iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Efendimiz'in Çocukları İsimlendirmede Uyguladığı Yöntem

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
islam73
Medaratör

Medaratör
islam73


Mesaj Sayısı : 3832
Kayıt tarihi : 04/03/10
Nerden : Türklügün Bekcisi ve islamin Kölesi

Efendimiz'in Çocukları İsimlendirmede Uyguladığı Yöntem Empty
MesajKonu: Efendimiz'in Çocukları İsimlendirmede Uyguladığı Yöntem   Efendimiz'in Çocukları İsimlendirmede Uyguladığı Yöntem Icon_minitimeÇarş. Mart 31, 2010 6:36 pm


Dr. Musa Kazım Gülçür



Arapça menşeli bir kelime olan "isim"; "alâmet,
yükseklik, yüce mevki, yüksek mertebe" gibi mânâlara gelmekte olup,
cevher ya da arazı belirleyen lafızdır.1 "İsim" kelimesi Türkçemizde
"ad" kelimesi ile aynı mânâda kullanılır.

Meşhur müfessirlerimizden Elmalılı Hamdi Yazır, "isim" aslında sözlük
anlamıyla bir şeyin zihinde doğmasını sağlayan işaret ve alâmet olup,
örfte tek başına anlaşılır bir mânâya delâlet eden kelime diye tarif
edilir demektedir. "İsmin" çoğulu "esma" veya "esâmî"dir ve bunlar
tamamen Türkçemize mâl olmuş kelimelerdir.2

Kur'ân-ı Kerîm'de 'İsim' Kelimesi
Kur'ân-ı Kerîm'de "isim" kavramı türevleri ile birlikte yetmiş bir
âyet-i kerîmede geçmektedir. Biz burada daha çok Bakara Sûresi otuz
birinci âyet-i kerîmesinin mânâsı üzerinde durmaya çalışacağız. Söz
konusu âyet-i kerîme meâlen şöyledir: "Allah Âdem'e bütün isimleri
öğretti. Müteakiben önce onları meleklere göstererek: 'İddianızda
tutarlı iseniz haydi Bana şunları isimleriyle bir bildirin bakalım!'
dedi." (Bakara, 2/31)

Elmalılı'nın bu âyet-i kerîme ile ilgili yorumlarını biraz
sadeleştirerek vermek istiyoruz: Allah (cc) öğrettiği bu isimleri ya
kendi koyup Âdem'in ruhuna nakş ve ilham etti veya Âdem'e bu isimleri
gerektiğinde koyup kullanacağı özel bir yeteneği haiz ruh üflemeyi
takdir etti. Birinci mânâ açık, ikincisi ise ihtimal dâhilindedir.
"Öğretti" kelimesinden Hz. Âdem'in dilin esası olan isimleri birdenbire
bir anlatma ile bilmiş olmayıp, terbiyenin sırrı hükmünce bir yetenek
ile az çok bir tedric yani azar azar ilerleme içinde bellemiş olduğu
anlaşılır.

Bu isimler nelerdir? Genelleştirmenin kapsamı ne kadardır? Yani bütün
eşyanın isimleri midir? Yoksa birtakım bilinen isimlerin toplamı mıdır?
İlmî tabiriyle "el-esmâ" kelimesindeki "elif lâm" genelleme için midir?
Yoksa "Allah'ın öğretmesini murat ettiği isimler" mânâsına mıdır? Bu
noktada tefsircilerden birkaç görüş vardır:

1- Bu isimler, insanların tanışmalarına, anlaşmalarına sebep olan bütün
isimlerdir. İnsan, hayvan, yer, deniz, dağ, eşek ve diğerleri, hepsi
(İbn Abbas'dan Dahhâk). Karga, güvercin ve her şeyin ismi (Mücahid).
Her şeyin ismi, deve, inek, koyuna varıncaya kadar (Said b. Cübeyr).
Her şeyin ismi, hattâ şu, bu, abdestsizlik bile (İbnü Abbas'dan Said b.
Ma'bed). Her sınıf halkın ismi ve cinsine çevrilmesi, şu dağ, bu deniz,
şu şöyle, diye her şeyin ismi (Katâde). Bunların özeti, bütün dillerin
aslı olan dilin hepsi oluyor. Ve "elif lâm" genelleştirmeye
hamlediliyor. Bundan kıyamete kadar olmuş, olacak bütün şeylerin
isimleri mânâsını anlayanlar da olmuştur.

2- Meleklerin isimleri (Rabi' ve daha diğerleri).

3- Zürriyetinin isimleri (İbnü Zeyd'den, İbn Vehb'den Yunus b.
Abdi'l-Alâ ve diğerleri). Bu iki şekilde de "elif lâm" ahd içindir ve
bunun karinesi gelecek olan "aradahum/onlara arz etti" kelimesindeki
zamir ile gösterilmiştir. Çünkü tağlib muhtemel olmakla beraber
zamirinin akıl sahipleri için olduğu açıktır. Ve bu karineye göre bazı
tefsirciler hem meleklerin isimlerini ve hem nesillerin ismini
kapsamasını (yani ikinci ve üçüncü görüşü) toplamışlardır. Bu isimleri,
Allah'ın isimleri diye telâkki etmeye bu zamir engeldir.

4- Esmâ (isimler)dan murad dil değil, eşyanın duyguları, diğer deyimle
o duygulardan oluşan ilmî suret (biçim)lerdir, diye de tefsir
edilmiştir. Fakat bunun ilimden çok kelâm, hiç olmazsa kelâm-ı nefsî
(zata mahsus kelâm) olan zihin olması gerekir. Her ne olursa olsun
burada kesin olan nokta, Hz. Âdem'e -az veya çok- lisan öğretilmiş ve
onun ilim ve kelâm sıfatlarına mazhar kılınmış olması, kelâm ve dil
meselesinin hilâfet işinde önemli yerinin bulunmasıdır.

İşte Allah Teâlâ Âdem'e böyle isimleri öğretti. Öğretimden bir müddet
sonra da bu isimlerin müsemmalarını (yani delalet ettikleri zâtları)
meleklere arz etti. Buradaki "hüm/onlara" zamirinde bir dil inceliği
vardır ki, lisanımızda bulunmaz. "He" zamiri yerine "hüm" zamirinin
kullanılması, arz olunan şeylerin "akıl sahibi" olduğunu açıkça
göstermektedir. Ve isimleri şarta bağlatan karine de budur. Bu zamirin
meleklere ait olması ve o isimlerin meleklerin isimleri olması
ihtimali, isimlerin meleklere arz edilmiş olması sebebi ile ihtimal
dışı kalmaktadır. Şu halde en açık mânâ, ad verilmiş olanların Hz.
Âdem'den sonra gelecek olan "nesillerin adları" olmasıdır. Âyet-i
kerîmede daha önce anılan "el-esmâ/isimler" kelimesi ile de insan
isimlerinin kastedilmiş olduğu anlaşılır. Bununla birlikte, sadece
insan değil bütün eşyaya ait isimlerin öğretilip de, meleklere sadece
insan isimlerinin sorulmuş (arz) olması da ihtimal dâhilindedir. Fakat
her iki halde böyle olmak için nesillerin yaratılmış olması gerekir.
Hâlbuki ayette henüz Hz. Havva'nın bile yaratıldığına işaret yoktur. Bu
sorunun cevabı meşhur bir hadîs ile açıklanmaktadır. Şöyle ki: Hz
Âdem'in nesilleri meleklere, küçük zerreler misâlinde arz
edilmişlerdir.3

Bu hadîs insan neslinin o zaman Âdem'de henüz tohum hâlinde (yani
gelecekte bütün Âdemoğullarını temsil eden ilk mânevî tohumcuklar
şeklinde) bulunduklarını anlatır. Bu olayların yoğun cisimler âleminde
olmayıp, Hz. Âdem'in ruhunun takdiri veya ruhunun esîr gibi yumuşak bir
cisim hâlinde olduğu düşünülebilir. Esîrden meydana getirilmiş bu
cismin atom altı parçacıklarında, kıyamete kadar gelecek Âdemoğlunun
birbirine bağlı temessülleri (görüntüleri) veya Hz. Âdem'in ruhunda
gelecek nesillerin mânevî suretleri, isimlerin meleklere arz olunmasına
ait yan mânâlar olarak düşünülebilir. Arz hâdisesinin, Hz. Âdem'in
yeryüzüne inmeden önce olması da, bu şekilde düşünmemiz için açık bir
karine demektir. Bu açıdan meleklere isimlerin sorulması, hissî bir arz
değil, ilmî bir arz olmuş olur.4

İsim/Ad Koyma
Medenî hukukta ad, kişileri birbirinden ayırmaya ve tanıtmaya yarayan
sözcük olup, doğan her çocuğa bir ad koyma zorunluluğu vardır. 1587
sayılı nüfus kanununa göre millî kültürümüze, ahlâkî kurallarımıza,
gelenek ve göreneklerimize uygun olmayan veya kamuoyunu incitici adlar
konulamaz.5 Türklerin İslâmiyet'i kabulünden önceki isimleri yırtıcı
hayvan, yırtıcı kuş ve dış tesirlere dayanıklı maddelerden seçilmiş,
genelde çocuklara Bozkurt, Arslan, Şahin, Doğan, Timur/Demir, Kaya ve
Gökhan gibi adlar verilmiştir.

İslâmiyet'ten önceki Araplar da hayatın zorlukları ve özellikle düşman
karşısında dayanıklı, güçlü ve cesur olmak, düşmana korku salmak gibi
arzu ve düşüncelerle çocuklarına Galip, Zalim, Mukatil/Savaşçı,
Esed/Arslan, Leys/Yiğit, Zi'b/Kurt, Hacer/Taş, Sahr/Kaya gibi adlar
koymuşlardır.6

Efendimiz'in (sas) Yeni Doğan Çocuklara İsim Koyması
Çocuğa isim koyarken sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kâmet okunur.
Nitekim Ebu Rafi'nin anlattığına göre Hz. Fatıma (r. anha) oğlu Hasan'ı
(r.a.) doğurduğu zaman, Resûlullah'ın (sas) kulağına ezan ve ihlâs
suresini okuduğunu, hurma ile tahnik edip ismini koyduğunu
belirtmektedir.7

Hz. Aişe (r. anhâ) anlatıyor: "Yeni doğan çocuklar Hz. Peygamber'e
(sas) getirilirdi. O da mübarek olmaları için dua eder, tahnikte
bulunurdu."8

Esma Binti Ebu Bekir anlatıyor: "Mekke'de Abdullah İbnu Zübeyr'e (ra)
hamile kalmıştım. Doğum yaklaşmıştı ki, Mekke'yi terk ettim ve
Medine'ye geldim. Abdullah'ı orada dünyaya getirdim. Doğunca, bebeği
alıp Resûlullah'a (sas) götürdüm, kucağına bıraktım. Resûlullah (sas)
bir hurma istedi, ağzında çiğneyerek ezdikten sonra, (yumuşattığı o)
hurma ile çocuğun damağını oğdu, hakkında bereketle dua etti ve
Abdullah ismini verdi. Müslüman aileden ilk doğan çocuk bu idi.
(Medine'de bütün Müslümanlar) onun doğumuna çok sevindiler. Çünkü
"Yahudiler size sihir yaptılar, asla doğum yapamayacaksınız." diye bir
şayia çıkarılmıştı."9

Ebu Musa anlatıyor: Bir oğlum doğmuştu. Hemen Resûlullah'a (sas)
getirdim, İbrahim ismini verip bir hurma ile tahnikte bulundu. Sonra da
"Mübarek olsun" diye dua buyurdu ve çocuğu bana geri verdi. İbrahim,
Ebu Musa'nın en büyük evlâdı idi.10

Efendimiz'in (sas) Çocuklara Doğduklarından Yedi Gün Sonra İsim Koyması
İbnu Ömer'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sas) çocuğa,
doğumunun yedinci gününde isim konmasını, yıkanarak pisliklerinden
temizlenmesini ve akika kurbanı kesilmesini emir buyurmuştur."11

Bu rivayete bakarak çocuğu yedinci günden önce isimlendirmenin yanlış
olduğunu zannetmek hata olur. Çünkü İbni Kayyim el-Cevzî'nin yaklaşımı
ile söyleyecek olursak, isim verme, isimlendirilecek bir varlığı tarif
etmek oluyorsa, muayyen bir varlığın ismini –burada çocuk-
vermediğimizde, sadece onu nasıl tarif edeceğimizi bilememiş oluruz. Bu
açıdan, söz konusu varlığı var olduğu gün tarif etmek mümkün olduğu
gibi, üç gün sonraya, hattâ akîkası kesilinceye kadar ertelemede büyük
bir mahzur olmayabilir. Bu konuda genişlik olduğunun bilinmesinde fayda
vardır.12 Ancak bir defa bile olsa sesi duyulduktan sonra ölen çocuğa
isim konulacağına, yıkanıp kefenlendikten ve namazı kılındıktan sonra
defnedileceğine dâir Ebu Hanife Hazretleri'nin içtihadı ile ölü doğsa
bile çocuğa isim konulup yıkanması gerektiğini belirten Ebu Yusuf
Hazretleri'nin kanaati, çocuğa doğduğu gün isim konulmasının gerekli
olduğunu göstermektedir.13
Efendimiz'in (sas) Çocuklarda Değiştirdiği İsimler

Efendimiz (sas), bazı çocukların isimlerinin ihtiva ettiği olumsuz anlamlardan dolayı onlara yeni isimler vermiştir.

Bu konuda Hz. Ali'den (ra) gelen bir rivayet şöyledir: "Oğlum Hasan
dünyaya geldiğinde ona Harp ismini koydum. Derken Peygamber (sas) geldi
ve: "Torunumu bana gösteriniz. Ona ne ad koydunuz?" diye sordu. Ben de:
"Harp" deyince, "Hayır, o Hasan'dır." buyurdu. Oğlum Hüseyin doğduğu
vakit bu defa ona Harp ismini vermiştim. Peygamber Efendimiz (sas) yine
geldi ve: "Torunumu bana gösteriniz. Ona ne ad koydunuz?" diye sordu.
Ben de yine: "Harp" deyince, "Hayır, o Hüseyin'dir." buyurdu. Üçüncü
çocuk dünyaya gelince ona da Harp ismini verdim. Peygamber Efendimiz
(sas) yine geldi ve: "Torunumu bana gösteriniz. Ona ne ad koydunuz?"
diye sordu. Biz de: "Harp" deyince, "Hayır, o Muhsin'dir." dedikten
sonra, "Ben onlara Harun'un Şebber, Şebbir ve Müşebbir isimli
çocuklarının adını verdim." buyurdu."14

Bu konudaki bir diğer rivayet ise şöyledir: "Sehl bin Sa'd'in
anlattığına göre el-Münzir İbnu Ebi Üseyd doğduğu zaman Resûlullah'a
(sallallâhu aleyhi ve sellem) getirilmişti. Çocuğu kucağına aldı ve:
"İsmi nedir?" diye sordu; "İsmi falandır." diye ne konmuşsa söylendi.
Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "Hayır! Bunun ismi Münzir
olacak" dedi ve o gün çocuğa Münzir ismini koydu."15

Efendimiz'in (s.a.s) Yetişkinlerde Değiştirdiği İsimler
Hz. Aişe (r.anhâ): "Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) çirkin
isimleri değiştirirdi." demektedir.16 Çirkin olması sebebi ile isimler
değiştirilebildiği gibi, güzel olmasına rağmen başka bir maslahattan
dolayı da değiştirilebilmiştir. Ebu Hureyre'den yapılan bir rivayette
bu şekildeki isim değiştirme konusu ile ilgili şunu görmekteyiz:
"Zeyneb Bintu Ebi Seleme'nin ismi Berre17 idi. 'Bu ismi kullanmakla
sanki kendisini temize çıkarıyor' dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem) Berre ismini Zeyneb olarak değiştirdi."18


Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ismini değiştirmiş olduğu
diğer bir sahabi ile ilgili rivayet ise şu şekildedir. Beşir ibni
Meymun'un amcası Üsame İbnu Ahdari diyor ki: "İsmi Asram (verimsiz,
merhametsiz, faydasız manalarına gelen) olan bir adam vardı. Resûlullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem) ona: "İsmin nedir?" diye sordu. Adam:
"Asram" diye cevap verdi. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):
"Hayır, sen Zür'a'sın (Ziraatçi)" buyurdu.19 Bu konudaki diğer bir
örnek de şu şekildedir. Said ibnu'l-Müseyyeb, babası vasıtasıyla
dedesinden naklediyor: "Dedem, Resûlullah'a (s.a.s) uğramıştı.
Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "İsmin ne?" diye sordu.
Dedem: "Hazn (muamelesi sert kişi, kaba, sert yer)" diye cevap verdi.
Resûlullah (s.a.s): "Hayır, sen Sehl'sin (Kolaylık)" dedi. Müseyyeb:
"Olmaz, Sehl çiğnenir ve alçaltılır. Babamın verdiği bir ismi
değiştiremem." dedi. İbnu'l-Müseyyeb devamla şöyle hayıflanıyor:
"Maalesef o günden sonra ailemizde kabalık devam etti gitti."

Ebu Davud, bu hadîs-i şerîfi aktardıktan sonra Efendimiz'in (sallallâhu
aleyhi ve sellem) isim değiştirme uygulamasında konuyu daha belirgin
hâle getiren şu uygulamalarını da bizlere aktarmaktadır: "Resûlullah
(s.a.s) Asi (İsyankâr), Aziz, Atele (Şiddet, Sertlik), Şeytan, Hakem,
Ğurab (Karga), Hubab (bir şeytan ismi), Şihab (Alev) isimlerini
değiştirdiler. Şihab'ı Hişam (Cömert), Harb'i Silm (Barış, Sulh) ve
Muzdaci' (Yatan) adını Münbais (Ayakta) adlarıyla değiştirdi. Afire
(Çorak) adını taşıyan bir araziyi ise Hadire (Yeşillik) diye,
Şi'bu'd-Dalalet'i (sapıklık mahallesi/geçidi) Şi'bu'l-Hüda (Hidayet
mahallesi/geçidi) olarak isimlendirdi. Benu'z-Zinye'yi (zina oğulları)
de Benu'r-Rüşd (Doğruluk oğulları) şeklinde değiştirdi."20

Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ya'la, Bereket, Eflah,
Yesar, Nafi' ve benzeri isimlerin kullanılmasını yasaklamayı arzu
etmiştir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu yasaklama
isteğinin gerekçesini de şu şekilde açıklamıştır: "Zira kişi; "Bereket
burada mı?" diye sorar da, "Hayır, yok!" diye cevap verirler."

Cabir b. Abdillah diyor ki; "Sonra Efendimiz'in bu mevzuda sükût
ettiğini gördüm. Daha sonra da bu isimleri yasaklamadan vefat etti. Hz.
Ömer (ra) bu isimleri yasaklamak istedi, sonra o da vazgeçti."21

Efendimiz'in Mânâsı Güzel İsimleri Önemsemesi
Yahya İbnu Said anlatıyor: "Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)
bol sütlü bir deve hakkında: "Bunu kim sağacak?" diye sordu. Bir adam
ayağa kalkmıştı ki Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem): "İsmin
ne?" dedi. Adam: "Mürre (acı)!" deyince, ona; "Otur!" dedi. Hz.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) tekrar: "Bunu kim sağıverecek?"
diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı; "Ben sağacağım" diyecekti ki Hz.
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona da: "İsmin nedir?" diye
sordu. Adam: "Harp (savaş)" diye cevap verdi. Ona da; "Otur" dedi.
Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "Bu deveyi kim bize
sağıverecek?" diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da
ismini sordu. "Yaîş (Yaşar)" cevabını alınca ona: "Sen yaşıyorsun."
diyerek müsaade etti."22

İsimlerin mânâlarından hareketle hayır umma konusunu destekleyen bir
başka rivayet ise şöyledir: Ebu Hureyre'nin anlattığına göre Resûlullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Eslem kabilesini Allah
selametli kılsın, Gıfar kabilesine de mağfiret buyursun!"23 Hufaf İbnu
Îmâ el-Gıfari anlatıyor: Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) rükûa
gitti, sonra başını kaldırdı ve; "Gıfar kabilesini Allah mağfiret
etsin. Eslem kabilesine Allah selâmet versin. Useyye Allah'a ve
Resulü'ne isyan etmiştir." deyip secdeye gitti.24

Buradaki kabile isimlerine dikkat ettiğimizde, isimlerin mânâlarının
bahsi geçen kabilelerde tezahürünü âlemlere rahmet bir peygamber
feraseti ile Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) görmüş olduğunu
anlarız. Zaten Sünnet-i Seniyyeyi dikkatlice inceleyen bir kişi,
Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) isimlerin anlamlarına
ehemmiyet verdiğini, kişilerin isimlerindeki manalarla o kişiler
arasında bir irtibat kurduğunu rahatlıkla anlayacaktır.

Ashabın Güzel Anlamlı İsim Verme Konusundaki Hassasiyetleri
Mesruk anlatıyor: "Hz. Ömer'le karşılaştım. Bana: "Sen kimsin" diye
sordu. "Mesruk İbnu'l-Ecda" dedim. Dedi ki: "Ben Resûlullah'ın
(sallallâhu aleyhi ve sellem) 'ecda' şeytandır" dediğini işittim."25

Yahya b. Said'in anlattığına göre Hz. Ömer bir adama: "İsmin nedir"
diye sordu. Adam: "Cemre (Kor)" dedi. "Kimin oğlusun" diye tekrar
sordu. Adam: "İbnu Şihab (Alevoğlu), deyince; "Kimlerdensiniz" dedi.
Adam: "Humkâlardan (Ahmaklardan)"

"Eviniz nerede" diye sordu. "Hirretu'n-Nâr'da (Hararetli ateş)"
cevabını alınca; "Hangisinde" dedi. "Zatı Lezâ'da (Şiddetli alev)"
cevabını alınca; Hz. Ömer (ra): "Ailene yetiş, yanıyorlar" dedi.
Gerçekten durum aynen Hz. Ömer'in dediği gibiydi."26

Peygamber İsimleri Künye Olarak Kullanılabilir mi?
Rivayetlerden anlayabildiğimiz kadarı ile Efendimiz (sallallâhu aleyhi
ve sellem) Ashab'ına peygamber isimleri ile isimlendirilebileceğini
belirtmiştir. Ebu Vehb el-Cüşemi'nin anlattığına göre Resûlullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: "Peygamberlerin
isimleriyle isimlenin."27 Ayrıca bazı Sahabilerin peygamber isimlerini
künye olarak kullanmalarına izin vermiştir. Ancak daha sonraları
özellikle de Hz. Ömer (r.a.) bu konuda hassas davranmış, peygamber
isimleri vermenin doğru olmayacağı içtihadında bulunmuştur. Hattâ Hz.
Ömer'in (r.a.) azatlı kölesi Eslem'in anlattığına göre, Hz. Ömer (r.a.)
bir oğlunu "Ebu İsa" künyesini kullandığı için azarlamıştır. Yine Ebu
İsa künyesini kullanan Muğire İbnu Şu'be'ye (r.a.), Hz. Ömer (r.a.):
"Ebu Abdillah künyesini kullanman sana yetmez mi?" diye sormuş; Muğire
de: "Bana Ebu İsa künyesini takan Hz. Peygamber'dir (sallallâhu aleyhi
ve sellem)" cevabını verince, Hz. Ömer: "Hz. Peygamber'in (sallallâhu
aleyhi ve sellem) geçmiş gelecek bütün günahları affedilmiştir. Bizim
hakkımızda ne hüküm verileceği belli değil" demiş ve evla olanı işaret
etmiştir.28 Nitekim Muğire de onun bu isteğine icabet ederek ölünceye
kadar "Ebu Abdullah" künyesi ile çağrılmıştır.

İsim Verme Hakkındaki Öncelik
İslâm'da isim verme hakkı babaya ait kabul edilmiştir. Şayet baba ölmüş
veya hukukî tasarruflarda bulunması yasaklanmışsa, bu hakkı anne
kullanır. Doğumundan önce babasını kaybetmiş olan Efendimiz'in
(sallallâhu aleyhi ve sellem) ismi annesi Âmine tarafından Muhammed
olarak seçilmiş ve bu isim dedesi Abdülmuttalip tarafından konulmuştur.
Ebu'd-Derda'nın rivayetine göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve
babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız, öyleyse isimlerinizi güzel
yapın."29

Makbul İsimler
Buraya kadar aktarmaya çalıştığımız rivayetlerden, ancak güzel mânâlara
delâlet eden isimlerin makbul olduğunu anlıyoruz. Anlam itibarı ile
çirkin, kötü ve şirk kokan isimlerin de insanlar üzerinde olumsuz
tesirler meydana getirmeleri sebebi ile mekruh veya harama yakın mekruh
oldukları anlaşılmaktadır.

İbnu Ömer'in rivayetine göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)
buyurdular ki: "Allah'ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve
Abdurrahman'dır."30

Abdullah ve Abdurrahman gibi isimlerin Allah'a en sevimli olmasının
sebebini şu şekilde izah etmek mümkündür: Abdullah isminde ubudiyet ve
tezellülü itiraf vardır. Abdurrahman'da ise her mahlûka şamil olan
rahmeti itiraf vardır. Keza birinci isimde, bu isimle adlandırılan
kimsenin Allah'a ibadet eden olması, ikincisinde ise İlâhî rahmetin, bu
ismi taşıyanın üzerinde tezahür etmesi isteği, tefeülü veya beklentisi
vardır.31 Ancak Allah katında sevilen isimler acaba sadece bu iki
isimden mi ibarettir? Yoksa bu isimlerin birer örnek olduğunu mu
düşünmeliyiz? Aynî'nin ifadesi ile söyleyecek olursak "abd/kul"
kelimesinin, Allah'ın (celle celâluhu) yüce, yüksek ve güzel isim ve
sıfatlarına izafe edilerek oluşturulan her bir isim, Allah'ın sevdiği
isimler dâhilinde olmalıdır.32

Meselâ, Abdülkerim; keremi bol, cömert olan Azîz ve Celîl Allah'ın kulu
mânâsınadır. Abdüllatîf; latif, güzel, yumuşak, hoş, nazik olan bütün
olayların ve eşyanın inceliklerini bilen Allah'ın kulu demektir.
Abdülmâcid; kadr u şanı büyük, cömertlik ve keremi bol olan Allah'ın
kulu; Abdülmâlik ise, sahip olan, her şeyin mülkiyetinin sahibi olan
Allah'ın kulu anlamındadır. Abdülmecîd, şanı büyük ve yüksek olan, şan
ve yücelik sahibi Allah'ın kulu; Abdülmelik de her şey üzerinde
tasarruf ve hükmeden tek hükümdar Allah'ın kulu demektir. Böylece bu
tür isimler aynı zamanda Allah'ın hatırlanmasına, tevhidin korunmasına,
insanın kulluk boyutunun unutulmamasına ve daha bilemeyeceğimiz pek çok
güzelliklerin oluşumuna vesile olmaktadırlar.

Mekruh İsimler
Ebu Vehb el-Cüşemi'nin anlattığına göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi
ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: "Allah'ın çok sevdiği isimler Abdullah
ve Abdurrahman'dır. En sadık olanları da Haris ve Hemmam isimleridir.
En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir."33

Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve
sellem) buyurdular ki: "Allah nezdinde en kötü en zelil isim, kendisine
(ahna') Melikü'l-emlak (mülklerin Maliki) ismini veren şahsın adıdır.
Hâlbuki Allah'tan başka Mâlik yoktur." Süfyan devamla: "Şehin Şah bunun
örneğidir" demektedir. Ahmed İbnu Hanbel diyor ki: "Ebu Amr'a, 'ahna'
ne demek diye sordum, "en düşük" diye cevap verdi."34

Birden Fazla İsim Taşımanın Caiz Oluşu
İsim vermekten maksat, kişiyi diğerlerinden temyiz edip tanımak
olduğundan, tek ismin yeterli olduğu durumlarda tek isimle yetinmek en
uygunudur. Ancak birden fazla isim kullanmak da caizdir. Nitekim
insanlara hem isim hem künye hem de lakap verilebilmektedir. Ayrıca
Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) birden fazla ismi
bulunmaktadır. Cübeyr İbnu Mut'im'in rivayetine göre Resûlullah
(sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Benim beş ismim vardır:
Ben Muhammed'im (çok övülmüş), ben Ahmed'im (çok hamd eden, sevilmiş),
ben Allah'ın benimle küfrü mahvedeceği el-Mâhî'yim (mahvedici). Ben
Hâşir'im (toplayıcı), insanlar benim arkamda haşredilecektir. Ben
Âkıb'ım (en son gelen), benden sonra peygamber gelmeyecektir."35

Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) İsim ve Künyesinin Alınmaması
Enes (ra) anlatıyor: Bir gün Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)
Baki'de idi. Kulağına bir ses geldi: "Ey Ebu'l-Kasım!" diyordu. Başını
sese doğru çevirdi. Seslenen adam: "Ey Allah'ın Resulü seni
kastetmedim, ben falancayı çağırdım" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(sallallâhu aleyhi ve sellem): "İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi
kendinize künye yapmayın!" buyurdu.36

Cabir'in (ra) anlattığına göre birinin bir oğlu oldu. İsmini Kasım
koydu. Kendisine: "Sana Ebu'l-Kasım künyesini vermeyiz. Bu künye ile
seni şereflendirip memnun etmeyiz" dedik. Hz. Peygamber'e (sallallâhu
aleyhi ve sellem) gelerek durumu arz etti. Resûlullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem) bunun üzerine: "Oğlunun adı Abdurrahmandır" dedi. Bir
rivayette şu ziyade var: "İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi künye
yapmayın. Zira ben Kasım (taksim edici) kılındım. Aranızda taksim
ederim." Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kim benim
ismimi almışsa, künyem ile künyelenmesin. Kim de künyem ile
künyelenmişse, ismimle isimlenmesin."37

Hz. Aişe'nin (r. anha) anlattığına göre bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın
Resulü, ben bir oğlan dünyaya getirdim. 'Muhammed' diye isim,
'Ebu'l-Kasım' diye de künye verdim. Bana, sizin bu durumdan
hoşlanmadığınız söylendi, doğru mu?" diye sordu. Resûlullah (sallallâhu
aleyhi ve sellem): "İsmimi helâl, künyemi haram kılan şey de ne?" veya
"Künyemi haram kılıp ismimi helal kılan şey de ne?" diyerek reddetti.38
Alimlerimiz bu nehyin Peygamber Efendimiz'in hayatı ile kayıtlı
olduğunu söylemişlerdir. Zira Ebu Davud ve Tirmizi'nin (Ebu Davud, Edep
68; Tirmizi Edep 68) Sünenlerinde ve Beyhaki'nin Sünen-i Kübrâ'sında
(9/309) yer alan bir hadiste Hz. Ali, Peygamber Efendimiz'e: "Ya
Resûlallah, senden sonra bir çocuğum olursa ona senin adını ve künyeni
vereceğim." dedi. Efendimiz de ona "Evet" buyurdular. Ayrıca sahabeden
Ebu'l-Kasım künyesinde olanlar olduğu gibi bu künye ile meşhur âlimler
de vardır.

Sonuç
Çocuklarımıza, Efendimiz'in gösterdiği hassasiyetler doğrultusunda
isimler koymanın, hem ebeveyn açısından hem de dünyaya gelen göz
aydınlığı çocuklarımızın daha huzurlu, mutlu ve karakter algısı yüksek
fertler olması açısından ehemmiyetli bir faktör olduğu görülmektedir.
Bu hassasiyete ümmet-i Muhammed'in de azamî hassasiyet göstermesinin
Allah'ın (celle celâluhu) rızasına bir vesile olacağı ümit edilir.
Çocuklara verilen isimler, karakter ve şahsiyetin en temel öğesidir.
Çocuğun yetişme döneminde kendisini dış dünyaya nasıl bir isimle
tanıtacağı çok önemlidir. Bu açıdan ebeveynler önemli bir sorumluluk
altındadırlar. Çocukları makbul isimlerle isimlendirmenin ne denli
önemli olduğunu anlamak için, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve
sellem) buraya kadar aktarmaya çalıştığımız uygulamalarını nazar-ı
dikkate almak yeterli olacaktır.

* Araştırmacı - Yazar
mgulcur@yeniumit.com.tr


Dipnotlar
1. İbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, 14/401–403
2. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, 1/18, Eser Neşriyat, trsz.
3. Tirmizî, Kıyamet, 47; Ahmed b. Hanbel, 2/179.
4. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, 1/308–312, Eser Neşriyat, trsz
5. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, 1/77.
6. DİA, 1/332.
7. Ebu Davud, Edeb 116, (5105); Tirmizi, Edahi 17, (1514)
8. Müslim, Edeb, 27 (2147); Ebu Davud, Edeb 116, (5106)
9. Buhari, Menakibu'l-Ensar 45, Akika 1; Müslim, Âdâb 26, (2146)
10. Buhari, Akika 1; Müslim, Âdâb 24, (2145)
11. Ebu Davud, Edahi, 21, (2837); Tirmizi, Edahi 23, (1522), Edeb 63,
(2834); Nesai, Akika 5, (7, 166); İbnu Mace, Zebai 1,(3165)
12. İbni Kayyim el-Cevziyye, İslâm'da Çocuk, (Terc. Mahmut Kısa), s. 127, Esra Yay., Konya, trsz.
13. DİA, 1/333.
14. Ahmed b. Hanbel, 1/118. Şebber, Şebbir ve Müşebbir isimleri büyük
bir ihtimalle Hasan, Hüseyin ve Muhsin isimlerinin İbranice
karşılıkları olmalıdır.
15. Buhari, Edeb 108; Müslim, Edeb 29, (2149)
16. Tirmizi, Edeb 66, (2841)
17. 'Berre' ya da 'el-berretü' kelimesi yine Arapça'daki 'el-birru'
kelimesinden türemiş olup 'çokça cömert, dürüst, itaatkâr, iyi kadın'
manasınadır. Kelimede yüklü bulunan bu anlamdan dolayı bazıları Zeynep
validemiz için 'nefsini temize çıkarıyor' deme talihsizliğinde
bulunmuşlardı.
18. Buhari, Edeb 108; Müslim, Edeb 17, (2141)
19. Ebu Davud, Edeb 70, (4954)
20. Buhari, Edeb 107–108; Ebu Davud, Edeb 70, (4956)
21. Müslim, Âdâb 13, (2138); Ebu Davud, Edeb, 70, (4960)
22. Muvatta, İsti'zan 24 (2, 973)
23. Buhari, Menakıb 6; Müslim, Fezailu's-Sahabe 183, (2515, 2516)
24. Müslim, Mescid 308, (679)
25. Ebu Davud, Edeb 70, (4957)
26. Muvatta, İsti'zan 25 (2,973)
27. Ebu Davud, Edeb 69, (4950)
28. Ebu Davud, Edeb 72, (4963)
29. Ebu Davud, Edeb 69, (4948)
30. Müslim, Âdâb, 2, (2132); Ebu Davud, Edeb 69, (4949); Tirmizi, Edeb 64, (2835)
31. Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Ter. ve Şerhi, 6/391.
32. Aynî, Umde, XVIII, 257.
33. Ebu Davud, Edeb 69, (4950)
34. Buhari, Edeb 114; Müslim, Edeb 20, (2143); Ebu Davud, Edeb 70, (4961); Tirmizi, Edeb 65, (2839)
35. Buhari, Menakıb 17, Tefsir, Saff 1; Müslim, Fezail 125, (2354); Muvatta, Esmau'n-Nebi 1, (2, 1004); Tirmizi, Edeb 67, (2842)
36. Buhari, Menakıb 20, Edeb 106; Müslim, Âdâb 1 (2131); Tirmizi, Edeb 68, (2844)
37. Buhari, Edeb 105, 106, 109, Menakıb 20; Müslim, Âdâb 2, (2133); Ebu Davud, Edeb 74 (4965); Tirmizi, Edeb 68, (2845)
38. Ebu Davud, Edeb 76, (4968)



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Efendimiz'in Çocukları İsimlendirmede Uyguladığı Yöntem
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Efendimizin hanimlari cocuklari amcalari halalari dayilari teyzelerin isimleri
» bazı velilerin uyguladığı hacet
» Çocuklari Kur'ansiz Birakmamak
» Çocukları Acımadan Katledenlere
» Ahmet Altan Fikretin Çocukları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Aile Ve Kadın Dünyası

 :: Evlilik, Aile Ve Çocuk, Hamilelik ( Gebelik ) ve Bebek Bakımı
-
Buraya geçin: