iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Vakit Namazınızı Kıldınızmı?

Hoş Geldiniz Forumdaki Konulardan Tam Anlamıyla Faydanalabilmek İçin Giriş Yapınız Uye Degılsenız 1 Dakıkanızı Ayırarak Kayıt Olunuz---ByNoKta
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi

CİNLERE, ŞEYTANLARA, İFRİTLERE ve DİĞERLERİNE, BÜYÜYE VE SİHRE KARŞI İNSANLARIN KALESİ ( SİTEMİZDEKİ HERŞEY ÜCRETSİZ ve KARŞILIKSIZDIR )
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Medine Vesikası

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar
Administrator

Administrator
haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 2630
Kayıt tarihi : 24/05/09
Nerden : ANKARA

Medine Vesikası Empty
MesajKonu: Medine Vesikası   Medine Vesikası Icon_minitimeCuma Şub. 19, 2010 12:31 am

Medine Vesikası'nın Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. (1) Bu kitap (yazı), Peygamber Muhammed tarafından Kureyşli ve Yesribli mü'minler ve Müslümanlar ve bunlara tabi olanlarla yine onlara sonradan iltihak etmiş olanlar ve onlarla beraber cihad edenler için (olmak üzere tanzim edilmiştir). (2) İşte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmet (câmi'a) teşkil ederler. (3) Kureyş'den olan Muhâcirler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile kan diyetlerini ödemeye iştirak ederler ve onlar harp esirlerinin fidyei necâtını mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre ödemeye iştirak edeceklerdir. (4) Benû 'Avf'lar kendi aralarında âdet olduğu vechile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye iştirak edeceklerdir ve (müslümanların teşkil ettiği) her zümre (tâife), harp esirlerinin fidye-i necâtını mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. (5) Benû Hârisler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile evvelki, şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasında iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. (6) Benû Sâide'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. (7) Benû Cuşem'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. (Cool Benû'n-Neccâr'lar kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. (9) Benû 'Amr İbn 'Avf'lar, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. (10) Benû'n-Nebît'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. (11) Benû'l-Evs'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir... (12) Mü'minler kendi aralarında ağır malî mes'uliyetler altında bulunan hiç kimseyi (bu halde) bırakmayacaklar, fidyei necât veya kan diyeti gibi borçlarını iyi ve mâkul bilinen esaslara göre vereceklerdir. (12/B) Hiçbir mü'min diğer bir mü'minin mevlâsına (kendisi ile akdî kardeşlik râbıtası kurulmuş kimse) mümâna'at edemez (Diğer bir okunuşa göre: Hiçbir mü'min diğer bir mü'minin mevlâsı ile, onun aleyhine olmak üzere bir anlaşma yapamayacaktır). (13) Takvâ sahibi mü'minler, kendi aralarında mütecâvize ve haksız bir fiil îkaını tasarlayan yahut bir cürüm yahut bir hakka tecavüz veyahut da mü'minler arasında bir karışıklık çıkarma kasdını taşıyan kimseye karşı olacaklar ve bu kimse onlardan birinin evlâdı bile olsa, hepsinin elleri onun aleyhine kalkacaktır. (14) Hiçbir mü'min bir kâfir için, bir mü'mini öldüremez ve bir mü'min aleyhine hiçbir kâfire yardım edemez. (15) Allah'ın zimmeti (himâye ve temînatı) bir tekdir; (mü'minlerin en ehemmiyetsizlerinden birinin tanıdığı himâye) onların hepsi için hüküm ifade eder. Zîra mü'minler, diğer insanlardan ayrı olarak birbirlerinin mevlâsı (kardeşi) durumundadırlar. (16) Yahudilerden bize tâbi olanlar, zulme uğramaksızın ve onlara muârız olanlarla yardımlaşılmaksızın, yardım ve müzâheretimize hak kazanacaklardır. (17) Sulh, mü'minler arasında bir tekdir. Hiçbir mü'min Allah yolunda girişilen bir harpde, diğer mü'minleri hâriç tutarak, bir sulh anlaşması akdedemez; bu sulh, ancak onlar (mü'minler) arasında umumiyyet ve adâlet esasları üzere yapılacaktır. (18) Bizimle beraber harbe iştirak eden bütün (askerî) birlikler, birbirleriyle münâvebe edeceklerdir. (19) Mü'minler, birbirlerinin Allah yolunda (uğrunda) akan kanlarının intikamını alacaklardır. (20) Takvâ sahibi mü'minler, en iyi ve en doğru yol üzerinde bulunurlar. (20/B) Hiçbir müşrik, bir Kureyşlinin mal ve canını himâyesi altına alamaz ve hiçbir mü'mine bu hususta engel olamaz (yani Kureyşliye hücûm etmesine mani olamaz). (21) Herhangi bir kimsenin, bir mü'minin ölümüne sebep olduğu katî delillerle sâbit olur da maktûlün velîsi (hakkını müdafaa eden) rızâ göstermezse, kısas hükümlerine tabî olur; bu halde bütün mü'minler ona karşı olurlar. Ancak bunlara, sadece (bu kaidenin) tatbiki için hareket etmek helâl (doğru) olur. (22) Bu sahîfe (yazı)nın muhteviyatını kabul eden, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanan bir mü'minin bir kaatile yardım etmesi ve ona sığınacak bir yer temin etmesi helâl (doğru) değildir; ona yardım eden veya sığınacak bir yer gösteren Kıyâmet Günü Allah'ın lânet ve gazabına uğrayacaktır ki o zaman artık kendisinden ne bir para tediyesi ve ne de bir tavîz alınacaktır. (23) Üzerinde ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey, Allah'a ve Muhammed'e götürülecektir. (24) Yahudiler, mü'minler gibi, muharebe devam ettiği müddetçe (kendi harp) masraflarını karşılamak mecburiyetindedirler. (25) Benû 'Avf Yahudileri, mü'minlerle birlikte [İbn Hişâm'da bu, 'ma'a' (= ile) olarak, Ebû Ubeyd'de ise 'min' (= den) olarak zikredilir] bir ümmet (: câmi'a) teşkil ederler. Yahudilerin dinleri kendilerine, mü'minlerin dinleri kendilerinedir. Buna gerek mevlâları ve gerekse bizzat kendileri dahildirler. (25/B) Yalnız kim ki haksız bir fiil irtikâb eder veya bir cürüm îkâ eder, o sadece kendine ve âile efradına zarar (vermiş) olacaktır. (26) Benû'n-Neccâr Yahudileri de Benû 'Avf Yahudileri gibi aynı (haklara) sahib olacaklardır. (27) Benû'l-Hâris Yahudileri de Benû 'Avf Yahudileri gibi aynı (haklara) sahib olacaklardır. (28) Benû Sâ'ide Yahudileri de Benû 'avf Yahudileri gibi aynı (haklara) sahib olacaklardır. (29) Benû Cuşem Yahudileri de Benû 'Avf Yahudileri gibi aynı (haklara) sahip olacaklardır. (30) Benû'l-Evs Yahudileri de Benû 'Avf Yahudileri gibi aynı (haklara) sahip olacaklardır. (31) Benû Sa'lebe Yahudileri de Benû 'Avf Yahudileri gibi aynı (haklara) sahib olacaklardır. Yalnız kim ki haksız bir fiil irtikâb eder veya bir cürüm îka eder, o sadece kendini ve aile efradını zarardîde etmiş olacaktır. (32) Cefne (âilesi) Sa'lebenin bir kolu (batn) dur; bu bakımdan Sa'lebe'ler gibi mülâhaza olunacaklardır. (33) Benû'ş-Şuteybe de Benû 'Avf Yahudileri gibi aynı (haklara) sahib olacaklardır. (Kaidelere) muhakkak riayet edilecek, bunlara aykırı hareket olmayacaktır. (34) Sa'lebe'nin mevlâları, bizzat Sa'lebeler gibi mülâhaza olunacaklardır. (35) Yahudilere sığınmış olan kimseler (Bitâne), bizzat Yahudiler gibi mülâhaza olunacaklardır. (36) Bunlar (Yahudiler)'dan hiçbir kimse (müslümanlarla birlikte bir askerî sefere), Muhammed'in müsaadesi olmadan çıkamayacaktır. (36/B) Bir yaralamanın intikamını almak yasak edilemeyecektir. Muhakkak ki bir kimse bir adam öldürecek olursa neticede kendini ve âile efradını mes'ûliyet altına sokar; aksi halde haksızlık olacaktır (yani bu kaideye riâyet etmeyen bir kimse haksız vaziyette olacaktır). Allah bu yazıya en iyi riâyet edenlerle beraberdir. (37) (Bir harp vukuunda) Yahudilerin masrafları kendi üzerine ve müslümanların masrafları kendi üzerinedir. Muhakkak ki bu sahîfede (yazıda) gösterilen kimselere harp açanlara karşı, onlar kendi aralarında yardımlaşacaklardır. Onlar arasında hayırhahlık ve iyi davranış bulunacaktır. (Kaidelere) muhakkak riayet edilecek, bunlara aykırı hareketler olmayacaktır. (37/B) Hiçbir kimse müttefikine karşı bir cürüm îka edemez: Muhakkak ki zulmedilene yardım edilecektir. (38) Yahudiler müslümanlarla birlikte, beraberce harp ettikleri müddetçe masrafda bulunacaklardır. (39) Bu sahîfenin (yazının) gösterdiği kimse lehine Yesrib vâdisi dahili (cevf), harâm (mukaddes) bir yerdir. (40) Himâye altındaki kimse (cârr), bizzat himaye eden kimse gibidir; ne zulmedilir ve ne de (kendisi) cürüm îka edecektir. (41) Himâye verme hakkına sahip kimselerin izni müstesnâ, bir himâye hakkı verilemez. (42) Bu sahîfede (yazıda) gösterilen kimseler arasında zuhurundan korkulan bütün öldürme yahut münâzaa vak'alarının Allah'a ve Resûlullah Muhammed'e götürülmeleri gerekir. Allah bu sahîfeye (yazıya) en kuvvetli ve en iyi riâyet edenlerle beraberdir. (43) Ne Kureyşliler ve ne de onlara yardım edecek olanlar, himâye altına alınmayacaklardır. (44) Onlar (= Müslümanlar ve Yahudiler) arasında, Yesrib'e hücum edecek kimselere karşı yardımlaşma yapılacaktır. (45) Şayet onlar (Yahudiler), (Müslümanlar tarafından) bir sulh akdetmeye veya bir sulh akdine iştirake davet olunurlarsa, bunu doğrudan doğruya akdedecekler veya ona iştirak edeceklerdir. Şayet onlar (Yahudiler), (Müslümanlara) aynı şeyleri teklif edecek olurlarsa, mü'minlere karşı aynı haklara sahip olacaklardır; din mevzuunda girişilen harp vak'aları müstesnâdır. (45/B) Her bir zümre, kendilerine ait mıntıkadan (gerek müdafaa ve gerekse sâir ihtiyaçlar hususunda) mes'uldür. (46) Bu sahîfede (yazıda) gösterilen kimseler için ihdas edilen şartlar, aynı şekilde Evs Yahudilerine, yani onların mevlâlarına ve bizzat kendi şahıslarına, bu sahîfede (yazıda) gösterilen kimseler tarafından sıkı ve tam bir muhafazakârlık ile tatbik olunur. (Kaidelere) muhakkak riâyet edilecek, bunlara aykırı hareket olmayacaktır. Ve haksız şekilde kazanç temin edenler, sadece kendi nefsine zarar vermiş olurlar. Allah bu sahîfede (yazıda) gösterilen maddelere en doğru ve en mükemmel riâyet edenlerle beraberdir. (47) Bu kitap (yazı), bir haksız fiil îka eden veya cürüm işleyen (ile cezâ) arasına engel olarak giremez. Kim ki bir harbe çıkar, emniyette olur veya kim ki Medine'de kalırsa yine emniyet içindedir; haksız bir fiil ve cürüm îkaı halleri müstesnâdır. Allah ve Resûlullah Muhammed himayelerini, (bu sahîfeyi) tam bir sadakat ve dikkat içinde muhafaza eden kimseler üzerinde tutacaklardır.*

(*) Metin Prof. Dr. Salih Tuğ tarafından çevrilmiştir. Bkz. Hamîdullah, İslâm Peygamberi, (5. bsk. İstanbul, 1991), 1: 206-210. Yeni baskısı için bkz. İslâm Peygamberi, çev. Yard. Doç. Dr. Mehmet Yazgan, İstanbul, 2004, s. 177 vd.



Peygamberimizin (s.a.v) Diğer toplumlarla bazı diyalogları ve Medine Vesikası

Peygamberimiz döneminde imzalanan anlaşmalar toplumda adaleti sağlamıştır Peygamberimiz Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra, çok farklı insan topluluklarıyla karşılaşmıştır. O dönemde, Medine'de büyük bir etkinliğe sahip olan Yahudiler, Hıristiyan toplulukları ve o güne kadar İslam'a girmemiş, eski dini anlayışlarını sürdüren müşrikler birarada yaşamaktaydı. Hz. Muhammed böyle bir ortamda, toplumsal birliği ve barışı sağlamak amacıyla Medine'deki kozmopolit yapıyı çeşitli sosyal sözleşmelerle kaynaştırmış, yüzden fazla topluluk ile bazen mektupla bazen de bizzat kendisi konuşarak çeşitli anlaşmalar yapmış, onlarla uzlaşmaya varmıştır.

Diğer dinlere hoşgörü
Kuran'da pekçok ayetle de bildirildiği gibi diğer dinlerden insanlarla hoşgörü içinde yaşamak, İslam ahlakının öngördüğü bir ahlaktır. Ayette bir Müslüman'ın her kutsal kitaba inanması ve onların inançlarına saygı duyması şu şekilde emredilmektedir:
De ki: "Allah'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz'dir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda 'deliller getirerek tartışma (ya, huccete gerek)' yoktur. Allah bizi biraraya getirip-toplayacaktır. Dönüş O'nadır" (Şûrâ Suresi, 15). Yukarıdaki ayette bir Müslüman'ın diğer dinlerden insanlarla ilişkisinin nasıl olması gerektiği tarif edilmektedir. Müslümanlar da, Peygamber ahlakını kendilerine örnek alarak tüm insanlara karşı aynı adaletli ve hoşgörülü tavrı göstermekle sorumludurlar. Bu kişi Yahudi, Hıristiyan, müşrik, Budist ve hatta ateist olabilir. Neye ve kime inanırsa inansın, ya da hiçbir inancı olmasın Allah'ın emrettiği bu adil ve dürüst tavırlar kaçınılmaz olarak herbirinin üzerinde çok olumlu etki uyandıracak, kalbinin İslam'a ısınmasına vesile olacaktır.
Müşriklere de adalet
Peygamberimiz kitap ehli ile olduğu gibi müşriklerle de toplumsal düzeni sağlamak için bazı anlaşmalar yapmıştır. Müşriklere her zaman için adaletle davranılmış, onların korunma ve himaye talepleri Peygamberimiz tarafından kabul edilmiştir. Bu himaye talebi herhangi bir haksızlığa veya saldırıya uğrama ihtimaline karşı Peygamber'in korumasını talep etmek, onun yanına sığınmak anlamını taşıyordu. Hayatı boyunca Peygamberimiz'den pekçok gayrimüslim ve müşrik himaye talebinde bulunmuş, o da bu kişileri himayesi altına alarak, güvenliklerini sağlamıştır.
BARIŞ VE ADALET KENTİ: MEDİNE
Hayatı boyunca Peygamberimiz'den pek çok gayrimüslim ve müşrik himaye talebinde bulunmuş, o da bu kişileri himayesi altına alarak, güvenliklerini sağlamıştır.
Peygamberimiz'in Medine'ye gelip, kardeşliği ve hoşgörüyü pekiştirmesi farklı ırklara, dinlere ve dillere sahip gruplara ait insanların birarada huzur içerisinde yaşayabileceğini de ispatlamıştır. Onun barış ve hoşgörü davetçisi olduğunun en büyük delillerinden birisi kendisinin yazdırdığı ilk metnin bir barış sözleşmesi olmasıdır. Hz. Muhammed, Mekke'yi fethettikten sonra da, daha önce Müslümanlar'a işkence eden müşrikleri dahi serbest bırakmış, onlara büyük bir hoşgörü göstermiştir. Hz. Muhammed'in gösterdiği bu üstün ahlak, daha önce Arap toplumunda benzerine hiç rastlanmamış bir durumdu ve insanlar arasında takdirle karşılanmaktaydı.
Arap Yarımadası'nın güney kısmındaki Hıristiyan Necran halkı ile yapılan sözleşme de Peygamberimiz'in hoşgörü ve adaletinin en güzel örneklerinden birini göstermektedir. Yapılan sözleşmenin maddelerinden biri şu şekildedir: "Necranlılar'ın ve maiyetindekilerin canları, malları, dinleri, varları ve yokları, aileleri, kiliseleri ve sahip olduları herşey Allah'ın ve Allah'ın, Peygamberi'nin güvencesi (himayesi) altına alınacaktır."
Peygamberimiz'in Hıristiyan, Yahudi ve müşrik topluluklarla imzaladığı en önemli anlaşma Medine Vesikası'dır. Medine Vesikası bundan yaklaşık 1400 yıl önce, 622 yılında, farklı inançlara sahip olan halkların taleplerine cevap vermek üzere, Hz. Muhammed'in önderliğinde kaleme alındı ve yazılı bir hukuki sözleşme olarak hayata geçti. Bunun sonucunda da birbirine karşı düşmanca duygular besleyen farklı din ve ırklara sahip topluluklar bu anlaşma içinde yer aldılar. Hz. Muhammed bu sözleşme yoluyla her fırsatta birbirlerine saldıran, düşmanca duygular besleyen ve uzlaşamayan toplulukların arasındaki çatışmaların son bulabileceğini, onların anlaşarak birarada yaşayabileceklerini gösterdi.
Medine Sözleşmesi'ne göre herkes, hiçbir baskı olmadan istediği dini, inancı, siyasi ya da felsefi seçimi yapmakta özgürdür. Kendi görüşlerine sahip insanlarla bir topluluk oluşturabilir. Kendi hukukunu uygulamakta özgürdür. Ancak suç işleyen kimse hiçkimse tarafından korunmayacaktır. Sözleşmeye taraf olan gruplar birbirleriyle yardımlaşacak, birbirlerine destek olacaklardır ve hepsi Peygamberimiz Hz. Muhammed'in himayesi altındadırlar. Karşılıklı taraflar arasındaki anlaşmazlıklar Allah'ın Resulü'ne götürülecektir.
Peygamberimiz'in hazırlattığı bu sözleşme kademeli bir biçimde 622 yılından 632'ye kadar uygulanmıştır. Bu vesika ile kan ve akrabalık bağlarına dayalı kabile tarzı yapılanma aşılmış, coğrafi, kültürel ve etnik kökeni tamamen birbirinden farklı insanlar biraraya gelerek, bir birlik oluşturmuşlardır. Medine Vesikası'nda çok geniş bir din ve inanç özgürlüğü sağlanmıştır. Bu özgürlüğü ifade eden madde şu şekildedir: "Ben-i Avf Yahudileri, müminlerle beraber aynı ümmettirler, Yahudiler'in dinleri kendilerine, Müslümanlar'ın dinleri de kendilerinedir." Bu sözleşmeyle Hıristiyan, Yahudi, Sabii ve Mecusiler'e de bu üyelik hakkı tanınmıştı.
Onaltıncı maddede ise "Bize tâbi olan Yahudiler, hiçbir haksızlığa uğramaksızın ve düşmanlarıyla da yardımlaşmaksızın, yardım ve desteğimize hak kazanacaklardır" denmektedir. Peygamberimiz'in bu anlayışına sadık kalan sahabeler de ondan sonraki dönemlerde Berberi, Budist, Brahman ve benzerlerine bu hakkı tanımakta herhangi bir sakınca görmemişlerdir. Bu dönem içinde anlaşmazlıklar kolaylıkla çözülmüş, herkes birbirinin inancına saygılı olmuş, barış ve adalet çok uzun bir dönem boyunca devam etmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Medine Vesikası
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Medine Resimleri:
» (Resulullah´in sav. Hayati 57. Sayfa) PEYGAMBER EFENDİMİZİN MEDİNE'YE GELİŞİ
» (Resulullah´in sav. Hayati 54. Sayfa) AKABE BÎATLARI VE MEDİNE'DE İSLÂMIN YAYILMASI
» (Resulullah´in sav. Hayati 58. Sayfa) MEDİNE'YE GİRİŞ
» Suudi arabistanın medine metrosu (çok hızlılar) :)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
iSLAMi GiZLi iLiMLER SiTESi :: 

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ( SAV) Hakkında Herşey

 :: Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV)
-
Buraya geçin: