21- ALIŞ VERİŞLER BAHSİ
Büyü': Bey'in cem'idir. Bey' lügaten : Mutlak surette değişmek mâ¬nâsına gelir. Bu mânâda (şirâ) kelimesi dahî kullanılır.
Şerîatte : İki tarafın rızâsı ile malı malla değişmektir. Bey'in rüknü, şartı, mahalli, hükmü ve hikmetleri vardır.
Rüknü: îcâb ve kabul yâni «sattım, aldım» gibi alış verişe delâlet eden mâzî sîgali veya o mânâda sözlerdir. Bu sözler hükmün teâllûk et¬tiği rızâyı gösterirler. '
Şartı: Satış yapanların bu işe ehil olmalarıdır. Ehil olmayan bir kimsenin yaptığı alış veriş mu'teber değildir.
Mahalli: Maldır; yâni bu değişme üzerinde yapılır.
Hükmü: Tam alış verişte müşteri için malda, satıcı için de malın kıymetinde milkiyetin derhâl; mevkuf alışta ise riza tehakkuk ettiği za¬man sabit olmasıdır.
Bey'in hikmetleri çoktur. Bunlardan bâzıları: Geçim ve yaşamanın kolaylaşması, kavga, yağma, hırsızlık, dolandırıcılık, hıyâmet ve hîle gibi kötülüklerin önüne geçilmesi, geçim nizamının devam ve bekası; bu su¬retle cihanın pâydâr olmasıdır. Zîrâ muhtaç bir insan, başkasının elin¬deki mala meyleder. Bu hususta bir muamele ve nizâm olmasa iş kavga, gürültü hattâ ölüme varır; neticede hayat felce uğrar; nizâm bozulur.
Bey' kitâb, sünnet, icmâ-ı ümmet ve kıyâs yollariyle meşru' olmuş
bir akiddir. Kitâbdan delili:
«Halbuki Allah bey'i helâl, ribâyı haram kılmıştır» [1] âyet-i kerîme¬si; sünnetten delili: Peygamber (Sattallahü Aleyhi ve Şellemj'EfendiYnizm alış verişi takrir buyurmasıdır. Bey'in meşru' olduğuna ümmetin bütün ule¬ması ittifak etmişlerdir. Bu babda aklî delili ihtiyaç meselesidir. İnsan¬lar gerek yiyecek içecek gerekse sair hususâtta birbirleriyle mübadelede bulunmağa muhtaçtırlar. Bunun yegâne çâresi ise alış veriştir. Çünkü tabiatı iktizası mala son derece düşkün olan insan, başka suretle malının elinden çıkmasına rizâ gösteremez.
Bey'in : Mutlak, mukaayeza, selem, sarf, murabaha, tevliye, vadîa, lâzım, gayri lâzım, sahih, bâtıl, fâsid ve mekruh olmak üzere birçok ne¬vileri vardjr. Bunların tafsilâtı fıkıh kitaplarmdadır.
1- Mülamese ve Münabeze Satışının İptali Babı
1- (1511) Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî rivayet etti. {Dedi ki) : Mâlik'e, Muhammed b, Yahya b. Habbân'dan dinlediğim, onun da A'rac'-dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum :
«Resûlüflah (SalîaÜahü Aleyhi ve Seîiem) mülâmese ile münâbezeden ne-hî buyurdular.»
(...) Bize Ebû Küreyb ile İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Vekî', Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den,
o da Peygamber(SallallahÜ Aleyhi ve Selîem) 'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti.
(...) Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Nümeyr ile Ebû Üsâme rivayet ettiler. H.
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dülvehhâb rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi Ubeydullah b. Ömer'den, o da Hubeyb b. Abdir-rahmân'dan, o da Hafs b. Âsım'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Pey¬gamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti.
(...) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yâkûb yâni İbni Abdirrahmân, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Scdlallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti.
2- (...) Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Dînâr, Ata' b. Mînâ'dan naklen haber verdi. Amr Atâ'yı Ebû Hüreyre'den naklen rivayet ederken dinlemiş. Ebû Hüreyre şunları söylemiş :
«İki nevi' satış yasak edildi: Müjâseme ile münâbeze. Mülâmese : Alanla satandan her birinin hiç düşünmeden diğerinin elbisesine dokun¬ması (ile); münâbeze ise her birinin elbisesini diğerine atması ve hiç birinin arkadaşının elbisesine bakmaması (suretiyle yapılan satış) dır.»
3- (1512) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yâhyâ rivayet ettiler. Lâfız Harmele'nindir. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkas haber verdi ki, Ebû Saîd-i Hudrî şunları söylemiş:
Resûliillah (Saliaüahu Aleyhi ve Selle m) hizi iki (nev'i) satış ve iki (nev'i) giyinişten nehyetti. Satışta mülâmese ile müııâbezeden nehî buyurdu. Mülâmese: Bir kimsenin geceleyin yahut gündüzün eliyle başkasının elbisesine dokunması ve onu ancak bu suretle kabul etmesidir. Münâbeze ise : İki kimsenin elbiselerini elleriyle birbirlerine atması; ve bakmadan, rizâ göstermeden bunun satış sayılma sidir.
(...) Bana bu hadîsi Amru'n-Nâkıd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kakûb b. İbrâhîm b. Sa'd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Sâlih'-den, o da İbni Şihâb'dan naklen bu isnâdla rivayette bulundu.
Ebû Hüreyre rivayetini Buhârî «Setri avret, namaz, oruç» ve «Büyü'» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî «Büyû'»da; İbni Mâce «Namaz, Ticâret» ve «Libâs»da muhtelif râvilerden muhtelif lâfızlarla tahrîc ettikleri gibi:
Ebû Said rivayetini Buhârî «Büyûf, libâs» ve «İstî'zân» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Büyû'»da; İbni Mâce «Ticâret» ve «Libâs»da rivayet etmişlerdir.
Ebû Hüreyre (Radiyallahu anh) rivâyetindeki mülâmese ve münâbeze tefsiri, Buhârî Jnin rivayetlerinde yoktur. Bu tefsir yal¬nız Müslim ile Nesâî 'nin rivayetlerinde mevcuttur. Zahire bakılırsa Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sözü gibi görünüyorsa da Nesâî 'nin rivayetinde onun başkasına âit olduğuna işaret edil¬miştir. Bu hususta en akla yakın ihtimâl sahâbînin sözü olmasıdır.
Hz. Ebû Saîd rivayetini Buhârî dahî tefsîrli rivayet et¬miştir. Ancak Aynî buradaki tefsîrin de râvi Zührî tarafından yapılan bir idrâc olması ihtimâli üzerinde durmaktadır.
Babımız rivayetleri mülâmese ve münâbeze adı verilen iki nevi' sa¬tışın müslümanlara yasak edildiğini bildirmektedir,
Mülâmese müşareket babından bir kelimedir; münâbeze de öyledir. Binâenaleyh bir işin iki kişi tarafından ortaklaşa yapıldığını gösterirler. Lems : Dokunmak; nebz de : Atmak mânâlarına geldiğine göre mülâmese suretiyle yapılan satışta iki taraf satılık mala dokunacak; münâbezede de iki taraf malı birine atacak demektir.
Ulemâ bu hususta birbirine yakın tefsirlerde bulunmuşlardır. İmam Âzam 'dan bir rivayete göre mülâmese satıcının müşteriye : «Şu malı sana şu kadara satıyorum; sana dokundum mu satış tamam olmuştur.> Yahut müşterinin satıcıya : «Şu malı senden şu kadara alıyorum; sana dokundum mu satış tamamdır.» demesi ile olur. Bazıları mülâmeseyi: «Ben senin elbisene dokundum; sen de benim elbiseme dokundun mu satış tamam olacak; demek suretiyle yapılan satıştır.» şeklinde izah et¬miş; bir takımları da : «Müîâmese : Bir elbiseye dürülü olarak dokunmak ve onu gördüğünde muhayyerlik hakkı kalmamak şartiyîe satın almak¬tır. Yahut: Elbiseye dokundum mu satış tamamdır; diyerek yapılan be-yi'dir.» demişlerdir.
Zührî'den rivayet olunduğuna göre mülâmese : Bir kimsenin gece veya gündüz birinin elbisesine dokunmasiyle bitmiş sayılan satıştır.
Nevevî bu. hususta Şâfiî1er'den üç vecih rivayet ediyor :
a) Mülâmese : Müşterinin bir elbiseye dürülü iken yahut karanlık¬ta dokunması; satıcının da : Bu malı sana dokunman görmek yerini tut¬mak ve gördüğün zaman muhayyerliğin kalmamak şartiyîe sattım; deme¬si suretiyle yapılan satıştır.
b) Mülâmese : Mala dokunmayı satış saymakla yapılır.
c) Mülâmese : Müşteri mala ne zaman dokunursa o mecliste muhay¬yerlik hakkı kalmamak şartiyîe yapılan satıştır.
Münâbezeye gelince : Bu hususta dahî üç vecih vardır:
a) Münâbeze : Malı atmanın satış sayılması şartiyîe yapılan bey'dir. İmam Şafiî 'nin te'vîli budur.
b) «Bu malı sana sattım; onu sâna attığımda muhayyerliğin kalma¬yacak; satış tamam olacak!» diyerek yapılan satıştır.
c) Münâbezeden murâd: Taş atmak suretiyle yapılan satıştır. Bu¬nun şekli az sonra görülecektir.
Mülâmese ile münâbeze câhiliyyet devri muâmelâtındandırlar. Aldat¬ma ve kumar mânâlarını tezammun ettikleri için İslâmiyet bunları men' etmiştir. Binâenaleyh ikisi de bâtıldır. Çünkü satışta şart olan iki tara¬fın rızası, malın iyice görülüp malûm olması, îcâb ve kabul gibi şeyler bunlarda yoktur.
Satış meclisinde olmayan bir şeyi sıfatiyle satmak da bu kabilden¬dir. Eğer o mal tavsif edildiği gibi çıkarsa müşteriye muhayyerlik yok¬tur; malı kabul etmesi lâzım gelir; tavsif edildiği gibi çıkmazsa muhay¬yerlik hakkı sabit olur. İmam Ahmed ile İshâk'm mezhepleri budur. Mezkûr kavil İbni Şîrîn, Eyyûb, Haris, Hakem ve Hammâd 'dan rivayet olunmuştur.
Hanefiyye imamlarına göre gâib bir malı sıfatlı ve sıfatsız satmak caizdir. Müşteriye de malı gördüğü zaman muhayyerlik vardır. Bu kavil İbni Abbâs (Radiyaîhhu anh) ile İbrâhîm Nehâî, Şa'bî', Hasan.ı Basrî, Mekhûl, Evzâî ve Süfyân'dan rivayet olunmuştur. Bâzıları Hanefî1er'in bu hususta çürük bir hadîsle istidlalde bulunduklarına işaret etmişlerse de Aynî, hadîs ilminde en büyük söz sahiplerinden biri olan Tahâvî'nin sa¬hih bir rivayetini göstererek bunlara cevap vermiştir. Tahavî'nin rivayetine göre : Hz. Talha, Osman b. Affa n(Radiyailahu anh) dan bir mal satın almış. Osman'a : Sen aldandın! demişler. O da: Bana muhayyerlik hakkı vardır; çünkü görmediğim bir malı sattım; de¬miş. Talha dahî bana muhayyerlik vardır; çünkü görmediğim bir malı satın aldım; demiş. Bunun üzerine Cübeyr b. -Mut'im'i aralarına hakem ta'yîn etmişler. Cübeyr, Talhâ'ya muhayyer¬lik olduğuna; Osman'm bu hakka sahip olmadığına hükmetmiş.
2- Taş Atımı Satışı İle İçinde Aldatma Olan Satışın Butları Babı
4- (1513) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. İdrîs ile Yahya b. Saîd ve Ebû Üsâme, Ubeydullah'dan ri¬vayet ettiler. H.
Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebu'z-Zinâd, A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şunu söylemiş:
«Resûlüllah (SaliaUahu Aleyhi ve Selİem) taş atımı satışı ile aldatma sa¬tışım yasak etti.»
Bu hadîsin şerhinde Nevevî şunları söylemiştir : Taş atımı satısı hakkında üç te'vîl vardır. Birinci te'vîle göre bu satış : Şu attığım taş hangi elbiseye isabet ederse sana onu sattun; yahut: Şu arazîden, at¬tığını taşın vardığı yere kadarım sana sattım, diyerek yapılır.
îkinci te'vîle göre.: Şu malı sana elimdeki taşı atıncaya kadar mu¬hayyer kalman şartiyle sattım; diyerek yapılır. Üçüncü te'vîle göre : Taş atmayı satış saymakla olur. Bu takdirde satıcı: Şu elbiseye taş attın mı, sana şu kadara satılmış sayılacak; der. "
Aldatma satışının yasak edilmesine gelince: Bu hadîâ alış veriş bah¬sinin kaidelerinden büyük bir kaidedir. Bundan dolayıdır ki, İmam Müslim orlu Ön plânda zikretmiştir. Kaçak köle ile ma'dûm, mechûl, teslimi imkânsız, henüz tamamen satıcının milkine, geçmemiş malların, büyük sudaki balıkların, hayvan memesindeki sütün, ana1 karnındaki yav¬runun, bir yığın zahirenin mübhem bir kısmının, ta'yîrı etmeksizin, her¬hangi elbisenin veya sürüden bir koyunun ve benzerlerinin satışı gibi birçok meseleler bu hadîste dâhildir. Bu satışları hepsi bâtıldır. Çünkü hacet olmadığı halde müşteriyi aldatmayı tezammun ederler. İhtiyâç mess ettiği zaman biraz zarara tahammül olunur. Binanın temelini bilmemek, gebe veya memesinde süt bulunan hayvanı satmak bu kabildendir; çün¬kü binanın temeli dış kısımlara tâbi'dir; bu satışı meşru' kabul etmeye ihtiyaç- vardır; zira temeli görmek mümkün değildir. Hayvan hakkında da aynı şeyler söylenebilir.
İslâm ulemâsı biraz aldanmayı tezammun eden satışların-caiz oldu¬ğuna ittifak etmişlerdir. Meselâ: İçindeki pamuğu görmeden pamuklu bir cübbeyi satın almak caizdir; halbuki yalnız içindeki pamuğu satmak caiz değildir. Bir haneyi ve*ya hayvanı yahut elbiseyi bir aylığırfa kiraya vermek bilittifak caizdir; halbuki ay bâzan otuz, bâzan yirmi dokuz çe¬ker. Hamamda para üe yıkanmak dahî ittifâkan caizdir. Halbuki gerek su harcamakta gerekse hamamda durmak hususunda herkes bir değildir. Sakadan para ile su içmek de böyledir; çünkü içilen suyun miktarı belli değildir. Bunun aksini alırsak, ulema ana karnındaki yavrunun ve ha¬vadaki kuşun satılamayacağına da ittifak etmişlerdir. Onlar aldatmah satışın caiz olup olmayacağı hususunda arzettiğimiz esasa bakılacağını yâni zarar az olur, kaçınılmasına kolaylıkla imkân bulunmaz; satışı da ihtiyaç görülürse bey'in caiz olacağını, aksi takdirde satışa cevaz verile¬meyeceğini söylemişlerdir.
Meydanda olmayan bir malın satılması gibi, ihtilaflı meseleler hep bu kaideye iptinâ ederler. Bu gibi meselelerde ulemadan bazıları aldan¬mayı zararsız görerek yok hükmünde tutmuş; ve satışın sahîh olduğunu söylemiş; diğerleri aldanmayı fazla görerek satışın butlanına kail olmuş¬lardır.
Mülâmese, münâbeze ve taş atımı gibi haklarında hususî deliller vârid olan satışların hepsi aldatma satışında dahildirler. Bunların ayrı ayrı ele alınması câhiliyyet devrinin meşhur satış şekilleri olmaların¬dandır.
3- Gebe Devenin Yavrusunun Gebeliğine Kadar (Va'de İle Yapılan) Satışın Haram Kılınması Babı
5- (1514) Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi. H.
Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâfi'den, o da Abdullah'dan, o da Resûiüllah (Sallatlahu\ Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti ki, gebe devenin yavrusunun gebeliğine kadar şartiyle yapı¬lan satıştan nehî buyurmuş.
6- (...) Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki) : Bize Yahya yâni el-Kattân, Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi', İbni Ömer'den nak¬len rivayet etti. İbni Ömer şöyle demiş:
«Câhiliyet devri insanları deve etlerini birbirlerine gebe devenin yavrusu gebe kalıncaya kadar (va'de ile) satarlardı. Gebe devenin yav¬rusunun gebeliği (nden murâd
devenin doğurması, sonra doğurduğu yavrunun da gebe kalmasıdır. Resûlüllah [Satlallahü Aleyhi ve Seltem) müs-'umanları bundan nehî buyurdu.»
Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd ve Nesâî dahî «Buyu'» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Ebû Dâvûd 'un rivayetinde satışın tefsiri yoktur.
İbni Esîr'in beyânına göre (habel) kelimesi masdardır. Bura¬da mahmule yâni hayvanın karnındaki yavruya habel denilmiştir; buna (hami) dahî denilir. Kelimenin sonundaki (ta) müennes alâmetidir, mü¬balağa için getirildiğini söyleyenler de vardır. Terkîbdeki birinci habel-den murâd: Devenin karnındaki yavru, ikincisinden murâd da yavrunun yavrusudur.
Lisân ulemâsı habel kelimesinin yalnız insanlar hakkında kullanıldı¬ğında ittifak etmişlerdir. Onlara göre hayvanlar hakkında (hami) deni¬lir. Ebû Ubeyd, hayvanlar hakkında bu hadîsten maada hiç bir yerde habel denilmediğini söylemiştir.
Cezûr : Erkek veya dişi bir deve demektir. Burada devenin zikre¬dilmesi başka hayvanların bu hükümde dâhil olmadığım anlatmak için değil, misâl kabîlindendir; yoksa şâir hayvanlar da hüküm i'tibâriyle deve gibidir.
Ulemâ memnu' olan bu satıştan ne kasdedildiğini ta'ynı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bir cemaate göre maksat: Gebe olan deve doğurup onun yavrusu da doğuruncaya kadar beklemek şartiyle yapılan satıştır. Nitekim hadîste de bu suretle tefsir olunmuştur. İmam Mâlik ile Şafiî 'nin ve onlara tâbi' olanların mezhepleri budur. Bir takım ule¬mâ : «Bu satıştan murâd: Hâmile olan devenin yavrusunu hemen o an¬da satmaktır.» demişlerdir. Ebû Ubeyde Muammer b. Müsenna ile arkadaşı Ebû Ubeyd el-Kaasim'inve diğer lügat ulemâsının kavilleri de budur. İmam Ahmed ile İshâk b. Râhuye dahî buna kail olmuşlardır. Mezkûr kavi lü¬gate daha muvafık görülmüşse de râvi İbni Ömer (RadiyaUahu anh) hadîsi birinci kavle uygun olarak tefsir etmiştir. Usûl-i fıkıh ulemasının muhakkıklarına göre zahire muhalif olmamak şartiyle râvinin tefsiri ter-cîh olunur. Maamafih hadîsdeki: «Câhiliyyet devri insanları ilâh...> şek¬lindeki tefsir cümlesinin müdrec olduğunu, bu sözü Hz. İbni Ömer değil, râvi Nâfi'nin söylediğini iddia edenler de vardır.
Hâsılı hayvanın karnındaki yavru büyüyüp doğuruncaya kadar bek¬lemek şartiyle satış yapmak her iki tefsire göre bâtıldır. Çünkü birinci tefsire göre meçhul vadelidir; binâenaleyh sahîh değildir. İkinciye göre ma'dûm, meçhul ve henüz mâlik olmadığı, teslimden de âciz bulunduğu bir şeyi satmaktır; bu da caiz değildir.
4- Bir Kimsenin Din Kardeşinin Satışı Üzerine Satış, Onun Pazarlığı Üzerine Pazarlık Yapmasının, Müşteri Kızıştırmanın ve Memede Süt Birikmenin Haram Kılınması Babı
7- (1412) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nafi'den dinlediğim, onun da İbni Ömer'den naklettiği şu hadîsi okudum: ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
«Bâzınrız bâzınızın satışı üzerine satış yapmasın!» buyurdular.
8- (...) Bİze Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki) : Bize Yahya, Ubeydullah'dan ri¬vayet etti. (Demiş ki) : Bana Nârı', İbni Ömer'den, o da Peygamber (Salfottahü Aleyhi ve Şellem) 'den naklen haber verdi:
«Bir kimse dîn kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın,- onun dünür¬lüğü üzerine dünür göndermesin! Dîn kardeşi kendisine izin verirse o başka!» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd ve Nesâî «Büyü'» bahsinde; İbni Mâce «Ticâret»de muhtelif râvilerden tahrîc et¬mişlerdir.
Rivayetlerin bâzıları: «Satmaz; dünür göndermez» şeklinde haber sî-gasiyle vârid olmuştur; maksat yine nehîdir; hattâ bu hususta haber sî-gası daha beliğdir. Başkasının satışı üzerine satış, müşteriye muhayyer¬lik müddeti içinde: «Bu satışı boz; ben sana bu malın mislini daha ucuza satacağım.» Yahut: «Aynı fiyatla ben sana daha iyisini vereceğime gibi sözler söylemekle olur. Bu haram olduğu gibi, müşterinin aynı şekilde teklifte bulunarak : «Bu satışı boz, ben bu malı senden daha pahalıya satın alacağım.» demesi de haramdır.
Hadîs-i şerîf'te:«Dîn kardeşinin satışı üzerine satiş yapmasn...» bu-yurulduğuna bakılırsa gayr-i müslimin satışı üzerine satışta beis olmayacağı anlaşılır. Nitekim Evzâî ile Şâfiîler 'den Ebû Abd b. Cüveyriye buna kail olmuşlardır. Fakat cumhuru ulemâya göre bu hususta müslim ile gayr-i müslim arasında fark yoktur. Hadîs¬teki (kardeş) kaydı, ihtirâzî değil vukûîdir; binâenaleyh mefhumu mu¬halifi mu'teber değildir. Zimmînin zimmî üzerine satış yapması da bilic-mâ' mekruhtur.
Nevevî diyor ki: «Ulemâ dîn kardeşinin satış ve alışı üzerine alış veriş ve pazarlık yapmanın memnu' olduğuna ittifak etmişlerdir. Bu¬na muhalefet ederek akid yapan âsî olur; ama beyi' yine de mün'akid olur. îmam Şafiî, Ebû Hanîfe ve diğer ulemânın mez¬hepleri budur. Bâvûd-u Zahirî bu satış mün'akid olmadığına kaildir. İmam Mâlik 'den her iki mezhebe uyan iki kavil rivayet olunmuştur. Mâlikîler 'den cumhuruna göre fiyat arttıran hak¬kında bu satış mubahtır. Şafiî, seleften bâzılarının bunu kerih gör¬düklerini söylemiştir.»
9- (1515) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe b. Saîd ve İbni Hucr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail yâni İbni Ca'fer, Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem):
«Müslüman bir kimse dîn kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yap¬masın!» buyurmuşlar.
10- (...) Bana bu hadîsi Ahmed b. İbrahim ed-Devrakî de rivayet etti. (Dedi ki : Bana Abdüssamed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ala' ile Süheyl'den, onlar da babalarından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (SallaUahü A leyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti. H.
Bize bu hadisi Muhamnıed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdüssamed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber(Sailallahü Aleyhi ve Sellemj'den naklen rivayette bulundu. H.
Bize Ubeydullah b. Muâz dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Adiy yâni' İbni Sâbit'ten, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem): Bir kimsenin dîn kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmasını yasak etmiş.
Devrakî'nin rivayetinde «Dîn kardeşinin sîmesi üzerine...» denil¬miştir.
11- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlike': Ebü'z-Zinâd'dan dinlediğim, onun da A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre'¬den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum : Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi
ve Sellem) :
«Binek gelenler satış için karşılanmaz! Birbirimizin satışı üzerine sa¬tış yapmayınız, müşteri kızıştırmayın! Şehirli köylü nâmına satış yapma¬sın! Develerle koyunların sütlerini memelerinde biriktirmeyin! Böyle yap¬tıktan sonra o hayvanları satın alan, onları sağdıktan sonra iki re'yden birinde muhayyerdir. Razı olursa kabul eder; olmazsa hayvanı bir Ölçek hurma ile birlikte İade eyler.» buyurmuşlar.
12- (...) Bize Ubeydullah b. Muâz el-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Adîy yâni İbni Sâbit'ten, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki, Re-sûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) binek gelenleri karşılamayı, şehirlinin köylü nâmına satış yapmasını, kadının kız kardeşinin boşanmasını iste¬mesini, müşteri kızıştırmayı, hayvan sütünü memede biriktirmeyi ve bir kimsenin dîn kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlıkta bulunmasını nehî buyurmuşlar.
(...) Bu hadîsi bana Ebû Bekr b. Nâfi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder rivayet etti. H.
Bize bunu Muhammed b. Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vehb b. Cerîr rivayet etti. H.
Bize Abdülvâris b. Abdissamed de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ba¬bam rivayet etti. Bu râvilerin hepsi: Bize Şu'be bu isnâdla rivayette bu¬lundu, demişlerdir.
Gunder ile Vehb'in rivayetlerinde: «Nehyedildi» denilmiş; Abdüssa-med rivayetinde ise: «ResûlüHah (SallaîkıhüAleyhiveSetlem) nehî buyur¬du.» ifâdesi kullanılmış; hadîs, Muâz'ın Şu'be'den naklettiği tarzda riva¬yet olunmuştur.
13- (1516) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e ; Nâfi'den dinlediğim, onun da îbni Ömer'den naklen rivayet ettiği şu ha¬dîsi okudum: ResûlüHah (Sallallahü Aleyhi ve SeV.em) müşteri kızıştırmaktan nehî buyurmuşlar.
Hz. Ebû Hüreyre rivayetini biraz lâfız farkiyle Buhârî «Buyu» ve «Şurût» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî bir kısmını «Buyu'» bir kısmını «Nikâh»da; Nesâi «Nikâh»da; îbni Mâce bir kısmını «Nikâh»da, bakîsini «Ticâret»de muhtelif râvilerden tahrîc ettikleri gibi, İbni Ömer (Radiyallahü anh) riva¬yetini dahî Buhârî : «Büyü'» ve «Terkü'l-Hıyel» bahislerinde; Nesaî «Büyû'»da; İbni Mâce TicâreUde rivayet etmişlerdir.
Müslim'in Ahmed b. İbrahim 'den tahrîc ettiği riva¬yetin senedinde A1â' ile Sühey1'in babalarından nakilleri hak-
kında: tâbirinin kullanılması müşkül sayılmıştır. Çünkü bu tâbir iki râvinin kardeş olduklarını ve bir babadan rivayette bulunduk¬larını gösteriyor; halbuki râviler kardeş değillerdir. A1â 'nın babası Abdurrahmân, Süheyl'in ise Ebû Salih 'tir. Binâen-allyh her râvinin kendi babasından rivayet ettiği anlaşılıyorsa da tâbir
buna müsaid değildir; onun yerine: demek îcâbederdi. Fa¬kat rivayet ekseri nüshalarda buradaki gibi zaptolunmuştur. Onun için ulemâdan bâzıları bu kelimenin « l^l ty-» şeklinde okunmasını tavsiye
etmişlerdir. Bu takdirde (eb) kelimesi (ebâni) şeklinde tesniye yapılmış olur, ki buna kail olanlar da vardır.
Sevm veya Sîme: Pazarlık demektir. Dîn kardeşinin pazarlığı üze¬rine pazarlık etmekten murâd : Satıcı ile alıcı malın fiyatı üzerinde an¬laştıktan sonra henüz satış yapmadan başka birinin araya girmesi ve sa¬tıcıya : «Ben bu malı daha fazlaya satın alırım.» Yahut müşteriye : «Ben sana bu maldan daha âlâsını, bundan ucuza veririm.» demesidir.
Fiyat üzerinde anlaştıktan sonra bu şekilde araya girmek haramdır. Fakat fazla fiyat verenler arasında satılan bir malda pazarlığa girişmek haram değildir; zîra fiyat üzerinde henüz kimse ile anlaşma olmamıştır. Bundan evvelki bâbda da görüldüğü vecihle dîn kardeşinin satışı üzerine satış ve pazarlığı üzerine pazarlık yapmak haram olmakla beraber imam Azam'la îmam Şafiî'ye ve diğer birçok ulemâya göre yapılan satış yine de muteberdir; yalnız araya giren âsî olur.
Binek gelenleri karşılamaktan maksat: Şehirlinin, pazara hayvanla mal getiren köylüyü kasaba dışında karşılaması ve elindeki malı ucuza almak için o malın geçimi olmadığını söyleyerek aldatmasıdır.
Necş yahut Neceş: Lügatte bir şeyi methetmek, ballandıra ballandıra Öğmektir. Bâzılarına göre insanlan bir şeyden nefret ettirerek rağbetle¬rini başka şeye yöneltmektir. Bir takım ulema bunun esâs itibariyle hîle ve aldatma mânâsına geldiğini, daha başkaları heyecanlandırmak, kızış¬tırmak demek olduğunu söylemişlerdir. Burada ondan maksat müşteri kızıştırmak yâni malı almağa niyeti olmadığı halde fiyatı arttırmaktır.
Şehirlinin köylü namına satış yapması: Geçer fiyatla malını satmak için şehire gelen köylüye : «Bu malı benim yanımda bırak da ben onu senin nâmına daha yüksek fiyatla tedricen satayım.» diyerek malını al¬masıdır. Bu da haramdır; ancak satış sahihtir. Çünkü buradaki nehî akde râci' değildir. Bazıları: «Şehirlinin köylü nâmına satış yapmasından mu¬râd simsarlıktır.» demişlerdir. Bu takdirde nehî bütün alış verişlere âmin ve şâmil olur.
Hayvanı sütünü memesinde biriktirmeye Araplar tasriye derler. Sütü biriktirilen hayvana da musarrât adı verilir. Hayvanı satarken müşteriyi aldatmak için sütünü memesinde biriktirmek müteaddit rivayetlerle ya¬sak edilmiştir. Tahâvî bu bâbtaki hadîsi sekiz tarîkten tahrîc et¬miştir. Hadîsin zahirine bakılırsa müşteri ancak hayvanı sağdıktan sonra muhayyer olacak gibi görünüyorsa da cumhûr-u ulemâya göre hileyi anladığı zaman sağmamış bile olsa kendisine muhayyerlik sabit olur. On¬lar hadîsteki sağmak kaydının ihtirâzî olmadığına kaildirler.
Kadının kız kardeşinin boşanmasını istemesi, onun yerine kendisi varmak içindir. Kız kardeş tâbiri hakikî kardeşe ve dîn kardeşine hattâ gayr-i müslimeye şâmildir. Bâzılarına göre bunun sureti : Bir kadınla ev¬lenmek isteyen adama o kadının: «Nikâhın altındaki kadını boşamak şar-tiyle seninle evlenirim.» demesidir.
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
1- Şehirlinin köylü namına satış yapması haramdır. Hadîsin zahi¬rine göre bu bâbda teklif hangisinden gelirse gelsin hüküm birdir. Köy-'üden murâd çadırlarda yaşayan bedevilerdir. Köylerde yaşayanların bu hükümde dahil olup olmadıkları ihtilaflıdır. Ashâb ve tabiîn ulemâsının ekserisi ile tmam Mâlik, Leys İmam Şafiî, İmam Ahmed ve İshâk tahrîme kaildirler.
Mücâhid bu satışın caiz olduğunu rivayet etmiştir; ki İmam Âzam'la diğer ulemânın mezhepleri de budur. Onlara göre bu nehî mensûhtur. Nehyin nesh edilmediğini söyleyenler bunun satışta fesâd ik¬tiza edip etmeyeceğinde ihtilâfa düşmüşlerdir. İmam Mâlik ile Ahmed b. Hanbel'e göre şehirlinin bedevi nâmına satış yapması sahîh değildir. İmam Şafiî ile cumhur ise satış haram olmakla beraber bey'in sahîh olduğuna kaildirler.
2- Müşteri kızıştırmak suretiyle yapılan satışta muhayyerlik yok¬tur. İmam Mâlik ile îbni Habîb muhayyerliğe kail ol¬muşlardır. İmam Mâlik 'den bir rivayete göre muhayyerlik müş¬teri kızıştırması yapıldığını Öğrendiği vakit sabit olur; zîra bu da sütü biriktirilmiş hayvanda olduğu gibi, bir nevi kusurdur. Bir rivayette îbni Habîb kızıştırmak meselesinde satıcı ile anlaşma yoksa mu¬hayyerlik sabit olmayacağını söylemiştir. Zahirîler'e göre bu sa¬tış bâtıl ve merdûddur.
3- Satış üzerine satış caiz değildir. Bunun ne şekilde yapıldığını az yukarıda gördük. Fiyat arttıranlar arasında yâni müzayede ile yapılan satışta birinin diğerinden fazla vermesinde beis yoktur. Bu bâbda Tirmizî Hz. Enes'den bir hadîs rivayet etmiştir. İmam Şafiî, Mâlik ve cumhuru ulemâ buna kaildirler. Ulemâdan bâzıları burada dahî dîn kardeşinin üzerine arttırma yapmayı kerih görmüşlerdir. Onlar Tirmizî hadîsinin sahîh olmadığım iddia etmişlerdir.
4- Bir kadın evlenmek için ortağının boşanmasını isteyemez. Bunu dahî az yukarıda gördük.
5- Müşteriyi aldatmak için hayvanın sütünü memesinde biriktir¬mek caiz değildir. İbni Ebî Leylâ, îmanı Mâlik, Leys, İmam Şafiî, îmam Ahmed, îshâk, Ebû Sevr, Ebû Ubeyd, Ebû Süleyman, Hanefî1er'den îmam Züfer ve bâzı rivayetlere göre îmam Ebû Yûsuf bu hadîsle istidlal ederek: «Bir kimse sütü memesinde birik¬tirilmiş bir hayvan satın alır da sağdıktan sonra onu beğenmezse dilediği takdirde hayvanı sahibine iade eder; onunla birlikte bir ölçek de kuru hurma verir.» demişlerdir. Yalnız İmam Mâlik 'e göre hurma şart değildir; o beldede umumiyetle yenilen zahireden bir ölçek verir. İbni Ebî Leylâ: «Bir Ölçek hurmanın kıymetini verir.» demiş¬tir. İmam Ebû Yûsuf 'un kavli de bu ise de onun meşhur kavli başkadır. îmam Züfer hayvan iade edilirken onunla bir¬likte ya bir ölçek kuru hurma veya bir Ölçek arpa yahut yarım ölçek kuru hurma verileceğini söylemiştir. İmam Mâlik 'ten bir riva¬yete göre sağılan süt kadar kuru hurma veya onun kıymeti verilir.
Şafiîye ulemâsının ekserisi bu hususta kuru hurmadan başka bir şey verilemeyeceğini söylemişlerdir. Müşteri kuru hurma bulamazsa onun yerine başka bir şey verip veremeyeceği hususunda iki vecih riva¬yet olunmuştur. Birinci veçhe göre hurmanın Medine 'deki kıymeti; ikinciye göre o beldeye en yakın bulunan hurma diyarındaki kıymeti verilir.
İmam Âzam 'la İmam Muhammed ve meşhur kav¬line göre İmam Ebû Yûsuf, bir rivayette İmam Mâ¬lik, Mâlikîler 'den Eşheb , bir rivayette 1bni Ebî Leylâ ve Irak ulemâsından bir cemâat: «Müşteri sütü birikti¬rilmiş hayvanı hıyâr-ı ayb denilen kusur muhayyerliği ile sahibine iade edemez; ancak noksanlığını ödetir; çünkü burada iadeye mâni' olan ayrı ziyâde vardır.» demişlerdir. Hattâ noksanlığı Ödetme hususunda îmam Âzam 'dan iki kavil rivayet olunmuştur. Birinci rivayete göre satıcıya hayvanın parasını noksan Öder. İkinciye göre satıcıdan bir şey isteyemez; çünkü sütün memede toplanması bir kusur değildir.
Hanefî1er musarrât hadîsine birkaç vecihîe cevap vermişlerdir:
a) Muhammed b. Şücâ'ın beyânına göre bu hadis : «Alış veriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkça muhayyerdirler.» hadisiyle neshedilmiştir. Bu hadîs gösteriyor ki, birbirlerinden ayrıldıktan sonra artık muhayyerlik yoktur.
b) îsâ b. Ebân: «Bu hüküm İslâm'ın ilk devirlerinde, borç¬lar hakkında ceza tatbik edildiği zamanlar câri idi; sonra Allah Teâlâ ri-bâyı neshederek alınan şeyleri misilleri ile Ödemeyi emir buyurdu.» de¬miştir.
c) Musarrât hadîsi muztaribdir; bir yerde «Kuru hurmadan bir öl¬çek» denilmiş; başka yerde «Bir ölçek zahîre» verileceği bildirilmiş; bâ-zan da «Sütünün bir veya iki misli» ifadesi kullanılmıştır.
d) Bir hadîs âdil râviler tarafından rivayet edilse bile muteber sa-yılabilmesi için şâzz ve ma'lûl olmaması îcâbeder; halbuki musarrât ha¬dîsi . ma'lûldur; çünkü kitâb ve sünnet-İ meşhurenin umumuna muhalif¬tir. Binâenaleyh onun zahiri ile amel edilemez. Kitabın umumundan murâd:
«Siz de ona size yaptığı tecâvüzün misli ile karşılık verin!» [2]
Ve : «Şayet ceza verirseniz, size verilen cezanın mislini verin!» [3] âyetle¬ridir.
Sünneti meşhûre, Tirmizi'nin rivayet ettiği ve sahîh olduğunu söylediği İbni Abbâs (Raâiyallahü anh) hadîsidir. Bu hadîste :
«Harâc kefalete tâbidir.» Bir rivayette «Gelir kefalete tâbidir.» buyu-rulmuştur. Harâcdan murâd : Satın alman gelirinden elde edilen miktar¬dır. Meselâ: Bir kimse bir mal satın alır da birkaç zaman kullandıktan sonra satıcının dahî bilmediği eski bir kusuruna muttali' olursa o malı sahibine iade ederek parasını alabilir. Bu arada o maldan elde ettiği gelir müşterinin olur. Çünkü mal müşterinin elinde telef olsaydı zararı o çe¬kecek, satandan bir şey alamayacaktı.
Memesinde süt biriktirilen hayvan sahibine iade edilirken bir ölçek de zahire verileceğine kail olanlara göre bir kimse bir koyun satın alır da sonra o hayvanın süt eksikliğinden başka bir kusurunu bulursa hay¬vanı sahibine iade eder, fakat sağdığı süt kendinin olur. Keza bir câriye satın alır da câriye doğurduktan sonra bir kusurundan dolayı on-ıı- sahi¬bine iade ederse, çocuk kendine kalır. Onlar bunu Peygamber (SalhıHahii Aleyhi ve SeRem)'in kefalet icâbı müşteriye tahsis buyurduğu haraçtan sayarlar. Hâl böyle olunca memesinde süt biriktirilen hayvanı iade eder¬ken verileceğini söyledikleri bir ölçek zahire ya bütün sütün yâni satış zamanında hayvanın memesinde bulunan sütle akidden sonra hâsıl olan miktarın toptan bedelidir; yahut yalnız satış anındaki sütün bedeli olur. Birinci vechi kasdederlerse kendi kaidelerini kendileri bozmuş olurlar; çünkü yukarıda arzolunan iki surette sütle çocuğun müşteriye ait oldu¬ğunu söylemiş; bunları harâcdan saymışlardı. İkinci vechi murâd eder¬lerse bir ölçek zahireyi borca bedel borç saymış olurlar ki, bu ne ken¬dilerinin, ne de başkalarının mezhebine göre caizdir. Hasılı iki şıktan hangisini tercih etseler kendi kaidelerini bozmuş olurlar. Aynî di¬yor ki: «Musarrât hükmünün neshedildiğine asıl onlar kail olmalı idi; zîra süte harâc hükmü veren onlardır; başkalan ona harâc hükmü ver¬memişlerdir. Bundan anlaşılıyor ki, onların kavil ve mezhebi fâsittir.>
5- Celeb Malları Karşılamanın Haram Kılınması Babı
14- (1517) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Biae İbni Ebî Zaide rivayet etti. H.
Bize tbni Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yâni İbni Saîd rivayet etti. H.
Bize tbni Nümeyr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da tbni Ömer' den naklen rivayet etmişlerdir ki, Resûlüllah (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem) pazara gelmeden malların karşılanmasını nehî buyurmuştur.
Hadîsin lâfzı tbni Nümeyr'indir. Öteki râviler : «Peygamber (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem) karşılamadan nehî buyurdu.» demişlerdir.
(...) Bana Muhammed b. Hatim ile İshâk b. Man sûr hep birden tbni Mehdî'den, o da Mâlik'den, o da Nâfi'den, o da îbni Ömer'den, o da Pey¬gamber 'Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen, İbni Nümeyr'in Ubeydul-lah'dan rivayet ettiği hadîs gibi rivayette bulundular.
15- (1518) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Mübarek, Teymî'den, o da Ebû Osman'dan, o da Abdullah (b. Mes'ûd) dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti ki, satılık malları karşılamaktan nehî buyurmuşlar.
16- (1519) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü-şeym, Hişâm'dan, o da İbni Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen ha¬ber verdi. Şöyle demiş:
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) celeb malları karşılamaktan ne¬hî buyurdu.»
17- (...) Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Süleyman, İbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hişâm el-Kurdûsi, İbni Şîrîn'den naklen haber verdi. Demiş ki: Ben Ebû Hürey-re'yi şunu söylerken işittim: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Celeb malı karşılamayın; kim karşılar da ondan bir şey satın alırsa, sahibi pazara geldiği vakit muhayyer olur.» buyurdular.
Bu hadîsin İbni Mes'ûd' rivayetini Buharı ile Tirmizî «Büyü'» bahsinde; îbni Mâce «Ticâret-de tahrîc etmiş¬lerdir.
Hadîs-i şerîf muhtelif lâfızlarla rivayet olunmuştur. Bâzı rivayetlerde:
«Binek gelenleri karalamayın!»
Diğerlerinde :
«Celeb malı karşılamayın!»
Daha başkalarında:
«Satılık mallan karşılamaktan nehî buyurdu.»
Bir rivayette : «Pazarı karşılamayın!» denilmiştir, fakat mânâ birdir.
Celeb: Satmak için celbedilen maldır. Bu rivayetler hâriçten pazara celbedilen malları pazar yerine gelmeden karşılayıp satın almanın haram kılındığına delildirler. Nitekim İmam Mâlik ile İmam Şâfiinin ve cumhurun mezhepleri de budur. Yalnız İmam Şafiî'-ye göre bu alış veriş haram olmak için karşılayıcının hükmü bilmesi şarttır. Bir kimse karşılamak niyetiyle değil de tesadüfen şehir hâricin¬de celeb mallan görse de satın alsa haram işlemiş olup olmayacağı hu¬susunda Mâlikîlerl'e Şâfiîler 'den ikişer kavil rivayet olun¬muştur.
İmam Âzam'la Evzâî, şehir halkına zarar vermemek şartiyle celeb malı karşılayıp satın almakta beis görmemişlerdir. Zarar verdiği takdirde karşılama onlara göre mekruh olur, Zahirîler'-den İbni Hazm'e göre ne suretle olursa olsun celeb karşılamak caiz değildir.
Ulemâ: «Buradaki nehyin hikmeti, mal celbedenlerin aldanmaktan korunmasıdır.» demişlerdir.
Mâzirî (453-536) diyor ki: «Şehirlinin bedevi nâmına satış yap¬ması şehirlilere merhameten yasak edilmiştir. Burada bedevi zarar çek¬mektedir. Halbuki celeb karşılaması bedevinin aldatılmaması için nehî buyurulmuştur. Bundan dolayıdır ki, Peygamber (Saîlailahü Aleyhi ve Sellem) .
— Mal sahibi pazara geldiği vakit muhayyer olur; buyurmuştur? de¬nilirse cevap şudur:
Bu gibi meselelerde şeriat insanların maslahatım gözetir. Maslahat bir kişiyi cemâate değil, bilâkis cemâati bir kişiye tercihi iktizâ eder. Be-devî malını kendi sattığı takdirde o malı bütün pazar halkı ucuz alacağı ve bu suretle bütün belde halkı faydalanacağı için şeriat belde halkının maslahatını bedevinin istifâdesinden üstün tutmuş; celeb karşılama me¬selesinde ise yalnız karşılayan istifâde edeceği, bu da bir kişinin malın¬dan bir kişinin istifâdesi demek olacağı için celeb karşılamanın mubah kılınmasında bir maslahat görülmemiştir Bahusus buna ikinci bir sebep daha munzam olmaktadır ki, o da malı yalnız karşılayan alacağı için pa¬zar halkının eline geçmemesi ve ucuzlamaması; bu suretle zarar görme¬leridir. Halbuki pazar halkı sayı itibariyle mal karşılayanlardan da çok¬turlar. Bu sebeple şeriat burada da cemâatin maslahatını ferde tercih etmiş oluyor; binâenaleyh iki mesele arasında tenakuz yoktur. Hikmet ve maslahat hususunda ikisi de birdir.»
«Sâhibİ pazara geldiği vakit muhayyer olur.»cümlesi hakkında Ne¬vevî şunları söylemiştir : «Ulemâmız pazara gelip fiyatı öğrenmeden satıcıya muhayyerlik olmadığına kaildirler. Pazara geldiği vakit karşı¬layıcıya sattığı malın o beldede geçen fiyattan ucuza gittiğini görürse kendisine muhayyerlik sabit olur. Bu hususta karşılayıcının yalan veya doğru söylemiş olmasının farkı yoktur. Malının o yerde geçen fiyatla ve¬ya daha pahalıya satıldığını anlarsa iki vecih vardır. Esah olan veçhe göre aldanma olmadığı için muhayyerlik yoktur. İkinci veçhe göre mu¬hayyerlik sabittir, zira hadîs mutlaktır.»
6- Şehirlinin Bedevi Namına Satış Yapmasının Haram Kılınması Babı
18- (1520) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd ve Zü-heyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân, Zührî'den, o da Saîd b. Müseyyeb'den, o da Peygamber (Saîlailahü Aleyhi ve Sellem)*t ref eden Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Resulüllah (Saüaîiahü Aleyhi ve Sellem) :
«Şehirli bedevî nâmına satış yapmasın!» buyurmuşlar.
Züheyr: «FeygamberfSallallahü Aleyhi ve Sellem) }den rivayet olundu ki: Şehirlinin bedevî nâmına satış yapmasını nehî buyurmuşlar.» dedi.
19- (1521) Bize tshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd rivayet etti¬ler. (Dediler ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'-mer, İbni Tâvûs'dan, o da babasından, o da İbni Abbâs'dan naklen haber verdi, tbni Abbâs şöyle demiş:
«Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) pazara binek gelenleri karşıla¬maktan ve şehirlinin bedevi nâmına satış yapmasından nehî buyurdu.»
Râvî (Tâvûs) demiş ki: «İbni Abbâs'a : Şehirlinin bedevi namına sözünün mânâsı nedir? dedim.
— Ona simsar olmasın (demektir), cevâbını verdi.
20- (1522) Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hay seme, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivayet etti. H.
Bize Ahmed b. Yûnus da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr riva¬yet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu'z-Zübeyr, Câbir'den rivayet etti, Câbir göyle demiş: Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) :
«Şehirli bedevi nâmına satış yapmasın! Bırakın insanları Aİlah bir¬birlerinden rizıklandırsın!» buyurdular.
Ancak Yahya'nın rivayetinde : «Rızıklandırılsın» denilmiştir.
(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkid rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebu'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den, o da Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti.
21- (1523) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü-şeym, Yûnus'dan, o da İfcni Sîrîn'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen ha¬ber verdi. Enes şöyle demiş :
«Şehirlinin kardeşi veya babası da olsa bedevî namına satış yapması bize yasak edildi.»
22- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Ebî Adiy, İbni Avn'dan, o da Muhammed'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. H.
Bize İbni Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz rivayet îtti. (Dedi ki) : Bize İbni Avn, Muhammed'den rivayet etti. (Demiş ki) : Enes b. Mâlik şunu söyledi:
«Şehirlinin bedevî nâmına satış yapması bize yasak edildi.»
Bu hadîsin İbni Abbâs (Radiyallahu anh) rivayetini Buhârî «Büyü'» ve «İcâre» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî
Şehirlinin bâdiyeli nâmına satış yapması ücret mukabili sattığı za¬man mekruhtur. Çünkü böyle bir satış ona yardım için değil, para ka¬zanmak maksadiyle yapılır. Ücretsiz satması yardım kabîlindendir;. bi¬nâenaleyh caiz olması gerekir. İbni Abbâs (Radiyallahu ânh) 'nın : «Ona simsar olmasın!» sözü de mefhumu muhalifiyle buna delâlet eder; yâni simsarlık değil de yardım için satarsa caiz olur.
Simsar: Aslında bir işe bakan, muhafaza eden demektir; sonradan alış veriş işlerine bakan dellâl mânâsında kullanılmıştır.
Şehirli bâdiyeli nâmına ücret mukabili satış yapamadığı gibi, alış da yapamaz. Mâlikîler 'den îbni Habîb: «Bedevî nâmına satın almak dahî onun nâmına satış yapmak gibidir.» demiştir, Maamâfih satın alma meselesi ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bâzıları bedevî nâmına yapılan satışı da alışı da kerîh görmüşlerdir. Bunların delili (bey') ke¬limesinin lügatte hem satmak hem de satın almak mânâlarına gelmesi¬dir. Bu kavil Hz. Enes'den de rivayet olunmuştur.
Bir takımları bedevî nâmına satın almayı caiz görmüşlerdir. Onlar hadîsin zahirine bakarak: «Nehî ancak satış hakkında vârid olmuştur.» demişlerdir. Bu kavil Hasan-ı Basrî 'den rivayet olunmuştur. İmam Mâlik bir yerde satın almayı ister lehde ister aleyhde olsun tecviz etmemiş; başka bir yerde lehde satın almaya cevaz vermiştir. Leys ile îmam Şafiî 'nin kavilleri de budur.
Kirmanı ( -786) : «Bir kimse bu bâbdaki nehye muhalefet ederek bedevi nâmına satış yapsa, bu iş haram olmakla beraber satış sa¬hihtir.» diyor. Aynî, Şâfiîler'inbu hükmüne şaşmış; ve şun¬ları söylemiştir: «Şâfiî1er'in bu hükmü acâibtir; zîra onlara göre nehî, hükmü mutlak surette yok eder. Şu halde nasıl oluyor da haram olmakla beraber satış sahihtir diye biliyorlar! Bu söz ancak Hanefi1er'in kaidesine göre doğrudur. Yine Kirmanı: Ebû Ha¬nife şehirlinin bedevi nâmına mutlak surette satış yapabileceğine kaildir. Delili (Din nasihattir.) diyor. Ben derim ki: Ebû Hanîfe'nin sözü mutlak değildir; satış ancak taraflardan birine zarar ver¬mediği zaman caizdir.»
Bazıları: «Şehirlinin bâdiyeli nâmına satış yapması kerâhet-i tenzî-hiyye ile mekruhtur.» demişlerse de Nevevî bu sözün delilsiz bir dâvadan ibaret olduğunu söylemiştir.
7- Memesinde Süt Biriktirilen Hayvanı Satmanın Hükmü Babı
23- (1524) Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dâvûd b. Kays, Mûsâ b. Yesâr'dan, o da Ebû Hüreyre'den nak¬len rivayette bulundu. Ebû Hüreyre şöyle demiş : Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):
«Her kim sütü biriktirilmiş bir koyun satın alırsa, hemen onu götürüp sağsın! Eğer sütünden memnun kalırsa mükînde bırakır; aksi takdirde hay¬vanı, beraberinde bir ölçek kuru hurma ile iade eder.» buyurdular.
24- (...) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yâkûb yâni İbni Abdirrahmân el-Kaarî, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellern) «Her kim sütü biriktirilmiş bir koyun satın alırsa öç gün muhayyerdir; onu isterse milkinde tutar; dilerse iade eder; beraberinde bir ölçek de kuru hurma iade eder.» buyurmuşlar.
25- (...) Bize Muhammed b. Amr b. Cebele b. Ebî Revvâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âmir yâni el-Akadî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kurre, Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber
(Saliallahij Aleyhi ve Selle m /den naklen rivayet etti.
«Her kim sütü biriktirilmiş bir koyun satın alırsa üç gün muhayyerdir; şayet iade ederse onunla birlikte buğday olmayan bir ölçek zahire de iade eder.» buyurmuşlar.
26- (...) Bize İbni Ehî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Eyyfib'dan, o da Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şunu söylemiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Her kim sütü biriktirilmiş bîr koyun satın alırsa, iki görü; arasında muhayyerdir. İsterse milkinde tutar; dilerse hayvanı ve bîr ölçek buğday değil, kuru hurma iade eder.» buyurdular.
27- (...) Bize bu hadîsi İbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvehhâb, Eyyûb'dan bu isnâdla rivayette bulundu. Yalnız o: «Her kim koyun satın alırsa o kimse muhayyerdir.» dedi.
28- (...) Bize Muhanımed b. Râfi" rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'-den rivayet etti. Hemmâm: Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellenı) den bize rivayet ettiği şudur, diyerek bir takım hadîsler zik¬retmiş ezcümle şunu söylemiştir: Ebû Hüreyre dedi ki : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Biriniz memesinde sütü biriktirilen yeni doğurmuş bir deve yahut sütü biriktirilen bir koyun satın alırsa, onu sağdıktan sonra iki görüş arasında muhayyerdir. Ya hayvanı alsın yahut onu bir ölçek kuru hurma ile birlikte iade ersin!» buyurdu.
Musarrât hadîsini bütün «Kütüb-ü $itte» sahipleri muhtelif lâfızlar¬la muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
İmam Şafiî 'nin tefsirine göre musarrât: Müşteriyi aldatmak için satıştan önce memeleri bağlanarak birkaç gün sağılmayan, bu su¬retle sütü biriktirilerek müşteriye sütlüymüş gibi gösterilen hayvandır. Bu kelimenin toplamak mânâsına gelen (sarer) den mi yoksa aynı mâ¬nâda kullanılan (tasriye) den mi alındığı hususunda ihtilâf vardır. Bu¬har î (tasriye) den alındığına işaret etmiş; Buhârî sârini Aynî : cSahîh olan da budur.» demiştir.
Likha : Yeni doğurmuş iki veya üç aylık sütlü devedir.
Bu hadîs etrafında çok sözler söylenmiş; her taife kendi mezhebini haklı göstermeğe çalışmıştır. Şâfiîyye ulemâsından İmam Nevevî şu îzâhâtı vermektedir:
«Musarrât bir hayvanı satın alan müşterinin aldatıldığını anladığı za¬man, hayvanı derhal mi yoksa üç gün müddetle mi İade hususunda mu¬hayyer bırakıldığında ulemâmız ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları bu hadîsle¬rin zahirlerine bakarak üç gün muhayyer bırakılacağını söylemişlerse de esah olan kavle göre muhayyerlik fevrî yâni o ana mahsustur. Ulemâ bazı rivâyetlerdekj üç gün kaydını müşterinin o hayvanın musarrât ol¬duğunu ancak üç gün içinde anlaması hâline hamlederler. Çünkü bu iş ekseriyetle üç günden az bir müddette anlaşılmaz. Hayvanın sütü ikinci gün bir parça azalırsa bu o gün az otlamak gibi bir arızadan ileri gelebilir; fakat üç gün aynı şekilde devam edince musarrâf olduğu anlaşılır. Bir de müşteri hayvanı sağdıktan sonra sahibine iade etmek isterse sağ¬dığı süt az olsun çok olsun, hayvan ister deve, ister koyun veya sığır olsun onunla birlikte bir ölçek de kuru hurma verir. Bizim mezhebimiz budur. îmam Mâlik ile Leys, îbni Ebî Leylâ, îmanı Ebû Yûsuf, Ebû Sevr ve muhaddislerin fukahâsı dahî buna kaildirler. Sahîh ve sünnete muvafık olan da budur. Ulemâ¬mızdan bâzıları verilecek bir ölçek zahirenin hurmaya mahsus olmadı¬ğını, o yerde geçen zahireden bir ölçek verileceğini söylemişlerdir.
Ebû Hanîfe, Irak ulemâsından bir taife, Mâliki1er'den bâzıları ve garîb bir rivayete göre İmam Mâlik hayvan iade edilirken bir ölçek hurma verilmeyeceğine kail olmuşlardır. Zira bir kimsenin malı telef edildiği zaman kaide şudur : Telef edilen mal mis-Üyâttan ise sahibine o malm misli; değilse kıymeti verilir. Bunlardan başka mallar bu kaideye muhaliftir.
Cumhur buna cevap vermiş ve : Bir mesele hakkında sünnet vârid oldu mu ona makûl ile i'tirâz olunamaz; demişlerdir.
Bir ölçek hurma ile takyîd buyurulmasınm hikmetine gelince : O zaman müslümanların ekseriyetle yiyecekleri bu olduğu içindir. Bir da¬ha da şerîatin hükmü bu şekilde devam etmiştir. Sütün misli veya kıy¬meti değil de azma çoğuna bir ölçek hurma ile mukabele edilmesi, mü¬racaat için bir merci' olsun ve bununla muhasamat ortadan kalksın di-yedir. Peygamber (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) muhasamatı kaldırmağa ve buna sebep olan şeyleri menetmeye çalışırdı. Bâzan memesinde süt bi¬riktirilen hayvan bâdiye ve köylerde, bâzan da kıymet bilen mûtemed kimse bulunmadığı yerlerde satılabilir. Süt telef edilir; az mı çok mu olduğunda niza' çıkabilir. İşte şeriat müslümanlara münâkaşa götürme¬yen bir esas vaz' etmiştir ki, o da bir Ölçek kuru hurmadır. Bunun nazırı diyet meselesidir. Diyet yüz devedir. Niza' kesmek için bu sayı Öldürü¬len kimsenin hâline göre değişmez...»
Nevevî'nin izahatından sonra Hanefiyye ulemâsından Buhârî şârihî Aynî 'nin bu hadîs hakkındaki bâzı sözlerini gö¬relim. Aynî şöyle diyor:
«Bu hadîsle ameli terk etmenin en kuvvetli vechi onun sekiz suretle kaidelere muhalif olmasıdır. Şöyle ki:
1- Hadîs, kusur ve şart bulunmaksızın malın iadesini icâbediyor.
2- Bu hadîste muhayyerlik müddeti üç gün olarak takdir edilmiş¬tir; halbuki üç günle tekyîd edilen müddet şart muhayyerliğidir.
3- Hadîs, satılan malın bir kısmı telef olduktan sonra iadeyi ge¬rektirmektedir,
4- Mal meydanda iken bedelinin verilmesini îcâb etmektedir.
5- Bedeli kuru hurma yahut zahire ile takdir etmiştir. Halbuki telef edilen mallar ancak misilleriyle veya kıymetleri ile ödenir.
6- Süt misliyâttandır; bu hadîste ise kıymeti ile ödeneceği bildi¬rilmektedir.
7- Bu hadîs, hayvan bir ölçek hurmaya satıldığı takdirde ribâya müeddî olur.
8- Bedel ile mübdelin bir araya gelmelerine müeddî olur.»
Hasılı bu hadîsle amel edenler ve etmeyenler birbirleriyle bu babda uzun münâkaşalar yapmışlardır. Biz onları tamamiyle buraya nakle lü¬zum görmedik.
Hadîs-i şeriften çıkarılan hükümler yukarıda görülmüştü.