iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İbni Hazmın İlmi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

İbni Hazmın İlmi Empty
MesajKonu: İbni Hazmın İlmi   İbni Hazmın İlmi Icon_minitimeÇarş. Ara. 16, 2009 4:59 pm

İbni Hazmın İlmi

İbni Hayyan şöyle der: «Ebu Muhammed (îbni Hazm) hadis, fı¬kıh, cedel, nesep, edebiyat, mantık ve felsefe gibi birçok ilimlere sa¬hipti. Bu ilimlerin bazısı üzerinde bir hayli eserleri vardır. Ancak bu kitaplarında yanlış ve sakatlıklar da mevcuttur. Çünkü o, bütün ilimleri hocasız olarak tahsil etmek cesaretini göstermiştir» [39]
Bu sözler, îbni Hazm'in ilminin zenginliğini gösterir. Fakat bu¬rada, şiddetli bir iğneleme de vardır. Çünkü îbni Hayyan, îbni Hazm'¬in sözlerinde yanlışlıkların bulunduğunu ileri sürmektedir. Zira İbni Hazm, bütün ilimleri kendi gayretiyle, hocasız olarak kitaplar¬dan öğrenmiştir. Bu noktadan îbni Hazm'i, İbni Haldun da tenkit etmiştir. Bu tenkitler ister yerinde olsun ister olmasın, kesin olarak bildiğimiz şey, îbni Hazm'in kendinden sonraki nesillere faydalı bir çok eserler bırakmış olmasıdır. Yine kesin olarak bildiğimiz bir şey daha vardır ki o da, îbni Hazm'in kendine has bir metoda sahip olu¬şudur. İbni Hazm devamlı olarak bir kısım hocalara bağlı olsaydı, müstakil ve kuvvetli bir düşünceye sahip olmasaydı belki onun bu metodu teşekkül etmeyecekti.
İbni Hazm'i sert bir dille tenkit eden îbni Hayyan, onun bazı kitaplarını zikreder ve şöyle der:
«Şeyh (Üstad» Ebu Muhammed (îbni Hazm)'in, Allah'ın lanet ettiği yahûdiler ile, müslümanlar tarafından reddedilen diğer bazı mezheb mensupları arasında yapmış olduğu toplantıları ve yazılı bir kısım haberleri vardır. Onun pek çok eserleri mevcut olup en meşhuru «el-Fasl (el-Fısal) Beyne Ehlil-Ârâi ve'n-Nihal» [40] adlı ce¬del hakkındaki kitabıdır. Müslüman fırkalarından te'vlli kabul eden¬lerin kâfir olduğunu göstermek ve taklidi caiz görenleri reddetmek için kaleme aldığı «es-Sâdf ve'r-Râdi'» adlı kitabı da meşhurdur. Ayrıca îbni Hazm'in «Şerhu Hadîsi'l-Muvatta' ve'1-Kelam alâ Mesâilihî» [41] senedlerini kısaltarak sahîh hadisleri tarif, lafız ve mânâ¬larını izah eden “el-Câmi' fî Haddi Sahîhi'l-Hadis», Kitab ve Sünnet'-de hakkında bir nass bulunmayan nazari ve fer'ı meseleleri incele¬yen «et-Telhıs ve't-Tahlîs», ihtilaflı olduğu bilinmeyen meseleler ara¬sında içma'ı ele alan «Müntekâ'1-îcmâ' ve Beyânuhû», halîfelerin siret ve derecelerini, bu konudaki sünnet ve vacipleri anlatan «el-îmame ve's-Siyase», «Ahlâku'n-Nefs», büyük ve meşhur bir eseri olan «el-îysâlilâ Fehmi Kitabi'l-Hisâl» ve «Keşfu'I-ÎItibas mâ Beyne Ashabı'z-Zâhîr Ve.Ashabı'l-Kıyas» gibi birçok kitapları vardır. Muh¬telif konulara ait risalelerinin sayısı da çoktur.» [42]
îşte bunlar, îbni Hazm'in eserlerinin bir kısmını teşkil eder. [43] Yukarıda adı anılan eserlerinin çoğu İslâm'ı müdafaa, İslâm ,düşmanları veya müslümanların sapıkları ile mücadele için yazılmış¬tır. Bu eserlerinde, çok şiddetli bir dil kullanan Îbni Hazm'in ufku¬nun genişliğini ve ilminin zenginliğini görmekteyiz.
İbni Hayyan'in saydıkları, Îbni Hazm'in kitaplarını tam olarak içine almaz. Ancak onun bir çok kitaplarından pek azmi ifade eder. îbnı Hazm'in oğlu Ebu Itâfi' el-Fazl şöyle. demiştir: «Babamın elya-zısı ile telif etmiş olduğu kitaplardan dörtyüz cildini yanımda top¬ladım. Bunlar, yaklaşık olarak seksen bin varak teşkil [44]eder. [45]

Îlmi Metodu

Birçok eser telif eden ve çeşitli ilimlerle uğraşan îbni Hazm, ken¬disine has ilmî bir metod takip etmiştir. Onun bu metodu ikiye ay¬rılır:
1 — Akli ilimlere ait metodu.
2 — Nakli ilimlere ait metodu.
Aklî ilimlere ait metodunu Îbni Hazm, muhalifleriyle fikrî mü¬cadelelerinde kullanmıştır. Elbette fikrî mücadelelere girişen kimse¬nin naklî değil, akli bir metodu olmalıdır. Çünkü, muarızlar nakli tanımadığı zaman onlarla aklî esaslara göre münakaşa etmek ge¬rekir. [46]

Aklî Metodu

İbni Hazm, insanın insan olması hasebiyle doğuştan var olan (bedîhî) bilgilere sahip olduğunu kabul eder ve bu bilgilere «İlmu'n-Nefs» adım verir. Çünkü selim'bir fıtrata sahip olan herkes, öğre¬time ihtiyaç duymaksızın bu bilgileri elde eder. Bunları kavraması ve inanması, bu konuda bizim için bir delil teşkil eder. Bu bilgilere misal olarak İbni Hazm, parçanın bütünden küçük olduğunu ile¬ri sürer ve bunu isbat için şöyle bir delil serdeder: Çocuğa bir hur¬ma tanesi verdiğimiz zaman ikincisini ister, ikinci hurma tanesini verirsek sevinir. Çocuğun bu bilgilere sahip oluşuna başka bir mi¬sal olmak üzere îbni Hazm, onun iki zıt şeyin bir arada bulunmayacağmı bildiğini söyler. Meselâ; çocuğu iradesi hilâfına ayakta dur-durursak ağlar, serbest bırakılınca hemen oturur. Keza çocuk, iki cismin aynı anda tek bir yeri işgal etmiyeceğini bilir. Meselâ; onun oturmak istediği bir yer üzerinde başkasıyla çekiştiğini görürüz. Çünkü çocuk, o yerin kendisini başkasıyla birlikte içine almayaca¬ğını bilir. [47]
İbni Hazm, «el-Fasl» adlı kitabında iki kişinin ihtilâf etmediği aklî bedihiyyâtı (açık seçik bilgileri), nefsin doğrudan doğruya bile¬ceğini anlatır ve misâl olarak şunları zikreder: İnsan kendisinin gör¬mediği şeylerin birbirine aykırı olamayacağını bilir. Meselâ;-bir kim¬se ona uzakta olan bir şeyi haber verse, sonra ikinci bir şahıs gelip o da aynı şeyi söylese o kimse, bu haberi tasdik eder. Eğer aynı olay hakkında ikinci şahsın verdiği haber değişik olursa o kimse, bu ha¬berin her ikisini de tasdik etmez. însan bu ilim sayesinde haberle¬rin doğruluğunu, doğanların doğumunu, ölenlerin ölümünü, azledi-lerin azlini, hastalananların hastalığını, şifâ bulanların şifasını, fe¬lâkete uğrayanların felâketini ve kendisinden uzak memleketleri bi¬lir. Nihayet insanın, idraki yükselince tarihî hâdiseleri ve Peygam¬berlere ait haberleri bilme imkânına kavuşur. Aklı gelişince Pey¬gamber (A.S.)'den nakledilen sâdık haberleri de tanıyabilir. Böy¬lece akli ilim için bir esas teşkil ettiği gerçekleşmiş olur.
Bundan sonra İbni Hazm; bu bedîhîlerin her insanın nefsinde mevcut olduğunu, aklî şeyler üzerindeki düşünce hatâsının menşei-nin bu bedîhiyyâttaki ihtilâf olmadığını, ancak bu hatanın menşeinin, bu bedîhîlerden uzaklaşmasından ibaret bulunduğunu söyler. Mukaddimeler (öncüller) öyle çoğalmıştır ki, onları bu bedıhilere dayandırmak güçleşnıiştir. Meselâ; matematik böyledir. Çünkü ra¬kamlar çoğaldıkça hesapta yanılma ihtimali o nisbette artmaktadır. Bu sebepten cebir veya hesaba ait denklemlerin neticeleri değiş¬mektedir. Rakamlar azaldıkça neticeler hatâdan o nisbette uzaklaş¬maktadır. Bu hususta İbni Hazm şöyle der:
«İstidlal, ancak bu mukadimeler (bedîhiler) ile olur. Bir şeyin doğruluğu, ancak onu bunlara dayandırmakla mümkündür. Bu mu¬kaddimelerden biri, herhangi birşeyin doğruluğuna şahitlik ederse o şey doğrudur, gerçektir. Herhangi bir şeyin doğruluğuna şahitlik etmezse o şey de bâtıl ve sakattır. Ancak bir şeyin bu mukaddime¬lere dayandırılması yakınlık veya uzaklık bakımından farklı olabi¬lir. Yakın olanlar, her nefs'te apaçık mevcut ve anlaşılması gayet kolaydır... Bir şey bu mukaddimelerden uzaklaştıkça İstidlal yap¬mak işi zorlaşır; hattâ insan hatâya da düşebilir. Ancak kuvvetli bir anlayış ve temyiz gücüne sahip olanlar müstesnadır. Bu hal zikret¬tiğimiz mukadimelere dayanan şeylerin doğruluğunu cerhetmez. Meselâ; sayılar azaldıkça toplanması kolay olur ve bunda hatâya düşülmez. Sayılar çoğaldıkça toplanması güçleşir; hattâ en büyük muhasip bile yanılabilir. Dolayısıyla bu mukaddimelere dayanma ba¬kımından yakın veya uzak olan her şey doğrudur. Burada şeyler arasında her hangi bir üstünlük yoktur. Zikrettiğimiz mukaddimeler¬den biri diğeriyle çatışmaz. [48]
Böylece İbni Hazm, neticelerdeki hatânın menşeini ve aklın bü¬tün hükümlerinin bu bedîhîlere dayandığını açıklamaktadır, Fakat o, hatânın sebebini, sadece bu mukaddimelere dayanmamaya hasretmemiştir. Belki hatânın bir kısmı şehvet veya muayyen bir fikre gösterilen taassubun tahakkümüne aittir. Şehvet veya taassup fik¬re (düşünce) arız olan bir afattır; onu sapıtır ve hatâya düşürür. Bu âfât, bazan öyle kuvvetli olur ki insan bu mukaddimelerin (bedîhlerin) bir kısmını inkâr eder. Bu konuda da İbni.Hazm şöyle der. «Doğru bir temyiz gücüne sahip olan kişi bu şeylerin (yani ak¬lın bedihîlerinin) tamamen doğru ve münakaşa götürmez olduğun¬dan şüphe etmez. Ancak, bunların doğruluğunu öğrendikten sonra aklına afat arız olan ve temyiz kabiliyeti bozulan veya bazı bozuk fikirlere meyleden kimseler, akim bu debîhîlerinden şüphe edebilir¬ler. Esasen bozuk fikirler de, temyiz kabiliyetine arız olan bir afat¬tır. Tıpkı duyu organlarına gelen afatlar gibi. Meselâ; safrası bulu¬nan kimseye arız olan âfât böyledir. Bu afata uğrayan kimseye bal acı gelir.»
İbni Hazm, bu akli metodunu akaidi incelerken de kullanır. Al¬lah'ın kâinattaki kanununu ve olağanüstü (harikulade şeyleri) bu metoduna göre açıklar. O, ilâhi kanunları incelerken istikra' ve tetebbua (tümevarım metodu) dayanır. Peygamberlere İmanın esası¬nı açıklar ve bunu, sebeplerin üstünde bulunan olağanüstü olayla¬ra dayandırır. Peygamber, bu olağanüstü şeyler (mucizeler) le da¬vet ettiği kimselere meydan okur. Peygamberlerin meydan okudu¬ğu bu harikulade şeylerle Peygamberliği sabit olduktan sonra, artık nakli metoda itibar edilir. Zira insan, Peygamberin getirdiği hüküm¬leri bu metodla bilir ve bunlara uyar. [49]

Ruhî Ve Ahlâkî İncelemeleri

İbni Hazm'in ruhî (psikolo)ik) ve ahlâkî konularda incelemele¬ri vardır. O, ruh üzerindeki incelemelerini «Tavku'l-Hamâme» adlı kitabında açıklamıştır. Ahlâkî incelemeleri de «Müdavatu'n-Nufûs» adlı kitabında görülmektedir. İhtiva ettiği konulardan anlaşıldığına göre İbni Hazm, bu ikinci eserini gençlik çağında değil, hayatının sonbaharında yazmıştır. Önce bu eserin konularına işaret etmek is¬tiyoruz, İbni Hazm, bu eserde iki hususa dayanmaktadır.
1 — İstikra' ve tetebbu'.- Bunlar îbni Hazm'in kabul ettiği be-dîhi mukaddimelere dayanır! O, temas ettiği ve düşüp kalktığı in¬sanların ahlâkını, kendisinden uzakta olanların haberlerini tek tek tesbit eder. Ve ahlâklarına âfât ânz olan kimselerin kusurlarını söy¬ler. İnceleme ve tetebbularmdan sonra tesbit ettiği bu kusurların tedavisi için ilâç olabilecek şeyleri ileri sürer.
İstikra', her babayiğitin kân değildir. Bu sebepledir ki istikrâ'-ya gücü yetmiyenlerin, iyilik ve kötülükleri tanımaları için semavî kitaplara başvurmaları gerekir. Bu hususta îbni Hazm şöyle der: «İyiliklerin neler olduğunu bilmeyen kimse, Allah ve Resûlü'nün emrettiği şeylere itimat etsin. Çünkü bunlar, bütün iyilikleri içine almaktadır.» [50]
2 — Felsefî incelemeler. İbni Hazm'in Müdâvâtu'n-Nufûp adlı eserinde dayandığı bu felsefî incelemeler, Yunan filozoflarından in¬tikal eden ve esası aklî bedîhîlere veya istikra' ve tetebbua daya¬nan şeylerdir. İbni Hazm, kendi istikrâ'ına itimat ettiği gibi, baş¬kasının istikrâ'ına ve filozofların ilk bedîhîlerin aslına ulaşmada kullandıkları mukaddimelerle elde ettikleri neticelere de itimat eder. Doğruluğu sabit olduktan sonra bu neticeler, beşer aklının ortak malı olup. herkes bunlardan faydalanabilir.
Adı geçen eserinde İbni Hazm'in bazı Yunan filozoflarının gö¬rüşlerine itimat edişi besbellidir. O, iyilik (fazilet) nazariyesini açık¬lar ve iyiliğin iki kötülük Crezîlet) arasında bir şey olduğunu söy¬ler.İşte bu nazariye Aristo'ya aittir. Bu konuda îbni Hazm şöyle der: «Fazilet, ifrat ile tefritin ortasmdadır. Yâni ifrat da tefrit de kötüdür. Fazilet, bunların tam ortasindadır!» [51]
İbni Hazm, Eflatun'un istikrâ'ını da kabul eder. Eflâtun'a göre faziletlerin esası dörttür. İbni Hazm kendi istikrâ'ına uyarak bu esas¬larda değişiklik yapar. İbni Hazm'e göre fazilet: Ma'rifet. (bilgi), yiğitlik, cömertlik ve 'doğruluktur. Burada görüyoruz ki İbni Hazm, Eflâtun'daki, iffetin yerine cömertliği koymakta ve iffeti doğruluğa (adalete) dahil etmektedir. îbni Hazm; «İffet ve emanet, adalet ve cömertliğin çeşitlerindendir, der. [52]
İbni Hazm incelemelerinde, nakil ile sabit olan İslâmî ahlâkı terketmemiştir. Yunan felsefesinden ve buna dayanan istikralardan faydalanarak îslâmî ahlâkın hükümlerini işaret etmiştir. Çoğu za¬man felsefî nazariyeleri zikrettikten sonra Kur'an veya Hadîs nass'-larını sözlerine ilâve eder. Daima faydalı aklî bilgilere dayanarak, îslâmî ahlâkın yaşatılmasını ister ve bu konuda şöyle der:
Faydalı bütün ilimleri öğrenmek, akim güzelliğini artırır, onu her türlü afattan korur ve aklı zayıf olanı helak eder. İyilik için uğ¬raşan kimse, aynı şekilde akla önem verse, Hasan el-Basrî'den, Ati¬nalı Eflâtun'dan ve İranlı Büzürgmihr'den daha büyük hakîm olur.» [53]
İbni Hazm, «Müdâvâtu'n-Nüfûs» adlı eserinde iyilik ve kötülü¬ğün ahlâkî ölçüsünü kendi anlayışına göre açıklar. Keza güvenilmeye lâyık olmayan insanı anlatır. Bu felsefî incelemelerin sonun¬da aynen İslâm âlimlerinin vardığı şu neticelere varır: Din bir ce¬maat için zaruridir. Cematin himayesi ve fertler arasındaki itimat dinle olur. Dindar insan, gayri müslim bile olsa güvene lâyıktır. Din¬dar olmayan bir kimse, müslüman bile olsa itimada lâyık değildir. O, bu meselede aynen şöyle der:
«Dindar insana güven; isterse o, senin dininden başka bir dinde olsun. Dînin emirlerini hafife alan kimseye güvenme; isterse o, se¬nin dinine mensup görünsün. Bir kimse, Allah'ın haramlarını hafi¬fe alırsa ona hiç bir şeyini emanet etme!»
İşte bunlar, îbni Hazm'in adı geçen eserini tamamen aksettir¬memekle beraber, ondaki güzellikleri gösteren bir kaç demettir. [54]

Tavku'l-Hamâme'si

İbrii Hazm'in bu eseri, sadakat, ülfet ve muhabbet hakkında psi¬kolo)ik bir incelemedir. «Müdâvâtu'n-Nufûs» adlı eserini, hayatının sonbaharında, ruhları tedavi için tecrübelerinin bir ilâç olmasını dü¬şünerek, kaleme almıştı. «Tavkü'l-Hamâme» adlı eserini ise, ifade¬lerinden anlaşıldığı gibi, gençliğinin sonbaharında kaleme almış¬tır. Bu eserde anlatılan olaylar gösteriyor ki îbni Hazm, onu yazdı¬ğı zaman artık gençlik devresini bitirmek üzereydi. Bu eserinde de bir çok tecrübeleri ve hayat hikâyeleri yer almaktadır. Bundan son¬ra İbni Hazm, kendisini tamamen ilme vermiştir.
Bu eser, istikra' (endüksiyon) ve İbni Hazm'in «Îîmü'n-Nefs Fıtri bilgi» adını verdiği ilk bedihilere (açık seçik bilgilere) ulaşan mukaddime (öncül)'lere dayanarak yapmış olduuğ psikolo)ik tahlil¬leri ihtiva eder. İstikra ve dînî hakîkatlardan faydalanarak yapmış
olduğu bu tahlil, sevgiyi tarif edişinde açıkça ortaya çıkar. îbni Hazm sevgiyi şöyle tarif eder:
«İnsanlar, onun (sevginin) mahiyetinde ihtilâfa düşmüşler ve uzun uzadıya lâf etmişlerdir. Bu hususta benim görüşüm şudur: Sevgi, bu varlık içinde bir güce sahip olan nefsin (ruhun) yüksek ve asıl unsurundaki parçalar arasında mevcut olan bir birleşmedir. Bu birleşme (ittisal), nefsin ulvî âleme ait karargâhındaki kuvvet¬lerinin bağlantısı ve terkibinin şekline göre karşılık verme (mücavebet) hususiyeti vasıtasıyla olmaktadır. Biliyoruz ki, yaratılmışlar, arasındaki yaklaşma ve uzaklaşmanın sırrı, birleşme ve ayrılmadır. Şekil, ancak kendi şekline bağlıdır. Bir şey ancak kendi misline ısı¬nır. Mücânesetin (benzeşmenin), duyulur (mahsûs) bir işleyiş şek¬li ve gözle görülür bir etkisi vardır. Birbirine zıt şeylerdeki uyuş-mazlık (münâferet) ve benzer şeyler arasındaki uyarlık (muvafa¬kat) , bizim aramızda da mevcuttur. Hal böyle olunca' bu; nefsin ken¬disinde, saf ve ruhanî âleminde, mutedil ve yüce cevherinde nasıl¬dır?.. Bunların hepsi, insanın tasarrufunun aslında fıtrî olarak ma¬lûmudur. Buna göre insan, fıtratındaki birlikte sükûnete kavuşur. Nitekim Allah Teâlâ; «Sizi bir candan (Âdemden) yaratan, bundan da gönlü kendisine yatıp ısınsın diye eşini yaratan O'dur.» [55] buyurmuştur. Yüce Tanrı burada ısınmanın (sükûnetin) sebebini, Âde¬min eşinin kendisinden oluşuna bağlamıştır.»
Yine Ibni Hazm şöyle der: «Bunun delili şudur: Siz birbirini seven iki kişi arasında bir benzerlik ve tabiî sıfatlar bakımından bir uyuşma bulunduğunu görürsünüz. Şüphesiz ki bu, az da olsa, mev¬cuttur. Benzerlikler çoğaldıkça mücâneset artar. Sevgi kuvvetlenir. Dikat ederseniz bunu açıkça görürsünüz. Peygamber (S.A.) de, şu sözleriyle bu görüşü destekler: «Ruhlar toplanmış ordular halinde¬dir. Birbirini tanıyanlar birleşip kaynaşırlar, birbirini sevmeyenler de ayrılırlar.» Sâlihlerin birinden; «Müminlerin ruhları birbiriyle ta¬nışır», dediği rivayet edilmiştir. Bunun için Hipokrat kendisini seven zavallı bir adamın durumu anlatıldığı zaman üzülmemiş ve: «O, an¬cak bazı ahlâki yönlerinde kendisine uyduğum için beni sevmekte¬dir.» demiştir.»
îşte görüyoruz ki îbni Hazm, felsefeye dayanmakta ve onu dînî nass'larla desteklemektedir. Daha sonra o, adı geçen kitabının bü¬tün bölümlerinde, müşahade ettiği olayları anlatarak istikrâ'ya is¬tinat etmektedir. O, bu olayları tahlil ederek, nefsin (ruhun) derin¬liklerine kadar varır ve bu tahlillerini tamamen gördüklerine daya¬narak yapar, işittiklerine değil,.. Bu hususta şöyle der:
«Bu kitabımda, gördüklerimin veya güvenilir kimselerin rivaye¬tine uyarak doğru bulduğum şeylerin dışına çıkmamayı esas olarak kabul ettim. Eskilerin ve bedevi araplann haberlerinde beni mazur görün. Çünkü, bunların yolu bizimkine uymamaktadır. Onlara ait pek çok haber mevcuttur. Benim mezhebim, başkasının binitiyle yo¬la çıkmamaktır. Ben emanet zînet eşyası kullananlardan değilim.»
İbni Hazm, sevginin iki esası olduğunu söyler:
a) Nefsi benzeşme ve ruhi kaynaşma,
b) Şekil yönünden uyuşma.
İlk hayranlık, kişi için hoşuna giden şeklin güzelliklerini tâyin eder. Ona göre güzelliğin ölçüsü bu olur. Başkası hoşuna gitmez ve ondan başkasıyla istişarede bulunmaz.
İbni Hazm, bu eserinde tahlillerine devam eder ve sevginin de¬recelerini açıklar. Sevginin en üstününün Allah sevgisi olduğunu söyler. O, takva veya işi en güzel şekilde yapmak, kurbiyyet veya Allah'a itaat etmek için Allah'ı sever. Bundan sonra ülfet ve sada-kata dayanan sevgi gelir. Arkadaşlık ve dostluk sevgisi de buna da¬hildir. Bunlardan sonra aşk gelir. Bu da, hiç bir sebebe bağlı olma¬yan ve ruhların birleşmesinden ibaret olan bir sevgidir.
Îbni Hazm, kitabının başka bir bölümünde mânevî ruhî sevgiy¬le şehvete dayanan sevgi arasındaki farkı açıklar. Mânevî-ruhi sev¬ginin sebebinin ruhî kaynaşma oîduğ'unu anlatır ve şöyle der: İlk anda vücut bakımından güzel görme ve renkleri öte geçmeyen su¬reti hoşbulnıanın sebeplerinden birisi şehvettir. Fakat, mânevî-rûhî sebebi ise hakikattir» [56]
O, ruhî sevginin ancak tek varlık için, bedenî sevginin ise çok ve çeşitli olduğunu anlatır.
Îbni Hazm, aşk ile iffetin irtibatını^ iyi kadınlarla kötü kadın¬ların aralarındaki farkı anlatmak için kitabında müstakil bir bölüm ayırmıştır. Bu hususta şöyle der: «îyi kadın, muhafaza ettiğin za¬man kendisini koruyan, muhafaza imkânları olmadığı zaman da kendisine hâkim olan kadındır. Kötü kadın ise, muhafaza ettiğin za¬man bile kendisini korumayan kadındır.»
Îbni Hazm, hem derinliği, hem de güzelliğiyle meşhur olan bu eserindeki ilmi açıklamalarında istikra', tetebbu ve tahlil metoduna dayanır. Fakat, onun istikrâ'ının tam olduğunu söyleyemeyiz. Bel¬ki bu eksiktir. Lâkin inceleme ve araştırmalarına kâfi olup maksa¬dına varması için ona yol gösterecek niteliktedir. Bundan sonra îbni Hazm'in nakli ilimlere ait metoduna geçebiliriz. [57]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İbni Hazmın İlmi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İbnî Hazmin Fıkhı
» TASAVVUF İLMİ
» İmamı Şafiî'nin İlmi
» En Tehlikeli Cincilik İlmi ( M......lik )
» İbni Haldun

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İslamiyet ( Her Müslüman 'a Lazım Din 'i Bilgiler )

 :: Ehli Sünnet İnancı Ameli Mezhebleri :: Ehli Sünnet Dışında Mezhebler ve İnanışlar
-
Buraya geçin: