iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Ailede kadın mı haklı, erkek mi?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
mümine sultan
Administrator

Administrator
mümine sultan


Mesaj Sayısı : 6157
Kayıt tarihi : 15/01/10
Yaş : 48
Nerden : ELFU ELFİ SALATİN VE ELFU ELFİN SELAMİN ALEYKE YA RASULALLAH.

Ailede kadın mı haklı, erkek mi? Empty
MesajKonu: Ailede kadın mı haklı, erkek mi?   Ailede kadın mı haklı, erkek mi? Icon_minitimePerş. Mart 18, 2010 10:23 am




Aile ile hayatında öncelikle, birisinin ayağı kayıp da düşünce, diğeri onu kolundan tutup kaldırmalı. Birisi bir çıkmaza ve aşmaza saplanmışsa, öbürü ona yeni bir çığır açmalı ve çıkış yolu göstermeli. Hastalan­ması halinde kendisi de aynı dertle dertlenmen', ona çaresizlikler sunup derdini bir iken ikiye katlamamalı.


Aile içi problemler nerede olur?
Az çok herkeste, her evde; akrabada, komşuda, dostlarımızda, arkadaşlarımızda; hasılı insan olan her yerde problem yaşanır.

Açıkçası, bu problemleri yaşıyoruz, görüyoruz, duyuyoruz, ha­berdar oluyoruz. Bazen şu veya bu şekilde içinde kendimizi de bulu­yoruz.

Ne yapmamız lâzım? Aklımıza neler geliyor?

Hele bir de inanan, inandığını yaşamaya çalışan insan olunca, he­men paylaşım devreye girmeli.

Aile içinde nasırlaşmış, müzminleşmiş, taşlaşmış dertlerden söz ediyorum. Somut bir yaklaşım olsun diye konuya bir mektuptan bazı alıntılarla başlamak istiyorum.

"Ben evli bir bayanım. Üç oğlum var. Çekmediğim dert, görme­diğim sıkıntı kalmadı. Bir buçuk yıl mutlu bir hayatım oldu. Eşim o kadar iyiydi ki, bana karşı söz söylemeye kıyamazdı.

Birbirimizi çok seviyorduk ve saygılı idik. Bu arada askere gitti, ben kayınvali­demlerle kaldım. Ve eşimin askerden dönüşüyle sefaletim başladı.

"Ona karşı hiçbir saygısızlık etmezdim. Hizmette, hürmette, say­gıda kusur etmezdim, güler yüzlü, nazik bir bayandım. Bağırır a-zarlardı, hiç sesimi çıkarmaz, boyun bükerdim. 'Kaderim buymuş' der, razı olurdum. Her gün, 'Yarın iyi olur7 diye umutla hep bekler­dim, ama gün geçtikçe azıyor. Her gelen gün yeni bir dert getiriyor. Her şeye sabrediyorum. Kimseye halimi şikâyet etmiyorum.

"Eşim yirmi dört saat başımızda duruyor, işi de evin içinde. Hiç mi hiç huzurum yok. Çocuklarımı da terbiyeli, namuslu yetiştir­dim.


"Evin içinde esir hayatı yaşattı bana. Kardeşlerime, anama-babama göndermez, gelmelerini istemez. Komşuya göndermez, gelsinler istemez.

"Evin dışında ise sanki bir melek. Başkalarının her işine koşar, onlara yardım eder, iyi davranır. Ben birine bir iyilik yapsam azar­lar, aşağılar...

"Nasıl davranacağımı bilemez hale geldim. Ama içkisi yok, ku­marı yok, sigara bile içmez. Beş vakit namazında. Allah'a şükür da­yağı da yok. Ama dili zehir gibi...

"Beni başkalarının yanında aşağılaması, küçültmesi çok zoruma gidiyor. Yapamadıklarımla suçluyor. Maksadı beni sinirlendirip kavga çıkarmak... Her gece kendimi yargılıyorum. 'Nerede hata yaptım, suçum ne?' diye...

"Bizi herkese şikâyet etti. Ne yapacağımı şaşırdım. Gece kalkıp namaz kılıyorum, dua ediyorum, 'Allah'ım, hakkımda hayırlısını ver!' diyorum, eşim için iyilikler istiyorum, yuvasında hayırlı baba olsun diye... Artık hiçbir iş yapamaz hale geldim."
• • •

Şikâyet edilen, bey olduğuna göre...

İyi tarafları: Hanımının ve evin ihtiyaçlarını karşılıyor. Dayak at­mıyor. Askere giderken hanımını anasına babasına emanet etmiş. Na­mazında, niyazında birisi; içkisi, kumarı ve sigarası yok. Evin dışında başkalarına karşı iyi davranıyor.

Kötü tarafları: Hanımını başkalarının yanında azarlıyor, küçük düşürüyor, yapmadıklarıyla suçluyor. Akrabasına, komşusuna göndermiyor. Ailesini başkalarına şikâyet ediyor.


Mektupta yazılanlar ve yazılabilenler, sadece taraflardan birisinin beyanı ve açıklamalarıdır. Acaba yazılmayanlar, yazılamayanlar ne­lerdir?

Bu hanım duygularını katmadan, karıştırmadan yeniden bir mek­tup yazsa nasıl yazardı? Yahut kendisini beyinin yerine koysa, aynı rahatlıkta bu sözleri söyleyebilir, kalemini serbestçe kullanabilir miy­di?

Ayrıca, beyi bu uzunlukta bir mektup yazacak olsaydı, acaba neler anlatırdı? Bu suçlamaları kabul eder miydi? Kendini haklı gösterecek gerekçeler sıralar mıydı?

Veya hanımının yazdığı bu mektup eline geçseydi, nasıl bir cevap döşenirdi? Yahut mektup yazmaya ihtiyaç duymaz da, fiili bir cevap vermeye mi kalkardı? Bütün bunlar birer tahminden, varsayımdan i-baret, "Şöyle olsaydı, böyle olurdu" deme imkanına sahip değiliz.

"Bana karşı söz söylemeye kıyamazdı. Birbirimize çok sevgili ve saygılı idik" diyor.
Acaba hangi hataları yaptınız da incitmeye kıyamadığı hayat ar­kadaşını yerden yere vurmaya başladı?

İlk bir-iki yıl nasıl bir yaklaşım sergilediniz de karşıdan müsbet ce­vaplar aldınız, şimdi aynı neticeyi neden göremiyorsunuz?
Şöyle yıllar öncesine bir gitseniz, nişanlılık dönemindeki hayalleri­nizi, evliliğin ilk aylarındaki sıcaklığın, samimiyetin ve fedakârlığın aynısını hiçbir karşılık beklemeden şimdi sergileyecek olsanız, acaba kötü muamele aynen devam eder mi?

■ Erkekte akıl ve hikmet, kadında sabır ve yumuşaklık, ge­çinmenin devamını sağlayan başlıca özelliklerdir.

■ Akıllı ve tedbirli bir kadın asla evini yıkmaz.

■ Kocasının titizliğine ve sertliğine karşı yumuşak davran­mayan, sabır ve tahammül etmeyen hanımlar, menekşenin a-yaklar altında çiğnenmek korkusuyla diken altına sığınmasına bakmalı, geleceklerini tehlikeye atmamalıdır.

■ Yıllarca pişmanlık acısı çekmek istemeyen, her gününü a-kıllıca geçirmek zahmetine katlanır.

■ Bir kadında şu özellikler bulunmalıdır:

a. Fazilet kalbini meşgul etmeli.

b. Yumuşaklık alnında parlamalı.

c. Nezaket ve anlayış onda taşmalı.

d. İş, ellerine süs vermelidir.
■ Bir kadının şöhreti, hiç tanınmaması; şerefi, eşine bağlı ol­ması, saadeti de aile fertlerini sevinçli bir halde görmesidir.

■ Ev işleri, büyük küçük birtakım teferruat şeylerden ibaret olduğundan, en küçüklerinin ihmal edilmesi, en büyük feda e-dilmesine sebep olur.ı

Birbirinize sevgi ve saygı dolu imişsiniz. Sevginin ve saygının yı­kılması tek taraflı mı oldu? Buna kimse evet diyemez.

Karşı taraf sevgi köprüsünün bir ayağım yıkmışsa, siz de nasıl olsa bu köprü işe yaramaz diyerek, öbür ayağını da yıkmış olmayasınız.

Nasıl oldu da birbirinizden söğüdünüz? Buzlan eritmek için ye­niden bir sevgi ateşi tutuşturmaya ne dersiniz?

Birbirinize duvarlar örmüşsünüz, duvarlar yükselmiş, kalınlaşmış, bir gün gelir buradan çıkmam gerekebilir diye en küçük bir menfez ve kapı dahi bırakmamışsınız.

Bu hayalî ve havaî duvarı berhava edemez misiniz? Kendinizi sur­lar içinde değil de, güllük gülistanlık bir bahçe içinde görmek istemez misiniz?

Bunu yapmak içinizden gelmeyebilir, nefsinize ağır gelebilir, ama ne kaybedersiniz? Nefsinizi ayağınızın altına almaktan başka bir kay­bınız olur mu? Bu da bir kayıpsa şayet...

Kendinizi bir sıfırlayabilir misiniz? Bir an için geçmişi unutup, o kara ve karanlık hatıraları silip, dünyaya yeniden gelmiş gibi bir yeni­liğe adım atsanız, atabilseniz, kendinizi yinelemeden yenileseniz, en azından şimdiki halden daha iyi bir halde olacağınız şüphesiz...

Mektubun bir yerinde, "Ailemden İslâm terbiyesi almıştım. Her şeye sabrediyorum. Kimseye halimi şikâyet etmiyorum. O kadar güzel ahlâkım vardı ki, arkadaşlar bana sen meleksin derdi" ifade­leri yer alıyor.

Bu özelliğiniz hâlâ var. Çeyrek asır yuvayı buraya kadar getirmiş­siniz. Kendinizi İslâm terbiyesi içinde, sabırlı, halini kimseye açma­yan, güzel ahlâklı bir melek olmaya devam etmekte bir engel var mı­dır?

Başkaları yüzünden kendi şahsiyetinizi değiştirmeniz size bir şey kazandırmayacak, daha çok kayba uğratacak, kayıplara karışacaksı­nız.

Terbiyeniz, sabrınız, ahlâkınız, melekliğiniz size ömür boyu yeter.

Bu halinizi çocuklarınıza da yansıtmışsınız. Demek ki yalnız değil­siniz. Güzelliklerinizi paylaştığınız güzelleriniz var ve yaşıyorlar; ya­nınızda ve yakınınızda duruyorlar.

Derdinizi, sıkıntınızı paylaşabileceğiniz, sizi anlayan, tanıyan ve olduğunuz gibi kabul eden sevdikleriniz var.

Bu sevdikleriniz arasında birisi değişime uğramışsa, onu sevgi çemberine almak, bütün aradıklarını, beklentilerini ve taleplerini kar­şılamak için hâlâ imkanınız var.

Acaba kendi kendimizi çürütüyor da iş yapamaz hale mi getiriyo­ruz?

İnsanları değiştirmek elimizde değil, ama elimizden geleni son sı­nırına varıncaya kadar yapmak elimizdedir

Neticeye ulaşmak ve istediğimiz sonuca varmak, gücümüzü ve kulluğumuzu aşar; ama neticeye yaklaşmak, sonucu görür gibi hare­ket etmek imkanımız dahilindedir.

Bunun içinde yılgınlık göstermemek, bıkkınlığa düşmemek, ümit­sizliğe kapılmamak, bitkinliğe sığınmamak, böylece yenilgiyi ilan et­memek hayatın birer zarureti ve gereğidir.

"Kötünün kötüsü var, beterin beteri var, başkalarında neler görü­yoruz, çevremizde ne olaylar oluyor, başımıza gelse dayanmakta güç­lük çekeceğimiz, hatta düşünmek bile istemediğimiz kötü haller var" demek değildir bu; sadece her halükârda iyi durumdasınız.



En büyük musibet olan imansızlıktan uzaksınız, en çirkin ya­şantı olan hayasızlıktan uzaktasınız.




Aklınız, zihniniz, hafızanız, güzel bir gelecek ümidiniz, Cennet hayaliniz size o kadar değerler katıyor ki, aslında eksi tarafları, menfilikleri bile düşünmeye zaman kalmaz.


Acaba nimet anlayışımız farklı mı? Nimet olarak bildiklerimiz eli­mizde olmayanlar mı?

İçinde bulunduğumuz imkânlar, varlıklar, sahip olduğumuz de­ğerler: Sağlığımız, sağlamlığımız, evlâdımız, yakınlarımız...

Nefes alışımız, görmemiz, işitmemiz, aklımız, idrakimiz, sabrede-bilmemiz; ezan okununca Yüce

Yaratıcımızın huzuruna çıkışımız, ha­limizi, derdimizi, üzüntümüzü, şikâyetimizi Ona arz edişimiz...

Bizi bizden daha iyi bilen Birisinin var oluşundan haberdar olu­şumuz, en büyük nimet olarak yetmez mi?

Mümkünse bunları tekrar gözden geçirmelidir.

• • •



Meseleyi evin beyi tarafından düşünecek olursak; insan, hanımı­nı itham ve ona hakarette bulunma hakkını nereden alıyor dersi­niz?


Evinin ve malının bekçisi, çocuklarının terbiyecisi, huzur ve saade­tinin kaynağı, bir yerde onu günahlardan koruyucusu, şeref ve haysi­yetinin sigortası, sırlarının muhafızı, kusur ve eksiklerinin tamamlayı­cısı, dert ortağı, yalnızlığının gidericisi, acılarını ve tatlılarını paylaştı­ğı hayat ortağı, din kardeşi, iman arkadaşı, Cennet yoldaşı, aynı Al­lah'ı Rab tanıyan, aynı Peygambere gönül veren, aynı kıbleye yöne­len, aynı Kur'ân'ı eline alan, kullukta eşit, hukukta eşit, insanlıkta eşit, hayatta eşit bir insana, eşine nasıl olur da ağzına geleni söyler, diline geleni geri çevirmez?

Hanımıdır ama, kölesi değil ya!

Acaba insan içindeki despotizmi bu şekilde tatmin ettiğine mi ina­nıyor?

Çocukların yanında, annelerine hakaret ettiği zaman kendisinin de onların yanında değerinin düştüğünün farkına varmıyor mu?



Gün olur, harman olur, düşmez kalkmaz bir Allah'tır. Yarın o darılttığı, dil uzattığı insanlara muhtaç hale gelmeyecek mi?


Hastalandığında, yaşlandığında, başına bir dert ve bir sıkıntı gel­diğinde, derdini onlara açıp çözüm üretmede yardımlarını istemeye­cek mi?

Evde huzursuzluk çıkaran bir insan olarak, o eve tekrar hangi gö­nül rahatlığı, hangi iç huzuru ile gelecek, sofrayı sevinçle nasıl payla­şacak, hangi yüzle sohbet ve muhabbet edecek?

Diyelim ki, bayram geldi, mutlu bir gününüz oldu, bu bayram ha­vasını, mutluluğunuzu en yakınlarınızla değil de, sokaktaki insanlar­la mı paylaşacaksınız?



Gerçekten siz bir bey olarak iç huzuru denen o sırrı yaşıyor mu­sunuz, yoksa kendi kendinizi mi aldatıyorsunuz?




Kendi huzurunuzu başkalarının sıkıntısında mı arıyorsunuz?

Yok yok, yaptığınız bunların hiçbiri değildir. Nereye varacağınızı baştan tahmin etmeden aykırı bir yola girmişsiniz.



İyisi mi, yol yakınken anayola dönün de, siz de rahat edin, raha­tınızı rahatlarında gördüğünüz insanlar da rahat etsin. Bunlar, eşi­niz, oğlunuz, kızınız...


Ve asıl olarak sesine kulak verdiğinizde sizi şaşırtmayan vicdanı­nız rahat etsin.



Yazar:
Mehmed Paksu

[b]______________________________



[/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ailede kadın mı haklı, erkek mi?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» AİLEDE ÇOCUĞUN DİN EĞİTİMİ
» Eşimin Haklı olan alacağı için dua var mı?
» haydarıkerrar Kardeşim Teşekkürler, Dediğinde Haklı Çıktın
» SİLİNEN.... haydarıkerrar Kardeşim Teşekkürler, Dediğinde Haklı Çıktın
» Delikanli Erkek Testi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Aile Ve Kadın Dünyası

 :: Evlilik, Aile Ve Çocuk, Hamilelik ( Gebelik ) ve Bebek Bakımı
-
Buraya geçin: