iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR ) |
| | sadece ALLAHTAN istemek.... | |
|
+3Semihbaba4125 ulvi Gerçeğin Sesi 7 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Gerçeğin Sesi Usta Üye
Mesaj Sayısı : 521 Kayıt tarihi : 19/10/10
| Konu: sadece ALLAHTAN istemek.... Çarş. Kas. 10, 2010 1:38 pm | |
| “Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım isteriz.” (1:4)
Fatiha’da bize kıldığımız namazların her rekatında tekrarlatılan bu tevhidi ilke, şöyle de Türkçeleştirilebilir: “Yalnız sana kulluk ederiz, zira yalnız senden yardım isteriz.” Yani biz, kulluğumuzu kime hasrediyorsak, yardımı da O’ndan isteriz.
İnsanca var olmak, dua etmektir.
Onun için Kur’an öyle der: “Eğer duanız olmasaydı, Rabbinizin ne işine yarardınız!”
Bu ayete bakarak diyebiliriz ki: İnsan, dua etmek için yaratıldı. İnsanın Allah karşısındaki esas duruşu, dua halidir. Namaz anlamına gelen salât, aynı zamanda “dua” demektir. Hayatın namazla donatılması, hayatın günde beş kez duayla donatılmasıdır. Günün eklem yerlerine duanın yerleştirilmesidir.
Dua, sadece insanın Allah karşısındaki acziyetini ifade etmez, aynı zamanda diğer mahlukat karşısındaki izzetini de ifade eder. Çünkü dua “istemek”tir. Ne isteyeceğini bilmeyen, dua edemez. İrade ve idrak sahibi olmayan ne istediğini bilemez. İstemek, meşietten pay almaktır. İstemek, şuur sahibi olmaktır. İstemek insan olmaktır. Ve dua işte bu yüzden bir ayrıcalıktır.
Haddini bilen dua eder. Çünkü haddini bilen yetersizliğini bilir. Haddini bilen Rabbini bilir. Haddini bilen insan, kulluğunu bilir. Kulluğun en güzel ifadesi duadır. Duanın zamanı ve mekanı yoktur. Her yerde ve her zaman dua edilir. Her hal ve şartta dua edilir.
Dua kalbin Allah’la konuşmasıdır. Dua diller üstü bir dildir. Kalbin dilidir dua eden. Kalp duaya durunca, değil sadece dil, her bir hücre ona katılır. İnsanın bütün varlığı “istemek” olur. Böyle bir duanın kendisi bizzat icabettir. Bütün hücreleri istemek kesilen birinin duasının kabul olup olmadığı merak edilmez. Çünkü böyle bir hal, kabul olmuş bir duanın ta kendisidir. Böylesine dua eden bir yüreğe sahip olmak, tüm duaların getireceği her şeyden daha üstününe sahip olmaktır. İnsan, dua ile istemeden önce, duayı istemelidir. Bunu istemek, Allah’la konuşan bir kalp istemektir.
Ta yürekten yapılmış bir dua, insanın iç enerjisini istediği alana yoğunlaştırması demektir. İnsan bütün benliğiyle bir şeyi ister ve o alana yoğunlaşırsa, duanın yarısı tutmuş demektir. Diğer yarısı da İlahi desteğe kalmıştır.
Dua aklın bitip aşkın başladığı bir haldir. İnsan dua ederken akıl modundan aşk moduna geçer. Geçerse, gereği gibi dua edebilir. Geçerse, dua kalbin Allah’la konuşması olur. Şah damarından yakın olan merkez, şah damarından yakın olanla temasa geçer. Orada söz biter, öz başlar. Orada tedbir biter, takdir başlar. Orada ceset biter, ruh başlar. O makam talep makamıdır. Böyle yapılmış bir dua dergah-ı ehadiyyete varır. Tıpkı Hz. İbrahim’in, İmran’ın kadını Hz. Hanne’nin, Hz. Zekeriyya’nın duası gibi. Hz. Zekeriyya, bahçıvan kılındığı Hz. Meryem’e bakıp içindeki evlat hasreti yekindi, tüm hücreleriyle “istemek” kesildi ve “Rabbim!” dedi, “Katından bana temiz bir nesil ver! Şüphesiz sen duayı işitensin!” Duayı aşk halinde etmişti. Anında kabul edildi ve kendisine bildirildi. Bu kez Hz. Zekeriyya şöyle sordu: “Rabbim, benim nasıl bir oğlum olabilir? Şu kesin ki, ben ihtiyarlık çağımdayım, karımsa kısır!”
Oysa, Allah’tan evlat isterken de aynı durumdaydı. Ama durumuna bakmadan isteyen kendisiydi. İsteği kabul edilince “Ama bu nasıl olabilir ki?” diye soran da kendisi. İki tavır da aynı kişiden sadır oldu, fakat aynı yerden değil. O duayı aşk modunda yaptı, soruyu akıl modunda sordu. İşte dua böyle olmalıydı.
Allah Rasulü duayı “İbadetlerin beyni/iliği” olarak tavsif eder. Evet, dua ibadetlerin özüdür, iliğidir, beynidir. İbadetler, aslında duanın çeşitli halleridirler. Zekat ibadeti servetle dua, oruç ibadeti bedenle dua, cihad ibadeti canla dua, iyiliği emir kötülükten nehiy ibadeti lisanla dua, ilim ibadeti zihinle duadır.
Vahyin hayatımızın her halini ve anını dua ile donatması, duanın dinin ve vahye dayalı dindarlığın merkezinde yer alması, İslam’ın inşa ettiği Allah tasavvurunun bir neticesidir. Çünkü bu Allah tasavvuru “uzak” değil, “yakın”, hatta “şah damarından daha yakın” bir Allah inancıdır. Allah tasavvurları yamuk olan Mekke müşriklerini dua ederken görmüyoruz. Aslında onları putlara taptıran hangi tasavvursa, dua etmekten uzak tutan da aynı tasavvurdu. İşte Allah’ın “yakın” olduğunu beyan eden şu ayet, bu tasavvuru yerle bir eder:
“Eğer kullarım sana Benden soracak olurlarsa, iyi bilsinler ki Ben çok yakınım. Bana dua edenin çağrısına hemen karşılık veririm. Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki, hak yoluna yöneltilsinler.” (2:186)
Bu ayet, sadece duayı talim etmez, aynı zamanda duanın gerekçesini de ele verir. Aynı zamanda, “uzak” Allah tasavvurunun özünde kişinin kendisinden uzaklaşmasının yattığını îmâ eder. Kulun şah damarından yakın olanı fark etmesi için kendine gelmesi, özüne dönmesi, içine yönelmesi gerekir.
Duayı ellerimizle yaparız. Çünkü her şeyi ellerimizle işleriz. Ellerimiz, Allah’ın yarattığı bir çift fiziki duadır. Onlarla işlediğimiz her şey, duamızın bir parçasıdır. Dua ederken kaldırdığımız ellerimizle, aslında “Ya Rab! Bu ellerle yaptım!” demiş oluruz. “Ya Rab! Elimden geleni yaptım, gelmeyen konusunda sana sığınıyorum!” demiş oluruz. “Ya Rab! Ellerim bana yetmedi! Tut ellerimi, bırakma beni!” demiş oluruz.
DUA“Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım isteriz.” (1:4)
Fatiha’da bize kıldığımız namazların her rekatında tekrarlatılan bu tevhidi ilke, şöyle de Türkçeleştirilebilir: “Yalnız sana kulluk ederiz, zira yalnız senden yardım isteriz.” Yani biz, kulluğumuzu kime hasrediyorsak, yardımı da O’ndan isteriz.
İnsanca var olmak, dua etmektir.
Onun için Kur’an öyle der: “Eğer duanız olmasaydı, Rabbinizin ne işine yarardınız!”
Bu ayete bakarak diyebiliriz ki: İnsan, dua etmek için yaratıldı. İnsanın Allah karşısındaki esas duruşu, dua halidir. Namaz anlamına gelen salât, aynı zamanda “dua” demektir. Hayatın namazla donatılması, hayatın günde beş kez duayla donatılmasıdır. Günün eklem yerlerine duanın yerleştirilmesidir.
Dua, sadece insanın Allah karşısındaki acziyetini ifade etmez, aynı zamanda diğer mahlukat karşısındaki izzetini de ifade eder. Çünkü dua “istemek”tir. Ne isteyeceğini bilmeyen, dua edemez. İrade ve idrak sahibi olmayan ne istediğini bilemez. İstemek, meşietten pay almaktır. İstemek, şuur sahibi olmaktır. İstemek insan olmaktır. Ve dua işte bu yüzden bir ayrıcalıktır.
Haddini bilen dua eder. Çünkü haddini bilen yetersizliğini bilir. Haddini bilen Rabbini bilir. Haddini bilen insan, kulluğunu bilir. Kulluğun en güzel ifadesi duadır. Duanın zamanı ve mekanı yoktur. Her yerde ve her zaman dua edilir. Her hal ve şartta dua edilir.
Dua kalbin Allah’la konuşmasıdır. Dua diller üstü bir dildir. Kalbin dilidir dua eden. Kalp duaya durunca, değil sadece dil, her bir hücre ona katılır. İnsanın bütün varlığı “istemek” olur. Böyle bir duanın kendisi bizzat icabettir. Bütün hücreleri istemek kesilen birinin duasının kabul olup olmadığı merak edilmez. Çünkü böyle bir hal, kabul olmuş bir duanın ta kendisidir. Böylesine dua eden bir yüreğe sahip olmak, tüm duaların getireceği her şeyden daha üstününe sahip olmaktır. İnsan, dua ile istemeden önce, duayı istemelidir. Bunu istemek, Allah’la konuşan bir kalp istemektir.
Ta yürekten yapılmış bir dua, insanın iç enerjisini istediği alana yoğunlaştırması demektir. İnsan bütün benliğiyle bir şeyi ister ve o alana yoğunlaşırsa, duanın yarısı tutmuş demektir. Diğer yarısı da İlahi desteğe kalmıştır.
Dua aklın bitip aşkın başladığı bir haldir. İnsan dua ederken akıl modundan aşk moduna geçer. Geçerse, gereği gibi dua edebilir. Geçerse, dua kalbin Allah’la konuşması olur. Şah damarından yakın olan merkez, şah damarından yakın olanla temasa geçer. Orada söz biter, öz başlar. Orada tedbir biter, takdir başlar. Orada ceset biter, ruh başlar. O makam talep makamıdır. Böyle yapılmış bir dua dergah-ı ehadiyyete varır. Tıpkı Hz. İbrahim’in, İmran’ın kadını Hz. Hanne’nin, Hz. Zekeriyya’nın duası gibi. Hz. Zekeriyya, bahçıvan kılındığı Hz. Meryem’e bakıp içindeki evlat hasreti yekindi, tüm hücreleriyle “istemek” kesildi ve “Rabbim!” dedi, “Katından bana temiz bir nesil ver! Şüphesiz sen duayı işitensin!” Duayı aşk halinde etmişti. Anında kabul edildi ve kendisine bildirildi. Bu kez Hz. Zekeriyya şöyle sordu: “Rabbim, benim nasıl bir oğlum olabilir? Şu kesin ki, ben ihtiyarlık çağımdayım, karımsa kısır!”
Oysa, Allah’tan evlat isterken de aynı durumdaydı. Ama durumuna bakmadan isteyen kendisiydi. İsteği kabul edilince “Ama bu nasıl olabilir ki?” diye soran da kendisi. İki tavır da aynı kişiden sadır oldu, fakat aynı yerden değil. O duayı aşk modunda yaptı, soruyu akıl modunda sordu. İşte dua böyle olmalıydı.
Allah Rasulü duayı “İbadetlerin beyni/iliği” olarak tavsif eder. Evet, dua ibadetlerin özüdür, iliğidir, beynidir. İbadetler, aslında duanın çeşitli halleridirler. Zekat ibadeti servetle dua, oruç ibadeti bedenle dua, cihad ibadeti canla dua, iyiliği emir kötülükten nehiy ibadeti lisanla dua, ilim ibadeti zihinle duadır.
Vahyin hayatımızın her halini ve anını dua ile donatması, duanın dinin ve vahye dayalı dindarlığın merkezinde yer alması, İslam’ın inşa ettiği Allah tasavvurunun bir neticesidir. Çünkü bu Allah tasavvuru “uzak” değil, “yakın”, hatta “şah damarından daha yakın” bir Allah inancıdır. Allah tasavvurları yamuk olan Mekke müşriklerini dua ederken görmüyoruz. Aslında onları putlara taptıran hangi tasavvursa, dua etmekten uzak tutan da aynı tasavvurdu. İşte Allah’ın “yakın” olduğunu beyan eden şu ayet, bu tasavvuru yerle bir eder:
“Eğer kullarım sana Benden soracak olurlarsa, iyi bilsinler ki Ben çok yakınım. Bana dua edenin çağrısına hemen karşılık veririm. Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki, hak yoluna yöneltilsinler.” (2:186)
Bu ayet, sadece duayı talim etmez, aynı zamanda duanın gerekçesini de ele verir. Aynı zamanda, “uzak” Allah tasavvurunun özünde kişinin kendisinden uzaklaşmasının yattığını îmâ eder. Kulun şah damarından yakın olanı fark etmesi için kendine gelmesi, özüne dönmesi, içine yönelmesi gerekir.
Duayı ellerimizle yaparız. Çünkü her şeyi ellerimizle işleriz. Ellerimiz, Allah’ın yarattığı bir çift fiziki duadır. Onlarla işlediğimiz her şey, duamızın bir parçasıdır. Dua ederken kaldırdığımız ellerimizle, aslında “Ya Rab! Bu ellerle yaptım!” demiş oluruz. “Ya Rab! Elimden geleni yaptım, gelmeyen konusunda sana sığınıyorum!” demiş oluruz. “Ya Rab! Ellerim bana yetmedi! Tut ellerimi, bırakma beni!” demiş oluruz. | |
| | | ulvi Administrator
Mesaj Sayısı : 3306 Kayıt tarihi : 30/10/09
| Konu: Geri: sadece ALLAHTAN istemek.... Çarş. Kas. 10, 2010 1:50 pm | |
| Allah Razı Olsun kardeşim, eline emeğine sağlık. Evet önce Dua sonra vesile yada sebebe sarılma.
Rivayet odurki bu alem vesileler alemidir, onun için Dua Edildikten sonra vesileyede sarılmaya çalışılmalıdır
Ekmek almak için fırına gitmek vesileye sarılmaktır, İnşaAllah demek bu ekmeği alabilmek için Rab 'be Dua Etmektir bir nevi. Benzetmeyle anlatıcaksak bunun gibi yani
Şunuda unutmamalıdırki vesileye her sarılmakta fiili Dua etmektir
İşye İmanla cahilliğin farkı burada açığa çıkar
İmna Sahibi olan Bilirki O Vesileyi yaratan ve O Vesileyle Kullarına faydalı Ve HayırlıŞeyerl nasip Eden Allahu Tealadır vede Kulu O vesileye Ulaştıran
Vesileyi inkar etmek Allah 'ın yarattığını inkar etmek hiçe saymak demektir. Sanki Vesileyi Allah 'tan Başkası yaratmış yada vesileye vesile olma özelliğini vermiş gibi
Cahilin hali ise vesileye sarılırken Allah 'ı unutması ve ulaştığı faydanın yada sonucun kaynağının vesile olduğunu sanmasıdır. Vesile kaynak değildir vesile sadece istenilen sonuca ulaşmak için sebeptir
Benzetmeyle anlatacak olursak ekmek almak için fırına gitmek vesileye sarılmaktır
İman Sahibi kalp burda fırının vesile olduğunu ve o fırını Yaratanın Allah Olduğunu, o fırına gidecek kadar kendine mühlet verenin Allah Olduğunu, o fırına ulaşmayı nasip edenin Allah Olduğunu, O Fırını kendine vesile kılanın Allah Olduğunu, O fırından alacağı ekmeği kendine rızık kılan ve fırın vasıtasıyla kendine ulaşmasını sağlayanın Allah olduğunu ...vs gider
Burda fırnı inkar etmek sadece cahilliktir, o fırını Yaratan Allah 'tır kullarına bulduran, keşfettirende
Cahil olan ise aldığı ekmeğin kaynağını fırın zanneder fark burdadır
Onun için ekmek alırken bile İnşaAllah denir
Mühim olan sarıldığın vesileyi bile kalbinde Duaya çevirebilmektir
| |
| | | Semihbaba4125 Medaratör
Mesaj Sayısı : 1338 Kayıt tarihi : 31/01/10
| Konu: Geri: sadece ALLAHTAN istemek.... Çarş. Kas. 10, 2010 2:48 pm | |
| - ulvi demiş ki:
- Allah Razı Olsun kardeşim, eline emeğine sağlık. Evet önce Dua sonra vesile yada sebebe sarılma.
Rivayet odurki bu alem vesileler alemidir, onun için Dua Edildikten sonra vesileyede sarılmaya çalışılmalıdır
Ekmek almak için fırına gitmek vesileye sarılmaktır, İnşaAllah demek bu ekmeği alabilmek için Rab 'be Dua Etmektir bir nevi. Benzetmeyle anlatıcaksak bunun gibi yani
Şunuda unutmamalıdırki vesileye her sarılmakta fiili Dua etmektir
İşye İmanla cahilliğin farkı burada açığa çıkar
İmna Sahibi olan Bilirki O Vesileyi yaratan ve O Vesileyle Kullarına faydalı Ve HayırlıŞeyerl nasip Eden Allahu Tealadır vede Kulu O vesileye Ulaştıran
Vesileyi inkar etmek Allah 'ın yarattığını inkar etmek hiçe saymak demektir. Sanki Vesileyi Allah 'tan Başkası yaratmış yada vesileye vesile olma özelliğini vermiş gibi
Cahilin hali ise vesileye sarılırken Allah 'ı unutması ve ulaştığı faydanın yada sonucun kaynağının vesile olduğunu sanmasıdır. Vesile kaynak değildir vesile sadece istenilen sonuca ulaşmak için sebeptir
Benzetmeyle anlatacak olursak ekmek almak için fırına gitmek vesileye sarılmaktır
İman Sahibi kalp burda fırının vesile olduğunu ve o fırını Yaratanın Allah Olduğunu, o fırına gidecek kadar kendine mühlet verenin Allah Olduğunu, o fırına ulaşmayı nasip edenin Allah Olduğunu, O Fırını kendine vesile kılanın Allah Olduğunu, O fırından alacağı ekmeği kendine rızık kılan ve fırın vasıtasıyla kendine ulaşmasını sağlayanın Allah olduğunu ...vs gider
Burda fırnı inkar etmek sadece cahilliktir, o fırını Yaratan Allah 'tır kullarına bulduran, keşfettirende
Cahil olan ise aldığı ekmeğin kaynağını fırın zanneder fark burdadır
Onun için ekmek alırken bile İnşaAllah denir
Mühim olan sarıldığın vesileyi bile kalbinde Duaya çevirebilmektir
ALLAH RAZI OLSUN ABİ .....ÇIKAR KENDİNİ ARADAN KALIR SENİ YARADAN ....İNŞALLAH DERSA YAKARAN İNŞA EDER YARADAN.... | |
| | | Gerçeğin Sesi Usta Üye
Mesaj Sayısı : 521 Kayıt tarihi : 19/10/10
| Konu: Geri: sadece ALLAHTAN istemek.... Cuma Kas. 12, 2010 12:14 am | |
| | |
| | | mümine sultan Administrator
Mesaj Sayısı : 6157 Kayıt tarihi : 15/01/10 Yaş : 48 Nerden : ELFU ELFİ SALATİN VE ELFU ELFİN SELAMİN ALEYKE YA RASULALLAH.
| Konu: Geri: sadece ALLAHTAN istemek.... Cuma Kas. 12, 2010 12:24 am | |
| | |
| | | sahra Seçkin Üye
Mesaj Sayısı : 903 Kayıt tarihi : 26/05/10 Yaş : 45 Nerden : KAYSERİ
| Konu: Geri: sadece ALLAHTAN istemek.... Cuma Kas. 12, 2010 1:03 am | |
| Allah Razı Olsun kardeşim, eline emeğine sağlık. Evet önce Dua sonra vesile yada sebebe sarılma.
Rivayet odurki bu alem vesileler alemidir, onun için Dua Edildikten sonra vesileyede sarılmaya çalışılmalıdır
Ekmek almak için fırına gitmek vesileye sarılmaktır, İnşaAllah demek bu ekmeği alabilmek için Rab 'be Dua Etmektir bir nevi. Benzetmeyle anlatıcaksak bunun gibi yani
Şunuda unutmamalıdırki vesileye her sarılmakta fiili Dua etmektir
İşye İmanla cahilliğin farkı burada açığa çıkar
İmna Sahibi olan Bilirki O Vesileyi yaratan ve O Vesileyle Kullarına faydalı Ve HayırlıŞeyerl nasip Eden Allahu Tealadır vede Kulu O vesileye Ulaştıran
Vesileyi inkar etmek Allah 'ın yarattığını inkar etmek hiçe saymak demektir. Sanki Vesileyi Allah 'tan Başkası yaratmış yada vesileye vesile olma özelliğini vermiş gibi
Cahilin hali ise vesileye sarılırken Allah 'ı unutması ve ulaştığı faydanın yada sonucun kaynağının vesile olduğunu sanmasıdır. Vesile kaynak değildir vesile sadece istenilen sonuca ulaşmak için sebeptir
Benzetmeyle anlatacak olursak ekmek almak için fırına gitmek vesileye sarılmaktır
İman Sahibi kalp burda fırının vesile olduğunu ve o fırını Yaratanın Allah Olduğunu, o fırına gidecek kadar kendine mühlet verenin Allah Olduğunu, o fırına ulaşmayı nasip edenin Allah Olduğunu, O Fırını kendine vesile kılanın Allah Olduğunu, O fırından alacağı ekmeği kendine rızık kılan ve fırın vasıtasıyla kendine ulaşmasını sağlayanın Allah olduğunu ...vs gider
Burda fırnı inkar etmek sadece cahilliktir, o fırını Yaratan Allah 'tır kullarına bulduran, keşfettirende
Cahil olan ise aldığı ekmeğin kaynağını fırın zanneder fark burdadır
Onun için ekmek alırken bile İnşaAllah denir
Mühim olan sarıldığın vesileyi bile kalbinde Duaya çevirebilmektir
[/quote] | |
| | | Gerçeğin Sesi Usta Üye
Mesaj Sayısı : 521 Kayıt tarihi : 19/10/10
| Konu: Geri: sadece ALLAHTAN istemek.... Perş. Kas. 25, 2010 3:21 am | |
| RABBİM cümlemizden razı olsun... | |
| | | MAVİL Aktif Üye
Mesaj Sayısı : 266 Kayıt tarihi : 14/11/10 Yaş : 52 Nerden : izmir
| Konu: Geri: sadece ALLAHTAN istemek.... Perş. Kas. 25, 2010 8:28 am | |
| Allah Razı Olsun kardeşim, eline emeğine sağlık. Evet önce Dua sonra vesile yada sebebe sarılma.
| |
| | | Gerçeğin Sesi Usta Üye
Mesaj Sayısı : 521 Kayıt tarihi : 19/10/10
| Konu: Geri: sadece ALLAHTAN istemek.... Cuma Ara. 10, 2010 11:42 pm | |
| “Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım isteriz.” (1:4) | |
| | | Diyar Yeni Üye
Mesaj Sayısı : 33 Kayıt tarihi : 04/07/10
| Konu: Geri: sadece ALLAHTAN istemek.... C.tesi Ara. 11, 2010 3:46 am | |
| Allah razi olsun..emegine saglik kardesim... | |
| | | | sadece ALLAHTAN istemek.... | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|