iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?

Aşağa gitmek 
5 posters
YazarMesaj
Semihbaba4125
Medaratör

Medaratör
Semihbaba4125


Mesaj Sayısı : 1338
Kayıt tarihi : 31/01/10

KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Empty
MesajKonu: KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?   KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Icon_minitimePaz Haz. 20, 2010 1:30 pm

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım.
Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar
da
Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad
olurlar.
(Bakara Suresi, 186)



KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?

En son ne zaman dua ettiğinizi düşündünüz mü?... Bu soruya farklı
cevaplar verilebilir ama ortak nokta herkesin bir şekilde dua ettiği
olacaktır. İnsanlar elbette her yerde, her ortamda, istedikleri herşey
için Rabbimiz olan Allah'a dua edebilirler. Allah iman edenlerin her
ortamda dua edebileceklerine, Kendini zikredebileceklerine aşağıdaki
ayetlerle dikkat çekmiştir:

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve
göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki
"Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin
azabından koru." "Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu
'hor ve aşağılık' kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur."
"Rabbimiz, biz: "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir
çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı
bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte
öldür." "Rabbimiz, elçilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde
de bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet
etmeyensin." Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab
verdi: "Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte
bulunanın işini boşa çıkarmam…" (Al-i İmran Suresi, 191-195)

Bunların yanısıra bir de duanın, en güzel, en makbul şekli vardır ki
Kuran'da bunlar ayrıntılarıyla anlatılmıştır.

Yüksek Olmayan Bir Sesle, Yalnız Başına, İçin İçin Dua

Çok çaresiz ve sıkıntı içerisinde kaldığınız, Allah'a dua etme ihtiyacı
hissettiğiniz bir anda dua etmek için nasıl bir ortamı tercih ettiğinizi
hatırlıyor musunuz? Hiç şüphesiz gece yastığa başınızı koyduğunuzda ya
da çok sessiz ve gürültüsüz, Allah'la başbaşa olabileceğinizi
hissettiğiniz bir ortamda dua etmeyi tercih etmişsinizdir.

İbadetler sırasında manevi yoğunluk en fazla yalnız başına, kimsenin
bilmediği zamanlarda, tam bir konsantrasyonun sağlanabildiği sırada
yaşanır. İhtiyaçları, hataları veya eksikleri konusunda Allah'a dua etme
gereksinimi duyan insan, yalnız başına ve için için dua etmeyi tercih
eder. Buna güzel bir örnek Hz. Zekeriya'nın duasıdır. Kuran'da, onun
Allah'tan soyunu devam ettirecek bir varis isterken gizlice dua ettiğine
işaret edilir:

Hani o Rabbine gizlice seslendiği zaman demişti ki: "Rabbim, şüphesiz
benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua
etmekle mutsuz olmadım." (Meryem Suresi, 3-4)

Duanın tanımı için "gücü sınırlı ve sonlu bir varlığın gücü sınırsız bir
kudret karşısında acizliğini ortaya koyarak istekte bulunmasıdır"
demiştik. Bu yüzden dua, gerçekten Allah'a karşı acizlik ve fakirlik
bilinerek yapılmalıdır. Fakat elbette ki bu birtakım yapmacık
hareketlerle, kalıpçı ve taklitçi düşünce yapısıyla sağlanamaz. Zaten
gerçek anlamda samimi olan, acizliğini hisseden insan doğal olarak bunu
yaşayacaktır. Kuran'da, müminlere şu şekilde dua etmeleri tavsiye
edilir:

Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi
aşanları sevmez. (A'raf Suresi, 55)

Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine,
ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan
olma. Şüphesiz Rabbinin Katında olanlar, O'na ibadet etmekten
büyüklenmezler..." (A'raf Suresi, 205-206)

Kuran'da, duanın yalnızken, yalvararak ve için için yapılabileceğine
dikkat çekilir. Dolayısıyla duanın nerede yapıldığı, dua sırasında
düzenlenen "tören"in büyüklüğü, katılımın fazla olması ve dua eden
şahsın sesinin çok fazla çıkması ölçü değildir.

Öncelikle bilinmelidir ki, duadaki yüksek ses tonları duanın Allah'a
ulaşmasını ya da Allah'ın duaya icabetini kolaylaştırmaz. Dua ettiğimiz
Rabbimiz, içimizden geçirdiğimiz düşünceleri bilen, herşeyden haberdar
olan ve bize şah damarımızdan daha yakın olandır. (Kaf Suresi, 16) Bize
bu kadar yakın olan Allah'a dua ederken sesimizi gereksiz yere
yükseltmemizin bir anlamı yoktur. Kişi içinden dua edebileceği gibi,
ancak kendisinin duyabileceği bir tonla da dua edebilir.

Kuran'da gerek ibadet sırasında, gerekse yaşamın her anında ses tonunun
uygun tutulması gerektiği insanlara aşağıdaki ayetlerde şöyle
bildirilir:

Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt.
Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir. (Lokman
Suresi, 19)

De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız;
sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok
da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. (İsra Suresi, 110)

Görüldüğü gibi Kuran'da tarif edilen ibadet modeli gösterişten uzaktır.
Başkaları görsün veya duysun diye yapılmaz, sadece Allah'a karşı olan
vazifenin hakkıyla yerine getirilmesi amacını taşır. Kuran'da bunun
üzerinde önemle durulur. Dua ile ilgili ayetlerde defalarca "dini
Allah'a halis kılarak dua etmek"ten söz edilir. Bunun anlamı, dinin,
yani ibadetin sadece ve sadece Allah için yapılması, O'ndan başkalarının
rızasının kesinlikle aranmamasıdır:

O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca
Kendisi'ne halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine
hamdolsun. (Mü'min Suresi, 65)

Öyleyse, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua (kulluk)
edin; kafirler hoş görmese de. (Mü'min Suresi, 14)

De ki: "Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde
yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız Kendisi'ne has
kılarak O'na dua edin. "Başlangıçta sizi yarattığı" gibi döneceksiniz."
(A'raf Suresi, 29)

Din sadece Allah'ındır. İbadetlerin hepsi sadece O'nun hoşnutluğunu
kazanmak amacıyla yapılır. Bunun yegane yolu da O'nun istediği ve tarif
ettiği gibi yapmaktır.

Duasını, ya da başka herhangi bir ibadetini Allah'a halis kılmadan
yapanlar, yani etraflarındaki insanlara "takva" görünmek endişesinde
olanlar büyük bir dalalet içindedirler. Allah Kuran'da onlardan şöyle
söz eder:

İşte (şu) namaz kılanların vay haline, Ki onlar, namazlarında
yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar, (Maun Suresi, 4-6)

Allah'ın Varlığını Hissederek Dua

Duanın en önemli unsurlarından biri Allah'a olan kesin imandır. İnsan
çaresiz kaldığı durumlarda Allah'ın varlığını ve kendisine sadece O'nun
yardım edeceğini hiç şüphesiz bilir. Ancak insanın rahat zamanlarında da
Allah'ın varlığını ve gücünün büyüklüğünü hissederek dua etmesi
gerekmektedir. Aslında insan sadece dua sırasında değil, günlük
yaşantısının her anında bu bilinçte olmalıdır.

Her an, Allah'ın varlığını ve yakınlığını hissederek dua etmelidir.
Çünkü ancak Allah'ın varlığının farkında olan insan duanın anlamını ve
önemini kavrar. Duanın özelliği, Allah ile kulu arasında özel ve sıcak
bir bağlantı kurmasıdır. İnsan tüm sıkıntılarını ve isteklerini Allah'a
açar, O'na yakarır ve Allah kulunun isteğine icabet eder, duasını
karşılıksız bırakmaz.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Kuran'da dua hiçbir şekli kalıba
sokulmaz. "Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin" (Nisa
Suresi, 103) ayeti, insanın her durumda ve her şartta Allah'ı anıp O'na
dua edebileceğini gösterir. Önemli olan şekil değil, dua eden kişinin
samimiyet ve teslimiyetidir.

Bunun aksi bir anlayış ise, duayı gerçek anlamından çıkarır ve bir tür
büyü ya da tılsım gibi görülmesine yol açar. Birtakım cahil insanların
kendi kendilerine ürettikleri ağaçlara bez bağlama, suya üfleme gibi
batıl inançlar bunun bir göstergesidir. Dikkat edilirse bu tür
uygulamaların temel özelliği, bunları uygulayan kişilerin Kuran'ın
mantığından uzak oluşlarıdır. Doğrudan Allah'a yönelip isteklerini
O'ndan istemektense, birtakım batıl tören ya da semboller icad etmekte,
duayı da bunlar aracılığıyla yapmaktadırlar. Kime dua ettiklerinin, kime
yakardıklarının ise pek farkında değildirler. Dua için kullandıkları
cisimlerde bir tür "keramet" olduğu zannındadırlar, ama sorulsa bunun ne
demek olduğunu tarif edemezler. Türbe ziyaretlerini amacından
saptırarak bu türbelerde yatan insanlara dua edenler, onlardan medet
umanlar da aynı batıl ve sapık inanca sahiptirler.

Mümin ise "Rabbinin ismini zikret ve herşeyden kendini çekerek yalnızca
O'na yönel" (Müzemmil Suresi, Cool emrine uyar, tüm bu batıl inanışlardan
uzak olarak sadece ve sadece Allah'a döner, O'nun huzurunda boyun eğer
ve Rabbimize yalvarır.

Korku ile Ümit Arasında Dua

Kuran'da Allah'ın "... merhametlilerin en merhametlisi..." (Enbiya
Suresi, 83) olduğu belirtilmektedir. Yine Kuran'da hata yapanın
Allah'tan bağışlanma dilemesi durumunda hiçbir günah ayrımı gözetilmeden
affedileceği söylenmektedir. (Nisa Suresi, 110) Bu nedenle insanların
dualarında Allah'ın "esirgeyen ve bağışlayan" sıfatlarını düşünmeleri,
ümit içinde dua etmeleri gerekir. Kişinin yapmış olduğu hata ve bu
yüzden duyduğu vicdan azabı ne kadar büyük olsa da, Allah'ın
affediciliğinden ümit kesmesine neden değildir. Bununla paralel olarak
insanın hata yapmaktan ve günah işlemekten dolayı içine girmiş olduğu
ruh hali, onun umut içinde dua etmesine engel olmamalıdır. Çünkü
Kuran'da sadece kafirlerin Allah'ın rahmetinden umut keseceği söylenir:

"... Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan
başkası Allah'ın rahmetinden umudunu kesmez." (Yusuf Suresi, 87)

Öte yandan kimsenin mutlaka cennete layık olma gibi bir garantisi
yoktur. Nitekim Allah Kuran'da; "Şüphesiz Rablerinin azabından emin
olunamaz" (Mearic Suresi, 28) ayetiyle bu gerçeğe karşı insanları
uyarmıştır. Bu nedenle de herkes Allah'tan gücünün yettiği kadar korkmak
durumundadır. Öyle ise imtihan için dünyada bulunan insanın her zaman
için sapması, dalalete düşmesi, şeytanın oyununa gelip Allah'ın yolundan
dönmesi ihtimal dahilindedir. Bu konuda kimsenin bir garantisi yoktur.
Bu nedenle insan duasında bir yandan Allah'ın rahmetini ümid ederken,
bir yandan da O'nun rızasını yitirmekten korkmalıdır.

Nitekim gerçek bir mümini diğer insanlardan ayıran en önemli
özelliklerden biri Allah korkusudur. Çünkü inanmayan bir insana göre
cehennemin varlığı meçhuldür. Mümin ise cehennem tehlikesinin
farkındadır. Ahiret gününe kesin bir bilgi ile inandığı için en büyük
korkuyu yaşar. Sadece inanan ve Allah'a karşı büyüklenmekten kaçınan
kişi bu korku ile hareket eder. Azabın gerçekliğinden ve şiddetinden
emindir. Bu azapla karşılaşmamak için dünya hayatında risk sayılan
hiçbir şeye yaklaşmaz. Ahiretteki o zorlu azaptan uzaklaşmayı ve sonsuz
güzellikle karşılanacağı cenneti hak etmeyi ister. Müminin ahiret
azabından korkusu duasına da yansımaktadır.

İşte bu yüzden Kuran'da korku ve ümit kavramları birlikte
kullanılmıştır. Eğer insan duasında cehennem korkusunu hissetmiyorsa -ki
bunun temelinde Allah korkusunun eksikliği yatmaktadır- ortada mutlaka
bir tefekkür yani düşünüp anlama eksikliği vardır. İnsan cenneti
kazanmak için ne kadar istekli bir şekilde dua ediyorsa, cehennemden
kurtulmak için de o kadar istekli bir şekilde dua etmelidir. Yani
cehennemden korkup, cennete kavuşmayı ümit etmelidir. Bu ruh halini
ifade eden ayetlerden ikisi şöyledir:

"Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad)
çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın
rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır." (Araf Suresi, 56)

"Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır.
Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak
verdiklerimizden infak ederler." (Secde Suresi, 16)

Görüldüğü gibi korku ve umut, Kuran'da kastedilen duayı oluşturan iki
temel histir. Kuran dikkatlice incelendiğinde zaten tüm ibadetlerde, ve
yaşamın her anında bu iki hissin hayati önem taşıdığı rahatlıkla fark
edilebilir.

Unutulmamalıdır ki dua Allah'a karşı hem büyük bir görev hem de bizim
ebedi hayatımızı kurtaracak bir vesiledir. Çünkü Kuran'da Allah'a dua
etmeyenlerin sonunun ebedi cehennem azabı olduğu haber verilir.

"Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin size icabet edeyim. Doğrusu Bana
ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş
kimseler olarak gireceklerdir." (Mümin Suresi, 60)

Allah'ın Sıfatlarını Anarak Dua Etmek

Allah'ın isimleri, bize O'nun vasıflarını tanıtırlar. Örneğin Allah
Rahman'dır, yani esirgeyicidir; Rab'dır, yani eğiten ve yol gösterendir;
Hakim'dir, yani hüküm veren, herşeye hakim olandır; Rezzak'tır, yani
rızık verendir... Bu isimler Allah'ı tanıttığı için, insan bunlarla
Rabbimize seslenerek O'nun büyüklüğünü, yakınlığını, gücünü ve rahmetini
daha iyi kavrar. Allah'tan rızık isteyen bir kişinin O'nun Rezzak
ismini anarak dua etmesi, elbette ki duasının anlamına uygun olacaktır.
Nitekim Kuran'da da, Allah'a O'nun farklı isimleri ile dua edilebileceği
haber verilmektedir:

"De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile
çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok
yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse."
(İsra Suresi, 110)

"İsimlerin en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun
isimlerinde 'aykırılığa (ve inkâra) sapanları' bırakın. Yapmakta
oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır." (A'raf Suresi,
180)

Allah'ın sıfatlarını bilen insan hatalarını Allah'tan gizlemeye
çalışmaz. Çünkü gizlese de, açığa vursa da Allah'ın herşeyi bildiğinin
farkında olur. Hatalarını gizlemenin kendisine zarardan başka bir şey
kazandırmayacağını bilen mümin, her türlü eksiklik ve hatalarından
dolayı Allah'tan bağışlanma diler. Nitekim Hz. İbrahim'in bir duası şu
şekilde başlamaktadır:

"Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa
vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli
kalmaz." (İbrahim Suresi, 38)

Mümin, istekleri ne kadar büyük olsa da herşeyin Allah'ın kontrolünde
olduğunun, Allah dilerse en imkansız gibi görünen bir şeyin O'nun "Ol"
demesi ile gerçekleşeceğinin farkındadır. Bu yüzden de Allah'ın
nimetlerine ulaşmak için hiçbir şeyi aşılmaz bir engel olarak görmez.
Aksine, her türlü zorluğu ve engeli duası ile aşar.

Duanın, istek ve ihtiyaçlarımızı Allah'a duyurmaktan başka, Allah'ı
anmanın ve yüceltmenin bir yolu olduğunu söylemiştik. Kuran'da özellikle
peygamber dualarında, Rabbimiz sıfatları ile birlikte yüceltilmektedir.
Aşağıdaki birkaç örnek, bunu görmek için yeterlidir:

"(Süleyman) Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib
olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan
edensin. (Sad Suresi, 35)

"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve
Katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin
Sen." (Al-i İmran Suresi, Cool

(Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi
rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." (Araf
Suresi, 151)

"Orada Zekeriya Rabbine dua etti: 'Rabbim bana Katından tertemiz bir soy
armağan et. Doğrusu Sen duaları işitensin' dedi." (Al-i İmran Suresi,
38)

Duada Kalıplaşmış Tekdüze İfadelerden Kaçınmak

Dua denilince akla, insanın Allah'ı zikretmesi, Allah'a kusurlarını
itiraf etmesi, kendisinin ve müminlerin ihtiyaçlarını duyurması gelir.
Bunun içinse duada Allah'a karşı samimi bir üslubun yaşanması
gerekmektedir.

Duada tekdüze ve kalıplaşmış ifadelerin sık sık tekrarlanmasının tek
nedeni, duanın samimi bir ibadetten çıkıp, bir tür alışkanlık ya da
gelenek haline gelmiş olmasıdır. Allah'ın azametini hisseden, O'nun
azabından korkan ve rızasını kazanmayı isteyen insan, kalbinden gelen
samimi ve dürüst ifadelerle O'na yönelir. Aynı şekilde kendisini Allah'a
teslim etmiş, dost ve yardımcı olarak O'nu benimsemiş olan insan, her
türlü sıkıntısını ve derdini O'na açar. "...Ben, dayanılmaz kahrımı ve
üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum..." (Yusuf Suresi, 86) diyen
Hz. Yakub gibi, ruhundaki tüm sıkıntılarını ve taleplerini O'na söyler,
her türlü yardım ve hayrı O'ndan ister.

Dua eden kişi bu tür bir samimiyet içerisinde değilse ve duayı sadece
yerine getirilmesi gereken bir formalite ya da icabet edilip
edilmeyeceği belli olmayan bir tılsım olarak görüyorsa, doğal olarak
kalıplaşmış ifadeler kullanır. Ne demek olduğunu hiç anlamadığı ya da
üzerinde hiç düşünmediği birtakım süslü cümleleri sıralayarak kendince
bir dua edecektir. Bunun Kuran'da tarif edilen dua olmadığı ise çok
açıktır.

Oysa dua, insanın Allah ile samimi bir bağlantısıdır. Her insanın içinde
bulunduğu sorunlar, istekleri, arzuları, ruh hali birbirinden çok
farklıdır. Dua sırasında önemli olan sözcükler değil kulun o anki ruh
halidir.

Kuran'da örnek olarak gösterilen dualar, peygamberler ve müminlerin ruh
halllerini yansıtan çok samimi ve içten Allah'a yönelmelerdir.

Duada Aceleci Davranmaktan Kaçınmak

İnsan fıtratı gereği aceleci bir varlıktır. Yaratılışındaki bu
acelecilik ön plana çıktığı zamanlarda da hareketlerinin sonucunu
düşünmeden davranabilmektedir. Nitekim bu yüzden Kuran'da, "İnsan
aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında
göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin" (Enbiya Suresi, 37) şeklinde
bildirilmektedir. Bu acelecilik genellikle dünya nimetlerinin elde
edilmesi konusunda ön plana çıkar.

İnsan cennete ve Allah'ın nimetlerine karşı büyük bir istek duyar. Bu
nimetlerin benzerlerinin dünyada da yaratılmış olmasının sebeplerinden
biri, cennetin özelliklerini biraz daha iyi kavranmasını, cennete
duyulan isteğin artmasını sağlamaktır. Oysa insan hem bu nimetlere
duyduğu istekten, hem de aceleci olduğundan ötürü nefsinin arzu
ettiklerinin hemen gerçekleşmesini ister. İnsanın bu aceleciliği zaman
zaman dualarına da yansıyabilir. Dua ettiği zaman hemen duasına karşılık
verilmesini ister. Duasına karşılık alması biraz gecikirse "dua da
ediyorum, ancak kabul edilmiyor" şeklinde çok yanlış bir serzenişte
bulunabilir. Sabırsızlık, zamanla ümitsizliğe hatta duanın
terkedilmesine kadar gider.

Oysa mümin bilir ki, kendisi için neyin hayırlı olduğunu en iyi bilen
Allah'tır. "... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır
ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz
bilmezsiniz" (Bakara Suresi, 216) ayeti, insana bunu haber verir. Bu
nedenle insan Allah'tan bir şeyi istediğinde, takdiri O'na bırakmalı,
O'ndan her şartta razı olmuş bir biçimde sabırla beklemelidir. Belki dua
ederek talep ettiği şey kendisine bir fayda sağlamayacaktır, o nedenle
Allah bunu kendisine vermemektedir. Belki de o hayra ulaşması için
belirli bir olgunluğa kavuşması, bunun için de bir süre eğitilmesi
gerekmektedir. Belki Allah kendisine daha da hayırlı bir başka nimet
verecektir, ama sabrını ve sadakatini denemektedir.

Tüm bunlar dua eden insanın, duasında sabırlı ve kararlı olması,
Allah'ın rahmetinden asla ümit kesmemesi gerektiğini göstermektedir.
Nitekim Kuran'da, duada sabırlı olmaya özellikle dikkat çekilir:

"Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu şüphesiz, huşu duyanların
dışındakiler için ağır bir yüktür." (Bakara Suresi, 45)

Kuran'da dua ederken kararlı olmak öğütlenmiştir. Dua bir ibadettir ve
duada sabır, dua eden açısından önemlidir. Sabırla dua etmek duanın
konusu olan isteklere olan ihtiyacın, bu konudaki sıkıntının, daha
önemlisi Allah'a olan yakınlığın arttığının göstergesidir. Duada sabır
göstermek mümini olgunlaştırır, güçlü bir irade ve karakter kazandırır.
Duada sabır gösteren mümin, duasının karşılığını, istediği şeylerin
birçoğundan daha değerli olan, derin bir manevi hal kazanarak alır.

Peygamberlerin çoğu Allah'a olan taleplerini kimi zaman yıllar boyu hiç
durmadan duayla ifade etmişler, Allah ise onlara istediklerini kimi
zaman yıllar sonra vermiştir. Hz. Yakub'un, oğlu Hz. Yusuf'a kavuşması,
Hz. Yusuf'un yıllar boyu kaldığı zindandan kurtularak güç ve iktidar
sahibi olması, Hz. Eyüp'ün şeytanın kendisine dokundurduğu azaptan
kurtulması, bunların hepsi büyük sabır örnekleridir.

Allah bu salih kullarının dualarının karşılığını belirli bir süre
ertelemekle onlara hayır dilemiş, onları bu sayede olgunlaştırmış,
eğitmiş, sadakat ve ihlaslarını pekiştirmiş, onları cennette yüksek
makamlara layık kullar haline getirmiştir.

Bu nedenle yaptığı bir duanın karşılığını görmek için aceleci davranmak
asla ve asla bir mümine yaraşmaz. Müminin yegane görevi Rabbimize kul
olması ve O'nun kendisi için belirlediği kadere rıza göstermesidir. İşte
salih bir mümin duasını, bu kulluk vazifesinin bir parçası olarak
yapmalıdır.

Duanın Konusu Sadece Dünyevi Nimetler Değildir

Dua ederken dünya hayatımız için de isteklerde bulunmalı mıyız, yoksa
"dünyadan geçip" de sadece ahiret hayatına mı yönelmeliyiz?

Allah samimi müminler için her ikisini de hayırlı görmüştür. Elbette ki
dünya hayatı son bulacak olan çok kısa bir hayattır. Her nimetin, kişiyi
Allah'a yakınlaştırma ve şükretmesine vesile olma ihtimali vardır. Bir
nimete bakılarak cennet tefekkür edilebilir, Allah'ın sıfatları
hatırlanabilir, Allah'ın şanı yüceltilebilir. İşte bu sebepten ötürü
Allah müminlere hem dünya hayatları için, hem de ahiret hayatları için
dua etmelerini öğütler. Sadece dünya hayatının geçici süsüne yönelip
ahireti unutmamaları için de onları uyarır. Ayetlerde şöyle
buyrulmaktadır:

"... İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der;
onun ahirette nasibi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: "Rabbimiz,
bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin
azabından koru" der. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasibleri
vardır. Allah, hesabı pek seri görendir." (Bakara Suresi, 200-202)

İnsan, kendi dünyasına ait şeyler için istekte bulunur. Ne için
yaşıyorsa, onu en çok ne ilgilendiriyorsa, neye daha fazla vakit
harcıyorsa duasını da onlar için eder. Allah için yaşayan bir insanın
amacı Allah'ın kendisinden istediklerini yerine getirmeye çalışmaktır.
Bu nedenle duası da o yönde olur.

İnsanın dünyaya ait istekleri gerçekleşebilir. Ama bunlar, az önce
belirttiğimiz gibi, kendisi için sandığı gibi hayırlı olmayabilir. Para
için istekte bulunur. Ama sonrasında para onun inkarını arttırıcı bir
meta olabilir. Çünkü tam anlamıyla maddiyatın put edinildiği bu çevrede
muhatap olduğu ve olacağı herşey ve neredeyse herkes tam anlamıyla dinin
gerekleriyle tezat teşkil edecektir.

İstek, dünyevi bir istektir ve karşılığını dünyada görecektir.
Ahiretteki karşılığı ise hiç de umduğu gibi çıkmayabilir. İşte dünya
hayatının çekici özelliklerinden bazıları bir ayette şöyle sıralanır:

"Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma
güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara
'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl
varılacak güzel yer Allah Katında olandır." (Al-i İmran Suresi, 14)

Dünyada bu dünyevi istek ve tutkuların gerçekleşmesinin insana getirdiği
belli birtakım kazançlar elbette vardır. Ama dünyadaki bu kazançlar
ahiret için birer kayıp olabilirler. Dünyevi isteklerin ahiret için de
bir kazanç sağlayan yönleri vardır. Buna en güzel örnek
peygamberlerdedir.

Bu kutlu insanlar, dünya hayatının geçici metaı olan kazançları sadece
Allah'ın rızasını kazanmak için istemişlerdir. Bunların en başlıcaları
maddiyat, soyun devamı, toplumda belirli bir statü edinmek gibi
konulardır.

Peygamberlerin istekleri tamamen Allah'ı hoşnut etmeye yöneliktir.
Hiçbir peygamber çocuk edinmeyi, kendisinden sonra adını devam ettirme
ayrıcalığını edinebilmek için istememiştir. Çocuğu, sadece kendilerinden
sonra iman edenlere önder olması için istemişlerdir.

Buna karşılık kendi soyunun devamını dünyada böbürlenme uğruna isteyen
bir kişinin bu isteği, ahirette kendisi için bir şer olur. Çünkü ancak
kendi hırs ve üstünlük isteğini tatmin için böyle bir istekte bulunmuş
ve bu isteği Allah'ı anmasını engellemiştir. Allah bu isteğin
karşılığını dünyada verir, ama ahirette nasibi olmayabilir.

Sadece dünya nimetlerini isteyerek yapılan dua bir mümin davranışı
olmadığı gibi, Allah'a karşı büyük bir samimiyetsizliktir. Müminlerin
asıl hedefleri cennettir. Dua eden insan eğer gerçekten müminse, asıl
yurdu olan cenneti unutarak tüm duasını geçici olarak bulunduğu dünya
hayatının nimetlerine yoğunlaştırmamalıdır. Allah'tan hem dünyada, hem
ahirette güzellik istemelidir.

Dualar Kişisel Değil, Tüm Müminler İçin Olmalıdır

Cahiliye toplumunda insanlar mal, servet, evlat, eş ve huzurun en
iyisinin kendilerinde olmasını isterler. Zaman zaman yakın arkadaşlar
olarak tanınan kişilerin, hatta akrabaların arasında bile kıskançlıktan,
hasetten kaynaklanan çekişmelerin yaşandığına ve insanların kendilerine
rakip olarak görebilecekleri herkese zarar vermeye çalıştığına şahit
olmuşuzdur.

Oysa Kuran'da tarif edilen mümin modelini yaşayan insan hem dünya
hayatındaki güzellikleri, hem de ahiretteki nimetleri diğer müminlerle
birlikte yaşar. Dünyada nimetler kısıtlı olduğundan bunları onlarla
paylaşması, bazen de kendi nefsinden fedakarlık yaparak kardeşine ikram
etmesi gerekebilir. Nitekim Kuran'da mümin vasıfları tanıtılırken bu
özelliğe de ayrıca dikkat çekilir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

"... Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz
nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından'
korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi, 9)

Müminlerin birbirlerine olan bu düşkünlükleri, birbirlerinin iyiliği
için çaba sarf etmelerinin önemi Kuran'ın başka ayetlerinde de
tekrarlanmaktadır:

"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler.
İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar,
zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın
kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi, 71)

Müminler arasındaki tesanüd, elbette ki dualarına da yansımaktadır.

Öncelikle dikkat çeken, Kuran'daki müminlerin, dualarında Allah'a hitap
ederken çoğunlukla "ben" değil, "biz" demeleridir. Yani dua eden bir
mümin, Allah'tan istediği herşeyi sadece kendisi için değil, tüm
müminler için istemektedir. Elbette ki insan kişisel olarak da Allah'a
dua eder. Her türlü nimete ulaşabilmek için, hatalarının düzelmesi için,
kıyamet günü hor ve aşağılık kılınmamak için, cehennem azabından
kurtulmak için Allah'tan yardım isteyebilir. Ama bunun yanında birçok
konuda da kendisi için istediklerini diğer müminler için de istemesi,
Kuran'da örnek olarak gösterilen bir vasıftır. Aşağıdaki birkaç ayet, bu
konuda yol göstericidir:

"... Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi
sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır
yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize
taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın.
Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara Suresi, 286)

"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve
Katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin
Sen. Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten
Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, va'dinden cayıp-dönmez." (Al-i İmran
Suresi, 8-9)

"Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi
şahidlerle beraber yaz." (Al-i İmran Suresi, 53)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
islam73
Medaratör

Medaratör
islam73


Mesaj Sayısı : 3832
Kayıt tarihi : 04/03/10
Nerden : Türklügün Bekcisi ve islamin Kölesi

KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Empty
MesajKonu: Geri: KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?   KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Icon_minitimePtsi Haz. 21, 2010 4:11 pm

ARO KARDESIM YARARLI VE DEGERLI BILGILER VERMISSIN
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Semihbaba4125
Medaratör

Medaratör
Semihbaba4125


Mesaj Sayısı : 1338
Kayıt tarihi : 31/01/10

KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Empty
MesajKonu: Geri: KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?   KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Icon_minitimeCuma Ekim 08, 2010 1:38 pm

Güncel..........
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Semihbaba4125
Medaratör

Medaratör
Semihbaba4125


Mesaj Sayısı : 1338
Kayıt tarihi : 31/01/10

KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Empty
MesajKonu: Geri: KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?   KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Icon_minitimeCuma Kas. 12, 2010 6:01 pm

GÜNCEL....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gerçeğin Sesi
Usta Üye
Usta Üye
Gerçeğin Sesi


Mesaj Sayısı : 521
Kayıt tarihi : 19/10/10

KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Empty
MesajKonu: Geri: KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?   KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Icon_minitimePerş. Kas. 18, 2010 7:52 pm

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım.
Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar
da
Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad
olurlar.
(Bakara Suresi, 186)


ALLAH razı olsun
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Semihbaba4125
Medaratör

Medaratör
Semihbaba4125


Mesaj Sayısı : 1338
Kayıt tarihi : 31/01/10

KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Empty
MesajKonu: Geri: KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?   KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Icon_minitimeÇarş. Kas. 24, 2010 10:42 pm

AMİN ALLAH (C.C.) 18 BİN ALEMDE ÖLMÜŞ VE YAŞIY OLAN NAMAZ KILAN KILMIYAN İBADET YAPAN YAPMAYAN GÜNAH İŞLEYEN İŞLEMEYeN TÜM MÜSLÜMANLARDAN RAZI OLSUN İNŞALLAH AMİN
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
fatih94
Yeni Üye

Yeni Üye



Mesaj Sayısı : 13
Kayıt tarihi : 15/05/10

KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Empty
MesajKonu: Geri: KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?   KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Icon_minitimeÇarş. Ara. 15, 2010 7:31 pm

eline sağlık
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mümine sultan
Administrator

Administrator
mümine sultan


Mesaj Sayısı : 6157
Kayıt tarihi : 15/01/10
Yaş : 48
Nerden : ELFU ELFİ SALATİN VE ELFU ELFİN SELAMİN ALEYKE YA RASULALLAH.

KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Empty
MesajKonu: Geri: KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?   KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR? Icon_minitimePerş. Ara. 16, 2010 8:36 am

allah razı olsun cnm
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
KURAN'DA DUA NASIL ANLATILIYOR?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bu geceyi nasıl karşılmak, nasıl ihya etmek gerekir?
» Ruh ve kalbin derece-i hayatına nasıl çıkılır? İnsan bir ismin azamî tecellisine nasıl mazhar olur?
» KURANDA S İ H İ R / B Ü Y Ü KAVRAM VE MAHİYETİ
» Şeytanın Kuranda Anlatılan Özellikleri
»  E-Kitap: kuranda çocuk eğitimi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İslamiyet ( Her Müslüman 'a Lazım Din 'i Bilgiler )

 :: İslamiyet Genel
-
Buraya geçin: