iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 KURAN'DA PEYGAMBER DUALARI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Semihbaba4125
Medaratör

Medaratör
Semihbaba4125


Mesaj Sayısı : 1338
Kayıt tarihi : 31/01/10

KURAN'DA PEYGAMBER DUALARI Empty
MesajKonu: KURAN'DA PEYGAMBER DUALARI   KURAN'DA PEYGAMBER DUALARI Icon_minitimePaz Haz. 20, 2010 1:30 pm

KURAN'DA PEYGAMBER DUALARI

Kuran'da bahsi geçen peygamberlerin her biri, belli özellikleri ile
dikkati çeken kavimlere gönderilmişlerdir. Bu kavimler, daha önce
kendilerine gelen elçileri yalanlamış, azgınlaşmış ve aşırılığa gitgide
daha fazla yönelmiş topluluklardı. Peygamberlerin görevi ise dini
tanımayan veya tanıdığı halde inkara yönelen bu topluluklara hak dini
tanıtmak, onları Allah'a çağırmak ve ahirete yöneltmekti.

Bu ise son derece zor bir işti. Tek başına bir insan, insanların çoğunun
kendisine karşı çıkıp tepki göstereceğini bile bile, o ana kadar hiç
duyulmamış veya duyulduğu halde kabul edilmemiş hak dini insanlara
tanıtmak üzere görevlendiriliyordu. Üstelik bu görev, sahip olduklarını
ve hatta hayatını tehlikeye sokuyordu. İnsanlar, sırf Allah'a çağırdığı
için kendisinden nefret edebilir, hatta kendisini öldürmeye
yeltenebilirlerdi. Kendisine eziyet edebilir, inanmış gibi görünüp
hainlik yapabilirlerdi. Peygamberin çevresindeki hiç kimse, hatta ailesi
bile kendisine inanmayabilirdi. Sorumluluğu ise Allah'a karşıydı. Bu,
mutlaka yerine getirilmesi gereken, kapsamı ve önemi oldukça büyük olan
bir sorumluluktu. İnsanların dini öğrenip öğrenmemeleri ve öğrendikleri
ile cenneti hak edip etmemeleri peygamberin üzerindeki bir yükümlülük
değildi. Onun tek vazifesi dini tebliğ etmekti.

Bu, dünya üzerinde tanıyıp bildiğimiz hiçbir şeye benzemez. Tek başına
bir insanın büyük bir topluluğa karşı bu göreve başlaması, oldukça zorlu
bir iştir.

Ancak elbette durum, dışarıdan bakanlar için böyledir, aslında, herşeyin
üzerinde hakim olan Allah'ın gücüdür. Böyle bir durumda da inkarcıların
sayısı ya da gücü önemli bir faktör olmaz. Peygamberlerin her biri bu
gerçeği çok iyi bilerek hareket etmişler, üzerlerindeki bu sorumluluğu
Allah'a olan güvenleri ile tam anlamıyla yerine getirmişlerdir. Allah
peygamberlerin bu üstün özelliklerini ayetlerinde övmektedir. Kuran'da
bildirildiği gibi Allah'ın yardımı her zaman inananlardan yanadır ve
Allah peygamberlerini insanların zulümlerinden korumaktadır. Kuran'da,
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in hicret sırasında yaşadığı bir tehlikeden
söz edilirken bu gerçek şöyle açıklanmıştır:

Siz O'na (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir.
Hani kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi
mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette
Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik
duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş,
inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa
Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve
hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 40)

Peygamberler, Kuran'da Allah'a karşı her şartta korudukları içli
yakınlıkları ile örnek gösterilmişlerdir:

Andolsun sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokca
zikredenler için Allah'ın Resulünde güzel örnekler vardır. (Ahzab
Suresi, 21)

İstekleri katıksızca Allah'tandır. Kendilerine peygamberlik görevinin
verilmesinden itibaren tek çabaları verilen bu görevi yerine getirmek ve
kavimlerini Allah'a çağırmak olmuştur. İstekleri de elbette ki amaçları
ile doğru orantılı olmuştur. İçli, katıksız, yakın ve samimi duanın
örneklerini işte bu nedenle peygamberlerde oldukça net bir biçimde
görebiliriz.

Bu nedenle kitabın bundan sonraki kısmında Kuran'da öğretilen peygamber
dualarını inceleyeceğiz.

Hz. Nuh'un Duaları

Kuran'da, yıllar boyunca, örnek bir kararlılıkla kavmini tevhid dinine
çağıran Hz. Nuh'un sabrından övgü ile bahsedilir. Hz. Nuh kendisine ve
yanındaki müminlere düşmanlık gösteren kavmine karşı kararlılıkla
mücadele etmiştir. Hz. Nuh'un içinde bulunduğu her türlü durumda Allah'a
yönelmesi, O'nun yardımını umarak samimiyetle dua etmesi ise müminler
için büyük bir örnektir. Hz. Nuh içinde bulunduğu durumu Allah'a
söylemiş ve şöyle dua etmiştir:

Sonunda Rabbine dua etti: "Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık
Sen (bu kafir toplumdan) intikam al." (Kamer Suresi, 10)

Başka bir surede Hz. Nuh'un Allah'a duası şu şekilde haber verilir:

Nuh: "Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma."
dedi. "Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını
şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükte sınırı aşan (facir'den)
kafirden başkasını doğurmazlar. Rabbim, beni, annemi, babamı, mü'min
olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla.
Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma." (Nuh Suresi, 26-28)

Allah, Hz. Nuh'un bu duasını kabul etmiş ve ileride kopacak olan Tufan'a
hazırlık yapmasını emretmiştir. Hz. Nuh yakında herhangi bir deniz veya
göl olmamasına rağmen Allah'ın emri üzerine büyük bir gemi yapmaya
başlamıştır. Geminin yapımı sırasında kavmi ise kendisi ile alay etmeye
devam etmiştir. Bu olay Kuran'da şöyle haber verilir:

Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında
O'nunla alay ediyordu. O: "Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz
gibi biz de sizlerle alay edeceğiz" dedi. (Hud Suresi, 38)

Ancak Hz. Nuh kavminin tüm baskısına rağmen, Allah'ın emri gereği gemiyi
hazırlamaktadır. Ve sonunda Allah'ın vaadi gelir ve tufan patlak verir:

Biz de 'bardaktan boşanırcasına akan' bir su ile göğün kapılarını açtık.
Yeri de 'coşkun kaynaklar' halinde fışkırttık. Derken su, takdir
edilmiş bir işe karşı (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti. Ve onu
da tahtalar ve çiviler(le inşa edilmiş gemi) üzerinde taşıdık. (Kamer
Suresi, 11-13)

Tufan sırasında boğulanlardan birisi de Hz. Nuh'un oğludur. Hz. Nuh
tufandan önce oğlunu gemiye çağırır ancak oğlu babasının bu çağrısını
kabul etmez. (Hud Suresi, 43) Kuran'da Hz. Nuh'un, oğlunun ölümü üzerine
Allah'a şu şekilde seslendiği haber verilmektedir:

Nuh Rabbine seslendi: Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir
ve Senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimler hakimisin." Dedi ki:
"Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan
bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme.
Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum." (Hud
Suresi, 45-46)

Hz. Nuh kavminin helak edilmesi için dua ederken "mümin olarak evine
girenlerin" korunmasını istemiştir. Oysa Nuh'un oğlu iman etmemiştir.
Kuran'da Hz. Nuh'un Allah'a kendisini affetmesi için şöyle dua ettiği
bildirilir:

Dedi ki: "Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım.
Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan
olurum." (Hud Suresi, 47)

Hz. İbrahim'in Duaları

Günümüzde milyonlarca insanın hac görevini yerine getirmek için ziyaret
ettiği Kabe'yi inşa eden Hz. İbrahim, Kuran'da, "tek başına bir ümmet"
olarak tanıtılmaktadır. O ve oğlu Hz. İsmail, bundan binlerce yıl önce,
Allah'ın vahyi doğrultusunda insanların toplanacakları ve O'nu
zikredecekleri, yılın belirli zamanlarında oraya hacca gelecekleri bir
ev inşa etmişlerdir. Bu evin Kuran'daki adı Kabe'dir. İkisi bunu bir
ibadet olarak yapmış, ve sonrasında şöyle dua etmişlerdir:

İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde
(ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz,
Sen işiten ve bilensin". (Bakara Suresi, 127)

Kabe'nin inşa edildiği yer zamanla gelişecek ve bugün Mekke olarak
isimlendirdiğimiz şehir halini alacaktır. Hz. İbrahim burası için
Allah'a şöyle dua etmiştir:

Hani İbrahim: "Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından
Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de
(Allah: "Sadece inananları değil) inkâr edeni de az bir süre
yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür
o"demişti. (Bakara Suresi, 126)

Hz. İbrahim ve oğlu İsmail dualarında sadece kendi yaşadıkları dönem
için değil, kendilerinden sonra gelecek olan kuşaklar için de bazı
isteklerde bulunmuşlardır:

Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana
teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer
veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri
kabul eden ve esirgeyensin. Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder,
onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları
arındırsın. Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet
sahibisin. (Bakara Suresi, 128-129)

Hz. İbrahim'in bir başka duasında, Allah'a yakınlaşma yolları aradığı
şöyle haber verilmektedir:

Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti.
(Allah ona "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin
tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine
alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine
bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz
Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (Bakara
Suresi, 260)

Ayetten de açıkça anlaşıldığı gibi İbrahim Peygamberin Allah'tan ölüleri
nasıl dirilttiğini göstermesini istemesi, inancındaki bir zayıflıktan
dolayı değildi. Aksine iman etmişti, ama iman ettiği gerçeği tam
anlamıyla kavramak istiyordu. O, son derece samimi ve içten bir biçimde
Allah'ın bir mucizesine tanık olmayı istemiş, Allah bu samimi duaya
icabet etmişti.

Hz. İbrahim'in babası bir putperestti. O, babasına dini tebliğ etmiş
ancak babası iman etmeyi kabul etmemişti. İbrahim Peygamber ise babası
için Allah'tan bağışlanma dilemişti:

(İbrahim "Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma
dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır" dedi. Sizden ve Allah'tan
başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur
ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım." (Meryem Suresi, 47-48)

Hz. İbrahim'in, babası bir mümin olmadığı halde onun için Allah'a dua
etmesinin gerçek nedeni de Kuran ayetlerinde şöyle haber verilmektedir:

Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları
açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma
dilemeleri Peygambere ve iman edenlere yaraşmaz. İbrahim'in babası için
bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi.
Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan
uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu. (Tevbe
Suresi, 113-114)

Bugün milyonlarca insanın ziyaret ettiği Mescid-i Haram'a yani Kabe'ye
ilk yerleşen Hz. İbrahim, duasının devamında oğulları İsmail, İshak ve
tüm müminler için şu isteklerde bulunmuştu:

Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında
ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı
kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının
kalblerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden
rızıklandır. Umulur ki şükrederler. Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı
tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte
hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Hamd, Allah'a aittir ki, O, bana
ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim,
gerçekten duayı işitendir. Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl,
soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur. Rabbimiz, hesabın
yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve mü'minleri bağışla. (İbrahim
Suresi, 37-41)

Görüldüğü gibi Hz. İbrahim duasında hem Allah'ın sıfatlarını saymakta,
hem de O'na şükretmektedir. O'ndan istediği şeyler de, kendisini O'na
yakınlaştıracak, ahirette bağışlanmasına vesile olacak isteklerdir.

Hz. Lut'un Duaları

Kuran'da "hüküm ve ilim" verilen peygamber olarak bahsedilen Hz. Lut,
Nuh Peygamber gibi kavmine uzun yıllar boyunca hak dini tebliğ etmiştir.
Ancak Allah'ın sınırlarını çiğneyerek eşcinsel ilişkilerde bulunan
kavminin Hz. Lut'a cevabı hep olumsuz olmuştur:

Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin
yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları
bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan
(azgın) bir kavimsiniz. Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın
bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!" demekten başka
olmadı. (A'raf Suresi, 80-82)

Lut Kavmi, Allah'ın elçisini tanımamakla kalmayıp, ona karşı açıkça
meydan okumuştu. Hz. Lut ise kavmini uzun bir zaman tevhid dinine
çağırdı, herhangi bir olumlu cevap alamayınca Allah'a şöyle dua etti:

Dedi ki: "Rabbim, fesat çıkaran (bu) kavme karşı bana yardım et."
(Ankebut Suresi, 30)

Hz. Lut'un duasını Allah kabul etti ve Allah'ın elçisine başkaldıran Lut
Kavmi helak oldu:

Şüphesiz Biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne
gökten iğrenç bir azab indireceğiz. Andolsun, Biz akledebilecek bir
kavim için orada apaçık bir ayet bırakmışızdır. (Ankebut Suresi, 34-35)

Bu örnekte gördüğümüz gibi dua, sadece insanların iyiliği, dünya ve
ahiret saadeti için olmayabilir. Allah'ın sınırlarını çiğneyen,
müminlere zulmeden toplulukların helakı için birçok peygamber dua
etmiştir. Hz. Lut'un duası da buna bir örnektir.

Hz. Eyüp'ün Duaları

Kuran'da dört yerde Hz. Eyüp'ten bahsedilir ve onun sabrı müminlere
örnek olarak gösterilir. Allah'tan vahiy alan seçilmiş bir kul olan Hz.
Eyüp (Nisa Suresi, 163), ciddi bir hastalığa yakalanarak sıkıntı
çekmiştir. Ancak içinde bulunduğu her türlü ağır şartta daima sabrı ve
Allah'a olan güveni ile öne çıkmıştır. Allah onun bu vasfını tüm
müminlere örnek olarak gösterir:

... Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o,
(daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi. (Sa'd Suresi, 44)

Hz. Eyüp yakalandığı hastalığın yanısıra bir de şeytanın olumsuz telkini
ile karşı karşıya kalmıştı. Ancak Hz. Eyüp bu sıkıntısını samimi olarak
Allah'a açmış ve O'ndan yardım dileyerek dua etmiştir:

Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o: "Herhalde şeytan, bana kahredici bir
acı ve azab dokundurdu" diye Rabbine seslenmişti. (Sad Suresi, 41)

Bir başka ayette, Hz. Eyüp'ün içli duasından şöyle söz edilir:

Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve
hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın."
(Enbiya Suresi, 83)

Allah elbette bu salih kulunun duasına icabet etmiştir. Allah'ın Hz.
Eyüb'e verdiği cevap ayetlerde şöyle aktarılır:

Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona
Katımız'dan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere
ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik. (Enbiya Suresi, 84)

Allah insanları çok farklı şekillerde imtihan etmektedir. Allah'ın salih
kullarından biri olan Hz. Eyüp de şiddetli bir sıkıntı ile denenmiştir.
Benzer sıkıntılar, yine dünyadaki imtihan ortamı içinde başka
müminlerin başına da gelebilir. Dolayısıyla bu tür bir durumda kalan bir
mümin, Hz. Eyüp örneğinde olduğu gibi, imtihanın şekli ve süresi ne
olursa olsun Allah'ın insana taşıyamayacağı yükü yüklemeyeceğinin
bilincinde olmalıdır.

Hz. Yusuf'un Duaları

Hz. Yusuf kıssası, dua konusunda müminler için güzel örneklerle doludur.
Hz. Yusuf, karşılaştığı her türlü sıkıntıya karşı tevekküllü ve
teslimiyetli davranmasıyla, Allah'a olan sadakatiyle, sağlam bir imanın
tüm alametlerini göstermiştir.

Hz. Yusuf'a ve babası Hz. Yakup'a isabet eden sıkıntılar, küçük yaştaki
Hz. Yusuf'un kıskanç kardeşleri tarafından kuyuya atılıp bir kurt
tarafından yenmiş gibi gösterilmesiyle başlar. Ancak Hz. Yakup, çok
sevdiği oğlunun başına gelen bu olay karşısında Allah'a olan
teslimiyetini korur:

Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) ola gömleğini getirdiler. "Hayır"
dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra
(bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı
yardım istenecek olan Allah'tır." (Yusuf Suresi, 18)

Ayetten de anlaşılacağı gibi oğlunun kanlı gömleği ile karşılaşan Hz.
Yakup, gerçek bir mümin tavrı göstererek yapacağı en doğru davranışın
"sabır, tevekkül ve dua" olacağını söyler. Nitekim kuyuya atılarak ölüme
terk edilen Hz. Yusuf, bir mucize eseri yoldan geçen bir kervan
tarafından bulunur. Onu bulan kafile, onu para karşılığında satmaya
karar verir ve yanlarına alır.

Bunun ardından köle olarak önde gelen bir Mısırlıya satılan Hz. Yusuf'a,
ergenlik çağına geldiğinde Allah "ilim ve hikmet" (Yusuf Suresi, 22)
verir.

O'nu satın alan Mısırlının karısı, ayette bildirildiğine göre ondan
murad almak ister. Bunu kabul etmeyen Hz. Yusuf'u hapse attırmakla
tehdit eder. Bunun üzerine Hz. Yusuf şöyle dua eder:

(Yusuf) Dedi ki:"Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları
şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan,
onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum. (Yusuf
Suresi, 33)

Ayette görüldüğü gibi Hz. Yusuf, duasında içinde bulunduğu durumu samimi
olarak itiraf etmiştir. Bunun ardından hapse atılan Hz. Yusuf, zindanda
yanındakilere tebliğe başlar:

"Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha
hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı? Sizin
Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil
indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan
başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, Kendisi'nden başkasına
kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak
insanların çoğu bilmezler." (Yusuf Suresi, 39-40)

Yıllar boyu orada kaldıktan sonra, Mısırlı'nın karısının da Hz. Yusuf'un
masum olduğunu söylemesi üzerine Hz. Yusuf zindandan çıkarılır. (Yusuf
Sursi, 51-54)e

Tüm bu sıkıntıların ardından Hz. Yusuf'un duası kabul edilir ve kuyuya
atılma ile başlayan olaylar, ülkenin iktidarında söz sahibi olmasıyla
devam eder:

İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle
ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı... (Yusuf Suresi, 56)

Böylece iktidar sahibi olan Hz. Yusuf, kendisini zindandan çıkararak
hazinenin başına geçiren Allah'a şükreder ve dünyada Müslüman olarak
ölmek ve ahirette de salihlerle birlikte olmak için dua eder:

Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkanını) verdin,
sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin Yaratıcısı,
dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma
son ver ve beni salihlerin arasına kat. (Yusuf Suresi, 101)

Hz. Şuayb'ın Duaları

Medyen ve Eyke halkına peygamber olarak gönderilen Hz. Şuayb, Allah'ın
sınırlarını çiğneyen kavmini imana davet etmişti. (Araf Suresi, 85)

Medyen halkının Hz. Şuayb'a cevabı Nuh ve Lut kavimlerinin cevaplarından
farklı olmadı. Hz. Şuayb'ın söylediklerini kabul etmeyen kavim, onu ve
diğer müminleri yaşadıkları topraklardan sürgün etmekle tehdit etti:

Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler
ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden
sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz..."
(Araf Suresi, 88)

Hz. Şuayb ise, Medyen halkının duyarsızlığı ve tehditkar tavrı üzerine
Allah'a tevekkül ederek O'na dua etti:

Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize
dönmemiz Allah'a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan
Allah'ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş
değildir. Rabbimiz, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a
tevekkül ettik. 'Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm
ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın. (A'raf Suresi, 89)

Sonunda Lut ve Nuh kavminin başına gelenler Medyen halkının da başına
geldi. Hz. Şuayb'ın duası üzerine Allah hükmünü verdi ve Allah'ın
elçisini tanımayan kavim helak edildi:

Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da, kendi yurtlarında
diz üstü çökmüş olarak sabahladılar. Şuayb'ı yalanlayanlar, sanki orda
'hiç refah içinde yaşamamışlar' gibi oldular: Şuayb'ı yalanlayanlar,
asıl büyük hüsrana uğradılar. (Araf Suresi, 91-92)

Hz. Süleyman'ın Duaları

Hz. Süleyman'ın önemli özelliklerinden biri, büyük bir güç ve iktidara
sahip olmasıydı. Ona birçok üstün yetenekler de verilmişti. Hz.
Süleyman'a verilen bu üstün yetenekler arasında cinleri yönetmek, hatta
hayvanlarla konuşmak da bulunuyordu. Hz. Süleyman'ın hayvanların
konuşmalarını anlaması Kuran ayetlerinde şöyle haber verilir:

Süleyman, Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların
konuşma-dili öğretildi ve bize herşeyden (bol bir nimet) verildi.
Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür."(Neml Suresi, 16)

Kendisine verilen üstünlüklerden dolayı Allah'a şükreden Hz. Süleyman'ın
duası ise şöyledir:

"... Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut
olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih
kulların arasına kat." (Neml Suresi, 19)

Allah Hz. Süleyman'a bazı özel yeteneklerin dışında büyük maddi imkanlar
da sunmuştu. Hz. Süleyman da bu zenginliklere karşı O'na hep şükretmiş
ve şöyle dua etmişti:

Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü
bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin. (Sad
Suresi, 35)

Daha önceki bölümlerde dua konularının sadece şahsi ve dünyevi istekler
olmaması gerektiği üzerinde durmuştuk. Hz. Süleyman'ın "hiç kimseye
nasip olmayan bir mülk" istemesi de dünyevi bir istek değil, aslında
ahirete yönelik bir istektir. Nitekim onun "... gerçekten ben mal
sevgisini Allah'ı zikretmekten dolayı tercih ettim..." (Sad Suresi, 32)
dediği ayetlerde bildirilmektedir.

Eğer bir insan elinde bulunan maddi imkanları Allah rızası için
kullanıyor ve bu imkanlar onu Allah'a yakınlaştırıyor, Allah'ı anmasına
vesile oluyorsa, onun dünya nimetlerini istemesi konusunda sıkıntı
duymasına gerek yoktur. Çünkü artık bu nimetler onu ahirete
yakınlaştıracak birer vesile haline gelmiştir.

Hz. Zekeriya'nın Duaları

Kuran'ın üç ayrı suresinde Hz. Zekeriya'nın dualarından bahsedilir. Yaşı
ilerlemiş olan Hz. Zekeriya, kendi ardından kavmi içinde imanı ayakta
tutması için Allah'tan bir varis istemiştir. Kendisi çocuk sahibi olmak
için oldukça yaşlı, karısı ise kısır olduğu için varisi yoktur ve
Allah'a duada bulunmuştur:

Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman; Demişti ki: "Rabbim, şüphesiz
benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua
etmekle mutsuz olmadım. Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına
korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın)dır. Artık bana Kendi
Katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına
da mirasçı olsun. Rabbim, onu razı olunan kıl." (Meryem Suresi, 3-6)

Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy
armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi. (Al-i İmran Suresi,
38)

Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Rabbim, beni yalnız
başıma bırakma, Sen mirasçıların en hayırlısısın." (Enbiya Suresi, 89)

Ayette Hz. Zekeriya'nın Allah'a gizlice seslendiği bildirilmektedir. Bu,
samimiyetin en büyük göstergelerinden biridir. Nitekim Allah,
Kendisi'ne bu tür bir samimiyet içinde çağrıda bulunan Hz. Zekeriya'nın
duasını kabul etmiştir:

Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de
doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı,
umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.
(Enbiya Suresi, 90)

(Allah buyurdu "Ey Zekeriya, şüphesiz Biz seni, adı Yahya olan bir
çocukla müjdelemekteyiz; Biz bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız."
(Meryem Suresi, 7)

O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı
müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi,
iffetli ve salihlerden bir peygamberdir." (Al-i İmran Suresi, 39)

Ayetlerin devamında bildirildiğine göre, Hz. Zekeriya Allah'ın duasına
karşılık ileri yaşına rağmen kendisine bir erkek evlat bağışlamasına
şaşırır. Kendisine müjdeyi ileten melek ise O'na Allah'ın kudretini
hatırlatır:

Dedi ki: "Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum
olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım." (Ona gelen melek "İşte
böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: - Bu Benim için kolaydır, daha önce sen
hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım." (Meryem Suresi, 8-9)

Önceki bölümlerde Allah'ın samimi kullarının dualarına onlar için en
hayırlı olacak şekilde icabet ettiğini belirtmiştik. Ve Allah'ın içten
çağrıda bulunan inananların tek dostu ve yardımcısı olduğunu da
bildirmiştik. Allah, çocuk sahibi olması imkansız gibi görünen Hz.
Zekeriya'ya da, samimi duasına icabet ederek salih bir oğul armağan
etmiştir.

Hz. Yunus'un Duaları

Kuran'da, Hz. Yunus'tan şöyle söz edilir:

Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi. Hani o, dolu bir gemiye
kaçmıştı. Böylece kur'aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu. Derken
onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı. (Saffat Suresi, 139-142)

Hz. Yunus peygamber olarak gönderildiği kavmini terk etmişti. Yukarıdaki
ayetlerde görüldüğü gibi, binmiş olduğu gemide yolcular arasında kura
çekilmiş ve kura sonucunda onun denize atılmasına karar verilmişti. Yine
Kuran'da bildirildiğine göre, denize atılan Hz. Yunus, dev bir balık
tarafından yutulmuştur.

Balığın karnında iken pişmanlık duyan Hz. Yunus, Allah'a şöyle dua
etmiştir:

Senden başka ilah yoktur, Sen Yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden
oldum. (Enbiya Suresi, 87)

Allah ise Hz. Yunus'un samimi duasına karşılık onu mucizevi bir biçimde
kurtarmıştır:

Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte Biz,
iman edenleri böyle kurtarırız. (Enbiya Suresi, 88)

Hz. Yunus'u Allah daha sonra da itaatli bir kavmin başına geçirmiştir:

"Onu yüzbin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (Peygamber
olarak) gönderdik. Sonunda ona iman ettiler, Biz de onları bir süreye
kadar yararlandırdık." (Saffat Suresi, 147-148)

Daha önceki bölümlerde Allah'ın bir duayı kabul ederken bunu belli
sebeplere bağladığını, ancak dilerse sebepsiz de istenilen şeyi
gerçekleştirebileceğini ve bunun göklerin ve yerin Rabbi olan Allah için
son derece kolay olduğunu söylemiştik. Allah Hz. Yunus'un duasını kabul
ederken de her türlü zor görünen şartı ortadan kaldırmış ve Hz. Yunus'u
balığın karnından kurtarmıştır. Bu, insanın hiçbir zaman Allah'ın
rahmetinden umut kesmemesi ve hep O'na dua etmesi gerektiğinin çarpıcı
delillerinden biridir. İnsan Rabbimize içten yöneldiği müddetçe, kesin
bir karşılık görecektir.

Hz. İsa'nın Duaları

Kuran'da, Hz. İsa'dan söz edilirken şöyle denir:

"... Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin,
onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.." (Al-i İmran
Suresi, 45)

Kuran'da havarilerinin Hz. İsa'dan Allah'a dua etmesini ve gökten bir
sofra talep indirilmesini istedikleri haber verilir. "Sofra" anlamına
gelen Maide Suresi'nde anlatılan bu olay şöyledir:

Havariler: "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir
mi?" demişlerdi. O da: "Eğer inanmışlarsanız Allah'tan korkup-sakının"
demişti. (Bu sefer Havariler "Ondan yemek istiyoruz, kalplerimiz tatmin
olsun, senin de gerçekten bize doğru söylediğini bilelim ve buna
şahidlerden olalım" demişlerdi. (Maide Suresi, 112-113)

Havarilerin bu isteklerinin altında olağanüstü bir olay görmek isteği
yatıyordu. Hz. İsa, bu mucize isteğinin yersiz olduğunu belirtmesine
rağmen, havariler gökten sofra inerse kalplerinin daha da tatmin
olacağını söyleyerek ısrar ettiler. Hz. İsa ise, havarilerin bu
istekleri üzerine Allah'a dua ederken, Kuran'daki birçok dua örneğinde
olduğu gibi Allah'ı sıfatlarıyla andı. Kuran'da, Hz. İsa'nın bu
duasından şöyle söz edilir:

Meryem oğlu İsa: "Allah'ım, Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir,
öncemiz ve sonramız için bir bayram ve Senden de bir belge olsun. Bizi
rızıklandır, Sen rızık vericilerin en hayırlısısın" demişti. (Maide
Suresi, 114)

Allah Hz. İsa'nın duasını kabul etti ve şöyle buyurdu:

Allah demişti ki: "Şüphesiz ben bunu size indireceğim. Artık bundan
sonra sizden kim inkâr ederse, ben onu gerçekten alemlerden hiç kimseyi
azablandırmayacağım bir azabla azablandıracağım." (Maide Suresi, 115)

Hz. İsa'nın Maide Suresi'ndeki ikinci duası ise, havarilerin korunup
gözetlenmesi ve bağışlanması konusundaydı:

Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve anneni Allah'ı bırakarak
iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde (İsa şöyle dedi);
"Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz.
Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı
bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri
(gaybleri) bilen Sensin Sen."

"Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da
şuydu 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.'
Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim
(dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen
herşeyin üzerine şahid olansın." Eğer onları azablandırırsan, şüphesiz
onlar Senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz aziz olan,
hakim olan Sensin Sen." (Maide Suresi, 116-118)

Kuran'da Hz. Muhammed (sav)'in Duaları

Kuran'da "Şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin" (Kalem Suresi,
4) ayetiyle tanıtılan son peygamber Hz. Muhammed (sav), gecenin bir
bölümünü dua, zikir ve ibadetle geçiriyordu. Bir ayette bundan şöyle söz
edilir:

Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde,
yarısında ve üçte birinde kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan
bir topluluğun da. Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu
sayamayacağınızı bildi, böylece tevbenizi kabul etti... (Müzemmil
Suresi, 20)

Kuran'da Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in müminlere karşı ne kadar
düşkün ve şefkatli olduğu anlatılır ve onlar için bağışlanma dilemesi
emredilir:

Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba,
katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları
bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere
et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül
edenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 159)

Kuran'da daha birçok ayette kutlu Peygamberimiz (sav)'in dualarından
bahsedilmektedir. Dualarda Allah'ı sıfatları ile birlikte anmanın en
güzel örneklerini Peygamberimiz Hz. Muhammed'in dualarında görebiliriz.
Bunlardan bir tanesi şöyledir:

De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve
dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini
alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, herşeye güç
yetirensin." (Al-i İmran Suresi, 26)

Tüm peygamberler gibi Hz. Muhammed (sav) de gönderildiği kavmin ileri
gelenleri tarafından tehdit edilmiş ve zaman zaman şeytanın olumsuz
telkinleri ile karşı karşıya kalmıştır. Böyle durumlarda Peygamberimiz
(sav) Allah'a üzerindeki sıkıntıyı kaldırması için şöyle yalvarmıştır:

Ve de ki: "Rabbim şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım. Ve onların
benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim." (Müminun
Suresi, 97-98)

Müminun Suresi'nin son ayetinde ise Peygamberimiz (sav)'in bir duası
şöyle aktarılır:

Ve de ki: "Rabbim bağışla ve merhamet et, Sen merhamet edenlerin en
hayırlısısın." (Müminun Suresi, 118)

Hz. Musa'nın Duaları

İsrailoğulları'na elçi olarak gönderilen Hz. Musa, Firavun'un zulmünden
kurtulması için, henüz bebek iken annesine gelen vahy üzerine bir nehre
bırakılmıştı. Firavun ve ailesi nehirde buldukları Hz. Musa'yı evlat
edindiler. (Kasas Suresi, 7-Cool Hz. Musa'ya Firavun'un sarayında ergenlik
çağına geldiğinde diğer peygamberler gibi Allah'tan "ilim ve hikmet"
verildi. (Kasas Suresi, 14)

Kuran'da Hz. Musa'nın Allah'a yönelerek dua etmesine neden olan bir olay
şöyle anlatılır:

(Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga
etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da
düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı
ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini
bitiriverdi. (Sonra da "Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça
saptırıcı bir düşmandır" dedi. (Kasas Suresi, 15)

Ayette anlatılan olay sonucunda Hz. Musa Allah'tan bağışlanma diledi ve
bir daha suçlu ve günahkarlara destek olmayacağına dair Allah'a söz
verdi:

Dedi ki: "Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni
bağışla." Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır,
esirgeyendir. Dedi ki: "Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık
suçlu günahkarlara destekçi olmayacağım." (Kasas Suresi, 16-17)

Söz konusu olayın duyulması üzerine, bulunduğu şehrin önde gelenleri Hz.
Musa'yı yakalayarak öldürmeyi planladılar. Bunu öğrenince Hz. Musa yine
Allah'a dua etti:

Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti: "Rabbim,
zalimler topluluğundan beni kurtar" dedi. (Kasas Suresi, 21)

Hz. Musa'nın duası kabul edildi ve Allah'ın yönlendirmesiyle Firavun'un
şehrinden ayrılarak daha güvenli bir yere gitmek üzere yola koyuldu. Bu
sırada da sürekli Allah'a yönelmiş, hep O'na dua etmişti:

Medyen'e doğru yöneldiğinde de: "Umarım Rabbim, beni doğru bir yola
yöneltip iletir" dedi. Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir
insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları su başına
götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: "Bu durumunuz ne?"
"Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız,
yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır." dediler. Hemencecik onların sürülerini
suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: "Rabbim, doğrusu bana
indirdiğin her hayra muhtacım." Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri,
(utana utana) yürüyerek ona geldi. "Babam, bizim için sürüleri sulamana
karşılık sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi. Bunun
üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: "Korkma" dedi.
"Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun." (Kasas Suresi, 22-25)

Bu olayların ardından Hz. Musa Medyen'de yerleşti. Ardından geçen 8-10
yıldan sonra ailesiyle birlikte Medyen'den ayrıldı. Yolda Tuva Vadisi
denilen yere geldiğinde ilk vahyi alacaktı. Allah ona Firavun'a
gitmesini ve kendisine dini tebliğ etmesini emretti. Hz. Musa'nın Kasas
Suresi'nde Allah'a bu konuda şöyle dua ettiği bildirilir:

Dedi ki: "Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni
öldürmelerinden korkuyorum. Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden
daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak
gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından
korkuyorum." (Kasas Suresi, 33-34)

Kuran'da bildirildiğine göre Hz. Musa içinde duyduğu heyecanın tebliğ
görevini yerine getirmesine engel olmasından çekinmişti. Bunun için de
Allah'a dua etti:

Dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç. Bana işimi kolaylaştır. Dilimden
düğümü çöz; ki söyleyeceklerimi kavrasınlar. Ailemden bana bir yardımcı
kıl, kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl,
Böylece Seni çok tesbih edelim. Ve Seni çok zikredelim. Şüphesiz Sen
bizi görüyorsun." (Taha Suresi, 25-35)

Hz. Musa'nın bu samimi duasına karşılık Allah onu ve kardeşini özel bir
koruma altına aldığını şöyle bildirmiştir:

(Allah) Dedi ki: "Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin
ikinize de öyle bir 'güç ve yetki' vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde
size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar galip olanlarsınız." (Kasas
Suresi, 35)

Hz. Musa'nın Firavun'a göstermiş olduğu mucizeler, Firavun'un yanındaki
bazı kişilerin iman etmesine vesile olurken, Firavun ve kavminin büyük
kısmı Allah'a karşı büyüklenmekte ısrar ediyorlardı. Bunun üzerine Hz.
Musa'nın Allah'a şöyle dua ettiği Kuran'da bildirilir:

Musa dedi ki: "Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun'a ve önde gelen çevresine
dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin.
Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını
yerin dibine geçir ve onların kalblerinin üzerini şiddetle bağla; onlar
acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler." Allah, Hz.
Musa'nın duasına şöyle karşılık verdi: "İkinizin duası kabul olundu.
Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın."
(Yunus Suresi, 88-89)

Hz. Musa'nın yukarıdaki duasının ardından Firavun ve tüm inkarcı çevresi
helak edilmiş ve İsrailoğulları Mısır'dan ayrılmışlardır. Mısır'dan
çıkmalarından bir süre sonra, Hz. Musa kardeşi Hz. Harun'u yerine
bırakarak, kırk günlüğüne Tur Dağı'na çıktı. Burada kendisine vahyin
gelmesini bekledi. (A'raf Suresi, 142) Vahy gelince de Allah'a şöyle dua
etti:

"... Rabbim, bana göster, Seni göreyim"... (A'raf Suresi, 143)

Allah, Hz. Musa'nın bu isteğine şöyle karşılık verdi:

... (Allah "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar
kılabilirse, sen de Beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu
paramparça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne
Yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.
"Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni
insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden
ol." (Araf Suresi, 143-144)

Hz. Musa Tur Dağı'na giderken kavminden sorumlu olarak kardeşi Hz.
Harun'u bırakmıştı. Ancak kavmi Hz. Musa'nın gidişi ile birlikte
gevşeklik göstererek Mısır'daki putperest inanışlara dönüş yaptılar.
Kendilerine bir buzağı heykeli yaptılar ve ona tapındılar. Hz. Musa
kavminin buzağıya tapması üzerine aralarından müminleri ayırarak
Allah'ın daha önceden vahyettiği buluşma yerine doğru yola çıktı. Ancak
buluşma yerine gelmeden bunları da ayetin ifadesiyle "dayanılmaz bir
sarsıntı" tutunca, Allah'tan kendisi ve yanındaki müminler için
bağışlanma diledi:

... Dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helâk
ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi
helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla Sen
dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim velimiz
Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en
hayırlısısın." Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki
biz Sana yöneldik. Dedi ki: "Azabımı dilediğime isabet ettiririm,
rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır; onu korkup-sakınanlara, zekatı
verenlere ve Bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım." (A'raf Suresi,
155-156)

Kuran'da Hz. Musa ile ilgili olarak anlatılanlara baktığımızda, Hz.
Musa'nın dualarında en çok dikkat çeken noktalardan birinin, onun içten
samimiyeti ve açıksözlülüğü olduğunu görürüz. Allah'a samimi bir biçimde
dua etmiş ve O'ndan yardım dilemiştir. Allah, Hz. Musa'yı zamanla ve
olaylarla eğiterek büyük güç sahibi bir peygamber haline getirmiştir.

Yani, önceden de vurguladığımız gibi, duanın en önemli şartlarından biri
samimiyetle ve içtenlikle yapılmasıdır. İnsanı bu noktada
yanıltabilecek engellerden biri, Allah'a karşı utanarak O'na bazı günah
ya da kusurları itiraf etmeme eğilimidir. Bazı insanlar bu eğilimin
etkisiyle Allah'a dua ederken çok "resmi" bir ruh hali içinde olurlar ve
belki utanma duygusundan belki de kibirlerinden dolayı Allah'a
herşeylerini açmazlar. Oysa Allah bizim her türlü kusurumuzu,
yaptığımız, hatta aklımızdan geçen her türlü yanlış ve anormal fiil ya
da düşünceyi zaten bilmektir.

O halde yapılması gereken şey, açıksözlülükle ve samimiyetle Allah'a
yönelip her sırrımızı O'na açmaktır. Allah'a karşı duyulması gereken
içli korku, Allah ile kulu arasına "resmiyet" sokacak bir engel değil,
kulunu Allah'a teslimiyetli ve samimi bir biçimde yakınlaştıracak bir
teşviktir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
KURAN'DA PEYGAMBER DUALARI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Dua Kitabı :: Hz. Peygamber'lerin Duaları
» Peygamber'imiz Hz. Muhammed SAV ' in Duaları ( istiâze Duası )
» Peygamber'imiz Hz. Muhammed SAV ' in Duaları ( Tahkim Duası )
» Peygamber'imiz Hz. Muhammed SAV ' in Duaları ( Muhacirin Duası )
» Peygamber'imiz Hz. Muhammed SAV ' in Duaları ( Destek Duası )

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İslamiyet ( Her Müslüman 'a Lazım Din 'i Bilgiler )

 :: İslamiyet Genel
-
Buraya geçin: