iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI:

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
islam73
Medaratör

Medaratör
islam73


Mesaj Sayısı : 3832
Kayıt tarihi : 04/03/10
Nerden : Türklügün Bekcisi ve islamin Kölesi

ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI: Empty
MesajKonu: ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI:   ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI: Icon_minitimePerş. Kas. 18, 2010 5:59 pm

Yüce Allah, Şeytanın Adem ile Havva hakkındaki hikayesin i bize bildirmiştir. Şeytan onları aldatmak için sürekli hile ve tuzaklar kurmuş, onlara vaadde bulunmuş, onları ebedî cennette kalma arzusuna kaptırmış, Allah'ın adım anarak onlara, onların iyiliği için nasihatta bulunduğuna dair yeminler etmiş, sonunda onları kandırmıştır. Onlar da kendisini n istediğini yapmışlar da bu yüzden başlarına gelenler gelmiştir. Cennetten çıkmışlar, büyük sıkıntı ve kederlere duçar olmuşlardır. Tabii bu, aynı zamanda Yüce Allah'ın bir takdiri idi. Fakat Yüce Allah'ın takdiri kadar, rahmeti ve mağfireti de hak idi. işte îlahi rahmet ve mağfiret Adem ile Havva'nın imdadına yetişti de onları tekrar cennete kavuşturdu, ahvalin en güzeline nail eyledi ve şeytanın onlar için kurduğu tuzaklar kendisine iade edilip reddedilm iş oldu. Yüce Allah'ın: "...Kurula n kötü tuzak, ancak sahibine ve ehline dolanır!" (200) hikmetli fermanı, yerini ve ehlini buldu.
Allah'ın düşmanı îblis, zannetti ki bu savaşta zafer kendisini n olacak! Fakat gizlide kendisini mağlub edecek olan: "Rabbena zalemna enfüsena" ordusunun bulunduğunu hiç hesaba katmadı. Evet, kendisini n birtakım tuzaklar kurarak mağlub etmeye çalıştığı Adem ve Havva, işte böyle diyerek galebe ve zaferi elde ettiler! Dediler ki her ikisi de: "Ey Rabbimiz, biz kendimize zulmettik! Eğer Sen bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak biz ziyana uğrayanlardan oluruz!" (201) İblis'in, işte bu mana ordusunda n haberi yoktu. Sonra kendisini mağlub etmek için ayrıca Adem'e yönelen: "sümme'ctebahü" devletind en de onun bilgisi yoktu. Evet, böylece îçtiba devleti de Adem'e ikbal ediyor, Yüce Allah kendisi hakkında: "Sonra Rabb'ı onu seçti, tevbesini kabul buyurdu, onu doğru yola iletti!" buyuruyor du. (202).
Lanete uğrayan Şeytan, zannediyo rdu ki, Allah; kendi eliyle, yarattığı, ruhundan kendisine üflediği, meleklere kendisine secde etmeleri için emir verdiği, bütün eşyanın isimlerin i kendisine öğrettiği Adem'i; Kendi Zat-ı İlahiyesi için seçip sevgili kılmış olmasına rağmen, o yasaklanmış ağaçtan bir defacık yeyiverme kle kendisind en uzaklaştıracak. İşte kendisini hayli asaletli ve marifetli zanneden İblis, bunu da böyle zannediyo rdu amma, onun bu zannı da batıl idi ve boşa çıkmıştı.

200. Fatır, 43 201.A7af. 25
202. Taha, 122

Yine cahil ve zalim îblis'in, tabib'in hastaya hasta olmazdan önce devasını öğretmiş olduğundan haberi bile yoktu. Bunun için Adem, o hastalığa mübtela olur olmaz, hemen daha önceden kendisine öğretilmiş bulunan ilacı kullanıp şifa buluyordu . Evet, İblis, öldürücü oklarını öldürmek için atıyordu. Fakat onun oku, öldürmüyor, sadece yaralıyordu. Fakat yaranın merhemi hazır idi ve derhal kullanılıyordu. Bunun için Adem, hiç yara almamış gibi ayağa kalkıverdi.
İblis imtihan olundu, inadında ve isyanında İsrar etti, İlahi emri ve hikmeti kötülemeye kalkıştı, kabahatin in affını dilemedi, hatasına pişman bile olmadı. Safîyyullah ve habibüllah olan Adem ise, hatasını itiraf etti, tevbe ve nedamet eyledi. Tevazu ve samimiyet le yalvardı, bütün insanların tutunacağı esasa tutundu. Tevhid ve istiğfara sarıldı. Bu sebeble aff ve mağfirete nail oldu. İlahi hidayet ve rahmetin bütün kapıları kendisine açıldı. İşte bizler de, böyle bir atanın evladlarıyız! Hal ve gidişte atasına benzeyenl er, cahillik ve zalimlik etmemiş olurlar. Kimin huyu ve hasleti, Adem'inki gibi, tevazu ve samimiyet, tevbe ve istiğfar olursa, şüphesiz Yüce Allah'ın hidayet ve yardımına mazhar olur, hal ve gidişin en güzeline sahip kılınır.
ŞEYTANIN, ADEMİN İKİ OĞLUNDAN BİRİNİ TUZAĞA DÜŞÜRÜP KARDEŞ KATİLİ YAPMASI
Şeytan, sonra Adem'in iki oğlundan birine tuzak kurdu. Ona o kadar yüklendi, o kadar yüklendi ki, onu, kardeş katili yapıncaya kadar peşini bırakmadı. SonuncLa onu tuzağına düşürdü, babasının öfkesine, Rabbı'nın isyanına ve gadabma saldı. Böylece" Adem'in iki oğlundan biri olan Kabil, kardeşi Habil'i öldürerek, Hz. Adem'in zürriyetine katilliği sünnet eyledi. Böyle bir yol açtı. .
Sahih olarak sabit bulunan bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Cs.a.v.), şöyle buyurmuştur:
"Her ne zaman haksız yere bir kimse Öldürülmüş olsa, Adem'in ilk oğluna bu haksız katilliğin günahı kadar günah hissesi yazılır! Çünkü Adem oğulları için bunu adet eyleyen ve ilk kan akıtan odur!" (203).

203. Buhari, 4/104, 8/35, 2/79, 8/151. Müslim, 3/1303, N. 1677/27. Tirmizi, 5/42. Nesai, 7/82. Ibni Mace, 2/872. Müsned, 1/383.

îşte o, böylece şeytanın tuzağına düşüp kardeş katili olmakla, hem yakım ile bağını kesmiş, hem ana-babasma karşı gelmiş, hem de kendisini yaratıp büyüten Rabb'mm öfke ve gadabına layık olmuştur. Aynı zamanda kendisine büyük zulüm etmiştir. Yine Şeytanın tuzağı ile azabın en büyüğüne kendisini atmış, en büyük sevaptan ebedi saadetten mahrum olmuştur.

SONKA İŞİN DOĞRULUK VE DÜRÜSTLÜK ÜZERİNE CEREYANI.

Sonra iş, doğruluk.ve dürüstlük üzerine cereyan etti. Ümmet bir, din bir, ibadet edilip sığınılan ma'bud bir idi. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: 'İnsanlar bir tek milletten başka bir şey değildi, sonradan ayrılığa düştüler. Eğer Rabbı'ndan bir söz geçmemiş olsaydı, ayrılığa düştükleri konuda hemen aralarında hüküm verilir, işleri bitirilir di." (204). Yine Yüce Allah bu konuda şöyle buyurur: "insanlar bir tek ümmet idi. Allah peygamber leri, müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi; anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetsinler diye." (205).
Said, Katade'den naklen şöyle demiştir: "Bize haber verildiğine göre, Adem'le Nuh arasında on asır geçmiştir ve bütün bu asırlarda insanlar, Allah'ın hidayeti üzerinde, doğruluk ve dürüstlük içinde yaşamışlar, hak bir din ve şeriat üzerinde bulunmuşlardır. Fakat daha sonraları ihtilaf başgöstermiş, Yüce Allah da bunun üzerine Nuh'u (a.s.) elçi olarak göndermiştir. îlk nebi Adem (a.s.) olduğu gibi, ilk rasul de Nuh (a.s.) olmuştur. Nuh, insanların ihtilafa düşüp de hak dinden ayrılmaya başladıkları sırada gönderilmiştir."
Abdullah İbni Abbas da, yine bu konuda şöyle demiştir: "insanlar, önceleri bir tek ümmet idi. Hepsi islam üzerinde bulunuyor, hepsi bir tek mabud'a tapıyorlardır."
Yukarıda konuyla ilgili olarak geçen ayetin tefsiri hakkındaki bu söz, sahih ve sabit bir sözdür. Gerçi Ibni Abbas'tan başka sözler de rivayet edilmiştir. Mesela Atiyye'nin rivayeti bunun hilafına olup: "insanlar, küfür üzerinde bir tek millet halinde idi" şeklindedir. Hatta Hasan'ın ve Ata'nın sözleri de bu anlamdadır. Bu ikisi bu hususta şöyle demişlerdir: "İnsanlar, Adem'in vefatından itibaren Nuh'un gönderil-

204. Yunus, 19
205. Bakara, 213

meşine kadar bir tek millet halinde ve küfür üzerinde idiler. Hepsi kafir olup, hayvanlar gibi yaşıyorlardı. Sonra Yüce Allah Nuh'u gönderdi, ibrahim'i gönderdi ve diğer peygamber leri gönderdi. Allah'ın selamı, Allah'ın elçilerinin üzerine olsun!" Fakat onlardan nakledile n bu söz, nakil ve rivayet kanunlarına göre, son derece zayıf bir rivayetti r. Çünkü bu rivayetin, Ibn Abbas'a ittisali yoktur, senedi ona kadar ulaşmamaktadır. Ondan yani İbni Abbas'tan sahih olarak rivayet edilen söz, birinci sözdür. (206).
Ibni Ebi Hatim şöyle der: Bize Ebu Zür'a nakletti, ona Şeyban bin Ferruh, ona Hemmam, ona Katâde, ona Ikrime, ona da İbni Abbâs söylemiştir: insanlar bir tek millet idi, hepsi islâm üzere idiler."
işte, kesin olarak sahih olan budur. Nitekim ashabtan Übeyy bin Ka'b'ın okuyuşu da: "...derken ihtilafa düştüler de, Allah kendileri ne müjdeci ve uyarıcı olarak peygamber ler gönderdi" şeklindedir ve onun bu kıraati de, bunu desteklem ektedir. Ayrıca bu kıraatin doğruluğuna, şu ayet-i celile de şahitlik etmektedi r: 'İnsanlar bir tek milletten başka bir şey değildi, sonradan ayrılığı düştüler." (207).
Bizim burada belirtmek istediğimiz husus: Allah'ın düşmanı Şeytan, bütün gücü ve hıncıyla çalışıp insanları ihtilafa düşürdü de sonradan insanlar iki kısma ayrıldılar. Bir kısmı, hak yolda devam ederken, diğer bir kısmı ise küfür ve şirk yoluna saptılar. Taşlara ve putlara tapınır oldular, ahireti de inkar ettiler.
Şeytanın puta tapanları ilk aldattığı şey, onları kabirlere ve kabirde yatanların suretleri nde yapılan heykeller e aşırı hürmet ve düşkünlük göstermeye teşvik etmesi olmuştur. Onlar önce bununla, sırf kabirdeki lerin hatıralarını canlandırmak istemişlerdi. Onları sevip sayıyor, hürmetle anıyorlardı. Fakat daha sonra onlara tapınmaya, onları birer "ilah" saymaya başladılar. Nitekim Yüce Allah, onların bu halini şöyle bildirmek tedir: "Dediler ki: 'Tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd'i, ne Suva'ı, ne Yeğus'u, Yeuk'u, ne de Nesr'i bırakmayın!" (208).
imamı Buhari, Sahihinde İbni Abbas'tan şöyle rivayet eder: "Bu isimler, Nuh (a.s.)'m kavminin salihleri, evliyası olan zatların isimlerid ir. Onlar vefat ettiği zaman, Şeytan, onların makam ve meclisler ine kendileri nin heykeller inin yapılıp dikilmesi ni ilham etti (içlerine gizlice
206. Hafız İbni Kesir de, Bakara Suresi ayet 213'ün tefsirind e, birinci kavli, en sahih kavil olarak tercih etmiştir: Tefsir, 1/443.

207. Yunus, 19 .
208. Nuh, 23

bu düşünce ve manayı fısıldadı). Onlar da bunu yaptılar ve o suretlere onların isimlerin i verdiler. Fakat onlar, asla onlara tapmıyorlardı. Sadece onlara olan sevgileri nden onları hürmetle anıyor, onları unutmamay a çalışıyorlardı. Fakat daha sonraki nesiller, daha da ileri gidip o suretleri putlaştırdılar, onların yapılış sebebini büsbütün unutup onlara tapınmaya başladılar." (209).
imam İbni Cerir, Muhammed bin Kaysın şöyle dediğini nakleder: "Bu isimlerin sahipleri, Adem oğullarından bazı adamlar, suleha ve evliya kimselerd i ve bunların kendileri ne tabi kimseler vardı. Onların bu talebe ve müridleri, onları çok seviyorla rdı. Onlar vefat ettiği zaman, bu tabi ve müridler dediler ki: "Eğer onların suretleri ni yapıp önümüze koysak, onları daha çok hatırlamış, bu vesile ile ibadete olan şevkimizi artırmış oluruz. Çünkü onlar, ibadette çok ileri bulunan zatlar idi." İşte onların talebeler i, böyle diyerek, böyle bir maksatla onların heykeller ini yaptılar, fakat onlar, bu heykeller e asla tapmıyorlardı. Bunlar öldükten sonra, Şeytan, bunların yerine geçenlere gelip: "Sizden öncekiler, bu heykeller e tapıyorlardı. Çünkü bunlar, onlarla Allah arasında birer vasıtadırlar. Sizin de bunlara tapmanız lazım" diye onlara durmadan vesvesele r verdi. Onlar da şeytanın bu vesvesses ine kapılarak, onlara tapınmaya başladılar."
Hişam bin Muhammed bin Saib el-Kelbi, bu konuda şu bilgiyi vermiştir: "Babam bana dedi ki: İlk defa putlara tapınmak şöyle olmuştur. Adem (a.s.) vefat ettiği zaman, Adem'in, oğlu Şiften olma torunları onun cesedini, onun üzerine indiği dağdaki bir mağaraya koydular. Bu, Hind ülkesinde Nuz adıyla anılan bir dağ idi. Bu dağ, yeryüzünün yeşilliği ve ağaçları en bol olan dağı idi. Burada Şit'in oğulları Adem'in mağaradaki kabrine gelir, ona ta'zim de bulunur, ona Allah'ın rahmetini dilerler idi. Onlar böyle devam ederlerke n, Kabil'in oğullarından biri, kendi kardeşlerine dedi ki: "Ey kardeşler, biliyorsu nuz ki, Şit Oğulları'nm, etrafında saygı ile dolaşıp ta'zimde bulundukl arı bir ma-
209. İmam-ı Buhari hazretler i bunu, Sahihinin Kitabü't-Tefsir bölümünde, Süre-i Nuh'un Vedd ve Suva. ile ilgili ayetini tefsir ettiği yerde rivayet etmiştir. (Cild, 6, sh. 73.) İmam bunu rivayet ve nakil senedinde: "...İbni Abbas'tan Atâ rivayet ediyor ki" diye vermiştir.
İbni Hacer bu hususta demiştir ki: "Atâ'nın İbni Abbas'tan sevkettiği bu rivayetin senedinin kesik olduğu söylenmiştir. Çünkü buradaki Atâ, Horasani diye meşhur olan Atâ'dır denilmiş. Bu Horasani ise, İbni Abbas'ı görmedi, ondan nasıl nakledebi lir? diye itiraz vaki olmuştur. Nitekim Hafız Abdürrazzak'ın rivayetin de bunun, Atâ el-Horasani olduğu açıkça zikredilm iştir. Fakat bunu, e!-Fakihi de rivayet ettiği halde, bu Aîâ'nın, el-Horasani olduğunu kaydetmem iştir. Fakat anlaşılan odur ki, Buhari bunu, Atâ bin Ebi Rebah'tan rivayet eylemiştir. Binaenale yh Buhari hakkındaki.itiraz varid değildir. Ona, bu durum gizli kalmış olamaz. Yani onun bu
rivayeti, kendi şartına uygundur." (Fethu'l-Bari, 8/667-668.)

kamları (kabirleri) var. Bizim ise böyle bir şeyimiz bulunmama ktadır. Ben size bir suret (heykel) yapayım da onun etrafında dolanıp, ona ta'zimde bulununuz ." Ve onlar için bir suret yaptı. İşte Adem Oğullarından ilk suret, böylece yapılmış oldu." (210).
Yine Hişam şöyle der: "Babam bana dedi ki: Vedd» Suva, Yeğus, Yeuk ve Nasr, aslında suleha ve evliya zatlar idi. Bunların hepsi bir ay içinde vefat ettiler. Yakınları buna çok üzüldü. İçlerinden biri dedi ki: "Ey kavmim, ben size onların suretinde beş adet heykel yapıvereyim mi? Size bu suretleri yaparım, fakat onlara onların ruhunu veremem, heykeller i carilandıramam!" Kavmi: "Evet, yapıver!" dedi ve bundan memnun oldu. Onlara bu teklifi yapan, kabil evladından idi ve bu dediğini yaptı. Beş adet heykel yapıp dikti. Onlar, yakınlık derecesin e göre, o yakının heykeline gelip ta'zimde bulunuyor, heykelin etrafını tavaf ediyordu. Bundan ileri bir şey yapmıyordu. Fakat birinci nesil tükenip yerine sonraki nesiller geçtikçe, durum yavaş yavaş değişti. Mehlail oğlu Bürd'ün zamanı aynı idi. Fakat ondan sonraki ikinci nesil, ta'zimde biraz daha ileri gittiler. Üçüncü nesil ise, daha da ileri gitti. Zaman ilerledikçe, tazimde daha da aşırılıklar oluyordu. İşte bu üçüncü nesil, işi iyice azıttı ve: "Bizden evvelkile r, bunlara, sırf bunlar kendileri ni Allah'a yaklaştırmakta şefaatçi olsunlar, Allah'la kendileri arasında vasıta olsunlar diye ta'zimde bulundula r!" deyip onlara tapınmaya başladılar. İşi azıtıp, küfürde yol almaya başladılar. İşte bunun üzerinedir ki Yüce Allah, onları bundan menetmesi için îdris (a.s.)ı gönderdi. îdris peygamber, onları, putlara değil, ancak Allah'a tapınmaya davet etti. Fakat onlar İdris peygamber i dinlemedi ler, onu red ve inkar ettiler. Yüce Allah da îdris'i yüce bir mekana yükseltti. Onlar ise, küfür ve şirk içinde yaşıyor, gittikçe daha da ileri gidiyorla rdı. Derken Yüce Allah, kendileri ni bundan kurtarsın diye Nuh (a.s.)ı gönderdi. O sırada Nuh (a.s.), 480 yaşında idi. Onları, bütün gücü ve dikkati ile Allah'a davet etti. Fakat onlar kendisini yalandılar, red ve in-
210. İbni Hacer el-Askalani diyor ki: "...Bunlar, Nuh kavminin taptığı putlar idi, sonra bunlara Araplar tapınıştır. Bu putlar, Nuh tufanı sırasında sular altında kalıp kaybolmuştu. Sonra İblis bunları açığa çıkarıp arzın çeşitli yerlerine dağıttı. Abdürrazzak'ın Ma'mer vasıtasıyla Katade'den rivayeti böyle. Süheyli ise, et-Ta'rif adlı kitabında şöyle der: Bunlar, Adem oğullarından bazı kimselerd ir. Onlara çok hürmet ediliyor, teberrüken kendileri nden dualar isteniliy ordu, içlerinden biri öldüğü zaman, onun suretini yaptılar, ona ellerini sürerek teberrükte bulunuyor lardı. Bu durum, ta Mehlail zamanına kadar böyle devam etti. (Sadece onların suretleri ne meshedere k teberrükte bulunuluy ordu.) Sonra Şeytanın iğvasına (sapıtmasına) kapılarak onlara tapınmaya başladılar. Daha sonraları ise, Arab'ın cahiliye devrinde adeti ve dini olup çıktı. Sonra Yüce Allah İslam'ı gönderdi de bütün bu sapıklıkları lağv etti." {Fethu'l-Barİ, 8/668-669.)
kar ettiler. O da nihayet Allah'ın emriyle bir gemi yaptı. Bu sırada kendisi, 600 yaşında idi. Nihayet tufan başladı, inkarcılar tufanda boğulup gitti. Bundan sonra Nuh (a.s.)s kendisine inananlar la birlikte 350 sene daha yaşadı, Adem ile kendisi arasında 1200 sene vardı. Tufan sırasında bu suretler, Cidde tarafına sürüklenmişti. Sular çekildiği zaman, bu heykeller Cidde sahilinde bulundu."
İşte Hişam'ın rivayeti böyle. Fakat ben derim ki: Bu rivayet, Kur'an'm zahirine uymamakta dır. Çünkü Kur'an'ın zahirine göre, Nuh (a.s.), kavmi arasında tam 950 sene kalmıştır. Ve bu kadar müddet , kaldıktan sonra Yüce Allah onun kavhine tufan vermiş ve onları bu tufanda helak etmiştir.
El-Kelbi diyor ki: "Amr bin Lühayy kavminin kahini idi. Cinlerden de bir perisi vardı. Peri bir gün kendisine demiş ki: "Tihame'nin işine acele etmelisin! Hemen Cidde'ye git, orada meydana çıkmış putlar bulacaksın. Onları Tihame'ye getirip Arapların onlara tapmasını emret. Onların sana bu hususta itaat ettiğini göreceksin." Amr de vakit geçirmeksizin söyleneni yerine getirdi. Putları oradan getirdi, hacc mevsimind e bütün Arap kabileler ine kesin olarak bu putlara tapmalarını emretti. Kendisine ilk olarak kabul cevabını veren, Avf bin Uzre oldu. Amr, ona Vehd adındaki putu verdi. O da onu, Dumetü'l Cendel'deki Vadi'l-Kura'ya götürüp diktij kendi oğluna da Abdü Vedd adını koydu. Böylece bu ismi alan ilk şahıs da o oldu. Sonra onun soyu, Vedd'in hizmetçisi oldular. Ta islam gelip de bütün putları yıkıncaya kadar ona hizmet ettiler."
Malik bin Harise bana, bu Vedd adındaki putu gördüğünü söylediği zaman, ben kendisine rica edip: "Onu bana, sanki gözlerimle görmüşüm gibi anlatır mısın?" dedim. O da dedi ki: "Vedd, çok büyük cüsseli bir adam gibi bir heykeldi. Üzerinden ridası ve izan olmak üzere iki parça elbise bulunurdu . Üzerinde kılıç ve omuzunda yay vardı. Önünde de bir kısa mızrak vardı ki, ona bir sancak bağlanmış, bir de içinde oklar bulunan bir torba bağlanmıştı."
Yine Malik bin Harise'nin bana anlattığına göre, babası kendisine süt verir ve bunu Vedd adındaki puta içirmesini söylermiş. Yine bana Malik dedi ki: "Sonunda ben, Halid bin Velid'in onu parça parça ettiğini de gördüm. Rasulüîlah kendisini Vedd'i yıkmakla vazifelen dirdiği zaman. Halid onu yıkmaya gitti, fakat Avf bin Uzre oğulları buna mani olmak istediler . Buna Amir el-Ecder oğullan da katıldı. Halid de kendileri yle çarpıştı ve onları öldürüp Vedd'i, yerle bir etti."
"Bu putlara tapılması için Amr'm verdiği kesin emre itaat edenlerde n biri de Mudar bin Nizar idi. O da Suva adındaki putu, Haris bin Temim'e teslim etti. Sonra Mezhaç "Kabul!" cevabını verdi ve kabilesi adına Yegus'u, En'um bin Amr aldı. Sonra Hem'dan, "Kabul!" diye nida etti ve Malik bin Mersed kabilesi adına Yeuk adındaki putu teslim aldı. Buna da Hemedani'ler ve bazı Yemenlile r tapındılar. Sonra Hımyer kabilesin den "Kabul!" cevabı geldi. Bu kabile adına Nesr adındaki putu teslim alan da, Ma'dikerib oldu. Her kabile ve o kabileye yakın olanlar, putlarına tapınır oldular ve bu hal, İslam'ın zuhur ve galebesin e kadar böylece devam etti. Ve bilindiği gibi İslam, bütün bunları ortadan kaldırıp temizledi ." (211).
İşte bu anlatılanlar, İmamı Buharı hazretler inin Sahih'inde İbni Abbas'tan yaptığı rivayette ki bilginin, açıklanmasıdır. İbni Abbas demiştir ki: "Nuh Kavminde tapılan putlar, sonra Araplara geçti. Vedd, Dumatü'l-Cendel'de Kelb kabilesin in putu idi. Suva, Hüzeyl'in, Yeğus Murad'ın, sonra Gutayf Oğullarının, Yeuk Hemdan'm, Nesr ise Hımyer'in putu idi. Ve bu isimler aslında; Nuh (a.s.)m kavminden birtakım salih ve veli kimseleri n isimleri idi."
Yine Sahih-i Buhari'de, Ebu Hüreyre'den rivayetle Peygamber (s.a.v.)in şöyle buyurduğu nakledilm iştir:
"Ben, Huzaa kabilesin den olan Amr bin Amir bin Luhayy'i, cehennemd e durmadan bağırsaklarını çekip asılırken gördüm! (Bu suretle ateş azabı görüyordu). İlk olarak sâibe adetini icad eden, Hz. İbrahim'in dinini değiştirip bozan adam, işte odur!"
(212).
îbni İshak'm senediyle naklettiğine göre, Ebu Hüreyre demiştir ki: "Ben, Rasulüîlah (s.a.v.)hı, Eksem bin el-Cun'a hitaben: "Ey Eksem,
211. İbni Saîd el-Endülüsî, Süheylî'den şöyle nakleder: Amr bin Luhayy, Harem-i. Şerifteki idari durumu ele geçirmek İçin Huzaa İte yaptığı mücalede üstün geldiği zaman, Araplar kendisini "Yenilmez Bir Kahraman!" ilan edip Rabb edindiler . O, yenilik olarak her ne getirse, Araplar onu bir din ve şeriat olarak kabul ettiler. Amr, çok cömert davranıyordu. Hacc mevsimind e bazan, on bin deve kesiyor, on bin fakire elbise giydiriyo rdu. Lat Kayası üzerinde sevİk ziyafeti verir, sonra oradakile rin Lafa tapınmalarını emrederdi . Sonra onun üzerine bir kule yapılmasını emretti ve yapıldı. Amr'ın ve oğullarının idaresi, tam üç yüz sene devam etti.

(Er-Ravdu'l-Ünf, 1/357, Neşvetü'Marab Fi Tarihi'l-Arap, 1/212).
212. Buhari Şerhi Fethu'l-Bari, 8/669. Buhari, Kitabü'l-Menakıb, 4/160. Kitabü't-Tefsiri'l-Kur'an, 5/190-191. Müslim, 2/622, N. 904/9, 4/2191, N. 2856/50-51. Müsned, 2/275, 3/318,5/137.

Ben, Amr bin Luhayy'i, cehennemd e bağırsaklarını çekip asılırken gördüm! O, birbirine benzeyen iki kişinin benzeyişinden çok daha fazla olarak sana benzeyen bir kişidir" diye buyurduğunu işittim. Eksem, bunun üzerine endişelendi ve dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü, onun bana, benim de ona bu kadar benzeyişimiz'den endişe ediyorum, bu benzeyişten dolayı ben bir zarar görecek miyim?" Rasulüllah Efendimiz, buna verdiği cevapta: "Hayır! Çünkü sen bir mü'minsin! O ise bir kafir idi. Atamız ismail'in dinini ilk olarak bozan, putları diken, Bahîra, Sâibe, Vasile ve Hâm adetlerin i de icad eden bu adamdır" buyurdu. (213).
îbni Hişam. bazı ilim ehlinden naklen der ki: "Amr bin Luhayy, bazı işleri için Mekke'den Şam'a gitmişti. Belka ülkesindeki Meâb denilen yere vardığı zaman, Amâlika'mn orada bazı putlara taptıklarını gördü. Amâİika, Nuh (a.s.)m Sam adındaki oğlundan olma Lâviz'in oğlu Imlâk'm soyundan gelenlerd ir. Amr, onlara niçin böyle yaptıklarını sordu. Onlar da: "Biz kuraklık çektiğimiz zaman bu putlardan yağmur dileriz, bunlar da yağmuru yağdırır! Zor günümüzde bunlara sığınıp yardım dileriz, bunlar da bize yardım ederler. İşte bunun için bunlara tapmıyoruz" dediler. Bunun üzerine Amr, kendisine bu putlardan verilmesi ni taleb etti. Onlar da kendisine, Hübel adında bir put. verdiler. Amr, bunu dönüşünde Mekke'ye getirip dikti ve halkının buna ibadet ve tazim etmesini emretti. Onlar da bu emre uyarak puta tapınmaya başladılar."
Hişam, bu konuda şu bilgiyi vermekted ir: "Bana babam ve diğer ilim ehli dediler ki: ismail (a.s.) Mekke'de ikâmet ederken, nesli hayli çoğaldı. O kadar ki, İsmail Oğulları, Mekke'yi doldurur oldu. Onların böyle çoğalmasını istemeyen Amâlika, onlara düşmanlık gütmeye, onlarla çarpışmaya başladılar. Bunun üzerine Amâlika'ya galebe sağhyan ismail Oğulları, onları Mekke'den sürdü. Amâlika, etrafta dolaşır, geçimlerini sağlamak için, oradan oraya sefer ederlerdi . Onların putlara tapmaya başlaması ise şöyle olmuştur: Amâlika, Mekke'ye ve Mekke'deki Beyt-i Şerife çok tutkun idi. Mekke'den'sefere çıktıkları zaman, mutlaka yanlarında Harem-i Şeriften alınmış bir taş bulunurdu . Bunu, sırf Harem-i Şerife olan sevgi ve saygılarının şiddetinden yaparlardı. Sefer müddetince her nerede konaklasa lar orada mutlaka o taşı önlerine korlar, O'na saygıda bulunurla r. O'nu aynen Kabe'yi tavaf eder gibi tavaf ederlerdi . Hacc ve Umre'yi de aynen ibrahim (a.s.) zamanındaki gibi yaparlardı. Derken, zamanla o güzel gördükleri Harem-i Şerif taşlarına tapınmaya ve üzerlerinde bulundukl arı İbrahim dinini unutmaya başladılar. Böylece İbrahim (a.s.)'ın dinini puta tapıcılık ile
213. Önceki kaynaklar . değiştirmiş oldular. Artık, kendileri nden önceki Nuh kavminin putperest leri gibi putperest oldular çıktılar. Bununla birlikte Hacc ve Umre'yi de elden bırakmadılar. Kabe'yi tazim de bulunuyor, tavaf ediyor, Arafat ve Müzdelife'de vakfe yapıyor, Mina'da kurban kesiyorla rdı. Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk! diyerek telbiye de okuyorlar dı. Hem Allah'a ibadet, hem de putlara tapınmayı birlikte götürüyor, bu telbiye ile hem Allah'ı tevhid'de bulunuyor, hem de Allah'a ortak koşuyorlardı. Meselâ Nizaroğullarmın telbiyesi aynen şöyle idi:
"Buyur Allah'ım buyur, kulluğundayız hepimiz! Buyur Allah'ım, Senin asla şerikin (ortağın) yoktur! Ancak bir şerikin vardır ki, o da aslında Senindir, Sen ona malik bulunuyor sun, fakat o sana malik değildir!"
Daha öncede geçtiği gibi, İbrahim (a.s.)'m dinini ilk olarak değiştirip bozan Amr b. Luhayy olmuştur. Amr'ın yetişip adam olduğu günlerde Harem-i Şerifin emir ve idaresi Haris'in idaresind eydi. Amr, ismail Oğullarının da desteğini alarak onunla çarpıştı, onu ve adamlarım Mekke'den sürerek, idareyi ele geçirdi. Cünhümîlerin Mekke'den sürülmesi o günlere rastlar. Kabe'ye ait bütün işler ve hizmetler, artık Amr'm emriyle yürüyordu. Derken Amr hastalandı. Kendisine dediler ki: "Şam ülkesinin Belka denilen yerinde bir şifalı su var, oraya gidersen iyi olursun!" O da bu tavsiyeye uyarak oraya gitti ve orada iyileşti. Fakat oranın halkı putlara tapıyorlardı. Amr bunu görünce, neden böyle yaptıklarını sordu. Aldığı cevapta kendisine: "Biz, kuraklık olduğu zaman bunlardan yağmur isteriz, bunlarda yağmuru yağdırır! Düşmanlarımıza karşı bunlardan yardım talep ederiz. Bunlar da bize yardım ederler!" denildi. Amr, aldığı bu cevaptan hayret ederek kendisine bu patlardan verilmesi ni istedi. Kendisine verilen putları alarak Mekke'ye getirdi ve Kabe'nin etrafına bunları dikerek, halkının bunlara tapmalarını emretti."
"Arabm edindiği putların ilki Menat idi. Bunu, Mekke ile Medine arasındaki Müşellel Nahiyesin in Kadit mevkiine dikmişlerdi. Bütün ar-aplar buna tazim ediyordu. Bilhassa Evs ve Hazreç kabileler i Mekke ve Medine'ye gelenler ve etraftaki mevzilerd e bulunanla r, aşırı derecede Menat'a tazim de bulunuyor, ona hediyeler ve kurbanlar sunarak tapınıyorlardı".
Bana Kureyşten birinin, Ebu Ubeyde b. Abdullah b. Ebi Ubey-de'den naklettiğine göre, Evs ve Hazreç kabileler i ve bunlara yakın mevkilerd e ikamet eden araplar hacc yaptıkları zaman, diğer hacc yapanlarl a birlikte hacca ait bütün vazifeler ini eda ettikten sonra, tıraş olmadan Menat adındaki putların yanma gelir, tıraşlarını orada olurlar, sonra bir müddet orada beklerler di. Aksi halde, hacc ibadetler im tam olarak yapılmış saymazlar dı.
Menat Huzeyl ve Huzaâ kabileler inin Özel putu durumunda idi. Mekke'nin fethedild iği sene, Rasûlüllah (s.a.v.) bunun devrilip parçalanması işini Ali'ye havale buyurdula r. O da gidip onu parçaladı.
"Arabın bundan sonraki edindiği diğer putlar, Lât ve Uzzâ adındaki putlardır. Lât, dört köşe büyükçe bir kaya idi. Bakıcıları ise Sakîf li idi. Üzerine büyükçe bir bina yapmışlardı. Kureyş ve bütün arap kabileler i buna da tazim ederlerdi . Evlatlarına onun ismini verip Zeydü'1-Lât, Teymul-Lât derlerdi. Şimdiki Taif Mescidini n bulunduğu yerin sol tarafında yüksekçe bir yerde bulunurdu . Sakif halkı (yani Tai-fliler) müslüman olduğu zaman Hz. Peygamber (s.a.v.), onu yıkıp yakması için Muğıra b. Şube'yi vazifelen dirmişti."
"Menat ve Lâftan sonra edindikle ri put Uzzâ idi. Uzzâ Zatü Irk demlen yerin üst tarafındaki Nahle vadisine Zalim b. Es'ad tarafından konulmuştu. Üzerine ayrıca bir bina yapılmıştı. Onu ziyaret edenler, ondan ses duyarlardı. Yine Hişam b. Muhammed anlatıyor: "Babam bana, Ebu Salih vasıtasıyla İbn-i Abbas'm şöyle dediğini haber verdi: "Uzzâ, bir dişi şeytandır. Nahle vadisinde bulunan Mugaylan ağaçlarından üçüne gelir, oradan ses verirdi. Mekke'nin fethinden sonra onun tahribi için Halid vazifelen dirilmiştir. Halide hitabında Rasûlüllah Efendimiz: "Nahle vadisine git orada üç semura' (mugaylan ağacı) göreceksin. Bunların birincisi ne vardığında kılıcınla onun dallarını yere indir!" emrini verdi. Halid b. VeJid'de gidip böyle yaptı ve dönüp geldi. Rasûlüllah kendisine sordu: "Orada bir şey gördün mü?" diye. Halid, bir şey görmediğim söyledi. Rasûlüllah, "O halde gidip ikincisin i de buda!" buyurdu. Halid gidip öyle yaptı ve geldi. Rasûlüllah yine: "Bir şey gördün mü?" dedi. Halid: "Hayır" dedi. Rasûlüllah: "Git, üçüncüsünü de buda" buyurdu. Halid gidip öyle yaptı ve orada saçları darmadağın olmuş, iki ellerini boynuna koymuş, hizmetçisini arkasına almış ve kaçmakta olan siyahi bir kadın gördü. Halid hemen haykırdı: "Ey Uzzâ, sana süphan değil küfran var! Ben gördüm ki Yüce Allah seni alçaltmıştır!" Sonra ona darbesini indirdi ve bir vuruşta kellesini uçurdu. Birde ne görsün, kendisine bu şekilde görünen o varlık bir kömür parçası haline geliverdi . Sonra da hizmetçisini öldürdü. Döndüğünde durumu Peygamber Efendimiz e haber verdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdula r ki:
'İşte bu senin öldürdüğün Uzzâ'dır! Artık bundan böyle arap için Uzzâ yoktur!" (214).
Yine Hişam b. Muhammed anlatıyor: "Kureyş'in gerek Kabe'nin içinde, gerekse etrafında pek çok putları vardı. Bunların en büyüğü Hübel idi. Hübel, aslında kırmızı akikten idi. Ve bir insan suretinde yapılmıştı. Kureyş ona sahib olduğunda, onun sağ eli kırık idi. Bunu gidermek için ona, altından bir kol yapmışlardı. Hübel'i Kabe'nin içine diken kişi, Huzeyme bin Müdrike idi. Gerek doğan çocuklardan nesebi hakkında şek ve şüpheye düştükleri çocukların nesebini tayin hususunda, gerekse sefere çıkacaklarında karar vermek için çektikleri oklar hep bu Hübel adındaki putun önünde dururdu. Keza aralarında niza ve husumete düştükleri işler için de Hübel'in önüne gelir, torbadan okları çekerek ona göre bir karara varırlardı. Uhud Gününde Ebu Süfyan'm, "Yaşa Hübel, senin dinin yüce olsun!" diye haykırdığı put, işte bu idi. O gün, Rasûlüllah Efendimiz de: "Haydin, "ALLAH A'LA VE ECEL'DİR!" diyerek ona cevap veriniz!" diye emir vermiştir."
"Onların İsaf ve Naile adındaki putları da meşhurdur. el-Kelbi'nin bana haber verdiğine göre, İbni Abbas şöyle demiştir: "İsaf, aslında Cürhüm kabilesin den bir adam idi. İsaf bin Ya'la diye anılıyordu. Naile ise, Naile binti Zeyd adında Yemenli bir kadındı. İsaf, Naile'ye fena halde aşık idi. Hacc mevsimind e Harem-i Şerife geldikler i sırada, in-
214. Araplar, Laî ve Uzza'ya tapar, onlara kurban sunar, onlar adına yemin eder, zaman zaman onlara sığınıp yardım dilerlerd i. Hişam bin Muhammed'in verdiği bilgiye göre, Evs bin Hacer yemin edip and içtiği zaman, hem bu putların adını anar, hem de Allah'ın adını anar, yemini bu şekilde yapardı. Derdi ki:
"Bil-Laîi Ve'l-Uzza ve men dâne dîneha ve billahi, innellahe minhünne ekberu!" yani, "Lat ve Uzzaya ve onların dinini kabul edene ve Allah'a andolsun! Şüphesiz Allah, bunların hepsinden daha büyüktür!"
"Bilhassa Kureyş, bu putların içinden Uzza'ya daha bir önem verirdi. Zeyd bin Amr bin Nüfeyl de, Kureyşin büyüklerinden olarak, Uzza'ya fazla önem verirdi. Sonra putların bir yalan ve batıl olduğunu anlayınca akıl baliğ olup aklını güzelce kullanınca), bütün putları ve Uzza'yı terketti. Putları ve onlara ibadeti terkedişi hakkında şiirler söyler, şöyle derdi: "Ben, Latı ve Uzza'yı ve bütün putları terketîim! Sabır ve metanet sahibi, büyük bir adama yakışan da budur! Ben, artık ne Uzza'yı, ne de Beni Ganem'in putunu asla ziyaret etmem! Hübel'i de tanımam artık! Ben ancak, çocukluğumda onları tanımıştım! Artık akıllandım, hak ile batılı seçebilir bir yaşa ve dürüstlüğe erdim!"
"Ezruk?nin beyanına göre, İbni Abbas şöyle demiştir: "Mekke'nin fethi üzerine Ra-sulüllâh (s.a.v.) Harem-i Şerife girdiğinde, Kabe'nin etrafında üç yüz atmış aded put vardı. Rasûlüllah, devesi üzerinde bütün bu putlara uğradığında, "hak geldi bati! yıkıldı, zaten batıl yıkılmaya mahkumdu" mealindek i ayeti okuyor, kılıcı İle dokunduğu her bir put deviri-liyordu. Sonra bu putlar Harem'in dışına çıkarılıp parçalandı ve yakıldı." Fadale bin Umeyr'in şu mısraları, o günü dile getiriyor du: "Ben, putların kırıldığı o günde, Muhammed'i ve askerini görmemiş bile olsam, artık Allah'ın nurunun bütün kuvveti ve şiddetiyle parladığını, şirkin tamamen iflas ettiğini görüyorum, İşte bu bana yeter!" (M. Afifi). sanların gafletine getirip Kabe'nin içine girmiş ve orada halvet olmuşlar, bulundukl arı yerde derhal taş kesilmişlerdi. Sonra Beyt'in içine girenler, onları bu halde buldular, çıkarıp yerlerine diktiler. Maksatları, insanların bu manzarayı görüp ibret almaları idi. Fakat zamanla bu maksat unutuldu ve birer put olarak onlara da tapıldı."
"Arapların putlarından biri de Zülhalasa idi. Zülhalasa, beyaz mermerden yapılmış, nakışlanıp süslenmiş, başına taç konulmuş bir put idi. Üzerine bina da yapılmıştı. Mekke ile Yemen arasında, Mekke'den yedi günlük bir mesafede bulunuyor du. Has'am, Berile ve Bahile kabileler i ona çok ta'zimde bulunur, kurban ve adaklar sunardı. Bir gün Rasü-lullah Efendimiz, Cerir'e hitaben, buyurdu ki: "Ya Cerir, şu Zülhalasa putunu parçalamak için, sen kafi değil misin?" Cerir bunun üzerine adamlarını alarak oraya gitti. Fakat Has'amiler ile Bahililer kendisine mani olmak istediler . Cerir onlarla savaşıp galebe etti, Zülhalasa'nm binasını yıktı ve ateşe verdi."
"Zülhalasa bu gün, Tebale Mescidi'nin kapı eşiğine, bir eşik taşı olarak konulmuştur."
"Devs kabilesin in putu da Zülkeffeyn idi. Onlar müslüman oldukları zaman, Rasuluüah Efendimiz, onun parçalanması işini Tufeyl bin Amre vermişti. O bunu yakıp harab eyledi."
"Benî Harise'nin putu Züşşerâ idi. Kuzaa, Lahm ve Cüzam kabilel-erinki de Ükaysır idi. Bu, Şam taraflarında bulunuyor du. Keza Amîle ve Gatfan da buna tapıyorlardı. Müzeyne'nin putu Nühm, Aneze'ninki Suayr, Tayy kabilesin inki de Fels idi."
"Mekke içindeki evlerin hepsinde, mutlaka tapındıkları bir put bulunurdu . Sefere çıkacakları zaman, en son olarak kişinin evindeki işi, evdeki putuna elleriyle meshedip teberrükte bulunması idi. Seferden döndüğü zaman da, ilk işi bu olurdu."
îbni Ishak şöyle der: "Havlanile r'in de kendi yurtlarında Ammüenes diye andıkları bir putu vardı. Kestikler i adaklarda n ve yetiştirdikleri toprak ürünlerinden, hem Allah için bir pay, hem de putları için bir pay ayırırlardı. Eğer putları için ayırdıkları paydan, Allah . için ayırdıkları paya bir miktar karışmış olursa, bunu alıp putun payına katarlardı. Fakat Allah için ayırdıkları paydan bir miktarı putun payına karışırsa, onu olduğu gibi. bırakırlar, "Allah'ın buna ihtiyacı mı var?" derlerdi. Yüce Allah, onların bu davranışı ve zihniyeti ile ilgili olarak inzal buyurduğu ayet-i celilesin de şöyle buyurmakt adır: "Allah'ın yarattığı ekinlerde n ve hayvanlar dan Allah'a pay ayırdılar. Kendi zan-larınca: "Bu Allah'a, bu da putlarımıza aittir" dediler. Putları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor da, Allah için ayrılan putlarına ulaşıyormuş! Ne kötü hüküm veriyorla r!" (215).
Yine Ibni İshak bildiriyo r: "Beni Melkan'a ait olan put da Sa'd adını taşıyordu. Sa'd, uzunca bir kaya idi. Bir gün, Melkan Oğulla-rı'ndan biri, oldukça semirmiş bir deveye binerek bu putun yanına geldi. Maksadı o deveyi bu puta adayarak, develerin in bereketle nmesi idi. Bu niyetle bu deveyi buraya vakfetmek ti. Fakat deve buraya yaklaştığı zaman müthiş bir ürküntüye kapılıp kaçtı. Diğer develer de buna katılıp kaçıştılar ve etrafa dağıldılar. Buna müthiş bir şekilde sinirlene n adam, yerden bir taş alıp putun suratına fırlattı ve: "Allah sana bereket diye birşey vermesin! Bütün develerim i ürkütüp kaçırdın!" diye bağırdı. Sonra gidip develerin i topladı. Hayli yorgun düştü ve yine sinirlili k hâlinde şu mısraları söyledi: "Kendisine sevgi ve saygı beslediğimiz putumuz Sa'd'm yanına geldik ki, darlığımız gidip bereket bulalım! iki yakamız bir araya gelerek, dağınıklığımız sona ersin istedik! Sa'd ise tersini yaptı, bizi perişan eyledi. Zâten Sa'd nedir ki? Yere uzanmış uzunca bir kaya! Elinden ne bir iyilik gelir, ne de kötülük."
"Seleme Oğulları'nın efendisi Amr bin Cemûh idi. Amr, kabilesin in eşrafı ve efendiler indendi. Adına menât dediği bir put edinmişti evinde. Seleme Oğulları'nın bazı gençleri, müslümanhğı kabul ettikleri zaman, geceleyin gizlice onun evine girer, putu yerinden alır, Seleme Oğullarına ait bir kuyuya yüzüstü atarlardı. Bu gençler; Muaz bin Cebel, oğlu Muâz bin Amr ve daha başkaları idi. Amr bin Cemûh da, putunu aramaya çıkar ve onu o kuyuda, yüzüstü pislikler içine atılmış vaziyette bulurdu. Putuna acır; "Vah vah! Ey ilâhımız, bunu sana kimler yaptı?" diyerek hayıflanırdı. Sonra öfkeye kapılıp: "Vallahi bunu sana kimin yaptığını bilsem, ona mutlaka dersini veririm!" diye haykırırdı. Akşam uyur, sabah kalktığında bakar, yine putunun alınıp götürüldüğünü görürdü. Yine gidip orada bulur, yıkayıp kokulayıp yerine kordu. Bu böylece çok kereler vukua geldi. Bundan iyice usanan Amr, nihayet kılıcını çıkarıp putun omuzuna astı ve: "Ey benim güzel ilâhım, vallahi ben, sana bu çirkin işi kimin yaptığını bilemiyor um! Eğer sende bir hayır ve güç varsa, artık kendini koru! Bunu sana yapanlara karşı kendini savun! işte kılıcın da yanında hazırdır!" dedi. Ve artık rahat olarak bir gece geçirdi. Müslüman gençler ise, yine geldiler. Kılıcı putun omu-zundan aldılar. Putu da yerinden söküp götürdüler. Götürürken buldukları bir köpek leşini de puta sarıp bağladılar ve ikisini birlikte yine Seleme Oğullarının içi pislikler le dolu bir kuyusuna attılar. Amr, sabah kalktığı zaman, yine putunun yerinde olmadığını üzüntüyle gördü.

215. En'am, 136.

Araya araya onu yine çok kötü bir vaziyette buldu. Üstelik bu sefer, bir köpek leşine sarılıp bağlanmış olarak buldu. Bu sefer büsbütün üzüntüye kapıldı. Fakat hakikati anlamak da o sırada kendisine nasîb oldu. Kendisine bu kadar aşırı derecede hürmet edilen ve tapılan bir putun (ve diğer bütün putların) durumunu hakkıyla anladı, aklı başına geldi. Kendi kavminden, yâni Seleme Oğulları'ndan bâzı kimseler, müslümanlık hakkında kendisiyl e konuştukları zaman, hiç tereddüt etmeden müslümanlığı kabul ederek hidâyete erdi. Hem de dörtbaşı mâmur, çok güzel bir şekilde müslüman oldu. Putların sahte sevgisind en Allah sevgisine, mahabbetüllâh ve mârifetüllaha erdiği zaman, gelmişini ve geçmişini hakkıyla değerlendirerek, şu anlamlı mısraları söyledi:
"Ey Menât, eğer sen, gerçekten ilâh (tanrı) olsaydın, içi pislikler le dolu bir kuyuya, bir köpek ölüsüyle birlikte tepetakla k düşmezdin! Sana da, bulunduğun yere de, seni din edinene de doğrusu yazıklar olsun! Şimdi biz, işin aslını ve kötü aldanışı anlayıp aklımızı başımıza aldık! Nice nimetlerl e bize lütuf ve ihsanlard a bulunan Yüce Allah'a, hamd ü senalar olsun! Öyle bir Allah ki, karşılıksız olarak ihsan eder, rızıklandırır, hak dînin de sahibidir! Beni küfür hâlinde kabre koymadan, sağlığımda hidayet verip beni kurtaran O'dur!" (216).
"Kureyş, putlara ta'zim ve tapınmada o kadar ileri gitmişti ki, her evde mutlaka bir put bulunur, ondan çeşitli vesileler le yardım ve bereket umulurdu. Yüce Allah, elçisi Muhammed'i (s.a.v.) tevhit, ve islam hidayeti ile gönderdiği vakit, Kureyş bunu hayret ve hiddetle karşılayıp şöyle diyordu: "Ya! Demek Muhammed, bir çok tanrıları, bir tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu, çok şaşılacak bir şey!" (217).
"Araplar, bu sayılan putlardan başka, aynen Kabe gibi hürmet ve tavaf ettikleri, ziyarette bulunup kurbanlar kestikler i bir takım makamlard a edinmişti. Bu makamlar, bu derece hürmet edilen evlerden
218. Amr bin Cemuh, ensardan en son müslüman olan zattır. Onlar, Rasulüllah'a geldikler i zaman Rasulüllah, "Ey Seleme oğulları, sizin efendiniz kimdir?" diye sordu. Onlar, "Cedd bin Kays'tır, ancak o cimridir!" dediler. Rasulüllah: "Cimrilikt en daha beter hastalık mı var? Sizin efendiniz, Amr bin Cemuh'tur" buyurdu. Ahmed'in Ebu Katade'den nakline göre, Amr, Rasulüliah'a gelerek, "Ey Allah'ın Rasülü, ben, şu topal ayağımla Allah yolunda savaşıp ölürsem, cennete girer miyim? dedi. Rasulüllah da kendisine "Evet" buyurdu. İbni Ebu Şeyb.e'nin Ahbarü'l-Medine adlı kitabında naklettiğine göre, Amr bin Cemuh; Uhud Günü kahramanc a savaşıp şehid olmuştur. Keza kıymetli yeğeni de kendisiyl e birlikte şehadet rütbesine nail olmuştur. Peygamber (s.a.v.), Amr'in Allah yolunda can vermiş olduğunu gördüğü zaman, "Ey Amr, Ben seni, bu ayağın iyileşmiş bir şekilde cennette yürürken gördüm" buyurmuştur.

217. Sad, 5

ibaretti. Bu makamların da tıpkı Kabe'deki gibi, hizmetçi ve bakıcıları vardı. Ziyaretçiler, buraları aynen Kabe gibi tavaf eder, oralarda kurbanlar keserlerd i." (218).
"Yanında bir putu olmaksızın sefere çıkmış bulunan bir yolcu, etraftan dört aded taş bulup getirir, bunların hangisini n daha güzel olduğuna bakar, bu güzel olanını put edinip tapar, diğer üçünü de tenceresi nin altında saç ayağı olarak kullanırdı. Taptığı o taşı rab ve ilâh edinir, oradan göç ettiği sırada onu bırakıp giderdi. Bir başka yerde konakladığı sırada yine böyle yapardı. (219).
Hanbel şöyle demiştir: Bize Hasen bin Rabî söyledi, ona da Mehdî bin Meynûn şöyle söylemiştir: "Ben, Ebû Raca el-Utâridî'nin: "Biz, câhiliye zamanında taşlara tapardık. Tapınmakta olduğumuz taşın daha güzelini bulduğumuz zaman onu alıp ilâh edinir, tapınmakta olduğumuzu ise atardık. Taş bulamadığımızda ise, birkaç avuç toprağı bir yere yığar, bunun üzerine bir koyunun sütünü sağar, sonra bu toprak yığınına tepinirdi k!" dediğini kendi kulaklarımla işittim."
Ebû Bekir îbni Ebî Şeybe şöyle demiştir: "Bize Yezîd bin Harun'un nakline göre, Haccâc bin Ebî Zeyneb, Ebû Osman en-Nehdî'yi şöyle konuşurken duymuştur: "Biz câhiliye zamanında taşlara ibâdet ederdik. Bir gün bir ses duyduk. Bu ses: "Ey ehli rihâl, sizin rabbmız helak oldu! Artık başka bir rabb arayınız!" diyordu. Biz, bütün dere ve tepeleri aşarak rabb ararken, ansızın bir ses, şöyle nida etti: "Biz, gerçekten rabbınızı bulduk! Bundan böyle buna tapınacaksınız!" Bakardık ki, arayanlar güzel bir taş bulmuşlar. Onun yanında kurban keser, onu kendimize rabb edinirdik ." (220).
218. Hişam bin Muhammed, Harise Oğulları'nın Necran'da aynen Kabe gibi bir kâbelerinin bulunduğunu ve buna aşırı derecede tazimde bulundukl arını bildirmiştir. Nitekim Şair A'şa'nm şiirlerinde "Ve Ka'betü Necran" diye aynen geçer.
Yine onun bildirdiğine göre, Eyad kabilesin in de, Ka'be'den başka bir diğer kabeleri vardı. Bu, Küfe ile Basra arasındaki Sindad denüen yerdeydi. Bunu da Esved bin Ya'fur şiirlerinde zikretmiştir. Yine Ebrehe'nin San'a'daki Kalis adındaki kabesi pek meşhur idi. Güzel pişirilmiş tuğla ve iyi cins ağaçlardan yapılmış, altınla süslenmiş idi. Ebrehe, bunu yaptıktan sonra, Habeşistan kiralına, "Ben bu kiliseyi, senin için yaptım!-Arab'ın ilgisini dahi buraya çekip onların Kabe'sini hükümsüz kılacağım!" diyordu. İşte onun bilinen o akibeti, Kabe'ye olan bu düşmanlığı yüzünden başına gelmiştir. Kalis kilisesin de bulunan her iki pu-îun uzunluğu, tam atmış arşın idi. Bu iki put, Ka'b ile karısını temsil ediyordu. Bunun tahribi, Ebu'l-Abbas es-Seffah'ın Yemen valisi Ebü'l-Abbas bin Rabi'in eliyle olmuştur."
219. Onlar, bu putların yanında kestikler i adaklara, Atîre diyorlardı.
220. Ebu Osman en-Nehdi, Peygamber imizin zamanında müslüman olmuş, fakat Peygamber imizi görmemiştir. Ömer zamanında Medine'ye gelmiş, pek çok gazalara katılmıştır. Kadisiye meydan muharebes inde bulundu Celula, Tüster, Nehavend, Azer-beycan, Savaşlarına katıldı, Irak'taki Mehravan ve Şam'daki Yermuk muharebel erinde de bulundu. Ömer'den Ali ve ibni Mes'ud'dan Übeyy bin Ka'b'tan ve daha başkalarından hadisler rivayet etti. Kendisi, tabiînin büyükleri arasında kabul edilir." (M. H. el-Faki).
Muhammed bin Sâ'd, Şihr bin Havşeb vasıtasıyla gelen bir senedi zikirle, Amr bin Abese'nin şöyle dediğini anlatır: "Câhiliye devrinde taşlara tapanlard an biri de işte benim! Yola çıkmış bir kabile veya kafile, bir yerde konakladıkları zaman, içlerinden birini etraftan taş aramaya gönderir, o kimse de dört adet taş bulup getirirdi . Bunlardan en güzelini ilah edinir, diğer üçünü ise tencereni n altında kullanırlardı. Daha oradan göçmeden biri, ilâh edindikle ri taştan daha güzel bir taş bulup getirecek olursa, hemen tapındıkları taşı atar, o daha güzel olanını hemen ilâh edinip ona ibâdet ederlerdi ."
"Rasûlüllah (s.a.v.), Mekke'yi fethettiği zaman, Kabe'nin avlusunda üçyüzaltmış aded put vardı. Rasûlüllah Efendimiz, elindeki silahının ucuyla bunlara dokunuyor, onlarda yüzüstü yere düşüyordu. Rasûlüllah Efendimiz, hem böyle putların yüzüne, gözüne silahıyla dokunup onları yere seriyor, hem de bu sırada Yüce Allah'ın: "Hakk geldi, batıl yıkıldı, zaten batıl daima yıkılmaya mahkûmdur! mealindek i âyetini okuyordu. Sonra Rasûlüllah, bunların Mescidin dışına çıkarılmasını emretti. Hepsi dışarı çıkarıldı ye ateşe verilerek yakıldı, kırıldı."


alintidir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
islam73
Medaratör

Medaratör
islam73


Mesaj Sayısı : 3832
Kayıt tarihi : 04/03/10
Nerden : Türklügün Bekcisi ve islamin Kölesi

ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI: Empty
MesajKonu: Geri: ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI:   ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI: Icon_minitimeC.tesi Ara. 18, 2010 4:48 pm

güncel
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sahra
Seçkin Üye
Seçkin Üye
sahra


Mesaj Sayısı : 903
Kayıt tarihi : 26/05/10
Yaş : 45
Nerden : KAYSERİ

ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI: Empty
MesajKonu: Geri: ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI:   ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI: Icon_minitimeC.tesi Ara. 18, 2010 4:56 pm

MaşaAllah abim birazını okudum devamınıda okurum inşaAllah emeğine sağlık.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ŞEYTANIN ADEM İLE HAVVA'YA TUZAK KURMASI:
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Şeytanın Gizlediği Tuzaklar - Şeytanın Vesveseleri - Şeytan - Şeytan Nasıl Bir Varlıktır?
» Hz. Adem A.S
» Hz. ADEM
» karanlık34 kardeşimize hayırlı bir yuva kurması için ALLAH c.c rızası için selavat okuyalım inşallah
» ÂDEM-İ BENNÛRÎ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İslamiyet ( Her Müslüman 'a Lazım Din 'i Bilgiler )

 :: Tasavvuf
-
Buraya geçin: