısı aşık olur, fakat Yusuf ce¬vap vermez. Bunun üzerine iftira ile hap¬se atılır. Ancak daha sonra Firavunun gördüğü rüyayı tabir ederek, hapisten kurtulur ve Fravun'un yanında büyük bir mevkiye yükselir. [8]Yu¬suf, daha sonra Filistin'de bulunan babası Yakubu ve kardeşlerini de Mısır'a getirtir. Böylece İsrailoğulları, Mısır'a yerleşmiş olur. [9]Daha sonraki çağlarda Mısır'da İbranilerin dayanılmaz acılar çektikleri, köle olarak yaşadıkları uzun bir süreçten geç¬tikleri görülmektedir. [10]Bu sıkıntılı hayat, Hz. Musa'nın ortaya çıkıp, İsraillileri kurtarma işine giriştiği döneme kadar devam etmiştir. Hz. Musa'nın doğduğu dönemde Mısır'da Yahudilerin erkek çocukları, Firavunun emriyle öldürülüyordu. Çünkü, Firavun, İbranilerin çoğalmasını istememektedir. Hz. Musa'nın annesi, Musa'yı üç ay kadar saklamış ve nihayet gizleyemeyeceğini anlayarak ziftle sıvanmış bir sepete ko¬yarak, Nil nehrine bırakmıştır. Firavunun kızı tarafından alman sepetle boğulmak¬tan kurtulan Hz. Musa, Firavunun sara¬yında gençlik yıllarına kadar büyütül¬müştür. [11]Tora'ya göre Hz. Musa gençlik yıllarında Yahudilere gider ve onların çektikleri kö¬lelik hayatını öğrenir. Yine bir gün Hz. Musa kavga halinde olan bir Mısırlı ile bir İbraniyi ayırmak ister. Kazaen vurduğu bir tokatla Mısırlı ölür. Hz. Musa Midyan'a kaçar. Orada Midyan başkâhinin sürülerini otlatır ve kızı Tsippora ile evlenir. [12]Musa, otlattığı sürüyü Horebe getirir. Orada kendisine “Ateş alevinde” görünen Rab, Hz. Musa'ya şöyle der; “Ben, babanın Allah’ı, İbrahim’in Allah’ı, İshak'ın Allah'ı, Yakub'un Allahıyım. Gerçekten Mısır'da olan kavminin sıkıntısını gör¬düm ve angarya memurlarının yüzün¬den onların feryadını işittim. Çünkü on¬ların acılarını bilirim. Şimdi gel ve be¬nim kavmimi, İsrailoğullanni Mısır'dan çıkarmak için seni firavuna göndere¬yim.”[13] İşte böylece Hz. Musa, İbranileri Mı¬sır'dan çıkarmakla görevlendirilmiş ve kardeşi Harun'da kendisine yardımcı ola¬rak verilmiştir. Bu görevle Mısır'a yeniden dönen Musa, İsrailoğull arını derleyip to¬parlamaya çalışmış ve Firavuna karşı amansız bir mücadeleye girişmiştir. Hz. Musa'nın görevi, İsrailoğullarını Filistin'e götürmektir. Fakat Firavun buna izin ver¬mez. Hz. Musa ve Firavun arasındaki mücadele şiddetlenir. İş, mucize gös¬termeye dökülür. Firavunun bütün sihir¬bazları, hünerlerini gösterirler. Hz. Mu¬sa'nın asası, kocaman bir yılan olarak bü¬tün sihirleri yutar ve tekrar asâ haline gelir. [14]Ancak yine de Fira¬vun insafa gelmez. Rab Allah'da Mısırlıla¬rın başına belâ vermeye başlar. Verilen son belâ hepsinden ağırdır. Yahova, gece yarısında Mısır'ın ortasında çıkacağını ve “Taht üzerinde oturan Firavunun ilkin¬den, değirmen ardından olan cariyenin İlkine kadar” Mısır diyarında ilk doğan¬ları ve hayvanların ilk yavrularını öldüre¬ceğini bildirmektedir. [15]Tanrı Yahova'nın vaadi gerçekleşir ve Mısır'da ilk doğanlar ölür. Bu ağır belâdan sonra Firavun, İsraillilere Mısır'dan çıkma iznini verir.
Bu İsrailliler için bir sevinç'dir. İsrailliler hemen, Kızildenize doğru hareket ederler. Hedef, Filistin'dir. Fakat biraz sonra Fira¬vun pişman olur ve İsraillilerin arkasına düşer. Kızıl deniz yarılır, israilliler geçer. İsraillileri takip eden, Firavun ve askerleri ise deniz ' ortasında boğulur. [16]Mısır'dan çıkıştan iki ay sonra Sina çölüne gelen İsraillilere; Yahova, çöl¬den ekmek, su, bıldırcın gibi yiyecekler vermiş, nimetlerini onların üstün'den ek¬sik etmemiştir. Çöl yolculuğunun böylece devam ettiğini, uzun ve çetin muharebe¬ler sonunda Hz. Musa'nın “Bal ve süt akan ülkeyi (Filistin'i) karşıdan gördüğü¬nü ve neticede yüz yirmi yaşında öldü¬ğünü” yine Tora'dan Öğreniyoruz [17] Hz. Musa'nın ölümünden sonra İsrailoğullarına Nuh oğlu Yeşu başkanlık et¬miş ve İsrailoğullarının adanmış toprakla¬ra girmeleri sağlanmıştır. [18]Bu dönemin en büyük yöneti¬cisi Tora’nın kral Davud olarak bahsettiği Hz; Davud'dur. [19]Davuddan sonra yerine oğlu Süleyman geçer. M.Ö. 971-931 yıllarında saltanat süren Hz. Sü¬leyman'ın en önemli icraatlarından birisi “Bet Ha-Mikdaş'ın yapımıdır. İsrail tarihine “Kudüs Mabedi” veya” Süleyman Mabedi” olarak geçecek olan “Kutsal E-vin” etrafında İsrailoğulları toplanmışlar ve mabedle bütünleşmişlerdir. İsrailo¬ğulları, Kudüs Mabedine olan saygı¬larından dolayı diğer yerlerde yaptıkları tapınaklara “Bet ha Mikdaş” dememişler sadece Sinagog ismiyle yetinmişlerdir. Bu dönem Yahudi tarihine Birinci Mabed dö¬nemi diye geçmiştir.
Hz. Süleymanm bu saltanat dönemi fazla sürmez. Daha sonra Yahudiler için yeni dönemler başlar. Asurlular, İsrailoğullarına saldırıp devleti yıkarlar. İbrani devleti önce ikiye ayrılır. Özellikle Hz. Süleyman'ın ölümünden sonra ku¬zeyde başkenti Samiriye olan İsrail devleti ile güneyde başkenti Kudüs olan Yahuda devletinin ortaya çıktığı görü¬lür. Bu bölünme, Asurluların işini kolay¬laştırmıştır. Asur ordusu İsrail toprakları¬na girmiş, önce İsrail devletini, sonra da Yahuda devletini ortadan kaldırmıştır (M.Ö. 721).
Daha sonraki çağlarda da İsrailoğullarının başına bela gelmeye devam etmiştir. Me¬selâ, Babil Kralı Nabukadnesar (Buhtunnasr), yeniden İbraniler üzerine yürümüş, Filistin halkını kılıçtan geçir¬miş, kalanları da Babil'e sürgün etmiştir. İsrailoğulları tarihinde “Acı günler” diye anılan “Babil Esareti” işte budur (M.Ö. 586).
Babil Esareti, Yahudiliğin düşünüş ve inanç tarihi açısından son derece önemli olmuştur. İsrailoğulları için dıaspora dö¬nemi olarak anılan bu dönem, yarım asır¬dan fazla sürer. Fakat Babİl Esareti, Ya¬hudi dîni ve sosyal hayatını derinden et¬kiler. Bu dönemde “sünnet olma” ve “si¬nagog” Yahudi kimliğini inşa eden çok önemli unsurlar olarak telâkki edil¬mişlerdir. Daha sonra İranlıların Babil'i işgaliyle Yahudi esareti bitmiş ve İranlılar, Yahudilerin Kudüs'e dönmelerine izin vermişlerdir (M.Ö. 538). Böylece Yahudi tarihinde ikinci mabed dönemi başlamış¬tır.
Bundan sonraki çağlarda Filistin, Yunanlı¬lar, Romalılar, Bizanslılar tarafından işgal edilmiş ve daha sonraki çağlarda da müslümanlarm eline geçmiştir. Böylece israiloğulları, yüzyıllarca değişik milletle¬rin egemenliğinde yaşamışlardır.
Yahudilikte Tanah: Yahudilerin dini tari¬hinde, Hz. Musa'ya Sina dağında verilen Tora'nın ve dolayısıyla On Emrin çok önemli bir yeri vardır: Bilindiği gibi Ya¬hudilerin Kutsal Kitabı, Tanah adı al¬tında üç bölümden meydana gelmiştir:
1- Tora: Arapça Tevrat olarak belirtilen, Yahudilerin Tora dedikleri kitaplar, bu¬günkü Eski Ahidin ilk beş kitabını teşkil eder. Bu kitaplara Arapça'da Esfar-ı Hamse (Beş Kitap) denmektedir. Bu beş kitap: Tekvin-Çıkış -Levililer-Sayılar-Tesniye'dir. Yahudiler, bu beş kitabın Sina dağında Hz. Musa'ya vahyedildiğine inanmaktadırlar.
2- Nebiim (Peygamberler): İlk pey¬gamberler ve son peygamberlerden bah¬seden kitaplardır: Yahudilikte Nebiler ikiye ayrılır:
a- İlk Nebiler:
1- Yeşu
2- Hakimler
3- I.Samuel
4- II.Samuel
5- I. Krallar
6- II Krallar
b- Sonraki Nebiler:
1- İşaya
2- Yeremya
3- Hezekiel
4- Hoşea
5- Yoel
6- Amos
7- Obadya
8- Yunus
9- Mika
10- Nahum
11- Habakkuk
12- Tesefanya
13- Haggay
14- Zekerya
15- Malaki
3- Ketubim (Kitaplar):
1- Mezmurlar
2- Süleyman’ın Meselleri
3- Eyub
4- Neşideler Neşidesi
5- Rut
6- Yeremya’nın Mersiyele¬ri
7- Vaiz
8- Ester
9- Daniel
10- Ezra
11- Nehemya
12- I. Tarihler
13- II. Tarihler. Bugün Kitab-ı Mukaddes adı altında gö¬rülen Kutsal Kitap, iki bölümden meyda¬na gelmektedir. Birinci bölümü, Tanah'ı meydana getiren kitaplar oluşturmakta¬dır. İkinci bölümüde Yeni Ahit’in kitapları oluşturmaktadır. Yahudilerin Tanah adı altında kutsal kabul ettikleri kitap sayısı otuz dokuzdur.
Yahudilerin, Yahova tarafından Hz. Musa'ya vahyedilen şeriatı, Tora adı altındaki beş kitap ihtiva etmektedir. Yahu¬di dini hayatını düzenleyen kurallar, bu beş kitapta toplanmıştır. Ayrıca, Tora'nın sözlü tefsiri olan Talmud'da Yahudiler için çok önemli bir kanun kitabıdır.
Talmud: Yahudiler, Talmudu Tora'nın yorumu olarak kabul ettikleri için Talmudun da yeri Yahudiler yanında çok büyüktür. Tevratın, şifahi bir yorumu ola¬rak değerlendirilen Talmud, başlangıçta Yahudi bilginlerinin nesilden nesile ak¬tardıkları yorumları meydana getiriyor¬du. İşte bu şifahi yorumlar, M.S. II. yüz¬yılda Yahuda Ha Naşi tarafından derle¬nerek yazıya geçirilmiştir. Böylece, şifahi yorumun derlenmesiyle meydana gelen kitaba “Mişna” adı verilmiştir. İbranice olan Mişna, Talmudun asıl metin kısmını meydana getirmiştir. Altı bölüme ay¬rılmıştır. Bu altı bölüm şunlardır:
1- Zeraim (Ziraatle ilgili hükümler)
2- Moed (Günlerle ilgili hükümler)
3- Nashim (Kadınlarla ilgili hükümler)
4- Nezikin (Ceza ve medeni kanunlarla ilgili hükümler)
5- Kodashim (Mukaddes şeylerle ilgili hükümler)
6- Toharoth (Temizlikle ilgili hükümler)
Talmudun bu asıl metni üzerine yapılan şerhe Gemera denmiştir. Gemera, öğreti anlamına gelir ki asıl Talmud denilen bu yorumlardır. Aslında Mişna ile Gemera, Talmudu meydana getirmektedir. Mişna üzerinde çalışanlara Tannaim, Gemera üzerinde çalışanlara'da Amoraim denmiştir. Gemera konu itibariyle iki kısımda toplanmıştır. Halakkah ve Haggadah. Dini ve iktikadi kısımları toplayan bölü¬me Halakkah denmiştir. Kıssa ve menkıbeleri toplayan bölüme de Hag¬gadah denmiştir.
Gemera adı verilen Mişna üzerindeki yo¬rum çalışmaları, iki ayrı ekol tarafından yapılmış ve iki ayrı Talmud ortaya çık¬mıştır:
a- Gemera Babilî (Babil Talmudu): Bu Talmudu Babil'de kuruİan Talmud Aka¬demisi uzmanları meydana getirmişlerdir. Bu çalışmalar M.S. 500 yıllarında tamam¬lanmıştır.
b- Gemera Yeruşalmî (Kudüs Talmudu): Bu Talmudu da Kudüste kurulan Talmud Akademisi uzmanları meydana getirmiş¬lerdir. Bu çalışmalar M.S. 400 yıllarında tamamlanmıştır.
Batı dünyasında her iki Talmud üzerinde de çalışmalar yapılmaktadır.
Kabbala: Yahudi Mistik düşüncesinin kaynağını Kabbala teşkil etmektedir. Kabbalah kelimesi, İbranicede anlamak ve kavramak anlamına gelmektedir. Yine Kabbalah kelimesi, gizli bilgi, hikmet an¬lamında kullanılmaktadır. Kabbala’nın vahiy mahsulü olduğu görüşü yanında, İran, Babil, Yeni Eflatunculuk, Helenizm ve Apokaliptik fikirlerle beslendiği ve ge¬liştiği düşüncesi de yaygındır. Kabbala, teorik ve pratik olmak üzere iki kısma ay¬rılmıştır. Teorik Kabbala yazı ile tespit edilmiştir. Pratik Kabbala ise, şifahi olarak yaşamıştır. Ancak daha sonraki dönem¬lerde pratik Kabbalada yazılmıştır. Bunlar “Sefer Yetsirah ile Sefer ha Zohar”dır. Yetsirah ile Zohar doktrinleri XHI. yüzyı¬lın sonlarında İspanya'da çok büyük bir gelişme göstermişlerdir. Böylece, “Yahudi Mistik Geleneği” teşekkül etmiştir. Bu gelenek, Kabbala adı altında gelişmiştir. Kabbala, harf ve sayı esasına dayanan Yahudi Mistisizminin kaynağını teşkil etmekte ve mesih fikrini işlemektedir. Se¬fer Yetsirah, yaratılış kitabını teşkil eder¬ken; Sefer ha Bahir, bilgi ve hikmet kitabıru teşkil etmiştir. XIII. asrın sonunda Kabbala hareketine bağlı olarak Sefer ha Zohar ortaya çıkmıştır. Bu eser, R. Shimon b. Yohai ye aittir. Milâdi II. asrın ikinci yarısında yaşamıştır. Sonraki gelişme¬lerde Zohar, Tora'nın batını anlamı olarak telâkki edilmiştir. Kabbalaya göre tarihi olaylar ve kanunlar, sadece Tanrısal ke¬lâmın elbisesi ve bedenidir. Kabbala mis¬tik hareketi, XVI. yüzyılda Haim Vital’in çalışmaları sayesinde Safed okulu tara¬fından yenileştirilmiştir. Safed okulunun şefi, İsaac Louria'dır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

YAHUDİLİK Empty
MesajKonu: Geri: YAHUDİLİK   YAHUDİLİK Icon_minitimeSalı Mayıs 26, 2009 8:38 pm

Yahudilikte On Emir:

Yahudiliğin dini ve felsefi temelini Tora'da zikredi¬len On Emir oluşturur. On Emir, Sina dağında Tanrı Yehova tarafından Hz. Musa'ya vahyedilmiştir. On Emir, Hz. Musa'ya verilirken, gök gürlemeleri ol¬muş, şimşekler çakmış, Sina dağı üzerin¬de koyu bir bulut meydana gelmiştir. Bo¬ru sesleri duyulmuş ve bütün Yahudiler titremiştir. [20]İşte Yahudi¬likteki On Emir bu sırada Sina dağında Hz. Musa'ya tebliğ edilmiştir. Bu On Emir şunlardır:
1- Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Allah’ın Yehova benim. Karşımda başka ilâhların olmayacaktır.
2- Kendin için oyma put, yukarda gökler¬de olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında olanın hiç suretini yapmıyacaksın. Onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmiyeceksin; çünkü ben, senin Allah’ın Rab, benden nefret edenler¬den babalar günahını çocuklar üzerinde, üçüncü nesil üzerinde ve dördüncü nesil üzerinde arayan, beni seven ve emirlerimi tutanların binlercesine inayet eden, kıs¬kanç bir Allah’ım.
3- Allah’ın Rabbin ismini boş yere ağzına almıyacaksm. Çünkü Rab kendi ismini boş yere ağza alanı suçsuz tutmayacaktır.
4- Sebt (cumartesi) gününü takdis etmek için onu hatırında tut. Altı gün işliyeceksin ve bütün işini yapacaksın fa¬kat yedinci gün Allah’ın Rabbe sebttir. Sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin hiç bir iş yapmıyacaksın. Çünkü Rab gök¬leri, yeri ve denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı ve yedinci gün istirahat etti. Bunun için Rab Sebt gününü mübarek kıldı ve onu takdis etti.
5- Babana ve anana hürmet et. Ta ki, Allah’ın Rabbin sana vermekte olduğu toprak¬ta ömrün uzun olsun.
6- Katletmiyeceksin.
7- Zina etmiyeceksin.
8- Çalmıyacaksm.
9- Komşuna karşı yalan şehadet et¬miyeceksin.
10- Komşunun evine tamah etmiyeceksin. Komşunun karışma, yahut kölesine, ya¬hut cariyesine, yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmiyeceksin. [21]
Yahudilikteki bu On Emir ilâhi dinlerin hepsinde temel esas olarak kabul edilmiş¬tir. Meselâ Kur'an-ı Kerimde En'am sure¬sinin 151-153 ayetlerinde şöyle buyrulmuştur: “Deki geliniz, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyalım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-Babaya iyilik edin. Fakirlik korkusu ile çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de onla¬rın da rızkını biz veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve haksız yere Allah’ın yasakladığı cana kıymayın. İşte şu size anlatılanları Allah vasiyet etti. Umulur ki düşünüp anlarsınız. Erginlik çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en güzel bir niyet ve maksatla yaklaşın; ölçü ve tartıyı ada¬letle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söylediğiniz zaman yakınlarınız dahi olsa adaleti gözetin. Allah'a verdiğiniz sözü tutun, işte Allah size, iyice düşünesiniz diye bun¬ları emretti. Şüphesiz bu benim dosdoğ¬ru yolumdur. Ona uyun. Başka yollara uymayın zira o yol sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah si¬ze bunları emretti”.
Hıristiyanlıkta da hemen hemen aynı emirler verilmektedir. Nitekim Hz. İsa, “ebedi hayatı” olması için ne yapması ge¬rektiğini soran birisine şu cevabı vermiş¬tir: “Katletmiyeceksin - Zina etmiyeceksin - Çalmıyacaksm - Yalan şehadet etmiyeceksin - Babana ve anana hürmet edeceksin-Komşunu kendin gibi seveceksin.” [22]Aynı konu Markos: X/17-21'de ve Luka; XVIII/20-21 de geçmektedir.
Tarih boyunca Yahudiler bir yandan dini bir yandan da siyasi çalkantılarla içice ya¬şamışlardır. Yahudilerin bu sosyal ve kül¬türel ortamları onların düşünce ve dini yapılarında çok önemli değişiklikler meydana getirmiştir. Bugün üç Yahudi dini akımı bu durumu açık şekilde gös¬termektedir:
1- Muhafazakar Yahudilik: XIX. yüzyılda Alman Yahudileri arasından çıkmıştır. Belli başlı temsilcileri, İsaac Bermays (1971-1849) ile Zacaria Franklen (1801-1875) olup daha sonra Amerika'da taraf¬tar bulmuştur. Muhafazakâr Yahudilik, Reformist Yahudilik ile Ortodoks Yahudi¬lik arasında bir yer işgal etmektedir. Muhafazakar Yahudilikte Siyonist hedefler fazlaca belirgin hale gelmiştir.
2- Ortodoks Yahudilik: M.S. 586 yılında I. Mabedin yıkılışından, zamanımıza kadar gelen Rabbinik karakterli Yahudilerdir. Tora ve Talmud eğitimi alan Yahudi ha¬hamlarının gösterdikleri istikamette dini hayatlarını düzenlemişlerdir. Bugünkü İs¬rail'de hâkim unsur, Ortodoks Yahudi¬lerdir. Bunlara ve bunların inandığı dîni esaslara Rabbİnik veya Rabbani Yahudilik veya Rabbani Yahudiler denmektedir.
3- Reformist Yahudilik: Moses Mendolsohn (1271-1786) ile başlayan Re¬formist Yahudilik, özellikle Avrupa Ya¬hudileri arasında gelişmiştir. Yahudilikte din ve dünya işlerini ilk kez birbirinden ayıranlar, Reformist Yahudiler olmuştur. Bunlar, ibadet şeklini, kadın erkek ayrı¬lığını, cumartesi yasaklarının bazısını kaldırmışlardır. Meselâ, “Cumartesi gü¬nü” ışık yakmak, otomobil kullanmak, bir yerden bir yere gitmek Ortodoks Yahudi¬likte kesinlikle yasak iken, Reformist Ya¬hudilikte Sinagoga gitmek, dinlenmek veya eğlenmek maksadıyla ışık yakılabilir. Bunlara göre ibadet esnasında müzik aletleri de kullanılmaktadır. İbadet esna¬sında erkek ve kadınlar yanyana otur¬maktadır. Reformist Yahudiler, lâikleşmiş Yahudilerdir.

Yahudi Ayaklanmaları:

Yahudi¬ler, tarihte iki büyük ayaklanma başlat¬mışlardır: Bunlar, M.S. 66-70; M.S. 132-135 yıllarında meydana gelmiştir. M.S. 66-70 yıllarındaki Yahudi ayaklanması, Roma yönetiminin aldığı tedbirlere karşı mey¬dana gelmiştir. Yahudi boyları 66 yılında birleşerek, Roma işgaline karşı direnişe geçmişlerdir. Bunun üzerine Roma yöne¬timi, Yahudileri Kudüs'ten sürmüş, ancak sürgün edilen Yahudiler, Beyt-Horon'da Gallus komutasındaki Roma birliğini yenmisler ve kendi yönetimlerini kurmuşlar¬dır. Bu olay üzerine Roma İmparatoru Neron Vespasianus'u Kudüs'e gön¬dermiştir. Titus komutasındaki kuvvet¬lerin yardımı ile Galile'ye giren Vespasianus, Yahudi kuvvetleri yenerek tüm Filistin bölgesine hakim olmuştur. Böyle¬ce 25 Ağustos 70 yılında Kudüs düşmüş. Kudüs Mabedi yıkılmış ve Yahudi ege¬menliği sona ermiştir. Yahudilerle-Roma yönetimi arasındaki sürtüşme devam etse de Roma, bölgeye hakim olmuştur. Yahuda valisi Tinnius Rufus'un kötü yönetimi, imparator Hadrianus'un Kudüs'te bir Roma kolonisi kurmaya kalkması ve Yahudilerin dinsel uygulamalarına koyduğu baskılar, Filistin’de Yahudilerin yeniden ayaklan¬masına yol açmıştır. Tarihe Bar Kohba is¬yanı olarak geçecek olan bu ayaklanma, Bar Kohba önderliğinde başlatılmıştır. Bu ayaklanma önceleri başarılı olduysa da, Romalı Komutan İulîus Severus'un taktikleri karşısında Yahudi başarısı devam etmedi. 135 yılında Kudüsün düşmesi, daha sonra Caesarea'nın güney kıyısındaki Bethar Kalesi'nin düşmesiyle ayaklanma bastırıl¬dı. Bu tarihten sonra Yahudilerin Kudüs'e girmeleri yasaklandı.

Yahudi - Hıristiyanlık:

Tarifi zor yapılan bir mefhum olarak “Yahudi-Hıristiyanlık”, Yahudi kökenli Hıristiyanlara verilmiş bir ad olarak görülmektedir. Özellikle Hıristiyanlığın başlangıcında dikkat çeken bu Hıristiyanlar, tarih bo¬yunca, kilise bünyesinde ayrı bir grup olarak yaşamaya devam etmişlerdir. Bu grup, kendilerine ait özelliği koruyarak ve Yahudi dini kurallarını tatbik ederek ya¬şamıştır.
Hıristiyanlığın başlangıcında Kudüs'teki ilk Hıristiyan cemaat, tabiatıyla Yahudi-Hıristiyan karakterli bir cemaattir. Bu ce¬maat genelde Yahudilerden teşekkül et¬miş olduğu halde, İncilin mesajına göre yaşamaya dikkat ediyorlardı. Bu cemaatin başı, İsa'nın kardeşi olarak adlandırılan Yakub idi. Ancak bu dönemde, Pavlos'un vaazı, onun “Yahudileştirme” hareketine karşı takındığı tavır ve doğrudan putpe¬rest muhitlerden geçmiş olan kitlelerin, Hıristiyan cemaatına katılması gibi hare¬ketler, sosyal ve dini durumu altüst etmiş¬ti. Başlangıçta kilise, Yahudi mirasına bağlı kalmış, fakat tedricen Yahudiliğin kiliseye bıraktığı geleneği değiştirerek on¬lara tamamen Hıristiyan bir şekil vermiş¬tir. Kilise bu tavır içine girince, “Yahudi-Hıristiyanlık”da tedricen kenarda kal¬mıştır. Öyleki, kristoloji konusunda Orto¬doks gelişmeyi takipte büyük zorluklar çekmiştir. Yahudi-Hıristiyanlarm düş¬manları onları “Ebionite”ler veya “Fakir¬ler” diye adlandırmışlardır. İrenee ve Epiphane gibi yazarlar “Yahu-di-Hıristiyanlığı” diğer sapık fırkalarla aynı tutarken; M.S. II. yüzyılın ortasında yaşamış olan Justin Martyr, Hıristiyanlığı kabul etmiş bir Yahudinin, onu başkaları¬na empoze etmemesi ve kurtuluş için Hı¬ristiyanlığı zaruri görmemesi şartıyla ya¬şayabildiğini kabul etmektedir. [23]Epiphane ise, “Yahudi-Hıristiyanların” İsa'ya imanları nedeniyle Ya¬hudilerle anlaşamadıklarını; Yahudi şeria¬tına uymaları nedeniyle de diğer Hıristiyanlardan ayrıldıklarını yazmaktadır. [24]Musevî Şeriata riâyet eden Yahudi-Hıristiyanlar, kendileriyle diğer Hıristiyanlar arasında bir değerler hiyerarşisi tesis etmişlerdir. Diğer yandan, Yahudi şeriatına riayet, onlara İsrail’in imtiyazlarından istifade im¬kanı tanırken; diğer Hıristiyanlar bu imti¬yazlara sahip olamamışlardır. Oysa Yahudi-Hıristiyanların takındığı, hem Ya¬hudi şeriatına riayet, hem de İncilin me¬sajını kurtuluş için şart koşmama şeklin¬deki tutumları, Pavlos'un öğretileriyle uyuşmuyordu. Aslında Yahudi-Hıristiyanlık hareketi, pavlos'un öğretisi¬ne karşı derin bir tiksinti içindeydi. Bu¬nun için onlar, “Pavlosu reddediyorlar ve onu döneklikle itham ediyorlardı.”[25] Yahudi-Hı¬ristiyanlar hakkında bilgi veren yazarlar, onların sadece birtek İncili tanıdıklarını yazmaktadır. İrenee ve Epiphane'a göre onların kabul ettikleri İncil, sadece Matta İncilidir. Eusebe göre ise, onların kabul et¬tikleri İncil, İbranilerin İncili'dir. [26]
Aslında, Yahudi-Hiristiyanları, diğer Hıristiyanlardan ayıran şeylerin, doktrin se¬viyesindeki şeyler değil; disiplin seviye¬sindeki şeyler olduğunu, Hıristiyan ilâhi¬yatçıları sık sık tekrar etmişlerdir. Fakat bu konuda, söz konusu olan yegane şey, Kristoloji meselesidir. Bu konuda iki grup arasında önemli ayrılıklar vardır. Bunun için Antikite yazarları, “Yahudi-Hıristiyanların”, İsa'nın Tanrılığını red¬dettiklerini söylemektedir. Çok sayıdaki seleflerinin söylediğinin aksine S. Jeröme, Ebionites'lerin İsa'ya, Tanrı'run oğlu ol¬duğuna, Bakire Meryem'den doğduğuna, Ponce Plato’ın saltanatı altında çarmıha gerildiğine inandıklarını yazmaktadır. [27]Şüp¬hesiz bu farklı şehadetleri uzlaştırmak ol¬dukça zordur. Ancak bu konuda bazı te¬mel esaslarda ayrılmakla beraber; Yahudi-Hıristiyanların birçok kanaat ve inancı, diğer Hıristiyanlarla paylaştıkları söyle¬nebilir.
Yahudi-Hıristiyanlar, sadece Filistin böl¬gesinde değil, bütün Orta-Doğu ülkeleri¬ne yayılmışlardır. Her nekadar gittikçe marjinal duruma düşmüş olsalarda, milâ¬di V. Asra kadar özellikle Ürdün, ölü de¬niz ve Suriye'de yaşamışlardır.

Yahudi - Hristiyan Dostluğu:

Avrupadaki Yahudi katliamının uyandır¬dığı heyecanla doğmuş olan bir hareket¬tir. Bu hareketin kısaltılmış şekli A.J.C.F harfleri ile ifade edilmiştir. [28]Bu hareket 1942 yılında Lyon'da, P. Chaillet’in ve Pastör Roland de Pury'nin teşvikleri ile doğmuştur. Tehdit altındaki “Yahudi çocuklarını” kurtarmaya yönelen bu hareket, 1943 yılından itibaren Tarihçi Jules İsaac'ın “İsa ve İsrail” adlı 1948'de yayınlanan eseri ve daha önceki çalışmaları ile canlanmıştır. 1947 yılında yapılan Seelisberg Konferan¬sı, ırkçılığın her çeşidini kınamaya ve Ya¬hudi toplumuna kin ve nefret duymaya, yönelen bütün düşünceleri tahkir eden on prensip kabul etmişti. A.J.C.F'nin Hıristi¬yan üyeleri bu prensipleri yasa olarak ka¬bul etmişlerdir. 1948'de Jules İsaac, “Yahudi-Hıristiyan dostluğunun” ilk grubu¬nu Aix-en-provence'da kurmuştur. Kısa süre sonra Edmond Fleg, Pariste federal manada milli bir teşkilat kurmuştur. A.J.C.F teşkilatı, genel bir Hıristiyan orga¬nizasyonudur. Çünkü bu hareketin içinde Katolikler, Ortodokslar ve Protestanlar vardır. Fransız halkının çoğunluğunun Katolik olmasından dolayı bu hareketin başkanı Katoliktir. Birinci başkan Henri Marrou, ikinci başkan Jaques Madaule'dur. Teşkilat yasasının ikinci maddesi, “Yahudilerle-Hıristiyanlar arasında asırlara dayanan yanlış anlama ve düşmanlı¬ğın yerine saygı, dostluk ve karşılıklı an¬layışın geçmesini tavsiye etmektedir. Teş¬kilatın esas hedefi, Yahudilerin maruz kaldığı haksızlıkları telâfi etmeye çalışa¬rak, samimi ve faal bir işbirliğini meyda¬na getirmektir. Bu organizasyon, her çeşit senkretik ve dinlerden birini kazanma fa¬aliyetini amacı dışında bırakmıştır. Bunun için kiliseleri veya dinleri birleştirme gibi hiçbir faaliyete teşebbüs etmez. Hiçbir kimsenin inançlarından vazgeçmesini de talep etmez.
Bu teşkilatın yönetim kurulu her ayın ba¬şında toplanmaktadır. Milli konsey her üç ayda bir toplanmaktadır. Genel kurul ise, yılda bir defa Paris'te veya Aix-en Provence'de toplanmaktadır. Bu vesile İle birtakım tezahüratlar yapılmaktadır. Bu teşkilat “International Council of Christians and jews”a bağlıdır. Milletlera¬rası Yahudi ve Hıristiyan teşkilatının Al¬man, İngiliz, İspanyol ve İtalyan teşkilat¬ları da vardır. Bu uluslararası teşkilat, yıl¬da iki defa herhangi bir başkentte top¬lanmaktadır.
A.J.C.F yılda dört defa “L'Amitie Judeo-chretienne de France” isimli bir dergi çı¬karmaktadır. Derginin ilk sayısı 1975'te çıkmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

YAHUDİLİK Empty
MesajKonu: Geri: YAHUDİLİK   YAHUDİLİK Icon_minitimeSalı Mayıs 26, 2009 8:39 pm

Yahudi Mezhepleri:

M.Ö. 135-106 yılları arasında hüküm süren kral Jean Hyrcan’ın saltanatı döneminde, milâdi I. asra kadar yaşayacak olan belli başlı dini ve politik Yahudi mezhepleri, varlıklarını sürdürmüşlerdir. Milâdi I. asırda, Ferisi hareketi, Rabbinik Yahudiliğe üstün gele¬rek Yahudiliğe yön vermiştir. Farklı Yahudi mezhepleri şeriat, öte dünya, tarih anlayışı konularında karşı karşı¬ya gelmişlerdir.
M.Ö. III. asırda yaşamış olan rahip Sadok'un adını alan Saduceen'ler, Ma¬bedin ve Kudüs'ün, Yahudiliğin çekirdeği olduğunu düşünmektedirler. Rahipler, önemli şahsiyetler, prensler ve büyük mal sahipleri, İsrail’in misyonunun, milli güç endişesi gerektirdiğini düşünmüşlerdir. Muhafaza kârlar ise, şifahi geleneklere çağrıyı reddetmektedirler. Onlar, otorite olarak sadece yazılı kanunu kabul et¬mekte ve büyük bir titizlikle şeriatı uygulamaya koymaktadırlar. O halde bunlar, Ferisilerin kabul ettikleri ruhun yaşadığı, ölülerin dirilmesi gibi inançları reddet¬mektedirler. Çünkü bu inançların Tora'da yer almadığını ileri sürmektedirler. Ferisiler (pharisiens) ise, yeni din duygu¬su ile bütünleşmişlerdir. Onlar için milli bağımsızlık oldukça önemlidir. Çünkü o, şeriatı ve onun tatbikinin etüdünün kolaylaştırılması vasıtasından başka birşey değildir. Onları orta bilginler ve hahamlar sınıfı meydana getirmektedir. Ferisiler, yazılı şeriatın yanında Musa'ya kadar varan, şeriatı tatbike ve yoruma imkan veren bir şifahi geleneğin varlığını kabul etmektedirler. İşte bu şifahi gelenek, Ferisi hahamları veya Tannaimler tarafından Mişna'da derlenmiş ve tasnif edilmiştir. İnsancıl, pedagog olan Ferisiler, halkın çoğunluğunu kendilerine katmaya çalış¬mışlardır. Kralında büyük bir rahip oldu¬ğunu kabul eden ve güçler ayırımını ka¬bul etmeyen kral Jean Hyrcan hane¬danlığından sonra Ferisiler, muhalefete düşmüşlerdir. Yahudi geleneğinde Ferisi kelimesi, hiçbir zaman aşağılayıcı bir mezhe¬bidir. Dört bin kadar olan üyeleri, kendi¬lerini ibadete, okumaya ve temizlenmeye vermişlerdir. (Bunlar, tabiatla oldukça sık ilişki içindedirler. Beyaz elbise giymek¬tedirler. Birçok dini banyoları vardır). Esseniler daha çok zahidane ve cemaat hayatı sürmektedirler. Onların batini yazıları, ateşli bir mesih beklemeye işaret etmektedir. Esseniler, Roma işgaline karşı “karanlıkların oğullarına karşı aydınlı¬ğın oğullarının savaşı” sloganını başlat¬mışlardır. Esseniler tamamen mistik bir hareket olduğu için halk üzerinde fazla etkili olamamışlardır. Zelotes'lar: Bunlar başkaldıran Ferisilerdir. Şiddet dışı olan Ferisilerin aksine bunlar, insan aksiyonunun, Tanrısal realizasyonu çabuklaştıracağına inanmak¬tadırlar. Onların habercileri olan Hassidim (sofular)ler, Antiochus'a karşı silâhı ellerine aldıkları gibi onlar da Ro¬ma'ya karşı terörizme başvurmaktan çe¬kinmemişlerdir. Uzlaşmaz bir sofulukla ve aşın bir milliyetçilikle 70 yılında Titüs tarafından kuşatılmış olan Kudüs'te çar¬pışmışlardır.

Yahudi Paskalyası:

Bu bayram, Ya¬hudilerin Mısır'dan çıkışlarının hatırasına ilkbaharda kutlanan Pessah bayramının adıdır. Bu bayram konusundaki merasim, Çıkış kitabında şöyle anlatılmaktadır: “Bugün sizin için anılma günü olacak, onu Rabbe bayram tutacaksınız; nesillerinizce ebedî kanun olarak onu bayram tu¬tacaksınız. [29]Yahudi paskalya bayramı konusunda çıkış kitabının 12. ve 13. Bablarında genişçe bilgi verilmektedir. Pessah kelimesi, Pasah köküne bağ¬lanmaktadır. Bu kelime, sıçramak, üs¬tünden atlamak, Mısırlıların ilk do¬ğanlarını çarptığı halde, İsraillilerin evle¬rini bir kenara bırakan anlamlarına gel¬mektedir. [30]Paskal¬ya bayramında yapılan en karakteristik merasim, paskalya kuzusunun kurban edilmesidir. Bu her evde icra edilmekteydi. İbadetin merkezileşmesi şer'i kuralı ile ai¬le şefleri bu kurbanı kesmek için Kudüs'e gitmeye mecbur edilmişlerdir. Böyiece Rahipler, mihraba kan akıtmış oluyorlar¬dı. Milâdi 70 yılında Kudüs Mabedinin tahribi, bu merasimin kesilmesine neden olmuş, fakat evlerde paskalya yemeği yenmeye devam etmiştir. Samaritain denen Yahudiler 14 Nisan gecesi paskalya kuzusunu Garizim da¬ğında kurban etmeye devam etmektedir¬ler. Çünkü bu dağın Allah tarafından se¬çilmiş olduğuna inanmaktadırlar.

Yahudi Şeriatı (Torah):

Tevratın Yunanca tercümeleri ve özellikle yetmiş¬lerin tercümesi Torah’nın oluşmasını sağlamıştır. Bunun için “Yahudi şeriatı” sözü, Torah ile eş anlamda kullanılmış¬tır.
Torah, etimolojik anlamda her şeyden önce Tanrısal bir öğretidir. Yahudi dü¬şüncesine göre Torah, Tanrı ile milleti olan İsrail arasındaki bir antlaşma yasası¬dır. Yani bir Ahit Kitabıdır. [31]Yaratıcının iradesinin normatif ifadesi olan Tanrısal buyrukları ihtiva ettiğinden Torah, kurallara itaati empoze etmektedir. Tanrı, İsrail Milleti, Torah'daki kurallarda ifade edilen Tanrının iradesine sadık kal¬dığı ölçüde vaadine sadık kalacaktır. [32]İşte bu anlamda Torah bir şeriattır. Ona itaat gerekmektedir. Özellikle Babil Sürgünü sonrası (M.Ö. 539) dönemde, tedrici şekilde Torah’ın merkeziyetçi yeri kavramı empoze edil¬miş ve Yahudiliğin temeli olmuştur. Ger¬çekten o zaman milletin hayatını, Babil sürgününden önceki dış şartlardan ol¬dukça farklı bir duruma göre yeniden organize ve cemiyeti yeniden yapılandır¬mak söz konusu idi. Bu kaçınılmaz adap¬tasyonun temelinde Torah bulunuyordu. Torah, nihaî şeklini bu dönemde ka¬zanmıştı. Torah, İsrail Milletinin dini vic¬danında, Sina dağında Hz. Musa'ya vahyedilmiş olarak kabul edilmiştir. Böy¬lece Torah, bir yasa karakterine bürün¬müş ve onun metni değişmez kabul edile¬rek, bütün devirlerde tam olarak uygula¬nabilen ve geçerli olan bir metin olarak düşünülmüştür.
Diğer yandan, Torah'ın aynı metninde, sürekli değişen durumlara göre yorum yapmaya izin veren ölçüler bulunması bir zarurettir.
İşte bu işlem, Midrash'ın en eski şekli sa¬yesinde tamamlanmıştır. Rabbinİk gelenek bu yorum çalışma¬larının başlangıcını Esdras'a ve “Büyük Meclîs adamlarına” dayandırmaktadır. Bu büyük meclis, bir çeşit üstadlar mecli¬sidir. Bu üstadlar, Esdras'ın etrafını çe¬virmiş vaziyettedir. Bu durumda o, son üç İsrail peygamberinin geleneğini elde et¬miş durumdadır.
Hahamlık geleneğine göre, Torah'ın doğ¬ru ve normatif yorumu ve müşahhas ha¬yatın isteklerine tatbiki, ancak bu gelene¬ğe göre yapılabilir. Bu gelenek, daima kutsal metinle beraberdir ve ondan eski¬dir. Fakat o da Tanrısal kökenlidir ve oda yazıh kutsal metnin sahip olduğu otorite¬ye sahiptir. İşte Yahudilikte böyle bu şe¬kilde iki Torah meydana gelmiştir. Bir ta¬rafta yazılı Torah, diğer tarafta şifahi torah. Her iki Torah'ın da Tanrı tarafın¬dan Sına'da vahyedildiğine inanılmak¬tadır. Bu durumda Şifahi Torah, yazılı Torah'nın yorumu olarak görülmektedir. Fakat bu prensip, Sadukiler ve daha sonra Karailer tarafından kabul edilmemiştir.
Hahamlık geleneği, şifahi Torah'ın muh¬tevasını ve hayatını farklı şekillerde yo¬rumlamaktadır. Şifahi Torah, yalnız Pentateuque'un dışındaki diğer kitapları değil, eski hahamlık edebiyatında belirti¬len herşeyi tohum halinde kendinde top¬luyordu. Kudüs Talmudu bu konuda, aşağıdaki [33] cümleye dayana¬rak en mükemmel yorumu vermektedir: “Rab bana Allah’ın parmağı ile yazılmış iki taş levhayı verdi,[34] onların üzerinde, toplantı gününde, dağda ateşin içinden Rabbin sizinle söyleştiği bütün sözlere gö¬re yazılmıştı” Kudüs Talmuduna göre bütün sözlerin manası, kutsal yazılar, Mişnah, Talmud ve Aggadah'dır.
Yahudi hayatının hedefi, Torah'da ifade edilen Tanrının iradesini mümkün ölçüde samimi şekilde ifâ etmektir. Bunun için o, daima öğretilmeli ve düşünülmelidir. Torah'ın kurallarının uygulama açısından incelenmesi, zaruri bir faaliyet olarak gö¬rülmektedir. Çünkü Mişna, “Torah'ın in¬celenmesinin diğer bütün şeylerden” üs¬tün olduğunu haber vermektedir. [35]Torah’ın öğretilmesi ve yorumu, yo¬rum kurallarını bilen ve otorite ile öğreten üstadlara verilmiştir. Halakhah, Torah'ın uygulama ile ilgili emirlerini ihtiva eden kurallar bütünüdür. Emirler ve yasaklan ihtiva etmektedir. Tora'nın bu şekildeki incelenmesinin so¬nuçları, daha sonra eski hahamlık edebi¬yatı dökümanlarının içinde yazılmıştır. Bu edebiyatı, Midraş, Mişhna ve Talmud olarak belirtebiliriz. Bu yazılanlar da res¬mi vahyin bir kolu olarak telâkki edilmiş¬lerdir.
Yahudi geleneği, doğrudan doğruya Torah'dan çıkarılan bir prensibe dayanan Halakah ile üstadların öğretileri sonucu ortaya atılan şeyin arasını ayırmaktadır. Fakat böyle bir ayırım, ikİncilerin norma¬tif karakterini etkilememektedir. Yazılı Torah, bir defa herkese verilmişse de, Şi¬fahi Torah, hiçbir zaman kapanmamıştır. Çünkü onun yorumu ve aktüalitesi her nesilde geleneksel öğretimin üstadlarımn işi olmuştur. Değer bakımından “Yazılı Torah” “Şifahi Torah”ya üstündür. Yine de daima üstadlarm yorumunu göz-önünde tutmak gerekir. Çünkü Mişna'da şöyle denilmektedir: “Üstadların, Torah üzerindeki yorumları Torah'ın sözlerin¬den daha ağırdır.” [36]Talmud ise şöyle demektedir: “Münhasıran kitap¬la uğraşanlar (bilsinler ki), bu konuda sa¬dece bir tek tarz yoktur. Mişna incelenme¬siyle meşgul olanlar, bilsinler ki meyvayı toplayanlar ve mükafat kazananlar bunlardır. Talmud (Guemera) incelemesi ya¬panlar bilsinlerki, en iyi yol bu değildir.” [37]
Tarihin belli döneminde Babil Talmudu, Dini kanun konusunda normatif hale gelmiştir. Bunun için Talmud, daima Halakah (Dini esaslar)ın takip edilmesini tavsiye etmektedir. Şüphesiz Babil Talmuduna başvurmak kolay değildir. Bu Talmuddan istifadeyi kolaylaştırmak için Babil ekolu şefleri, “Halakah Derlemele¬ri”, meydana getirme endişesine ka¬pılmışlardır. Bu' derlemeler, aynı za¬manda Talmudun işlediği konulardaki ilk “Talmud Prensiplerini” teşkil etmekte¬dir.
Fakat X. asırdan itibaren Kuzey Afrika akademilerinin çabaları ile Dini Kanunun tedvini ve sistemleştirmesi devri başla¬maktadır. X. asırdan Maimonide’in zama¬nına kadar[38] Talmud Halakah'sının tedvini konusunda iki metod kullanılmıştır: Bazıları, kararı Talmud tartışmasından çıkarmışlar ve onu kaynaklarını zikretmeksizin takdim etmişlerdir. Bir kısmı da, temel metne müracaat etmişlerdir. Kuzey Afrika'da bu dönemde dini şeriat konusunda tedvin edilen en önemli eser, R. İsaac Alfasi (113-1103)nin Halakhot'lardır. İspanya'da ise aynı rolü Maimonide’in Mişne Torah'sı oynamak¬tadır. Maimonide’in sistemine göre ondört konu grubu, Tevrat yasasının ışığında, in¬san hayatının belli başlı kaygılarını açık¬lamaktadır.
Aynı yüzyılda, tedvin çalışmaları Fran¬sa'da ve Almanya'da da yapılmıştır. Avrupada Halakah konusunda tedvin edilen belli başlı çalışmalar şunlardır:
1- R. Moise ben jacab de Coucy (XIII. yüz¬yıl: sefer Mitswot Gadol)
2- R. Asher ben yehiel: (1250-1327). Halakhot
3- R. Jacob ben Asher: (Arbaah. Türim)
4- R. Joseph Caro (1488-1575): Beit Yossef Shülhan Arukh (özet)
5- R. Saloman Ganzfried (1804-1886): kütsür shülhan, Arukh shûlhan Aruck (özet)
6- R. Abraham ben Yehiel Michael Dantzig (1748-1829) Hayyei Adam ve Hokhmat Adam.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

YAHUDİLİK Empty
MesajKonu: Geri: YAHUDİLİK   YAHUDİLİK Icon_minitimeSalı Mayıs 26, 2009 8:39 pm

Yahudi Şeriatı Ve Tatbiki:

Yahu¬dilerce Torah, Tanrısal iradenin ifade edildiği kitaptır. Bütün yasama ve otorite¬nin kaynağıdır. Bunun için hiçbir yasa, Tanrının sözünün yerine geçemez. Bu¬nunla beraber, Tanrının sözünü yorum¬lamak ve onu hayat şartlarına adapte et¬mek gerekir. İşte bu adapte görevi, yüzyıllarca “Geleneği öğreten üstadların işi” olmuştur.
Mişna ile Tannaites'ler dönemi (Mişna üstadları) sona ermiştir. Mişna Torah'ın normatif yorumu olarak kabul edilmiştir. Herhangi bir problem açık ola¬rak Tevratta çözüme ulaştırılamazsa, Mişna'ya müracaat edilmektedir. Çünkü Mişna, Tevrattan bağımsız olarak formüle edilen kanunların kaynağıdır. Mişna'nın otoritesi, onun yazıcısı ve derleyicisi olan R. Yehuda ha-Nassi'den gelmektedir. Mişna'nın evrensel olarak tanınmış olan otoritesi, henüz Amoraim (Talmud üstadları) döneminde mevcut değildi. Bununla beraber Amoraim'ler de Mişna'ya kadar varan bir gelenek akımı¬nın temsilcileridir. Bunun için Talmudla (Guemera), Mişna arasındaki ilişkiler, Mişna ile Tora arasındaki ilişkilerle mu¬kayese edilebilir. Talmudun otoritesi, Babilli hahamlar otoritesi topluluğunun gözetimi altında derlenmiş olması olayına dayanmaktadır. Buna mukabil “Kudüs Talmudu”nun böyle bir otoritesi yoktur. Talmud sonrası döneminde bir tek değil, çok sayıda otorite meydana gelmiştir. Me¬selâ, Alfası ve Maimonİde genel Babil ekolü şefleri olan Gueonim'lere karşı ka¬rar almışlardır. Daha sonraki yüzyıllarda Yahudi ilahiyatı üstadları, Halakah (Ya¬hudi Dini esasları) konularında poseqim (1000-1500 arasında Yahudi şeriatını öğreten)lerin görüşlerine pek itibar etmemiş¬lerdir. İşte burada, Maimonide’in kararla¬rına karşı ortaya çıkan muhalefetin sebebi kendini göstermektedir. Hayatın daima değişmesi sebebi ile karşılaşılan problem¬lerin cevabı, ne Mişna'da ne de Talmudda bulunmamaktadır. O halde yeni prob¬lemlerin çözümü için, bazı normlar mey¬dana getirmek gereği daima ortaya çıkı¬yordu. Bu konuda iki şey önem taşıyor¬du: Birincisi, mahalli âdetlere (Minhag) saygı, diğeri geçmiş çağlardaki otoritele¬rin (Rishonim= Gueonim'lerle XV. yüzyıl ortaları arasındaki üstâdlar) kararlarına saygıdır. Rishonim1 lerin kararlan, çağımızdaki yüksek mahkeme kararlarına benzemektedir. Bu kararlar, yanlışlığı açı¬ğa çıkarıncaya kadar geçerli olmaktadır. Bugün liberal Yahudilik taraftarları Şifahi Torah'yı kabul etmemektedirler. Onlar, onu, daimi olarak değerini muhafaza eden bir şey değil, sırf tarihi olan bir şey olarak görmektedirler. Muhafazakar Yahudilik taraftarlarına ge¬lince, bunlar, Liberal Yahudilikle-Ortodoks Yahudilik arasında yer al¬maktadırlar. Onlar, prensip olarak Ha¬hamların koyduğu kanunun otoritesini tanımakla beraber ikinci derecede önemli kabul etmektedirler.

Yahudi Takvimi:

Yahudiler hem ay, hem de güneş sistemine dayalı, bir takvim kullanırlar. Yahudi takvimine göre gün, güneşin batışından Öbür gün güneşin batımına kadar sürmektedir. Bir hafta yedi gün, bir ay ise yirmi dakuz veya otuz gün olmaktadır. Bir yıl, on iki ay, on bir gün¬den meydana gelmektedir. Buna göre bir yıl 353, 354 veya 355 gündür. Bu takvimi güneşe ayarlayabilmek için, on dokuz yıl¬lık bir dönemin, 3, 6, 8, 11, 14, 17 ve 19. yıl¬larında otuz günlük bir on üçüncü ay eklenmektedir. Bunun için artık yıl, toplam olarak 383-385 gün sürmektedir. M.S. IX. yüzyılda kabul edilen ve hâlâ kullanılan Yahudi takvimi, dünyanın ya¬ratılışını M.O. 3761 yılından başlatır. Bu da Tevrattaki hesaplardan kaynaklan¬maktadır.
Yahudi takvimindeki ay adları Aramice, Akadça ve Babil dillerinin izlerini taşı¬maktadır: Nisan (Mart-Nisan), Iyar (Nisan-Mayıs), Sivan (Mayıs-Haziran), Tammuz (Haziran-Temmuz) Av (Temmuz-Ağustos), Elul (Ağustos-Eylül), Tişrî (Eylül-Ekim), Heşvan veya Marheşvan (Ekim-Kasım), Kislev (Kasım-Aralık), tevet (Aralık-Mart). Artık yılın on üçüncü ayı Adar şeni (ve adar), Adar ayından önce gelir ve aslında adar ayında yapıl¬ması gereken dini törenler bu ayda yapı¬lır.
Dindışı Yahudi takvimi, Tişri ayı ile baş¬lar. İlk günü Roş haşana (yeni yıl) tatilidir. Roş haşananın, hiçbir zaman pazar, çar¬şamba veya cumaya rast gelmemesi gere¬kir. Bunun için Roş haşana günü, bir veya iki gün öne alınabilir veya geriye atılabi¬lir.
On Emirde ve Tora'da ismi geçen tek Ya¬hudi tatil günü sebt günüdür. Sebt günü cumartesi günüdür. Dini takvimin bir yıl¬lık akışı, 15-22 Nisan'da Pesah (Hamur¬suz) kutlamalarıyla başlar. Yahudilerdeki diğer büyük bayram, 6-7 Sivan'da kut¬lanan Şavuot'tur. On günlük nedamet 1-2 Tişri'deki Roş Haşana (yılbaşı) ile baş¬layıp On Tişri'deki Yom Kippur'la (Kefa¬ret günü) sona ermektedir. Roş Haşana'da çalışma ve diğer yasaklara uymak zorun¬ludur. Ancak bu bayram, bir neşe bayra¬mı olduğu için, eğlence yapılmaktadır. Yom Kippur, Yahudiliğin en kutsal bay¬ramlarından biridir.
Yahudilikteki bayramların sonuncusu Sukot (çardaklar) bayramıdır. 15-21 Tişri'de kutlanır. Bu bayramın son günü Semini Atseret (yüce meclisin sekizinci günü), 22 Tişri'de kutlanan ayrı bir bay¬ramdır. Yıl boyunca cemaat halinde sür¬dürülen Tora okumaları da Semini Atseret'te ya da ertesi gün Simhat Tora ile sona ermektedir.
Yahudi dini takviminde birçok bayram ve perhiz günleri bulunur. Bu günlerde ça¬lışma yasağı yoktur. 25 Kislev'de başlayan Hanukka'da Selevkos hükümdarı IV. Antiokhos Epiphanes'e karşı girişilen ayaklanma veTapınak’ın M.Ö. 164'te yeni¬den takdisi hatırlanır. Purim'de ise İranlı Yahudilerin M.Ö. V. yüzyılda zulümden kurtulması kutlanır.
Yahudilerin önem verdiği beş perhiz gü¬nünde de Yahudi tarihinin trajik olayları hatırlanır: Meselâ, M.Ö. 586 ve M.S. 70'de birinci ve ikinci tapınakların tahribi hatı¬rasına sıra ile Şiva Aser be-Tammuz (17 Temmuz perhizi) ve Tişebe-av (9 Av per¬hizi), Tsom Gedaliahu (3 Tişri), Aşara be-Tevet (10 Tevet perhizi) ve Taanit Ester (Ester perhizi 13 Adar). Okulların tatil edildiği Lag ba-Omer (18 iyar) ve Ağaç dikme bayramı olan Tu bi-Şevat (15 Şevat) kutlanır.
1948'de İsrail devletinin kurulmasından sonra Yahudiler üç bayram daha kabul etmişlerdir. Bunlar: Hurban (27 Nisan), hatırlama günü (4 İyar) ve Bağımsızlık günü (5 İyar)'dür
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
YAHUDİLİK
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Masonluk Ve Yahudilik İlişkisi
» YAHUDİLİK Siyonizm ve Üstün Irk Fikri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Reddiye Kitabı Ve İslama Davet ( Nasıl Müslüman Olurum )

 :: diğer din ve inanışlar ve Reddiyeleri :: Hristiyanlık Ve Reddiyesi - Yahudilik ( Musevilik ve Reddiyesi )
-
Buraya geçin: