iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 HRİSTİYANLIĞA GENEL BAKIŞ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

HRİSTİYANLIĞA GENEL BAKIŞ Empty
MesajKonu: HRİSTİYANLIĞA GENEL BAKIŞ   HRİSTİYANLIĞA GENEL BAKIŞ Icon_minitimeSalı Mayıs 26, 2009 8:34 pm

Hıristiyan:

MS birinci yüzyıl sonlarından itibaren, Pavlus'un düşünceleri doğrul¬tusunda İsa'nın uluhiyetini ve mesih olduğu fikrini savunan kişilere verilen ad.[35] Hıristiyan ismi ilk kez Antakya civarında Pavlus'un İsa'yla ilgili görüşlerine uyanlar için “Mesihçi”' anlamında kullanılmıştır. Tacitus'a göre bu İsim birinci yüzyılın son çeyre¬ğinde Romalılarca kilise mensupları için kullanılmaktaydı. Kilise sonradan bu İsmi benimseyerek kullanmaya baş¬ladı.

Hıristiyanlık:

İsa sonrası dönemde Pavlu¬s'un düşünceleri doğrultusunda şekille¬nen dinsel gelenek. Hıristiyanlığın te¬mel inanç esasları arasında tanrı düşün¬cesiyle ilişkili olan Teslis doktrini dik¬kati çeker. Buna göre “üç unsurdan olu¬şan bir tanrı” tasavvur edilir. Tanrısal güç; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh üçlü¬sünden oluşur. Bir bakıma Baba, yara¬tıcı ve düzenleyici tanrısal gücü; Oğul, kurtarıcı ve yargılayıcı tanrısal gücü; Kutsal Ruh ise bir yönden Oğul'u des¬tekleyici ve kişilere bireysel imanı ulaştırıcı tanrısal güç olarak düşünülür.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un cevher ve mahiyet açısından durumları ve birbi¬riyle olan ilişkileri konularında Hıristi¬yan topluluklar arasında erken zaman¬lardan itibaren günümüze kadar gelen Şiddetli tartışmalar ve fikir ayrılıkları olmuştur. Genel olarak Hıristiyanlıkta Teslis inancına yer verilmekle birlikte, Teslis’in unsurları arasından Oğul İsa Mesih'e inanç ön plana çıkarılır. İsa Mesih’in oğulluğuna, kurtarıcı olarak insan şeklinde bedenleştiğine, yeryü¬zünde yaşayarak acı çektiğine, çarmıhta gerilerek öldüğüne, ölümünün üçüncü gününde dirilerek mezardan çıktığına, bir müddet sonra semaya yükseldiğine ve ahir zamanda tekrar gelerek insanlı¬ğın kurtuluşu ve yargılanması işini ta¬mamlayacağına inanmak Hıristiyanlı¬ğın iman esaslarının temelini oluşturur. Hıristiyanlıkta, Adem ve Havva'dan kaynaklanan ve miras olarak tüm in¬sanlığa sirayet eden “ilk günah” (ya da “asli günah”) düşüncesi, Yahudilik ve İslamda hayatın her alanına sirayet eden ilahi hukukun yerine, hukukun “sevgi” (“komşunu seveceksin”) kavra¬mına İndirgenmiş olması ve ölümden sonra dirilişe, yargı gününe, cennet ve cehenneme inanç dikkati çeker. Mez¬hepten mezhebe çeşitli farklılıklar var olmakla birlikte iki temel sakrament olan Evharist ve Vaftiz, hemen her Hıristiyan topluluk tarafından kabul edi¬lir. Hıristiyanlığın günümüzdeki en bü' yük mezhebi olan Katolikler, bu iki te¬mel sakramente ilaveten 5 hususu daha kabul ederler. Bunlar; ilk yağlama (Konfirmasyon), son yağlama, nikah, rahip takdisi ve günah itirafıdır. He¬men hemen bütün Hıristiyan cemaatlar tarafından Pazar günü, ayin günü olarak kabul edilir ve haç, dinsel bir sembololarak görülür. Hıristiyanlıkta gelişmiş bir rahiplik ve misyonerlik teşkilatı vardır. Katı bir hiyerarşik yapıya sahip olan rahiplik teşkilatının başında, -mezhepten mezhebe farklılık arz et¬mekle birlikte- Papa ya da Patrik bulu¬nur. Diğer rahipler ise aşağıya doğru sı¬ralanır. Rahipliğe atanma dinsel bir ritüel olarak kabul edilir. Yine Hıristiyanlıkta monastisizm ve buna bağlı ola¬rak keşişlik ve ruhbanlık teşkilatı ol¬dukça gelişmiştir. Tarih boyunca yüz¬lerce hatta binlerce keşiş tarikatı faali¬yet göstermiştir ve bunlardan bir kısmı günümüzde de varlıklarını devam et¬tirmektedirler. Hıristiyan monastik ya¬şamında üç temel kural olan bekaret, fakirlik ve itaat bütün keşişlik tarikat¬ları tarafından kabul edilmiştir. Hıristi¬yanlık, belki de dünyada mezhepleşme açısından en zengin dinsel gelenektir. Binlerce Hıristiyan mezhebinden bah¬setmek mümkündür. Ancak Hıristiyan¬lık tarihte üç önemli mezhepleşme dö¬nemi yaşamıştır. Bunlar, Ayrılmış Doğu Kiliseleri adını verdiğimiz Diyofizit ve Monofızit doğu kiliselerinin ana gövde¬den koptuğu 5. yy, Katoliklerle Orto¬doksların birbirinden ayrıldığı 11. yy ve Martin Luther’in öncülüğünde Protes¬tanların Katoliklikten ayrıldığı 15. yy.'dır. Hıristiyanlıkta kutsal kitap olarak Yeni Ahit kabul edilir; ancak Eski Ahit’in de ilahi bir kaynağa dayandığı dolayısıyla kutsallığı benimsenir. Yeni Ahit’in ilk kısmını oluşturan 4 İncil, 325 İznik Konsili'nde standart İncil nüshaları olarak belirlenmiştir. Bakınız: Monofizitizm, Diyofizitizm, Katoliklik, Ortodoksluk, Protestanlık.

Hıristiyan Keşişliği:

Hıristiyan ke¬şişliği III. Asrın ortalarına doğru Mısır'da doğmuştur. Kısa sürede keşişlik, Filistin, Suriye, Anadolu ve hatta İstanbul'a kadar yayılmıştır. IV. asırda da Batıya girmiştir. İlk Hıristiyan keşişleri münzevi kişilerdi. Bunlar, olgunlaşma endişesi ile cemiyeti terkederek çöle çekiliyorlar ve orada Spiritüel bir savaş veriyorlardı. Yalnızlığa çekilme geleneğinin Mısır'a ait bir gelenek olduğunu belirtmek gerekmektedir. Çün¬kü kanun dışı yaşayanlar, daima iktidardan kaçmak için çöle sığınmaktaydılar. İlk Hıristiyan ermişleri, hemcinsleri ile her türlü alışverişi keserek, büyük bir yoksul¬luk içinde yaşamışlar, Elie ve Vaftizci Yahya modeli yaşadıklarını söylemişler¬dir.
Zahitliklerindeki aşırı sertlik, yukarı Mı¬sır'ın fellahlarınm çok fakir hayatlarına alışmış olmalarından kaynaklanmaktadır. Keşişliğin ilk örneğini Thebe'li Paul gös¬termişse de hayat hikayesindeki efsanevi durum, bunu doğrulamamaktadır. Bunun için bu konuda ilk bilinen keşiş, Antoine'dir. [36]Yine de onun, ön¬cekileri örnek aldığı bilinmektedir. Üçün¬cü asrın sonundan önce münzevi yaşam tarzı Gaza çölüne Hilarion ile girmişti. Bu alanda çabuk bir şekilde bir organi¬zasyon ihtiyacı kendini göstermişti. İlk te¬şebbüs Pakhome (287-346)'un teşebbüsü oldu. O, zâhidane istekleri yeniden ele alarak onları Cenobitizm disiplinine bağ¬lamıştır. O, birçok müessese kurmuştur. Bunların en meşhuru yukarı Mısır'daki Tabenne'deki kuruluştur. Burası bir asır sonra 5000 keşişi, barındıran bir kuruluş olmuştur. Daha sonra tedricen zahitlik ka¬idelerini kaleme almış ve bunlar batıda da tesirini göstermiştir. Bu arada Aşağı Mı¬sırda ve çölde çok geniş manastırlar inşa edilmiştir.
Benzer bir zahitlik Filistin'de gelişmeye başlamıştır. Fakat buradaki zahitlik, Mısır'dakinden farklı bir görünüm arzetmektedir. Konyalı (iconium) Chariton, Jericho yakınlarında III. asrın sonunda iki manastır kurmuştur. Daha sonra, Ölü-Deniz’in batısında S. Sabas manastın ile Qelt vadisindeki manastırlar dikkat çekmektedir.
Diğer yandan Mısır, Suriye ve Filistin za¬hitlerini ziyaret eden Basile, Cenobitik hayatı Kapadokya'da sürdürmüş ve 358 yılma doğru iki kural meydana getirmiş¬tir. Bu kuralların, Doğu Yunanistan'daki zahitliğin gelişmesinde büyük tesiri ol¬muştur.
Ancak burada Cenobitik tarzdaki zahitli¬ğin yegane model olmadığını belirtmekte yarar vardır. Meselâ, İstanbul'da, inayet ve kabul işlerine doğru yönelen bir şehir zahitliğine şahit olunurken; Filistin, Konstantin döneminden beri, birçok hacı ile karşılaşıyordu.
V. ve VI. asırlarda Kapadokya'da ve Ku¬zey Suriye'de bir nevi stilit keşişleri gö¬rülmeye başlamıştır. Bunlar, bir kolonun üzerine tespit edilmiş fıçıların içinde ya¬şamışlardır. Onları, kolonların dibinde yaşayan talebeleri titizlikle gözetmişler¬dir. Bunlar, öldükten sonra, kolonun etra¬fına yapılan manastırın ortasına gömül¬müşler ve mezarları bir Hac yeri olmuş¬tur.
Batıda zahitliği başlatanlar ise, Doğu za¬hitleri olmuşlardır. Bunun öncülüğünü İskenderiyeli Athanas teşkil etmektedir. Athanas 335'de Anti-Ariusçu fikirlerinden dolayı Treves'e sürülmüştür. Orada Mısır âdetlerini yaşatmıştır. Birkaç yıl sonra, İtalya'da ve Gaul'da bir takım kadınların zahitlik hayatını devam ettirmek iste¬dikleri görülmektedir. Ancak bu alandaki tesisler, piskoposların teşebbüsleri ile ger¬çekleşmiştir. Böylece, Martin de Tours, 372'de Marmoutier manastırını, Jean Cassiende Saint-Victor'da bir manastır kurmuşlardır. Afrika'da da Saint Augustin, gerçek manastın organize et¬miştir.
Zahitlik kuralları ne olursa olsun, zahitiik hayatının hedefi hep aynı olmuştur: Mü¬kemmelliğe ulaşmak. Bu ise, dünyanın unutulmasını, nefse hakimiyeti, tevazuu, fakirliği, kalbin safiyetini gerekli kılmak¬tadır. Bunun için yeni sâlik, eski talebeye emanet edilmekte ve ona tam itaat içinde bulunmaktadır. Zahitlikte fakirlik, ke¬şişin, elbiseden başka bir şeye sahip ol¬maması ve sadece yiyeceğim kabul et¬mesidir. Esasında onun yiyeceği, tuz, zeytin yağı, ekmek ile yenilen otlardır. Bunu suya batırarak yemektedirler. Çok yaşlı¬ların biraz şarapla yeme hakları vardır. İs¬teklerin önüne geçmek, ihtirasları din¬dirmek için, uyku birkaç saatle sınırlan¬dırılmıştır. Sık sık oruç tutulmaktadır. Zaman, ibadetle, çalışma arasında taksim edilmiştir. Keşişler, hücrelerde birer veya ikişer kişi olarak yaşamaktadırlar. İbadet veya yemek için toplanmaktadırlar. Ya¬pılan dualar, tek biçimli değildir. Fakat, Jerome'un ifadesine göre, Filistin'de dua¬lar birlikte icra edilmektedir. Batı'da keşişlik: Batı'da keşişliğin iki önemli merkezi vardır: Marmoutier ve Lerins. Hıristiyan misyonerleri Ninian da (360-432) ve İrlan'da da (385-461), birçok piskopos eğitimi almışlardır.
A- Celte keşişliği: Celte kilisesi, VI. yüz¬yılda su yüzüne çıktığı zaman, keşişlik çoğalmış, vaktiyle Mısır'da görülenlerle mukayese edilebilen manastırlara sahip olmuştur. Bu manastırlarda, el sanatları, uzun oruçlar, daimi dualarla karakterleşen bir keşişlik dikkati çekmiştir. Doğu keşişliği ile Celte’in karşılaşması, bir ce¬maatin ve bir kaidenin zaruretini ortaya koymuş; Arles'ti Cesaire tarafından keşişliğe dahil edilen “stabilite isteği” de dünyadan kaçışın aşırı tutumlarını meydana getirmiştir. Celte keşişliği, Lâtin kö¬kenli bir kültürü geliştirmiştir.
B- Benedictin keşişliği: Batı'da V-IX. asır¬larda dikkat çeken önemli bir zahitlik ha¬reketidir. Bu zahitlik yolunun rehberi, S. Benoit'dir (480-547). O, zahitlik kurallarını yirmi yılda belirlemiştir. Öncekilerin en güzel geleneklerini, aşırılıkları bertaraf ederek ahenkli hale getirmiştir. Benedictin zahitliği, keşişin eğilimine çağrıda bu¬lunmaktadır. Benedictinler, cemaat haya¬tının günlük organizasyonuna bağlıdırlar. Ora ve Labora terimleri, Benedictin seyri¬nin spiritüel ve psikolojik temelini özet¬lemektedir. Bunlara göre keşiş “İsa'nın gerçek fakiridir”. Çünkü O, önce “Tanrısal krallığı” aramaktadır. Eskatolojik açı¬dan keşiş, “mükemmel bir cemiyeti ye¬niden yaratmak için” dünyadan kaçmak¬tadır. Tövbekar, kendisinin ve dünyanın kurtuluşu için çalışır. Faaliyetinin tesiri, kutsallığı ölçüsündedir.
C- Keşişliğin yayılışı (VII-IX): St. Gregoire (590-604) diyaloglarında, Benedictin keşişliğinin gerçek elebaşısıdır. Celte manastırlarının büyük sayıdaki re¬formu, kıt'anın en önemli manastırlarına katılma girişimini meydana getirmiştir. Bu hareketin neticesinde S. Boniface (675-754), Almanya'nın havarisi olmuş ve meş¬hur Fulda manastırını tesis etmiştir. Benedictin keşişliğinin seyri: IX. asrın başında Benedictin tarikatının zahitlik modeli, hemen hemen Batıdaki bütün manastırlarda kendini göstermiştir. Böy¬lece Benedictin tarzı yaşantı, dini yaşayı¬şın bir normu olmuştur. Keşişlerin tedrici şekilde bir kilise haline gelmesi, Carolingiens'ler döneminde benimsen¬miştir. Dünya'ya angaje olma ve manastır zenginliklerinin ağırlıkları lâikler tarafından kıskanılmıştır. St. Benoit reformunda Carroligien destek, bu keşişliği tamir edememiştir.
a- Cluny (910): İki yüz elli yıl boyunca, on kadar yüksek rütbeli rahip, duny rahipler zincirini oluşturmuşlardır. Reform hare¬keti, Fransa'dan ve İtalya'dan geri kalan Hıristiyan dünyaya yayılmıştır. Cluny ke¬şişlik yasaları (1068), bütün kiliseleri idare etmiştir.
b- Citeaux: Reform teşebbüsünde hayal kırıklığına uğrayan Robert de Molesme citeaux yu kurmuş, burası, S. Bernard (1112)'ın gelişine kadar gelişmiştir. Üç yıl içinde Ferte, Pontigny, Clairvaux ve Morimond rahibe manastırları kurulmuş¬tur. Neticede 1134'de Citeaux'da 80 ma¬nastır, 1153'de 343 manastır ve 1242'de 707 manastırın varlığı dikkat çek¬mektedir.
Benedictin riyazetinin sertliği, yeniden el işçiliğini manastıra sokmuştur çünkü ge¬nelde Cluny keşişleri, devrin zihniyeti içinde, el sanatını manastırda, kutsallıkla uyuşmaz olarak görüyorladı. Bu riyazet¬teki aşırı “yalnızlık arzusu”, işlenmemiş yerlerin seçimine yol açmıştır. Buraları, rahipler, lâikler ve keşişler geçimlerini temin etmek için değerlendirmişlerdir. Böylece Citeaux, en önemli Benedictin re¬formunu gerçekleştirmiştir. Bu reform, cemaat halinde yaşama ve çöl tecrübesi kazanma şeklindedir. Citeaux Benedictin zahitliği, kırsal kesi¬me, “olgunlaşma modeli” olarak takdim edilmiştir.
XIII. ve XVIII. yüzyıl zahitliği: Murakebe ve yalnızlık özlemi, XIII. ve XIV. yüzyıl¬larda Sylvestrains (1231), Celestins (1264), Olivetains (1319), orucu takviye etmiş ve Benedictin zahitliğini sona erdirmiştir.
Doğu keşişliği Saint - Paul (1215) keşişleri ile yeniden canlanmıştır. Bu keşişler, keşiş gruplarının karışımından doğmuşlardır. Bu tarikat, Macaristan'da, Almanya'da, İsveç'te, Avusturya'da ve Polonya'da hız¬la yayılmıştır.
Keşişlik “dilenci tarikatlarının” eline ge¬çince, Cluny kilisesi manastır kuruluşu¬nun “yalnızlık” sembolü olmuştur. Batı kilisesi, marjinal olarak S. Basile’in ve S. Antoine’in doğu zahitlik modellerine açılmaktadır. 1579'da Basıliens'ler, Sicil¬ya'nın dört doğu manastırım biraraya ge¬tirmişler ve Calabre, Türkler'den kaçan doğu keşişlerini kabul etmiştir. Rance'nin cistercienne reformu (1684) nun sınırlı bir önemi olmuştur. Fransız ihtila¬linde Keşiş Augustin tarafından galvanizleştirilen keşişler, her yerde şubeler mey¬dana getirmişlerdir. 1827'de 700 keşiş Trappiste tarikatından olduğunu söyle¬miştir. 1894'de Trappiste tarikat mensup¬ları, cistercienlerden iki kat daha fazla idi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

HRİSTİYANLIĞA GENEL BAKIŞ Empty
MesajKonu: Geri: HRİSTİYANLIĞA GENEL BAKIŞ   HRİSTİYANLIĞA GENEL BAKIŞ Icon_minitimeSalı Mayıs 26, 2009 8:34 pm

Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası:

Bu sekreterya 17 Mayıs 1964'de Papa VI. Paul tarafından kurul¬muştur. II. Vatikan konsilinin ortaya koy¬duğu kurumlardan birisidir. Bu konudaki bülten 19 Mayıs 1964'de yayınlanmıştır. Bültende sekreteryanın amacı şöyle izah edilmiştir: “Hıristiyan imanından uzak olanlara barışçı bir tarzda ulaşmak”. 1967 yılında yayınlanan Regimini Ecclesiae yasası müşahhas bir tarzda sekreteryaya yeni bir veçhe kazandırmıştır. Buna göre, Hıristiyan olmayanlara saygının artı¬rılması ve onlarla uygun diyalog yollarını açmak için metotlar bulmak gerekecektir. Burada “Hıristiyan olmayanlar” ifadesi ile dünyadaki bütün geleneksel dinler an¬latılmak istenmiştir. Burada işaret etmek gerekir ki diyalog sadece sistemlere veya dinlere değil; insanlara ve bu dinlere ina¬nanlara hitap etmektedir. Hıristiyan olmayanlar sekreteryası, ilk ça¬lışmalarını iki istikamette yürütmüştür: Önce, Katolik kilisesinin bünyesinde, Hı¬ristiyan olmayan dinler tarafından oluştu¬rulan pastoral ve teolojik problemlere du¬yarlılığı artırmak için çalışılmıştır. Yine Katolik kilisesinin içinde, lâik ve pluralist bir dünyada Hıristiyan varlığının stilini ve metodlarını yeniden gözden geçirmek gerektiğinin farkına varılmasına çalı¬şılmıştır.
İkinci istikamet, Hıristiyan dışı dinlerin kurumlan ve şahsiyetleri ile temasa ge¬çilmeye önem verilmiştir. Bu amaçla muhtelif organizasyonlar yapılmıştır. Böylece karşılıklı ziyaretler, görüş alışve¬rişleri ortamı meydana getirilmiş, Hıristi¬yan imanı anlatılmıştır. Bu konudaki çalışmalar, yirmi beş yıldan beri devam etmektedir. İslâmiyet-Hıristiyanlık; Hıristiyanlık-Yahudilik, Budizm ve Hıristiyanlık, Hinduizm ve Hıristiyanlık arasında dialoğ teşebbüsleri ile belli yaklaşımlar sağlanmıştır. Roma'da, Libya'da, İspanya'da, Türkiye'de ve daha birçok ülkede dinlerarası diyalog toplantıları yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. 1997 yılının Ekim ayında, Diyanet işlerinin önderliğinde İslâm-Hıristiyan diyalog toplantısı çalışmaları sürdürülmüştür.
İslâm-Hıristiyan diyalogunun tarihsel ve aktüel seviyede takibi için Roma'da bir Islamo Christiana” dergisi çıkarılmak¬tadır. Bu dergide müslümanlar da yazı yazabilmektedir. Bu dergi 1997 yılında yirmi ikinci sayısını çıkarmıştır. Dergi son derece ciddi yazıları ve kitap tanıtımlarını ihtiva etmektedir.
Hıristiyan dışı dinler sereteryasının Ro¬ma'da hemen Vatikan'ın yakınında bir bürosu vardır. Bu büro, diyalog çalışma¬larını takip etmektedir. Bu sekreteryanın Türkiye ile ilgili faaliyetleri de devam et¬mektedir. Bu amaçla Papa VI. Paul, Tür¬kiye'ye gelmiştir. Fener patriğini de ziya¬ret etmiş olan Papa'yı, Fener patriği de iadei ziyarette bulunmuştur. Böylece, Katolik-Ortodoks yakınlaşmasına çalışılmış hem de kiliseler birliği için çaba sarfedilmiştir. Bugün, “Hıristiyan ol¬mayanlar Sekretaryası”nın ismi “Din¬lerarası Diyalog Sekretaryası” olmuştur.

Hıristiyan Paskalyası:

Hıristiyan paskalyası, Yahudi paskalyasının karşılı¬ğına uygun düşmektedir. Hıristiyanlar, paskalya bayramında İsa'nın dirilişini kutlamaktadırlar. Dört İncilin şehadetine göre, çarmıha müteakip haftanın ilk günü, İsa'nın dirilmeden sonra ilk görünümü vuku bulmuştu. Hıristiyanlar böylece bu merasimi yeni bir anlamla uygulamaya devam etmişlerdir.
Bu konuda Paul, Corinthienslere şöyle yazmıştı: “Eski mayayı kaldırın. Ta ki mayasız olduğumuz gibi, yeni hamur olasınız... Çünkü bizim fıshımız olan Mesih de kurban edilmiştir... Bunun için ne eski maya ile ne de şerirlik ve kötü¬lük mayası ile, fakat hulûs ve hakikatin mayasız ekmeği ile bayram edelim.” [37]
Eski kilise, paskalya için iki tarih tesbit etmiştir: Küçük Asya'daki Hıristiyanlar, Yahudiler gibi paskalya'yı 14 Nisan'da kutlamaya devam etmişlerdir. Diğer kili¬seler, paskalyayı ilkbaharın dolunayını takip eden pazar günü kutlamaktadırlar.
II. asrın sonunda Papa Victor, paskalya için uygulanan bu ikinci tutumu, Asyalı Hıristiyanlara empoze etmek istemiştir. Paskalyanın farklı tarihlerde kutlanışı iki farklı ilahiyata uygun düşüyordu. Bazıla¬rı, İsa'nın çarmıha gerilişini, diğerleri ise bizzat İsa'nın ölümden dirilişini kutlayorlardı.
Paskalya için genel bir bayramın kutlan¬ması için İznik konsilini (M. 325) bekle¬mek gerekecekti. Bu bayramın ilkbahar da dolunayı takip eden pazar günü kut¬lanması için 325 İznik konsilinde karar alınmıştır.
Yahudiler paskalya gecesi, Meşinin geli¬şini beklerken; Hıristiyanlar, İsa'nın geli¬şini bekliyorlardı. Bu konuda aziz Paul, Koleselilere şöyle yazıyordu: “İmdi eğer Mesih ile kıyam ettinizse, yukarıda olan şeyleri arayın. Orada Mesih Allanın sa¬ğında oturmuştur.”[38] 1582 yılında Papa XIII. Gregoire, Julien takvimini reforme etmeye karar vermiştir (Bu takvim Jules Cesar tarafından yürür¬lüğe girdiği için Julien takvimi denmiştir). Julien takvimi güneş yılına göre çok kısa¬dır. Güneş takvimine, Gregorienne tak¬vimi denmiştir. Genelde Batı toplumları bu takvimi kabul etmiştir. Doğu kiliseleri Julien takvimine, Batı kili¬seleri de Gregorienne takvimine bağlı kalmışlardır. İşte doğu kiliseleri ile Batı kiliseleri arasındaki fark buradan kaynak¬lanmaktadır. II. Vatikan konsilinde, pas¬kalya bayramı için müşterek bir bayram temini istenmiştir. Ancak bunun Ortodoks-Katolik bir konsilde karara bağlanması daha uygun görünmektedir.

Hıristiyanlar Birliği Sekreteryası:

5 Haziran 1960'da Papa XXIII. Jean, II. Vatikan konsili hazırlık komitesi çerçevesinde bir “Secretarîatus ad Christianorum Unitatem Fovendam” adında bir sekreterya tesis etmiştir. Papa VI. Paul, 15 Ağustos 1967'de bu sekreterayı “Hıristiyanlar Birliğini” sağlaya¬cak daimi bir komisyon haline getirmiştir. Bilindiği gibi, II. Vatikan konsiiinin en önemli işlerinden biri bütün Hıristiyanları birleştirme idealiydi. Özellikle Papa VI. Paul'un en önemli hedeflerinden birisi buydu.
Bu sekreteryanm faaliyetleri iki alanda dikkat çekicidir:
1- Katolik kilisesinin bünyesinde birliği sağlamak. Bu amaçla II. Vatikan konsili, ökümenizm üzerindeki deklarasyonda; kilisenin, kalbin hidayetinin, ibadetin, ökümenik engajmanın temel şartlarının yenileştirilmesini istiyordu. Konsil baba¬ları, mahalli kiliselerin diğer kiliseler kar¬şısında bu derin tutum değişiminin en pratik yönlendirmesi arzularını belirtmiş¬lerdir.
Bu birlik sekreteryası, bir direktif hazır¬lamışlardır. Bunun birinci kısmı, 1967'de ikincisi ise, 1970'de yayınlanmıştır. Aynı yıl bir başka doküman neşredilmiştir. 1975 yılında ise, ökümenik işbirliği konu¬sunda, bölgesel, milli ve mahalli planda yönlendirmeler ve telkinler adı altında bir takım yayınlar yapılmıştır.
2- Diğer kiliselerle diyalogu ve ilişkileri geliştirmek.
Bu amaçla Katolik kilisesi bir dizi diyaloga teşebbüs etmiştir:
1- 1980 yılında Ortodoks kilisesi ile teolojik diyalog başlatılmıştır. Bu 1975 yihnda tayin edilen bir komisyon tarafından ha¬zırlanmıştır.
2- Eski doğu kiliseleri olan Kıpti, Habeş, Süryani, Hind ve Ermeni kiliseleri ile resmi bir teolojik diyalog gelişmiştir. Bu kiliselerin bütün patrikleri Papa VI. Paul ile biraraya gelmişlerdir. Süryani patriği Mar Ignatius Yacoub III ve Kıpti patriği III. Shenouda, Katolik kilisesinin hüviye¬tini tasdik etmişlerdir.
3. II. Vatikan konsilinden sonra Anglikan cemaati ile de diyaloga başlanmıştır. Bu amaçla kurulan komisyon, evharistiya, ki¬lise sırları ve kilisede otorite konularında olduğu gibi, doktrinci konularda Katolik kilisesi ile olan ihtilaflar ele alınmıştır. Hıristiyanîarı birleştirme hareketi, bütün Hıristiyan kilise teşkilatlarına hoş görünse de, aralarındaki teolojik ihtilaflar, siyasi ve ekonomik çıkarlar, kiliseler birliğinin teşekkülüne mani görünmektedir. Bunun için Hıristiyan Birliğini dinî manada orta¬ya koymak kolay bir iş olarak görünmü¬yor.

Hıristiyanlıkta Kurtuluş:

Hıris¬tiyanlık kendini, bizzat bir kurtuluş dokt¬rini olarak takdim etmektedir. Hıristiyan imanı, tam olarak İsa-Mesih'de belirgin¬leşmekte ve merkezileşmektedir. Çünkü İsa'yı, kurtuluşu gerçekleştirmesi için biz¬zat Allah göndermiştir. Hıristiyanlıktaki kurtuluş doktrini bir ta¬kım terimler ihtiva etmektedir: Bunlardan ilki kefaret terimidir. Buna göre Tanrı in¬sanlara kefaret vasıtası olarak İsa'yı gön¬dermiş ve İsa, insanlar adına kendini feda etmiştir. Böylece kefaret (Redemption), günahtan kurtuluşun adı olmuştur. Diğer yandan kefaretin bir de kurban yönü var¬dır. Bu açıdan İsa, bir kefaret kurbanı ola¬rak kendini, insanların günahı uğruna fe¬da etmiştir. Böylece kefaret terimi Hıristi¬yanlıkta kurtuluşun temelini teşkil etmek¬tedir.
Kurtuluşla ilgili diğer bir terim de (Liberation) terimidir. Kefaret kelimesi, özellikle “kurtuluş” kelimesini ihtiva et¬mektedir. Yani, günahın esaretinden ve köleliğinden kurtuluşu sembolize etmek¬tedir.
M. 325'de toplanan İznik konsili, İsa'nın kefaret olarak gönderilişini resmen kabul etmiştir. “İsa, biz insanların kurtuluşu için gökten inmiştir, cesetlenip insan olmuştur.” Kadıköy’de toplanan konsilde de (451) aynı inanç, yeniden canlı şekilde kabul edilmiştir. Kefaret doktrinine göre İsa, Allah'ın oğlu olarak babasının yanın¬da bulunmuş ve Allah'a eşit bir halde iken, Allah'ın emri ile gökten inerek, in¬sanları kurtarmak için onlara benzer hale gelmiştir. Çünkü Hıristiyan itikadına gö¬re, insanlık kaçınılmaz bir kaderin baskısı altında durmaktaydı. Beşeriyeti, baskı al¬tında tutan bu kader, Adem’in işlediği gü¬nahla, onun nesline geçmiş olan şeytanın hakimiyeti problemiydi. Böylece, insanın bedeninde Allah’ın güçlü düşmanı, gü¬nahkâr kötü şeytan oturuyordu. Şeytanın iradesi, insanı köleleştirmişti. Şeytanın bu hakimiyeti altında, insanın iyilik yapması gayreti boşuna idi.
İşte Hıristiyan iman esasına göre, beşeri¬yeti bu yükten kurtarmak için Davud nes¬linden Allah'ın oğlu gelmiş, bizimkine benzer bir bedenle insanlık için geçerli kanunlara riâyet etmiştir. Fakat onda, bizdeki günah yükü yoktur. Çünkü onun günahının gücü kırılmıştır. Böylece o, gü¬nahsız olarak kalmıştır. Neticede İsa, in¬sanlık için bir kefaret olarak kurban ol¬muş ve onun şahsında beşerin boynunda¬ki “günah yükü” (Aslî suç) kaldırılmıştır. Hıristiyanlığa göre beşeriyetin, Adem'den beri sırtında taşıdığı günahı, kendi canıyla ödeyen İsa Mesih, çarmıha gerilmiş, gö¬mülmüş ve sonra da diriltilerek görevini tamamlamış, göğe yükselmiş ve Allah'ın sağma oturmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
HRİSTİYANLIĞA GENEL BAKIŞ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bir Hadis Temelinde Kur’an’a Bakış
» Harama bakış kalbe şehvet tohumunu eker
» Simyâ (Genel)
» genel bakım
» Ey Genel Kurmay Başkanlığı;

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Reddiye Kitabı Ve İslama Davet ( Nasıl Müslüman Olurum )

 :: diğer din ve inanışlar ve Reddiyeleri :: Hristiyanlık Ve Reddiyesi - Yahudilik ( Musevilik ve Reddiyesi )
-
Buraya geçin: