iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Müslümanların Ehl-i Kitaba Karşı Davranışları Nasıl Olmalıdır?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Müslümanların Ehl-i Kitaba Karşı Davranışları Nasıl Olmalıdır? Empty
MesajKonu: Müslümanların Ehl-i Kitaba Karşı Davranışları Nasıl Olmalıdır?   Müslümanların Ehl-i Kitaba Karşı Davranışları Nasıl Olmalıdır? Icon_minitimePaz Şub. 28, 2010 2:54 am

Müslümanların Ehl-i Kitaba Karşı Davranışları Nasıl Olmalıdır?

Allah, peygamber göndermedikçe hiçbir topluma azâb etmez (17/İsrâ, 15). Her ümmete peygamber gönderilmiştir (10/Yûnus, 47). Kur’an, bu peygamberlerin bir kısmını anlattığı halde, bir kısmını anlatmamıştır (40/Mü’min, 78). Bütün peygamberlerin gönderilme amacı, insanları sadece Allah’a kulluk yapmaya ve tâğuta kulluktan kaçındırmaya çalışmaktır (16/Nahl, 36). İsrâiloğullarında olduğu gibi, önceki peygamberlerin tebliğleri netliğini kaybettiğinde, Cenâb-ı Hak yeni bir peygamber gönderiyordu. Hz. Muhammed (s.a.s.) son peygamber olup kendisinden sonra bir daha peygamber gelmeyeceği için, Allah’ın râzı olduğu tek din olan İslâm’a dâveti peygamberlerin vârisleri durumunda olan ümmetin âlimleri (Buhârî, İlim 10) yapacaklardır. Âlimler bu dâveti, Hz. Peygamber’in kendisinden sonra kıyâmete kadar gelecek tüm insanlara bir hidâyet rehberi ve vesikası olarak bıraktığı Kur’ân-ı Kerim ile yapacaklardır. Dâvet edilenler ise, asr-ı saâdette olduğu gibi, şimdi de tüm insanlıktır. Elbette ki bu insanlar içerisinde önemli bir yer tutan ehl-i kitap da vardır.
Ehl-i Kitabın, İslâm’ın dâvet ve tebliğine muhtaç ve muhâtap oldukları açıkça ortadadır. Kur’an’ın, ehl-i kitabı bugünkü halleriyle hidâyette kabul etmeyip onları Peygamberimiz’e ve Onun getirdiği Kur’an’a ve İslâm’a dâvet ettiği görülür.
Müslümanlar, ehl-i kitabı dost edinemezler. Allah Teâlâ, müslümanların, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesini yasaklamıştır (4/Nisâ, 144). Dost olmaları yasaklanan kâfirlerden ehl-i kitapla dostluk da özel olarak nehyedilir. “Ey iman edenler! Yahûdileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onlar dost kabul edenler, onlardandır. Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğuna yol göstermez.” (5/Mâide, 51) “Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah’tan korkun; eğer mü’minler iseniz.” (5/Mâide, 57) “Sen onların milletine/dinine uyuncaya kadar yahûdiler de hıristiyanlar da senden râzı olmazlar. De ki: ‘Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.’ Sana gelen ilimden sonra eğer onların hevâlarına/arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana bir dost ve yardımcı yoktur.” (2/Bakara, 120) “Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra döndürüp sizi kâfir yaparlar.” (3/Âl-i İmrân, 100)
Tarih boyunca da görülmüştür ki ehl-i kitap kâfirlerinin İslâm’a ve müslümanlara olan düşmanlıkları, tecâvüz ve saldırıları hep onların din taassuplarından kaynaklanmaktadır. Ortaçağda cereyan etmiş olan haçlı seferleri bugün de devam etmektedir. Ancak bu demek değildir ki durum icap ettirirse İslâm devleti onlarla belirli şekillerde antlaşma yapamaz. Hayır, yapabilir. Nitekim Hz. Peygamber de Mekke müşrikleriyle Hudeybiye musâlâhası yapmıştır. Ehl-i kitapla yapılan şartların zorladığı böylesi resmî antlaşmalar başka, onları dost edinmek başkadır. Antlaşma hususunda da çok temkinli olmak gerekir, Hele hele onları kertenkele deliğine de girseler peşlerinden gitmek tarzında şuursuzca taklit etmek, ümmet-i Muhammed’in izzetine yakışacak davranışlar değildir. Çünkü kâfirler birbirlerinin dostlarıdır. Onlar hakkın ve haklının değil; birbirlerinin tarafını tutarlar, birbirleriyle yardımlaşırlar.
Ehl-i kitabı da İslâm’a dâvet etmek bir görevdir. Hak din sadece İslâm’dır; ehl-i kitap da İslâm’a dâvete muhtaçtır. Asr-ı saâdette Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in kendisi, her insanı ve her toplumu ilâhî risâlete çağırdığı gibi; kendisinden sonra da onun vârisleri olan İslâm âlimleri, bu dâvet ve tebliği kıyâmete kadar gelecek insanlara ulaştıracaktır. Bu onların temel görevidir. Bu dâvete, dinleri mensuh olan ehl-i kitap da muhâtap ve muhtaçtır. Çünkü gündüz vakti güneşin aydınlığında yıldızların ışığına ihtiyaç kalmaz. Yıldızların vereceği aydınlığı İslâm güneşi fazlasıyla vermektedir. Bu itibarla Hz. Muhammed (s.a.s.)’e ve onun hidâyet güneşine uymadan kimse cennetin yolunu bulamaz. Hz. Muhammed (s.a.s.), bütün insanlığa, tabii ki aynı zamanda ehl-i kitaba da gönderilmiştir. “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler.” (34/Sebe’, 28) Ayrıca bkz. 7/A’râf, 158; 25/Furkan 1.
Ehl-i kitabı dâvette, sözün Bakara sûresinde ağırlıkla yahûdilere tevcih edildiğini, Âl-i İmrân sûresinde ise çoğunlukla hıristiyanlara tevcih edildiğini görüyoruz. Ehl-i kitabın hepsi bir değildir. Mûtedil olanları olduğu gibi, çok katı ve zâlim olanları da vardır (5/Mâide, 66). Bu itibarla Kur’ân-ı Kerim, kitap ehlini dâvet ederken, onları önce yumuşaklıkla, bildikleri gerçekleri hatırlatarak ve kitap bilgisine sahip kimseler olarak bile bile gerçeği inkâr edip de kâfirlerin ilki olmamalarını tenbih eder. “Elinizdeki (Tevrat’ın, aslı)nı tasdik edici olarak indirdiğime (Kur’an’a) iman edin. Sakın onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın...” (2/Bakara, 41). Yine Kurân-ı Kerim, İslâm’a karşı düşmanlıkta yahûdilerin ve müşriklerin daha şiddetli, hıristiyanlarınsa, mü’minlere daha yakınca olduğunu belirtir (5/Mâide, 82-85).
Kur’an, dâvet ve tebliğde en mâkul üslûp ve yolları kullanır. “De ki: ‘Ey ehl-i kitap, bizimle sizin aranızda eşit olan bir söze gelin: Allah’tan başkasına tapmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi tanrı edinmesin. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse; ‘şâhit olun, biz müslümanlarız’ deyin.” (3/Âl-i İmrân, 64) Bu âyet-i kerime, kıyâmete kadar bir bayrak gibi ehl-i kitabın dâvet semâsından inmeyecektir. Bu âyet-i kerimeyi Rasûlullah (s.a.s.), Bizans imparatoru Herakliyüs’ü İslâm’a dâvet ettiği mektubunda da yazmıştır (Buhârî, Tefsîr Âl- İmrân 4; İbn Kesîr, 1/371). “Sizin yanınızda bulunanı doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur’an’a) iman edin ve inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Bile bile hakkı bâtılla karıştırıp gerçeği gizlemeyin.” (2/Bakara, 41-42) “Ey kitap ehli, (gerçeği) gördüğünüz halde, niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz? Ey kitap ehli, niçin hakka bâtılı karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?” (3/Âl-i İmrân, 70-71).
“Ey ehl-i kitap! Rasûlümüz size Kitaptan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir Kitab geldi.” (5/Mâide, 15) “Ey ehl-i kitap! Peygamberlerin arasının kesildiği bir sırada size elçimiz geldi. Gerçekleri size açıklıyor ki (kıyâmette:) ‘Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi’ demeyesiniz. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı (rasûlüm Muhammed) geldi. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.” (5/Mâide, 19). Bu âyetlerde Hz. Muhammed (s.a.s.)’in ve Kur’ân-ı Kerim’in net bir şekilde doğrudan doğruya ehl-i kitaba da gelmiş olduğu açıkça ifade ediliyor.
Ehl-i kitabın şimdi üzerinde bulundukları dinlerinin hak din olmadığı, tahrife uğramış ve hükmü geçmiş, yani yürürlükten kaldırılmış olduğu; gerçek yolun ise, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in getirip Kur’an’la öğrettiği İslâm yolu olduğu şöyle belirtilir: “Allah nezdinde hak din İslâm’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur. Seninle tartışmaya girerlerse de ki: ‘Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim.’ Ehl-i kitaba ve ümmîlere de de ki: ‘Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?’ Eğer teslim olurlarsa doğru yolu buldular demektir. Yok, yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca tebliğdir/duyurmaktır. Allah, kullarını çok iyi görür.” (3/Âl-i İmrân, 19-20) “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette ziyan edenlerden olacaktır.” (3/Âl-i İmrân, 85).
Bu âyet-i kerimelerde gerçek dinin İslâm dini olduğu açıkça belirtildiği gibi, İslâm dâveti de Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından hem eh-i kitaba, hem de ümmîler tâbir edilen Arap müşriklere ve Arap olmayan müşriklere yöneltilmek sûretiyle İslâm dâveti en kapsamlı şekilde tüm insanlığa tebliğ edilmektedir. Bu samimi ve sıcak takdimi kabul etmeyip tartışmaya giren kitap ehliyle mücâdeleyi ise Yüce Allah şöyle bildirir: “İçlerinden zulmedenleri hâriç, kitap ehliyle en güzel tarzda mücâdele edin ve deyin ki: ‘Bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim İlâhımız da sizin Tanrınız da birdir ve biz O’na teslim olanlarız. İşte sana (kendisinden öncekileri tasdik eden) böyle (bir) kitap indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz, ona inanırlar (:Abdullah bin Selâm ve Ubey bin Kâ’b gibi ehl-i kitap müslümanları). Şunlardan (şu Araplardan) da ona inananlar vardır. Âyetlerimizi, kâfirlerden başkası inkâr etmez.” (29/Ankebût, 46-47) “De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah’ın âyetlerini inkâr edersiniz? De ki: ‘Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek mü’minleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınıza tamamıyla şâhittir.” (3/Âl-i İmrân, 98-99)
Müslümanlara karşı düşmanlıktan vazgeçmeyen yahûdi ve hıristiyanlara karşı ise, Kur’an’ın ifadeleri artık sertleşmektedir: “De ki: ‘Ey kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size gönderilen Kur’an’ı uygulamadıkça hiçbir temeliniz olmaz.’ Rabbinizden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kâfirler topluluğu için üzülme.” (5/Mâide, 68). Bu âyet-i kerime şöyle demiş oluyor: “De ki, ‘ey ehl-i kitap, siz hiçbir şey üzerinde değilsiniz, yani diyânetiniz yok, din adını verdiğiniz, gittiğiniz yol hiçbir şey değildir. Tâ ki Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size de inzal olunanların hepsini -ki Kur’an ve Kur’an’ın bu âyeti de bu cümledendir- yerine getiresiniz; bunlara hakkıyla riâyet edesiniz. Öncekini sonrakinin tasdikinden geçirerek hepsinin sonucuna göre Allah’ın emir ve yasaklarını uygulayasınız. İşte o zaman bir şey üzerinde bulunmuş, bir dine sahip olmuş olursunuz. Yoksa bu gidişiniz, dinsizlikten, yolsuzluktan başka bir şey değildir.” (Elmalılı, Eser Y. s. 3/1739).
Bu mâkul yaklaşımlara ehl-i kitabın cevabı çoğunlukla düşmanca olmuş, müslümanların yaşadığı ülkelere, hâlen de devam ettirdikleri mutaassıp haçlı zihniyetinin doğurduğu haçlı seferleri bazen hafifleyerek bazen şiddetlenerek devam edegelmiştir. “De ki: ‘Ey kitap ehli, sadece Allah'a, bize indirilene ve bizden önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa sizin çoğunuz yoldan çıkmış fâsıklarsınız.” (5/Mâide, 59) “Ey kendilerine kitap verilenler! İndirdiğimiz Kur’an’a iman edin ki o beraberinizde olan Tevrat’ı tasdik edicidir. Hem Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmeden veya cumartesi ashâbına yaptığımız lânet gibi, kendilerini lânetlememizden önce iman edin. Allah’ın (azap) emri olagelmiştir.” (4/Nisâ, 47) Artık onların yola gelmeyenleri için söylenecek son söz, onların anladığı dilden, yani kuvvet yoluyla olacaktır. Çünkü onlar kuvvetten başka dilden anlamazlar. “Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe iman etmeyen, Allah ve Rasûlü’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini (İslâm’ı kendine) din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (9/Tevbe, 29) Çünkü onların dinleri varsa da hak din değil; hakperest değildirler. Hak bir dinleri yoktur, din anlayışları hak ve İslâm değildir. Hâlis muhlis hak dini olan islâm’ı din kabul etmez, Hakkın şeriatıyla ameli kabul eylemezler. (Elmalılı, Eser Y. 4/2504) (9)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Müslümanların Ehl-i Kitaba Karşı Davranışları Nasıl Olmalıdır?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Müslümanların Birbirlerine Karşı Davranışları ve Sorumlulukları
» Bir Mumine nasıl olmalıdır? Müslüman kadın sıfatları sizce nelerdir?
» Ehl-i Kitabın İslâm’a Ters Tutum ve Davranışları
» Bu geceyi nasıl karşılmak, nasıl ihya etmek gerekir?
» Ruh ve kalbin derece-i hayatına nasıl çıkılır? İnsan bir ismin azamî tecellisine nasıl mazhar olur?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Reddiye Kitabı Ve İslama Davet ( Nasıl Müslüman Olurum )

 :: diğer din ve inanışlar ve Reddiyeleri
-
Buraya geçin: