iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Yoktan yaratmayı kabul etmeyenlere nasıl cevap vermemiz gerekiyor?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




Yoktan yaratmayı kabul etmeyenlere nasıl cevap vermemiz gerekiyor? Empty
MesajKonu: Yoktan yaratmayı kabul etmeyenlere nasıl cevap vermemiz gerekiyor?   Yoktan yaratmayı kabul etmeyenlere nasıl cevap vermemiz gerekiyor? Icon_minitimePaz Şub. 07, 2010 12:30 am

Yoktan yaratmayı kabul etmeyenlere nasıl cevap vermemiz gerekiyor?

Yaratma iki şekilde oluyor. Biri ibda yani
vasıtasız, doğrudan doğruya yaratma, diğeri ise inşa yoluyla yani mevcut
varlıklardan bir yenisini süzme, sebepler yoluyla yeni bir şey vücuda
getirme şeklinde. Bunların her ikisinin de en güzel misali kendi
varlığımızda bulunuyor. Ruhumuz ibdaya, bedenimiz inşaya misal. Ruh bir
başka şey kullanılarak, vasıtalı olarak değil doğrudan yaratılıyor.
Beden ise bu kainattan süzülen gıdaların baba ve anne denilen iki ayrı
fabrikadan süzülmeleriyle yaratılıyor. Her ikisi de Allah’ın ayrı birer
mucizesidir ve ayrı isimlerini ilan ederler.

Çevremizde
gördüğümüz varlıkların bedenleri hep inşa yoluyla yaratıldığından ve biz
ruhlar alemini, melekler aleminin göremediğimizden, bazıları yanlış bir
mantıkla, yaratmayı sadece inşaya inhisar ettiriyorlar ve yoktan
yaratmayı inkar ediyorlar.

“Yok var olmaz, var olan da yok
olmaz.” sözü bir yönüyle doğru, diğer yönüyle yanlış. Bu sözü, maddeye
ezeliyet isnat ederek yaratılışı inkâr maksadıyla söyleyenlere elbette
katılmak mümkün değil. Doğru olan tarafı şu: Bugün gördüğümüz hiç bir
varlık, yokluktan meydana gelmemiştir. Zira, varlık yokluğun zıddıdır.
Bir şeyin kendi zıddına inkılap etmesi ise imkânsız. Kaldı ki, “yok var
olur” dediğinizde, “yok” diye bir şeyin varlığını kabul etmiş olursunuz.
Bu ise bir tezattır. O halde gerçeği şöylece ifade edebiliriz: Yok diye
bir şey mevcut değildir. Görünen ve görünmeyen bütün âlemler,
“yokluktan” değil, “yok iken” var edilmiş, varlık sahasına
çıkarılmışlardır.

Cenâbı Hak, iman için, ibadet ve marifet için
yarattığı insana, nice hakikatleri anlamanın da ölçülerini lütfetmiş.
Bu, var olma olayının da en güzel bir misalini insan ruhunda buluruz:
Bir cümleyi zihninizde kurup şekillendirdiğinizde, o cümle o anda sizin
için varlık sahasına girmiştir. O artık yok değildir. Ama aynı cümle
sizin dışınızdaki kimseler için yoktur. Ancak onu yazdığınızda yahut
söylediğinizde cümle başkaları için de varlık sahasına çıkmış ve kabul
edilmiş olur. Siz o cümleyi zihninizde kurmadan önce böyle bir cümle
yoktu, ama yoklukta değildi. Siz onu yokluk denilen bir âlemden tutup da
meydana çıkarmış değilsiniz.

Yokluk hiçbir varlığın tarlası
değil, tezgâhı değil, yahut hammaddesi değil. Gördüğümüz bütün şu varlık
âlemi de, yok iken yaratılmıştır, ama yokluktan yaratılmamıştır. Her
varlığın şu harika nizamı, intizamı, hikmeti, faydası onun mükemmel bir
plândan, yâni kaderden geldiğini açıkça ders verdiğine göre, ilâhî
ilimde takdir edilen bir varlık mutlak yoklukta değildi. Ama biz o
varlığı ancak yaratıldığı zaman görebiliyor ve ona ancak o zaman “var”
diyebiliyoruz. Bu varlık, dünya sayfasından silindiği zaman da bizim
için yok oluyor, ama yokluğa gitmiyor.

Yokluktan gelme olmadığı
gibi, bunun bir sonucu olarak yokluğa gitme de yoktur. O halde, “Var
olan yok olmaz.” sözü ancak, “Bu dünyadan giden varlıklar mutlak yokluğa
düşmezler, Allah’ın ilminde varlıklarını sürdürürler.” mânâsında
doğrudur.

Nur Külliyatından konumuza ışık tutan bir ders:
“Adem-i mutlak zaten yoktur, çünkü bir ilm-i muhit var. Daire-i ilim
içinde bulunan adem ise, adem-i haricîdir ve vücud-u ilmiye perde olmuş
bir unvandır. Hatta bu mevcudat-ı ilmiyeye bazı ehl-i tahkik ayan-ı
sabite tabir etmişler.” Ayan-ı sabite, “eşyanın ezelden beri ilm-i
ilâhîde sabit olan hakikatleri” şeklinde tarif ediliyor. Bunun bir diğer
ismi de “mahiyet.”

Cenabı Hakk’ın zâtı birdir ama isimleri
yüzlerce, binlercedir. Hatta bazı zâtlara göre ilâhî isimler sonsuzdur.
İşte bu isimler arasındaki farklılık, onların tecelli ettiği varlıkların
da farklı mahiyette olmalarını zorunlu kılmıştır.

Bu ifadede
bir kademe atlamış bulunuyoruz. İlâhî isimlerdeki farklılıklar,
farklılığını netice verir, mahiyetlerin farklılığı da, mahlûkatın
farklılığını. İlim dairesindeki eşyanın yanim mahiyetlerin müstakil bir
varlıkları yoktur. İlim dairesindeki taş sert olmadığı gibi, insan da
hayat sahibi değildir.

Allah’ın ezelî ilmindeki varlıklar, ancak
yaratıldıklarında kendilerine bu âleme mahsus sıfatlar takılır. Bütün
eşya, henüz yaratılmadan Allah’ın ezelî ilminde mevcuttur. Zamandan
münezzeh olan Allah, eşya hakkında sonradan bilgi edinmekten
münezzehtir.

“Eşya zevâl ve ademe gitmiyor, belki daire-i
kudretten daire-i ilme geçiyorlar.” cümlesinde, “Eşya yokluk ve
hiçlikten gelmiyorlar, belki ilim dairesinden kudret dairesine
geçiyorlar.” hükmü de saklıdır. Zira, yokluğa gitmeyen yokluktan da
gelmiyor demektir.

O halde, “Var yok olmaz, yok var olmaz.”
sözünü söyleyenler, varlığı sadece madde âlemi olarak görmekle hataya
düşmüşler, bu âlemin temel unsurlarının sabit kalmasını bir ilâhî nizam
olarak değerlendirmek yerine, maddeye ezeliyet vermiş ve her şeyi
maddenin yaptığını iddia etmekle hakikatten sapmış, hidayetten
uzaklaşmışlardır. Ama bu cümleyi, “İlâhî ilimde mahiyetleri tahakkuk
eden varlıkların bu âleme gelmeleri mutlak yokluktan değildir, bu
dünyadan göçmeleri de yokluğa gitme değildir.” mânâsında kullansalardı,
gerçeği ifade etmiş olurlardı.


Alinti - Prof. Dr. Alaaddin Ba
şar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emir Sultan
Medaratör

Medaratör
Emir Sultan


Mesaj Sayısı : 1130
Kayıt tarihi : 16/01/10
Nerden : Lefkoşa/k.k.t.c.

Yoktan yaratmayı kabul etmeyenlere nasıl cevap vermemiz gerekiyor? Empty
MesajKonu: Geri: Yoktan yaratmayı kabul etmeyenlere nasıl cevap vermemiz gerekiyor?   Yoktan yaratmayı kabul etmeyenlere nasıl cevap vermemiz gerekiyor? Icon_minitimePaz Şub. 07, 2010 11:26 am

Allah Razı Olsun,değerli paylaşımlarınız için emeğinize sağlık.

CENAB-I ALLAH YAR VE YARDIMCIN OLSUN.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yoktan yaratmayı kabul etmeyenlere nasıl cevap vermemiz gerekiyor?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İmam-ı Azam sorulara nasıl cevap verdi?
» Kuran-ı Kerim'de Reenkarnasyonun olduğu iddia ediliyor. Bu konuda nasıl cevap vermeliyiz? Kuran ayetleriyle açıklar mısınız?
» Bu geceyi nasıl karşılmak, nasıl ihya etmek gerekir?
» Ruh ve kalbin derece-i hayatına nasıl çıkılır? İnsan bir ismin azamî tecellisine nasıl mazhar olur?
» Her ne arzu ettiysem oldu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Reddiye Kitabı Ve İslama Davet ( Nasıl Müslüman Olurum )

 :: İnsanları İmanlar 'ından Ederek, Dünyayı zulme ve Kötülüğe Boğan hırıstiyan ve yahudi kökenli akım ve görüşlere Reddiye :: ateizme Reddiye
-
Buraya geçin: