iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İslâm’a Girmeden Ehl-i Kitap Kurtulabilir mi?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İslâm’a Girmeden Ehl-i Kitap Kurtulabilir mi? Empty
MesajKonu: İslâm’a Girmeden Ehl-i Kitap Kurtulabilir mi?   İslâm’a Girmeden Ehl-i Kitap Kurtulabilir mi? Icon_minitimePaz Şub. 28, 2010 2:55 am

İslâm’a Girmeden Ehl-i Kitap Kurtulabilir mi?

Kur’ân-ı Kerim’deki şu âyet-i kerimelere dayanarak, ehl-i kitabın Hz. Muhammed (s.a.s.) ve onun getirdiği dine inanmadan da kurtuluşa erip cennetliklerden olacaklarını iddia edenler olmuştur. Bu iddiayı ileri sürenlere göre, Kur’an’daki bazı âyetlerden “Allah'a şirksiz, âhirete şeksiz inanıp da amel-i sâlih işleyenler”in, İslâm dinini kabul etmeseler bile, ehl-i necât olacakları ifade edilmektedir. Önce bu âyetleri görelim:
“Şüphesiz iman edenler; yahûdiler, hıristiyanlar ve sâbiîler, bunlardan kim ki Allah'a ve âhiret gününe inanır, sâlih amel işlerse elbette onlara, Rableri katında mükâfatları vardır; onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (2/Bakara, 62) “İman edenler, yahûdiler, sâbiîler ve hıristiyanlar(dan) Allah'a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işleyenlere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de.” (5/Mâide, 69) “Mü’min olanlar, yahûdi olanlar, sâbiîler, hıristiyanlar, mecûsîler ve müşrik olanlar (yok mu), şüphesiz Allah kıyâmet günü bunlar arasındaki hükmünü verecek (haklıyı haksızı ayıracaktır). Şüphesiz ki Allah her şeyi görmektedir.” (22/Hacc, 17).
İddia sahipleri, bu âyetlerde sayılan din mensuplarının başında iman edenlerin de sayıldığına ve iman esası olarak da sadece Allah'a ve âhiret gününe imanın zikredildiğine dayanarak mezkür hükümlerine ulaşıyorlar. Bugün bir kere, ehl-i kitap içerisinde Allah'a şirksiz, âhirete şeksiz inananların bulunduğunu iddia etmek çok zordur. Hıristiyanların teslis akîdesini kabul etmekle şirke düştükleri, Kur’an ifadesiyle kâfir oldukları (5/Mâide, 73) çok açıktır. Yahûdilerinse yine, ‘Uzeyr Allah’ın oğludur’ demeleri (9/Tevbe, 30) ve âhirete olan inançlarının kıt oluşu ve daha başka Allah'a yakışmayan iddialarda bulunmalarıyla kâfir damgasını yine Kur’an’dan yedikleri (98/Beyyine, 6) bir gerçektir. Yahûdiler, bugün Uzeyr’e Allah’ın oğlu dediklerini inkâr ediyorlarsa da bir zaman bu iddiada bulundukları kesindir. Koyu bir materyalist hayat yaşarlar, âhireti hiç düşünmezler. Bunun içindir ki Allah Teâlâ onlar hakkında “Allah’ı gereği gibi takdir edemediler...” (6/En’âm, 91; 39/Zümer, 67) buyurmuştur. Yani, Allah'a şirksiz ve şânına lâyık bir imanı ve şeksiz, yani yakînî bir âhiret inancını da insanlığa öğretecek olan ancak ve ancak Hz. Muhammed (s.a.s.)’in getirdiği İslâmiyet’tir. Başka hiçbir din, tahrif olmuş bugünkü şekilleriyle ulûhiyeti ve âhiret inancını Allah’ın istediği ve râzı olduğu şekilde tanıtamamıştır.
İkinci bir husus, Kur’ân-ı Kerim’de iman konusuna temas eden âyetlerin, iddia sahiplerinin öne sürdükleri yukarıdaki âyetlerden ibaret olmadığıdır. Halbuki bir konuda doğru bir karara varmak için o konuyla ilgili bütün âyetleri ve sahih hadisleri bir arada mütâlaa ve mülâhaza etmek gerekir. Çünkü İslâm’ın iki temel kaynağı Kitap ve Sünnettir. İmanın esasları vardır. Bunların bir kısmı bu âyetlere dâhil olmakla birlikte, öteki esaslar, konuyla ilgili diğer âyetlerden (Meselâ, bkz. 2/Bakara, 4-5; 285 vb.) çıkarılmaktadır. Yani bir konu değişik âyetlerde geçebilir. Aynı konunun bir kısmı bazı âyetlerde zikredilirken, diğer bir kısmı başka başka âyetlerde yer alabilir. Meselâ şu âyette imanın başka bazı rükünleri zikredilir: “...Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır.” (4/Nisâ, 136) Yoksa, bir veya iki âyeti ele alıp diğerlerini görmezden gelmek, insanı daima yanlış hüküm vermeye götürebilir. Sonra bu konular, İslâm’da çoktan halledilmiş, tespit edilmiş ve hükme bağlanmış hususlardır. Böylesi ümmetin icmâ ettiği konularda yeniden insanları şüpheye düşürmek, tartışma başlatıp ihtilâf çıkarmak, kime ve neye yarayacaktır? Kaldı ki, müfessirler dahil hiçbir âlim, mezkür âyetlerden, imanın ve kurtuluşun Allah'a ve âhiret gününe imandan ibaret olduğunu söylememişlerdir. Allah'a ve âhiret gününe imanın bu âyetlerde özellikle vurgulanması, Allah’ın bilgisinden hiçbir şeyin kaçamayacağını, insanların âhiret günündeki hesap ve sorumluluklarını hatırlatmak içindir. Nitekim bu âyetlerde iman belirtildikten sonra insanların yapacakları işlere önem vermeleri istenmektedir.
Geçen iddiaya dayanak kabul edilen bu âyetlerin tahliline gelince; yahûdiler, hıristiyanlar, sâbiîler, mecûsîler ve müşrikler gibi din mensuplarının başında iman edenlerin zikredilmesi, her şeyden önce, mü’minlerin bir hak grup; inkâr edenlerin de diğer bâtıl grupları teşkil ettiklerini ifade eder. Yani bu inkârcı din mensubu sınıflar, mü’min olan ve başta zikredilen gruba mukabil olarak zikredilmişlerdir. Nitekim Hacc sûresi 17. âyet-i kerimesinde: “... Şüphesiz Allah, kıyâmet günü bunlar arasında hükmünü verecektir; şüphesiz ki Allah her şeyi görmektedir” buyrulmakla, kimin haklı ve hak yolda olduğunun, kimin haksız ve yanlış yolda olduğunun hükmünü verecek ve bu gruplar arasını böylece ayıracaktır denilmek istenmektedir. Bu ise âyetteki müjde ve vaadin ancak mü’minlere mahsus olduğunu gösterir (Elmalılı, Eser Y. 3/1739) Bu son âyet, Bakara ve Mâide sûrelerindeki ilgili âyetlere bir nevî açıklama da getirmiş oluyor. Yine diğer din gruplarına da bir çeşit tehdit anlamı taşımaktadır (Nesefî, Medârik 2/96; Beydavî, Celâleyn, 2/87-88).
Ayrıca “iman edenlerden, yahûdilerden, hıristiyanlardan, sâbiîlerden, her kim iman ederse” ifadesindeki “iman edenler”den, görünüşte iman edip İslâm toplumunda müslüman muâmelesi gören münâfıkların kastedildiği açıklaması getirilmiştir. Diğer gruplardan insanların olduğu gibi, bunlar da ihlâsla, samimiyetle ve kalpten Allah'a ve âhiret gününe iman eder ve amel-i sâlih işlerlerse, onlara da bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri bildirilmektedir. Böylece zâhirde mü’min görünen manâfıklara bu halleriyle hitap edilmiş, onlara gerçek iman fırsatı verilmiş ve bu maksatla iman dâveti yapılmış, onların da inkârlarını atıp gerçek mü’min olmaları telkin edilmiş olmaktadır (Zemahşerî, Keşşâf 1/146, 661; Nesefî, 1/52, 293; Beydavî, 1/60; Elmalılı, 1/371).
Bütün bunlardan şu netice çıkmaktadır: İnsanlardan kim olursa olsun samimi bir imanla, iman edilmesi gerekli tüm esaslara gerçekten iman edip bu imanını hayatı sonuna kadar koruyarak sâlih ameller işleyenler kurtuluşa ve cennete erecek, korkuya ve kedere uğramayacaklardır.
İnsanı cennete götürecek bu imanın içerisinde, Allah'a imandan hemen sonra, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e iman gelir. Allah'a imanın zikredildiği her yerde zımnen Hz. Peygamber’e iman da mevcuttur. Çünkü Kur’an’dan öğrendiğimiz bu gerçekleri, bu ölçüleri ve bizzat Kur’an’ı bize getiren O’dur. Nitekim bir kimsenin müslümanlığını belirleyen kelime-i şehâdetin içerisinde de ikinci şâhitlik, Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve rasûlü olduğuna şâhitlik etmektir. Aynı şekilde Hz. Muhammed’e iman, kelime-i tevhidde de yer alır. Şu halde konumuz olan âyetlerde geçen Allah'a ve âhiret gününe imanın Allah'a iman kısmında Hz. Muhammed’e iman da dâhildir. Zira kemal sıfatlarıyla Allah’a şirksiz, âhiret gününe de şeksiz (yakînî) imanı ve diğer tüm iman esaslarına da nasıl iman edileceğini getirip öğreten O’dur.
Ehl-i kitap da dâhil hangi gruptan insan olursa olsun, Hz. Muhammed’e ve O’nun getirdiği İslâm’a iman etmedikçe cenneti ve kurtuluşu kimse bulamaz. Müfessirler de ilgili âyetleri tefsir ederlerken bu gerçeği dile getirmişlerdir Hz. Muhammed (s.a.s.)’e inanmayan, Allah'a iman etmiş olur mu? İman parçalanma kabul etmez. Bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak; hiç inanmamaktır, imansızlıktır (2/Bakara, 85; 4/Nisâ, 150-153). Hz. Muhammed (s.a.s.) gönderilmeden önce bile Tevrat ve İncil sahipleri ehl-i kitap, istikbalin bu büyük peygamberine “ahdimi yerine getirin.” (2/Bakara, 40) buyruğuna göre, iman ile mükellef tutulmuşlar iken, O gönderildikten sonra onu inkâr ederek hakiki iman erbâbı olmak tasavvur edilebilir mi? Tarihin şehâdet sayfalarında Hz. Muhammed’in peygamberliğinden daha açık, daha bâriz bir risâlet var mıdır? (Elmalılı, 1/372-373)
Ehl-i kitap veya tüm insanlar ne şekilde âhirette kurtuluşa erip cennetlik olacaklar, korku ve kederden emin olarak Rabbinin mükâfatlarına ve nimetlerine nâil olacaklardır? Bunun yolu tüm insanlar için olduğu gibi ehl-i kitap için de aynıdır. O da şudur: Allah’a, O’nun son elçisi Hz. Muhammed (s.a.s.)’e, onun getirdiği Kur’an’a ve dine eksiksiz iman etmek ve hem kendileri ve hem de hemcinsleri olan diğer insanların yararına olan Allah’ın emrettiği amel-i sâlih dediğimiz iyi, doğru ve güzel amelleri işlemektir. “Artık (yahûdi ve hıristiyanlar) sizin (bu) inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşerler. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.” (2/Bakara, 137)
Şu halde onlar müslümanların inandığı gibi iman ederlerse doğru yolu bulmuş olacaklardır. Bir konuda bundan daha net, daha açık bir hüküm olabilir mi? Bunu Allah söylüyor. “Eğer ehl-i kitap inanıp (kötülüklerden) korunsalardı, herhalde (geçmiş) kötülüklerini örter ve onları nimeti bol cennetlere koyardık” (5/Mâide, 65) Bu âyet-i kerimede ehl-i kitaptan iman istendiğine göre, halen üzerinde bulundukları iman makbul bir iman değildir, demektir. O halde, ehl-i kitaptan istenen iman hangi imandır? Elbete ki bu iman, son peygambere ve onun getirdiği dine imandır. Çünkü Allah, peygamber, âhiret ve amel-i sâlihi en mükemmel şekilde öğreten, bu din, yani İslâm’dır.
Bunun dışında yollar aramak, çıkmaz sokaklara sapmaktır. Çünkü yahûdilerin ve hıristiyanların dinleri nesh edilmiş, yani hükümden ve yürürlükten kaldırılmıştır. Nitekim Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allah’a yemin ederim ki, Mûsâ hayatta olup aranızda bulunsaydı, bana tâbi olmaktan başka bir yol ona asla helâl olmazdı.” Bir başka hadis-i şerifte: “Mûsâ ve İsa hayatta olsaydılar, bana tâbi olmaktan başka çareleri yoktu.” (İbn Kesir, 1/378; Âlûsi, 3/210) buyurur. Yine şöyle buyurur: “Beni (gönderildiğimi) işitmeden önce İsa’nın dini üzere ölen kimse bir hayır (doğru yol) üzeredir. (Benim peygamber olarak gönderildiğimi) işitip de bana iman etmeden ölen kimse ise helâk olur.” (Taberî, 1/320, 323; İbn Kesîr, 1/103; Âlûsî, 1/279). Hz. Peygamber’den önce Hz. İsa’nın dini üzere yaşayıp Hz. Peygamber’e yetişmeden ölen kimse hayırdadır; fakat Rasûlullah’a yetiştiği halde Ona inanmadan eski dini üzere ölen kimse helâk olur, yani cehennemlik olur demektir. Hakikat bu kadar açık iken nassları zorlayarak Hz. Muhammed (s.a.s.)’e inanmadan bugünkü halleriyle ehl-i kitaba cennetten yer ayırmaya çalışanları, cennette kendileri için yer bırakmayacaklarından korkulur. (10)

Ehl-i Kitaba Tanınan Müsâmaha ve Ayrıcalıklar

İslâmiyet, kendilerine kitap verilenlerin kadınları ile evlenmeye ve kestiklerinin yenilmesine ruhsat vermekle müslümanların, kendilerine düşmanlık yapmayan, İslâm’a ve müslümanlara saldırmayan kitâbîlerle ileri derecede ilişkiler kurmasına ortam hazırlamıştır. Kitap ehli olanlar İslâm toplumunda tam bir din hürriyeti içinde yaşama imkânına sahiptir. Bu durumda İslâm devletinin vatandaşı olarak esas itibarıyla kanun önünde müslümanlarla aynı hakları paylaşırlar. Müslümanın lehine olan şey ehl-i kitabın da lehine, aleyhine olan ehl-i kitabın da aleyhinedir. Farklı hükümler daha çok kamu düzeniyle ilgili hususlardır ve istisnâîdir (bkz. Ahmet Özel, İslâm Hukukunda Ülke Kavramı, s. 311-319).
Medine’deki ilk İslâm anayasasının 25. maddesinde, “Benî Avf yahûdileri mü’minlerle birlikte bir toplumdur. Yahûdilerin dinleri kendilerine, müslümanların dinleri de kendilerinedir” denilir. Aynı metnin 26-33. maddelerinde ehl-i kitaba mensup vatandaşların müslümanlarla aynı haklara sahip oldukları, 16. maddede ise onlara haksızlık yapılamayacağı belirtilir (bkz. M. Hamîdullah, İslâm Peygamberi, 1/132). Kitap ehliyle ilk zimmet akdi Necran hıristiyanlarıyla yapılmış ve bu akidde müslümanın sahip olduğu bütün haklar onlara da tanınmıştır. İnsanlara temel hak ve hürriyetlerin yanı sıra din hürriyeti de tanıyan İslâm’da, “Dinde zorlama yoktur” (2/Bakara, 256); “Kur’an, Rabbinizden gelen bir haktır; dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin” (18/Kehf, 29) gibi hükümlerle insanların zorla müslüman yapılamayacağı belirtilir. Hz. Peygamber, Hayber’in fethinde ele geçen Tevrat nüshalarını yahûdilere iâde etmiş, Hz. Ömer de Kudüs anlaşmasıyla ehl-i kitabın canlarını ve mallarını güvence altına almış, kilise ve hac konularında onlara serbestlik tanımıştır. Bu hassâsiyet, Peygamber Efendimiz’in, “Bir zimmîye (İslâm devletine itaat eden ehl-i kitap bir vatandaşa) zulmedenin... kıyâmet gününde hasmı benim!” (Ebû Dâvud, İmâre 33; Cihad 153) hadisinde de çok belirgindir. İslâm tarihi boyunca müslüman-kitap ehli ilişkilerinde İslâm’ın bu hoşgörülü tutumunun etkileri varlığını sürdürmüştür.
İlk halifeler döneminde ehl-i kitabın, Arap yarımadasından sürülüp çıkarılması, Hz. Peygamber’in, “Arap yarımadasında iki din bir arada bulunmayacaktır” (Muvattâ, Medine 18, 19) anlamındaki bir hadisine dayandırılırsa da, bunun yanında ehl-i kitabın, antlaşma şartlarına uymamaları ve huzursuzluk çıkarmalarının da bu uygulamaya esas teşkil ettiğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Kur’an, ehl-i kitabın yiyeceklerini müslümanlara helâl kılmıştır. “Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin (yahûdi ve hıristiyanların) yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir.” (5/Mâide, 5) Bu âyetin anlamı geneldir. Âyette geçen “temiz ve iyi şeyler”, İslâm’ın yasaklamadığı, genellikle insanların iğrenç telâkkî etmedikleri yiyecek ve içeceklerdir. Bâtıl da olsa, aslı semâvî olan bir dinleri bulunduğu için, ehl-i kitabın, kendi dinî inançlarına göre yenmesi helâl olacak şekilde öldürdükleri hayvanlardan ve diğer yiyeceklerinden -domuz, içki, ölü hayvan gibi İslâm’ın yasakladıkları hâriç olmak üzere- müslümanların da yemeleri câizdir. Yahûdi ve hıristiyanlar dışında kalanlar, müşrik hükmünde olup kestikleri yenmez. Yahûdi ve hıristiyanların kesim şekli, kendi dinlerinin kabul ettiği bir şekilde oluyorsa, bu şekilde kesilen hayvanların etleri yenir. Dinlerinin kabul etmediği bir kesme ve öldürme şekliyle öldürülen hayvanların, veya Allah’ın isminin dışında başka ilâhlaştırılan birinin adına kesilen hayvanın eti yenilmez.
İslâm, müslüman bir erkeğin kâfir veya müşrik bir kadınla evlenmesine izin vermez. “İman edinceye kadar müşrik/putperest kadınlarla evlenmeyin. İman etmiş bir câriye, beğenseniz bile müşrik bir kadından kesinlikle daha iyidir. İman edinceye kadar müşrik erkekleri de evlendirmeyin. İman etmiş bir köle, beğenseniz bile müşrik bir kişiden kesinlikle daha iyidir. Onlar ateşe çağırır. Allah ise izni ve inâyeti ile cennete ve mağfirete çağırır, âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki düşünüp anlarsınız.” (2/Bakara, 221) Fakat kitap ehlinden olan, İncil’e veya Tevrat’a inanmış bir kadınla müslüman bir erkeğin evlenmesine izin/ruhsat vermiştir. “Mü’min hanımlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli hanımlar da namuslu olmak, zinâ etmemek ve gizli dost tutmamak üzere mehirlerini vermeniz şartıyla (nikâhlamanız) size helâldir. Kim imanı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, âhirette de ziyana uğrayanlardandır.” (5/Mâide, 5)
Bu, kitap ehline İslâm’ın bir müsâmahasıdır. Ama şu unutulmamalıdır ki, ehl-i kitap bir hanımla evlenmek, bir ruhsattır, azîmet değildir. Yani, asıl olan, müslüman bir erkeğin böyle bir kadınla evlenmesi değil; evlenebilir olmasıdır. Fakat müslüman bir kadın, yahûdi ve hıristiyan da olsa gayri müslim bir erkekle evlenemez, bu haramdır. Müslüman bir erkek için, mü’min bir hanım, şüphesiz kitap ehli bir kadından daha iyidir. Bazı âlimler, ehl-i kitaptan olan kadınlarla evlenmenin mekruh olduğu görüşündedirler. Onların yiyeceklerini yerken veya kadınlarıyla evlenirken kişinin imanını tehlikeye düşürmekten ve irtidat tehlikesine düşmekten son derece sakınılması gerekmektedir. Doğacak neslin inanç, terbiye ve yetiştirilmesinde tehlike görülürse kitâbî kadınlarla evlenilmemelidir.
Ehl-i kitap dışında bulunan Mecûsîler hakkında Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “(Kadınlarını nikâhlamamak ve kestiklerini yememek şartıyla) mecûsîlere ehl-i kitap muâmelesi yapın” (Muvattâ, 1/278) Ancak, vahyin indiği dönemlerdeki ehl-i kitapla kastedilen yahûdi ve hıristiyanlarla, onu izleyen asırlardan günümüze kadar gelen yahûdi ve hıristiyanların aynı inançları paylaşıp paylaşmadığı bir tartışma konusudur. Hıristiyan ve yahûdilerin, tahrif edilmiş de olsa, Tevrat ve İncil’e bakışları ve teslimiyetleri, eskiye oranla çağımızda oldukça değişmiştir. Herşeyden önce, özellikle hıristiyanlık ve İncil, sekülarizmin baskısı altında kalarak seküler (laik) bir yoruma tâbi tutulmuştur. Bu durumda çağımızdaki yahûdilik ve hıristiyanlığın, yani ehl-i kitabın, Kur’an’ın indiği zamanlardaki tahrif edilmiş İncil’le aynı sayılamayacağı ortadadır. (11)
Ancak, İslâm’ın gösterdiği bu müsâmaha konusunda çok temkinli ve duyarlı davranmamız, müsâmaha ile tâvizi birbirine karıştırmamamız gerekmektedir. Özellikle itikadî konularda onları velî/dost kabul etmek, onlara özenmek, onları taklit etmek, onları hoşnut etmeye çalışmak gibi tavırlar, yukarıda geçen müsâmaha ile ilgisi olmayan ciddi problemlerdir.
İslâm’ın ılımlı yaklaşımlarına ve tarih boyunca müslümanların kendi ülkelerinde yaşayan azınlıklara, özellikle hıristiyan ve yahûdilere verdiği haklara baktığımızda görürüz ki, İslâm, başkalarına müsâmaha ile davranmış, din ve ibâdet özgürlüğü tanımıştır. Bu, batılılar tarafından haçlı seferlerinin modernize edilip kültür emperyalizmi şeklinde devam ettiği günümüzde, müslümanların ve İslâm’ın “fundamentalist/kökten dinci, gerici, bağnaz...” gibi saldırıldığı zihniyet ile mukayese yapıldığında daha iyi anlaşılacaktır. Sadece Hz. Mûsâ’ya ve Tevrat’a inanıp da Hz. Mûsâ’dan sonra başka hiçbir peygambere ve kitaba inanmayan, bununla da kalmayarak Hz. İsa ve Hz. Mûsâ’ya hakaretler edenlerin karakter ve tavırlarını unutmamak lâzımdır. Yine sadece Hz. İsa’ya inanıp da ondan sonra gelen peygamberi “deccal” olarak tanımlayan, Kur’an’ı ilâhî bir kitap değil; Muhammed’in uydurduğu bir kitap olarak kabul eden hıristiyanların yapılarını beraber değerlendirmek gerekir. Onların tarihten beri bu çirkin tavırlarına rağmen, Kur’an kendilerini gözardı etmemiş ve her fırsatta onları kendi mesajından faydalanmağa dâvet etmiştir.
Ehl-i kitabın kestiklerinin yenilebilmesi ve kitap ehli hanımların müslümanlar tarafından nikâh edilebilmesi gibi hususları, İslâm’da sadece onlara tanınan bir imtiyaz gibi görmemeli; bunun, aynı zamanda ehl-i kitap toplulukları içerisinde yaşayan müslümanlara dinlerini yaşama hususunda kendilerine bir kolaylık sağlama maksadına mâtuf olabileceğini de göz önünde tutmalıdır.
Dikkat edilirse İslâm, ehl-i kitaptan sadece kız almaya müsaade etmiştir; onlarla müslüman kızların evlenmesine izin verilmemiştir. Bu da ehl-i kitaptan olan kadınların müslüman erkeğin emrine girdikten sonra İslâm’ı seçebileceği ihtimalinden kaynaklanmış olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İslâm’a Girmeden Ehl-i Kitap Kurtulabilir mi?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Milliyetçi Düşüncede İslâm Ruhu: “Türk-İslâm Ülküsü”
» Büluğ çağına girmeden ölen çocuklar ve hayvalar cennete girecekmi...?
» İSLAM HUKUKUNDA DARUL-HARP DARUL-İSLAM MESELESİ
» Ehl-i Kitap; Anlam ve Mâhiyeti
» Kur’an-ı Kerim’de Ehl-i Kitap Kavramı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Reddiye Kitabı Ve İslama Davet ( Nasıl Müslüman Olurum )

 :: diğer din ve inanışlar ve Reddiyeleri
-
Buraya geçin: