iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Empty
MesajKonu: Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu   Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Icon_minitimeC.tesi Şub. 06, 2010 4:49 pm

ÂLEMİN SONU

A - GİRİŞ

Yaratıcı yüce Allah hâriç her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi her baş¬langıcı olanın da bir sonu vardır. Fakat bu son, anladığıma göre mutlak bir yokluk şeklinde olmayıp bu, bazı varlıklar için yeni maddeler, nesneler ve âlemler oluşturacak ve yeni yapılanmalara yol açacak bir mâhiyet ve şekil değişikliklerine uğrama biçimlerinde ve bazıları için de gene yeni bir yaratı¬lış ve yapı ile ortam değiştirme biçiminde tezahür edecektir. Yıldızlar parça¬lanıp yeni âlemlerin kurulmasına yol açarlarken, insanlar yeni bir yaratılışla ve fakat yaptıklarına göre iki ayrı âlemde yerlerim alacaklardır. Her şeyin bir sonu olacağı Kur'an'da şu genel ifâdeyle duyurulmaktadır:
" Allah'ın kendisi hâriç her şey helak olup gidecektir. (Alemlerin) idare ve hükümranlığı ancak O'na aittir ve sizler O'na döndü¬rülüp götürüleceksiniz" [1]
Helak olmak mutlak yok olmak değildir Kur'an-ı Kerim'de, yıkılan âlemlerin yeni âlemlere dönüşeceği şöyle anlatılır:
- O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilecek ve insanlar da Bir ve gücüne karşı konulmaz Allah'ın karşısına (hesap vermek için) çıkacaklardır. [2]
Kur'an'dan anlaşılan şudurki; sâdece madde ve karşıt maddelerin kendileri değil insanların fiil ve davranışları bile yeni âlemde görüntüye ge¬lecek ve bunlar hesap için bir delil olarak kullanılacaktır. [3]
Daha ilk başta insan oğluna; bu gezegende belli bir süre kalacağı ve bu gezegenle beraber kendilerinin de sonlarının geleceği anlatılmış ve şöyle denilmiştir:
" Sizin için, yeryüzünde bir süreye kadar yerleşip kalmak ve (oradan) faydalanıp geçinmek vardır". [4]
Bu âyet, üzerindeki canlıları besliyecek ve barındıracak imkân ve nimetlere sahip olduğu sürece yerkürenin yıkılmıyacağına bir işaret sayılabilir.
Kıyametin ne zaman kopacağına gelince bu, Kur'an'da bildirilmemiş ve hatta Peygamber (S)'in kendisi bile bu bilgiye sahip kılınmamıştır. Buna karşılık Kur'an-ı Kerîm'de ve Hz. Peygamber'in sözlerinde kıyametin bazı belirtilerinden söz edilmiştir. Kıyametin kopacağı zamanın bildirilme¬mesi, insanlığı son âna kadar görevde tutmak ve her hangi bir kargaşaya meydan vermemek için olabilir. Dünyalar ve âlemler bir sona aniden gelmi-yecekler ve bundan önce bazı belirtiler ortaya çıkacak ve nihâi yıkım öncesi onlarda bazı fizikî ve kimyevî değişiklikler olacaktır.
Kitabımızın başından buraya kadar anlattığımız mükemmel gezegeni¬miz bu yer ve bu gök, yeni ve daha mükemmel oluşumlara imkân vermek için korkunç bir yıkıma uğriyacaklardir. Belki de cehennemler bile kendi türlerinin mükemmelleri olacaklardır. Şimdi biz bütün bunları teker teker ele alarak o korkunç yıkılışları gözler önünde canlandırmaya çalışacağız. Daha şimdiden insanlığa kurtuluşlar ve onun en mükemmel bir âlemde yerini al¬masını dileriz. [5]

B - KIYAMETİN GENEL OLARAK BELİRTİLERİ

Her büyük olay önce bazı belirtiler gösterir. Bunların bir kısmı uyan kabilindendir. Kıyamet öncesinde de İnsanlık, kulluk yoluna girmesi için, önceden olduğu gibi bazı olaylarla bir defa daha uyarılacaktır. Bu uyarılar kıyametin engellenmesi için değildir ve bu olay evrende şaşmaz bir hesabı hareket sonucu, kararlaştırılan bir zamanda, vuku bulacaktır. Bunu engelli-yebilecek hiç bir güç bulunmamaktadır. Çünkü tüm güçler onu kararlaştıra¬nın elindedir ki müslümanlar bu durumu her gün; "lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" zikriyle dile getirirler. Bu tesadüfi bir olay değildir. Tüm güçlerin elinde bulunduğu yüce Allah'ın kâinatında hiç bir an tesadüflere yer yoktur. Bu, evrenin kuruluş öncesinde kararlaştırılan bir olaydır ve göklerin ilk ku¬ruluşu bu karara göre yapılmış ve evren buna göre belli oluşum ve hareket¬ler içine sokulmuştur. Sonlara doğru gelindiğinde ve son iyice yaklaştığında özelliklede yeryüzünde ve çevresinde bu oluşum ve hareketlerde bozulmalar gözlenecektir. Bunlar kıyametin en önde gelen belirtileri olarak karşımıza çıkarlar. Her halde bunların daha büyükleri bizim dünyamızın dışında gök¬lerde kendilerini göstereceklerdir.
Hz. Muhammed (S) kıyamet öncesi meydana gelecek 10 adet be¬lirtiden bahsetmiştirki ondan gelen bazı sözlerden bunlara ilâve daha başka belirtilerin de olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar onun şu sözünde şöyle sıralan¬mışlardır:
" Sizler daha önce on belirti görmeden asla kıyamet kopmıya-caktır. Bunlar; î- Duman çıkışı, 2- Deccal, 3- Dâbbetü'l-ard'ın çıkışı, 4- Güneşin batıdan doğması, 5- Hz. îsanın inişi, 6- Ye'cûc ve Me''cûcun çıkışı, 7- Doğuda, 8- Batıda, 9- Arap yarımadasında olmak üzere üç yer çöküntüsü ve 10. su da Yemeri in iç kesimlerinde çıkıp da insanları toplantı yerlerine doğru önüne katıp sürecek olan bir ateştir'.
Peygamber'den gelen bazı rivayetlerde, insanları denize atacak olan bir ka¬sırgadan bahsedilirken bu rivayetlerin bazılarında da, sözkonusu ateşin Hi¬caz arazisinden çıkacağı ve bunun ışığının Suriye'de Busra kasabasında¬ki develerin boyunlarını bile Hicaz'dan aydınlatacağı, anlatılır. Gene bazı hadislerde, adı geçen ateşin, insanları doğudan batıya doğru önüne katıp gö¬türeceğinden sözedilir. [6] Peygamber (S) bir başka konuşmasında da gene çeşitli kıyamet belirtilerinden söz eder. Onun burada sözünü ettiği belirtiler şunlardır; "Kızıl rüzgâr, Yer sarsıntısı, Yer çöküntüleri, Canlıların vücutla¬rında şekil bozuklukları, Havadan yapılan atış (;kazf^-ils ) lar ve bunları iz-liyen diğer belirtiler" [7] Görüldüğü gibi burada öncekilerden farklı bazı be¬lirtilere de yer verilmiştir.
Sahih kaynaklarda yer alan Peygamber'in sözkonusu anlatımlarında yer alan bu olay ve belirtilerden sâdece; gökyüzünü bürüyecek olan duman ile ye'cuc ve me'cuc kavminin çıkışı [8] -ki bunlar önlerindeki engelleri aşıp istilâlara girişeceklerdir- ve bir de yer hayvanı anlamına gelen konuşan "dâbbetü'1-ard" in zuhuru [9] ve ayrıca da yer sarsıntıları Kur'an-ı Ke-rîm'de açıkça yer almışlar, diğerleri ise ya hiç yer almamışlar veya bizim şimdilik anlıyamıyacağımız bir kapalılıkta bulunmaktadırlar. Kur'an'da yer alanların mâhiyetleri ve zamanları hakkında da müfessirler değişik görüşler ileriye sürmüşlerdir. Peygamber'in anlatımlanndaki sıralamada ilk sırayı iş¬gal eden ve Kur'an'daki bir sûreye de ismini veren "duhan: duman" ile ilgili âyette şöyle denilir:
" Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek apaçık bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bu çok acıklı bir azaptır". [10]
Bunu takıbeden âyette ise dumanla verilen bu azabın bir süre kaldırılacağı anlatılır. Bu duman hakkında müfessirler arasında iki ayn görüş ortaya çık¬mıştır. Bunlardan birine göre duman, Peygamber devrinde, fetihten önce Mekke bölgesinin mâruz kaldığı kıtlık ve kuraklık demektir. Müşrikler aç¬lıktan ve yerden kalkan tozlardan Ötürü gök yüzünü dumanlı görmeğe başla¬mışlardır. İkinci anlayışa göre bu duman Peygamber'in sözünü ettiği kıya¬met belirtilerinden olan dumandır. [11] Bu ikinci görüş hem kıyametin alâ¬metlerinden söz eden hadislerce ve hem de bir başka-âyetle desteklenmekte¬dir ki bu âyetin ifâdesi şöyledir:
" O gün gök bulutlarla yarılacak ve melekler bölük bölük indirilecektir" [12]
Bu âyetler, göklerin, yaratılmadan önceki ilk bulutsu hallerine [13] doğru bir değişim içine gireceklerini bize anlatıyor olmalıdırlar.
Hz. isa'nın gökten inmesi gibi Önemli bir olay ise Kur'an'da yer al¬mamış veya bizim açıkça aniiyamıyacağimiz kapalı bir ifâdeye bürünmüş¬tür.
Dâbbetu'1-ard'a gelince onun üzerinde biraz duracağız. Onunla ilgili âyetin ifadesi şöyledir: "Onlar için bu söz (.-kıyamet) ün gerçeği ortaya çıktığı zaman onlara yerden bir hayvan çıkarırız da bu canlı, insanlara; Bi¬zim âyetlerimize kesin bir îmanda bulunmadıklarını söyler". [14] Bu hayva¬nın nasıl konuşacağını elbet onu görüp dinlemeden bilemeyiz. Ancak ondan bahseden âyet Hz. Süleyman'ın kuş ve karıncaların dillerinden anladığı¬nı ve Hudhud ile de konuştuğunu anlatan bir sûrede yeralmıştır. Bu hayvan Salih Peygamberim devesi gibi bir tek midir yoksa o bir türden mi ibarettir? Bunu da şimdilik bilemiyoruz. Ancak Kur'an'dan anlaşılan bu hayvanın ko¬nuşacağıdır ve onun gökten değil yerden ortaya çıkacağıdır. Çünki burada "inzal" yerine "ihraç" fiili kullanılmıştır. İnsan türü de dâbbe mefhumu içine girdiğinden bunun bîr veya birden fazla İnsan olacağı da düşünülebilir. O veya onlar yerin altından çıkıp geleceklerse Ashabı Kehf misali onlar bir yer harekâtı veya bir buzul harekâtı sebebiyle derinliklerde mahsur kalıp oralar¬da uyur durumda olabilirler. Eğer böyleyse onlara yüzeye çıkma şansı veri¬lecek demektir. Allah için elbet hiçbir şey imkân harici değildir. Kıyamete doğru giderken garip şeylerin olacağı şüphesizdir.
Adı geçmişken biraz da Salih Peygamberin devesinden söz ede¬lim. Onun hakkında Kur'an'da 6 sûrede 7 yrı âyet bulunmaktadır kî bu da olayın üzerinde önemle durulması gerekc oir konu olduğunu gösterir. Ayet¬lerden öğrendiğimize göre Semûd kavminin bir mucize istemesi üzeri¬ne aniden bir dişi deve ortaya çıkarılır. Bu deve çok fazla suya ihtiyaç gös¬terdiği için şehir halkı sularını onunla eşit olarak paylaşmak zorunda bırakı¬lırlar. Halkla devenin belli günlerde nöbetleşe su haklan vardır ki bu düzen¬leme Allah emridir. Sonuçta saldırıp onu öldürürler ve böylece kendi sonla¬rını da getirmiş olurlar. [15] Mucize isteklerinin karşılanması dâima ağır so¬rumlulukları da beraberinde getirmiştir. Semûd kavmi Şam ilâ Hicaz arasın¬da Hıcr denilen dağlık ve kayalık bir arazide yaşarlar. Rivayetlere göre deve bir kayanın içinden çıkar. Allah bir şeyi ânında yaratabilir. Ancak O bize ba¬zı sırlar hakkında ipuçları da vermek isteyebilir. Buna göre kayalar ve yerin derinlikleri bazı hayvanların veya onlara âit yumurta yahut element ve hüc¬relerin donup kaldığı ve bu şekilde de canlılıklarını korudukları mekânlar olabilirler. Bu devenin çok farklı olduğu açıktır. Onun içebildiği su miktanna uygun olarak da süt verme kabiliyeti olmalıdır. Dâbbetu'1-ard'a ge¬lince onun günümüze kadar bilinen hayvanlarla fıtrat benzerliği olmayan bir yaratık olduğu açıktır. Yüce Allah bunları herhalde bizi yerküresinin imkân¬ları hakkında daha fazla bilgilendirme ve hem de uyarma vesilesi yapıyor. Tabiî olaylar sebebiyle topluca yok olup gitme dışında dünyamızın yüzlerce ve belki de binlerce canlı türü İçin kıyameti biz kopardık. Bu bizi de kendi kıyametimize doğru yaklaştırabilir.
Hz. Peygamber'in, kıyamete doğru insanlarda ve toplumlarda görülecek bazı değişimlere daha temas etmesini göz önüne alırsak kıyamet belirtilerinin bunlardan çok daha fazla olacağı sonucuna açıkça varabiliriz. Elbet bütün belirti ve değişimler bize söylenecek değildir. Muhtemelen bazı olayların da kötülüğünü belirtmek için onlar kıyamet belirtisi olarak nitelen¬dirildiler. Çünki son iyice yaklaştığında hayra alâmet şeyler ortaya çıkmaz. Bu sebeple bazı şeyleri kıyamet belirtisi saymak bunların iyi şeyler olmadık¬larını vurgulamak için olabilir. Bundan sonra biz yer ve gök yıkıma giderken onlarda meydana gelecek olaylar ve onların alacakları şekiller üzerinde du¬racağız. Burada şunu da söylemeliyim ki Kur'an'da anlatılan gelecekteki denge bozulmaları, yıkım süreçleri ve nihayet yıkılışlar bize onların hem ya¬ratılış ve kuruluşları ve hem de hâlihazır durumları hakkında önemli bilgiler vermiş olurlar. Bu, olumsuzluktan müsbeti (olumluyu) ve çözülüşten de ter¬kibi yakalama imkânını verecektir. [16]

C - DÜNYA SON BULURKEN ONDA MEYDANA GELECEK OLAYLAR VE DEĞİŞİMLER

1 - Yerkürede Sarsıntılar, Zelzeleler Ve İç Kısımların Dışarıya Savrulması

Yüce Allah tüm yer ve göklerde bir düzen ve denge kurmuştur. Bu düzen ve dengelerin mükemmelliği insan oğlunu şaşırtmaya devam ediyor. Uzayın derinlikleri ve kâinatın boyutlarından bazı kesimler keşfedildikçe in¬sanın şaşkınlığı da artmaya devam ediyor. Fakat sonsuz mükemmellikte olan Allah bizim mükemmel gördüğümüz bu âlemi çok daha ileri mükemmellik¬lerde yaratabilir. Bir âlemi yıkmak ve onun yerine başkasını, yenisini ve da¬ha mükemmelini yaratıp getirmek ve âlemleri çoğaltmak Allah için zor ve uğraştırıcı bir iş değildir. Eskiyenlerin yenilenmesine ve daha mükemmel ve daha korkunç âlemlerin ortaya çıkmasına imkân vermek ve bu arada kendi yolunu izliyen insanları mükâfatlandırmak ve kendi dünyasmda yoldan çıkıp taşkınlıklar yapanlara hesap sormak için Allah bu âlemi yıkacaktır. Bu âlem ve bu dünya mutlak bir yokluğa gitmek için değil Kur'an-ı Kerîm'de anlatıldığına göre "son inşâ" için yıkılacaklardır:
(Ey Muhammed) deki; Yeryüzünde gezip dolaşın da Allah'ın ilk yaratmaya nasıl başladığım gözleyip araştırın, işte bun¬dan sonra Allah (öteki hayat) son yaratılışı da (onun gibi) inşâ edecektir" [17]
Bu dünya kendi göğü ile beraber çökerken elbetteki bütün düzen ve dengelerini de beraber çökertecek, daha doğrusu bu düzen ve denge bozuk¬luğu dünyanın gökle beraber çöküşüne yol açacaktır. Düzen ve dengeler bo¬zulurken dünyamızda ve göklerde olağanüstü korkunç olaylar serisinin yaşa¬nılması kaçınılmazdır. Buradaki boyutlar, hacimler, güçler ve dengeler ne kadar büyük iseler yıkılış da o kadar büyük ve onlar ölçüsünde ürkütücü ola¬caktır. Kur'andan öğrendiğimize göre bu durum meleklerde bile müthiş bir korkuya yol açacaktır". [18] Oysa onlar göklerin nice korkunç yıldız ve âlemleriyle beraber yaşıyorlar.
Göklerde denge kanunları altüst olunca dünyamız, diğer gezegenler, güneş ve öteki yıldızlar kendi yörüngelerindeki ve düz hareketlerindeki âhenklerini kaybedecekler. Bu da onlardaki olağan, zararsız ve hatta hisse¬dilmez sallantıları çok ileri boyutlara vardıracaktır. Bu ileri derecede şİddetli, küresel sallantılar bir kürenin kendi iç yapısının ve iç düzenlemesinin yı¬kılışına yol açacaktır. Bunlar benim Kur'an-ı Kerîm'in anlatımlarından anla-dığımdır. Kâinat kitabı olma özelliğine sahip Kur'an, dünyanın ve gökle¬rin bu sallantı ve çalkantılarından çok açık biçimde bahseder. Meselâ orada şöyle denilir:
" - O gün sarsan sarsacak,
- Onu, ardından gelip bindirecek olan izleyecek". [19]
Burada, dünyanın onu yıkıma götürecek büyük bir sallantı ve sarsıntı¬ya uğrayacağı anlatılır. Dünya o güne kadar üzerindekiler i çalkalayıp sars¬madığı halde artık o sarsan ve çalkahyan bir durum kazanacaktır. Bu iki âyette geçen "râcife" ve "râdife" kelimelerine birbirlerine ya¬kın değişik anlamlar verilmiştir. Râcife; şiddetli ve korkunç biçimde sarsılan ve sarsan veyahutta müthiş bir ses anlamlarına gelirken [20] Râdife; ikinci ya¬ratılışa geçişin hareketidir. [21] Mücâhid (100 h/718 m) gibi müfessirler bunu, ilk şiddetli sarsıntıyı takip eden bir gürültü olarak [22] veya göklerin ya¬rılıp dağılarak birbirlerine toslamaları olarak? [23] anlarlarken bazıları bunu, ilk yerküre sallantısı (:râcife) den sonra dünyada meydana gelecek yer sar¬sıntıları (zelzele) olarak yorumlarla. [24] Aynı zamanda sallantı ve sarsıntı¬ların belirsiz ve korkunç seslere yol açmaları da elbet tabiidir.
Yerkürenin sallantı ve çalkalanmasını ve bunun yeryüzüne ve özellik¬le de dağlara yapacağı etkileri anlatan başka âyetler de vardır. Onlardan bi¬rinde şöyle denilir:
" O gün yeryüzü ve dağlar sallanıp sarsılır. Dağlar akıp saçılan bir kum yığınına döner" [25]
Toprak ve katı taş olan dağlar ufalanıp kum yığınlarına dönüşecek ve yerle¬rinden savrulup atılacaklardır. [26] Bu, dağların taş tabakalarını ufalanmış kum yığınlarına döndürecek ve onları da savurup atacak olan bir sarsıntıdır. Bu da yerküre sallantısının büyüklüğü hakkında bir fikir verir kanaatındayım.
Yer sarsıntısı ve ardından dağların parçalanıp ufalanması olayı bir başka sûrede biraz daha değişik bir dille şöyle anlatılır:
" - O gün yer bir sarsıntı ile sarsılacak.
- Dağlar didik didik ufalanıp parçalanacak,
- Ve böylece (hepsi de) dağılacak, toz duman hâline gelecek¬tir''. [27]
İlk devir müfessirleri sarsıntı anlamına gelen burada ilk âyetteki "racc:" fiiline deprem anlamını verdiler. Bundan anlaşilıyorki onlar bu¬nu, dünyanın yörüngesindeki şiddetli küresel sallantı olarak düşünmediler. Çünki onlar böyle bir düşünce seviyesine daha henüz gelmiş değillerdi. Oysa burada böyle bir sallantı ve çalkalanma kastedilmiş olabilir. Bu tür sallantı da şüphesiz arzın içinde de sarsıntı ve depremlere yol açacaktır. Ayrıca bu mü-fessirlerin çoğu, ilgili âyetlere; sarsıntıyı müteakip dağların un gibi ufalana¬cağı, anlamını verdiler ve gene onlardan bir kısmı, âyette geçen "heba':" kelimesine dayanarak bu toz duman bulutlarının, ışık huzmeleriyle ay¬dınlanan görüntülerinden bahsettiler. [28] Muhtemelen sözkonusu âyetlerde, yer sallantı ve sarsıntısı için kullanılan değişik fiillerden her biri, yörünge içi sallantı da dâhil olmak üzere, ayrı tür sallantı ve sarsıntı biçimlerini anlatı-yorlarki bunlardan biri de herkesin bildiği deprem sarsıntı sidir. Bu sarsıntıya ismini veren sûrede; yerin derinliklerindeki ağırlıkların böyle bir sarsıntı ile yüzeye savrulacakları anlatılır. [29] Bu âyet, ağır nesnelerin zamanla dibe doğ¬ru çökmüş olduklarına da bir işaret sayılabilir. Böylece dünyanın içi dışına boşalacak ki bu olay Kur'an'da bir başka yerde şöyle anlatılır:
" - Yer dümdüz edildiği,
- içinde bulunanları dışarı atıp boşaldığı
- (Ve bu halde de) o, Rabbini dinleyip görevini yapmaya mecbur edildiği zaman (insan yaptıklarıyla karşılaşacaktır)" [30]
İlgili âyetlerde anlatılan biçimde yer yüzeyinden dağlar kaldırılıp yü¬zeyler düzlenince [31] yerin içerisi dışarıya boşalacaktır. Bu da, Kur'an'daki anlatış sırasına bakılacak olursa dağların baskısı ortadan kalktıktan sonra olacaktır ve bu sırada denizler de ortadan kalkmış olacağına göre yerin de¬rinliklerindeki ağırlıklar iyice baskıdan kurtulmuş bulunacaklar ve böylece de bu ağırlıkların, şiddetli sarsıntılarla yüzeye savrulmaları kolay hâle gele¬cektir. Dağların ve diğer baskıların aniden ortadan kalkmasıyla yerküre içe-
risinde sıkışmış güçler ve ağırlıklar yüzeye ve oradan havaya doğru fırlaya¬cak ve bu esnada havaya savrulmuş olan dağlarla bunlar çarpışıp hepsi toz duman olacaklardır. Bu sırada gök toz bulutu ve yerküre toz yığını halinde¬dir. Kur'an-i Kerîm'de bu olayın anlatımı ve bu dehşet manzaranın tas¬viri şöyle yapılmıştır:
" - Artık sûra birinci üfürülüşle üflendiği zaman,
- Yerle dağlar yerlerinden alınıp kaldırılarak birbirlerine tek çarpışla darmadığınık edildiği zaman,
- işte o zaman olan olmuştur.
- Gök de yarılmış ve artık o gün o zaafa uğramış (çökmeğe yüz tutmuştur)" [32]
Aslında biz burada, daha sonra ayrı bir başlık altında ele alacağımız dağların durumunu değil yerkürenin sallantılarını ele alıyoruz. Konuyla ilgili buraya kadar gördüğümüz âyetlerden öyle anlaşılıyorki bu sallantı ve sarsın¬tılar, yerin kendi yörünge ve hareketleri içerisinde uğrayacağı küresel ve kütlesel sallantılar ve bir de kendi iç sallantıları olmak üzere iki şekilde ger¬çekleşecektir. Bizim gene Kur'an-ı Kerîm'den öğrendiğimize göre, yerküre bu birinci çeşitten sarsıntılara mâruz kaldığı zaman gök de aynı sal¬lantılara mâruz kalmış olacak ve daha doğrusu, dünya göğün bir cüzü olarak bu sallantılar İçerisinde yer alacaktır. Çünki bozulan denge kanunları yerkü¬renin de böyle bir sallantıya uğramasını kaçınılmaz hâle getirecektir. Daha sonra bir daha ele almak zorunda kalacağımız şu âyet yer ve göğün sallantı¬ları arasındaki ilişkiyi şöyle anlatır:
" - O gün gök sallanıp çalkalanır,
- Dağlar (yerlerinden kopup) yürür" [33]
Burada dağlar aslmda yeryüzünü temsil ederler ve onunla gök arasın¬daki etkileşime bir misâl olurlar. [34]

2 - Dağların Alacağı Şekiller Ve Ortadan Kalkışı

Dünya yıkılırken dağların alacağı şekilleri yukarda kısmen görmüş bulunuyoruz. Biz gene Kur'an'daki bazı anlatım ve tasvirler içerisinde bunlara bazı ilâveler daha yapmak durumundayız. Yeryüzeyinin en heybetli ya¬pıları dağlar hep insanların merakını çekmişler ve hayrete nıûcib olmuşlar¬dır. Her yerde insanın karşısına dikilen bu dev yapıların nasıl yaratıldıkları sorusu gibi nasıl ortadan kalkacağı sorusu da insanları hep meraki andırmış-tır. Bu yüzden olmalıdırki Kur'an-ı Kerim'de, dağların yaratılışı oldu¬ğu gibi kıyamet sırasındaki yıkılışları da çokça ele alınmış bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dağları yerinden koparıp yürüten güç, tabiatiyle onları bir bütün ola¬rak yerde sürüklemiyecek aksine onları Endülüslü müfessir Kurtubî (Ö. 671 h/1272 m)nin de işaret ettiği gibi havada sürükleyip götürecektir. [35] Da¬ha doğrusu onlar, Önceki konuda geçen âyetlerde görüldüğü üzere ufalanmış kum ve toz bulutlan hâline gelecekler ve yerde de onlara âit kum ve toz te¬pecikleri (ıküsâb) oluşacaktır. Dağların yerlerinden sökülüp yürütül¬mesiyle İlgili ve benzeri âyetler genellikle o sıralardaki gök olaylarını anla¬tan âyetlerle beraber bulunmaktadırlar [36]ki bu da göklerde de benzer olayla¬rın yaşandığını gösterir.
Savrulan bir kum veya toz yığını yahut bir toz bulutu hâline gelen dağların Kur'an'da bu tasvirleri yapılırken; onların atılmış renkli yün yığın¬ları gibi olacağı, söylenir. [37] Bu da zayıfta olsa hâla onlara vuran bir ışığın olduğunu gösterir. Nitekim dağların bu durumunu anlatan âyetten önce;
" O gün gök erimiş (kurşun ve tunç) mâden gibi olacak" [38]
denilerek gökyüzünün zayıf ışıklarına dikkat çekilmiştir. Türk H arz em ilinden Zemahşerî (467-538 h/1074-1143 m) ise ufalanan ve havaya sav¬rulan dağların, çeşitli toprak renkleri sebebiyle savrulmuş renkli yün yığınla¬rına benziyeceklerini yazar [39] Eğer dağ demek uygun olursa, dağların bu rengi, yerküre ateşinin onlarla beraber savrulan kıvılcımlarından da kaynak¬lanabilir. Nitekim Taberî (224-310 h/838-922 m)'den öğrendiğimize göre ilk devir müfessirlerinden bazıları bizim "toz-duman" olarak tercüme ettiği¬miz, ilgili âyetteki "hebâ:" kelimesine [40] uçuşan ateş kıvılcımları anla¬mını verdiler. [41]
Yüzeyi ve hava tabakası toz yığın ve bulutlarıyla dolan dünya bundan böyle yüzeyindeki çukur ve engebelerini kaybedecek ve bu olaylar sırasında tabiatiyle canlı hayat da bütün çeşitleriyle son bulmuş olacaktır. Kur'an-ı Kerîm'de bu son şöyle anlatılmaktadır:
" - (Ey Peygamber) sana (kıyamet sırasında) dağların durumunu sorarlar. Deki; Rabbim onları temellerinden sökerek ufalayıp savuracaktır.
- O, böylece dağların yerini dümdüz (ve hayattan arınmış ola¬rak) bomboş bırakacaktır.
- Öyleki sen orada ne bir iniş, ne de bir yokuş görebilecek¬sin". [42]
Bu âyetlerden bir kısım müfessirler; dağların yerlerini su birikintilerinin ala¬cağı ve arz üzerinde hiç nebat ve yapının kalmıyacağı, anlamını çıkardilar. [43] Az önce sözünü ettiğimiz dilci müfessir Zemahşerî, âyetteki "nesf: kelimesine dayanarak, dağların elekten geçmiş hububat gibi olacakları, yorumunda bulunur. [44] Bu âyetlerden anlaşıldığına göre dağlar, yeryüzeyinde bir toz ve kum yığıntısı olarak bırakılmayıp yüzey tamamen düzlenecektir. Gene Kur'an'ın anlatımına göre, dağların yerleri bir seraba dönecek [45] ve yeryüzü düz bir çöl gibi çırılçıplak ortaya çıkacaktır. [46]
Dağların Kur' an 'da anlatılan şekilde mâruz kalacağı bu olaylar bazı müfessirlerce bir sıraya konulmuşlardır. Bu sıraya göre olaylar zinciri şöyle olacaktır: 1- Yer sarsıntısından önce dağlarla yer birbirlerine toshyacaklar. 2- Bundan sonra dağlar atılmış yün yığınları gibi olacak ve bu sırada gök de erimiş kurşun veya tunç mâdeni rengini alacaktır. 3- Atılmış yün yığınları gibi olan dağlar, bunun ardından toz-duman bulutu (veya bir diğer anlayışa göre uçuşan kıvılcımlar) hâline gelecekler. 4- Toz ve duman olarak yerlerini koruyan dağlar, kasırgalar vasıtasiyle parçalanıp savrulacak ve altlan ortaya çıkacaktır. 5- Toz yığını dağlar kasırgalar tarafından savrulup kaldırıldıktan sonra bu yığıntılar havada bir dağ gibi ışık huzmesi görüntüsünü alacaklar¬dır. 6- Sonuçta dağlar silinip yerleri bomboş bir seraba dönecek ve bundan sonra da toz bulutları yüzeye inerek arzı tamamen düzleyeceklerdir. [47] Burada altı safha verilmektedir ki çok ilginç bu da yer ve göklerin oluşum saf¬haları sayısına eşit olmaktadır.
Dağlar anlatıldığı şekilde toz-duman olunca tüm yerküresinin de bir toz ve duman bulutu hâline yâni ilk başlangıç durumuna gelmesi tabiidir. Çünki her şey, dinde genel bir kaide olarak ilke dönecek ve oradan yeniden yaratılacaktır. îşte bütün heybetleriyle karşımızda dikilip bizleri büyüleyen ve bizlere sayısız faydalar sunan o güzelim dağların akıbetleri! [48]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Empty
MesajKonu: Geri: Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu   Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Icon_minitimeC.tesi Şub. 06, 2010 4:50 pm

3 - Denizlerin Kaynaması Ve Fışkırip Boşalmaları

Karalardaki hayat suyunun ana kaynağı denizlerdir. Onlar da dağlar gibi bîr heybete sahiptirler ve insanlığa sayısız nimetler sunarlar. Denizler onun karşısında veya ortasında olanlara her zaman bir sonsuzluk duygusu vermişlerdir. Bu durumda olan bir insan, âdeta uzaydaymış gibi, kendini sonsuz ufuklara doğru açılmış hisseder. Denizlerin derinlik ve genişliği kar¬şısında, her zaman insan onların ebedîliği duygusuna kapılmış ve soğuk su¬larını da tüm ateşleri söndürecek bir güç zannetmiştir. Kur ' an 'da ise, bu duygu ve düşünceler içinde olan insana, tam tersi, denizlerin kızacağı ve bo¬şalacakları haberi verilmiştir bu çok şaşırtıcı olmalıdır.
Kur'an-ı Kerîm'de denizlerin, yerkürenin son anlarını yaşadığı sıralardaki iki ayrı durumu dile getirilmiştir. Bunlardan biri; müfessirlerin anlayış farkları bir tarafa, başlıkta da görüldüğü gibi denizlerin ısınıp kayna¬ması, öteki de fışkırıp boşalmalarıdır. Şüphesiz önce ısınıp kaynama olayı gerçekleşecektir. Günümüzde, havaya yayılan zararlı gazların sera etkisiyle dünyanın ve denizlerin ısınacağı endişesi başlamıştır. Kur'an'ın bir sûresin¬de; "Isınıp kaymyan denize yemin" edilirken [49] bir başka sûrede; güneşin dürülüp söndürülüşü, yıldızların kararıp dağılması ve dağların yerlerinden koparılıp götürülmesi olayları anlatılırken bu arada denizlerin de ateşlenece¬ği ifâde edilir. [50] Farklı sûrelerde yer almalarına rağmen ilgili her iki âyetin de 6. âyet sırasında bulunuşları gerçekten ilginçtir. Bu, dağların yıkılış saf¬halarını konu edinen âyet sayısıyla da eşittir. Bu da çöküş safhalarının, ter¬sinden yaratılış safhalarını izleyeceğine bir işaret sayılabilir. Denizlerin ısı¬nıp kaynaması veya ateşlenip tutuşması acaba sera etkisiyle oluşan sıcaklık sebebiyle mi yoksa yerin altındaki kızgın tabakaların alttan denizlere çıkma¬sıyla mı olacaktır? Her ikisi de mümkündür.
Hz. Ali (ö. 40h/661 m) veîbn Abbas (ö. 68 h/687 m)'dan başlı-yarak müfessirler, denizlerin ısınıp kaynaması veya ateşlenip yanmasıyla il¬gili Kur'an âyetlerine çok farklı anlamlar verdiler. Bunlar arasında; denizle¬rin su ile dolması, denizlerin taşması ve tek deniz hâline gelmesi, deniz sula¬rının fışkmp çekilmesi ve kuruması, anlamlan da vardır. Bütün bu anlamlara konu olan ilgili âyetlerdeki "tescîr:" fiiline, ısınıp kızma veya ateşlenip yanma gibi anlam verenler, arap dilinde, fırının ateşlenmesi yahut kızdırılması ameliyesi için bu fiilin kullanıldığını kaydederler. Ünlü tarihçi ve müfessir Taberî (838-922 m) bu fiilin; yanma ve dolma olmak üzere iki temel anlamı olduğunu ve denizlerin durumlarına bakılınca ona dolma anla¬mı vermenin daha doğru olacağını, yazar. Hz. Ali (r.) ve onu izliyen bazıları ise burada, ısınma ve tutuşup yanma gibi anlamları tercih ederler. [51]
Denizlerin son durumları olan fışkırıp boşalmalarıyla ilgili âyete ge¬lince o şöyle bir anlatım arasında yer almıştır:
" - Gök yarılıp ayrıldığı zaman,
- Gezegenler dağılıp döküldüğü zaman,
- Denizler fışhrtıldığı zaman,
- Kabirler altüst edildiği zaman,
- Herkes (öteki dünya için) ne yapıp gönderdiğini ve neyi yapma¬yıp ihmâl ettiğini anlayıp bilecektir". [52]
Kabirlerin altüst edilmeleri, yerin alt tabakalarının yüzeye firhyacağım gösterir. Bu anlatımdaki sıraya bakılacak olursa, iç tabakaların yüzeye fırla¬malarından önce kızgın denizlerin havaya fırlıyacakları anlaşılır. Dağların önce yerlerinde tuz-buz edilip sonra göğe doğru savrulmalarına yol açan güç elbet aynı anda denizleri de savurup atacaktır. Fakat bundan önceki sarsıntı¬larda denizler kendi hudutlarını karalara doğru çoktan aşmış olacaklardır. Böylece denizlerin kızgın veya lav karışımı suları ile toz, duman hâline gelen dağ bulutlan birbirlerine karışmış rengârenk bir bulut manzarası verecekler¬dir ki bu da toz bulutunun, hiç olmazsa ilk zamanlarında nemli olacağını gös¬terir. Arzın içinde sıkışmış güçler, üstlerindeki baskının hafiflemesi veya ta¬mamen ortadan kalkmasıyla dışa doğru fırlarlarken bunlar denizleri de hava¬ya doğru fırlatabilirler. Yerkürenin dönüşündeki durma ve yer çekiminin ortadan kalkması gibi etkenler her halde deniz sularını yataklarından dışarı ve göğe doğru savuracaktir. Bu sırada çekim güçleri zayıflamış veya kalmamış olan güneş, ay ve diğer gezegenlerin de elbet dünya üzerinde olumsuz etkile¬ri olacak ve dünya bu yüzden en azından içini dışına boşaltacak ve yüzeyde-kilerini; denizleri, dağları havaya fırlatacak olan kütlesel bir sallantıya mâruz kalacaktır. Zıplıyarak koşan bir atın yahut aniden duran bir arabanın üzerin-dekileri fırlatması gibi dünya da üzerindekileri silkeleyip atacaktır.
Kur'an yorumcuları, denizlerin fışkırmasıyla ortaya çıkacak durum hakkında da farklı şeyler sölemişlerdir. Bir kısımlarına göre, denizlerin suyu boşalıp yerleri kuruyacaktır. Bazılarına göre de, denizler acısıyla-tatlısıyla birbirlerine karışarak tek deniz hâlini alacaklardır. Bu arada denizlerin tama¬men dolacağı görüşünü savunanlar da vardır. [53] Hulâsa dünya, dağlarını ol¬duğu gibi bütün canh çeşitleriyle denizlerini de kaybederek bugün içinde ha¬yat olmayan bir gezegenden daha acâip bir hâle gelecektir. Bu durumda in¬sanlığın ve özelliklede hayatlarını Allah iradesine uygun yaşıyanlann ruhu Yüce Yaratıcıdan yeni bir hayat temenni edecektir. [54]

4 - Yerkürenin Alacağı Son Şekil Ve Yeni Bir Dünyanın Kuruluşu

Dağları ve denizleri ortadan kalkmış ve içi dışına boşalmış ölü bir dün¬ya şüphesizki iç dengelerini ve yüzey düzenini kaybetmiş bir dünyadır. Artık onun küre biçimi bozulmuş ve yapısındaki hendesî ve hasabî dengeler ortadan kalkmıştır. O şimdi kendi çevresinde ve güneş etrafındaki (mihveri ve yörün¬gesel) hareketleri hantallaşarak sendelemeğe başlamış veya tamamen durmuş cansız bir kütledir. Küre biçimini ve dengeleri oluşturan bütün boyut ve şekil¬lerini kaybeden dünyanın bu durumu Kur'an-ı Kerîm'de şöyle anlatılır:
" - Yer dümdüz edildiği,
- İçinde bulunanları dışarı atıp boşaldığı
- (Ve bu halde de) o, Rabbini dinleyip görevini yapmaya mecbur edildiği zaman (insan yaptıklarıyla karşılaşacaktır)". [55]
Hz. Peygamber, dağlarını ve bütün yüzey engebelerini kaybedecek olan bu dünya için: "Arz, deri gibi düzlenecektir" diyor. [56] İlk ünlü müelliflerden Taberî ve diğer bir kısım müfessirler bu yukardaki âyetlerin tefsirini yaparlarken; dünyanın yayılıp fazlasıyla genişliyeceğini, söylerler. Harzem ilinden Zemahşerî gibi bazıları da bu âyetlere; dünya yüzeyinin pürüzsüz düzleneceği, anlamını vermişlerdir. [57] Birinci yorum Sahabeden İbn Ab-bas ve İbn Mesûd (r.a)'akadardayanmaktadır. [58]
Bütün bu değişikliklerden sonra yerküresi artık bizim tanıdığımız bir dünya olmaktan çıkacak ve muhtemelen gene onun malzemesinden yeni bir gök içerisinde başka bir dünya kurulacaktır. Biz Kur'an'da, eskilerin yerini alacak olan bu yeni âlemler ve bu yeni dünya için şöyle denildiğini görürüz:
" O gün yeryüzü başka bir yere, gökler de başka göklere tebdil olunacaktır" [59]
Hz. Peygamber 'den gelen bir hadiste bu yeni dünyanın; beyaza çalan bir renkte ve elenmiş undan yapılan bir çörek topağı gibi üzerinde hiç bir insan eser ve yapısının olmayacağı pürüzsüz bir yere dönüşeceği anlatı¬lır. [60]
Dünya ve gökler tamamen yokluğa karışıp yerlerini başka dünya ve gökleremi terkedecekler yoksa onlarda sâdece bir nitelik değişmesi ve yeni¬den yapılanma mı söz konusu olacaktır? Bu konuda Kur'an müfessirleri ikiye ayrılmış bulunmaktadırlar. İran ve Türk illerinde yetişip gene bu bölgelerde ilmî faaliyetlerde bulunan Kureyş asıllı ünlü bilgin Fah-ruddîn er-Râzî (544-606 h/1150-1210 m)'nin bildirdiğine göre; "Bü¬tün islâm bilginleri, Allah'ın, âleme âit madde ve cisimleri yok etme gücü¬ne sahip olduğunda birleştiler ve fakat onları yok edip etmiyeceği hususun¬da ayrılığa düştüler [61] Kendisinden önceki müfessirierin benzer görüşleri¬ne de yer veren F. Râzî sözkonusu âyette öngörülen bu değişim için şunları yazar:
"Değişimin iki ihtimali vardır: 1. Ya yer ve göklerin zatları (:esas madde ve cevherleri) bakı kalıp onların sıfat ve nitelikleri, başka sıfat ve ni¬teliklerle değişikliğe uğrıyacak, 2. Veya onların ilk zatları (:aslî madde ve cevherleri yok olup yerlerini başka madde ve cevherler alacaktır. Söz konu¬su ayette söylenenler hakkında iki görüş ortaya çıkmıştır;
a) Değişimden kasıt nitelik değisinesidir. Madde ve cevher (zat ve öz) değişmesi değildir. Bu görüşte olan sahabeden İbn Abbas (Ö. 68 h/687 m) şunları söyler: O yer gene bu yerdir ve fakat onun nitelikleri değişmiş olacaktır. Bu cümleden olarak onun dağları yerlerinden alınıp götürülmüş (kaybedilmiş) ve denizleri fışkırtılıp boşaltılmış ve böylecede yeryüzü, ne çukur ve ne de tümsek olmıyan pürüzsüz bir yer olmuştur. Ebû Hurey-re 'nin Peygamber (S)den naklettiği bir sözlerinde o şöyle diyorlar: Yüce Allah o gün yeri ba§ka yerle değiştirecektir; Onu tabaklanmış deri gibi ya¬pacak ve uzatıp düzliyecektir. Öyleki onda ne bir yükseklik ve ne de bir çu¬kur görülmiyec ektir.
Yıldız ve gezegenlerin yarılıp dağılarak saçılmaları, güneşin dürülüp söndürülmesi ve ayın kararması, göklerin kapı kapı olup bazan kırmızı sahti¬yan gülü ve bazan erimiş kurşun rengini almalarıyla tüm gökler başka gökle¬re çevrilmiş olacaklardır.
b) İkinci görüşe göre, değişimden kasıt madde ve cevherin değişmesi-dir. İrak hukuk mektebi kurucusu İbn Mesûd (ö. 32 h/652 m) 'un temsil ettiği bu görüşe göre; yeryüzü, saf beyaz bir gümüş renginde ve üzerinde hiç kan dökülmemiş ve hiç günâh işlenmemiş bir yerle değiştirilecektir." Râzî bunları kaydettikten sonra sıfat değişikliğinin yeryüzü üzerinde olacağım ve bu sebeple de yerkürenin temel maddesinin yerinde kalması gerekeceğini sa¬vunur. Râzî, kendisinden önce bu görüşü savunanların; "Kıyamet sırasında Allah'ın, cevher ve cisimleri değil ancak onların sıfatlarını ve hallerini de¬ğiştireceği" görüşünü ortaya koyduklarını da kaydeder. Bu arada gene Râ¬zî, Taberî gibi kendisinden önceki bazı müelliflerin eserlerinde de görül¬düğü üzere; cehennemin bu dünya üzerinde, cennetin de göklerde kurulacağını, kuvvetli bir ihtimal olarak görür. [62]
Yer ve göklerin değişimi ile ilgili F. Râzî 'nin derli toplu olarak yaz¬dığı her iki ana görüş ondan daha önce ilk müfessirlerden ünlü bilgin Tabe¬rî (224-310 h/838-922 m) ve ardından türk asıllı müfessir Zemahşerî (1074-1143 m)'nin ve daha pek çok müfessirin eserlerinde de yer almıştır ve bu görüşlerin ilk temsilcileri de, az önce söylendiği gibi, tefsircilerin pîri ka¬bul edilen İbn Abbas ile Irak fıkıh mektebi kurucusu İbn Me-sûd'dur. Taberî, bu iki görüşten; yeryüzünün tamamiyle başka bir yerle değişeceği, görüşünü benimsemiş ve bu arada hemen bütün müfessirler Peygamber (S)in; yerin başka yerle değiştirileceği ve tabaklanmış bir deri gibi uzatılıp düzleneceği, sözüne yer vermişlerdir. [63] Biz gerçekten, Kur'an-i Kerîm 'de, yıldız ve gezegenlerin tamamiyle maddeleriyle be¬raber yok edileceklerine dair bir fiilin ve meselâ "idam:" gibi bir fiilin kullanıldığını görmüyoruz. Fakat onun yerine, dağılma, toz olma (:in¬tişâr) ve sönüp kararma (:inkidâr ) v.s. gibi oluşumları ifâ¬de eden fiilerin kullanıldığım görürüz. Bu da yer ve gökleri oluşturan madde cevher ve enerjilerinin yok edilmiyeceğine bir delil olabilir kanaatındayım.
Allah için şüphesizki imkânlar söz konusu değildir. Eğer yeni bir yaratılış ve yapılanmayı, imkân açısından ele alırsak ben, cennetin bu dünya üzerinde, cehennemin de göklerde; kızgın yıldız ve ateş topu güneşlerde kurulabileceğini söylerdim. Fakat cennet için de bu dünyanın kâfi gelmi-yeceği açıktır ve bunun için göklerden ona ilâveler yapılmasının gene Allah açısından değil de bizim açımızdan zarureti ortadadır. Gökler, her biri dev güneşlerden ibaret trilyonlarca cehennem gibi yıldızlarla doludur. Oysa biz¬ler henüz oralarda içleri hayat dolu gezegen ve âlemlerin varlığına şahit ol¬madık. Eğer "imkân" ölçüsünden hareket edilirse cehennemin varlığına inanmak, cennetin varlığına inanmaktan çok daha kolaydır. Fakat Allah cen¬net ve cehennemi imkânlar ölçüsüne göre değil onları sâdece kendi yüce güç, merhamet ve gazabıyla ve adaletinin bir gereği olarak kuracaktır. Kendi ifadesiyle; gazabına üstün olan merhametinden [64] hareket edecek olursak yeni kurulan kâinatta cennetlere cehennemlerden daha geniş yer verileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunlar özel değişmez Alemler olarak Allah'ın varlık kâinatında çok daha önceden yerlerini almış da olabilirler. İşte insan¬ların yeni dünyaları cennet veya cehennem bunlardan biri olacaktır.
İşte paylaşilamıyan ve herkesin benim olacak dediği dünya! Şimdi onun ve onun gibi olan göklerin enkazı karşısında yüce Rabb soruyor: "Bugün mülk kimindir?". [65] İşte cennetin veya cehennemin bir parçası hâli¬ne gelecek olan dünyamızın hikâyesi! İnsanlığın çok değer verdiği bütün medeniyet eserleriyle toz-duman uçuşan bir dünya ve daha da ötesi altüst edilen kabirlerinden havaya savrulup toz-duman uçuşan bir insanlık! Bu dünyayı ve bu insanlığı yeniden ancak Yüce ve Bir Allah yaratabilir. Ve O yeniden yaratacak, her şeyi ve herkesi âit olduğu yere koyacaktır. [66]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Empty
MesajKonu: Geri: Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu   Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Icon_minitimeC.tesi Şub. 06, 2010 4:51 pm

D - GÖKLERDEKİ DEĞİŞMELER

Kur'an-ı Kerîm'deki ifâdelerden öyle anlaşılıyorki yıkılıp son bulma olayı sâdece dünya veya güneş ailesi için söz konusu olmayıp çok daha geliş âlemler bir yıkılış ve bir kıyamet olayı ile karşı karşıya geleceklerdir. Tüm kâinat mı yoksa bazı gökler mi çökecek? Çöküş farklı zamanlardami yoksa aynı andamı olacak? Bunlar tabiiki merak edilen hususlardır. Şimdi biz kıyamet olayına mâruz kalacak olanları tek tek ve sonra da bir bütünlük içerisinde ele alacağız. [67]

1 - Yıldızlarla Güneş Ve Ayın Sonları

a - Yıldızların Kararıp Dökülmesi Ve Gezegenlerin Dağılması

Biz daha önce Kur'an'daki anlatımlarda, yıldızlara genellikle "necm:", gezegenlere de "kevkeb:" denildiğini görmüş vo ba-zan da bunların birbirleri'yerine kullanılmış olabileceğini söylemiştik. [68] Ge¬zegenler anlamında kullanılan "kevâkib" in kıyamet sırasındaki durumla¬rını anlatan bir sûrede,
" - Gök yarılıp ayrıldığı zaman
- Gezegenler (:kevâkib) dağılıp döküldüğü zaman.. [69]
denilerek onların, yıldızlarda olduğu gibi sönmelerinden değil sâdece parçala¬nıp dağılmalarından söz edilmiştir. [70] Çünki gezegenlerin bizatihi kendi ışık¬ları yoktur. Burada görüldüğü gibi, göğün yarılıp ayrılması (rinfıtâr) ile birlik¬te gezegenlerin dağılıp parçalanmalarından söz edilmiş ve bunun için "inti¬şâr" fiili kullanılmıştır. Benim anlayışıma göre "İnfitar: "; kuv¬vetlerin zaafa uğrayıp veya ortadan kalkıp güç boşluklarının meydana gelmesi ve böylece de dengelerin yıkılması, demektir. Burada gezegenlerin durumunu anlatan âyetin hemen ardından ise kendisi de bir gezegen olan dünyanın yıkı¬lışından; savrulup atılmalarından söz edilmiştir. Ünlü bilgin F. Râzî bu yıkı¬lışı; Bir binanın çatısından başlanarak temellere doğru olan yıkılışına benzetmişti. [71] Kur'an'da 81. sıralamada yer alan Tekvir sûresinde güneş ve diğer yıldız (:nucûm) ların kıyamet sırasındaki sönüp kararmaları ve dağılmaları konu edilirken onu izleyen İnfıtâr sûresinde gezegen (:kevâkib) lerin parçala¬nıp dağılmalarından söz edilmiştir. Bu sıralama ile güneş ve yıldızların merkez güç olup gezegenlerin yıkılışta dahi onları izleyecekleri anlatılmak istenmiştir. Zaten Tekvîr'de yıldızlardan sonra 3. âyete dünyayı temsilen olacak dağların yerleştirilmesi bunu gösterir. Ötekinde bu sıraya denizler konulmuştur.
Yıldızlar (:nucûm) a gelince, gezegenlerin aksine Kur'an-ı Ke¬rîm'de onların söndürülmelerinden ve kararıp dökülmelerinden söz edil¬mektedir. Bunun için de "inkidâr" ve benzeri fiiller kullanılmaktadır. Bu da onların bizatihi ateş olmaları dolayisiyledir ve burada yıldızların sönüp kararmaları ve sonra da parçalanıp dağılmaları söz konusu olmuştur. Kur'an'da ilgili âyetlerden birinde ise doğrudan, yıldızların solup sönmesi (:tams) olayından bahsedilmektedir. Şöyleki:
" - Yıldızlar solup söndürüldüğü zaman,
- Gök yarılıp açıldığı zaman,
- Dağlar ufalanıp savruldukları zaman..." [72]
şeklinde anlatılan olaylar dizisi içerisinde ilk baştan yıldızların ateş ve ışık¬larının soldurulup söndürülüşünden bahsedilmektedir. Bu olay tüm göklerin, dengelenmiş çekim kuvvetlerinde boşluklara yol açacağından ikinci sırada oralarda açılacak gediklere değinilmiştir. Burada yıldızların sönüşünü ifâde eden "tams" fiili bu anlamın dışında; izi silinme ve eskiyip gitme gibi an¬lamlara da geliyor. [73] Yıldızların kütlesel asıllarımı yoksa sâdece onların ateşleri ve bundan kaynaklanan ışıklarımı ortadan kalkacaktır? İran ülke¬sinde ve Türk illerinde yetişip gene buralarda ilmî faaliyetlerde bulunan Fahruddîn er-Râzî,bir kısım âyetlerde geçen; dağılma ve kararıp dö¬külme gibi ifâdelere bakarak; yıldızların asıl kütlelerinin ortadan kalkacağı¬na hükmetmenin daha doğru olacağını yazar. [74] Gerçekten Kur'an'ın bu an¬latımına göre, yıldızlar sâdece ateş ve ışıklarını kaybetmiyecekler aynı za¬manda onlar ve dolayisiyle onlara bağlı gezegenler tüm kütlesel varlıklarını da kaybedeceklerdir.
Yıldızlarla ve kendisi de bir yıldız olan güneşle ilgili olarak Kur'an-ı Kerîm'in bir başka süresinde onların kararıp dağılmalarından ve dökülmele¬rinden söz edilmiştir. Burada insana dehşet veren bir anlatım içinde olaylar peşi sıra şöyle dile getirilmiştir:
" - Güneş dürülüp söndürüldüğü zaman,
- Yıldızlar (kararıp) parçalanarak dağıldığı zaman
- Dağlar (yerlerinden koparılıp) yürütüldükleri zaman. [75]
Genellikle müfessirler bu âyetlerin açıklamasında, yıldızların kararmasından değil de sâdece parçalanıp dağılmalarından ve dökülmelerinden söz ettiler. [76] Çeşitli İslâmî ilimlerde şöhrete eren 13. Milâdî asır müelliflerinden Şirazlı Kadî Beydavî ise buna ek olarak yıldızların kararma ihtimalini dile getirmiştir. [77] Yıldızların sönüşü elbetteki onların ihtiva ettikleri mad¬delerin, gaz ve zerre (: atom) lerin patlayıp yanma faaliyetlerine son ver¬meleri demek olur. MüfessMerin hep "dağılıp saçılma" anlamını verdikleri, âyetteki "inkidâr " fiili arapçada, hızlanma anlamına da gelmekte¬dir. Biz onun bu anlamını esas alırsak sözkonusu âyeti; "Yıldızlar hızlarını artırdığı zaman" şeklinde tercüme ederiz. Fakat yıldızlar söz konusu olunca hiç bir müfessir böyle bir anlamdan söz etmemiştir.
Uzayın içinde savrulan toz duman hâlindeki yıldız bulutlarında her halde ışıma gücü kalmaz veya çok zayıf olur. Toz-duman hâline gelmiş mil¬yarlarca yıldızın ve onlardan oluşan yüz binlerce veya daha çok gökada (:galaksi)nın toz-duman hâline gelişi, göklerin ilk yaratılışına esas olan bu¬lutsu tek kütleye yeniden dönüşü ifâde eder. Bu bulutsu kütle ilkinden daha farklı maddeler ihtiva edebilir. Kütlenin madde yapısı tamamiyle görünmez gizli güç (enerji) hâline de dönüşebilir.
Burada şunu da söyleyelimki bir yıldızın çöküşü, ona bağlı gezegen ve diğer uyduların da çöküşü demektir. Bu da bir gökada (: galaksi) veya tüm göğe nisbetle küçük bir kıyamet olayıdır. Kimbilİr göklerde böylesi nice kıyametler kopmakta ve buna mukabil de nice güneş aileleri vücut bulmak¬tadır. Bizim güneş ailemizin kıyameti de bu çapta bir kıyamet mi olacaktır? Dünyamız böylesi bir kıyametle yıkılsa bile önceden de kaydettiğimiz gibi Kur'an'daki ifâdelere bakılacak olursa sonuçta gene tüm gök bir kıyamete mâruz kalacaktır. Burada Nasreddin Hoca 'nın bir fıkrasına yer verme¬den geçemiyeceğim. Hocaya kıyametler hakkında soru sorulmuş, o da; ha¬nım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet kopmuş olacaktır, demiş. Elbet dünyamız İçin en büyük kıyamet onun kendi yıkılışıdır. [78]

b - Güneşin Dürülüp Sönüşü Ve Ayın Kararması

Güneşimiz aslında bir yıldızdır ve diğer yıldızlar İçin söz konusu âkı-bet onun için de geçerlidir. Bunun gibi, güneş için söylenenler de yıldızlar için söz konusu olur. Güneşin, dünya insanlığı için özel bir yeri ve buradaki hayatın sebebi olması dolayİsiyle Kur'an'da ve Hz. Peygamberin sözlerinde ondan özel olarak bahsedilmiştir. Hayatımızın kaynağı, gözlerimizin nuru ve dünyamız ailesinin reisi olan güneşin ihtiyarlayıp ölümü hiç bir Ölüme ben¬zemez. Bu öyle bir ölümdürki gökler onunla birlikte tepemize yıkılacak ve yıkımlar yıkımları izliyecektir. Evrenin enkazından yeni bir kâinat yaratacak olan tek güç, ilk başlangıçta olduğu gibi gene Allah'ın Gücüdür.
Güneşin sönüş olayı Kur'an-ı Kerim'de bir sûreye de ad olmuştur. Hz. Peygamber (S) bir konuşmasında; "Kıyameti izlemekten hoşlanan¬lar Tekvîr sûresini okusunlar" [79]diyerek özet de olsa orada bu olayların gözler önünde canlandırıldığını hatırlatıyordu. Burada hem yer ve göklerin yıkılışı ve hem de insanların kendi hazırlıklarına göre bundan sonraki cennet ve cehennem âlemlerine yapacakları intikaller anlatılmaktadır. Biz kendimi¬zi Peygamberin sözünü ettiği kimselerden sayarak bu söz konusu sûrenin il¬gili kısımlarını buraya alacağız:
" - Güneş dürülüp söndürüldüğü zaman,
- Yıldızlar (kararıp) parçalanarak dağıldığı zaman,
- Dağlar (yerlerinden koparılıp) yürütüldükleri zaman,
- Bulutlar yağmursuz (yahut gebe develer bası boş) sahverildiği [80]
- Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman,
- Denizler kızıştırıldığı zaman,
- Ruhlar (yeni bedenleriyle) birleştirildiği zaman,
- Diri diri gömülen kızdan; onun hangi suçtan öldürüldüğü so¬rulduğu zaman,
- (Hesap) defterleri açıldığı zaman,
- Gök yerinden sökülüp koparıldığı zaman,
- O alevli ateş (cehennem) kızıştıkça kızıştığı zaman,
- Cennet (onu hak edenleri kabul için) yaklaştırıldığı zaman,
- Herkes hazırladıklarının ne olduğunu görüp öğrenecektir". [81]
Bu anlatım gerçekten insanın ruhunu teslim alıcı bir ifadeye sahiptir. Bizi burada konumuz açısından şüphesiz ilk âyet ilgilendirmektedir. Müfessirle-rin genellikle "tekvîr" fiiline verdikleri iki ayrı anlamdan hareket ederek biz güneşin hem katlanıp dürülmesini ve hem de sönüşünü tercüme¬de dile getirdik. Tefsir biliminde pîr sayılan Abdullah b. Abbas (ö. 68 h/687 m) dan başlıyarak müfessirlerin bir kısmı bu "tekvîr" fiiline; güne¬şin sönüp kararması, anlamını verirlerken, bazıları da ona; katlanma ve dü-rülme, anlamını verdiler. îslâmî ilimlerin hemen hepsinde söz sahibi olan ilk büyük müelliflerden Taberî (ö. 310 h/922 m) ve daha sonra Endü¬lüs'ün ünlü müfessiri Kurtubî (ö. 671 h/1272 m) sözkonusu fiilin anla¬mına bakarak, güneş üzerinde her iki olayın birden gerçekleşeceğini, yazarlar [82] ki kanaatımca doğrusu da budur. Burada, güneşin, uzayın derinlikle¬rinde kaybolup gitmesinden ve gene onun parçalanıp dağılmasından söz edenler de olmuştur. İbn Abbas ise bu görüşlerin çoğu içerisinde gösterilmektedir. [83] Büyük bir araştırıcı olan Bağdatlı İbnu'l-Cevzî (ö. 597 h/1200 m); bazı bilginlerin güneşin ilk yaratıldığı maddeye döneceği, görü¬şünde olduklarını yazar ve fakat kendisi bunu zayıf bir ihtimal olarak gö¬rür. [84]
Âyetteki ifâdeden güneşin sönmesinin yanı sıra çevre kısımlarının da içe doğru katlanıp dürüleceği anlaşılmaktadır. Güneş bundan sonraki bir za¬manda da patlayıp parçalanarak dağılma sürecine girmelidir. Çünki diğer yıldızlar bu şekilde bir dağılmaya mâruz kalacaklardır. Türk Harzem ilinden müfessir ve dilci Zemahşerî (ö. 538 h/1143 m) ise sözkonusu âyete anlam verirken iki ihtimal üzerinde durmaktadır; Ya güneşin ışığı kısı¬lıp artık onun ışıklarının uzay içinde yayılması duracak veyahutta güneşin kütlesi yörüngesinin dışına atılacak ve yıldızlarda olduğu gibi o da dağılıp gidecektir [85]ki bu son yorumu benimsiyen başkaları da olmuştur. [86]
Bazı hadis kaynaklarında; güneşin arza çok yaklaşacağı ve o kadarki insanlardan ter boşalacağına dâir Peygamber (S)in bir sözlerine yer ve¬rilmektedir. [87] Bu, güneşin patlayıp ondan kopup gelen nesnelerin dünyayı kızdırmasıyla da olabilir. Veyahutta burada ilk toplanma bölgesi mahşerdeki bir durum anlatılmaktadır ve bu güneş de başka bir güneş olabilir.
Ayın akıbetine gelince Hz. Peygamber bir konuşmasında; kıya¬met günü güneş ve ay her ikisinin de katlanıp dürüleceklerini, söylemişlerdir. [88] Ayın katlanıp dürülmesi olaymda elbetteki onun ayrıca sönmesi söz konusu değildir. Çünkü ay güneş gibi bizatihi ateş bir kütle değildir. Güneş sönünce, ay ondan ışık alamıyacağı için tutulma olayı gibi bir durum mey¬dana gelecektir. Bu sebeple olmalıdırki Kur'an-ı Kerîm 'de; son günlere doğru meydana gelecek bir ay kararmasından bahsedilmiş ve bunun için de, tam ay tutulması, anlamına gelen "husuf: fiili kullanılmıştır. [89] Bazı müfessirler bu olayla ilgili âyete; güneşin olduğu gibi ayın da gözden kaybolacağı, anlamını vermişlerdir^. Böyle bir durumda tabiyatiyle hiç bu¬seyi görmek mümkün olmaz . Güneş ve ayın tam kararmaları öncesinin za¬yıf ışıkları, onlara alışkın olmıyan gözlerde bir kamaşmaya yol açmalıdırki Kur'an bu duruma temas etmeği de ihmâl etmez. [90] Biz ay ve güneşin başka durumlarını bundan sonraki konular içerisinde ele alacağımızdan şim¬dilik bukadarla yetineceğiz. [91]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Empty
MesajKonu: Geri: Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu   Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Icon_minitimeC.tesi Şub. 06, 2010 4:53 pm

c - Güneşin Batıdan Doğuşu

Kıyametin belirtilerini konu alan pek çok konuşmasında Peygam¬ber (S); güneşin batıdan doğacağını, bildirmiştir. Şüphesiz bu, güneşin sö¬nüp dağılmasından önce olmalıdır. Aksi halde bir doğuştan bahsedilemez. Güneşin batıdan doğuşu nasıl olur? Bunu ancak konunun uzmanları açıklıyabilirler. Ben ise bu konuda bazı şeyler düşünmekteyim: Meselâ dünyanın ku¬zey kutbu güneye dönebilir ve bu durumda doğu taraf batı tarafa geçmiş olur. ikinci olarak, güneş gökada (: galaksi) ile beraber dönüşünü tamamladığı sırada ters yönden bir harekete başlıyabilirki biz bu ihtimâle "toplam göğün ve gökadaların hareketi" başlığı içerisinde değinmiştik. Orada belirtiğim gi¬bi, Hz. Peygamber'in konuyla ilgili sözlerinden; [92] güneşin sürekli bir tarafa doğru gittiği ve onun bu gidişi sırasında gece-gündüz olaylarının oluş¬tuğu ve fakat varacağı son noktada hareketinin tersine döneceği ve bu sebep¬le de dünya ile ters düşüp; onun batı tarafından doğuş yapacağı, anlaşılmak¬tadır. Güneş en son dönüş noktasından, defalarca gelip gittiği yönde geri dönme imkânına sahip olmuştur. Fakat böyle bir dönüşün gerçekleşmiyeceği bir son gelecektir. Peygamber'İn bazı sözlerinde anlatıldığına göre; güneş Arş 'in altında bir noktada bulunduğu bir sırada ona, olduğu yerden doğması emri verilecek ve o da buna göre batıdan geri dönüp doğacaktır. [93]
Güneş, dünyanın belli boylam dâirelerinde battıktan sonra yön değiş¬tirip batıdan geri gelse bile, dünya yuvarlak olduğu için bazı noktalarda bu ters yöndeki hareketine onun gün içerisinde başlaması gerekir. Burada yön değiştiren ya güneşin kendisi olacak veya dünya yön değiştirecektir.
Güneşle dünyanın birbirlerine göre olan önceki tabiî konumları bu olayın çok öncelerinden bozulmaya başlamış olmalıdır. Hz. Peygamber'İn bir konuşmasından, gelip geçici de olsa, bazı ön dengesizliklerin ortaya çı¬kacağı anlaşılıyor. O, bir açıklamasında, Deccâl'in dünyada kalış (veya hâkimiyet) süresini 40 gün olarak belirttikten sonra: "(O günlerde) İlk gün bir yıl kadar ikinci gün bir ay, üçüncü gün bir hafta kadar uzun olacak. Ge¬riye kalan günler ise gene sizin günleriniz gibi olacaktır, dediler. Sahabe (r.a) Peygamber1 e: Bir sene kadar uzun olacak günde sâdece beş vakit na¬maz yeterli olacak mı, diye sordular da Peygamber: Hayır, yetmez: Sizler namazların vakit sürelerini (tabiî günlere göre) takdir edip hesab edin de namazları ona göre kılın1' dediler. [94] Peygamber'İn bu açıklaması aynı zamanda hem yerküresinin mesela kutuplar gibi zaman bakımından istisnaî bölgelerinde ve hem de uzay zamanı içerisinde tüm ibadet vakitlerinin hesap edilip ayarlanması konusunda bizlere ışık tutmaktadır. Allah hiç bir yerde ve ne türden olursa olsun hiç bir zamanda kendi Rablığından ve bizim kulluğu¬muzdan vazgeçmiyor.
Hz. Peygamber (S)'den gelen hadislerden anlaşıldığına göre, gü¬neşin batıdan doğduğu sırada henüz yeryüzünde hayat devam ediyor olacak¬tır. Gene onun burada verdiği bilgilere göre, böyle bir olayla karşılaşan yer¬yüzü insanlığı toptan İslâm gerçeğine inanacaklar ve fakat Kur'an-ı Ke¬rîm'de de belirtildiği üzere artık bu noktadan sonra îman bir değer ifâde et-miyecektir. [95] Bazı hadislerde; Güneşin batıdan doğması ile konuşan arz hayvanı (: dâbbetü'l-ard)ın ortaya çıkışının aynı zamanlara rastlıyacağı, söylenir. [96]
Hz. Peygamber'İn hadislerinde, güneşin batıdan doğması sırasında ayın durumundan bahsedilmezken, onun kendilerini bilime vermiş arkadaş¬larından Abdullah b. Mesûd [97] ve gene îbn Abbas; [98] güneşin ba¬tıdan ayla beraber doğacağını, söylerler. Biri hukukta öteki genel olarak Kur'an bilimlerinde üne kavuşan bu iki bilgine göre; güneş ve ay beraberce batıdan doğduklarında, katlanıp durulmuş ve kararmış olarak doğacaklardır. [99] Bu katlanıp dürülmeyi biz, belli tabakanın veya onların kütlesel var¬lıklarını etkiliyecek önemli bir maddenin ve önemli bir gazm içe doğru çö¬küşü olarak anlıyabiliriz.
Daha sonra konusu içerisinde tekrar ele alacağımız gibi Kur'an-ı Ke-rîm'de, ayın güneşle bütünleşeceği, açıkça belirtilmiştir. Orada bu olay şöyle anlatılır:
" - insan, kıyamet günü ne zaman, diye sorar;
- Göz kamaştığı,
- Ay tutulduğu,
- Güneş ve ay (bir araya) toplandıkları zaman" . [100]
Irak fıkıh mektebi kurucusu îbn Mesûd (ö. 32 h/652 m) buradaki son âyete, diğer müfessirlerden farklı olarak, güneşle aym bizzat maddî küt¬lelerinin birleşeceği, anlamını vermiştir. [101] Fakat o, bu birleşip bütünleşme¬nin zamanı hakkında bir şey söylememiştir. Acaba ayla güneş batıdan bütün¬leşmiş olarak mı doğacaklar? Kurtubî'nin yazdığına bakılırsa o ve İbn Abbas, ay ve güneş her ikisinin de ayrı varlıklar olarak batıdan doğacakla¬rım ifâde etmişlerdir. Bu yukardaki âyetlerin sıralanışına bakarsak şunu söy-liyebiliriz; Önce gözleri kamaştıran bir ışık değişikliği olacak ve bu sırada ay tutulacak veya kararacak, ardından da ayla güneş bir araya getirilecekler¬dir. Bu bir araya geliş dünyanın da sonu olmalı ve yerküresi de toz-duman olarak bu bütünleşme içerisinde yer almalıdır.
Güneşin batıdan doğması elbetteki, sâdece alışkın olduğumuz duruma ters bir görüntü olmıyacak aynı zamanda bu, güneş ailesi düzeninin bozulup parçalanmaya gittiğine bir işaret olacaktır. Fakat güneşin batıdan doğuşun¬dan sonra dünya daha ne kadar yaşıyacak ve bu yerküresi üzerinde hayat da¬ha ne kadar sürecektir? Bunu bilemiyoruz. [102]

2 - Göklerin Düzen Ve Dengesini Kaybedip Parçalanmaları

Göklerin o büyüleyici ahenk ve düzeni sâdece ona tanınan süre İçin varlığını sürdürecektir. Kur'an-ı Kerîm'de dikkatimiz çekilen ve araş¬tırma konusu yapmamız istenen bu muazzam ve sağlam yapının yıkılabilme-si için ondaki düzen ve dengeleri bozmak gerekir. Daha mükemmel bir yapı¬nın ve yeni bir âlemin kurulması için mevcutlar yıkılıp ortadan kaldırılacak¬tır. Yıkmanın da kendine göre kanunları ve kendi içinde bir düzeni vardır. Yıkım bile bizleri hayrete düşürecek bir ahenk ve mükemmellikte gerçekle¬şecek ve yeniden yaratılış ve yapılanma da bu yıkıma bağlı olacaktır. Her şe¬ye rağmen bir binanın yıkımı dehşet verici bir olaydır. Hele bu bina toplam bir gök veya tüm gökler olursa! Dünyâdaki binaları herkes yıkabilir. Kâ¬inat binasını ise ancak onu yapan yıkabilir. Gökleri yaratıp şekillendir¬mek kadar onları yıkmak da büyük bir güç gerektirir. Bu kâinat yapısının es¬kidiğine ve yenilenmesi gerektiğine karar verecek olan da sâdece onu ya¬pandır. Şu kadar varki evrenin ömrü, kuruluşunda veya kuruluş öncesinde kararlaştırılmıştır. [103] Yüce Allah, ister varlığa doğru olsun ister yokluğa doğru olsun her oluşumu bir seyre ve bir kanuna bağlamıştır. Onun iradesi böyle olmuştur. Aslında O ne yaratırken ve ne de ortadan kaldırırken zama¬na, kanuna ve sebeplere gereksinim duymaz.
Yıldız ve gezegenler ile bunların oluşturdukları gökadalar ve ni¬hayet gökler sallantisız hareketler ve dönüşler içerisindedirler veya bunlar, dengeleri ve sükûneti bozmıyacak az bir sallantıya sahiptirler. Kuvvetler arası dengeler bozulunca çalkantılar da küresel ve kitlesel yıkımlara yol açacak boyutlara ulaşırlar. Hatırlanacağı gibi biz, kıyamet öncesinde yerkü¬resinin mâruz kalacağı sallantı ve çalkalanmaları konu edinen âyetleri ayrı bîr başlık altında ele almıştık. Şiddetli salınım ve çalkantılar yerkürenin iz¬lediği yörünge düzenini bozacağı gibi muhtemelen onun kütlesi içinde de şiddetli sarsıntılara ve yüzey kısmının uzaya doğru savrulmasına ve iç kı¬sımların da yüzeye itilmesine yol açacaktır. Benzer şeyler şüphesiz diğer gezegenlerde ve özelliklerine göre farklılıklar göstersede yıldızlarda da ola¬caktır. Böylece tüm bir gökada ve tüm bir gök şiddetli bir salınım ve çal¬kantıya mâruz kalmış olacaktır ki yerkürenin sallantısı da bunun bir parça¬sıdır ve onun başına gelenler diğerlerinin başına da gelecektir. Bu bakımdan Kur'an-ı Kerîm'de olaylar, birbirlerine bağlantılı olarak anlatılır. Top¬lam göğün burada anlattığımız türden sallantısına değinen Kur'an bunu şöyle dile getirir:
" - O gün gök sallanıp çalkalanır,
- Dağlar (yerlerinden kopup) yürür". [104]
Kur'an bilimlerinde pîr sayılan İbn Abbas (68 h/687 m)'dan bu tarafa pek çok müfessirin; sallanıp çalkalanma ve dalgalanma, anlamını verdikleri burada ilk âyetteki "mevr " fiiline, hicrî ilk asır müfessir ve hukukçula¬rından Mücâhid (ö. 100 h/718 m) ve daha sonra tüm islâmî bilimlerde şöhrete eren Taberî (ö. 310 h/922 m) ve bir görüşünde müfessir Dah-hak (ö. 105 h/723 m) ona, dönme, anlamım vermişlerdir. Biz bu anlayış¬tan hareket edersek zaten bir dönüş hareketi içerisinde olan göğün bu hare¬ketinde daha da hızlanacağım söyliyebiliriz. Endülüslü Kurtubî (ö. 671 h/1272 m)'nin yazdığına bakılırsa bazıları, sözkonusu âyetteki gök kelime¬sine "felek: yörünge" anlamım vermişler ve bu feleğin düzeninde ve seyrindeki değişim ve çalkantılardan söz etmişlerdir. Ve nihayet tabiat ve gök bilimleriyle en çok ilgilenen müfessir - filozof Fahruddîn er-Râzî (ö. 606 h/1210 m) bu âyete; göğün yerinden çıkması, anlamım verdi. Buna göre bir gök veya gökada kendi yeri dışına doğru yol alacaktır. Bu arada "mevr" kelimesine, diğer âyetlerde sözü edilen, çatlama ve yarılma, anla¬mını verenler de olduki kanaatımca burada sözkonusu yapılan bu değildir. [105] Gök sallanıp çalkalanır ve her şey kendi yörüngesinden ve doğrultu¬sundan çıkarsa bütün bir gök veya gökada yıldız ve gezegenlerinin birbirle¬riyle çarpışması kaçınılmaz hâle gelir. Böylece de gökler toz-duman olup yeniden ilk hâli gibi tek bir bulutsu kütle hâline dönüşür. Ve belkide bu noktada tüm varlık, maddî niteliğini kaybedip görünmez bir güç (enerji) ni¬teliğine inkılap edecektir.
Göklerdeki sallantı ve çalkantıların bir zaaftan ve kuvvetler arası den¬ge bozukluklarından kaynaklanacağı açıktır. Bir küreyi döndüren güç zayıfIarsa onun dönüşü yavaşlar ve o yalpa yapmaya başlar. Gereğinden fazla hız da aynı şekilde bir kütlenin parçalanmasına yol açabilir. Kıyamet dediğimiz yıkılışa doğru göklerdeki güçler zaafa uğrıyacak ve denge boşlukları meyda¬na gelecektir. Bir kâinat kitabı olma özelliğine sahip Kur ' an' da bu duru¬mun şöyle anlatıldığı görülür:
" - Ve sûra birinci üfürülüşle üflendiği zaman,
- Yerle dağlar, yerlerinden alınıp kaldırılarak birbirlerine tek çarpışla darmadağınık edildiği zaman,
- İşte o zaman olan olmuştur.
- Gök de çatlayıp yarılmış ve artık o gün o zaafa uğramış (çök¬meğe yüz tutmuştur" [106]
Burada son âyette ifâde edilen, göğün çatlayıp yarılması olayı, yıldız ve gezegen kütlelerinin dağılması anlamına gelebileceği gibi onlar arasın¬daki güç dengesi boşluklarının oluşması anlamına da gelebilir. Zâten kütlelerdeki çözülüp parçalanmalar da onları güçten düşürür ve böylece güçler dengesine dayanan bir yapı da yıkılmaya yüz tutar. Bu son âyetteki "vahi¬ye: " kelimesine müfessirlerin pek çoğu; zayıflık, gevşeklik, gibi an¬lamlar verdiler. Kurtubî; bir binanın ciddi bir zayıflık gösterdiğinde bu kelimenin kullanıldığını, yazarken F. Râzî bunun; çok sağlam bir yapıda olan göğün gevşeyip güçten düşmesi, anlamına geldiğini söyler. Daha sonra gelen iranlı kelâmci - müfessir Neysabûr î (ö. 728 h/l 328 m) ise ona; bir¬birine tutkun göğün gevşemesi, anlamını verii. [107] Bütün bunlardan anlaşı¬lan şudurki gök artık kendi ağırlığını taşıyamıyacak bir gevşeklik ve zafiye¬te uğramış ve o, yıldız ve gezegenler arası kuvvet bağlantılarını ve dengele¬rini kaybetmiştir.
Kur'an-ı Kerîm'de göğün yıkılıp çökmesi ile ilgili birbirlerine yakın anlamlarda değişik fiiller kullanılmıştır. Bunların her biri bize ayrı bir durumu anlatmış olabilir. Diğer yönden yerküresi, ay, güneş ve yıldızlarla ilgili haberleri toplam gök veya gökadadan ayırmak da mümkün değildir. Toplam gökle ilgili haberler, hem onun içindeki ecram (:yıldiz ve her çeşit uydu cisimler)ın bizzat kütlelerindeki değişimleri ve hem de aralarındaki güç dengesine dayanan bağlantıları ve ayrıca da gökler ve gökadalar arası ilişkileri anlatmış olabilirler. Az Önce kaydettiğimiz âyetlerden sonuncusunda göğün çatlayıp yarılmasından söz edilmiştir ki bu olay Kur'an'da bir sûreye de ad olmuştur. Bu sûrede, yeryüzünün düzlenip içindekini dışarı boşaltması olayı ile göğün çatlayıp yarılması olayı arasında bir ilişki de ku¬rulmuş bulunmaktadır. [108] Yaratılış ve oluşumlardan ve gök olaylarından isim alan, Kur'an'da pek çok sûre vardır ve burada sözü edilen de bunlar¬dan "İnşikak" süresidir. [109] Kur'an'nm bir başka âyetinde ise göğün bu¬lutlarla parçalanacağı, [110] bildirilmiştir. Gene benzer bir âyette, gökyüzünde oluşacak dumana dikkat çekilmiştir. Bu duman (:duhan) dan isim alan sûre¬de anlatıldığına göre, sözkonusu duman insanları çok rahatsız edecek ve sonra o kısa bir süre için ortadan kaybolacaktır. [111] Daha önce gördüğümüz gibi Hz. Peygamber (S) duman çıkışını, kıyamet alâmetleri arasında saymıştı. Bununla beraber, âyette sözü edilen dumanı, müşrik Kureyşli-ler'in açlık sebebiyle dünyayı dumanlı görmeleri, gibi dar ve mecazî bir anlamda yorumlayanların sayısı az olmamıştır. [112] Bu olayın, göğün kıya¬met öncesinde bulutlarla parçalanması olayı ile bir bağlantısının olması ge¬rekir. Öyle anlaşılıyorki bu zamanda dünya kendisine kadar sokulan bir gaz kütlesinin tehdidi altına girmeğe baş Uyacaktır. Dağılıp bulutsu hâle gelen yıldızlar nedeniyle gök yapısında gedikler ve çatlaklar ortaya çıkacağa ben¬ziyor. Göğün çatlayıp yarılması olayına en ilginç yorumu Hz. Ali (ö. 40 h/ 661 m) getirmiştir. Ona göre; gök "mecerra: dan dolayı çatlayıp yarılacaktır ki bunların günümüzde kendilerinden söz edilen Kara Nok¬talar olabileceğini daha önce ayrı bir başlık altında ele almıştık. [113] Çağı¬mızda konunun uzmanlarınca iddia edildiğine göre bu noktalar dev yıldızla¬rı içlerine çekip yok etmekte ve bunların zıddı olan Ak Noktalar da yokluğa kansan yıldızları tersine bir işlemle yeni bir varlığa iade etmekte¬dirler. Tariflerden anlaşıldığına göre bu akıl almaz güç noktaları bir göka¬dayı imha edecek güçlerle donatılmışlardır. Bu noktalar bir tarafa, bir tek noktadan yaratılan âlemlerin gene bir nokta içinde yok edilmeleri bizi şa-şırtmamaktadır.
Kur'an'da geçen "inşikak " fiili muhtemelen üst seviyede kütlesel bölünüp parçalanmaları ve "İnfitar: " fiili de daha küçük madde ve zerre (:atom) parçalanmalarını ifade ediyor. Her ikiside çöküş için kullanılmışlardır. Bu sebeple yekpare bulutsu kütlenin patlayıp bölüne¬rek göklerin oluşması olayı Kur'an'da ayrı bir fiille "fatk:" fiiliyle dile getirilmiştir. Bu ilk büyük patlayıp bölünme bir kere olduğu için Kur'an'da bu fiil, olay sayısına uygun yalnız bir kere kullanılmıştır. [114] Yı¬kım için yarılıp parçalanma olayından isim alan"İnfitar" sûresinde:
" - Gök yarılıp ayrıldığı zaman,
- Gezegenler (kevâkib) darmadağınık saçtldığı zaman.."
tarzında bir anlatım yer alır ve bu olayla bağlantılı olarak gezegenlerin toz-duman hâlinde dağılmalarından söz edilir. Biz daha önce bütün bu fiiller¬den ayrıntılı olarak bahsetmiştik. [115] Oradan hatırlanacağı gibi "infitar" fiilinin kökü olan "fatr:" fiili, benim anlayışıma göre Kur'an-ı Ke-rîm'de; zerre (:atom) ve hücreleri bölüp çoğaltarak ve çeşitlendirerek, canlı olsun cansız olsun, onlardan bir başka varlık ve bir âlem meydana ge¬tirme, anlamında kullanılmıştır. Bu fiilde yapılanma söz konusudur. Bunun tersi, maddenin ve gök kütlesinin çözülüp dağılması olayları için de Kur'an'da gene bu kökten gelen söz konusu "infitar" ve "tafattur:" fiilleri kullanılmıştır. Allah'ın yapılandıran gücünden isim alan "fâtır: " sûresine karşılık da Kur'an'da, bunun tam tersi bir işlemi ifâ¬de eden "infitar" adıyla bir sûre yer almıştır. Böylece evrenin, oluşum ve yapılanma ve çözülerek yıkılma, olmak üzere iki büyük olayı Kur'an'in iki ayrı sûresine ad olmuşlardır. Bu olaylardan biri varlığa, öteki varlıktan yokluğa geçişi, biri evrenin kuruluşuna öteki çözülüp yıkılışına gidişi, ifâde etmektedirler, infitar: bir nesneyi ve bir kütleyi yâni herhangi bir yapıyı oluşturan onun yapı taşlan maddelerin tersine bir işlemle ondan çözülüp ayrılmasıdır. Bölünüp çoğalarak ve çeşitlenerek yapılanma burada yerini, tam tersi, yarılıp çözülerek yıkıma terketmiştir. Göklerde kuvvet ve den¬ge boşluğu alanlarına, Kur'an-ı Kerîm'de gene "fatr" fiilinden türeyen ve çatlak anlamına gelen "futûr " denilmiş ve göklerin eşsiz düzeni içe¬risinde bu türlü çatlakların ve düzen bozucu boşlukların bulunmadığına dikkat çekilmiştir. [116] înfitar; gökler yıkıma geçtiğinde böylesi çatlakla¬rın oluşması, anlamına da gelebilir. "Futûr", tüm kâinatın idare ve hü¬kümranlığından isim alan Mülk sûresinde, göklerdeki uyum ve düzen anla¬tılırken dile getirilmiştir. İşte "infitar" fiiliyle hem yapısal çözülme ve hemde bu tür çözülmelerin yol açtığı denge boşlukları ve düzensizlik, anla¬tılıyor, olmalıdır. [117]
Evrenin değişik oluşum ve olayları Ku r ' an 'da kendilerini tam ifâde eden bir anlatımla ele alınmışlardır. Şu kadar varki biz bu oluşumları ve_ meydana gelecek olayları görmediğimiz için onların farklı safha ve boyutları hakkında Kur'an'da yer alan anlatım inceliklerini kavramakta güçlük çek¬mişiz veya bu incelikleri hiç fark edemiyerek hepsine aynı anlamı vermişiz¬dir. Bu ise sâdece Kur'an'nm kendi içinde değil aynı zamanda tabiat ve var¬lığın içindeki araştırmalarla çözümlenecek bir konudur. Kur'an'la Kâ¬inat yan yana getirilmeden her ikisini de anlamakta güçlük çekeriz. Bu se¬beple İslâm'da gelen ilk âyet, insanın önüne, okunup öğrenilmesi ve araştı¬rılması için Kur'an ve Varlık olmak üzere iki şey koymuştur. [118] Biz bu bilgileri verdikten sonra esas konumuza dönebiliriz. Şimdi biz az önce sunup açıkladığımız âyetlerden az farklı bir anlatıma sahip olan bir başka âyet üzerinde duracağız. Kur'an'ın buradaki anlatımı şöyledir:
" - Yıldızlar (sönükleştirilip) söndürüldüğü zaman,
- Gök yarılıp açıldığı zaman,
- Dağlar, ufalanıp savruldukları zaman.." [119]
Görüldüğü gibi burada, göğün yarılıp açılması (: furûc) olayı hem yıldızların sönüp dağılmaları ve hem de yerkürenin parçalanması olayları ile beraber ele alınmıştır. İbn Abbas (r.) bu âyetin tefisirinde; bir kitap sayfa¬ları gibi katlanıp dürülmesi için göğün yarılıp açılacağından, söz ederken [120] Şam beldesinin ünlü müfessir ve tarihçisi İbn Kesîr (ö. 774 h/1372 m) burada; yarılıp açılmakla beraber göğün iç kısımlarının sarkması ve çevresi¬nin güçten düşüp çökmesinden, söz eder. [121] Kendisinden çokça söz ettiği¬miz Harzemli Zemahşerî ve gene türk Buhara beldesinden Nesefî (ö. 710 h/1310 m) ise, gökteki yarılıp açılmayı, orada açılacak kapılara yordular [122]ki bunlar boşluk alanlar olmalıdır.
Kur'an-ı Kerîm'de; göğün açılmasıyla giriş boşluklannın ve oradaki ifâdeyle kapıların oluşacağından açıkça söz edilmiş ve şöyle denilmiştir:
" - O gün gök açılmış, kapı kapı olmuş,
- Dağlar (yerlerinden koparılıp) yürütülmüş, (yerleri) bir serab olmuştur". [123]
Bu ifâdelerin yer aldığı sûrede önce göklerin, açık kapısı olmayan ve geçit vermez sağlamlığı vurgulanmış ve daha sonra da kıyamete doğru giderken bu kapıların açılacağından söz edilmiştir [124] Görüldüğü gibi gökleri bu du¬ruma uğratan güç yeryüzünün dağlarını da yerinden koparıp atmıştır.
Güneşin katlanıp dürülmesi olayından isim alan Tekvîr sûresinde tüm gök hakkında daha önceki anlatımlardan farklı şöyle bir İfâde görürüz:
" Gök (yerinden) soyulup kopanldığı zaman.." [125]
Müfessir ve dilciler; soyup yerinden koparma, anlamını verdiğimiz bu âyetteki "keşt " fiiline; bir nesnenin kabuk ve örtüsünün soyulup çıkarılması, anlamım verdiler. Buna göre tüm bir gök, soyularak yerinden çekilip alınacak ve katlanıp dürülecektir [126] Güneşin dürülüp söndürülüşün-den başka bu Tekvîr sûresinde, yıldızların kararıp düşmesinden ve dağla¬rın yerlerinden alınmalarından da söz edilmiştir. Bütün bunlardan sonra da göğün soyulup sökülerek yerinden alınması olayı dile getirilmiştir. Aslında sıyırıp alma üstten başhyan bir işlemdir. Buna göre yıldız ve gökadala¬rı tüm gök kendi yerinden çekilip kaldırılarak o bir yıkım ve bir yoklu¬ğa doğru itilecektir. Böylece yıldız ve gezegenler de kendi yörüngelerinden çekilip alınmış olacaklar. Tüm gökleri içindekilerle birlikte yerlerinden alıp kaldıran ve imhaya götüren güç elbet onları yaratan güçtür.
Buraya kadar sunduğumuz bazı âyetlerden de anlaşılacağı gibi güneş ve yıldız ışıklarının zaafa uğraması ve nihayet sönüşleri onlarda parlaklık ve renk değişimine yol açacaktır. Parlaklıkları giden yıldız ve güneşlerin önce, kızgın yağ kızıllığında bir gül rengini alacaklarını Kur'an'in şu âyetine da¬yanarak söyliyebiliriz:
" Gök yarılıp da kızgın yağ rengine benzer kırmızı bir gül olduğu zaman.. [127]
Kur1 an'ı, dili esas alarak açıklıyan bazı müfessirlerin de belirttikleri [128] gibi gök bundan sonraki bir aşamada, tunç, kurşun veya erimiş gümüş mâdeni rengine bürünecektir. Bu; "O gün gök erimiş mâden gibi olacak'' [129] anla-
mındaki âyete dayanan bir yorumdur. Acaba bu son iki âyette gerçekten muhtelif aşamalarda göğün alacağı renkler mi konu ediliyor yoksa göklerin gireceği kalıp ve şekiller ile madde de meydana gelecek değişimler mi konu ediliyor? Gerçi şekil ve maddede meydana gelecek değişimler elbet renkler¬de de değişimlere yol açacaktır, fakat bu âyetlerde öncelikli olan hangisidir? Müfessirler hep renk üzerinde durmuşlardır. Göklerin bir gül gibi olacağını söyliyen âyet hem renge ve hemde açılan göğün tomurcuk bir gül biçiminde yeniden kapanacağını bize anlatmış olabilir. Böyle bir gül gerçekten kızgın bir yağ gibi kirli-benekli bir kırmızılığa sahiptir. Eğer burada doğrudan bir biçim kastediliyor ve renk ikinci derecede kalıyorsa biz bundan sonraki ko¬nuda göklerin bu kapanış biçimini ayrıntılı olarak ele alacağız. Göklerin eri¬miş mâden gibi olacağını söyliyen âyetten de sâdece bir renk değişimini an¬lamak doğru değildir. Burada rengin ötesinde maddenin kazanacağı nitelik¬lere yer vermek ve belkide öncelik vermek gerekir.
Sonuç olarak şunu söyliyebilirizki gökler, betbenizi gitmiş, şekil ve düzenleri bozulmuş ve böylece de ayakta duramaz bir durum alacaklar ve sonra yeni bir âlemde yer almak üzere kâinat mezarlığında ölüm veya yok¬luk uykusuna yatacaklardır. Artık burada kâinata "fatiha" okuyacak yal¬nız Allah vardır. Rahman, Rahîm, eski ve yeni tüm âlemlerin Rab ve Me¬liki olarak O, yeniden her şeye "ol ve kalk" emrini verecektir. Kıya¬met işte bu kıyam ve bu kalkıştan isim almıştır. [130]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Empty
MesajKonu: Geri: Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu   Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Icon_minitimeC.tesi Şub. 06, 2010 4:54 pm

E - YER VE GÖKLERİN, YENİ ÂLEMLER OLUŞTURMAK İÇİN BİTİŞİK OLDUKLARI İLK NOKTA DURUMUNA GETİRİLMELERİ

Biz, yer ve göklerin başlangıçta bitişik dumansı bir kütle olduğunu ve bu kütlenin daha sonra bölünerek yer ve göklerin oluştuğunu anlatan Kur'an âyetlerini ve konuyla ilgili açıklamaları kendi bahsi içerisinde ele almış¬tık. [131] Sözkonusu kütle şüphesiz, gökleri oluşturacak ana parçalara ve onlar da yıldız, gezegen ve diğer nesneleri oluşturacak olan daha küçük parçalara bölünüp ayrılmıştır. Çağımız gök bilimcilerinin bir buluş olarak açıkladıkla¬rı bu gerçek aslında Kur'an-1 Kerîm'de çok açık biçimde ortaya konul¬muştur.
Bir kütleden bölünüp ayrılan parçalar, patlıyan bir havaî fişek gibi açılıp birbirlerinden uzaklaştılar. Bu açılma nereye kadar sürdü veya nereye kadar sürecek onu bilemiyoruz. Evrenin açılma dönemini bitirip kapanış dö¬nemine girdiğini söylemek ancak ilgili bilim dalına düşer. Bilim henüz bu konuyu aydınlatacak bir düzeye gelmemiş bulunmaktadır. Bizim Kur'an-ı Kerîm'den öğrendiğimize göre; açılma bittikten sonra geriye dönüş başlıya-cak ve gökler veya gökada (:galaksi)ler ilk ayrıldıkari bitişik kütle ve diğer bir değişle tek nokta durumuna yeniden geleceklerdir. Yörüngelerin¬den çıkan ve kendi doğrultularından ayrılan bütün bir gök ve gökada yıldız ve gezegenlerinin birbirleriyle çarpışması sonucu ortaya çıkacak olan toz-duman dev kütlenin, ilk başlangıçtaki gibi bulutsu bir yapıda olacağı kuv¬vetle muhtemeldir. Göğün bulutlarla parçalanacağı [132] ve göğün duman çı¬karacağına dâir bir önceki konuda gördüğümüz âyetler [133] bu ihtimali güç¬lendirmektedirler. Hâlen kâinatta toz-duman hâline gelmiş pek çok yıldız ve gezegen vardır. Bir yıldız takımının veya tüm bir gökadanın böyle bir duru¬ma gelmiş olması da imkân dahilindedir. Göklerin fethine çıkan veya yaptık¬larının İlâhî hesabından korkup kâinatta kaçıp kurtulacakları bir yer arıyan-lar Kur'an'da bildirildiğine göre, kendilerini kuşatan duman ve gene alev kı-vılcımlanyla karşılaşacaklardır. Kâinatın pek çok önemli konularını bize su¬nan Rahman sûresinde bu olay şöyle anlatılır:
" - Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresinden aşıp geçmeğe gücünüz yetiyorsa geçin. Fakat büyük bir güç ol¬madıkça (o sınırları) asla aşıp geçemezsiniz.
- (Böyle bir durumda)üzerinize yalın ateş alevi ve duman salıveri lir de, birbirinizi yardımlaşıp kurtaramazsınız" [134]
Bazı müfessirler, bizim burada; duman, olarak tercüme ettiğimiz "nuhas:" kelimesine bakır veya tunç anlamı verirlerken pek çoğu ona bi¬zim tercih ettiğimiz duman anlamını vermişlerdir. Gene bütün müfessirlere göre, insan ve cinlerin, yerlerinden ve göklerinden çıkıp gitme arzuları, kı¬yametin dehşetinden ve İlâhî hesaptan kaçışa yöneliktir ve bu da kıyamet sı¬rasında ortaya konulacak bir davranıştır. İnsan, bütün yer ve göklerin yıkıl¬dığı bir sırada, gerçekten, ya yerin derinliklerinde bir sığınak aramaya veya bu yıkımdan etkilenmiyeceğini düşündüğü göklere doğru bir kaçışa yönelir. Fakat yerin alt tabakaları ve gökler bu sırada, âyette anlatıldığı gibi ateş kı¬vılcımları ve zehirleyici duman ve gazlarla dolmuştur. Burada hiç bir müfes-sir, sözkonusu durumun şu anda da yerin alt tabakaları ile göklerin bazı ke¬simlerinde, hiç bir şekilde geçit vermez yahut aşılması çok güç bölgeler oluşturduğundan söz etmemiş ve onlar bu durumu hep kıyamet zamanı için düşünmüşlerdir. [135] Oysa daha önce üzerinde durduğumuz ve ilerde yeniden ele alacağımız bu âyetin ifâdesi bütün zamanları içine alacak bir genelliğe sahip görünüyor. [136]
Kur'an-ı Kerîm'in pek çok yerinde, varlığın ilk yaratılış durumuna ia¬de edileceğinden söz edildi. İlgili âyetlerin bir kısmında, insanın öteki âleme iadesinden söz edilirken bazılarında genel olarak Varlığın; yer ve göklerin, ilk yaratılış noktasına geri döndürülüşü söz konusu yapılmıştır. Bir misâl olarak burada şu âyeti verebiliriz:
" Allah, mahluku önce (yoktan) yaratan sonra onu iade edendir ve sonra da sizler Ona döndürüleceksiniz" [137]
Bu âyette genel bir geriye dönüş (: iade ) den söz edilir sonra da bun¬dan ayrı olarak, insanlığın yeni bir hayat ile ve tabiiki yeni bir dünyada Al¬lah'a döndürülüşü (:ircav) olayı dile getirilir. Bu iki olay birbirinden farklı olmalıki kullanılan fiiller farklı olmuştur. İade; arapçada, bir şeyi geri döndürme anlamına geldiği gibi aynı olayı tekrarlama anlamına da gelir. Bu son anlama göre ilk yaratılışların ondan sonra da tekrarlanacağı, kâinatta ye tabiatta sürekli yaratılış ve yenilenme yapılacağı hükmü ortaya çıkar. Müfes-sİrlerin bir kısmı ise bu ve benzeri âyetlerin tefsirinde sâdece insanın bura¬dan öteki hayata götürülüp orada yeniden yaratılışından söz ettiler. Bunlar burada diğer cansız âlemlerden söz etmediler. [138] Buna karşın milâdî 14. as¬rın ünlü tarihçi ve müfessiri Şam beldesinden İ bn Kesîr, yer ve gökleri de bu iade kapsamı içerisine aldı. [139]
Havaî bir fişek patlaması veya açılan bir şemsiye gibi açılan yer ve gökler bu ilk açılma noktasında yeniden bir araya getirileceklerdir. Onlar bu noktaya parçalanmış ve toz-duman bir halde yığılacaklardır. Her göğü veya gökadayı bir kitap sayfası gibi nitelendiren Kur'an, açılan bu sayfala¬rın, sonunda, ilk açıldıkları noktaya veya belli bir hatta doğru dürülüp katla¬nacaklarından söz eder. Bu sırada yer ve gökler muhtemelen bölünüp açılma öncesindeki kimyevî ve fizikî yapılarına da irca edileceklerdir. Kâinatın ka¬panması anlamına gelen bu olay Kur'an-i Kerîm'de şöyle anlatılır:
" (Düşünün) o günü ki; Biz göğü, kitapların sayfalarını katlayıp büker gibi düreceğiz. Onu tıpkı yaratmaya başladığımız ilk du¬rumuna döndürürüz. Bu, üzerimize aldığımız bir va^d olmuştur.
Biz (irâde ettiğini) yapanlarız". [140]
Burada "iade" fiiline dil bakımından, "yeniden yaratma ve yeni bir varlık kazandırma" anlamını vermek de mümkündür. Bu durumda, âyetin ilgili bö¬lümünü; "Onu ilk yarattığımız gibi yeniden yaratacağız" şeklinde tercüme edebiliriz. Buna göre âyette; göklerin kapanması olayı (:tayy ile yeni¬den açılması olayı gibi iki ayrı oluşum söz konusu edilmiş olacaktır. Aslmda bu iki ayrı olaya az ilerde sunacağımız Kur'an'ın başka âyetlerinde çok açık biçimde değinilmiştir. Dürülüp bir noktaya kapanma sonucunda ilkten oldu¬ğu gibi elbet yeniden bir kâinat çekirdeği oluşacak ve bu çekirdek de patla¬yıp yeniden açılacağı bir günün beklentisi içine sokulacaktır. İşte "İade" fiili, açılan göklerin bir noktaya kapanması anlamına gelebildiği gibi oluşan bu noktanın ve bu evren çekirdeğinin yeniden patlayıp açılması, anlamına da gelebilmektedir. Bizim şu anda esas üzerinde durduğumuz şey ise kapanma olayıdır. Tüm bir göğün veya göklerin yahut gökadaların bir noktaya kapanması herhalde korkunç bir olay olmalıdır ve bu belkide ilk patlamadan çok daha dehşet verici bir olaydır. Tüm evrenle ilgili olan iade olayı ölen bir insanın yeniden bu dünyaya gelişi gibi gerçek dışı bir anlama yorumlanamaz. Bazılarının zannettiği gibi Allah bir şans daha tanımak için insanlara ikinci kere dünyaya gelme hakkı verse onlar birinci hayatlarını çok kötü ve gayrı ahlakî yaşarlar. Bu, dinin hikmetine ve hukukun da ruhuna ters düşer. İnsanlığa, dönüşü olmayan böyle bir hata yaptırılırsa bu, şeytanın kutluyaca-ğı en büyük zaferi olur.
Kâinatın sözkonusu en büyük dürülüp toplanma olayı, (:tayy buna yer küresi de dahil edilerek bir başka âyette şöyle dile getirilir:
" Onlar (inkarcılar) Allah'ı gereği gibi tanıyıp bilemediler. Oysa kıyamet günü, yeryüzü tümüyle onun avucundadır. Gökler de O'nun üstün gücüyle dürülüp toplanmış olacaklardır. Allah on¬ların ortak koştuklarından beri ve O yüce bir varlıktır" [141]
Burada İlâhî Güç ve bu gücün kullanımı anlatılırken yer ve göklerin top-lanık durumlarına dikkat çekilmiştir. Aslında İlâhî Güç eksiksiz bir hüküm¬ranlıkla her zaman onlara mâlik olmuştur. [142] Burada ise hâkimiyet onlara âit birleşik tek kütle üzerinde kurulmuş görünüyor. Kaynaklardan anlaşıldı¬ğına göre Hz. Peygamber (S) bu son âyeti çeşitli vesilelerle okumuş bulunmaktadır. Kaynaklardan öğrendiğimize göre o, yer ve göklerin bu top¬lanma olayını ayrıca kendi ifadesiyle de insanlara anlatmıştır. Onun anlattı¬ğına göre, tüm yer ve gökler böyle bir işlemle yerlerinden alınıp ortadan kal¬dırıldıkları bir noktada yüce Allah; "Melik benim, (bugün) nerde yeryüzünün melikleri" diye seslenecektir. [143] Kendilerini ilâh gibi görüp yeryüzü insan topluluklarına, onların her türlü meşru hak ve hukuklarını çiğniyerek hük¬meden o kırallar bugün nerede! İnkarcılar nerde!
Acaba kapanma ve diğer bir adıyla kıyamet bütün gökler için sözko¬nusu olacakmıdır? Bu son âyette, dürülüp katlanan tek bir gökten değil de çoğul olarak göklerden söz edilmiştir. Bu da tüm göklerin kıyamet olayına mâruz kalacaklarının açık bir delilidir. Diğer yandan, İnsanlığın kıyamette yeni bir hayata döndürülüşlerini konu edinen âyetleri [144] bir yana bırakırsak, genel olarak Varlığın iadesinden söz eden, Kur' an' da altı sûrede yedi âyet bulunmaktadır. Kanaatımca bu sayılar tesadüfi" olmayıp bazı oluşumlarla bağlantılı bulunmaktadırlar ki biz bunlara daha önce de muhtelif vesilelerle işaret etmiştik. Kur'an'da yedi yer ve gökten söz edildiğini hemen herkes bilir. Göklerin sayısı ile bu "iade: sa11" kelimesinin yer aldığı âyetler sayısı eşittirler. Bu da, durulup kapanma (:tayy ile yeniden açılma (:iâde) olayına tüm göklerin dâhil olacağına bir işaret sayılmalıdır. Söz ko¬nusu "iade" işlemine altı sûrede yer verilişinin de elbet gene bir anlamı var¬dır. Bana göre bu, yer ve göklerin altı günde yaratılmaları yânî altı oluşum safhasıyla ilgili olmalıdır. [145]Muhtemelen altı oluşum safhası, tersine bir iş¬lemle geriye doğru ilk başa katlanacaktır. Yer ve göklerin, tümüyle bir deği¬şime uğrıyarak başka bir yaratılışa konu olacakları, Kur'an'ın bir başka âye¬tinde şöyle dile getirilir:
" O gün, yeryüzü başka bir yere, gökler de ba§ka göklere çevrile¬cektir". [146]
Arş âleminin ise kıyamet olayı içinde yer alıp almryacağından Kur'an'da çok açık söz edilmez ise de gene de oradaki ifadelerden onun bundan uzak tutulacağı söylenebilir. Yer ve gökler öncesinde mevcut olan ve kendisini müstakil bir başlık altında incelediğimiz "su âlemi" hakkında da biz kıyamete mâruz kalıp kalmayacağı açısından bir şey bilmiyoruz. An¬cak; "Allah'ın zat ve varlığı hâriç her şey helake gidecektir" [147] anlamında¬ki âyetin genelliğine bakarsak bu âlemlerin ebedîliğine hükmedemeyiz. Şu kadar varki onların kıyametleri ve değişim süreçleri farklı olabilir. Hatta on¬lar, Özelliklerinden dolayı yer ve göklerinkinden ayrı bir değişime de uğra¬yabilirler. Helak olma ise mutlak yok olma anlamına gelmez. Arş bü¬tün âlem ve göklere göre en mükemmel olandır fakat Allah'a göre, değişti-rilemiyecek bir mükemmel yoktur. Eğer Arş 'a, değiştirilemez ve aşılamaz bir mükemmellik verirsek, bu, yüce Allah'ın gücünü sınırlandırmak anlamı¬na gelir. İslâm imanında ise böyle bir şey kabul edilmez. Ancak gene de kı¬yamet sırasında Arş'm, meleklere yorumlanan "Sekiz" güç tarafından ayakta tutulacağına ilişkin Hakka sûresi 17. âyetteki ifade onun bundan uzak tutulacağına kesin bir delil sayılabilir.
Biz göklerin kapanması olayı üzerinde biraz daha duracağız. Kur'an yorumcuları bu geriye doğru dürülüp toplanma (:tayy ) olayı hakkında görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Endülüslü ünlü müfessir Kurtubî (ö. 671 h/1272 m) bunun; a- Yaymanın zıddı olarak bir yerde toplama, b- Gözden kaybetme ve imha edip yok etme, olmak üzere iki ayrı anlama gelebileceği¬ni yazar. Bu müfessirin yazdığına bakılırsa Mekke Medresesinin ünlü bilgini İbn Abbas (r.) bunu; her şeyin helak edilip varlık öncesindeki gibi yokluğa döndürülmesi, tarzında anlamıştır. Gene Kurtubî'nin yazdığına göre, bazı İslâm bilginleri; âlemin dürülüp toplanarak yok edilmesinden son¬ra yeniden yaratılacağı, yorumunu getirdiler ki onlar; Yer ve göklerin başka yer ve göklere dönüştürüleceğini bildiren âyeti bu konuda delil olarak ileriye sürdüler. [148] Bu âyet ise varlığın tamamiyle yok edileceği hükmünü getir¬memekte, sâdece kütlesel değişimlerden ve evren çapında yeni bir yapılan¬ma ve düzenlemeden söz etmektedir ki bîz daha önce de bu konu üzerinde durmuştuk. [149] İran ve Türk illerinde büyüyüp yetişen Kureyş asıllı Fahrud-din er-Râzî (ö. 606 h/1210 m) göklerin dürülüp toplanmasıyla ilgili âyet hakkında kendisinden öncekilerin görüşlerini şöyle tesbit eder:
"Bilginler, geriye dönüş hakkında görüş ayrılığına düştüler. Bazıları; Allah, cisimlerin cüz (:atom) lerini dağıtacak ve fakat onları yok etmiye-cektir. Allah sonra onları yeniden birleştirip terkib edecektir, işte "iade" budur, dediler. Diğer bir zümre ise; Allah'ın, cisimleri tamamiyle yok edece¬ğini ve sonra onları aynı cevher olarak yeniden yaratacağını savundular. On¬lara göre, göklerin dürülmesi (:tayy) ile ilgili âyet bunun böyle olacağını, gösterir. Çünki yüce Allah, bu âyette, geriye döndürmeyi, ilk başlangıca benzetmiştir. İlk başlangıç ise dağınık cüz (:atom)leri terkib etme şeklinde değil tam tersi, yoktan varlığa dönüştürme şeklindedir.
Birinci görüşü savunanlar; "Gökler Onun üstün gücüyle dürülüp top¬lanmış olacaklar-Zümer, 67" anlamındaki âyete tutundular. Burada ise gök¬lerin katlanıp toplanmış olmasından söz ediliyor ki bu da onların varlıkta de¬vam ettiklerini gösterir. Bu görüşte olanlar aynca; "O gün yeryüzü başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilecektir-İbrahîm, [150]" anlamındaki âyeti de delil olarak ileriye sürmüşlerdir. Bu âyet, yeryüzü zerrelerinin bakı kala¬cağını ve fakat onlardan, başka bir yer yaratılacağını, gösterir". Bu gö¬rüşleri ileriye sürenlerin delillerini de bu şekilde kaydeden Râzî, eserinin bir başka yerinde; "Bütün İslâm bilginlerinin; Allah'ın, âleme âit madde ve cisimleri yok etme gücüne sahip olduğunda birleştiklerini ve fakat onları yok edip etmiyeceği, konusunda görüş birliğine varamadıklarını, yazar. [151]
Allah ilk varlığı hiç bir esasa dayanmadan yarattığı gibi şüphesiz onu yeniden yokluğa dönüştürebilir. Fakat Kur'an âyetlerinde geçen ilk başlangica iade ve toplayıp dürme anlamındaki "tayy; " mutlak yok etme anlamına gelmezler. Tabii burada, "iade" nin yeniden varlığa döndür¬me anlamını da unutmamak gerekir. Söz konusu bu iki fiil, ilk basit madde ve zerreciklerden çoğalıp çeşitlenme suretiyle oluşan âlemlerin ilk ibtidâî durumlarına dönüşleri, anlamına da gelebilir. Tüm insanlık, içine gömülü ol¬duğu bu yerküresinden öteki hayata geçeceğine göre meselâ bu gezegenin tam bir yokluk içine düşmemesi gerekir. Aksi halde;
" Orada yacıyacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan dirilti¬lip çıkarılacaksınız' [152]
anlamındaki âyete bir anlam vermemiz zorlaşacaktır. Yerküresi, ait olduğu göğün diğer gezegen ve yıldızlarıyla birleşse bile o, kendi cevherinde barın¬dırdığı tüm insan ve diğer canlılara ait özleri, yeni bir hayata döndürecek bir değişime uğrama hususunda bir engelle karşılaşmıyacaktır. O, dürülen say¬falar arasmda çok özel bir sayfayı teşkil edecektir.
Şimdi biz katlanıp bir noktada bütünleşme olayını daha değişik bir açıdan ele alacağız. Genel olarak göklerin dürülüp toplanmasından söz eden âyetlerin yanı sıra biz gene Kur'an'dan güneş ile ayın bir araya getirilecek¬lerini öğreniyoruz. Bu olay bize orada şöyle takdim edilir:
" - Jnsan, kıyamet günü ne zaman, diye sorar: - Göz kamaştığı, Ay tutulduğu, ''- Güneş ve ay (bir araya) toplandıkları zaman" [153]
Güneş ve ayın bir araya gelmeleri, dünya enkazının da sonuç itibariy¬le onlara bitişmesi anlamına gelecektir. Bu da tüm güneş ailesi fertlerinin birleşerek tek kütle olmaları demektir ki tabiatiyle bu kütle de konuyla ilgili sunduğumuz âyetlerin doğrultusunda diğer gök kütleleriyle bütünleşecektir. Ay ve güneşin toplanması, müfessirlerce değişik şekillerde yorumlanmıştır. İbn Abbas (ö. 68 h / 687 m) ve Irak fıkıh mektebi kurucusu İbn Mesûd (ö. 32 h / 652 m)'a göre; bu ikisi batı taraftan az farkla birlikte doğacaklar. [154] Müfessir İbnu '1-Cevzî'nin yazdığına bakılırsa İbn Me¬sûd (r.) bu âyetten; ay ve güneşin kütlesel olarak maddî varlıklarının birleşecekleri, anlamını çıkarmıştır. Öte yandan Harzemli Zemahşerî (ö. 1143 m) ve diğer pek çok müfessir sözkonusu âyete; ay ve güneşin, batı yönden aynı zamanda doğacakları, anlamını vermişlerken bir kısımları da ona; her ikisinin birlikte ışıklarını kaybedecekleri ve güneşin de ay gibi ışıksız kala¬cağı, anlamını vermişlerdir. İslâmî ilk asır âlimlerinden Mücâhid (ö. 100 h/718 m) ve gene onun çağdaşı İbn Zeyd'e göre burada, ay ve güneş her ikisinjn de dürülecekleri anlatılmaktadır. Özellikle İbn Zeyd,ayve güne¬şin beraberce dürülüp katlanacaklarından söz eder. [155] Bu âyete, göklerin dürülüp toplanması hakkındaki âyetler doğrultusunda anlam verenler kana-atımca daha isabetli olmuşlardır.
Bir önceki konuda değindiğim gibi; göğün, yarıldıktan sonra kızgın yağ benzeri kızıl bir gül olacağını, bildiren Kur'an âyetinde eğer onun ren¬ginin yanı sıra biçimi de esas alınıyorsa bu olayı, açılan göklerin ilk açılma noktasına kapanmaları olayı ile bağlantılı açıklamamız gerekecektir. Bir gül içerisinde hepsi bir noktaya bağlı üst üste yığılmış yapraklar vardır. Açılan bir gök katları veya tüm gökler ilk açılma noktasına doğru kapanarak gül tomurcuğu benzen bir kütle oluşturabilirler. Müfessirlerin burada hep gök¬lerin rengi üzerinde durup şekil ve biçim üzerinde durmadıklarım daha önce söylemiştim. İbn Abbas (r.) dan başlıyarak pek çok müfessir, söz konusu âyetten; göklerin o sırada kızıl at rengini alacağı ve hatta bu rengin de ya-nar-döner olacağı, anlamım çıkarmışlardır. [156] Bizim bu âyetten; göklerin kızıl renkte ve ayrıca da gül biçimi bir kütle veya bir nokta oluşturacakları, anlamını çıkarmamız mümkündür. Gökler bütün güçleriyle beraber bu kütle içine sıkıştırılmış durumdadırlar. Bu noktada gökler maddeden uzak tama-miyle görünmez bir güce (enerji) de dönüştürülmüş olabilirler. Fakat bir güç görünmese de o gene vardır ve onu yoklukla nitelendirmemiz doğru değildir. Bu akıl almaz güç noktası ve bu kızıl kâinat tomurcuğu açılıp saçı¬larak yeni gök ve âlemleri oluşturmak için Yüce A11 a h 'in emrini bekli-yecektir.
İlk insandan son insana herkes yeni bir dünyada yerini alacaktır. Bu yeni dünya, c e n n e t ve cehennemi olan bir âlemdir ve ona göre yapı¬lanmış olacaktır. Veya burası cennet ve cehennem âlemleri için bir toplanma yeridir. Tüm insanlığın bir araya getirileceği güne Kur'an'da ''toplanma gü¬nü: adı verilmiştir [157] ve muhtemelen üzerinde hayat olan da¬ha başka nice yerküreler vardır ve onlar da birleşik bir kütle üzerinde bizim dünyamızın insanlarıyla bir araya geleceklerdir. Bu durumda, toplanma günü, sâdece bizim gezegenimiz canlılarına özel bir gün olmıyacak, tüm kâinat canlılarının bir araya geldikleri bir gün olacaktır. İlerde genişçe açıkhyacağımız [158] şu âyet bu konuda gerçekten ilgi çekici işaretler vermektedir:
" Göklerin ve yerin ve bunlar içinde üretip yaydığı bütün canlıla¬rın yaratılışı Onun (varlığım belgeliyen) delillerindendir. O, di¬lediğinde, gerçekten bütün onları bir araya toplamaya da güç yetirendir" [159]
Biz burada kısa olarak gezegenimizin ve göklerin yıkılışında üflenen Sû-r'un yerini anlatmaya çalışacağız. Kur'an-ı Kerîm'de bu konuda on âyet bulunmaktadır. [160] Bunlardan beşi göklerin çöküşü ve beşi de onun karşıtı olarak yeni yaratılış ve yapılanma ile ilgili görünüyor. Biri yıkan, öteki yeni¬den varlığa dönüştürüp yapılandıran ters yönlü iki güç. Göklerin Sûr ile yı¬kımından sözeden âyet sayısı, göklerin altı oluşum safhasından 1 sayı eksik bulunmaktadır. Bu da çöküp ortadan kalkışın, ilk iptidaî maddeye ve ilk olu¬şum merhalesine kadar olacağına bir işaret sayılabilir. Buna göre ilk iptidaî varlık ve varlığa ilk geçen nesne sabit kalmalıdır. Diğer yandan Zümer sûre¬sinde her iki Sûr çeşidi birlikte tekrarlanmıştır. Böylece 10 âyet içerisinde yeniden yaratılışla ilgili Sûr sayısı 6'ya yükselirken evrenin çöküşü ile il¬gili Sûr sayısı 5'de kalmıştır. Bu, yeniden yaratılışın, çöküşün aksine 1 faz¬la sûra ihtiyaç göstermesi sebebiyle olabilir. Ancak benim ilk sûr ile ilgili olarak düşündüğüm En'âm süresindeki Sûr'un hangi tarafla ilgili olduğu¬nun çok belirgin olmadığını da burada belirtmeliyim. Sûr boynuz anlamını taşımakla beraber ne onun ve ne de üfleme (:nefha) nin mâhiyetlerini bilemiyoruz. Üfleme olayında dâima biz bir hava hareketi düşünürüz. Yer ve gökleri parçalayıp yıkacak şiddette olan bu hava akım ve faaliyetinin boy¬nuz biçiminde bir kaynaktan ortaya çıkacağı düşünülebilir. Veyahutta bu, ha¬va hareketli bir kaynak ve boynuz biçiminde bir hortumdur ki o, tüm gökleri yutup imha edecek bir güce sahiptir. Kur'an'dan anlaşıldığına göre sâdece yerküre değil gökler de aynı Sûr üflemesine mâruz kalıp çökeceklerdir. [161] Göklerde yıldız ve gezegen kütlelerini parçalayıp dağıtan kasırga benzeri bir güç oluşacak ve bu güç muhtemelen başlangıçta ecramı (kütleleri) kendi yö¬rüngelerinden çekip çıkaracaktır. Bundan sonra da o, ya yutarak veya kendilerini şiddetli rüzgarına tutarak onları İmha edecektir. Eğer dünya böyle bir gücün etkisine mâruz bırakılırsa herhalde o hem yörüngesinden çıkar ve hem de bu sırada kütlesi paramparça olur. Zaten böyle bir zamanda göklerin genel güç dengesi de bozulmuş olacaktır.
İlgili âyetlerin bir kısmında açıkça görüleceği gibi Kur'an iki Sûr üf¬lemesinden bahsetmiştir. Bunlardan biri, imha ve yoketme gücüyle donatıl¬mışken öteki aksine yok edilenleri yahut değişikliğe uğratılmış olanları yeni¬den varlığa dönüştürme ve onları yeni bir yaratılışla var etme gücüyle dona¬tılmıştır. Bu iki güç birbirinden farklı mâhiyette olmalıdırlar ki böyle farklı işlevleri yerine getirebilsinler. Az önce belirttiğim gibi biz ne üfleme olayı¬nın ve ne de kendisine üflenilen "Sûr: mâhiyetlerini biliyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey varsa o da ilk insan Adem'in ve olağan dışı bir yaratılışa konu olan Hz. İsâ (S)' nın ve gene öldürülen bir kısım kuşların İlâhî ruh üflenmesiyle hayat kazanmalarında aynı yaratıcı "nefha: üfleme" fiilinin kullanılmış olmasıdır. [162]
Konumuzun başında da belirttiğim gibi kâinatta açılmanın kapanmaya geçip geçmediğini henüz bilemiyoruz. Kapanma sürecinin açılma süreci ka¬dar olup olmıyacağım da bilemiyoruz. 15 ilâ 20 milyar yıl kadar önce başla¬dığı tahmin edilen bu açılma hareketi [163] acaba kapanmasını da aynı eşit sü¬reç içindemi tamamhyacaktır. Yoksa kapanmaya geçişle kıyamet olayı ara¬sında böylesi uzun bir süreç işlemiyecekmidir? kapanma çok kısa süredemi tamamlanacak? Bunları bilmiyoruz. Kur'an'dan'öğrendiğimiz bir şey varsa o da nihâî yıkımın bir an gibi kısa bir sürede tamamlanmış olacağıdır. Şüp¬hesiz bundan önce pek çok arızalar ve belirtiler ortaya çıkmış olacaktır. Kur'an 'daki ilgili âyetin ifâdesi aynen şöyledir:
" Göklerin ve yerin sırlarını bilmek ancak Allah'a aittir. Kıyamet kopması, ancak göz kırpması kadar yahut ondan da kısa bir sü¬rede olacaktır. Gerçek şuki Allah her şeye kadirdir'. [164]
Bundan anlaşılan şudurki henüz insanlığın beklemediği bir anda nihâî son gelecek ve bir an içinde herşey olup bitecektir. Çok âni bir patlama ile dünyanın içi dışına çrkacak, dağlar, denizler uzaya doğru savrulacak ve yer¬küre bir toz yığını hâline dönüşecektir. Böylece, birinci Sûr üflemesi, göre¬vini yapmış olacak ve bundan ne kadar zaman sonra olacağı bilinmez bu se¬fer hayat ve can veren bir üfleme devreye girecektir.
Eğer göklerin ilk noktaya kapanışı ışık hızıyla olursa bu demektir kî; kıyamet, evrenin en uzak noktasından kapanış noktasına gelen ışık zamanı kadar sonra olacaktır. Bu da şimdiki buluntulara göre, dünyamız merkez alındığında 20 milyar ışık yılından daha fazla bir zaman demektir. Geriye kapanış ancak nûr hızıyla olmalıdır ki hiç kimsenin bilemeyeceği o âni ka¬panış ve kopuş gerçekleşebilsin. Bundan önceki kısmî olayları o zamanların insanlığı elbet izleyecektir. En sona doğru gelindiğinde kıyamet tahmini ya¬pılabilir. Hava bulutlanıp bütün şartlar oluşunca artık yağmurun yağacağını söylemek gaybı bilmek değildir.
Sonlara doğru gelirken biz burada birazda insanlık ve kulluk ile Var¬lık ve Levh-ı Mahfuz ilişkileri hakkında bazı bilgiler vermek ve bazı tahminler yürütmek istiyoruz. Kâinat sayfaları olan yer ve gökler yeni bir yaratılışla tekrar açılışa geçtiklerinde insanlık için de elbet inançlarına, dün¬yadaki hal ve gidişlerine uygun olarak yeni bir sayfa açılacaktır. Ancak İlâhî değer Ölçülerinin geçerli olduğu bu zamanda insanlar dünyadaki hayatlarını sesli ve görüntülü olarak izleme imkânına sahib kılınacaklardır. Sorgulama İlâhî Kayıt Merkezindeki görüntü ve ses kayıtlarına göre yapılacak ve Kur'an'daki İfâdeye göre insan sorgulama sırasında dünyadaki hayatını görüntülü olarak izleyip hakkındaki kararı bizzat kendisi onaylamak zorun¬da bırakılacaktır. İşte âyet şöyledir:
" - insan bilâkis, kendi aleyhine gören bir (§âhid) olacak, - O bütün özürlerini ortaya koysa bile" [165]
Gene Kur'an'dan Öğrendiğimize göre insanların uzuvları yaptıklarını söyliyecek [166] ve sorgulama ayrıca mâhiyetini bilemediğimiz konuşan def¬terlere göre yapılacaktır. [167] Sevap ve günah iki ayrı kazanç çeşidine denk olarak böylesi defterlerle ilgili iki adet âyet gelmiştir. Kur'an'daki bu anlatımlardan anlaşılan şudur ki insanın tüm hayatı sesli ve görüntülü kayıt¬lara geçmekte ve bu kayıtlar öteki hayatta insanın karşısına çıkarılmaktadır. Bu da madde ve karşıt madde cevherlerinin, çeşitli türden dalgaların ve enerjilerin mutlak yok edilmiyeceğine öncekilere ilâve bir başka delil olabi¬lir. Evrende kaybolmadan milyarlarca ışık yılından ışıkları bize gelen yıldız ve gökadalar varken insanların hal ve gidişlerine ait ses ve görüntülerin bir başka âleme aktarılmasına şaşmamak gerek. Öyle anlaşılıyorki herşey ve hatta hareket ve davranış biçimleri bile kâinatın ve belki de bundan sonra kurulacak öteki âlemin ve Arşın beyni veya Bilgi İşlem Merkezi niteligindeki "levh-ı mahfuz" da kaydedilip korunmaktadır. Kur'an'ın ta¬nımıyla "korunmuş levha" adını taşıyan bu İlâhî kayıt merkezinin hiç bir şekilde bir tahribe ve yokluğa uğramıyacağı onun hem niteliğinden ve hem de işlevinden anlaşılmaktadır. O içindekileri de mutlak koruyan bir ki¬tap durumundadır ki bu anlamda onun için Kur'an'da ayrıca "kitab ha-fîz" denilmiştir [168]Levh-ı mahfuz sâdece insanlık ile cin ve melekler âleminin idare kanunlarının yazılı olduğu bir yer olarak görünmüyor. Muh¬temelen orası tüm kâinatın ve tüm varlıkların geçmiş ve geleceklerinin ka¬yıtta bulunduğu bir merkezdir. Bu merkezi, elbet bizim bildiğimiz madde, karşıt madde, ışık ve dalgalarla açıklamamız ve bu merkezin işlevini bunlar¬la anlatmamız mümkün değildir-. Onu kendi manevî kimliği ile kabul etme¬miz gerekecektir. O, tâbir caizse bir kara kutu gibi hiç bir yıkımdan ve kıya¬met olayından etkilenmiyecektir. Kur'an'da levh-ı mahfuz adının açıkça geçtiği bir tek âyet vardır ki bu da onun tekliğini gösterir. Elbet ona ve işle¬vine işaret eden başka âyetler vardır. Biz her insanın oraya Allah katında makbul bir sicil göndermesini temenni ederiz.
Şu bir gerçektir ki tüm hayat ve tüm ibâdet ve ahlâkî davranışlar ve hatta zerre faaliyetler kayda alınıp tescil edilmektedir. Bu, yüce Yaratıcının kayıt ve tescil düzeni tarafından yapılır. İyi olsun kötü olsun zerre iş ve dav¬ranışların hassas ölçümlere sahip İlâhi terazilerde değerlendirileceği Kur'an'da açıkça bildirilir. [169] Zerre (: atom)'dan küçük ve onun altında ve ötesindeki nesne ve işlevlerin Allah'dan kaçamıyacağı ve bunları da kay¬da alıp açıklayacak bir kitabın varlığını gene Kur'an haber vermektedir [170]insan en küçük bir ibadet, iyilik ve güzelliklerin ziyan edilmeyeceğini bilirse o kendi hesabına daha fazlasını yapma gayreti içine girer. Kötülük alanında da bunun tersi olur ve o sonuçta tevbeye yani merhamet sahibi Rabb'a sığınır. Allah kulun ef'ali ile ilgili ayrıntı hesap cedvelleri (çetere) tutmaz gibi sözlerin şirin görünmekten öteye hiç bir gerçekliği yoktur. İlâhî affa gelince O elbet kayıt, tescil ve hesaptan sonra gelir.
Buraya kadar ben ilk yaratılış ve ondan sonraki oluşum ve gelişmeleri ve son olarak da yeniden ilke dönüşü ve oradan da yeni bir âleme geçişi ele alıp anlatmaya çalıştım. Bunu Levh-ı Mahfuz'un bir parçası olan ve bir kâinat kitabı olma özelliğine sahib Kur'an-ı Kerîm'de bir emir olduğu düşüncesiyle yaptım. Bu gibi konuları araştıran merkezlerin kapılarına yazıl¬ması gereken şu ve benzeri âyetler beni ister istemez böyle bir konu içine çekmişlerdir:
- Allah yarattıklarını ilk baştan yaratmaya nasıl başlıyor ve sonra onları nasıl geri döndürüyor, bunu görmüyorlar mı? Ger¬çek şuki bu, Allah'a göre kolay bir iştir,
(Ey Muhammed) deki; yeryüzünde gezip dolaşın da Allah'ın yaratmaya nasıl başladığını gözleyip araştırın, işte bundan sonra Allah (âhiret hayatı) son yaratılışı da (onun gibi) inşâ edecektir. Şu bir gerçektirki Allah'ın bütün her şeye gücü yeter. [171]
Ben ilk yaratılışları ve ondan sonraki oluşum ve gelişmeleri ve göklerin gi¬dişatım yerküremiz üzerinde dolaşarak ve göklere çıkarak araştırma imkan¬larına sahip olamadım. Bu tür çalışmalar içiresinde olanlar, inansalar da İnanmasalar da onlar bu konuda Kur'an'a uymuş olmaktadırlar. Onlarm bu çalışmalarını biz takdirle karşılıyoruz. Ben ise bir ilâhiyatçı olarak bu incele¬meği, Kur ' an-ı Kerîm 'in âyetleri ve Hz. Muhammed (S)'in sözleri ile Kur'an yorumcularının açıklamaları arasında dolaşarak yaptım. Kendim de tamamiyle bir yorumcu gibi davrandım. Öncekilerden benimsediklerim ve benimsemeyip onlardan ayrıldıklarım olmuştur. Son olarak şunu da belir¬teyim ki; ne türlü olursa olsun Varlık ve tabiat bilimlerini din biliminden ayirmıyan İslâm dini gibi bir dinin esasları içerisinde ben bu konuları ele alırken inanç açısından hiç bir zorlukla karşılaşmadım.
Biz yeni dünyamızın ve yeni kâinatımızın çok daha güzel olması dile¬ği ile bir başka konuya geçiyoruz. [172]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Empty
MesajKonu: Geri: Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu   Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Icon_minitimeC.tesi Şub. 06, 2010 4:56 pm

F - İNSANLIĞIN KIYAMETİN BİR BÖLÜMÜNÜ İZLEMESİ VE CANLILARDA RUH VE ŞEKİL BOZUKLUKLARININ BAŞGÖSTERMESİ

Daha önceki konular içerisinde gördüğümüz gibi kıyamet öncesi pek çok belirti ortaya çıkacak ve insanlık sırasıyla bunlarla karşılaşacaktır. Hz. Peygamber (S)'in anlattığı kıyamet belirtilerinden pek çoğunun mal ve can kaybına yol açmaması mümkün değildir. Biz bir kısım Kur'an âyetlerin¬den kıyametin bazı bölümlerinin o günki insanlık tarafından izleneceğini öğ¬reniyoruz. Meselâ Kıyâme sûresinde ayın kararması ve bu arada gözlerin ka¬maşmasından söz edilirken [173] Zilzâl sûresinde; sarsılan ve içi dışarı boşalan yeryüzünün insanı şaşırtacağı, anlatılır. [174] Gene Duhân sûresinde; göğün çıkaracağı dumanın gözlenmesinden, söz edilmiştir. [175] Tekvîr sûresinde; kı¬yamet öncesi gebe develerin veya diğer bir anlayışa göre yağmursuz bulutla¬rın başıboş salıverileceği ve bu arada vahşî hayvanların bir araya toplanma¬ları anlatılır. Gebe develerin başıboş bırakılması, insanların gözde mallarına bile aldırış etmiyeceklerinin mecazî bir anlatımıdır. Artık insanlar bu gibi şeylerle ilgilenmiyecek bir hâle gelmişlerdir. O günki ortam yabanî ve vahşi hayvanlardaki yabanilik ve vahşeti bile ortadan kaldırmıştır. Bu sırada yağ¬murun oluşma şartları da kaybolup gitmiştir
Genel dengesi bozulan ve asarsıntılara mâruz kalan yerkürede meyda¬na gelen olayların insanlar üzerindeki ruhî ve cismânî etkileri Kur'an-ı Ke-rîm'de şöyle anlatılır:
" - Ey insanlar! Rabbinizden sakının. Çünki kıyamet gününün depremi müthiş bir şeydir.
- Onu göreceğiniz gün, her emzikli emzirdiği yavrusunu unutup gider. Her gebe (karnında) taşıdığı yükünü düşürür, insanları sarhoş olmuş gibi görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Fa¬kat Allah'ın azabı pek çetindir". [176]
Bu âyetin ifâdesinden korku veya olumsuz çevre ortamının istisnasız çocuk düşüklerine yol açacağı ve gene bu arada insanları sarhoş eden bir durumun ortaya çıkacağı anlaşılıyor. Bir başka âyetten ise biz, olumsuz ortam ve şart¬ların veya onlarm yol açtığı korkuların genç insanlarda erken yaşlanmaya yol açacağını öğreniyoruz. Burada da şöyle denilir:
" - Siz eğer inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevire¬cek olan bir günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz!
- Gök bile o yüzden (o dehşetle) yarılacaktır. Allah'ın vaadi mut¬laka yerine gelmiş olacaktır. [177]
Biz bundan ayrı olarak Hz. Pey gamber'in de bir konuşmasında, kıya¬met öncesi insanlarda ve diğer canlılarda meydana gelecek ciddî şekil bo¬zuklukları (:mesh) na dikkat çektiğini görmekteyiz. [178] Bugünün ba¬zı olumsuz ortamlarında bile bunlar kendini göstermektedirler.
Kıyamete âit bütün belirtilerin ortaya çıkmasından sonra onun insanlı¬ğı aniden yakalıyacağına dâir Kur'an'da pek çok âyet bulunmaktadır. Mese¬lâ onlardan birinde anlatılanlar şöyledir:
" (Ey Muhammed) sana, kıyameti; onun ne zaman gelip çataca¬ğını soruyorlar. Deki onun bilgisi ancak Rabbimdedir. Onu an¬cak Allah açıklayıp tam vaktinde onu O gerçekleştirir. Kıyamet göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ancak ansızın gelecek¬tir. [179]
İlgili âyetlerden, kıyametin, insanlığı dünyevî işlerindeyken yakalıyacağı [180] ve nihâî sondan önce de insanlığın onun bir bölümünü izliyeceği anlaşılıyor. Bundan sonra yerkürenin kendisi bile artık insanlığa mezar ola-mıyacak bir durumdadır ve insanlık, başından beri kendisini taşıyan bu ge¬zegen ile beraber yeniden yaratılacakları günü beklemek üzere kâinat mezar¬lığı içinde yokluğa gömüleceklerdir. Sonra yeni bir âlemde yeni bir yaratılış¬la herkes kendini Rabbin huzuruna sevkedilmiş bulacaktır. Cennet veya cehennem iki ayrı âleme ayrılacak insanlığa bu noktada dünyadaki inanç ve kulluklarından başka fayda sağlıyacak yoktur.
Kur'an, şu anda var olan evren hakkında geniş bilgi verdiği ve bu evrenin ortadan kaldırılmasından sonra onun yeni bir yaratılışla iade edilip düzenleneceğinden söz ettiği halde, cennet ve cehennem hâriç bu yeni evren hakkında hiç bir bilgi vermemektedir. Bu kitapta sâdece çeşitli misâl¬lerle A11ah 'm bu mevcut kâinatı hiç yoktan yaratıp kurduğu gibi O'nun ay¬nı güçle yeni bir kâinatı da kuracağı anlatılır ve Allah'ın, sonsuz güce sâhib olarak yaparmyacağı hiç bir şey olmadığı vurgulanır. Bu gerçekler insanın önüne çeşitli mantıkî delillerle konulur. Evet Kur'an'da insana yalnız bu ev¬ren anlatılır ve yeni evrenin de sâdece cennet ve cehennemleri anlatılır. Çün-ki insanı şimdilik ve sâdece bunlar ilgilendirmektedir. Gerek Kur'an'da ve gerek Hz. Muhammed (S)'in öğretileri arasında, yeni evrende kuru¬lacak cennetler ve cehennemler hakkında genişçe bilgi verilmektedir. Bu da insanlığı, bu dinde anlatılan yaratılış hedeflerine yöneltmek, kulluğa özen¬dirmek ve yoldan çıkışları da engellemek içindir. Bu arada yüce Rabb, tüm kâinat ve varlıkla olduğu gibi cennet ve cehennem âlemleriyle de kendi yüce gücünü ve sahip olduğu üstün sıfatlarını ortaya koymaktadır. Her bir yıldızın ve hatta bildiğimiz gezegenlerin bile cehennem gibi olduğu bir ev¬ren içinde güzel bir dünya üzerinde bulunuyoruz. Bunun için Yüce Al¬lah'a hangi şükrümüz yeter! Yeni kurulacak evrenin de elbet cennet denilen ve Kur'an'daki anlatımlardan hârika oldukları anlaşılan dünyaları vardır. Orada cehennemler de tam tersi bunların karşıtlarıdırlar. Kur'an'm çeşitli yerlerinde; Allah'ın, yer ve gökleriyle evreni ve tüm varlıkları yaratmakla bir oyun oynamadığı anlatılır. [181] İşte cennet olduğu gibi cehennem de onu hak edenlerin karşısına böyle bir gerçekle çıkarılacaktır. Burada Al¬lah katmda iyi ve kötü kullar birlikte yaşamaktadırlar. Hatta birbirlerine eş ve arkadaş olmaktadırlar. Çünki dünyaları tektir. Orada ise insanlara, çeşitle¬riyle beraber cennet ve cehennem iki ayrı dünya hazırlanmış bulun¬maktadır. Kur'andaki ifâdeyle orada; "Bugün artık ayrılın ey günahkâr ve suçlular" denilecek [182] ve herkes kendi hak ettiği dünyasında yerini alacak¬tır.
Tabii ömrü içerisinde yapılanmanın en üst noktasına erişen kâinat me-sâbesindeki insan vücut binasının en üstten ve içten geriye doğru çöküş ola¬yından söz eden Yasin sûresi 68. âyetteki "tenkîs" fiili ile gök kütleleri¬nin içten çöküş olayını ifade eden "tafattur" fiili gerçekten benzerlik göstermektedirler. Her ikisi de kendi mezarlığından yeni bir âleme geçiş ya¬pacaklardır.
İşte cennetin veya cehennemin bir parçası hâline gelecek olan dünya¬mızın ve onun içindeki insanlığın hikâyesi. Ve işte aslı "Levh-ı mah¬fuz" da olan insanlığın kâinat kitabı olma özelliğine sahip Kur'an-ı Kerîm'in ve onun beşeriyete sunmakla görevli Hz. Muhammed (S)'in; yer, gökler ve varlık hakkında söyledikleri! Eğer ispatlanmış ilmî gerçeklere aykırı şeyler söylediysek ona, müfessirlerle benim yorumumdan kaynakla¬nan bir hata olarak bakılması dileği ile burada kitabımın bu ilk cildini bitiriyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Empty
MesajKonu: Geri: Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu   Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Icon_minitimeC.tesi Şub. 06, 2010 4:59 pm

[1] Kasas, 28/88.
[2] İbrahîm, 14/48.
[3] Bak. Kıyâme, 75/14.
[4] A' raf, 7/24.
[5] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 340-341.
[6] Bütün bu hadisler için bak. Müslim, Filen, 39-42; Ebû Dâvııd, Melâhım, 12; İbn Mâce, Filen, 28; Tirmizî, Fiten21; Buhârî, Filen, 24, 26; Ahmed, Müsned. IV/6-7.
[7] Tirmizî,Fiîen, 38.
[8] Enbiya, 21/96.
[9] Nemi, 27/82.
[10] Duhan, 44/10-11.
[11] İbn Kuteybe, 402; Zemahşerî, V/237; İbn Kesîr, 111/300; F. Râzî, XVII/247.
[12] Furkan, 25/25.
[13] Fussilet, 41/11; Geniş bilgi için Yer ve Göklerin Oluşumu konusuna bak.
[14] Nemi, 27/82.
[15] A'raf, 7/73,77; Hûd, 11/64; İsra, 17/59 Şuarâ, 26/155; Kamer, 54/27; Şems, 91/13.
[16] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 342-345.
[17] Ankebûl, 29/20.
[18] Nemi, 27/87.
[19] Nâziat, 79/6-7.
[20] el-Isbahânî, 276; "Râcife"nin çok şiddetli gürültü anlamı için bak. F. Râzî, XXXI/34.
[21] Neysabûrî,XXX/17.
[22] Kumibî.XIX/I95.
[23] Tabcrî, XXX/21: F. Razî, XXXI/34.
[24] F. Razî, XXXI/34; Kurtubî, XIX/195; Neysabûri, XXX/17.
[25] Müzzemmil, 73/14; Âyclin tefsiri için bak. Tabcrî, XXIX/14; M. Fuad Abdülbaki, 177.
[26] Bak. İbn Kesîr, 111/565; Kurtubî, XIX/228.
[27] Vakia, 56/4-7.
[28] Taberî, XXVII/97.
[29] Zilzal. 99/1-2.
[30] İnşikak, 84/3-6
[31] Bak. F. Râzî, XXXI/İ03-104.
[32] Hakka, 69/13-16.
[33] Tür, 52/9-10.
[34] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 346-349.
[35] Kurlııbî, XIX/228.
[36] Bak. Tür, 52/10; Nebe", 78/19-20; Tekvîr, 81/1-3; Kehf, 18/47. Bu son âyet tek basma bu¬lunmakladır.
[37] Kâria, 101/5; Meâric, 70/9; Tefsir için bak. İbn Kuleybc, 485; F. Râzî, XXX/125; İbnu'l-Cevzî, dağların zayıf ve yumuşaklığı sebebiyle yüne benzeti İdiklerin i, söyler, C. VIII/360.
[38] Meâric, 70/8.
[39] Zemahşerî, VI/155.
[40] Vâkia, 56/6.
[41] Taberî, XXVII/97.
[42] Tâhâ, 20/105-107.
[43] Taberî, XVI/155-156 X1/246; F. Râzî, XX1I/117
[44] Zemahşerî, VT/196.
[45] Nebe', 78/20.
[46] Kehf, 18/47.
[47] Râzî, XXXI/I1-12; Kurtubî, XII1/242-243.
[48] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 349-352.
[49] Tûr, 52/6.
[50] Tekvîr, 81/6.
[51] Bu görüşler için bak. İbn Kuteybe, 516; Taberî, XXVII/12, XXX/43-44; Zemahşerî, VI/40, 212; İbn Kesîr, IH/389; Kurlubı, XIX/230; İbnu'l-Cevzî IX/39.
[52] İnfilar, 82/1-5.
[53] Bak. Taberî, XXX/54; Zemahşerî, VI/214; E Râzî, XXXI/77; îbn Kesîr, III/610; Kıırtubî, XIX/244; Ebu's-Suûd, IX/120.
[54] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 352-354.
[55] İnşıkak, 84/3-5.
[56] İbn Mâce, Fiten, 33.
[57] Taberî, XXX/72; F. Râzi, XXXI/103-104; Zemahşerî, VI/220; Ebu's - Suûd, Tefsir, IX/131.
[58] Kurtııbî, XIX/270.
[59] İbrahim, 14/48.
[60] Bagâvî, IH/525, No. 4284.
[61] F. Râzî, XVII/30.
[62] F. Râzi, XIX/146-147; Taberî, XIII/165.
[63] Taberî, XIII/163-166; Zemahşerî, tII/126; İbnu'l-Cevzî, IV/376; Kurtubî, IX/383
Hz. Ali kendisine isnad edilen bir sözlerinde o; yerin gümüş mâdenine göklerin de altlına döneceğini, söyler. Bak. Taberî ve İbnu'i-Cevzî. Yerin, üzerinde hiç günâh İşlenmemiş ve hiç kan akmamış tamamiyie başka bir yerle değiştirileceğine ilişkin Hz. Ali (r.)'ye atfedilen haberin râvilerinden biri de yalancılıkla itham edilmiştir. Bak. el-Hindî, 11/4460. Yer olsa ol¬sa gümüş rengine, gökler de altun rengine dönebiiirler. Bu da elbet belli bir süre için olabilir.
[64] Buhârî, Tevhid, 55, 15, 22, 28, Bed'ül-Halk, I; Müslim, Tevbe, 14.
[65] Gâfir, 40/16.
[66] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 354-357.
[67] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 358.
[68] Geniş bilgi için "Yıldız ve gezegenlere genel bakış" başlığına bak..
[69] İnfitar, 82/1-2.
[70] Dağılma anlamı için bak. Râgıb cl-lsbahânî, 734.
[71] F. Râzî, XXXI/77.
[72] Murselât, 77/8-10.
[73] Taberî, XXIX/143; Tefsir için bak. Kurtubî, XIX/157; Zemahşerî, VI/196; îbn Kesir, III/578; Neysabûrî, XXIX/134.
[74] F Râzî, XXX/269.
[75] Tckvîr, 81/1-3.
[76] Taberî, XXX/42; İbn Kuteybe, 516; Zemahşerî, VI/211-212; F. Râzî, XXXI/67; Neysabû-rî, XXIX/32 Kurtubî, XIX/228.
[77] Kadî Beydavî, 11/587.
[78] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 358-360.
[79] Hâkim, Müstedrek, 11/515.
[80] Ben burada meşhur olmıyan görüşü öne aldım. Bak. Kurtubî, XIX/229; Neysabûrî, XXX/33.
[81] Tekvîr, 81/1-14.
[82] Taberî, XXX/41-42; Kurtubî, XIX/227.
[83] Bu görüşler için bak. İbn Kuleybe, 516; Taberî, XXX/41-42; İbnu'l-Cevzî, IX/38; Kurtu¬bî XIX/227; İbn Kcsîr, IH/604; F. Râzî, XXXI/66.
[84] İbnu'l-Cevzî, IX/38.
[85] Zemahşerî, VI/211-212; Ncysabûrî ve Ebu's-Suûd da eserlerinde aynı görüşleri tekrarla¬dılar. Bak. Ncysabûrî, XXIX/32; Ebu's-Suûd Ef, IX/114.
[86] Güneşin yörünge dışına çıkıp dağılacağı görüşü Asma'i'de de vardır. Bak. F. Râzî, XXXI/66.
[87] Hâkim, IV/571; Zehebî, IV/571.
[88] Buhârî, Bed'ül-halk, 4.
[89] Kıyâme, 75/8.
[90] Kıyâme, 7.
[91] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 361-363.
[92] Müslim, İman, 250; Buhârî, Tevhîd, 22-23, Bed'ü'f-halk, 4, Tefsir, 36; Ahmed, Müsned, V/152; Bu hadisin tam metin tercümesi için "Güneşin Düz Hareketi" başlığına bak.
[93] Ahmed, Müsned, 11/201, V/145, 152.
[94] Müslim, Fiten, 110; Ebû Dâvud, Melâhım, 14; Timıİzî, Fıten, 59. İbn Mâce Fiten, 33.
[95] Buhârî, Fiten, 25; Müslim, İman, 248; îbn Mâce, Fiten, 32; Ebû Dâvud, Melâhım, 12; Hadisle geçen âyet için bak. En'âm, 6/158; Güneşin batıdan doğusuyla ilgili çeşitli hadis¬ler için bak. Taberî, VII1/71.
[96] Ebû Dâvud, Melâhım, 11; İbn Mâce, Fiten, 32.
[97] Taberânî, IV/237, No. 9019-20; Taberî, Tefsir, V1I1/75.
[98] Kurtubî, XIX/96-97.
[99] Kurtubî, XIX/96 vd.
[100] Kıyâme, 75/6-9.
[101] İbnu'l-Cevzî, VIII/419; Bu âyetin yorumu hakkında daha geniş bilgi için "Yer ve gökle¬rin, yeni âlemler oluşturmak için bitişik oldukları ilk nokta durumuna getirilmeleri" başlı¬ğına bak..
[102] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 363-366.
[103] Bir misâl olarak bak. Ncbe', 78/17.
[104] Tûr, 52/9-10
[105] Bu görüşlerin hepsi için bak. Taberî, XXVII/I3, Neysabûrî, XXVII/21; F. Râzî, XXVI-11/243; Kurtubî, XVII/63; Kadı Beydavî, U/468; Suyûtî, 11/449; îbn Kesir, IH/389.
[106] Hakka, 69/13-16.
[107] Kurlubî, XVIİI/265; F. Râzî, XXX/108; Neysabûrî, XX1X/31; Kadı Bcydavî, H/544; Ne-sefî, fV/287.
[108] İnşikak, 84/1-5.
[109] Bu sûreler için kitabımızın ilk başlığına bak.
[110] Furkan, 25/25; Tefsir için bak. Kurtubî, XIX/269.
[111] Duhan, 44/10-15.
[112] Bak. Zemahşerî, V/237; İbn Kuteybe, 402; F Râzî, XXVII/247; İbn Kesîr, IH/300.
[113] Hz. Ali'nin görüşü için bak. Kadî Beydavî, 11/592.
[114] Enbiya, 21/30; "Yer ve göklerin tek kütle hali" başlığına bak..
[115] Maddelerin yaratılması, maddelerde bölünme, başlığı.
[116] Geniş bilgi için "Kâinatın düzen ve dengelerine genel bakış" başlığına bak.
[117] Ayrıca bak. "Yıldızların kararıp dökülmesi" başlığı.
[118] Alak, 96/1-2.
[119] Mıırselât, 77/8-10.
[120] Kurtubî, XIX/157
[121] ibn kesîr, III/578.
[122] Zemahşerî, VI/I96; Nesefi, İV/322; Göğün yarılıp çatlaması, anlamı için bak. Taberî, XXIX/143
[123] Nebe', 78/19-20.
[124] Bak. Taberî, XXX/6-7; Kapılardan yolların kastedildiği, yorumu için ayrıca bak. Kurtubî, XIX/176.
[125] Tekvîr, 81/11
[126] îbn Kuleybe, 516; Râgıb ei-Isbahâni, 651; Taberî, XXX/47 Zemahşerî, VI/213; F. Râzî, XXX1/70.
[127] Rahman, 55/37.
[128] Bak. İbn Kuieybe, 485; Zemahşerî, VI/155.
[129] Meâric, 70/8.
[130] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 366-373.
[131] Enbiyâ, 21/30; Fussılet, 41/11; Geniş bilgi için "yer ve göklerin ortaya çıkışı" başlığına bak..
[132] Furkan, 25/25.
[133] Duhân, 44/10-15.
[134] Rahman, 55/33, 55.
[135] Bak. îbn Kulcybe, 43S; Taberî, XXVII/81-82; Taberânî, X/3O5, No. 10597; Râgib el-Is-bahânî, 397; İbnu'l-Ccvzî, VHI/I16; Kurtubî, XVI1/171; F. Râzî, XXIX/114; İbn Kesîr, III/419; M. Fuad Abdiilbâkı, 201.
[136] Yerkürenin tabakaları ve yapısı ile Göklerin Fethi, konularına bak.
[137] Rûm, 30/11; Diğer ayetler için bak. Rûm, 30/27; Yûnus, 10/4, 34; Nemi, 27/64; Ankebût. 29/19; Burûc, 85//I3; Enbiyâ, 21/104.
[138] Bak. Taberî, XI/60, XX/S9, XXI/18T Kurtubî, VIII/309; İbnu'l-Cevzî, VI/265.
[139] İbnKcsîr, 11/193.
[140] Enbiya, 21/104.
[141] Zümcr, 39/67.
[142] Mülk, 67/1.
[143] Buharı, Tcvhîd, 6, 19, Rikak, 44, Tefsir, 39; Müslim, Münafıkun, 19-23; İbn Mâce, Mu¬kaddime, 13.
[144] İsrâ, 17/51, 69; Tâtıâ, 20/53; Nûh, 71/18.
[145] Geniş bilgi için "yer ve göklerin oluşum devreleri" başlığına bak.
[146] İbrahim, 14/48.
[147] Kasas, 28/88.
[148] Kurtubî, XI/347-348.
[149] Yerkürenin alacağı son şekil" başlığına hak..
[150] F. Râzî, XXH/229.
[151] F. Râzî, XVH/30.
[152] Araf, 7/25.
[153] Kıyâme, 75/6-9; Açıklama için aynca "Güneşin baüdan doğuşu" başlığına bak..
[154] Kurtubî, XIX/96-97.
[155] Bu görüşler için bak. Tabcri, XXIX/1I3; Zemahşerî, VI/186; İbnu'l-Cevzî. VIII/4I9; Kurtubî, XIX/96; E Râzî, XXX/220.
[156] bak. Taberî, XXVlII/82-83; Neysabûrî, XXVIII/90; Kurtubî, XVII/173.
[157] Şûra, 42/7; Tegâbün, 64/9; Hûd, 11/103.
[158] Bak. 2. kitap "Göklerin fethi ve göklerde hayat" konulan.
[159] Şûra, 42/29.
[160] En-âm, 6/73; Kehf, 18/99; Tâha, 20/102; Mu'minûn, 23/101 ; Nemi, 27/87; Yâsîn, 36/51; Zümer, 39/68; Kaf, 50/20; Hakka, 69/13; Nebe' 78/18 (Bunlardan 1. surla İlgili olan sûre¬ler için bak. Zümer, Kaf, Hakka, En'âm, Nemi).
[161] Bak. Nemi, 27/87; Zümer, 39/68.
[162] Secde, 32/9; Hıcr, 15/29; Sad, 38/72; Enbiyâ, 21/91; Tahrîm, 66/12; Mâidc, 5/110.
[163] Bak. Taşkın Tuna, 122.
[164] Nahl, 16/77.
[165] Kıyâme, 75/14-15.
[166] Fussılel, 41/20-22; Nûr, 24/24, Yasin, 36/65.
[167] Mu'minûn, 23/62; Câsiye, 45/29.
[168] Burûc, 85/22; "Kitab hafız" tâbiri için bak. Kaf, 50/4
[169] Zilzal, 99/7-8.
[170] Yûnus, 10/61; Sebc', 34/3.
[171] Ankebüt, 29/19-20.
[172] Prof. Dr. Celal Yeniçeri, Uzay Ayetleri Tefsiri, Erkam Yayınları: 374-386.
[173] Kıyâme, 75/6-8.
[174] Zilzâl, 99/1-3.
[175] Duhân, 44/10.
[176] Hâcc, 22/1-2.
[177] Müzzcmmil, 73/17-18.
[178] Tirmizî Filen 21, 38, Kader, 16; Ibn Mâce, Fiten, 29; Ebû Dâvud, Melâhım, 10.
[179] "raf, 7/187; Diğer âyetler için bak. En"anı, 6/31; Yûsuf, 12/107; Enbiyâ, 21/40; Hâcc, 22/55'; Ankebût, 29/53; Zuhruf, 43/fifi; Muhammed, 47/18.
[180] Bu konuda bir hadisin açıklaması için bak. İbn Kesir, 11/71.
[181] Misâl olarak bak. Âl-i tmmn, 3/191; Sad, 38/27; En'am, 6^73 Hicr, 15/85.
[182] Yasın, 36/59.
[183] Prof. Dr. Celal Yeniçeri
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ykmz
Medaratör

Medaratör
ykmz


Mesaj Sayısı : 820
Kayıt tarihi : 12/04/10

Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Empty
MesajKonu: Geri: Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu   Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Icon_minitimePtsi Nis. 19, 2010 10:44 am

Emeğine teşekkürler kardeşim Allah razı olsun..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Empty
MesajKonu: Geri: Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu   Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu Icon_minitimePaz Mayıs 02, 2010 12:15 pm

Rabbim senden de razı olsun.vesselam
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Uzay Ayetleri Tefsiri ve Alemin-Kainatın sonu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Uzay Ayetleri Tefsiri bağlamında Göklere seyahat
» Uzay ayetleri bağlamında Göklerde mülkiyet ve kullanımı
» KAİNATIN EN BÜYÜK SIRRI AŞK!
» "BEŞİNCİ CİLT" 105. HİKAYE ŞEHVETİN SONU
» MANEVI ALEMIN SULTANI ULVI HOCAM

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Kuran-ı Kerim Hakkında Herşey

 :: Kur'an-ı Kerim Mucizeleri Ve Genel Paylaşımlar
-
Buraya geçin: