iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Râbıta’nın Kur’ân’dan Delîlleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




Râbıta’nın Kur’ân’dan Delîlleri Empty
MesajKonu: Râbıta’nın Kur’ân’dan Delîlleri   Râbıta’nın Kur’ân’dan Delîlleri Icon_minitimeC.tesi Mayıs 22, 2010 2:37 pm

Râbıta’nın Kur’ân’dan Delîlleri

Şurada inşâellah, Râbıtayı da içine alacak geniş mânalı üç âyet getireceğiz.



Birinci Âyet: “O'na (yaklaşmaya ve varmaya) vesîleyi arayınız.”[1]
Âyette, hâslık veya tahsîs, yani belli bir tahdîd/sınırlandırma yok... O hâlde, aranılabilecek vesîleler, hükümleri Farz,[2] Vâcib, Sünnet, Müstehab, Mendûb ve Mübâh olan vesîleler olabilir. Öte yanda Mekrûh ve Harâm[3] vesîleler dahî varsa da, Kitâb, Sünnet, İcmâ’ veya Kıyâsla sâbit olan mekrûh ve harâm vesîleler (vâsıtalar) ile Allah’a yaklaşılamaz.
Kitâb, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyâsla sâbit olan farz, vâcib, sünnet, müstehab, mendûb ve bir kısım mubâh vesîleler aranması bu âyet içine girer. Hakkında lehte ve aleyhte delîl bulunmayan mubâhlar da, ameller sadece niyetlerledir ve kişi için niyet ettiği vardır hadîsi gereğince kimi zaman mendûb veya mustehab olurlar. Yani, farz, vâcib, sünnet, mustehab ve mendûb vesîleler yanında, mübâh vesîleleri niyetlerimiz ile Allah’a yaklaşmağa sebeb yapabiliriz. Bunların sınır ve sayısı olmaz... Yerine göre yalnız yaşamak… şartlarına uyan uzlet… Şer'î ölçüler içerisinde kırlarda gezinmek…kuvvetten düşmeyecek derecede az yemek… mübâh nimetlerden şükretmek için yemek, hesabından kurtulmak için mübâh nimetlerden uzaklaşmak…riyâsız ve kibirsiz olaraknûrânîlik kazanmak ve hikmet elde etmek için mübâh sözleri sarf etmemek vb... Hâsılı, ibâdetlerinize vâsıtalı vâsıtasız yardımı olacak her mübâh araç bu haysiyetlerle meşrû’ vesîlelerdendir. Dolayısıyla, bunun neresi Râbıta delîli? diyenler, sâdece kendi câhillik ve geri zekâlılıklarını ele vermiş olurlar.



İkinci âyet:
“Ve sadıklarla beraber olunuz.”[4]
Nerede beraber olunuz? Tahdîd/sınırlandırma getirilmemiş... O hâlde beraber olma yerleri hükmü umûmîdir/geneldir. Ancak, delîllerle sâbit olan mekrûh ve harâmlarda beraber olmak bunun dışındadır. İnançta, düşüncede, amelde, ihlâsta, sevinçte, tasada, mekanda... hissen, hayâlen... farz, vâcib, sünnet, mustehab, mendûb, mubâh... beraber oluşlar... Hepsi... Nâmütenâhî ferdleriyle geniş bir dâire teşkil eden mübâhları, illet benzerliğine binaen farzların, vâciblerin, sünnetlerin, mustehabların, mendûbların altına kıyâsla dahil edilebilecek ve onların hükmünün benzerlerini alabilecek beşere göre neredeyse sınırsız ferdleri sınırlandırırken Allah’a iftirâ edip yetkisini gasbeden, böylece, Allah’ın indirmediğiyle hükmeden, dolayısıyla, ma’lûm vasıfları kazanan insan olmaktan korkmaz mısınız?

Eşyada aslolan ibâhedir hükmüne göre, hakkında harâmlığına delîl bulunmadıkça, meskûtün anh[5] olan bir şeyin mübâhlığına hükmederek, eşyada aslolan tevakkuftur[6] diyenlere göre, meşrû’luğuna veya gayr-i meşrû’luğuna delîl bulunmadığından, eşyada aslolan harâmlıktır diyenlere göre de, mübâhlığına delîl bulduğunuzdan[7] mübâh beraber oluşları sınırlandırıp tırpanlamamanız lâzımdır. Ancak, açık bir hakîkattir ki ey Râbıta inkârcıları, sizin elinizde hiçbir ilmî delîl yoktur. Âyetin ibâresiyle yetinip, onun işâreti, delâleti veya iktizâsı ile bilinebilecek beraber oluşlara karşı çıkmak, olsa olsa ya cehâlet ya da hıyanet mahsûlüdür... Hem dili, hem de dîni bilmemekten, yâhud hem dile, hem de dîne hâinlik yapmaktan doğmuştur…

Evet, âyetteki beraber olunuz emri, tenezzül edilip en azından ibâhî (mübâhlık bildiren) emir olduğu dahî göz önünde bulundurulduğu farzedilse bile, bütün mübâh beraber oluşları da içinde bulundurur. Elverir ki, ameller ancak niyetlerledir; kişi için sadece niyyet ettiği vardır[8] hadîsince, meşrû' ve güzel bir maksadla yapılsın... Kaldı ki bu emrin îcâb ettirdiği hüküm bir çok noktalarda -aslı bakımından- vâciblik, bazı noktalarda ise -hâricî delîller sebebiyle- mübâhlık ise de, Râbıta her iki uçta bulunmayıp ortada yer alır.



Üçüncü Âyet:
“Kim Allah’a ve Resûlüne itâat ederse, onlar, Allah’ın ni’metlendirdiği nebîler, sıddîklar, şehidler ve sâlihlerle beraberdirler. Onlar da arkadaşlıkları (kendileriyle arkadaş olmak) ne güzel kişilerdir.”[9]

Taberânî, zararsız bir isnâdla, Hz. Aişe radıyallâhu anha'dan rivâyet etti: Ashâb’dan bir adam Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’e geldi ve, “ya Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem!.. şübhesiz ki sen bana, elbette canımdan da daha sevgilisin; şübhe yok ki sen bana elbette çocuklarımdan daha sevgilisin; ve şübhe yok ki ben, elbette evde oluyor ve seni hatırlıyorum da sabredemiyorum; tâ ki geliyorum da sana bakıyorum. Ölümümü ve ölümünü hatırladığımda anladım ki sen cennete girdiğinde nebîlerle beraber (yüksek mertebelere) yükseltileceksin ve ben de cennete girdiğimde seni göremeyeceğimden korktum.” Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem bir cevâb vermedi. Nihâyet Cibrîl aleyhisselâm ona bu âyeti indirdi.[10]



Bir kâideyi Hatırlatalım:
Bir âyetin sebeb-i nüzulunun hâss olması lafzının ma’nâsının umûmî oluşuna mâni' olmadığı[11]Ehl-i Hakk olan Ehl-i Sünnet’in Kur'ân-ı Kerimi anlamadaki temel kaidelerindendir. Evet, iniş sebebi mukteza-i hâl’in[12] bilinmesinde çok mühim olduğundan, âyetin anlaşılmasında büyük bir yardımcı olur. Ancak âyetin ma’nâsı her zaman onunla sınırlı değildir.
Buna göre âyet, Allah celle celâlühû’ya ve Resûlüllah sallâhu aleyhi ve sellem’e itâat edenlerin (Âhirette) nebîlerle beraber olacağını haber verdiği gibi, dünyada da beraber olacağını, olması îcâb ettiğini[13] dahî haber vermiş veyâ taleb etmiş olabilir. İtâat ölçüsünde onlarla beraber olacaklarını haber veriyor, bir nisbette beraber olmalarını istiyor olabilir... Hâsılı, ihbârî[14]olan bu cümle ile, inşâî ma’nâ[15] ifâde edilmiş de olabilir. Yani onlarla beraber olsunların en güçlü anlatılış biçimlerinden biriyle...

Kişi sevdiğiyle beraberdir[16]hadîsi de böyledir. Âhirette beraber olacağı gibi dünyada da beraber olur... Yahut beraber olsun gibi... Nasıl bir beraberlik?.. Îmân beraberliği... Zihniyet ve düşünce beraberliği... Amel[17] beraberliği... Hissî beraberlik... Yani, maddî olarak aynı yerde olma beraberliği.
Cemaatte hazır olmanın ecrinin tek başına kılınandan kat kat büyüklüğü nereden geliyor, hicret etmeyenlere vaad edilen azâb nedendir dersiniz?... Maddi olarak bir yerde bulunulacak ama bu yetmiyor. Maddi olarak sâlihlerin yanında bulunup günahları işlemek sûretiyle ma’nen onlardan uzak olmak da elbette doğru değildir.

“..(Hakîkî ma’nâda) Hicret eden de, Allah celle celâlühû’nun yasakladığını terk eden (ve ondan uzaklaşan) kimsedir.”[18]
Bütün bunların yanında hayâlî olarak, yani, onları hep aklında tutarak, unutmayarak, nebîlerle aleyhiselâm, sıddiklerle, şehîdlerle ve sâlihlerle beraber olmak, beraber olmanın kemâlinden değil midir? Değilse, neden? Bunu, şu âyetin ma’nâsının umûm’un-dan (genelinden) dışarı çıkartacak delîliniz nedir? Biz bu çeşit beraber oluşun da başka bir çok nass ve aklın yardımıyla bu âyetin geniş çerçevesi içinde olduğunu söylüyoruz. Ya sizin şu âyetin işareti, değilse delâleti, değilse iktizasıyla bu ma’nâyı göstermediğine dâir delîliniz nedir? Yoksa size vahiy mi geliyor?

[1] Mâide: 35
[2] Îmân farzların birincisidir.
[3] Küfür ile şirk de harâma dahil olup haramların başındadırlar.
[4] Tevbe: 119
[5] Hakkında bir şey söylenmeyen, farzlık, vaciblik, sünnetlik ve diğer fer’î hükümleri açık veya üstü örtülü olarak belirtilmeyen…
[6] Helallik yahut harâmlığına delîl bulunmadığı sürece, bir şeyin hükmü hakkında hareket etmeyip durmaktır.
[7] Tabiî ki, bulduysanız.
[8] Buhârî, Sahîh, h:1, Mâlik, Muvatta [İmâm Muhammed rivâyeti, Et-Ta’lîku’l-Mümecced, 3/513, H: 982] v.d. Hz. Ömer radıyallahu anh’ dan.
[9] Nisa: 69
[10] [Taberânî, İbn-i Merdûye, Ebû Nüaym, Hilye, Zıyâ el-Makdîsî Âişe radıyallahu anha’dan], ed-Dürrü’l-Mensûr: 2/588
[11] El-İtqân:1/36-37
[12] Hâlin muktezâsı/gerektirdiği, kısaca anlatma uzunca anlatma, pekiştirerek anlatma, üstü örtülü anlatma v.s. gibi anlatma yolları…
[13] Ya Hanefî Mezhebi usûlüne göre Umûm-i Mecâz veya Şâfîlerin Usûlü ne göre Hakîkat ile Mecâzın cem’i yoluyla bu mümkindir.
[14] Yani bir şeyi haber veren bir haber cümlesi olan bu söz.
[15] Burada emir ma'nâsı
[16] [Ahmed İbn-i Hanbel, Buhârî, Müslim ve diğerleri], el-Fethu’l-Kebîr:2/475
[17] Yani günümüz kurbağa diliyle “eylem beraberliği”
[18] Buhârî, Îmân: 4
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Râbıta’nın Kur’ân’dan Delîlleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Rabıta...
» Rabıta Sofiliğin İncisidir
» Sünnetin delil oluşunun delilleri
» Delilleri ile Kafirlere Nasıl Beddua Edilir
» Muhsan Olan Zâninin Recmedilmesine Dâir Rivâyetlerin uydurma olmadiginin Delilleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

İslamiyet ( Her Müslüman 'a Lazım Din 'i Bilgiler )

 :: Tasavvuf
-
Buraya geçin: