iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 ATATÜRKÜN ANILARI

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

ATATÜRKÜN ANILARI Empty
MesajKonu: ATATÜRKÜN ANILARI   ATATÜRKÜN ANILARI Icon_minitimePerş. Mayıs 28, 2009 7:39 pm

İZMİR SUİKASTI



İzmir'de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:

—Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:

— Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, öyle mi?

— Evet, dedi. Ben yine sordum:

— Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin?

— Fena bir adammış o. Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.

— Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?

— Hayır.

— O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?

— Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.



O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:

— Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim.



Herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı.



Yahya Galip KARGI



Kaynak: Yücel Dergisi, 1948



ASKERLE GÜREŞ



Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:

— Sen güreş bilir misin?



Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.



Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:

— Haydi, bir de benimle güreş!



Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:

—“Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?"



Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.



Tahsin UZER



Kaynak: Millet Dergisi, 1946



ALÇAK GÖNÜLLÜ



******'ü, 1938 Gençlik ve Spor Bayramı günü, son defa, 19 Mayıs Stadyumu'nda gördüm. Şeref tribünü kapısında -o zaman küçük bir çocuk olan kızıma- o günün anısı olan rozetini taktırmayarak bir şeyler söylüyordu. Zayıf ve yorgundu.



Kızımdan ******'ün kendisine neler söylediğini sordum:

— Rozette resmim varmış, nasıl takarım? dedi.

Zeki ve alçakgönüllü ****** rozetteki resmi görmüştü.



Bu, O'nun stadyuma ilk ve son gelişi, sanki gençliğe vedası oldu.



Nasuhi BAYDAR



Kaynak: Tan Gazetesi, 10.11.1946



BENİM ADIM ATA DEĞİL



******'ün sinirlendiği önemli bir nokta vardı. Gazetelerde, kendisine "Ata" denildiğini okudukça şöyle dedi:

— Benim adım Ata değil, ******'tür! Bazı gazeteler neden böyle yazarlar?



Şükrü KAYA



Kaynak: Dünya Gazetesi, 10.11.1953



GÖMÜLECEĞİ YER



******'ün gömüleceği yer ve toprak:

O'nun kabri Ankara'da olacaktır. Fakat bu şehrin neresinde? Çünkü O' nun en son kuvvetli isteği bir an önce Ankara'ya dönebilmekti. Biri Büyük Millet Meclisi'nden İstasyon'a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya'daki yeni köşkün mermer havuzu. Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur:

Bir akşam ******'ün etrafında toplananlar arasında, O'nun ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti. "Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." dedikten sonra "Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın," demişti. Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise, "iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem". Ancak, gene o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını, bugün bile hatırlıyorum.

Memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak. Recep Peker, hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı.



******, böyle bir fikrin uygulanmasından ancak, ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak: "Bunu unutma!" demişti.



Prof. Dr. Afet İNAN



Kaynak: Ulus Gazetesi, 25.06.1950



SOKAK ÇOCUĞU



******'e, düşmanlarından bir bayan, bir yabancı gazetede (sokak çocuğu ve zalim) diye yazılar yazmak küçüklüğünü göstermişti.

Bir gün Yat Kulüp'te ******, arkadaşlarına bu yazıdan söz ederek demiştir ki:



— Bana sokak çocuğu diye yazmış... Ben pek küçük yaşta yatılı bir öğrenci olarak okullara girmedim. İdadi'den Harp Okulu'na, oradan da orduya hizmete gittim. Sorarım sizlere, benim sokakta oynamaya vaktim mi vardı? Bana (zalim) diyormuş... Ben eğer bu vatana ihanet eden birkaç adamı mahkemeye vererek, kanun çerçevesinde bu adamlar cezalarını buldularsa, benim onlara karşı sevgimden ziyade, Türk milletine sevgim daha büyüktür... Bu nedenle Türk milletine onların zararlı vücutlarını feda ettim..." demişlerdir.



Enver Behnan ŞAPOLYO



Kaynak: Enver Behnan Şapolyo - Milli Mücadele Tarihi, 1944



MUTSUZ LİDER



Bir akşam sofrasının hararetli bir döneminde Mustafa Kemal, kişisel özgürlüğünün birçok bölümlerinden yoksun bırakılması acısını hüzün dolu sözlerle şöyle anlattı:



—Şimdi siz buradan ayrılır, istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız. Benim gözümde bunun ne büyük mutluluk olduğunu bilemezsiniz. Halime bakın, sahip olduğunuz bu özgürlükten yoksunum, cumhurbaşkanıyım ama köşeye atılmış ve özgürlüğü sınırlı bir insanım. Bütün eğlencem, akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır. Haydi şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girip çıkın, arzu ettiğiniz gibi eğlenin. Ben de bunun hayaliyle avunurum." dedi.



O akşam hepimiz masadan erken ayrıldık.



Damar ARIKOĞLU



Kaynak: Damar Arıkoğlu - Hatıralar, 1961



ABDÜLHAMİD



1937 yılında idi. Yaz aylarından biri. Doğrudan doğruya kendi kontrolündeki bir gazetede "Makedonya" adlı bir eserim tefrika ediliyordu. Bir akşamüstü Başyaver Celâl (Üner) Bey beni telefonla aradı. Dolmabahçe Sarayı'na davet edildim. Ve Saraya gidince de, hemen hiç bekletilmeden, üst kata çıkarıldım. Bir kapı açıldı, kendimi Büyük Adamın karşısında buldum. Saygılarımı bildirince, belli bir iki nezaket cümlesi ile beni okşadı. Sonra:

— Yazını okuyorum, dedi. Hürriyetin ilân edildiği zaman küçük bir çocuk olman lâzım. Fakat kutlarım, o günleri iyi canlandırıyorsun. Yalnız Abdülhamit’i hiç sevmediğin belli.



Biraz durdu. Elindeki bir renkli kalemi, önünde açık duran kalın ciltli bir Fransızca kitaba dikine vurarak düşünür gibi oldu. Ben susuyordum. Bu hal bir iki dakika devam etti. Sonra birdenbire şu sözler çıktı ağzından:

— Sevme Abdülhamit’i! Yine de sevme! Fakat sakın anısına hakaret edeyim deme. Senin kuşağın biraz daha ölçülü kararlar vermeye alışmalı. Bak çocuk! Kişisel kanımı kısaca söyleyeyim: Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu kuşkulu ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette, Abdülhamit’in yönetimi büyük hoşgörüdür. Hele bu yönetim on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında uygulanmış olursa...



Bunun üzerine ayrılmama müsaade buyurmuşlardı. Saygılarımı tekrarlayarak huzurundan uzaklaştım.



Nizamettin Nazif TEPEDELENLİOĞLU



Kaynak: Hürriyet Gazetesi, 31.07.1958



YANINA ALDIĞI İLK ER



O, Samsun'a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağları eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu. O'na sordu:

— Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?

Er irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı.

— Söyle niçin ağlıyorsun?

İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:

— Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal ******, er'in omzuna elini koydu:

— Üzülme çocuğum, dedi. Gel benimle!

Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu.



Burhan Cahit MORKAYA



KAHRAMAN TÜRK KADINI



17 Mart 1923 Tarsus:



Mustafa Kemal İstasyon'dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. O'nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi. O sırada ansızın bir olayla karşılaştı.



Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, ******'ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:

—“Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!"

Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar.



Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:



—“Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın."



Taha TOROS



TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM



Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.

— Binbaşı mısınız?

— Hayır.

— Albay mı?

— Hayır.

— Korgeneral mi?

— Hayır.

— Peki nesiniz?

— Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:

- Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..



General SHERRIL



Kaynak: General Sherril - ****** Nezdinde Bir Yıl Elçilik, 1935
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
powermill
Yeni Üye

Yeni Üye
powermill


Mesaj Sayısı : 58
Kayıt tarihi : 18/05/10

ATATÜRKÜN ANILARI Empty
MesajKonu: Geri: ATATÜRKÜN ANILARI   ATATÜRKÜN ANILARI Icon_minitimeÇarş. Mayıs 26, 2010 8:03 pm

ATATÜRKÜN ANILARI 32492_122404457778215_107142225971105_223786_3982970_s ATATÜRK
****** yemek yerken İngiliz astsubayın kendisini izlediğini
farketmiş.
Önceleri u...mursamayıp yemeğine devam etsede
uzun süre devam
eden nefret dolu bakışlar ******' ü rahatsız etmiş.
Yaverine bakışların
sebebini öğrenmesini buyurmuş.
Yaveri Ata'ya: "Çanakkale' de babasını
öldürmüşsünüz Atam!" demiş.
******' ün verdiği cevap ise şu
olmuş:
"Git sor kendisine; babasının Çanakkale'de ne işi varmış"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
KurtuluşZor_786
Aktif Üye
Aktif Üye
KurtuluşZor_786


Mesaj Sayısı : 470
Kayıt tarihi : 28/04/10
Yaş : 52
Nerden : Gaziantep

ATATÜRKÜN ANILARI Empty
MesajKonu: Geri: ATATÜRKÜN ANILARI   ATATÜRKÜN ANILARI Icon_minitimeÇarş. Mayıs 26, 2010 8:21 pm

Ellerinize, emeklerinize sağlık..
Güzel paylaşımlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ATATÜRKÜN ANILARI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Türkiye - Dünya Gündemi -Yaşam - Kültür - Sanat - Spor - Gezi

 :: ****** ve Türkiye Tanıtımları
-
Buraya geçin: